Deuss Ex Machina # 340 – Sota El Sòl Sobre Dels Nostres Caps

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_340_–_Sota El Sòl Sobre Dels Nostres Caps

 

28 Şubat 2010 Pazartesi gecesi “canlı” olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.

 

>>>>>Musique
>1<-Mark Templeton-Traditional Instruments (Anticipate Recordings)
>2<-Mark Templeton-Beginnings (Anticipate Recordings)
>3<-Tim Hecker-Hatred Of Music I (Kranky)
>4<-Tim Hecker-Hatred Of Music II (Kranky)
>5<-A Damned Age-Seclusion (Camomille Music)
>6<-A Damned Age-Fragile (Camomille Music)
>7<-Ben Frost-Seaworld I (Amnesty International)
>8<-Ben Frost-Seaworld II (Amnesty International)
>9<-Kontakte-A Snowflake In Her Hand (Drifting Falling)
>10<-Kontakte-With Glowing Hearts (Drifting Falling)
>11<-Tripart-Fiction (Bağımsız Müzik / MP3)
>12<-Tripart-Red Effect (Bağımsız Müzik / MP3)

 

Sota El Sòl Sobre Dels Nostres Caps
(340)
Kederin yoğunluğu düşündüğümüzden de derin bir kıyımı simgeleştirir. Biçarelik mevhumunun içerisinde çabalandıkça daha da derine batan bünye için yüzleşmek belki o salihi sağlamayacaktır. Ancak, kıyımın en derinlerimize açtığı yaraları nispeten onaracak düzeltecektir. Yüzleşebildiğimizde hakikatin esamesi okunmayan yüzlerine vakıf olabilmek ferahlığı sağlayacaktır. Görmek yerine sağırlığa meyil edilerek takınılan tavır ediniminin önünü alabilmek sağlanabilecektir. Oturduğumuz yerden kendiliğinden bir şeylerin olumlu manada değişmeyeceğini iyice belledikten sonra çabalama bu kederli halin sonunu er ya da geç getirecektir. Daimi olduğu üzere tasavvur edilen sınırlılığın ötesine bakabilmekten geçer hayat okumaları. Yalın ve gerçeğe en kısa yoldan ulaşılabilirlik için yüzleşmek gerekir. Rafların altında toz tutanlarla halının altına süpürülmüşlerin aynı düzlemde eşit olarak irdeleyebilmektir bu yolun başlangıcı. Enikonu tarumar edilmiş olup geleceksizliğe mahkum edilmiş bulunan her adımı Orwell’i kıskandırırcasına kayıt altında tutan muktedir dünyası karşısında, modern bireyin yapabileceği yegane şey bu tahakkümleri aşmak olmalıdır. Aşabilmek için didinmek, düşler kurmak. Kurduğu düşlerle, yarınların dünyasında yeniden varolabilmenin yollarını arşınlamak. Elbette ki kanıksanmış olanın ötesini görebilmeye yardımcı olur düşler. Beyhude bir çabayla önüne dağ gibi set çekilmiş olguların okunmasını, anlaşılabilirliğini derinleştirir, imgeler. Gerçekte olup bitenin içinde saklı duran kumpasları tek bir karede özet olaraktan görebilmeyi başarır ve yansıtır. Beher makamdan eylem şimdiki zamanı doğru analiz etmeyi kolaylaştırır. Tanıklığın mümkün olanın en üst seviyesinde gerçekleştirilmesine aracılık eder. Kolaya kaçmadan, içerik küf tutmadan, yaralar kanırtılmadan, demagojiye ikide bir kaçılmadan, demokrasi hallice katledilmeden, bağlamından uzaklaştırılıp vicdan arabeskleştirilmeden bütün bunların oldurulur kılınması ve olumlanması ancak pahayla satın alınamayacak olan muhaliflikle söz konusu olur. Düş kurmanın zaruriyeti, gerçekliğin yıldırıcı baskınlığına karşı çözümü dimağa taşımasıyla belirginleşir. İçten içe yapılan deneyimlemelerle gözün açılması irin bağlamış olan vicdanın temizlenmesi mümkün olur. Her durumda kendi içerisinde barındırdığı artı ve eksileri muhteviyatında tutsa da bir noktada canlandırmaların, haleti ruhiyeye bağlı değişimlerin temeli her daim düşlerde atılır. Düşler kurulup dönüştürüldükçe tekil bireyi, imgeleştirip çabalayarak gerçekliği, hayata monte ettikçe vakıf olunanları ve üzerimize çöken koyu griliği aşmak söz konusu olur. Aynı şekilde anlam da pekiştirilir. Yıllandırılmakta bir beis görülmeyen acılardan mürekkep bir ‘hayat’ başlı başına olmayacağı gibi sevinçlerden de tıkabasa dopdolu bir sürecin olmadığını yâd ettirir düşler. Tahakküm ettirilenin, el birliğiyle zikredilen yaklaşmayın vallahi çarpar engellemesinin, esamesi okunmayacak vesair çabaların aşılabilirliği bu bağlam dahilinde geleceği şekillendirebilmek şimdiden ipotek altına alınarak torbalanmış, derdest edilerek asgari ücretin ucuna asılmış egemen düzenin foyasını ortaya çıkartacaktır. Er ya da geç. Korkularımızın eksiğini asla azaltmayacak aksine arttıracak olan hiddeti, muktedir şiddetinin sadece yersizleştirme değil aynı zamanda da yurtsuzlaştırmayı da beraberinde getirdiği kentsel dönüşüm adı altında gerçekleştirilen toplumun izole edilmesi hareketinin kaymağını hüpletirken birilerinin kursağında bırakabilmektir. Her toplanış ve yürüyüşte başlarına zeballah gibi mavililerin salınmasının, cop seslerinin, kırılan kemiklerin değil, hakkaniyetli bir ses çıkartmanın gidişata dur diyebilmenin kimi zaman bu tarz yıkımları engelleyebileceğini hatırlatacaktır. Er ya da geç. Masabaşında şekillendirilen bir dünyanın değil sokakta kazanılan haklarla var edilebilen yaşanılası bir dünyanın simgeleştirilebilmesini artık bir düş olmaktan çıkartacaktır. Er ya da geç. Yıllardır aranılıp durulan, belki bir umut çıkar gelir diye günlerin geceleri kovaladığı, gecelerin birbirleri ardına tana ulaştığı vakitlerde tutulan yaslı nöbetlerde yaşlı gözlerle beklenen kayıpların izlerini bulma umudunu cidden yeşertebilmektir. Bu gerçekleyiş hasıl olduğu vakit insanların dozer kepçelerinin paslı demirleriyle değil, nizamiyelerin arazilerin. çöp dağlarının altında değil hepsinden önemlisi teferruat olarak değil birer can olduğunu algılatabilmek mümkün olacaktır. Yitirilen her kim olursa olsun! Göstere göstere yitirtilip, yaşlarını henüz reşitlik sınırlarına taşıyamamış olan Uğur Kaymaz, Canan Saldık’ların vicdanlarımızda açmış oldukları onulmaz yaraların daha fazla derdest edilmesini olanaksız kılacaktır. 12 yaşında, 13 kurşunla infazının deyim yerindeyse bağıra çağıra, göstere göstere gerçekleştirildiği bir ülkede kalıcı barışın tesisinin, karanlığa teslim edilmesinden sonra adına yaptırılan heykelden bile bir şeyler olabilir kestirme okumasını yapıp, makam mevkilerinin getirdikleri sorumluluklarını örseleyerek, belediye başkanlarına mahkumiyet biçen mahkemelerin kifayetsizliğini de anlaşılır kılacaktır. Muktedirin defterinde esamesi okunmayan handiyse bir değer verilmekten kaçınılarak nötr yani boş bırakılan katledişlerin karşılığında aslanlar gibi dikilen, faillerin bir şekilde aklanması ritüelinde yolu epey kat edilmiş aşamalardan bir diğeri Canan Saldık’ın halihazırda görülmekte olan davasında onu vuranların aklanması, cezalarının sıfırlanmasının adaletsizliğini idrak ettirebilecektir. Sadece 2011 yılı içerisinde şiddete uğramış, canı alınmış 23 kadının (insanın) yanına daha nice yeni ismin her an gelebileceğini bildiğimiz, bellediğimiz bir memleket sathında insana verilen değerin arttırılmasının, can kayıplarının önünün alınmasının adına devlet dediğimiz düzenin asli görevi olduğunu bir kere daha ikrar ettirecektir. Er ya da geç. Bir türlü oldurulmayan muhalefetin varlığını yazdıklarında, belgelediklerinde, işittirdiklerinde okumaya alışkın olduğumuz Ahmet Şık, Nedim Şener gibi isimlerin füccetten tek seferde alınkonulmaları, devrim mahkemelerini hatırlatan ivedilikte yargı önüne çıkartılarak aslı astarı olmayan ithamlarla yüzyüze bıraktırılmalarının sorumsuzluğuna dur diyebilmektir. Düş olarak kalmasından ise artık bir gerçeklik olarak özgür basının varlığını duyumsatan, kalemini belirli bir çerçeveye dahil edip sözcükleriyle ortalığın tozunu atarken sadece muktedirin borazanı olmayı becerebilenlerin yanında, fikirlerinin tek bir paresinin bile belirli bir anlamda aydınlanmayı sağladığını artık iyice bildiğimiz isimlerin boyunlarına ilmiğin geçirilemeyeceğinin farkındalılığını idrak ettirmiş olacağız. Er ya da geç. Sözsüzlüğe teslim edilip, suskunluğa mahkum kılınmış toplumların yaşadıkları karşısında sesi avaz avaz çıkan muktedirin yanında bu satırlara dahil edemediğimiz, haklarında bir şeyler ekleyemediğimiz nicesinin yalnızlaştırılmalarının, her seferinde başkaca bir düzlemde yeniden şekillendirilen müdahale eyleminin, koltuk korumaktan, içi çoktan bozulmuş, parçaları neredeyse dağılmaya yüz tutan birleştiricilikten uzaklaştıran etmenler olduğunu hiç bir şüpheye gerek bıraktırmaksızın ayan beyan belgeleyen bir ileri demokrasi içerisinde düşler gereksinimimizdir. Bahanelere dar alanda bir deva verecekmiş gibi, kıssadaki yılana dört elle sarılır gibi sarılmadan tongalara düşürülmeksizin dimdik durabilmek düş ile paralellikler barındıran demokratik, eşit, hakların tarumar, vicdanların üzerinde tepinilmediği bir ülke ütopyamızı da gerçekçil kılacaktır. Kim bilebilir?

>>>>>Bildirgeç
Edep, Korku, Vicdan ve Diğerleri… / Mustafa KARA*

Rivayet olunur ki, Anadolu tarihinde önemli yer tutan esnaf loncaları “ahilik dergahı”nın kapısında “Edep yahu!” yazarmış. Bu söz bugün, “edebini takın” anlamında varlığını sürdürüyor. Türk Dil Kurumu’nda “edep”, “toplum töresine uygun davranma, incelik” diye özetlenmiş.

“Edep”e dair bu bilgileri niye verdik? Bugünlerde “edep yeri”yle düşünen, “edep yeri” ile konuşanlar fazlasıyla arttı da o yüzden. Engin Ardıç’ın, Emre Aköz’ün yazdıklarını burada sıralasak; işçi sınıfının mürekkebine, kağıdına ve sizin çok değerli zamanınıza yazık. Engin Ardıç ve türevlerini okudukça faşist propaganda bakanı Göbels’in sözleri geliyor aklıma; “Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar. Hıristiyanlığın bu kadar etkili olmasının sebebi 2000 yıldır aynı şeyi söylüyor olmasıdır”. Bu yaklaşımın Göbels’çi propaganda ilkesi olarak ifadesi ise şöyle: “Bir yalanı yeteri sıklıkla tekrarlarsan, halk eninde sonunda ona inanır”. Hani bizim “Kırk kere söylersen olur” atasözümüzün “çağdaş” propaganda teknikleriyle söylenmiş hali.

Mesela? “Solcular devrim nikahı yapıyorlar”. Gören var mı? Bilen var mı? Neredeyse 20 yıllık devrimciyim, ne duydum ne işittim. Bir tevatür, bir şehir efsanesi gibi… Şimdi “kara kuru”luk, “sevgi görmeme”, “asosyallik” gibi sözlere değinmeye bile gerek yok. 20-25 yıldır yaza yaza, kafalarında bir “devrimci” imajı kurmuşlar, artık kendileri bile inanıyor. Dedim ya, bu zevatçın “dönme eylemi”nin başları aşağı yukarı bizim delikanlılık ve devrimcilik çağımıza denk gelir. Eski usül söyleyişle, onlar giderken, biz geliyorduk! Neyse, o gün bugün “tilkinin bildiği kırk türkü var, kırkı da tavuk üstüne” misali aynı şeyleri yazıp duruyorlar. Sadece “edep” dereceleri güne göre değişiyor; o kadar. İnanan var mı? Sanmam. Nazlı Ilıcak Engin Ardıç’ı savunmak için söylemiş ya, “mizah yazarı kabul edin” diye… O hesap.

Göbels demişken, bu faşistin tek numarası bu değil tabi. Propaganda fikrine dair getirdiği “yenilikler” bugün bile hayatımızı biçimliyor. Nazi Almanya’sından ABD’ye, oradan tüm dünyaya… Göbels’çi propaganda egemenlerin dilinde, hayatımızın tam tepesinde. Örnek mi? Göbels’in ilkelerinden “Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır” sözü, sanki iktidar sözcülerinin “ileri demokrasi”; “işkenceye sıfır tolerans” ve “basın özgürlüğünde ABD’den ilerideyiz” söylemi için düşünülmüş bir ilke! Bir başka ilkesinde, “Halkı her zaman ateşle. Asla soğumasına izin verme” diyor Göbels. Ya da, “Hatalı olduğunu veya yanlış yaptığını asla kabul etme. Asla rakibinin üstün bir yanı olduğunu kabul etme. Asla kabahat üstlenme”…

“Sadece bir rakibine odaklan ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yık” cümlesi bugün iktidar sözcülerinin felsefesi gibi adeta. “Asla kendinden başka bir alternatife hareket alanı bırakma” var ki, bugün tam da bunu tartışıyoruz.
Siz bakmayın “hükümeti eleştirmek serbest”, “kimse yazısından dolayı tutuklanmıyor” gibi “ileri demokrasi” söylemlerine. “Korku” herkesin yüreğine yerleşsin istiyorlar. Türkiye’de halkın yüzde 90’ı, çobanından bakkalına, evdeki nineden ortaokuldaki çocuğa telefonunun dinlendiğini düşünüyor. Bu abartılı korku iklimini kim yarattı? “Abartılı” olduğundan biraz gülünç, ama her gün gazetelere yansıyan telefon kayıtlarına bakarsak alabildiğine gerçek!
Ahmet Şık’ın “Dokunan yanar” sözlerini de, Nedim Şener’in “Hrant için Adalet için” sözlerini de iyi okumak lazım.

Komplonun bile bir “adab”ı vardır ya, lüzum görmüyorlar artık. Gazetecilere de, Ümit Kıvanç’ın Gece Vardiyası’nda yaptığı gibi, “Ahmet Şık Ergenekoncu’ysa ben Kaddafi’nin gizli polis şefiyim” diye matrak geçmek kalıyor. Mizah ile direnmek iyi, çünkü “Cemaate, AKP’ye dokunan yanıyor” söylemi bile önünde sonunda yeniden korku üretmeye yarayabiliyor çünkü.
Göbels’in ilkelerine bakarken, “yargı”ya dair olanı da atlamayalım: “Yargı, devlet hayatının efendisi olamaz, devlet politikasının hizmetkârı olmalıdır”. Ne kadar tanıdık değil mi? Bir hafta önce kürsüden “Çetelerle karşı verdikleri mücadele” ile övünen ve bunu siyasi ranta dönüştüren Erdoğan’ın bugün yine Ergenekon bağlantılı gazeteci gözaltıları konusunda “Bağımsız yargının kararı” demesi ironik mi sizce?

Gazeteci kökenli olan faşist bakan Göbels’ten çok söz ettik, ama günlüğüne 14 Nisan 1943’te düştüğü bu notu da ekleyelim: “İçinde biraz onur kırıntısı kalan herkes gazeteci olmamak için büyük çaba sarf edecektir”.

İşte arzu edilen gazetecilik aleminin özeti budur. Onur ve vicdan kırıntısı olan kimsenin yapamayacağı, yapmaktan hicap duyacağı bir meslek. 2002’deki medya mülkiyet durumu ile 2011’deki arasındaki fark, “yandaş”lığın düzeyini gösteriyor. Teorik olarak “yandaş” sayılmayanların vergi, ihale, teşvik ve elbette yargı baskısı ile işini yapamaz hale gelmesini de unutmayalım.

İşte bu ahval ve şerait içinde gazetecinin vazifesi çok açık; her gün yeniden yeniden “edep yahu” demek; “korkuya teslim olmamak”, “onur ve vicdan kırıntısına bile sahip çıkmak”. Unutmayalım, Göbels “Bir yalanı yeteri sıklıkla tekrarlarsan, halk eninde sonunda ona inanır” dese de, tarihin akışı istediği gibi şekillenmedi. Gün geldi, insanın gerçeği geldi ve Berlin’in kapısına dayandı.

Faşist generale sesleniyor ya büyük Alman şair Bertolt Brecht; “İnsan dediğin nice işler görür, generalim, / Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin. / Ama bir kusurcuğu var; / Bilir düşünmesini de”. Düşünen insan doğru yolu bulur.

Cuma günü Taksim’de, Ankara’da sokağa çıkan her renkten gazeteciler, insanın en temel özelliklerinden biriyle, “vicdan” ile eyleme geçtiler. Tek başına kalan, kendini yalnız hisseden insanın içine düştüğü “korku”yu yenebilecek bir duygu “vicdan”; elbette bir araya gelinirse, yalnızlığa örgütlenme ile son verilirse… İşte bu yüzden kapısında “edep yahu” yazacak bir meslek örgütü de şart!

* Meram kısmında sunmaya çabaladığımız cümlelerimizin devamlılığında okunulması elzem olan bir bakışımı denkleştiren Mustafa KARA’nın Evrensel gazetesinde iktibas edilmiş olan “Edep, Korku, Vicdan ve Diğerleri…” başlıklı makalesini yazarın ve gazetenin hoşgörülerine sığınarak sizlerle paylaşıyoruz.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #339 (14.02.2011)
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! – 500binradikal.com
Bloguma Dokunma!
Edep, Korku, Vicdan ve Diğerleri… – Mustafa KARA – Evrensel Pazar
Ahmet’e Mektup – Yıldırım TÜRKER – Radikal
Tanımayanlar İçin Ahmet Şık – Aydın ENGİN – T24
Orwell’a Selam – Soli ÖZEL – Habertürk
Anlatmak Ya Da Göstermek – Cüneyt UZUNLAR – Muhavere
At İzi Taklidi – Nazım KAYALAR – Atılım
Aferin, Pek Güzel Yapıyorsunuz! – Ümit KIVANÇ – Taraf
Haklar ve Özgürlükler: Öznesi Kim? – Hüsnü ÖNDÜL – Evrensel
Yarın Sizin De Kapınızı Çalarlarsa – Birgün Pazar
Ergenekon Yurdun Adı – Emre DURSUN – Kronik Muhalif
“Ergenekon” Kokuşurken – Ertuğrul KÜRKÇÜ – Bianet
Ahmet Şık Sosyalisttir! – Deryaze
Hem Mapusta Hem Torna Tezgahında… – İç Mihrak
Kötümser Olun, Yüzleşin, Mücadele Edin! – Sarphan UZUNOĞLU – Jiyan
Franz Kafka’nın 97 Yıllık ‘Dava’sı – Güngör URAS – Milliyet
Nedim, Ahmet ve Bütün Gazeteci Arkadaşlar İçin: Özgür Bir Yazı! – Ece TEMELKURAN – Habertürk
Tehlikeli Arama ve Gözaltı Operasyonu – Ragıp DURAN – Apoletli Medya
Şener 2009’dan Beri Dinleniyormuş – Ntvmsnbc
Sınır Tanımayan Gazeteciler: Türkiye Basınında “Kara Perşembe” – Bianet
Gazetecilere Özgürlük Yürüyüşü – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
Birileri Çıldırmış Olmalı – Erdal GÜVEN – Radikal
Basın Özgürlüğüne Darbedir! – Hasan CEMAL – Milliyet
Referandum Fütursuzluğu Ahmet Şık’ı Bile Aldı – Süreyyya EVREN – Birgün Pazar
Cemaate Dokunan Yanıyor! – Fatih POLAT – Evrensel
Gazeteciler Hem Ergenekon’a Hem de AKP’ye Karşı Yürüdü – Seyfi ADALI – Sol Defter
Ergenekon Gözaltılarına Protesto – BBC Türkçe
Olağan Şüphelilerde Son Sahne: Siz Ergenekon’u Ne Sanmıştınız? – Ali Ergin DEMİRHAN – Sendika.org
Demirtaş: Öz De Ergenekon’dan Alınabilir – ETHA
Gazeteciliğin Cenaze Töreni – Çınar OSKAY – Radikal Pazar
Gazetecilere Dokunmayın – Ümit ŞAHİN – Yeşil Gazete
Entelektüel Vicdanımıza 1 Yıl Üç Ay Hapis Cezası Verildi – Gerçek İnatçıdır
Nasıl Olacak?.. Ne Yapmalı?.. – Umur TALU – Habertürk
Gül: ‘Savcılar Titiz Davranmalı’ – Fikret BİLA – Milliyet
Komplolar Gizli “Yasa”ların Üstünü Örtüyor – SDP MYK – Sosyalist Demokrasi
60 Yıl Önce, 60 Yıl Sonra – Altan ÖYMEN – Radikal Pazar
Gazeteciler ve Gözaltı – Etyen MAHÇUPYAN – Zaman
Siyasette Yeni Hissiyat: “Oh Canıma Değsin” – Metin ÇULHAOĞLU – Birgün
Anlamak Gideni ve Gelmekte Olanı – Oya BAYDAR – T24
Canan’ı Vuran Askerlere Beraat! – ANF
Canan Saldık’ı Vuranlar ‘Suçsuz’ Bulundu! – İpar Haber
Anne Ben Canan, Kafamda Neden Kurşun Var? – Sarphan UZUNOĞLU – Jiyan
Bahanesiz Utanç – Karin KARAKAŞLI – Kronik Muhalif
Toplu Mezarlar ve Toplum Vicdanı – Akın YILMAZ – Atılım
“Toplu Mezarları Kepçeyle Kazanlar Yargılanmalı” – Ayça SÖYLEMEZ – Bianet
Cumartesi’yi Agos’a Bağlayan Faili Meçhul Sokaklar – Barış DAĞLI – Jiyan
Fincancı: ‘İşkence Artık Göz Önünde Yapılıyor’ – Zeynep KURAY- ANF
Kürt Siyasetçilere 149 Yıl Hapis – Evrensel
Samast Artık “Suça Sürüklenmiş Çocuk”… – Elif GENÇKAL – Bianet
Ayşe Paşalı Davasında Adli Tıp İhmali – Esra KOÇAK – Birgün
Öldürüldü Kadın Ünzile – Radikal
Ölü Kadınlar – Zeynel Abidin KAPLAN – Sendika.org
SKM, Kadınları İsyana ve Örgütlenmeye Çağırdı – Atılım
Zehirli Dil – Gözde BEDELOĞLU – Birgün
Yaz(g)ımız Karadır Abiler! – Nuran AYDIN – Kronik Muhalif
Çocuklar, Duvar, Devlet ve Bir Yazı – Fatih YÜCEDİL – Jiyan
On Binlerce Alevi ‘Varız’ Dedi. – ETHA
Mücadele Güzel Şey. Barış Daha Karmaşık – Sevan NİŞANYAN – Köxüz
Özgürlük Kotası – Tuğçe ÖZSOY – Başka Haber
Blogspot’un Engellenmesi Üzerine – 5N1K Programından Kesit – Gelecekonline Youtube Sayfası
Blogger’lar Ne Diyor, Ne Yapacak? – Çetin Cem YILMAZ – Çekme Kaset
‘Yazma Özgürlüğümüzü Geri İstiyoruz!’ – Nihan BORA – Ntvmsnbc
“Blogdan Al Haberi” Kitabı Blog Kapatmanın Üstüne Geldi – Nilay VARDAR – Bianet
Bloguma Dokunma – İsmail Gökhan BAYRAM – Evrensel Pazar
Blogçular Da Sokağa – Mehveş EVİN – Milliyet Cadde
Blogspot Yasağı ve Digiturk – Fırat YILDIZ – Elma Alt Shift
Özgürlükler ‘Twit’le Gelmez – Ezgi BAŞARAN – Radikal Hayat
The Shirky-Marazov Social Media Dispute Turns Ugly – The Fifth Wave
The Economist: ‘Erdoğan’ın AB Eleştirisi Erbakan’ı Hatırlatıyor’ – BBC Türkçe
Sevabın ve Günahın En Büyüğü – Mesut ODMAN – Sol.org.tr
Memleketimden Şiddet, Baskı ve Terör Manzaraları – Örsan K. ÖYMEN – T24
Küresel Kapitalist Sistemin Yeni Ekolojik Kurbanı: Ergene – Nejla DEMİRCİ – Birgün / Duvar Gazetesi
Yunanistan’da Kağıtsız İşçilerin Açlık Grevinde 40. Gün – Dilek ÖZKAN – BiaMag
Şiddeti Satmak – Üstün YILDIRIM – Evrensel Pazar
Dünü Ne Ki Bugünü Ne Olsun! – Alınteri.net
Gelir Utancıyla Yüzleşememek – Mustafa SÖNMEZ – Cumhuriyet / Blog
TÜİK’in İşsizlik Oranı 11.9 – ETHA
4-C Tekel İşçisini İntihar Ettirdi – Esra KOÇAK – Jiyan
Grev Güncesi – İkinci Tekel Direnişi
Grev Güncesi – Ankara Tekel Direnişi
Grev Güncesi – Sabah / ATV Emekçileri
49 Ölümün Özrü Olur Mu? – Birgün
Konak’taki Direniş Sürüyor – Atılım
Yeni Bir İşçi Düşmanlığı – Alınteri.net
Need Versus Greed – Jeffrey D. SACHS – Al Jazeera
Devrim Yılının İkinci Ayı Biterken – Ömer MADRA – Açık Radyo
Devlet Devriminden Devlete Karşı Bir Devrime – Muzaffer ORUÇOĞLU – Köxüz
Miş Kifaye! – Sinem ADAR – BiaMag
Devrimin Kitabı Yazılır Mı? – Ruadith ARROW – BBC Türkçe
Žižek, Hallward, Badiou, Ali, Chomsky… Haiti Hakkında Açık Mektup – Tamar SHLAIM – Sol Defter

Mark Templeton Official
Mark Templeton Artist Page On Anticipate Recordings
Mark Templeton Winter Mix 2011 via Percussion Lab
Tim Hecker Official
Tim Hecker / Take Cover: Ravedeath 1972 – Ryan DOMBAL – Pitchfork
Tim Hecker Live At Sala Rossa, Montreal, Quebec (2011-02-10)
Tim Hecker ve Sesler Üzerine Deneme – dR Warp – Deuss Ex Machina
A Damned Age / Hanne Adam via Twitter
A Damned Age At Soundcloud
A Damned Age / Fragile via Camomille Music
Ben Frost Official
Ben Frost – The Invisibles
Ben Frost – The Invisibles – Mersenne – Undomondo
Kontakte At Myspace
Kontakte Artist Page On Drifting Falling
Kontakte – We Move Through Negative Spaces – Jonathan HILL – Future Sequence
Tripart Facebook Sayfası
Tripart Myspace Sayfası
Tripart – Second January EP – İndirme / Download

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Kaynakça / İç Mihrak Facebook Sayfası

>>>>>Poemé
Tarafsız Aydınlar – Otto René CASTILLO

I
Tarafsız aydınları
yurdumun
sorguya çekilecek
günün birinde
en basit insanları
tarafından
halkımızın.

Soracaklar onlara
ne yaptılar diye
ağır ağır ölürken
ulusları,
tatlı bir ateş gibi
ufacık, bir başına.

Kimse sormayacak onlara
giysilerini,
uzun öğle uykularını
yemek sonrasında,
bilmek istemeyecek kimse
anlamsız uğraşlarını,
hiçlik konusunda görüşlerini,
nasıl para kazandıklarını
felsefe yaparak.
Sorguya çekilmeyecekler
yunan mitolojisi konusunda,
nasıl iğrendikleri konusunda
kendi kendilerinden,
korkuyla ölürken içlerinde bir şeyler.

Sormayacaklar
nasıl vardıklarını
doğrulara
yalanın gölgesinde.

II
O gün
basit insanlar,
tarafsız aydınların
kitaplarında, şiirlerinde
yer almayanlar,
her gün ekmek getirenler onlara,
süt getirenler,
çörek ve yumurta getirenler,
giysilerini dikenler,
arabalarını sürenler,
köpeklerine, bahçelerine bakanlar,
onlar için çalışanlar,
gelip soracaklar:
“Ne yaptınız
acı çekerken yoksullar
içlerindeki sevgi
ve yaşam sönüp giderken?”

III
Tarafsız aydınları
güzel yurdumun,
cevap veremeyeceksiniz.

Yiyip bitirecek sizi
bir sessizlik kuzgunu.
Yüreğinizi kemirecek
zavallılığınız.
Susup kalacaksınız
kendi utancınızla.

Çeviri: Ülkü TAMER
Kaynakça: Şiir.gen.tr

>Deuss Ex Machina # 309 – Xhieda Ta ‘Silenzju

Leave a comment

>Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_309_–_Xhieda Ta ‘Silenzju

19 Temmuz 2010 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Sansür Özel Yayını
Konuklar: Özgür UÇKAN ve Erdem DİLBAZ
>1<-AGF-Rakastaja (Mutek_Rec)
>2<-Burial-Forgive (Hyperdub)
>3<-Karl Bartos-Cyberspace (Home Gmbh)
>4<-Massive Attack-Unfinished Sympathy (Wild Bunch Records)
>5<-My Bloody Valentine-You Made Me Realise (Creation Records)

# 309. Bölümü İndirmek İçin

Xhieda Ta ‘Silenzju (309) – Anlık Değişimler, Sessiz Tanıklıklar, Durmaksızın Ayrıştırılan Bir Çoğundan Farklı Olmasa Da Bu Bu En Yenisi, En Janjanlısı Denilerek Hayatımıza Dahil Edilen Bir Engelleyicinin, Ayak Bağının Öteki Adıdır Sansür. Görmemiz Engellendi. Malum Gerekçelerle, Olan Bitenin, Resmedilenin Aslında Ne Olduğu İmgesini Son Kertede Açıkça Hatra Nakşeden Görüntülerin Tümü Silindi Hafızalarımızdan. Bembeyaz Boyalar Saklananın, Görülmesinin Neye Kadir Olduğunun Bilinmesinden Duyulan Çekingenlikler Bu Evreyi Tanımladı. Donattı, Katran Karasında Eciş Bücüş Seyirlikler De Silindi Gitti Kısacık Bir Süre Sonrasında. Hemen Ardından Duymamız Engellendi. İşitip Durduğumuz, Topyekün Eğriliklerin Fi Tarihinde Bizleri Hangi Dar Yollara Sürüklediğinden, Tâ O Günlerden Bu Yana Durmaksızın Bir Melanet Gibi Üzerimizde Duran Korku Dalgalarının Müsebbibi Haline Dönüştürülen, Cıs Elleme, Sus Konuşma, Biliyorsan Da Kendine Saklaman En Mantıklısı Gibi Uyaranlarla! Desteklenerek Biat Edilmesinin Arzu Edildiği İkincil Kısmı Hayatlarımıza Dahil Ettirmeyi Başardılar. Ne Önemi Var Ki O Kadar Eğrilik Devede De Mevcuttu. Hayatta Da Olacaktı, Yersen. Düzeltmek Mi Asla? Bilginin Ulaşılabilirliği Söz Konusu Olduğunda, Yazınsal, Görsel Ve İşitsel Faaliyetlerin Hemen Tümü Bu Evreleri Müteakiben Bilgiyi Özümsemekten Uzak Kalabilmemiz İçin Sansürlendi. Çeşitli Kurumlarca Görev Bellenerek, Kraldan Çok Kralcılarca, Yönetenler, Seçilmilmişlerce El Altında Tutuldu. El Birliğiyle Gönül Bağlarıyla. Kâh Kitapların Yakılmasından, Kâh Makalelerin Üzeri Çizilerek, Boş Sayfalarında Nelerin Olduğunun Meraklarına Gark Olarak Boş Gazete Sayfalarına Bakadurduk. Seyirliğin Yanında Aslında Bilginin Kolayca Ulaşılabilirliğini, Haberin Özünü, Kendisini Alabilmemiz Lazım Olan Ekranlarımızın Da Bu Sert Sessizliği Desteklediği, Susmayı Bilmeye Tercih Ettikleri Dönemleri Aştık. Az Gittik Uz Gittik En Sonunda Bilgi Çağının Yapıtaşlarından Birisi Olan İnternet’e, Sanal Ağlara Kavuştuk. Kitap Yakılırdı, Film Makaslanırdı, Sesler Kısılabilirdi Ama Bu Vaha Dahilinde Hemen Pek Çok Şey Asıl Haliyle Karşımıza Çıkabilmekte İdi. Her Masalda Olduğu Gibi Balkabağına Dönüşme Vaktinin Yakın Olduğu İse Ancak Sonradan Yapılanlarla Fark Edilecekti. Bir, İki Uygun Adım Derken Bir Baktığımızda Girmek İstediğiniz Sitenin Önünde Kocaman Kırmızı Harflerle Tanışık Olduk. Ne Önemi Vardı, Daha Çok Yer Vardı. Oysa Kazın Ayağı Birbirbirbir Eklenerek Konvoy Haline Dönüştürülen Zincirlemelerle Birer Gerçeklik Haline Dçnüştürülmüştü. Vaha Olmuş Kısıtlı Olanaklarla, Zinhar Büyüklerimizce Uygun Bulunan, Adaba, Ahlaka, Zihne Uygun Azıcık Antin Çoğunlukla Kuntin Sayfalara Terk Ediliyordu. Şimdi Ses Vermenin Zamanı, Kısıtlananın Devamlılığı Sağlanan Bir Hak Mahrumiyeti Olduğunun Ve Ses Vermedikçe, Sessiz Tanıklığa Devam Ettikçe Bir Arpa Yol Kat Edilemeyeceği Artık Bilinendir. Hayatlarımızı Sansür Karanlığına Teslim Etmeden Çaba Sarf Edin! Gün Gelir Sanal Sandığımızın Kapımızı Yokladığında Gerçek Olacağını Bir An Olsun Unutmadan, Unutturmadan… [Bilgi Engellendikçe Neye Konuşacaksın, Kime Konuşacaksın? Abdal’a Malum Olmasın Artık, Yeter Ya, Yeter Ya! A3 Teksir/ Fotokopi Yayınından]

>>>>>Bildirgeç

Bizimle Oynar Mısın? – Elim Sende!

Türkiye’de sansür aldı başını gidiyor, gün geçmiyor ki yeni bir sitenin daha sansürlendiğini öğrenmeyelim. İmza kampanyaları, deklarasyonlar, basın açıklamaları, sansüre karşı olan herkes bir şekilde sesini çıkartmaya çalışıyor ve daha fazla ses çıkartmadığımız sürece sansürden kurtuluş yok. Biz de dedik ki hadi bir oyun oynayalım, hem sansüre karşı kendi sesimizi çıkaralım, hem de herkesle birlikte oynayarak bu sesi güçlendirelim: ELİM SENDE! Sansüre karşı mesajlarımızı elimize yazıp, elim sende diyerek kamuoyuna, medyaya ve siyasilere iletelim. Amacımız yüzlerce -belki de binler ya da milyonlarca- mesajı toparlayıp bir video hazırlamak, şunun gibi bir şey:

http://www.kaltura.com/index.php/kwidget/wid/1_t6ayjo3j/uiconf_id/535

Doğa için Çal projesini duymuşsunuzdur, ne kadar yayılıp ses getirdiği de malum. Sansüre karşı yüzlerce insanın mesajlarından oluşan bir video da benzeri bir ses getirmez mi? Bizce getirebilir! Siyasetçiler için kağıt üzerindeki imzaları göz ardı etmek kolay, yazılı bir ismin arkasındaki kişiyi görmeden.. Halbuki karşılarında duran sansüre karşı binlerce insanın yüzünü ve mesajını görmezden gelmek hiç de kolay değil.

Sen de sansüre karşı sesini çıkart ve bize katıl! Bu postaya video yorumu olarak mesajını gönder ve bu sayfayı tanıdıklarınla paylaş. Ne kadar fazla insana ulaşabilirsek o kadar güçlü bir video ortaya çıkarabiliriz. 15 Ağustos’a kadar video topluyoruz, gecikmeden sen de yükle videonu! Evet, imza atmak kadar kolay değil ama internete erişim özgürlüğünü geri kazanmak için bir imza atmaktan biraz daha fazlasını yapabilirsin.

Tüm Detaylar ve Örnek Video Kayıtları İçin: Sansür: Elim Sende!

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
İnternet Yaşamdır, Sansürlenemez! – Gennaration
Türkiye’de İnternet Kısıtlamasına Karşı İlk Eylem – Kürşat AKYOL – BBC Türkçe
İnternet Sansürden Daraldı Sokağa Çıktı! – Sansürsüz İnternet
Polisin ‘İnternet Sansürcüsü’ Olmasına Tepki – Sol.org.tr
İnternet Sitelerini Yasaklamak (1) – Joost LAGENDIJK – Radikal
İnternet Sitelerini Yasaklamak (2) – Joost LAGENDIJK – Radikal
YouTube Yasağı Kesinleşti; Sansür Karşıtı Eylem Sokağa Taştı – Bianet
Tüneli Açtın, Youtube’u Da Aç! – M. Serdar KUZULOĞLU – Radikal
İnternet Sansürü ve 5651 Sayılı Yasa Hakkında Genel İçerik – Makale Dizini – Sansürsüz İnternet
Google Ve “Sansür Ekonomisi” – Özgür UÇKAN – BTHaber / Özgür Uçkan.com
İnternette “Temiz Kağıdı” Dönemi – Evren Barış YAVUZ – Haber Fabrikası
Sansürden Nasıl Hesap Soracağız – Ferai TINÇ – Hürriyet
Özgür Basınmış! – Sol.org.tr
Akp, Basına 12 Eylül’ü Aratmıyor – Sendika.org
Kutuplaşma – Doğu ERGİL – Habertürk
12 Eylül’le Hesaplaşmak – Mithat SANCAR – Taraf
“Ne ‘Evet’, Ne ‘Hayır’, Ne de ‘Boykot’: Bir Dördüncü Yol Var!” – Mustafa SÜTLAŞ – BiaMag
Anayasaaaaarggghhhh – Özgür MUMCU – Birgün
Bize Kendi 12 Eylül’ünü Anlat! – Umur TALU – Habertürk
Söz Uçmaz, Öldürür – I – Rahmi BATUR – BiaMag
Söz Uçmaz Öldürür – II – Rahmi BATUR – BiaMag
Bir Hasta Tutuklu Daha Çıkamadan Öldü – Bianet
“Çok Canım Acıyor”, Sayın ‘Yetkililer’! – Seda ERGÜN – Kronik Muhalif
Grev Güncesi – Ankara Tekel Direnişi
Grev Güncesi – Sabah / ATV Emekçileri
Soğulamaya Da Bekleriz – Sezai SARIOĞLU – Köxüz.org
Acılara Şiir – Neşe YAŞIN – Birgün
İhanet… – Feelozof – Feelozof
Money Walks – Dolphinished Monkey Business – alter[ed] native
Bir Daksil/Tipeks Çeşidi Olarak San’at – Kristensenn – Kristensenn
Kimliğimi Kaybettim, Hükümsüzdür! – Gündüz VASSAF – Radikal
Annemizin Çay Takımı Ve Anayasa Değişiklikleri – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu

AGF Official
Burial Official
Karl Bartos Official
Massive Attack Official
My Bloody Valentine Official

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – misak[nospam]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
The Censor – Amsterdamned!
Amsterdamned!’ Flickr Page

>>>>>Poemé
Kimse Gibi Gam Yüküne Karıştım – Haydar ERGÜLEN

kim olsun kimse gibi aşkın hüsnüyusufu

susan o dinleyen o su gibi susayan o
alıp satılan çile yanıp yanılan mecnun
sorunca bir keşişin -yalnız bakışlı biri –
gam yüküne karışmış kalbindeki uykuyu

kim gülüyor üstüne çarşıdaki abdalın

yükü taş olan şaşkın hırkası kum denizi
ırmağa sedef çeker gövdesi güz kokulu
boynuna ip uzatan yardan el almış bi kez
perçemi çizer sırrını bu dünya aynasının

kim hoş tutmuş üzülüp dağınık bedenini

oyuncu başıyla bir alicengiz eksik
hayat cinnete perde kuliste mübalağa
ölmeden bir çağırırlar fısıltı ülkesine
söyletirler ayna tutup: neyime cengaverlik

kim yaza benden ayrı şehr’içinde şehrengiz

kalbini küle tutmuş yangın gözlü hokkabaz
kendi kendine kanlı bu dünya sahnesinde
alkış ki ayıp ona bir başka dünya da yok
şaşırıp kimin yerine oyuna girse

kim acıta söz ile kalbi tamam olanı

münafığın tahtında altın tacı pas tutan
soyunarak toplanan bayrak açmış şeytana
sanki dünya beyazdır ya ak libas giymeye
bir çocuğun özründen tenine sağlık bulan

kim kalbini mezata düşürmüş boş diliyle

çerçi yok dükkan yok sanki ya ferman verilmiş
güya dünya kalp pazarı mülk niyetine
kalp kalesi beyiydim avcı ilmine kandım
eskidim kocadım düştüm pul kıymetine

(Sırat Şiirleri 1981- 1984)
Kaynakça: Antoloji.com

>Myspace ve Last FM’in Engellenmesi – Sanat Mal Mıdır?

1 Comment

>

Last FM ve Myspace sitelerinin başına gelenler ilk olarak karşılarındakileri bir türlü muhatap alamamaktan mustarip siyasetçilerimizde olduğu gibi güncel hayattaki kurumlar ve kişilerde de kendini yavaştan göstermeye başlayan uyarmadan, anlamadan, dinlemeden yargılama, ses kestirme, kılıfını bulup, kendi bağnazlıklarını haklı çıkartacak bir şeyler bulduklarını hissettikleri anlarda, alelacele sansüre teşne hazır olda duranları, bir adet mahkeme kararı çıkarttırarak çemkire çemkire sitelerin kapatılması için Türk Telekom’un kapısında bekleyenlerin varlıklarını bir kere daha hatırlatan engellemelerdir.

Başımıza neleri gelmedi ki, 2.5 yıldan bu yana sürmekte olan Youtube’un engellenmesini en yakın örnek olarak gösterebiliriz. Kılı kırk yaran! yargımızın bizlerin yerine düşündüğü ve internetde edilgen kalmamızın yolunu açtığı ilk örnek olarak atfedebiliriz. Koskocaman sitedeki bir kaç hakaretamiz video ile kendi başınıza başedemezsiniz sizden, bugün alttan alta iyice kendini göstermiş telif hakları mevzusuna da bağlantılı olarak inceden bir kurban seçildiği dip not olarak geçebiliriz. Yani tek başına bir vehametten zincirleme bir içinden çıkılmaz sorun yumağına ulaştırılmakta engellemelerin her yanı açık tutulmakta olan kapsamı. Sansür, engellemeler Internet çağındayız diyen büyüklerimizin sözlerini çürütürcesine her yeni gün karşımıza farklı bir engelleme ile bu devranın devamlılığını yaşatmakta. (Ha evet onlar giriyorlar bize de sizde girin diye akıl veriyorlar – Tezatların Ülkesinde)

Konumuza dönersek müziğin yasadışı paylaşımından çok yasalar dahilinde sunulması ve tanıtılması söz konusu olduğunda Myspace ve Last.FM gibi kimimizin ikisini, kimimizin de seçimlerine göre herhangi birisini kullandığı yapıların karşısında yassah hemşerimcilikle çıkmanın nasıl bir mantığa sığdırıldığını cidden merak etmekteyim? Kararların nasıl bu kadar basit bir biçimde yargılama yolunu tercih ettiklerini ve neticelerini düşündürücü bulmaktayım. Müzik Yapımcıları Derneği gibi kurumların! Dünya’nın hemen hiçbir yerinde karşılaşamayacağınız kör kör parmağım gözüne uygulamalarının, nasıl oluyor da oluyor ucu bir tek kendilerinin ulvi çıkarlarına dokunduğunda veryansın ettiklerini izah edebilmek ise şu raddede hafzalamın alabileceği bir şey değil. Genel anlamıyla özgürlüklerden giderek içine daha çok kapalı bir toplum olma yolunda hızlıca ilerleyen, kendilerine güven verici sınırlar çizip ötesine karışılmayan ayrışımların makul kılındığı bir zamanda hala ve ısrarla yasaklara tutunmak adı ve konusu ne olursa olsun düşündürücü.

Sorumluluk olarak tanımlandıklarının gereği olarak internetteki yasal platformları kışkışlamak, köşeye sıkıştırmak için sürekli peşinde dolaşacaklarına, (ellerinde tuttukları telif hakları mecrasının nasıl işlediğine dair doğru düzgün bir bilanço ve şeffaflık taşınılmamasına karşın gizli kapaklı olarak) kurumların sanatçıların dinleyicilerle buluşmasında aranıp da bulunulmaz bir nimet olarak destekleyeceklerine, şu memlekette hala doğru düzgün bir işleyişle dinleyicilerle buluşma imkanına sahip olmayan alternatif üretimleri destekleyeceklerine varsa yoksa ayak bağı olmaya devam ediyorlar. Tercihlerin kişileri bağladığı, özgürlük kavramının karşısında yerini batıda (evet o kavramların pek çoğunu almayacağımızın tembih edildiği batı) çoktan almış internet denilen sahada kendi bildiklerini okuyamayacaklarını ve zamanlarının artık geçtiğini fark ettirmemiz lazım. Elzem. Lazım, artık at gözlükleriyle baktıkları gibi bir durumun söz konusu olmadığının buralarda belki aidat topladıkları Kavun.net, Ttnetmuzik, Cokenmusic, Fizy.net gibi yerli firmaları cenderlerine, boyunduruklarına aldıkları gibi Rupert Murdoch’in News Corporation’ına ait Myspace’ini, CBS’in Last FM’ini tırtıklayamayacaklarını bilmelerinin gerekliliğini paylaşmalıyız.

O mecralar hali hazırda zaten uluslararası yasalar dahilinde ve müziği en az ana akımlara olduğu kadar özünde yeni isimlerin alternatiflerini de sunan bir paylaşıma ve ön plana çıkartma merkezleri. (Müyap’ın bir yerde yapması gerekli olan ama hırgür çıkartmaktan sıra geliyor mu elbette gelmez?) Kendilerinin alikıran başkesenliliklerini iplemeyeceklerini, sadece kullanıcı tarafında olan ülkemiz vatandaşlarının haklarını gasp ettiklerini işittirmeliyiz. Tutturduklarına döşendikleri bedellerle topladıklarının karşısında ne yapmışlar Allah için ulusal müziğimizin hayrına diye sorabilmeliyiz? Ada Müzik-Kitabevinin müzik sunmaktan 180 derece tornistan Restoran Kafeterya olark hizmet vermesindeki tutarsızlığın müziği savunuyoruz demekten ne kadar uzak insanların bu engellemelere giriştiğini de hatırlattığını bir kere daha belirtmek isterim. Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar aleni bir biçimde masum olmayan ama masum ayaklarına yatıp sinsice sansüre sığınan başka bir müzik kurumu! görmedim.Kurumsal çehrelerinin bu ülkenin geleceğine olumlu anlamda katkılar sağlayacağına daha fazla o zamanında Forta Beylerin bizzat eleştirmiş oldukları statükoyu çağrıştırdığını, o kadar yaşanmışlığa karşın bugün aynı acımasızlıkla o bakışımı tekrar ettirdiklerini ilave edeyim teessürlerimle. Mehmet Tez’in bugün Milliyet gazetesinde yayınlanan Hafif Müzik köşesinde Bülent Forta Beyin yasaklara karşıyım ama teliflerimin de peşinden koşmalıyım açmazını çözümleyebilmek en başından bu yana internet denilegeleni bir para makinesi olarak algıladıklarını çağrıştırmakta. Makalede değinildiği gibi kendilerine bağlı sanatçıların kendi özgür! iradeleriyle açtıkları tanıtım sayfalarından telif ücreti talep etmek bizahati emek vereni yerin dibine sokmaya çıkmakta. Senin yaptığın müzik değil bir para kaynağı bizim için demenin usturuplucasıdır. Söğüşlemeyedoyamıyorum.com.tr Hakkıyla doğru düzgün işlevsellik kazandırılmış bir müzik piyasasının tesis edilmesi için çaba sarf edileceğine, sadece kanunsuzlukları yakalıyoruz diyerek döndolaş aynı yerlerde at koşturmaktan, internetteki sitelere kepenk vurdurmaktan bir türlü sizlerle ilgilenemiyoruz değerli sanatçılarımızın yanıtlanmasıdır. Ne de olsa cukka daha önemli asri zamanımızda.

Kısıtlı imkanlarımla da olsa ayda üç-beş yerli cd, bir kaç yabancı lp-cd ve çoğunlukla buraların alternatifini derleyip, işleyen dergileri takip etmeye, satın almaya gayret eden bir dinleyici olarak bunları talep etmekten, verdiğim onca paranın kim veya hangi kurumlar tarafından nerelerde kullanıldığından, istediğim müziği Last FM ve Myspace’de dinlemekten neden alıkonuluyor olmam gerektiğini açık ve seçik olarak ifadelendirilmesini talep ediyorum. Pertegò, aAirial, Jam’s, Asaf Avidan & The Mojos, Ducktails, Metavari, Dub FX, Mountaintops In Caves, Windsor For The Derby, Bandista, Bajar, Karmate, Fairuz Derin Bulut, Replikas, Gevende, I Create Soundscapes, Havantepe, DDR, Kırık Çizgi, Grangulez vd. gibi uzayıp giden alternatif türetimleri kendilerinin sağlayabilecekleri sınırlı imkanlardan çok daha fazlasını sunabilen bu iki sitenin dışında nerelerde bulabilirdim acaba? Müziğin farklı örneklerine kulak kabartabilirdim, Deuss Ex Machina’da yer verebilirdim.

Kamusal alanda inciler dizmekten, herkesleri hakir görmekten ve sansürcü zihniyetin alenen aynı sopasını sallayıp durmaktan, hep birşeylerden esirgenmek, taviz verdirilmek zorunda bıraktırılmış bir internette, bir ülkede hangi MÜZİK’ten bahsettiklerini, hangi haklar üzerinde kendilerine çıkarım yaptıklarının anlamlandırılmasının hakiki gerekçelerini öğrenmek istiyorum. Adı var kendi yok kurumların gölgelemeleri ile beraber MÜZİK nasıl gelişim gösterecektir? Evet daha oralara gelemeyeceğiz çünkü, algıda sınırlandırılmışlığın zirvelerinde yaptıklarını halkı bilinçlendirmek olarak algılayan yediklerini varsaydıkları küfürleri nimet olarak sayan bir hüvviyet var karşımızda. Sansür asla sorunların çözümünü beraberinde getirmedi. Bugün yarın Last FM ve Myspace’in açılacağı üzerine Mehmet Tez’in kısa notu olmasına karşın bu kaçıncı olduğunu artık hatırlamadığım engellemelerin tümüyle beraber esaslı bir fikri tartışmanın sürdürülmesi gerekliliğini düşünüyorum. MÜZİK her zaman savunduğum gibi sadece play, pause ve stop’tan ibaret değildir. Gerektiğinde yasakların karşısında duruşlar için, gerektiğinde en anlamlı sözleri sarf edebilmek için ve gerektiğinde özgürlük tanımının ne olduğunu ve HERŞEYİN PARA olmadığının zikredilmesine vesile teşkil edendir.

Bu Konu İle Bağlantılı Olarak Internetteki Sitelerden Yansılar;
‘İnsanlar Biraz Bilinçlendiyse Biz Yediğimiz Küfürlere Razıyız’ Bülent FORTA ile gerçekleştirilen görüşmenin makalesi – Mehmet TEZ – Milliyet – Hafif Müzik
Para İnsanın Gözünü Kör Eder – Mü-Yap – Sühan GÜRER – Dinleme Parkı
Last FM ve Myspace’in Kına Gecesi – Sühan GÜRER – Dinleme Parkı
Mü-Yap Haydutluk Yapmaya Devam Ediyor – Tolga – Çöpkuşağı
Dijital Kuşağa Bayram Haram – M.Serdar KUZULOĞLU – Radikal
Myspace, Last FM, Sansür, Kültür ve ‘Bir Avuç İnsan’… – Özgür UÇKAN – Sansüre Sansür Blog
Korsan Partisiiiii! – Cüneyt UZUNLAR – Serbest Yazarlar
“Üç Site Dinozorlar Çağından Kalma Yöntemle Kapatıldı” – Doç. Dr. Yaman AKDENİZ – Erol ÖNDEROĞLU- Bianet.org
Last FM’i Yasaklayan Ülke Olma Sıkıntısı – Kanat ATKAYA – Hürriyet
Myspace.com’u Kapatmak Müzisyenlere Haksızlık – Aylin Aslım Resmi Facebook Sayfası
Bu Siteye Erişim Engellenmemiştir – Demirhan BAYLAN Resmi Sitesi

>Deuss Ex Machina # 230 – Il Censore Non Produce Mai Due Volte Lo Stesso Battimento, Esso Uccide

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents

Deuss_Ex_Machina_230_–_Il Censore Non Produce Mai Due Volte Lo Stesso Battimento, Esso Uccide

27 Ekim 2008 Pazartesi gecesi “bant kayıt” ile gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Album Of The Week: AGF-Dance Floor Drachen (AGF Produktion)
>1<-Fennesz-Saffron Revolution (Touch)
>2<-Aidan Baker & Tim Hecker-Hymn To The Idea Of Night (Alien8 Recordings)
>3<-Aidan Baker & Tim Hecker-Auditory Spirits (Alien8 Recordings)
>4<-Windy & Carl-Champion (Kranky)
>5<-Windy & Carl-Snow Covers Everything (Kranky)
>6<-Yair Etziony-Man-Made (Spekk)
>7<-Yair Etziony-Flawed (Spekk)
>8<-Bichi-Erobreren (Cactus Island Recordings)
>9<-Bichi-Forføreren (Cactus Island Recordings)
>10<-AGF-Slowly (AGF Produktion)
>11<-AGF-If You (AGF Produktion)

Il Censore Non Produce Mai Due Volte Lo Stesso Battimento, Esso Uccide ! Bölüm (230) – Garipsemeden İçselleştirmemiz, Bir Şekilde Sürünün Ses Çıkartmayanlarından Sayılmak İçin Suspus Kesilmemiz İçin Vesileler Aranıyor. Engelin artık aynı nokayı iki kere vurmayacağına inanmak istiyoruz.!!!

>>>>>Bildirgeç
Oluşturulmaya çabalanan sistemin, neredeyse tüm değerlerinde oynamalar gerçekleştirilerek, avamda oluşacak hemen her türlü otorite karşıtlığının bastırıldığı, sıfırlandığı, mutlak itaatin sağlandığı, düşüncenin önceden tasvir edilmiş ya da manipüle edilmiş örnekleri dışındaki her hangi bir şey aramanın sonucunun ise felaket olarak tezahürünün buyur edildiği, Parti’ye olan itaatkarlığın, yaşamak için halkına ön şart olarak koşulduğu kurallar çerçevesindeki imgelerin birbiri ardına sıralandığı, “Büyük Birader” teriminin de ilk kez kullanıldığı, George Orwell’in zamanımıza dahi yansıyan öngörülerini de işleyen, kehanetlerden mülhem ‘1984’ romanından bir alıntı yapalım. Bahsi geçen kurguda, Okyanusya’yı bir mutlak sanallıkta yönetmekte olan Partinin elini sağlamlaştırmasına da yol açan, en önemli ilkelerinden birisi olarak kendisini konumlandıran, ‘Geçmişi denetleyen geleceği de denetler, şu anı denetleyen geçmişi de denetler’ cümlesinden hareketle çıkarımlar gerçekleştirmeye çalışalım. Halkın okuduğu veya okuyabileceği yazınsal tüm kayıtların üzerinde durmaksızın bir inceleme, değiştirme, o günün şartlarına uygun olarak bir biçimde sürekliliği korunarak yapılan sansürleme ile toplumun sorgulamasının nihayetlenip dikte ettirilene sebat etmesini sağlamlaştıran bir alıntı bu.Bunu romanın içindeki basın yayın merkezi fonlu değişik alt bölümlerde, kullanılan sürükleyici pasajlardan, değişkenliğin yakıcı bir biçimde yansıtıldığı, Michael Redford tarafından da sinemaya aktarılan kurgusunda deneyimleyebilmeniz mümkün. İletilenlerin mutlak doğru olduğu sanrısına kaptırmışlığın, bir sene önce hatasız, temiz olanın, bir senenin ardından hatanın bataklığına gömülmüş azılı bir düşman olduğu evrimini inceleyebilmek bile başlı başlına halkın, “muktedir”le olan sorunlar dizisinin o zamanlardan bu zamanlara sürekliliğini koruyarak genişlediğini gösteriyor. Sorun daha en başında gizemli bir el tarafından silinen gerçekliğe tereddütsüz şartsız itaat edilmesini işaret ediyor, anılageldiği üzere hafızayı beşer nisyan ile malüldür sözünü haklı çıkartıyor.

Dış dünyaya kulakları kapalı, gözleri bağlı, bilinci enikonu zayıflatılıp seyreltilmiş, her hali ile izole edilmiş, herşeyden bihaber kalması için çaba sarf edilen bir süreci gözlemleyebilme bu alıntıdaki en önemli çıkarımı sağlıyor. Modern zamanların bireyinin bilinç sahibi olmasının önüne engel olarak çıkartılmaya yetkili olarak atanan, yönlendiricilerin elinin altında bir koz olarak bulundurulan bir olguya değinmek istiyoruz. Farklılıkların paylaşımından, doğal olarak insan hakları evrensel beyannamesi içerisinde de kendine yer bulan, herşeyden önce insani ve kanuni hakların görmezden gelinmesine, bir şekilde hizaya çekilmesine olanak sağlayanlardan “sansür”, bu bildirgeçimizin ana konusunu oluşturuyor. Kapalı devre hükümlerle, sınırlarının çok önceden belirlendiği, kimseciklere bulaşmayan ve sürekli sınırlandırmalara uygun olarak davranılması beklenen bir dizi önlemin müsebbibi olan olarak kısaltabileceğimiz sansür, şimdi eskisinden daha da artan bir ivme ile zamanımızın sınırlarını daraltmaya devam ediyor. Hükümlere uygun davranmayanlar ile sadece fikirleriyle daha farklı bir bakışı yakalamaya çalışanların da aynı kefeye konulduğu bir sorunlar yumağının genel tanımına dönüştürülmesi? 12 Eylül 1980 darbesine giden süreç içerisinde, hatta onun daha da öncesinde ülkemiz sınırlarına matbaanın geldiği zamanlarda ne hikmetse şeytan icadı olarak tanımlandırılmasından bu yana, görüşlerin yaygınlaştırılması, farklı bakış açılarının sunumlandırılmasını, kolaylaştıran yazılı materyallerde sansürün doğal bir süreçle kendini kabul ettirdiğini, yardımcı uygulama ve tedbirlerle geniş kitlelere benimsetilmeye çalışıldığını fark edebilirsiniz. Bu çaba içerisinde yasaklanan, dizgilerin arasına ‘sansür’ klişeleriyle beraber bembeyaz sayfalara terk-i diyar edilmiş kitaplardan dem vurabiliriz. Okumak için koşa koşa gidip temin ettiğiniz önemli bir kitabın, belli başlı yerlerindeki boşlukların yoğunluğunun çoğaldığı dönemlerden geçmiş bir ülkede yaşadığımızı örnekleriyle ifade edebiliriz. Ulusal medyanın olayları eleştirmesi bir yana, olduğu gibi hükmü verenlerin yanındaki tavırla sunması, pek çok olayı göz ardı etmesi (ettirilmesi), zamanımızda da kulbunu buldum mu, sündüre sündüre yola ve hizaya çekmeyi bilirizciliğin, çağdışı kalmış örnekleriyle karşı karşıya kalmamızı sağlıyor. Belirsiz bir düzlemde sürekli dozu arttırılan bir yıldırmaya binaen özgürlük kurallara bağımlı bırakılıyor. Söz dinleyenler ve arsızlık edenler olarak kamplaşmalar ortaya çıkartılıyor. Biz ve siz, onlar ve şunlar, ötekiler ve berikiler, solcular ve sağcılar, beyazlar ve siyahlar, aptallar ve yine aptallar.

Yaşadığımız zaman dilimi içerisinde basılı olan sansür ve engellemeler yerini hali hazırda herkesin bir şeyler katabildiği, bilgi alışverişinde bulunabildiği, görüşlerini paylaşabildiği, en basitinden iletişime geçebildiği internet üzerinde de, kendini unutturmamak için giderek sık aralıklarla karşılaştığımız sansür girişimlerine, engellemelere bırakıyor. Bunun en son örneği olarak geçtiğimiz Cuma günü içerisinde gerçekleştirilen ve Blogger, Blogspot ağı üzerindeki bizim de dahil olduğumuz “web-logların” topyekün erişiminin sınırlandırıldığı uygulamayı buna örnek olarak sunabiliriz. Daha öncesinde “Wordpress” gibi aynı girizgahtan yapılandırılmış blog platformlarından bir diğeri, “Youtube” gibi binlerce kullanıcının videolarını paylaştığı, eleştirilerini sunduğu “video” sitesinin ya da “Ekşi Sözlük” gibi ülkenin gündemine dair esas bilinmesi gerekenleri çoğu zaman esprili girdilerle gündeme getirildiği, interneti olan her birey için çoğaltılabilecek farklı anlamlar da barındıran bir “portal”ın karşılaştığı durumdan çok da farklı olmayan engelleme, hiçbir şeyin sınırsız olmadığının, bir şekilde zamanımızın “Büyük Biraderi” tarafından gözlemlenip hizaya çekilebileceğimizin temsilini oluşturdu. Sanallığın da bir yere kadar olduğunun farkına varmamız sağlandı, eğer yersek. Engellemenin sorumlusu olan ülkemizin sayılı dijital platformlarından birisinin, maç yayınlarına ait “Yayın” kodlarının bir şekilde adı anılan Blogger ve Blogspot üzerinde oluşturulan çeşitli sitelere iliştirilip sunulması nedeniyle engellendiği ise kısa sürede ortaya çıktı. Kanuni yönden fikri mülkiyetin gerekliliği olarak da satışından gelir elde ettiği bir mecranın paylaştırılmasına karşı, hakları saklı olan kuruluşun yurtdışında kendi domain adlarıyla yayın yapan siteleri uyarıp geri çektirmesindeki doğallığı, iş binlerce kullanıcının kişisel sitelerinin olduğu bir platformda uygulamaması ve herkesi aynı potada suçlu ilan etmesi, sorunun merkezindekilerin değil etraflıca her kullanıcıyı zan altında tutmalarını sağladı. Yasadışı olanla mücadele etmeye çalışılırken, göz ardı edilen herşeyi alt üst edebilecek, modern zamanlarda eskici anlayışlarının devamına teşebbüs olarak kısaca belirtebileceğimiz bir engelleme ile karşı karşıya kalındı.

Paylaşmış olduklarınızın önemliliği bir kenara, sadece paylaşabilmek bile başlı başına internet denen bu kutsal kaynağın bizler için değerini apaçık ortaya koymalı. Sizin için de neler ifade edebileceğine ait mesafeli saygınlık yerine bizim kurallarımız geçerlidir önermesini sonuna kadar zorlayan, baskıcılığın, sansürün, olduğu gibi yorum getirilmeden uyulması gereken bir süreç olduğu sanrısının, bu hatanın daha cüretkar bir biçimde ilerleyen günlerde içinde başka platformlar içerisinde yaşanılabileceği gerçeğini teyit etmeyi başardı. Bir irin gibi ekranlardan kullanıcının tüm yüzüne gözüne iliştirilen kırmızı harflerle ‘Bu Siteye Erişim Engellenmiştir’ ibaresi, yeni gerçekliklerimiz arasında kendine ait “yüz kızartıcı” bir yer kazımayı başardı. Eskiden kitapları yakan ve sansürleyen zihniyet şimdi de, sınırsız olduğu adledilen, bireysel olarak geliştirilebilen bir ağ yapısının üzerinde yine yeni duvarlar kurmaya, sesleri kısmaya çalışıyor. Bir arpa boyu yol bu kadar ağır alınabilir mi artık sorgulamamıza gerek yok. Öylesi bir takılı kalma ki, binlerce sitenin bilgi ihbar merkezine ulaşan şikayetler neticesinde sansüre, engellemeye uğradığı aralarında gerçekten yasadışı olanlar haricinde kaç site güme gitti kim bilir?, 5651 sayılı kanunun kapsama alanındaki belirsizlikler yüzünden, ve şu anda yasak kalkmış görünen Blogger, Blogspot engellemesinde bir ayağı engellemenin tekrarlanmasının eşiğinde beklemeye alındığı kararlarla “Erişime engelleme kararının, “eksik olan delil”lerin ulaşmasına kadar kaldırıldığı belirtiliyor. Eksik olan deliller ulaştığı zaman erişim tekrar engellenebilir.” yanıtlarıyla kendi sonuçlarınıza da ulaşabilirsiniz.Yakında bu hızlılıkla devam edecek olur ise bu engellemeler neticesinde tarayıcılarımızın açılış sayfalarında şu ibareleri de görmeye nail olacağız. “Interneti kullanmak tehlikeli ve yasaktır.” “Görüş bildirmek için önce Kimlik No’nuzu giriniz”. “Sınırsız sandığınız hayalleriniz, onları da engellemeye az kaldı”.

Deuss Ex Machina’nın geçtiğimiz Pazartesi akşamı yayınlanan bölümü içerisinde de yukarıda kısaca değinmeye çalıştığımız, sansürün yoğunlaştığı günümüze bir fon oluşturarak, çok sesli, çok fikirli, çok yüzeyli müzikal temas noktalarını sunmaya çalıştık. Sözlerin paylaşılabildiği gibi müzikal notalarların da tek bir noktaya bu vakitten sonra sabitlenmenin mümkün olmadığına imkanlar dahilinde seslendirmeye devam ettik. Programın açılışında, son albümü Venice’i beş yıl önce “Touch” etiketiyle yayınlamış olan Christian Fennesz’in uzunca bir süredir beklenmekte olan yeni çalışması “Black Sea”nin ön tanıtım parçası olan “Saffron Revolution” kaydını sunduk. Avusturya’lı sanatçının ismiyle de giderek özdeşleşen glitch tonlarıyla bezeli, saf karmaşadan dem vuran yapılandırması, Kasım ayında yayınlanacak olan çalışma ile ilgili heyecanımızı daha da arttırmayı başardı. Gelişmeler için dinlemede kalmanızı salık veririz. Bu çalışmayı takip eden dizilimde, deneysel müziği anlamlandıran isimler arasında rahatlıkla gösterebileceğimiz, tıpkı Christian Fennesz gibi türettiği somut müzikal yansılar ile paragraf paragraf yazılarla izah edilebilecek durumları müziğin kısıtlı süresi içerisinde dinleyicilerle paylaşan Kanada’lı Tim Hecker’in, Ambient’ın koyu renklerinde işler tasarlayıp türeten, “Nadja” projesinden tanıyabileceğiniz Aidan Baker’la kotardığı sınırlı sayıda yayınlanmış “Fantasma Parastasie” albümünden, Ambient’ın can yakıcı şiddetini, geceyi kendine fon olarak edinmiş “Hymn Of The Idea Of Night” ve Tim Hecker’in gitarlarla ördüğü paralel evreninden kopup gelen “Auditory Spirits” parçaların aracılığında elektronik müziğin şimdisinde bir yolculuğa çıkma şerefine nail olduk. Windy Weber ve Carl Hultgren’in 90’lardan bu yana minimalizden beslenerek kotardıkları, yer yer parçalanmış “shoegaze” sınırlarına ulaşan “drone” alaşımıyla tümledikleri “Songs For The Broken Hearted” albümüne kulak kabarttık. Tanımlandırılan ile yaşanan “aşkların” farklılıklarından dem vurdukları, kişisel tahlillerin genellendirmelere olan sirayetini irdeledikleri kayıttan, uhrevi seslerle bezedikleri “Champion”, kararlı partisyonu ile drone’un ağıt formun yaklaştırıldığı “Snow Covers Everything” parçasını paylaştık. Müzikal hatların birbirlerine paralel olarak bağlantılanabildiği deneysel seçkimizden, haftalık albüm önerisi olarak Antye Greie Fuchs’u son çalışması olan “Dance Floor Drachen”in rehberliğinde sizlerle paylaşıyoruz.Günümüzde olana bitene tepki göstermeme bir nevi nötrleşme olarak algılanır oldu. Kendi çevremizde dahil çerçeveyi ne kadar küçültürsek küçültelim bazı sorunlar karşısında tepkiye, bunu yapamıyorsak da en azından duyarlı yaklaşımlara ihtiyacımız bulunuyor. Çalıştığımız nasıl bir iş olursa olsun, nasıl bir yaşantımız bulunursa bulunsun ortak dile getirilmesi gerekli olan sorunlarımız bulunuyor. Bunlara bir örnek olarak teşkil edebilecek, küresel değişimlerle beraber ortaya çıkan doğal yıkım bunların en önemlilerinden birisi olarak sayabiliriz. Yaşam kaynaklarımızın giderek hızlı bir şekilde tükenmesi/tüketmemiz sonucu geriye pek farkında olmazsak da birkaç nesil sonrası ortaya çıkacak, şimdilerde makalelerde yer alan çıkarımlar, gerçeğimiz olarak yüzleşeceğimiz olgular haline dönüşeceği ise kesin. Farkına varamadığımız güncelimizin de sınırlarını daraltmamıza yol açan, ilişkilerimizde yaşanan ikilemler, giderek vurdumduymazlığın daha çok kabul görmesi, bir yerde kanıksanması neticesinde meydana gelen çelişkiler yumağı da tıpkı tüketilen doğa gibi belirli bir süre sonra hezeyana dönüşmesi muhtemel bir gerçeğe dönüşecek. Deneyselliği hali hazırda yayınlanmış olan son albümleri olan “Deinetwegen” kaydına kadar çeşitli müzikal alaşımlarla destekleyerek kotaran, “Laub” grubunun üyesi olarak başladığı müzik kariyerine 2001 yılında “Head Slash Bauch”le beraber solo olarak devam eden, Antye Greie Fuchs (bundan sonrası AGF) ortaya çıkartığı çalışmalar ile yaşamın tam merkezine odaklanmış sanatsal açılımlarını dinleyicilerin beğenisine sunmaya devam eden bir portre karşımıza çıkartıyor. Yarım ağız geçiştirilen bir olgu olarak yanılsanan pek çok konuda, sözcükleri ve tamamlayıcısı müziğiyle, bizi bu durumlara taşıyan nedenleri de sorgulamamıza yardımcı oluyor. Kulağa aşina hale gelmiş bir örnek seslerden örülmüş, parçalar yerine kendi deneyimlerinden/birikimlerinden derleyip, ters yüz ettiği elektronik tınıları sunan bir kayıt olur, “Head Slash Bauch”. Internet üzerinde veri paylaşımını sağlayan, kolaylaştıran HTML dilinden seçilmiş parçacıkların, yazılım kılavuzlarının elektronik şiirlere dönüştürülmesiyle, deneysel bir pop harmanı albümün genel tanımını oluşturur. İkinci çalışma olan duru, hüznü bir metafor olarak ele aldığı, Ambient Trust, Private Birds (öncesi Clicks & Cuts toplamasında yer alan Pianos), Poem Producer, Pipe Dream Voices (öncesi Politronics toplama albümünde dReamsINpipeline) gibi parçalarıyla müzikal konumunu sağlamlaştırdığı “Westernization Completed” albümünü ilkinde olduğu gibi San Francisco kökenli Joshua “Kit Clayton”ın “Orthlorng Musork” etiketinden yayınlar.

Müzikal gelişimi her yeni çalışmada daha ileriye taşıyan AGF bu kayıtlara ilaveten Vladislav Delay ile beraber remiks çalışmaları.(Bkz.Clicks & Cuts 3 Luomo-Melt (AGF/Dlay edit) ve Luomo-Tessio (AGF/Dlay Remix) ve bunları destekleyen çeşitli performanslar gerçekleştirir. 2004 yılında “Ars Electronica” Müzik Festivali kapsamında vermiş olduğu “Westernization Completed” albümü sonrası üretimlerinin,o yılki tema olan “kod”lanmış hallerini barındıran “Language Is The Most” (Quecksilber/Staubgold) albümünü yayınlar. Kendi ifadesi ile müzik aletleri ile olan haşır neşirliğinin bir üst düzeyi olan,deforme vokallerle beslenen Loading,bir başka önemli deneysel firma olan Raster-Noton’un mikro minimal kısmına tekabül edebilecek olan Salmiakki Pattern,düşük yoğunluklu Un-De-Buged gibi deneyselliğin hakkını tamamıyla vermiş kariyerindeki önemli çalışmalardan biri haline dönüşecek bir başyapıtı paylaşır.

Niteliği ve belirlenmiş amaçlarıyla da örtüşen, yeri geldi mi muhalifliğin en kuvvetli seslerini bir araya getirmeyi başaran AGF’nin yolu yeniden Vladislav Delay ile kesişir. 2004 yılında ortaklaşa türettikleri ve adı “BOX?21”olan, “Stralsund Garage 2004”de yer alan birbiri ardına yerleştirilmiş kutular ile yaşamı bir odaya doldurabilir miyiz? sorusuna dem vuran çalışma ile ,Rotterdam’da gerçekleştirdikleri eleştirel “Explode Baby” enstalasyonları için kullandıkları müzikleri de barındıran toplamında 12 parçalık “Explode” “AGF Produktion” etiketi altından yayınlanır. Minimal-Techno prodüksiyonlarının yanında abstrakt, dub, ambient ve minimalist tonlardan oluşturduğu Demo(n)Tracks gibi albümlere de imzasını atmış olan Delay “Explode” albümündeki tonal kurguyu yapılandırır. AGF ise giderek daha fazla ozan-sanatçı kademesine yönlendirilebilecek; sözleri yer yer fısıldamaya varan vokal denemeleri ile çeşitli başlıklar altındaki eleştirilerini “patlatır”.Bunları kimi zaman doğaya karşı insanlığın göstermiş olduğu yıkıcılık,bir intihar komandosunun kendisi ile beraber yaşama yeni adım atacak olan bebeğini dahi ölüme götürmesindeki keskinlik/doğal olanı yıkabilecek kadar bağların kopartılmasına giden zincirleme reaksiyon,yaşamı zorlaştıran anlamsız didişmeleri,gözetlenme merakının yol açtığı hasar,hızına yetişemediğimiz ömürlere kadar uzanan bir çizelgeyi dinleyici için açılış çalışmasından son parçaya kadar yayılmış bir yönerge içerisinde gerçekleştirmeyi de başarır.Yorumuna dahil ettiği ve hemen herkesin gördükleriyle de içselleştirebileceği soru ve sorunlar dizinine karşın alternatif bir yanıt sahasını oluşturmaya çalışır, AGF. Deneyimlenen, bilindik kılınanlara dair ne varsa yeniden gözden geçirebilmek için bir vesile teşkil eden kayıt serisinin sondan bir önceki kayıt olan “Words Are Missing” de bu minvalde sesin kaybediliği, kısılmış olan sesin izlerini de süren, sadece dinlencelik olarak tanımlanmasından imtina ederek, Janek Schaefer gibi alan kayıtlarının önemli prodüktörlerinin kayıtlarına da benzeştirebileceğimiz bir ihtisas kaydı olarak kısaca belirteceğimiz bir yapıyı sunar. Kesik kesik vokallerin derdest edilip, çeşitli elektronik yamalarla manipüle edildiği, kurgu mu gerçek mi? ikilemini fazlası ile hissedebileceğiniz bir çalışma aynı zamanda. Parçaların birbirlerine bağlantılandığında bir ana resim karşımıza çıkartmakta, AGF. Tek bir müzikal disipline bağlı kalmaktansa yer yer doğaçlamadan beslenerek değişkenlik gösteren, çözümlenebilirliği artarak, etkisi yoğunlaşan bir deneyim müziğinde ön plana çıkar. Bu çok parçalı, denklemleriyle paylaştığı albümlerinin sonuncusu olarak “Dance Floor Drachen”e ulaşıyoruz. Günümüzde üretilen müziğin bedelinin ne olduğu konusunda bir tezden yola çıkılarak uygulamaya geçilmiş sanatçının resmi sitesinde yer bulan manifestodan alıntılarsan bir “web application” olan kayıt bütününe. Tüketilebilirlik konusunda hemen tüm sanat dallarından daha kolay bir biçimde ayrıştırabileceğimiz müziğin, Radiohead ve Nine Inch Nails gibi alanlarında öncüllükleri kanıtlanmış grupların da denediği, dinlediğine pay biç ve öde sisteminden hareketle oluşturulan bir yapılandırma haddı zatında dinleyicilerle buluşturulan. Download kültürünün getirmiş olduğu tatminsizliğin karşısındaki düz hatlarla belirginleştirilen ses oyunlarından mülhem bir kayıdın ne kadar tatmin edici olup, dinleyicinin ödemeye yönlendirilebileceğinin sorusuna da yanıt arayan bir deneyimlemeyi de barındırıyor. AGF, kültürel manifestolarıyla beraber sosyal bir deviminin etkilerini de tümden dinleyicilerle beraber aramaya çıkan bir araştırmacıya dönüşüyor.Techno’nun surlarında derlenerek geliştirilen albümün mesajını da ayan beyan ileten “If You” parçası içerisinde AGF’nin dediği üzere, ürettiklerimize hürmet ederseniz, birazcık indirmeye ara verip de dinlerseniz çalışmalarımızı biz de size karşı sorumluluklarımızı yerine getireceğiz
kabilinden bir sunu ile çalışma başlıyor. 6 ses kesitinin “Radial” yazılımı içerisinde birbilerine çarpıştırıldığı, önceki parçanın kuvvetli ritmik yapısının ardından, atonal seslere bürünen bir imgeler geçidi “Consider”, ortak çalışmalara imza attığı Vladislav Delay aka Sasu Ripatti’nin Luomo adı altında yayınlamış olduğu deep-house eksenli, 2001 tarihinden kalma bir taslağın yeniden kotarıldığı “Than Reconsider” parçasıyla beraber müzikal geçişlerin değişikliklerine de vakıf olabileceğiniz, bir müzik makinesi içerisinde eğlendirici bir dolaşıma çıkartıldığınızı düşünebileceğiniz bir açılım sergilenmekte. İsimsiz bir Hollywood filminden elde edilmiş ses kesitlerinin, ki bunlar birbiri ardına dizilen silah sesleri, patlayışlar, mermi sürmek gibi metali çiğ bir biçimde paylaşan, filmin dövüş sahnelerinden elde edilmiş ses örnekleri, hızlandırılmış bir dub alt yapısıyla beraber kurgulanıp, indirdiğimiz, cd’den mp3 formatına çevrimi ironik bir dille eleştiren; “Ripping This Track”, tesadüfiliği irdeleyen, Manhattan’da gerçekleştirilip kayıt altına alınmış sokağın sesinden yayılan gürültüler ile deneyselliğin somut gerçekliğinin anlamlandırılmasını irdeleyen “For Free” parçasının finalinde alınan nefesin sadece “bedava” olduğu gerçeğine vakıf oluyoruz. 2002 tarihli ve yine Delay ortaklığı ile üretilmiş Tunesia’nın yenilenip, kasvetin kollarına teslim edildiği havanın deyim yerindeyse havada asılı kaldığı bir deneyimlemeye dönüşen “Slowly”, vücudun katmanlarının gözlemleyip, giderek güçsüzleşen bünyenin irdelendiği “Turn Impotent” aksak “glitch” kesikliklerinin üzerine bir tutam gürültü ilavesiyle servis edilen bir manfiestoya dönüşen, açmazlarımızın çokluğunu düşündüğünüzde neden artık nefesimizin yetmediğini daha rahat gözlemleyebileceğimiz bir bileşkeyi sunmayı başarıyor çalışma. 2004 tarihli “Westernization Compeleted” albümünde yer alan “youSTOP” parçasındaki ağıtımsı havanın, AGF’nin karakterisitik müzikal kompleksleri olarak da anılan, deneysel yüzeylerle içten dışa, dıştan içe doğru değişken ses kesitlerinde parçalandıkça gücü artan bir kompozisyon haline dönüşen “Reduced Beauty” ile finali gerçekleştiriyoruz. Havada asılı kalan her notanın, belirlenmiş istikametlerden dinleyiciye farklı eşikler açmasına ön ayak olmaya çabalayan bir izlek “Dance Floor Drachen”de dinleyicileri bekliyor. Umulmadık anlar dahilinde, sersemletici, düşündürücü, fikirlere gebe hale dönüştüren bir deneye ortak olmanız sağlanıyor. Dinlediğiniz seslerin belirli bir çabanın ürünü olduğunun sadece sıkıştırılarak elde edilmiş Frauhoffner standartlardında bahşedilmiş veriler olmadığının altını itinayla çizmeye çalışıyor Antye Greie Fuchs. Zamanının değerini bilerek, müziğin salt eğlendirici bir unsur olmadığının farkında olan dinleyiciler için, henüz “erişime engellenmemiş” yalın bilgilerini sunuyor.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
İncelenesi Üzerine Düşünülesi Makaleler
Serbest Yazarlar
Blog Hareketi Günü Bloguma Dokunma İmza Kampanyası
Internete Girmek Tehlikeli ve Yasaktır – Meriç Kara
Blogger.com engellemesine Yakın Plan – NTVMSNBC
Sansürü Tarihe Gömmek İçin Toplandık – M.Serdar Kuzuloğlu
Blogger Banned In Turkey Within Full Articles In English From Begin To End
—————————————————————–
AGF Official
AGF Dance Floor Drachen Official Page
AGF DFD At Soundmuseum.FM
AGF Diary Hearts
AGF DFD Review At Cokemachineglow
AGF & SUE C Live At Sonic Acts #11 In Paradiso
Christian Fennesz Official
Christian Fennesz At Myspace
Black Sea Album Informative At Touch
Christian Fennesz Venice Review At Makina
Aidan Baker Official
Aidan Baker At Myspace
Tim Hecker Official
Tim Hecker At Myspace
Fantasma Parastasie Stream At Alien8 Recordings
Fantasma Parastasie Informative At Pitchforkmedia
Windy & Carl Official
Windy & Carl At Myspace
Songs For The Broken Hearted Review At Pitchforkmedia
Yair Etziony At Spekk
Yair Etziony At Myspace
Flawed Album Review At Cyclic Defrost Magazine
Yair Etziony’s Top 10 Israeli Hits At Textura
Bichi At Myspace
Bichi At Cactus Island Recordings
Bichi At Hobby Industries

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8

———————————————————

© Palmer Eldritch’s Photos
Antye Greie Fuchs’ Photos Courtesy From Below Listed Sites;
AGF
>>>>>Poemé
Yaşamak – Afşar TİMUÇİN

Yaşamak alışmaktır
İşportada satılan kadın geceliklerine

Alışmak manavlara doçentlik tezlerine
Alışmak yaşamaktır

Hep bu yeşilleri giy
Bu moru tak saçlarını topla da
Bunu sen de bilirsin
Alışmak yorulmaktır bakıp bakıp kendine

Yaşamak bir gün uyanmaktır
Bir gün birdenbire yalnız kalmaktır

Yaşamak alışmalardan sonra
Alıştığı her şeyle savaşmaktır