Deuss Ex Machina # 431 – nobody,not even the rain,has such small hands

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_431_–_nobody,not even the rain,has such small hands

24 Aralık 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
x. Stable Mechanism – Heads & Dimensions (Platforma-LTW)
xx. Stable Mechanism – Ice Oceans (Platforma-LTW)
xxx. ASC & Ulrich Schnauss – Theta (Auxiliary)
xxy. ASC & Ulrich Schnauss – Pyramids (Auxiliary)
xyx Sam KDC feat. ASC – All Roads Lead Somewhere (Veil)
xyxx. Sam KDC – Captured (Veil)
xxxz. Amen Ra – Low Maintenance (Keysound Recordings)
xxzzx. Amen Ra – One Toke Wonder (Keysound Recordings)
xxnxxx. Tunnidge – Twenty 12 (Deep Medi Musik)
xnxxxx. Tunnidge – Orion (Deep Medi Musik)
xxyxxxxx. Kryptic Minds – Rule Of Language (Osiris Music UK)
xxxbxxxxx. Kryptic Minds – The Divide (Osiris Music UK)

nobody,not even the rain,has such small hands
(431)

hayatın neresinde durduğumuzu hangi odaklarından nereye doğru yollandığımızı neresinde düz, neresinde eğrelti neresinde kararsızlık tarlalarında dolaştığımızı açık eden, belirgin kılan bir bütünlüğün parçalanmış haleti ruhiyelerinde nefes almaktayız. devinimimiz zorunlu gereksinimlerimizin yanında aslen en elzem olanlara karşı neler yapabildiğimizi yahutta yapamadığımızı meydana çıkartan bir görüngü toparlamasıdır. bir yahut daha fazla kararsızlık menzilinin birbirlerine rastgele, yeknesek makamdan çarpıştırıldığı senin sözün benim sözüm, senin dilin benim dilim, senin adetin benim adetim, senin meskenin benim meskenim diye uzatılarak gidebilecek bir karşıtlıklar kontrastında hayatın ne olmadığını idrak etmeye devam ettiğimiz bir deneysel sahanın ahvaliyiz. deneysellikten kasıt ha’bire kafamıza kakılıp durulan her ne olduysak o değil, her neyse o yanlış olarak onanan ona doğru koşaradım, doludizgin koşturulmamızın beraberinde taşıdıklarıdır. şekillenmiş doğruculuğun o yekten, tektipleştirildikçe başkasına nefes aldırmayan, düşündürmeyen, kararsızlığı normal belleten bir simyanın, eğrelti olanın düpedüz layığınız buydu hakkınızı teslim edelim artık seviyesinde derlendiği bir güncellik, gücümüzü, iflahımızı kesip durmaktadır.

sesin soluğun, meramın ve anlamın peşinden gidilmesinin farazi bir duruş olarak resmedilmesinden bu yana gündem ben ne dersem odur bahsinin etrafında dolaşıma çıkan muktedir algısının tam teşekküllü, donanımlı yapılandırmaları ortası beirgin sonu malum olan bir çizginin devamlılığını göstermektedir. gösterilen anlık kırılmaların, karşılıklar, karşılaşmalar içerisinde tahayyül ettiklerimizin değil beklmediğimiz yerden soruların çıkartılmasıdır. doğru düzgün bir tahayyül yahutta perspektif algısı olmadan entelektüelliğin daraltımının ilavesi, katkısı yok onu böyle demeseydik, bununla ilgili fikrinizi gözden geçirseydik kararsızlık anlarının toparlaması müştemilatın bütünlüğünde esas yeteneksiz sizsiniz türkiye portresini okuyabilmeyi kolaylaştırmaktadır. hazıra konulmuş her yeri törpülenmiş, sadelenmiş, sade suya tirit lafazanlıklar derdin kendisine kıymet vermezken hala gık v guk ikilisi ile şerh konulmasının iktidarın değirmenine su taşımaktan başka da bir işe yaramadığını fark ettiğimiz güncelliğin ortasındayız. şimdisindeyiz. ne feylezofik, ne de sokağın kendi seslenişinde karşılaşma buluşma vesair anlamlandırmalar ya da fiilllere denk gelmeyecek bir karaşınlık payımıza düşen, düşürülen daimi bir biçimde yıkımın kendisidir. nesnelliğidir.

avaz avaz çığlıkların paramparça edilmesi, üzerlerinde per per tepinilmesi, suskunlaştırmanın olağanlaştırılması gibi devamında eklentilenebilecek nice algı daralatımı hamleleriyle beraber bu cennet vatanın, cinnet kuyusuna dönüştürüldüğünü gözlemleyebilmek alenen mümkündür. görmemiz için teşvik edilenlerin, alttan alttan desteklenenlerin yanında hiç haberdar olmamamız gerekenlerin nasıl usul usul kenardan silindiğini, devre dışına, çerçevenin ötesine taşındığını idrak edip farkına erdiğimizde sanırız bu dediklerimizin karşılığı daha net anlamlandırılacaktır. unutturmak fiilinin neredeyse aralık verilmeksizin süreğenleştirildiği bir yerde durup ne oluyor yahu bahsinin etrafına iliştirilesi ne çok azap, gıybet, fecaat vardır. bir kere denediniz mi? heyhulanın içerisinde ortalığa salınıp durulan, iki gün bilemediniz üç gün konuşulup, nadasa terk edilen acıların bileşenlerinden sonra üç yüz altmış beş gün v altı saatin hesabını kitabını yapsak neye yarayacaktır! ne gördüysek salt bir karaşınlık, ne bellediysek afedersiniz ne mal olduğumuzu çemkirip duran bir algının bütünlüğüdür.

her şart altında olmamız gerekeni sır gibi sakladıkları dayatımların başka unsurlarını gün yüzüne kavuşturan erkin hamleleri karşısında özet geçmektense neticeleri gözlemleyebilmek bu meram sahasının az ötesinde ilgilendiğimiz sitelerin, portal, blog vs. aparatlarında iliştirilmektedir. sunulmaktadır. yargıların dönüştürüldüğü, aleni hedef almaların kolay bir yöntem olarak bellendiği, eskinin unutuşunun ne acılara mal olduğunun hatırda yer etmesine karşın halen ısrarla aynı yolların bir kere daha arşınlatılmasının karşısında dil neylesin, kelam ne yapsın tek başına. bir şey yapmalı kısmı elli yıllık bir slogan olmaktan başka işlevsellik kazandırılmadıkça. suyu çoktandır belirli bir seviyenin üstünde çekmeye başlayan, çekmiş olan, suyu alan bu geminin yolcularıyız ya o hesaptan ilerlersek kastedişlerin ardından yüzleşmeksizin nasıl nefes alacağız; ne hakla!. benim dediğim olur bahsinin emir demiri keser biçimleri ankara’dan istanbul’a, izmir’e bilindikliğin kocaman plastik metropollerinden tâ colemerg’e, amed’e, qileban’ın roboskî’sine, besta’nın haritalarda yerin dahi gösterilemeyen yok sayılmış yerleşkelerine, dört dağın arasında kalakalmış dersim’ine uzanan bir secerede böylesine zincirleme bir bütünlükte inatla zapt etmeyi sürdürürken dertlerin hangi birisinden dem vurmalıyız. neresinden başlamalıyız.

kolay lokma zannedilen esasında bildiğin ağır kaya nerende yük edinmek istersen oranda yüklen ya da taşı diye belirginleşen bu zehirli sarmaşıklarla örülü devlet algısının hiçbirimiz için şu yaşamı düzeltmeyeceği gerçekliğidir. söz konusu olan. kocaman bir yılı süre olarak ömürden belirli bir parçayı ardımızda bırakırken yanıtsız bırakılmış sorunlarımızın peşinde dolaşıp durmaktayız. gözümüzden akan yaşların hesabının o akıttığınız yaşlar bölücülüğe hizmet etmektedir, yeriniz yurdunuz neresi bilmeden, kafanıza dank ettirmeden sahibinize itaat etmeksizin olur olmadık seslenişlerinizden tabî ki hesap soracağız, gün de gelecek bunu yapacağız bahsinin diri tutulması nasıl sağlıksız bir toplumsal dönüşüm ile hemhal olduğumuzu anlamlandırmaktadır. birbirinin turnusol kağıdı gibi temize çeken hır gürün, şiddeti olağanlaştırması, beğenmediği her neyse ona karşı tahakkümü kolay kolay en kolayı o dikenleri batırmak, derdest etmek, yaparız inceden güzellikler hesabıyla rotası şekillendirilen, linç güruhlarına, üniformalı, formasız hizaya çekici mangalara bir ya da daha fazla sınırın içerisinde tutacak yardımcı ile sağlaması yapılan bir denkliktir bu kast ettiğimiz.

söz konusu vatansa tüm linçler teferruattır. söz konusu birlik ve bütünlük ise ölümler olağandır. söz konusu kardeşlikse o ev işaretlemeleri tamamen sevgi göstergesidir. söz konusu et tırnak ilişkisiyse roboski kırım değil afedersin mehmet mi ahmet mi! vur emrini verenlerin anlamadığı bir hatadır. söz konusu demokrasi ise bu olanlar tamamen onu ileriye taşımak içindir. söz konusu kürt sorunuysa bir elli sene sonra bir şeylerden özür dileyecek birileri çıkacaktır yerseniz. söz konusu ermeni, süryani alevi sorunuysa eğer açılımlar bütün o sorunları yerlebir etmiştir daha ne isteresiniz bre zındıklar!. hakkaniyeti yok ederek, sergüzeşt makamda yalana dolana, hiddete ve şiddete kucak açarak ilerleyen, koşan bir ülkenin perspektifinde nasıl olumlandırılabilir ki bunlar diye düşünmek halen geçerliliğini korumaktadır. cılkı çıkartılmış olan pespayeliklerin müsameresinde her defasında sahneye konmaya devam eden algı siz anlamazsınız, siz bilemezsiniz, siz yapamazsınız denklerinden dolaylarından hareketle kotarılan bizler yerine alınan kararların salt günü değil geleceğimizi de ipotek altına aldığının bilindikliğidir.

son kertede odtü’de havaya atılan gazların, bir sene önce yılbaşı arifesinde roboskî’de yağmur gibi yağdırılan bombaların, dur durak bilmeden hiddete yol verdirmeye namzet laf salatalarının yanında yanı başında ne oluyoruz sorgusu, ne yapmalıyız kısmı albenisini hala! hala korumaktadır. düşünmedikten sonra sorun yoktur. ses etmedikçe slogan atmadıkça, sloganlardan bağımsız bir biçimde hayatta varlık göstermedikçe bütün bu erkanın sağladığı moderen türkiye resminin bir hatalar, zincirleme yanlışlıkların birlikteliğine aymadıkça, uyanmadıkça daha çok masal işiteceğimiz gerçektir, haddizatında. beşerilerin koltuklarında evladiyelik olduklarını sanan yönetenlerin iki dudakları vicdan ve akıl tutulmaları etrafında şekillendirilenler, neticeye kavuşturulanlar söz konusu ülkenin kendisiyse yeterince açık ve seçik bir biçimde parçalanmışlığımızı ileriye çıkartmaktadır. sonuç kabilinden öne sürmekte her ne olduğumuzu ikide bir tekrar eden bir sonucu karşımıza çıkartmaktadır. anaakımın bütünlüklü uyumunda, darbelerle yüzleşirken! şimdinin darbelerine korunaksızlığımız salt bir cümle olmaktan öte hakikati tanımlandırmaktadır. görebilene.

teferruat, belagatli dil, tahakkümperver kalkışmalar, ustaya saygıda kusur etmemeler, ileri demokrasi bileşenleriyle akademiya’nın yüz karası kuzubeylerin! refakatlerinde onuncu yıl marşısının dönüştüğü hal iç parçalayıcıdır. (ulusolcu falan değiliz elhamdüllillah) herkeşler kck’li, illa ki tererist, olmadı bölücü, böldüren, haddini bilmez, vatandaş mı onlar bayağı böyle çook konuşan zavallılar sürüsü olarak nakş edildiği, atfedildiği, öğrencisinden akademisyenine, sıradan vatandaşından, emeğinin peşinde hayata tutunmaya çalışanlarına böyle bir ülke tahayyülü hayaldi şimdi abesle iştigal olmasa gerçek gerçekliğimiz! budur. masallar denk getirilirken ilerliyoruz, büyüyoruz, gelişiyoruz falan filan bildiğiniz medeniyet eşiğimiz ilkel çağları aratmatmayan bir seviyedeyken kelam malesef bir başına yeterli gelmeyecek. sözcüklerin şefaati tek başına bu gayya kuyusundan çıkışımızı sağlamayacaktır. bırakıldığımız, yalnızlaştırıldığımız, her ne olduğumuzun kafamıza kakıldığı koca bir üç yüz altmış beş günün ardından masalın sonu, sonlandırılması nasıl olacaktır yaşarken göreceğiz!. yaşarken belleyeceğiz.

şatafatla takdim edilenlerin hamurunda iğneleyici, daimi surette yaralayıcı, derdest etmenin ön koşulu olarak yaftalayıcı, perspektifin dil ve betimlemenin, güncenin dahilinde asılı duranların mevzubahis edilmemesine uğraş didiş canhıraş bir biçimde el verildiği bir aralıkta, takvimlere göre aralığın da sonunda işittiğimiz masallar tazelenir, durulur. bir biçimde yeknesaklaştırıldıkça kurgu ya da bir mizansen içerisinde yaşamadığımızı enikonu anlayabilmemize vesile olan bu çerçevenin sağının solunun allanıp pullanmasıyla bunun tadından yenmeyecek bir masal halinde sınıflandırılma gayreti şimdinin hakikatlerinden birisidir. böylesi bir vurgulayış ile hangi arada, derede ne dolapların çevrilmeye devam edildiğini fark edebilmemize olanak sağlayan bir “görüngü” hasıl olur. alelade saçmaların günün getirdiklerinde etkisi, dönüşümü, gelişimi yahutta alıkoymasının dinamikleri ortaya çıkmaktadır. gerçekliğimiz olarak ad verdiğimiz muktedirin bakışımının enikonu daralmasının, kapsamı v kapsayıcılığının ironi kaldırmaz bir eşiğe evrilmesinin, hiddeti, şiddeti, handiyse olmazsa olmaz bir unsur, el altında tutulacak yardımcı bellemesi beraberliğinde hiçbirimiz için o masallardan kaçış olmadığı günün dahilinde yinelenmektedir.

yinelenen sürü dahilinde sessiz kalmaya, olabildiğince gürültü çıkartmamaya, muktedire karşı laf, söz geliştirmemeye, eyleme girişmemeye dair tavsiyelerin uygulamalarıyla görünürlüğü, bilindikliği arttırılan masallardır değindiğimiz, işittiğimiz. gerçeklik genel resmin, ötesinde berisinde bunca yarayı, yazgınız budur diyerek sunulan yıkımları, hezimetleri, acı reçeteleri, şifa etmeyen dağarcıkları kinin şiddetin aslında kimlerin ellerinde nasıl kotarıldığını yine yeniden anımsatırken masal anlatmaya devam edilmesinin bütünlüklü bir anlam mahrumiyetini, her ne oluyorsa fena oluyor bahsinin önünü ardını, tamamen denkleştiren ve eksiksiz bir biçimde engellemelerin süreğenliğini hafızaya nakşettirendir. seyirliklere alıştırılmış belleğimiz için her anın bir sınav halini korumaya devam eden yörüngesinde karşılaşmalar ayrıntıların değil acının alt metinlerini, dipnotlarını ihtiva etmektedir. masalların cilasının altında acı yaşatılmaya devam ettirilmektedir. cilalanmış olanın muhteviyatında otuz dört yılın parametreleriyle aynı körlük ve bağnazlığı daimi kıldıran tahammülsüzlükleri görebilmek mümkündür.

otuz dört yılın hınç alma yöntemlerinin nasıl devamlılığının sağladığının, neyin nasıl bellendiğini idrak ettiren vesikalardan mürekkeptir. üzerine tek yahut daha fazla şey ilave etmemize gereksinim olmayacak doksan senelik başlangıcından bugüne bir cürüm haline dönüştürülen tabelası dışında içeriği boş sahayla beraber. kıyamet bile kopsa tek bir doğrunun günün ehveni olarak kabul edilip, yaşatılacağını gerisinin tatavla bellendiği işte bu gelenekselleştirilmiş, içselleştirilmiş olan şiddet eşiğinin ve ona bağışıklığın ne hallerde olduğunu netice kabilinden özetlemektedir. nokta ve aralıklarla denk getirilmiş, terk edilmiş çizgileri birleştirdiğimizde birlik ve beraberliğimizin hakkaniyetli karşılıklarını, temellendiricilerini değil utanç vesikalarının toplu geçidi karşımıza çıkmaktadır bu masalların diyarında!. noktaların tekabül ettiği avaz avaz bağrış çağrış yatıp kalkıp sığ argümanların tekrar edildiği bir muktedirlik dünyasının kendisidir. yaşamanın bedelinin zorlaştırıldığı bir ülke gerçekliği. nefes almaktan, nefes tazelemekten uzak soluksuzluğun kendisi atbaşı giderken, hayatı kapsarken halen “eyiye gidiye” kepazeliği. her bir noktanın yarıda konulmuş, yarıda bıraktırılmış bir tecrübenin yansıması hayata tutunmanın nedenlerini muhafaza ediyorken bütün bu utanç vesikalarından arınarak sağlıklı bir topluma ulaşmak nasıl olacaktır, oldurulacaktır? sorgunun tam vaktidir.

kullanılan dilin şiddeti önemseyen, hiddeti kendi algısına yoldaş belleyen ikilemde kalmış değil basbayağı hesaplı kitaplı çilelere zemin sağlayan, yol sağlayan muktedir algısı son kertede bütün bu hezimeti, ortak yazgımız diye yutturulmaya gayret edilen eğreltiliği, mesel ve sorunları sığlaştırarak, hakir görerek çözümsüzlüğe terk etmeyi süreğenleştirmektedir. masal olarak bilinenler temize çekilirken mürekkepden kan, irin, gözyaşı damlamaktadır. bütün erk, kurgunun biçimini v yönlendirmesini alaşağı ederken yıkıntılarının üzerinden o tahakkümü onaylatacak yeni lafazanlıkların dizgiye dahil edilmesidir. kuşatılıp ıssızlaştırılacak, biçareleştirilecek, biçar konulduğunda el aman feryatlarının kerhen kah duyacak kah sağır sultan olacak, dövlet mekanizmasının kendisi gösterilecektir. hatılatılacaktır. bu doğrultuda yapılıp edilenlerin kısmetinize bu çıktı sürprizlerinin karşılığı her defasında sorguyu öteye  taşırken, nedenlerin peşinden koşmamayı, niyetleri ise çoktan unutturmayı her durum ve şart altında behemehal devreye sokmaktadır. sorgulanabilirlik makamı devre dışı bırakıldı mı insanlık neye yarar bu sorgu ve düşüncenin henüz yanıtı bulunamadı bu harikalar diyarında.

töhmet, zan altında bırakma, yaftalama ile yolları kesiştirilenler için her gün bir yer cehennemken, o hale dönüştürülürken kanaat sahibi olmaktan da ötesine vakıf olmak ne ara? bütün bütün peyderpey denk getirilenlerin, kes yapıştır söylenceliklerin, ısıtılıp duran badiresavar! beton millet sakarya nutuklarının, her bireyin zikrine fikrine karışmayı marifet sayan, atarlar ile günü dar etmenin bu tahakkümü normalleştiren bir algıda köşeye kıstırılmışlık halini sürekli yaşayan insanların durumu bir gün muktedirliğin de kapısını çalmaz mı? çaldığında da böylesine sığ, asabiyeti normal adleden bir bakışımla karşılaşmak derdi anlatamamak hüzülendirmeyecek midir? nedir allasen!. saatler, günler, haftalar, aylar takvim yapraklarından üçer beşer tükenirken bir kerecik doğrunun varlığını görmek, çirkefleşmenin karşısında durun artık diyebilmek arşı alaya gönderilen göktürk uydusundan daha kıvançlanılası bir şekil olmayacak mıdır? oldurulmayacak mıdır? idenin önemsenmezliği, fikirlerin başta bölücü ve yapıcı diye ayrıştırılmasının, tek adamlığın, tek adamdan türeyen doğruculuğun bunca yüceltilmesinde durmak yok yola devam eylemi bir hızarın gerçekliğini akla düşürmektedir.

hızar mütemadiyen bu başın üzerinde sallandırılmaya devam edilirken bütün olan biteni bir masal menzilinde gören, vurdumduymazlıkla beraber enikonu içselleştirilen bir vesikayı ne yana koyacağız!. otuz dört canın bir “gece” ansızın, bombalanması, paramparça edilmesinin hesabı bir türlü verilmezken, verilmemekteyken onlara sivil sivil deyip duruyorlar durun bakalım kazın ayağı öyle değil diye sayıklayan yazıklanan, başvezirin hiddetinin bu sıkışık kaldığımız acı ekseninden öteye çıkamayacağımızı yinelemesi düşündürücü değil midir? dövlet katil değildir, seri katildir bunun beyanatı bir hıyanet için değil onca insanın göstere göstere yok! edilmesinin sıradan bir kaza gibi görülmesinin üzüntü verici halini ne yana koymalıyız. vicdanı pas tutanlar için bu bakışımın devamlılığında mı barış gelecek, kalıcı olacaktır. devlet mekanizmasının, ses edenlerin sesleri elbet bir gün er ya da geç had bildirmelere denk getirileceği, hudut devşirmelerin -devlettir gerektiğinde sever gerektiğinde can alır.- menzilinin aralığından ortaya serilenler bir masalın dahilinde yaşamadığımızı alenen ortaya sererken düşünmek ne ara söz konusu edilecektir.gerçekliğin görünmez bilinmezliğini duyumsatmaya gayretkeş olan gazetecilerin halen mahpusluklarının sürdürüldüğü, milletin vekilliğini elde etmiş, seçim kazanmış olmalarına, halktan onay almalarına rağmen aidiyetleri, öncelikleri içimizdeki hainler kontenjanına entegre, sıkış tepiş edilen insanların durumlarının ilave ettiğimizde sonuç ne olacaktır? günyüzü uzakları işaret eden bir menzilin kendisi midir?

ne yana koyacağız siyasi tutsakların, dışarının umursamazlığına karşı görülmüştür damgalı mektuplarıyla hayatlarından kesitleri ulaştırdıkları gerçek yıkımların, tahakkümlerin neler olduğunu işitmek zor mu bu kadar. günlük yevmiyesine 1.1 tl zam ile asgari yaşamın en alt kademesinden hayatı idame ettirme sınavındaki emekçileri yanisi yüzde ellinin ötesini hasılı kelam; pek çoğumuzu ne yana koyacağız. görünen köy artık kılavuza gereksinim duymazken, görmeye uzak olanlar hiç etrafınıza bakıyor musunuz vurgusunu yineleyelim bir uyaran kabilinden. entelijansıyanın muhabbetinin bütün olup bitenler hakkında yüksek yüksek ahkam kesmekten başkasına ilişmemişken, alışmamışkenb hal böyleyken sokağın, avazının, ıssız konulanların seslenişlerinin, yaşamlarına kastedilenlerin nihayetinde fark ettirme çabalarında bunca kabusun varlığı karşısında nihai bir tepkimenin bina edilmesi hangi aralıkta gerçek olacaktır. aşağıda konumlandırılmış olanlar öyle bellenmiş olanlarımız adına bir mücadele yılı daha başlamaya hazır ve nazırken meram elbette dizilir. meram düzenlenir başka vesikalarla, iş o menzildekilerin başlarına getirilenlerin, yaralanmalarını, yaralarını onarabilmekte, muktedirliğe karşı; topluca ses etmekte, devinimi tam ve eksiksiz sağlamakla söz konusu olabilecektir. uyurgezerlikten uyanmamız ancak beraber olduğumuzda bir hakikat olacaktır. hala şüphesi olanların bilgisine…

>>>>>Bildirgeç

Roboskî Yoklaması: Unutursak Kalbimiz Kurusun! – Reha RUHAVİOĞLU*

Ben Selim Encü’yüm; babasını anne karnında kaybetmiş, yavrusunu anne karnında yetim bırakmış bir yetimim… “Hayat zordur” demişler, böyle bir ölmek daha da zormuş, bu ölümle anladım… Kırk yaşına dört çocukla girecektim, karlar üzerinde kırk parça olsun istemezdim bedenim, ciğerime çektiğim cigaram ciğerimle beraber bir kayanın altında kaldı…

Ben Osman Kaplan’ım; babamın oğluyum, gözü pek, alnı ak… Yoksulluğu ite kaka beş çocuğa bakıyordum… Her bir yaşım bir tesbih tanesi gibi savruldu Roboskî’nin kayalarına, ben böyle ölmemeliydim…

Ben Hüsnü Encü’yüm; tam sekiz yıl hasreti ile kavrulduğum bir evlat müjdesi almıştım. Hayalimde yavrucağımın yüzü, yanımda kardeşimle beraber düştüm toprağa… otuz yıllık ömrümün bakiyesi, yanan bir ceset kokusu…

Ben Nadir Alma’yım; babamdan kalma bir işim vardı, kaçakçıydım, tütün içerdim, mezarıma çiçek ekin…

Ben Mehmed Ali Tosun’um; on bir kardeşin biriyim, beni beyaz kefene sarmayın, beyaz karın üzerinde donarak öldüm, ama siz anama öyle söylemeyin…

Ben Zeydan Encü’yüm; kara toprağın kara bağrına, yanyana yürüdüğü kardeşi Orhan ile yanyana değil parça parça düşen… Şerafettin Encü sayıldım otopsi raporunda, mezarlıkta düzelttiler adımı… Ölüm çemberinden kurtulamadık… Ömür çemberimizi kırdılar… Babam hangimizin acısına yansın şimdi…

Ben Selam Encü’yüm; mühendis olacaktım. 23’üncü yaşıma giremedim, beni bombalayan pilot’un ben yaşında bir oğlu varmış, mühendis olacakmış… bir bahar daha göreydim ne olurdu?!

Ben Seyithan Enç’im; Dağları delemedik, göğsümüzü deldi kara gülleler. Ferhat’la Mecnun’a haber salın. Teknoloji çağı deyip küçümsedikleri zamanda bir genç, sevdiğinin sesini duyabilmek için öldürüldü… Vasiyetimdir: Beni sevdiğimin gamzelerine gömün…

Ben Hamza Encü’yüm; otopsi raporuna “aidiyeti bilinmeyen kol ve bacak” olarak geçtim ben! 80 kiloluk Hamza’sının on kilosuna iki gün sonra kavuşabildi anam! Bedenimin 70 kilosu Roboskî’nin dağına bayırına savruldu. Anam her dağa, her taşa fatiha okumasın da ne yapsın?

Ben Fadıl Encü’yüm; ‘Yüzümün üstüne kaç yüz düştü’ sayamadım, kaç yüz parçaya ayrıldı bedenim… her birimizin kaç parçası kaldı karlar altında… üç gün aradılar beni, vücut parçalarım bulunamadı, birçoğu gibi ben de eksik gömüldüm… Saatim kolumla beraber kayboldu bulursanız kardeşime verin…

Ben Hüseyin Encü’yüm; bacağım yok, kan kaybından öldüm, ruhum santim santim, gram gram çekildi, nasıldı anlatamam size…

Ben Nevzat Encü’yüm; sekiz kardeşin ikincisi, ocağına ateş düşen “otuz dört”lerin bilmem kaçıncısıyım… Benimle beraber yedi kişi eksildi sınıftan… Roboskî, yediveren gibi büyüyen bir kahırdır artık… Yedi kardeşimin isyanını duyuyor musunuz?

Ben Şêrvan Encü’yüm; Şêrvan “aslan avcısı” demek… Sırtıma bir hançer gibi saplandı bomba! Arkadan vuruldum! Şêrvanlar hep böyle mi ölür!?

Ben Cihan Encü’yüm; 15’e girmeden yetim, 18’e ayak basmadan öksüz kalan, 20’sini göremeden toprağa düşen biriyim… Askerin biri “bu son kaçağınız” demişti, sonumuz oldu… Katilim istediği zaman lambayı söndürsün, ben onu karanlığından tanırım!

Ben Adem Ant’ım; nişanlıydım, bu son “kaçakla” Garibe’me bir çift küpe alacaktım. Katırı da emanet almıştım, iki kere mahcup oldum…

Ben Salih Encü’yüm; Anamın gözbebeği yanarak öldü… Herkesin babası buradaydı, bir benim babam yoktu… korkudan olacak unutmuşum, benim babam mayın kurbanı idi, tek ayaklıydı, onca yolu gelemezdi…

Ben Özcan Uysal’ım; amcamın düğününe hazırlanan kızların ellerinde kaldı parlak fistanları… kız  kardeşlerim, zülüfleri yerine gözyaşı dökecekler, yine yas tutmak kalacak bu toprağın analarına, yine yetim çocuklar büyütmek düşecek paylarına…

Ben Şerafettin Encü’yüm; 12’sinde öksüz kalan çocuk 17’sinde toprağa düştü, anasının yanına bir mezar daha kazıldı, domdom kurşunu değil koca bombalar bedenimdeki, yine teke tekte yenilmedik, yine haindi pusu, benim de hikâyem böyle bilinsin…

Ben Cemal Encü’yüm; okulun kantinine olan borcumu ödemek için gitmiştim kaçağa. Babam yanmış elbiselerimden tanımış beni, parçalarımı çuvala koymuş; Ceylan’ın annesi gibi…

Ben Aslan Encü’yüm; çıkmadan anama tembih ettim “kekliklerimi susuz bırakma” diye. Keklikleri sahipsiz, anamı da Aslan’sız bıraktı o koca bombalar. O gece, o beyaz karın koynuna bir Aslan düştü.

Ben Vedat Encü’yüm; üç gün sonra on sekizime girecektim, akan kanım buz kesmiş, ölmüşüm…

Ben Selahattin Encü’yüm; özlemlerimi soğuk toprağın bağrına gömen ve katırıyla ölenlerdenim. sizin hiç çocuğunuz bombalandı mı? Babamınki bombalandı, kahroldu!

Ben Salih Ürek’im; etrafa saçılan ceset parçalarını, katırların sesine karışan insan seslerini, kanı, acıyı, çaresizliği gördüm o gece. Yaralı bir ceylan gibi yüklediler bir katırın sırtına, ambulansların yolu kesilmiş, katır sırtında ölmüşüm…

Ben Yüksel Ürek’im; etlerim kıymaya döndü, katırımın etleriyle karıştı! bir parçam traktör yükü benim! yaşımı biliyor musunuz siz!?

Ben Bilal Encü’yüm; yaşım 16. Bir ailenin umudu, zor bir hayatın kahır dolu sonuyum… “Keşke biraz ölmesem” diyecektim, komadılar! Böyle yazılsın mezar taşıma…

Ben Celal Encü’yüm; Sizin hiç tebessümünüz çalındı mı? Benimkini çaldılar! Şimdi burada tebessümlerimin hırsızı, umutlarımın cellâdı olanlar hesap versin diye gözlerim açık bekliyorum…

Ben Serhat Encü’yüm; Şekerden hayallerim vardı benim, bombaladılar! Annem güvercininin acısını dindirecek merhem bulamaz, sorarsa siz ona şöyle deyin: O güzel insanlar, o güzel katırlarla gittiler, dönmediler…

Ben Mahsun Encü’yüm; sabaha çıkamadım, kardeşimi doktora götüremedim, doktorda olan babamın eve dönüp dönmediğini öğrenemedim. Artık büyüyemeyecek, evlenemeyecek, çocuk sevemeyecek, takım tutamayacak, ağlayamayacak, gülemeyecek, aşık olamayacağım.

Ben Savaş Encü’yüm; 14’ünde toprağa düşmüş bir fidanım… Ben doğmadan ömrüm kadar sürmüş ölüm yarışı, ömrümce de sürdü, ma êdî ne bes e!

Ben Orhan Encü’yüm; ak yeleli bir tay sırtladı beni, cennete uçurdu… Ben gittim, düşlerim kalacak bir ceviz ağacının kıyısında… Ağabeyim Zeydan ile artık ‘bir gömüyüz biz, bulutların altında…’

Ben Erkan Encü’yüm; ömrümün 13 senesini yaşadım, ‘üstü kalsın’ deyip ayrıldım aranızdan, ‘asker görürsen korkma’ dedi annem, bomba düştü, çok korktum… Bilmek ürkütüyor biliyorum, ama gene de söyleyin; kapanır mı bombanın açtığı yara çocuklarda?

Ben Şivan Encü’yüm; Şivan Perwer’in “Helepçe”sinde bir “ax hawar! hawar! hawar!” var ya o benim işte…

Ben Bedran Encü’yüm; yırtık elbiselerimin cebinden bir kek çıkmış, acıkırsam yiyecektim. Gövdemin sağ üst parçasını bulmuş babam, bacaklarım “kök saldı” toprağa,  “kökümüzü kurutamasınlar” diye…

Ben Muhammet Encü’yüm; “otuz dört kaçakçı” idik biz… Şimdi siz, “Otuz üç kurşun”un yanına “otuz dört kaçakçı”yı da yazın, üç’ler yedi’ler kırk’lara ‘otuz dörd’ü ekleyin ve unutmayın…

Ben tam 365 gündür Reha Ruhavioğlu Encü’yüm; şairin dediğini diyorum:

“katır sırtında taşınan ölüler /
unutursam kalbim kurusun!”

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Aslında gözümüzün önündekilerin, her ne ediliyorsa belirli bir doğrultuda hakikatin eğilip bükülmesi bugünlerin en büyük gerçekliği savını derinleştirmektedir. Yalnızlaştırıldıkça derdin önemini değil kopan tantananın kısa sürede unutturulması üstü ve yan unsurlarıyla beraber ele alındığı bir zamanelik hasıl olmaktadır. Meram bunun için değerlidir. Reha RUHAVİOĞLU imzasıyla Aşağıdan sitesinde yayınlanmış olan Roboskî Yoklaması, denk getirilenlerin yanında bilmediklerimizi, unuttuğumuzu yeniden öneren bir vesikayı tanımlandırmaktadır. Orada 28.12.2011’de yarıda konulan hayatların seslenişleri hepimize bir kalk borusudur aslında.. Kimin gözünde her ne isek onun göreceliliğini sorgulatan bir yetkinlikle beraber. RUHAVİOĞLU ve Aşağıdan ekibinin anlayışlarına binaen metni sayfamıza alıntılıyoruz….

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
İşkence ve İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamelenin ve Cezanlandırmanın Önlenmesi ve Tutuklu Hakları – 21. Rapor – CPT
Çağrı: Mor Gabriel’e Dokunma!
Belgesel: Ağlama Anne, Güzel Yerdeyim – Ümit KIVANÇ
Tragic Turkish Bombing Still Unresolved – Joe PARKINSON via WSJ
Türkiye: Hava Saldırısı Kurbanlarına Adalet Yok – İnsan Hakları İzleme Komitesi
Roboskî Yoklaması: Unutursak Kalbimiz Kurusun! – Reha RUHAVİOĞLU – Aşağıdan
Kervan – Deniz GEZGİN – Agos_Şapgir
Roboski – Özgür EYLEMCİ – Ajans Amed
Roboski’nin Direnişi Erdoğan’ı Yargılayacak! – Hamide AKBAYIR – ANF
Utanç, Yas Tutma, Adalet: Roboski Katliamı – Kaçakkova – Mutlak Töz
TMMOB-DİSK-KESK-TTB: “Roboski Katliamının Sorumluları Hesap Vermelidir” – Politeknik
Devlete “Adam Öldürdüm” Dedirtemezsiniz, Bu Ülkede.. – Yetvart DANZİKYAN – Radikal
Bir Türk’ün Gözünden: Uludere’nin Bir Yılı – Erkan BAYIR – Aşağıdan
Devlet Bize Ölümden Öte Bir Şey Göstermedi – Gözde TÜZER – Evrensel
Türklerin Roboskisi ve Devlet Anlayışları – Zübeyir ŞİVAN – Hürbakış
Roboski’nin Katili Erdoğan, Yeni ‘Angajmana’ Gerek Yok – Baki GÜL – ANF
Katliamın Yıldönümünde Roboski’de – İMC
Tüzel: Suçlular Susuyor – Evrensel
Roboskî, Maraş Katliamı ve AKP İktidarı – Sultan OĞRAŞ – Özgür Gündem
Rapor Belli Oldu, Katliam Aklanacak – Emek Dünyası
Safları Sıklaştırmayın Büyükler – Demiray ORAL – DYH
Yatıp Kalkıp Roboski Demek – Sendika.org
Uludere Neler Yaşandı? – Atilla GÜNER – Rusya’nın Sesi
Herkes Evladını Sever – Mehveş EVİN – ME’s Blog
Yeni’sini At, Elde Kaldı Yıllar – Gözde BEDELOĞLU – Birgün
13 Yıl Önce Bugün: “Faili Meşhur” Bir Ölüm – Yurtsuz
15 Yıldır Kayıp – A. Vahap HARAN – Mustafa Emrah SÜER – DİHA – Yüksekova Haber
Polisin Gaz Bombası 11 Yaşındaki Bir Çocuğu Ağır Yaraladı – Muhalefet
Beşikçi: Son 30 Yılda Kürtleri Herkes Tanıdı – Hürbakış
Bu Dava Bitmedi!.. – Vahap COŞKUN – DYH
Kürt Sorunu Bağlamında Bazı Anayasal Tartışmalar (I) – Murat SEVİNÇ – Bianet
Sultandağı’nda Kürtlerin Ev ve İşyerlerine Saldırı – ANF – Özgür Gündem
Açlık Grevleri Sürecinde Sendikalar Üzerine – Hasan ALİ – Muhalefet
Kar Üstünde Bir Çift Terlik – Sarphan UZUNOĞLU – Akşam
Beş Silahlı Polis Kovalıyor – İMC
ODTÜ Yalnız Değildir – Özgür MUMCU – Radikal
ODTÜ, Şimdi, Sonra… – Onur ÖZGEN – Red Gençlik
ODTÜ Sefer-i Hümayunundan Viyana Bozgunu Çıkar Mı? – Foti BENLİSOY – FB’s Blog
Galatasaray Üniversitesi Akademisyenleri: ODTÜ’lü Akademisyenlerin ve Öğrencilerin Yanında Yer Almak Bir Sorumluluktur – Başka Haber
ODTÜ’de Polisin Öğrencilere Nişan Alma Görüntüleri! – Kollektifler.net
“Polisin Kurduğu Pusuda Darp Edildim, Orantısız Güç Demek Basit Kalıyor” – Doğu EROĞLU – Türkiye’den Şiddet Hikayeleri
Ankara’da Polisin Öğrenci Avı Devam Ediyor: Başbakan’a Mektup İletmek Terör Suçu – soL
İktidarın Rektörleri – Onur EREM – OE’s Blog
İki Haftalık Öğrenci Mücadelesinin Bir Bilançosu – İbrahim Q – Servet Düşmanı
Julius Oppenheimer ODTÜ’lü Müydü Hocam? – Mustafa ÖZCAN – Sol Defter
Sabahattin Zaim: Şaka Kaka Olmasın – Foti BENLİSOY – FB’s Blog
ODTÜ’yü Kınayan Öğrenci Konseyi Başkanı Yolunu Bulmuş! – soL
YÖK Yasasına Karşı Üniversite Kürsüsü – Dosya – Sendika.org
Şey Anayasacılığı! – Murat SEVİNÇ – Radikal 2
Derin Devlet Efsanesi – Kadir CANGIZBAY – Birgün
Kuvvetler Ayrılığı ‘Hır Gürü’nün Sebebi İki Hastane – Ezgi BAŞARAN – Radikal
Kuvvetler Ayrılığı Tartışması ve AKP Hegemonyası – Harun YILMAZ – Militan
Siyasi Tartışma Programları Demokrasiyi Nasıl Sömürür? – Defne ÖZONUR – Muhalefet
İMO: “1948 Karayolu Programından, 2012 Köprü ve Otoyolların Özeleştirilmesine” – Politeknik
Hikayesini Yazamayan Kadın – Gözde ÖNDER – Solukbeniz
Asabi Bello’yu Sahipsizlik Öldürdü – Zeynep KURAY – ANF
2012’nin Sınıfsal Bilançosu – Mustafa SÖNMEZ – Muhalefet
Şantiyede Ölen İşçilerin Ailelerine Bir Miktar Para Verildi, ‘Tüm Haklarından Vazgeçtiklerine’ Dair Sözleşme İmzalatıldı – Umay AKTAŞ SALMAN – Radikal / Başka Haber
İşçiyiz ve Haklılığımızla Mücadele Ediyoruz! – Halkın Sesi
Asgari Ücret Net 700 Lira Oldu – Sol Defter
34 Senedir Asgari Ücret Artmıyor! – Muhalefet
Sanat Değil Utanç Gecesi! – Ayşe GÜVEN – Onur ÖZTÜRK – Evrensel
Kış Güneşi – Karin KARAKAŞLI – Agos_Şapgir
Asgari Düşünce – Kemal YILMAZ – Sendika.org
Gerçeğin Kalbi “Tepenin Ardında”! – Büşra ERSANLI – Bianet
roboski katliamı “hayvan”ların işi degildir… – Marxist Öküz – Öküz Komünü
Transiktidar ve Transseksüel – Mahsum ÇİÇEK – Birikim
Ermenistan Başbakanı: “Suriyeli Ermeniler Zor Durumda” – Amerika’nın Sesi
Üç Farklı Ses: Suriyeli Muhaliflerle Röportaj – Betül Dilan GENÇ – Marksist
ABD ‘Mali Uçurum’un Kenarında – Rusya’nın Sesi
Naomi Klein: “İklim Değişikliği Zamanımızın İnsan Hakları Mücadelesidir ve Sadece Çevrecilere Bırakılamayacak Kadar Önemlidir” – Yeşil Gazete
Gelmekte Olan Ortaklık / Tienanmen* – Potlaç
Gelmekte Olan Ortaklık / Sınıfsız – Oğuzcan ÖNVER – Aşağıdan
1071 Nesli ve Mustafa Kemal’in Yurttaşları – Yetvart DANZİKYAN – Agos
Tren Yolu – Bülent USTA – Birgün
Okuyamamak – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
Direnç ve Umut – Zülâl KALKANDELEN – Cumhuriyet Pazar Dergi
Eleştirel Psikoloji ve Toplumsal Mücadeleler Üzerine: Dennis Fox – Özlem ARKUN – Meydan
“Kötü Tohum Olmaktan Sıkıldım” – Osman KAYTAZOĞLU – Sanatatak

Stable Mechanism Official via Escala
Stable Mechanism Artist Page via Soundcloud
Stable Mechanism – Approaches To Understanding Nothing Album Informative via Platforma-LTW
ASC Official
Ulrich Schnauss Official
ASC w. Ulrich Schnauss-77 EP Informative via Surus
Sam KDC Official via Twitter
Sam KDC Artist Page via Soundcloud
Sam KDC – Synesthesia EP via Veil’ Tumblr
Amen Ra & Vibezin via Boiler Room
Amen Ra / Scene Selection: Keysound Recordings By Seb WHEELER via Mixmag
Amen Ra / LHF – Keepers Of The Light Album Critic By George BASS via Drowned In Sound
Tunnidge Official
Tunnidge Artist Page via Soundcloud
Tunnidge Interview By Laura CHARALAMBOUS via Knowledge Magazine
Kryptic Minds Official
Kryptic Minds Artist Page via Soundcloud
Kryptic Minds – The Divide / Rule Of Language Critic By Alexander THOMAS via Skanktfo

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
1st April – Typewriter Keys By *superhoop* via Flickr

>>>>>Poemé
Yüz Yıllık Yalnızlık… – Ömer Faruk HATİPOĞLU*

Roboskiler için…

I
bir çocuk bedene kırk uçak kaldırırlar
sabî bedene bir filo uçak       
öldürmeye arş-ı alâda gözler
kaldırmaya katırlar
elin bir ayağını biçmesi gibi
bu toprağın dişinden kalkar uçaklar   
vurur bu toprağın dilini
şehrinden bombalanır köylü çocuklar
bomba bir şehri yıkacak kadar
ölü duyar ölür taş duyar
dünya en fazla şöyle bir
şöyle bir yan değiştirir
her çığlık dehaka müsekkin
dehaka beyin her çocuk
mayına basmaya korkarken
kazan’la çiğnenen çocuk
bir sabî bedenden kırk uçak
döner taş yemeden muzaffer
mağlup cesetler geride
parçalanmış yalnızlık
haşa tanrı uykuda gibi
tekmil tanrılar uyanık
katırlar var yalnızlığa
katırlar katırlar sırtındaki
odun değil insan
canlı değil ölüsü
zulm ölümle bitmiyor
ey siniri nasırlılar
zulmün en dişlisi
bir ölüye işkence
ve gidenleri asıl götüren
yüzün avuç avuç körlenmesi
zalimleri görünce

II
önce sınır konulduydu aramıza
aramıza yumak tuzak
toprağın alnına saplanan nacak
enine boyuna saplanan
dağlar dağlılar kadar sınır
dört kez geçirildi her boyuna
eğilsin diye bir kolay
boyuna eğilsin diye
sonra tarla tarla mayın ekimi
an’lar boyu nemrut surlar
yakar ta ötede ibrahimi
devletin resmî dili silahtır
jandarma göçer aşiret
şirret kuşatmalarda sekerat
salt nefesi kalmış hayat
soluk, soluk siyahtır
toptancıdır buralarda azrail
yangınlarda kibrit gibi bir yalnız
bedeni soğurken hiç yalnız değil
salâsı salâlara karışır
musallası boşalmaz
öncesi sonrası fırtına talaz
fırtına talazda sis
sis kısık göz koca kulaklı
civadan buharlaşmış
kurşun kanatlı
gölge demektir kanat
girsen altına pençe
çıksan keklik ötüşlü ihanet
döldaşmış akbaba serçe
ah ihanet dağ’ı yar’a çevirme
gökten çevirme hattı               
yalnızlığı bilmez                       
her asiye bir hain
her enseye bir karartı
arkalı mazlumun sırtı
dişti tırnaktı hançer
şer yalnız koymadı
inkâr zihne çakılı ekser
ağza dil damaktı
çığ bombalar düştükçe coğrafyaya
çok ses kaldı altında
çok dünya
ses dilde ceset zaten
sessizlik ateşe yağan kar
hem ölüye kefen
kefen çok görülür bazen
bazen kömür tendendir
karşıcı yangınlar var
yangınlar çekirge sürüsü
köylerde mukim yangınlar
gezer mezrayı sıçrar ormana
dağa dal civana
sürü sürü boş bakış yok mu
benzin körük yangına

III
hayat yollar dolusu demir parmaklık
uygun adım geçirildi içinden bir halk
duvarlar duvarlar ruhlara
çıkılmış duvarlar geçti bedenden
taş mı can hayır taş ocağı
dağıttığı dinamit
bahane yalnız bırakmadı
dönek amalar
yamayı eskilerle yamar amalar
bu kumaş yanlış dikişlerle çürük
devlet nehri bu kumaşı akıtır
kızıl akar öteki tene eğreti kürk
tenleşir kürk ve altını boşaltır
al işte beyaz kimlik giyersen
bolca kimlik onura dar
al işte
yanlış mıydı uzanan el geçmişte
el uzak misafire açılan kucak
bu toprak bereketli bu toprak
ve bencile mahsus yalnızlık
diye omuz verildiydi yer yatak
niye el kapısı oldu ev sahibine
derken çınarı yerinden yolmak
yolmak sürgüne
şimdi kapıda nöbetçi fail-i meçhûl
malûm dünün mirası
her sokak bir cinayete çıkan yol
kırk uçlu ipe bağlı her katil
dil budar paslı devlet makası
tarihle bağ keser
yerine mezra başı karakol
ve her sivile hapishane

IV
arsız bir tekrardır uludere
roboski zalim kere tekrar
dağlarda sınır dışı çocuklar
dağlar sınır dışıdır
tepede kılavuz ‘neron’lar
negatife bilmem kaç uçak
kaçak gezinin resmine
önce flaşlar patlayacak
sonra…
sonrası çığdan sonrası
sessizlik yalnız koymaz dedikti
kimsesizliğin hası
yüz yıldır yalnız değil bu halk
cehennemler cellatlar içinde
içinde cehennemi celladı
aşk da öyle kalabalık
bu halk ateşine aşık
hem ipine aşık bu halk
ah be yüz yıllık yalnızlık
yüz yıllık kalabalık ah

V
cehennemden sıyrıldı ya bir çocuk
umuda yeniden giriş cennete yol
yolda daha çok cehennem varmış
olsun yok umutsuzluk
ölüm var olacak
umuda ölüm yok      
her omzuna bir bomba düştü
düştü diz çökmedi bir çocuk

kaynakça: özgür gündem

>>>>>Podcast Ünitesi
Deuss Ex Machina # 423 (29.10.2012)
Deuss Ex Machina # 424 (05.11.2012)
Deuss Ex Machina # 425 (12.11.2012)
Deuss Ex Machina # 426 (19.11.2012)
Deuss Ex Machina # 427 (26.11.2012)
Deuss Ex Machina # 428 (03.12.2012)
Deuss Ex Machina # 429 (10.12.2012)
Deuss Ex Machina # 430 (17.12.2012)

Deuss Ex Machina # 430 – dóibh siúd a éist guth íarbhír

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_430_–_dóibh siúd a éist guth íarbhír

17 Aralık 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
a. Madteo – Vox Your Nu Yr Resolution (6:06) (Sähkö Recordings)
b. Madteo – Il Capoline (6:44) (Sähkö Recordings)
c1. Malorix – Aur Tum Kya Ho, Dancer? (4:29) (Makkum Records)
d. Zea – Stretch out Your Frown (5:01) (Makkum Records)
e. Muslimgauze – Analog Zikr 4 (5:31) (The Muslimgauze Preservation Society)
y. Muslimgauze – Analog Zikr 5 (5:09) (The Muslimgauze Preservation Society)
f. Tinariwen – Imidiwan Ma Tenam (Portugal The Man Remix) (4:13) (Anti-)
g. Tinariwen – Tenere Taqhim Tossam (Four Tet Remix) (6:42) (Anti-)
l. Gaudi + Nusrat Fateh Ali Khan – Dil Da Rog Muka Ja Mahi (Pinch Remix) (5:36) (Tectonic)
ax. Pinch – Qawwali VIP (4:27) (Tectonic)
n. Vatican Shadow – Al Qaeda Possess Nuclear Capacity (9:49) (Hospital Productions)
o. Vatican Shadow – Wahhabi Money Flows (9:47) (Hospital Productions)

dóibh siúd a éist guth íarbhír
(430)

daimiliği tescillenmişe ses etmek. dönüp dolaşılıp yine en başa geri gelinmesi ile nihayetlenen seyyahlıkların ardından bir çöküntü tortu kıvamında yerli yerinde kalabilmeyi başaran atalete karşı meram edebilmeyi çetrefilleştiren zorlu bir deneyim haline dönüştüren bir iklimin yaşayanlarıyız. daha günler öncesinde nihayetleneceği varsayılan dünyanın öyle beklentilenen bir yerin artanıyız. halen şeklen hayatta olmayı başaran, başarabildiği yegane şeyin nefes alıp vermekten ötesi olmamasına rağmen kimilerimiz için handiyse yaprak kımıldamayan bir güncelliğin kıyısındayız. bunca gürültünün arasında ne kehanet mi kıyamet mi der gibi bakışımların arasında, dolambaçlı yollardayız. uzun ince ve gündüz gece. gün başka şeyleri yeknesak makamdan algıların karşısında sunagelir paylaşırken görebildiğine kani olmaktan ayrısına gayrısına tahammül etmeyen önemsemeyen bir ahvalin yaşamında az öncesinin ve biraz sonraların da herhangi bir öneminin bulunmadığının okuması ise manidardır. ne olup bittiğine onca yabancılık derinleştirildikçe hafızanın unutuş kapasitesi yükseltilmeye, zorlanmaya devam edildikçe yaprak bir tabii ki elbette kımıldamayacaktır.

soru da sorun da yoktur. kolaylıkla kestirilip atılabilecek bir mesel haline indirgenen yaşanan yurt gündeminin başımızdakiler konuşuyor gerisi tatatavla, palavra diye düşüneduranların mabadında kazın ayağı öyle değildir maalesef. esefle bildiririz yine yeni yeniden. bulmacanın parçaları, bir o yana bir bu yana serpiştirilip, saklanmaya çalışılırken hala neresinde durduğumuzun o kırmızı çizgilerin farkına erilememesinden başlamalıyız belki bir ihtimal. kazın ayağı diye bellediğimizin sorunların varlıklarını koruması, derinleştirmesi başlı başına içimize işletilmesinden yola çıkabiliriz belki bir ihtimal. hiddetin göreceliliği arttırıldıkça, şiddete meyyalliğin dozu sürekli yükseltilmeye, ne yapsınlar canım ciğerim münferit münferit ona buna sarsınlar, hele bir güzel girişsinler ki biz muktedirler de işimize gücümüze bakabilelim beklentisinin gölgesinde insanlığın kıyamının, o beklentilenenden daha ağır olduğunu ifade etmek söz konusudur. gereklidir. kafamıza göçen bu yapı, bir kurgunun devamlılığı, mizansenin toparlayıcısı değil bizahati her ne olduğumuzun, değerimizin ne kadara sabitlendiğini okumaya elverişli kılan bir cehennem tasvirinin kendisidir. cehennemimiz tam bu menzildir. burasıdır. böyledir!.

ucu açık cümlelerin ne yeridir ne zamanıdır. harcanası o kademeler, hülyalar, betimlelemelerin zamanı geçmiş, hükmü tükenmiştir haddizatında. bir adet başvezirin hengamesinde o ikiletmeksizin payandalarınca zikredilen “muhteşem iktidarı”nda başa denk getirilenlerin dakika sektirmezliğidir buralarda mevzu bahis edilmeye çalışılan. dur durak bilmeden yinelenip duran hiddet parametreleri sürekli güncellenen şiddetin, anlamak yerine yargılamak ve yaftalamanın koşa koşa şekillendirildiği bir cenahta hüzün hep ikinci plandadır. bir ağıdı yaşayamadan pat bir başkasına yetişmek zorunda olduğunuzu bildiğiniz, yaşayarak öğrendiğiniz durmaksızın ikrar ettiğiniz veya ettirildiğiniz bir devinimdir hasılı kelam. ortada asılı duran. boyuna atılıp tutulan demokrasi menzilinde kısadan hakikati söylemektense, o hakikati yamultmak üzerinden harekete geçen, yazıklar olsun, tüh tüh tüh gibi menşei belirgin olan olumsuzlamaların peyderpey sunumunda kah hizaya çekilinir arsızca bu ülkede kah derdest eylenir insanlık. kah kafasına bombalar yağdırılır bir gece yarısı, kah hakkı olan endişelerini seslenip duyurması manidar bir terör yardakçılığının baş adımı olarak sınıflandırıldığından daha gak derken gaz bombalarının hedefi haline dönüşür!.

bir gece ansızın çıkagelen bir kurşun olur eli tetikte bekleyeduran mavililerin yahutta sivil görünümlü sırtlanların hedefidir. hedeflediklerindendir. aklı başında olduğunu sandığınızın bildiğinden şaşmaz düşmanlığını bir kere daha göstermesi için manşetlere taşınmasına tebelleş olunup ön ayak olunmasında görünendir. kah akittir, kah sözcüdür, kah milli gazete, kah radikal!. ağır sözcüklere ihtiyaç duyulmasına gereksinim hiç olmaksızın kompozisyon değil hakikatin kendisi olan zorbalığı gösterendir; roboski’dir, maraş’tır, colemerg’dir, besta’dır, rojava’dır.. kah dünyanın başkaca bir bucağı kah buraların en görünür yerlerinden istiklal caddesinin halidir perişanlığıdır. biliyoruz kelimeleri sıralayabilmek zor, biliyoruz artık tekrara düşmeden zıvanadan çıkmadan bu hayatta her ne olduğumuzu ifşaa edebilmek, anlamlandırabilmek bu nato kafa bir o kadar nato mermer diyarda birlik ve beraberliği sade ve sadece ırkının üstünlüğünden dem vurarak koruyabileceklerinden dem vuranların hıyanet ediyorsunuz, yediğiniz kaba pisliyorsunuz söylemleri (ki en az yazılabilecek olan sinkafsız sürümü budur) arasında örnekleyebilmek ve neticelendirmek bir masal.

eskaza değil basbayağı bir şeylerin yolunda gitmezliği bir rastlantısallık değil artık aleni bir gerçek halindeyken, öyleyken hala suskunlaşmaların kayığına atlamak neyin neyisidir diye sorgulanasıdır. tam da vaktidir. kurşuni griliğin müsebbiplerinin dillerine pelesenk ettikleri batmış olan ülkenin kendisi değildir!… akıl ve fikrin önüne set çekerek, hizasında tutabilmek için halkına demediği yalanı arda bırakmayanların iyi polis, kötü polis oyunlarında vesikalananlar sayesinde batanın her kimler olduğu az çok meydana çıkmaktadır halen bütün bu perdelemelere rağmen. tektipleştirilmişi zanaatmış, maharetmiş gibi sunumlandıran benim sözümden dışarı kimsecikler çıkmıyor diye sevinçlere hala gark olunabilirken, endeksler ve raporlarda adaletin sağlanmazlığında, demokrasinin yaşatılmasında, asgari hayat koşullarının adilliğinde, uygulanabilirliğinde, mazlumun değil muktedirin korunmasında ve kollanmasında nasıl batıldığının vesikaları mevcuttur. değerin ne olduğunu insanın verilen liyakatlardan, alınan ekonomik pohpohlamaların ötesinde yaşam alanlarını rantsal dönüşüme teslim eden, habire elden çıkartmaya yardımcı özelleştirme şenliğinde yurdun ahını en çok işitmişi olanı hani koççç gibi olan varlığını yok edilenlerin bıraktıklarından cukkaladıklarıyla arttırmış “sermaye” sahiplerine peşkeş çekilmesine ses etmeyen bir rezalet bitmeden bir başkasına ortam sağlanmasının resmi dahilinde görülenlerdir.

ne kadar körlemesine girilirse o kadar ehvendir denilerek gün geçmeksizin başka bir furyanın seslendirildiği gündeme dahil edildiği bir zaman diliminde elzem olan soru ve sorunların yanıtlarının değil başkaca şeylerin izleri üzerinde harekete geçildiğinin aynalanmasıdır merama dahil etmeye çalıştığımız. ya benim dediğim gibi yaşarsın, kör, muhtaç yahutta bir şeyler gördüğünü sanmaya devam ederken bir gece ansızın gelebiliriz şartlanmışlığı, göz korkutuculuğuyla beraber yine benzeş masallar tesis olunur. gulyabaniler gelecek hepinizi ham yapacak!. masaldaki kötü karakterlerin başlarına nelerin tamı tamına denk getirildiğini biliyorken gerçeğin bağrında her gün o kötünün gücünü kuvvetini daha arttırması, biteviye sürekliliğini hiddetiyle “paralel” olarak şekillendirmesine bağlayarak oluşturması yeni türkiye’nin nasıl bir yer olduğunu enikonu özetlemektedir. görebilene!. nasıl bir mekan haline dönüşümünün sürdürüldüğünü gösteregelmektedir. aşağıda olanların, aşağıdan ses edenlerin, yaftalamalara karşı korunaksız bir başına kalanların, yalnızların, ötekilerin, yalnızlaştırılanların, geleceği ellerinden alınanların, tüm beklentileri sıfırlananların, ekonomik gücü tırtıklanacak bir mecra olarak görülenlerin, yaşamaya çalışanların aşağıda bir yerlerde aşağıdan ses etmeye gayret olan hepimizin, muktedirlik, iktidar savlarının dışında kalakalan herkesin şifasını aramanın yollarına girişmek ne zaman söz konusu edilecektir.

bir kıyamet senaryosundan daha gerçekçil olan nefessizliğimiz artık olağanlaştırılmışken, ekranlar ses edenlere kapatılmış, yazınsal mecralar köreltilmiş, internetler filtrelenmiş, telefonlar dinlemeye takılı bırakılmışken demokrası dediğimizin tam ve eksiksiz yaşatılabilirliğini görebilmek bu ülkede bir ütopya olmaya devam mı edecektir? sonumuzun hayır olmadığı hangi bedbinlikler curcunasından sonra nihayet anlamlandırılabilecektir. artık anlamanın vakti değil midir? içimize işletilen korku adını nasıl anarsanız ister faşizm, ister dikta, ister darbe, ister engelleme vesaire ile bütünde, neticede yoksunluğumuzu derinleştiriyor. kalıcılaştırıyor. meram bir şeyleri bir aynalayıcı halinde sunmaktan öte bütün bu bulmaca halininin özü burada saklı işte. kalıcılaştırılan korkunun nezdinde yaşam dediğimizin sürekliliğini sağlayabilmek onu anlamlı kılabilmek nasıl mümkün olacaktır!. dayatmalara karşı hayat kendiliğinden, kendi olağanlığında akışına devam edebilecek midir? hiç değilse bu sefer şapkamızı önümüze koyup düşünelim taşınalım. olmaz mı, oldurulamaz mıdır? takdirlerinize.

sırrı süreyya önder’in tutuklu öğrencilerle dayanışma konseri gecesinde bahsiyle “türk, kürt, ermeni birlikte olursak bu düzen bozulur.” önermesinin içeriğini doldurabilmek hangi devrede bir hayal imgesinden ötesine taşınabilecektir? kanıtlamaya çalışıyoruz yaşadığımızı, yaşatıldıklarımızın karşımıza getirilenlerin, bir avazda ortaya serilenlerin, sonu gelmeksizin yinelenenlerin, tazlendikçe kimilerinin iştahını daha da fazla arttıran münferit bellenmiş hiddet olgularının resmi geçidinde, vakıaların yanıbaşında bunca edepsizliğin gemiyi azıya almasına karşın nefes almaya çalıştığımızı gösterebilmeye gayret ediyoruz. sanrıların o sabitlik harcının karşı konulmayan öğesi olarak da betimlenmesinden bu yana köşe bucak saklanan ayrıntılarda sunulanla, gerçeğin ayrımına tanıklık ediyoruz. gerçeğin nasıl yontulduğunu, dönüştürüldüğünü, sade ve sadece işte işe gelen kısımların alıntılandığı, bahsinin edildiği ötesinin ise tümden, toptan teferruat olarak tanımlandırılmasına çabalanılan bu güncede yönlendirmelerin, önemsenmiş şeylerin nasıl daha fazla yoksunlaşmamızın anahtarı belletilebildiğinin ikrarını yineliyoruz.

bir heves iki kalas ortaya saçılan lafazanlıkların, nihai tüketici olarak yaftalanmış halkın sırtına daha da ağır yüklerin bina edilmesini sağlayan bir haberci kılındığını ise yinelemek istiyoruz. sıkışıp kaldığımız bu döngü, kalakaldığımız bu menzil yaşamı çekilir kılan değil yaşamdan enikonu soğutan olduğunun okumasında kapıyı bugün olmasa da yarın çalacağı içten içe fısıldanan o kıyamet senaryolarından daha ağır bir yılımı beraberinde getirdiği hiç şüphe taşımaksızın gerçektir. aslolandır. ırkçılığın handiyse tolere edilebilir sınırlar dahilinde, şiddete karşı kopan çığlıkların, kalk borularının birer vavelya olduğunun papağanlar gibi tekrarında, soykırımın salt cana kast ederek, yerinden yurdundan derdest ederek değil, bizahati yaşam akışında sonu gelmeyen operasyonlar ile nefessiz bıraktırmayı bir şekilde ata sporu olarak belleyenlerin dönüp dolaşıp uygulamaya koyuldukları güncelliğin bu rahlesinde münazaraya açık vesikasında bu tahrifat ve yıkım daha rahat tanımlandırılabilir. elden ele geçirilir gibi, her halk zümresinin sırası geldiğinde başına örülecek çorapların, kafasına indirilecek gürslerin, ayağına takılacak prangaların, diline vurulacak ketlerin toparlanmış halidir yıkım.

tahrif edildikçe algının “normal” olarak bellenin altı ya da üstü, şurasında kaşı burasında gözü var denilerek nihayetlendirilmesi söz konusu edilir. gerçeğe evrilir. erk elinde illa sopanın bulunmasına gerek olmaksızın yönlendirmesini, doğru bildiğinden sıfır şüphe taşıdığını gün dahilinde layığınızdır diyerek sunarak iterek, çekerek, gerektiğinde usul usul söyleyerek gerektiğinde bildiğiniz dikte ederek bu yıkımın süreğen bir akışa evrilmesi sağlanmaktadır. açıkça yaşamakta olduğumuz döngünün içerisinde bir saniyeliğine bile olsa o koruma kalkanlarını gösteren kırmızı çizgilerin ötesini arşınlatmayan, bunu düşündürmeyen başa gelenin ehveni bunlardır bahsi diri tutulmaya  devam edilirken, onun harı tazelenirken biz sizin yerinize en doğrusunu belirleriz, uygularız v gerçek adlederiz devreye girer. halk denilegelen biz aşağıdakiler de bunu tüketir, tükettikçe tükeniriz. muktedir belleği ve algısı bizlere daha muhtaç olursunuz okumasının yakınında duran tezahürleri kah bülent arınç, kah suat kılıç, kah ihrac edilmiş olan melik birgin, kah baki gül, burhan kuzu yahutta direkt olarak söyleyelim işte başvezirin konuştukları her kelamda, meramda bu denklemi görebilmek mümkündür.

anayasa komisyonu başkanı eski akademisyen burhan bey kuzu’nun değinisindeki gibi menderes ile gezmiş’ler eşit değil, iade-i itibar için bir başbakan ile halk evladının kıyaslanamazlığını yineleten sözleri net bir örneklemi tam ve eksiksiz sunmaktadır. bildiğinden asla şaşmayan hiç de komik olmayan bu seslenişlerin kucaklaşmayı çoktan geçtik, bir yüzleşme şansının enikonu rafa kaldırıldığını, yolun yine değişitirilmekte olduğunu günyüzüne kavuşturmaktadır. geçmişi ayrıştırmaya, kendilerince önem atfettiklerini öne çekerken hüsnü kuruntularınızı      kendinize saklayın, yiyin alabildiğince birbirinizi ki bizler de işimize bakalım diyen devlet geleneğinin, propagandist tutumlarının, iyi ve kötü ayrımında elma ile armutu birbiriyle denkleştirme ucubeliğinin vesikaları ve fazlasında, bunca toplu geçidinde hayat dediğimizin nasıl dönüştürülmeye devam edildiğini göstere gelmektedir.

ucu bucağı bulunmayan kör devlet mekanizmasının karmaşıklaşan enikonu kördüğüm haline dönen bu yapısında olumlanabilirlik ya da ümitvar olmanın düzeneği yeniden nasıl tesis edilebilir? varolan hayat akışı mütemadiyen kıstırılmaya, tırpanlanmaya devam edilirken ses edenin sesi ve soluğu kestirilirken yol nicedir?. öğrencisinden, gazetecisinden, akademisyeniden, emekçisinden günü birlik gündelik hayatını idame ettirme ve bunun şartlarını yerine getirmeye gayret eden nicesinden a’sından z’sine başvezir ve takipçi payandalarınca mütemadiyen duyurulan korku nereye konumlandırılabilir? alenen tahrifaçılığın artık gerçekçil kılındığı bir zaman mevhumunda bu parenin, edimin etrafından yol verilenler ile bu hayat müdanasız bir biçimde vasıfsızlar, seçilmemiş tüm diğerleri için karanlığın süreğenliğini kanıtlamaktadır. doğrunun yıkımındaki bu acelecilik, bir yandan iyi polisçilik oyunlarının, durun hele – bir soluklanın diyeceklerimiz var size diye ağız birliğiyle boşa doluya laf yetiştirenlerin müsamerelik performanslarının yamacında aslolan, gaz, cop, sinkaf, hakaret, derdest edilmek, operasyonlara kurban edilmek, yaftalanmak, canı yakılmak ile uzayıp giden bir dizi uygulamanın hepimize karşı devreye sokulacağının habercisidir.

her iyi söz eriminden sonra kutsiyet atfedilmiş olan değer kazandırılan şeylerin gözetiminde beton millet sakarya versiyon 2.0 olarak güncellenir. eleştirel bakışın karşısına tam takım tazminat seti çekilir. durdurak bilmeden bunca yanlışın dağarcığına karşı bir şey yapmayı amaç edinenler, uyananlar manşetlerle hedef haline dönüştürülür. yem olarak belletilir. münferitin kelime anlamı çoğunlukla karıştırıldığından bir bağlaçtan çok daha fazlasını ihtiva eden hiddeti görev belleyenlerin kutsal neyse o atfettikleri için dünyaları yakmaları, evleri işaretler ile donatmaları, üniformalı veya formasız fişlemelere girişmeleri hep o gedikte aşılmaya çalışılır. kedidir kedi misali timsali. yol daha fazla çetrefilleştirildikçe akil olanın değil sığlıkla donanan zihniyetin güncelliğinin sağlama alınmasının, hemen her şeyin o bağlamdan şekillendirilip dönüştürülmesi bizahati nefessizliğimizin nasıl şekillendirilmeye devam edildiğini ortaya çıkartmaktadır. öldürmüyor ama ölümden beter hallerden hal seçtiriyor, süründürüyor. sorgulatmıyor bütün o teferruatlardan öte tın tın tenekeliği tavsiye ediyor.

her gün kıyametken o bahsedilen maya kehanetinin altında başka şeyler okunabilecekkken, kıyamet şudur, budur hengamesinde günü ona tahvil edip kendi bildiklerini işlerini hal ve koyuna koymaya devam ediyorlar. durum budur, eğreltidir!.başka şeylerle oyalanıp durulurken hakikat dediğimiz eğilip bükülmeye, işe geldiği gibi yorumlanmaya devam etmektedir. iki bilemediniz üç gün önce roboski değil uludere, katliam değil kaza olarak değerlendirmeyi uygun bulan erkan başı gerekirse özür dileriz öne sürümü bu denklemi nasıl herşeyin karman çorman edildiğini boş lafın sonu gelmemişken hala inat ve devamlılık kör olasıca bahtsızlığımız mıdır? bir üniversite yerleşkesini düşman ülkeyi işgal eder gibi kolluk kuvvetinin tüm ürünlerini kullanarak, göstererek işgal edip terörize ederken günü, olana bitene tepki sunanları onlar öğrenci değil, öğrenci buysa bitmişiz biz serzenişi alelalade bir sayıklama değildir. kalıba mengelenemeyen, kendi doğru ve yolunu, dindar kindar bilimum yaftalara denk getirmeden en önemlisi muktedire biat etmeden ses edebilenlerin varlığının tehlike olarak algılandığını bu menzilde halen göstermektedir. tehlike olarak belletilmiş olanın sathını, menzilini mütemadiyen genişleterek sokaktaki insanı da kapana, köşeye kıstırabileceğini dahası akıbetin bundan sonrasının ne olabileceği gibi kimi gereksiz sorgulamaların nasıl da gerekli, elzem ve ivedi olduğu güncellenmektedir. erkan dönüp dolaşıp yine bildiğini okumaya devam ederken tüm saikleriyle demokrasi delik deşik edilmektedir. korumasız, düzayak, rantsal bölüşümdeki doymak bilmezlik gibi öteyi beriyi toza dumana katanlar gibi hunharca… barbarca… 

>>>>>Bildirgeç

Faşizme Karşı Direnmiş Üniversite Gençliğinden Bir Öğrenciden Başbakan’a Açık Mektup

    Başbakan;

    Bu tür mektuplar genelde “Sayın” hitabıyla başlar, “Saygılarımla” veya “En iyi dileklerimle” gibi sözcüklerle biter. O kadar öfkeli ve o kadar haklıyım ki, bugün bunu milyon kere yapmayacağım.

    “Memleket bunlara kaldıysa bitmiş”, “Derslere girmezlerse girmesinler, bunların yetiştireceği öğrenciler de ancak bu kadar olur” dediğiniz hocalardan ders alan bir ODTÜ öğrencisiyim. ODTÜ öğrencisi olmaya özel bir sıfat, bambaşka bir anlam yükleyecek değilim. Ama röportajınızı izledikten sonra anladım ki, onur duyulacak iki madalyayı arkadaşlarımla birlikte şimdiden göğsüme takmışım bile: üniversiteli ve bilhassa ODTÜ öğrencisi. Şimdi de, o günün başından itibaren polis saldırısına maruz kalmış birisi olarak, kampüsümde “çıkarttığınız olayları” özetleyerek anlatacağım.

    Polisinizin kullandığı gaz meşhurdur. 31 Mayıs 2011 günü Metin Lokumcu’yu öldüren, bakanınızın “doğaldır, zararı yoktur”, emniyet müdürünüzün “gerektiği kadar alındı, gerektiği kadar kullanıldı” dediği biber gazıdır. Bu gazdan korunamazsınız, kaçamazsınız. Sadece etkisini azaltmak için yüzünüze ve burnunuza atkı sarar, vücudunuzu doğrudan temastan korumaya çalışırsınız. Gazın gelişinin ardından da limon ve sirke sürer, acınızı dindirmeye çalışırsınız. Ciğerlerinizden kaynaklı bir rahatsızlığınız varsa, bu gaz ölümcüldür. Hastalığınız yoksa, bu gaz o hastalıklardan birisini yaratabilecek kadar tehlikelidir. Özetle, bu bir kimyasal silahtır, faşizmin simgelerinden birisidir.

    18 Aralık günü de kampüsümüze geleceğinizi haber almış, sermayeye peşkeş çektiğiniz bilimi, Suriye’ye yapacağınız emperyalist müdahaleye karşı barışı ve halkların kardeşliğini savunmak için TÜBİTAK binası önüne gelmek, burada bir basın açıklaması yapmak amacıyla toplanmıştık. En temel haklarımızdan birisi olan protesto hakkımızı kullanıyor, bunun bir aracı olarak ise sloganlar atarak yürüyorduk. Polisinizin kalkanlarına 100 metre bile yaklaşamamışken, tamamen bir formaliteden ibaret “dağılın” uyarıları bile yapılmadan atılan gaz bombalarının 5-6 el patlama sesini duyduk. Gaz bulutunun arasından çıkmaya çalışarak, öksürükler ve nefes daralmaları eşliğinde geriye doğru çekildik. Bu sırada polisiniz durmaksızın gaz bombası atmaya devam ediyordu(bunlara yine polisinizin attığı ses bombalarının eşlik ettiğini sonra öğrenecektik). İşte bunlardan sonrası ise size göre “eşkıyalık” size göre “memleket bitirmek” olan meşru direnişimizdi. Üzerinde “doğrudan atmayınız, yangın tehlikesi yaratır” yazılı olduğu halde üzerimize nişanlanarak atılan binlerce gaz bombası kapladı o gün kampüsümüzü. Polisiniz, arkadaşlarımızı öldüresiye coplayıp, tekmeledikten sonra “şimdi gözaltı yapmayalım, başımıza bela olurlar” deyip bıraktılar.

    Panzerler okulumuzun ortasına kadar girdi. Tazyikli sudan, damacana taşıma arabasını kurtarmaya çalışan Fizik kantini çalışanı bile nasibini aldı.

    “Çantalarında molotof taşıyorlardı” demişsiniz, başka iftira mı bulamadınız? Keşke daha inandırıcı bir yalan geliştirseydiniz. Boyalı medyadır bu, sizin söylediğiniz onlara kanundur ama halk inanmazdı bunlara. İnanmadı da. Biz de duyduğumuzda kaburgalarımızı tuta tuta güldük. Çok komik olduğundan değil, bir kısmımızın gördüğü polis şiddetinden, bir kısmımızın ise panzer üstlerine doğru sürüldüğünde koştuğundan ötürü kaburgaları fazlaca ağrımaktaydı. Hatta bir kadın arkadaşımız da omzunu tutarak güldü, zira onun da omzunu 18 Aralık günü gaz fişeği sıyırmış geçmişti.

    Bir de, o gün çantamın içinde ne olduğunu yazayım hemen: 0,5 litrelik pet şişe içinde içme suyu, kütüphaneden aldığım birisi şiir kitabı olmak üzere üç kitap, o günkü derslerimin notlarının olduğu kağıtlar, kurşunkalemler, bir silgi ve Kızılay’da bir kitapçıdan aldığım edebiyat dergisi.

    Size ekranda bolca söz hakkı verildi, yeri geldi sinirlenmiş, yeri geldi duygulanmış numarası yaptınız. Ben ise bu satırları, aslında size değil başkalarına, olanca haklılığım ve samimiyetimle yazıyorum. Sizin söylediklerinizden daha az bilineceğine ise, neredeyse eminim.

    Siz “tutuklayın”, “canlarına okuyun” emirleri vermeye devam ediyorsunuz. Bense bir koltuk üzerinde uyurken, bir kolumla sağımdaki arkadaşımı korumaya çalışıp, öbür kolumla başımı -gaz bombasının fişeğinden az da olsa korunmak için- kapatırken, bir patlama sesi dolaşıyor kafamın içinde, sıçrayarak uyanıyorum hala. Derken bir başka rüyamda, 20 metre ötemde polisinizin vurduğu Barış’ı görüyorum, bir kaldırımın üzerinde kanlar içinde yığılmış kalmış. Medyanız o kadar etkili ki, yanı başımda vurulmamış olsaydı, arkadaşının “Araba bulun”, “Ambulans çağırın” bağırışlarına birebir şahit olmasaydım, sizin istediğiniz gibi “kokmaz bulaşmaz” bir öğrenci olsaydım, belki de “acaba arkadaşları mı vurdu” deyip, medyanıza inanacaktım. Ama artık bunun yolu yok, çarpıtmalarınız sökmeyecek.

    Kötülemelerinize ve iftiralarınıza maruz kalmaktan onur duydum. Bu demektir ki doğru yoldayım. Bu demektir ki, seneler sonra çocuklarımın yüzüne baktığımda, onları ta gözlerinin içinden görebileceğim. “Baba, sen üniversitedeyken ne yaptın?” sorusuna “Okulumu savundum, arkadaşlarımı savundum. Hocalarıma çamur atmaya kalktılar, onları da savundum.” diyebileceğim. Bunları söylerken gözlerimi kaçırmayacağım, sesim zerre tereddüt etmeyecek.

    Bu direniş, karşılarındaki profesyonelce donanmış bir orduya karşı bedenlerini gaz bombalarına, panzerlere ve tazyikli sulara siper eden öğrencilerin ODTÜ’de yazdığı bir destandır. ODTÜ’nün bir üniversite olarak sorumluluğunu, tarihsel görevini bilip, bir pankart arkasında görevine gitmesidir. Yıllarca da böyle hatırlanacak.

    18 Aralık 2012 günü okulumuza faşizmi yaşattınız. Andımız olsun ki, özgürlüğü de biz yaşatacağız. Arkadaşlarımızı, hocalarımızı, okullarımızı, mahallelerimizi, sokaklarımızı, var gücümüzle biz savunacağız. Halka zulmettiğiniz her yerde, karşınıza biz çıkacağız.

    Osmanlı döneminde Sivas Valisi olan Halit Rıfat Paşa “Gidemediğin yer senin değildir.” buyurmuştu.

    Sahi, siz hangi memleketten bahsediyordunuz?

    İmza: Faşizme Karşı Direnmiş Üniversite Gençliğinden Bir Öğrenci

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Yaşadığımız güncelliğin içerisinde her olan bitenin sonraya kalmadığından dert yanarız. Arkası nasıl olmuştur, bitmiştir diye düşünemeyiz, vaktimiz başka şeylerle hemhal olmak için ayrıştırılmıştır. ODTÜ’lü bir öğrencinin kaleminden dökülen bu mektup, ahvalin ortasında ne hallerde olduğumuzu, büyüklerimizin şartlanmışlıklarıyla beraber hiddetten gayrısını nasip etmediği bir insanın tekil, ortaklaştırılası bir meramıdır. İşitilesi bir kelamdır… Kulak verin, görün diyerek bu metni sayfalarımıza alıntılıyoruz…

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
İşkence ve İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamelenin ve Cezanlandırmanın Önlenmesi ve Tutuklu Hakları – 21. Rapor – CPT
Çağrı: Mor Gabriel’e Dokunma!
Ferhat Encü: Roboski, Dersim Sonrası Katliamların Devamıdır – ANF
Ferhat Encü: Roboski’yi Gündemde Tutmak İçin Demokratik Haklarımızı Kullanacağız – Sidar BASUT – Hür Bakış
‘Uludere’ Değil Artık Mutlaka ‘Roboski’ – Kadir CANGIZBAY – Birgün
Tanrıverdi: Bari Partinizin Başındaki ‘Adaletten’ Utanın – Hür Bakış
Gülemiyorsun Ya, Gülmek… Bir Halk Gülüyorsa Gülmektir” – Duygu BOZKURT – Haber Fabrikası
Maraş’tan Roboski’ye, Unutursak Kalbimiz Kurusun! – Muhalefet.org
Erdoğan’ın Gençliğe Hitabesi ve Roboski Deme Yasağı – Ali Duran TOPUZ – Utay
Roboskî Rûye Rast Yê AKP Ye – Yeni Özgür Politika
Tutsak Vekillerimizden Erdoğan ve Şahin’e Roboski Soruları – BDP Genel Merkez Facebook İletişim Sayfası
Roboski Katliamını İstismar Ediyorum – Ahmet YAVUZ – Aşağıdan
Savcının Skandal Roboski İfadeleri – Mustafa Emrah SÜER – DİHA / Yüksekova Haber
Aynı Suda Yıkanılmaz – Zana KAYA – Özgür Gündem
“Suçlular Titreyin, Nefesimiz Arkanızda Olacak” – Hakan ÇELİK – Bianet
21 Aralık 2012 Türkiye İnsan Hakları Vakfı Dokümantasyon Merkezi Günlük İnsan Hakları Raporu – TİHVDM
Meşum Bir Ay: Aralık – Hüseyin AYKOL – Özgür Gündem
Bir ODTÜ Öğrencisinden Başbakan’a Açık Mektup: ‘Gidemediğin Yer Senin Değildir’ – soL
Polisin “ODTÜ” Skandalı! Öğrencilere Tuzak Kurmuşlar – Gazeteciler Online
ODTÜ’lü Öğrenciler Anlatıyor – Şirin PAYZIN – CNN Türk
ODTÜ Rektörlüğünden Basın Açıklaması – ODTÜ
ODTÜ Rektöründen Sert Tepki – Timeturk
ODTÜ’den Geçemedim, Bu Oyunu Yediremedim – Gözde BEDELOĞLU – Birgün
ODTÜ Saflaştırdı, Tayyip Çıldırdı – Sendika.org
“Türkiye Batmıştır” Doğru! – Muhalefet.org
Mevsimsel Yaralarımız Kanarken Unutmamak!… – Selma IRMAK / Diyarbakır Cezaevi – Özgür Gündem
Herkesin Yarası Parmağında, Bizimkisi Ciğerimizde – Erdal YILDIRIM – Medyanın Günlüğü
Maraş Katliamı: “Bebeleri Bile Vurdular” – İşçi Mücadele Derneği
Yarası Sarılmayan, Hesabı Sorulmayan Vahşet: Maraş Katliamı – Ali KÖYLÜCE – Yeni Özgür Politika
19 Aralık 2000; “Hiçbir Şey Unutulmadı, Hiçbir Şey Unutulmayacak” – Don Quijote – Solukbeniz
18 Aralık 2002; Necip Hablemitoğlu – Toplumsal Bellek Platformu
Ertuğrul Mavioğlu: Tutuklu Gazetecilerin Yüzde 80’i Kürt – Sevdiye ERGÜRBÜZ – Hülya EMEÇ – DİHA – Medyatava
Gazeteci Adaylarından Tutuklu Gazetecilere Mektup! – Evrensel
BirGün Emekçilerinden Zeyno’ya Mektup – Birgün
Dışarda Kaç Gazeteci Var? – Ayhan BİLGEN – Yeni Özgür Politika
Adam ve Kızları – Ahmet TULGAR – Evrensel
“Öldürmeyin, Devletin İmajı Zedeleniyor” – Bianet
‘KCK Operasyonu’nda 36 Gözaltı – İMC
Yok Daha Neler!… Halay Çekmekten Cezaevinde – Medyanın Günlüğü
Başsavcı ve Başkan’ın Dink Sınavı – Kemal GÖKTAŞ – KG’  Blog
‘Özgür Ruh’a Ne Oldu? – Halil TÜRKDEN – Aşağıdan
“Davası Olmayanın Deniz’i Olmaz” – Metin KAYAOĞLU – Haber Fabrikası
Deniz Gezmiş Bir Menderes Değil! – Meriç TAFOLAR – Milliyet
Pınar Selek: İlk Aşkım İstanbul’a Mutlaka Döneceğim – Cansu ÇAMLIBEL – Başka Haber
Pavey’den Başbakan’a Açık Mektup: Bu Ayrımcı Fanatiği Görevden Alın – Mehveş EVİN – ME’ Blog
Mevsimsiz Solan Üç Çiçek –  Süleyman KIZMAZ / Diyarbakır D Tipi Cezaevi – Özgür Gündem
Çocuk Hak İhlalleri Haritası – Göç Vakfı
Çocuk Cezaevi Değil Askeri Kışla! – Özgür Gündem
Havada Asılı Duran ‘Azınlık Üniforması’ – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal
Aleviler, Temsiliyet, Makbuliyet*: Alevilik Üzerine Notlar 1 – Gökhan ERDOĞAN – Azad Alik
Kar Mı Yağsın, Kan Mı? – İrfan SARI – Yüksekova Haber
Gözleri Korkuyla Bakan Çocuklar – Sidar BASUT – Hür Bakış
Bütçe, Boş Laf ve Tarihe Not – İhsan ÇARALAN – Evrensel
Bu İş Çok Zor Yonca; Çünkü… – Mustafa SÖNMEZ – Cumhuriyet
Eliaçık: Müslümanlar Kapitalizmle Yüzleşemedi! – Umut AKPINAR – ANF
Mayalar ve Bizim Kıyametimiz – Ferhan ŞAYLIMAN – Gazeteciler OnlineAnti-Siyonizm ve Kürtlerin Siyasi İradesinin İnkarı – Ayşe GÜNAYSU – Özgür Gündem
Vattimo: Avrupa Birliği Çökebilir – Ali ŞİMŞEK – Yurt
Asker Ailesine “Onur” Tazminatı – Kemal GÖKTAŞ  – KG’ Blog
Bir Haftada 4 Asker ‘İntiharı’, Bir Yılda 66 Ölüm – ANF
Bir, İki, Üç, Tıp! – Kaos GL
İstanbul’da Trans Cinayeti – Çiçek TAHAOĞLU – Bianet
“Bir Fotoğraf Çektirebilir Miyiz?” – Kıvanç KOÇAK – Birikim
‘‘Sıranın Bize De Geleceğini Biliyorduk’’ – Mehmet Nabi BATUK – Çaylak Haber
Başlar Ayak, Ayaklar Baş Olsun; CEO’lar ve Bakanlar Asgari Ücrete Mahkum Olsun! – Aktüel Gündem – Sendika.org
Hey Tekstil İşçilerinin Direnişi Sürüyor… – Halkın Sesi
Bir Çatışma Alanı Olarak Devlet ve Asgari Ücret – Yasemin ÇELİK – Sendika.org
European Human Rights Court Finds Turkey In Violation Of Freedom Of Expression – Adi KAMDAR via EFF
Onlar Oda Değil, Hücre! – Ayça SÖYLEMEZ – BiaMag
‘F Tipi Film’ Afişlerine Sansür – Proleter.net
‘Batıda Barış İçin Sokağa Çıkılmalı’ – Hülya EMEÇ – DİHA – Yüksekova Haber
Solun Medyası, Medyanın Solu IV – Foti BENLİSOY – Çaylak Haber
Taraf: Çarpık Doğdu, Yamuk Öldü – Ragıp DURAN – Bir + Bir
Liberalizmin Muhalefet Yılları.. – Yetvart DANZİKYAN – Radikal
Newsroom: Medyanın Objektivizm Yalanı – Sarphan UZUNOĞLU – Sinekolaj
“Anaakım Medyada Çevirmenin Adı Yok” – Erkal ÜNAL – Sol Defter
Bir Kitap Öyküsü: Bildiğiniz Gibi Değil – Hamza AKTAN – Aşağıdan
İraden Var Mı? – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
‘Bu Adam Ruh Hastası Mı?’ – Elif TÜRKER – Agos ŞapGir
Poe’nun Korku(nç) Ekonomisi – Barış YARSEL – Futuristika
Zamansız Düşünceler: Tepenin Ardı Üzerine – Zahit ATAM – Birgün
Ulysses’i Neden Okumalıyız? – İlksen MAVİTUNA – Açık Radyo
Geçmiş ve Gelecek Arasında Foucault – Çeviri: Kutlu TUNCA – Haber Fabrikası
Cesetler Çürümüyor – Mustafa KUTLU – Yeni Şafak
Hegel ve Tinin Fenomenolojisi – Ahmet KOÇ / Trabzon E Tipi Cezaevi – Özgür Gündem
Şahların Şahı: Kapuscinski’nin Gözüyle “Arap Baharı” – Foti BENLİSOY – Aşağıdan / Post-Express

Madteo – Noi No Album Stream via Sähkö Recordings
Madteo Official via Twitter
Madteo -Noi No Album Review By Michael C. WALSH via Little White Earbuds
Malorix Official
Malorix – Reclyclist EP via Sozialistischer Plattenbau
Zea Official
Muslimgauze / The Muslimgauze Preservation Society
Muslimgauze – Martyr Shrapnel Informative via Muslimgauze News
Muslimgauze – Love And Hate – The Essence Of His Music By Mirio via RYM
Tinariwen Official
Tinariwen: Sahra Çölünün Fenomeni – Zekeriya S. ŞEN – Tıkabasa Müzik
Tinariwen – Remixed Official Informative via Anti-
Pinch Official
Pinch Artist Page via Soundcloud
Pinch – Missing In Action 2006-2010 Album Review By Angus FINLAYSON via Fact Magazine
Vatican Shadow Official
Vatican Shadow Informative via Last.FM
Vatican Shadow: Hate Techno? Daniel Jones Recommends Hospital Productions via Electronic Beats

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Dexter Going By Tom GUYCOT via Flickr

>>>>>Poemé
Eski Bir Takvim İçin Şiirler – Edip CANSEVER

I

Evlerin saat beş olma hali
Ben yorgunum anlamaktan
Bir duvar, bir tebeşir gibi yazmaktan yazılmaktan.

Ve akşam
Alanların caddelerin bana biraz fazla geldiği
Üstümü başımı bilmediğim bir akşam
Ne yapsam
Alkollere gitsem. Giderim alkollere bir mektup gibi
Alkollerden gelirim bir mektup gibi
Bellidir sırtımdaki kan lekesinden ve puldan.

Yağar ki sokaklarda bir uzun yağmur
Islanırım ıslanırım anlamam
Sanki nedir bir yağmurun güzel olması
Sahi bir yağmurun güzel olması
Yağarken kendine severek bakmasından.

II

Duran ben değilim ki ayakta
Gövdemden daha büyük ve akşama doğru
Görünmekte olan bir sıkıntı var
Dönüp arkama bakamam.

Su gürültüleri! ey benim güneşimi ikiye bölen hızarlar!
Ben işte günün birinde belli olurum
İki olmam, bir olurum günün birinde
Hızarlar! bir olurum, tarih de düşerim
Cep defterime bir şeyler de yazarım
Bir gün bir akşama doğru bulunurum da
Bir kapıdan uzanmış binlerce boyun tarafından
Hızarlar! neden olmasın, elbette sorulurum.

Ey benim güneşimi ikiye bölen hızarlar!

III

Çimen kokusundan hızlı
Bir sıyrık gibi bitiveren elde ayakta
Nedir bu benim yalnızlığım?

Neyiz ki bu karanlık kar yağışında
Ey ipini kendi gerip ufka bakanlar
Ölüler, diriler, daha doğmamışlar
Toplanıp birdenbire hep aynı yaşta
Ve nedir bu benim yalnızlığım?

Ve içimde gezerim ucu sivri bir bıçakla
Söylesem size söylerim ey ipini kendi gerenler
Kedere kederle, ağrıya ağrıyla karşı çıkarım.

Masam ki şuracıkta solgun bir köy akşamı
Bir uzun yoksul, bir başka yoksul
Düşer ellerim bir çağın artıklarına
Çatalımda kemikler, ölü gözleri
Ve iniltiler, çığlıklar
Benden bir şey sorulamaz gibiyim. Biri gelsin şu tabağımı kaldırsın
Çatalımı da
İğrenmenin, tiksinmenin en eskisiyim
İki eşya arasında bir hiçlik
Ne iskemle, ne masa, tam orda tökezlenirim.

Bir haziran, bir temmuz nasıl olsa gelir de
Sorsanız size söylerim ey ipini kendi gerenler
Ben döğüşken olanlara açılmış bir mendilim.

kaynakça: şiir sitesi
>>>>>Podcast Ünitesi
Deuss Ex Machina # 423 (29.10.2012)
Deuss Ex Machina # 424 (05.11.2012)
Deuss Ex Machina # 425 (12.11.2012)
Deuss Ex Machina # 426 (19.11.2012)
Deuss Ex Machina # 427 (26.11.2012)

Deuss Ex Machina # 429 – gud er sandheden, vejen og lyset

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_429_–_gud er sandheden, vejen og lyset

10 Aralık 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
dolaşıma çıkartılmayan seslerle yeni tümceler oluşturmak: okan aydın a.k.a. fasitdaire (kontra plak / radyo babylon / fasitdaire)
01 – NHK’Koyxeи – 572_2 – Dance Classics Vol. 1 – Pan
02 – Malorix – Hosni Mubarak Does A Backflip Over The Gaza Wall Without The CIA Safety Net – Recyclist – Markum Records
03 – Nongenetic & Cooptrol – War Person Remix – Hemispheres – SpezialMaterial
04 – John Foxx And The Maths – Talk – The Shape ofThings – Metamatic
05 – Ben Vida – Qweek Plus Enner (Outro Too) – Esstends-Esstends-Esstends – Pan
06 – Peter Adrianansz – Music for Sines, Percussion, Ebows & Variable Ensemble Part III – Three Vertical Swells – Unsounds
07 – Trapist – Pisa – The Golden Years – Staubgold
08 – Mergrim – Shdwgrph _Grain (Ametsub Remix) – Intersect Landscape – Moph Records
09 – Franck Vigroux – Ashes IV – We (Nous Autres) – CDD’autres Cordes
10 – Anthony Pateras – XIJ – Errors Of The HumanBody – Editions Mego
11 – Staer – Fluorescent Spots/Holiday Car – Staer – Discorporate Records

gud er sandheden, vejen og lyset
(429)

 “hakikat, ortada bir hakikat bulunmadığını gizlemeye çalıştığından -simulakrların hakikati gizleme şansı yoktur. simulakr hakikat demektir”  – jean baudrillard

bütünlüklü resim belirli hallerin toplamından, yansısından, posasından arta kalanları belirginleştiren, cismanileştiren, dönüştüğümüzü varsaydığımız zaman akışı içerisinde nerelerde takılı kaldığımızı gösteren bilakis bilince işleten bir denkler toplamıdır. denklemden çok denk getirilenlerin, kazara gözden kaçırılmışların doğruluklarını teyit edebilme sahasının kendisidir. içten içe kemirip duran bir modernlik habisinin, meramın önünü kesen, alıkoyan, durmadan nefes almaksızın sadece benim doğrularım var şartlanmışlığını meydana uluorta bırakan, serpilten bir yansının merkezidir bütünlüklü resim. bir resim kutsiyetinin, resmiyetten bir şekilde azade konulduğunu hatra düşürüveren bir kördüğüm yumağıdır. kasedin hep başar sarıldığı. iki ileri onlarca adım geri. bir öyle bir böyle. bir varsın binlerce kez yokluğun varlığına armağan olsun. belirsizi dönüştürmek dedikleri, hakkaniyet dediğimizi soluk almamız gibi şekillendirmek zorunda olduğumuz önceliklerimizi derdest eyleyerek, dönüşüm adı ile harap ederek, usta edeceğim diye girişip çırak çıkartarak ama biteviye yarıda koyarak ister mizansen, ister kurgu deyiverin neticesi hiç bu tanımlarla yakından uzaktan alakalı olmayan sonuçları önümüze çıkartan bir toparlamadır bütünlüklü resim.

hakkaniyeti bahsinin önüne ya da arkasına eklentilediklerimiz, kendi bilincimizde şekillenmiş olanlara göre tasnif ettiğimiz halde, düzenlemeye girişmemize karşın bunca kalıt hali, katıcıllaşmasının tahlillerini hep ötelemek zorunda bırakılmak bunca mecbur kılınmak dönüşümün, kurmaca diye kestirilip attırılanın da çoğu zaman yaralayıcılığını onaylamak anlamına gelmektedir. kelimelerin etrafından dolaşıp hiçbir şey söylememe mecburiyetine elbirliği ile tutunulmaya devam edilen bu cenahta görüp geçirdiklerimizin tortusu olanlara karşı böylesi bir tavrın yekpareliği, yok yok bunda da anlaşamıyoruz artık timsallerinin ortaya çıkması zaten enikonu ortak imge, akıl, tahayyül vesair denkliklerde durmaksızın ayrılmaya, bölünmeye doymayan yurdum düşünselliğinin sınırlarını bir kere daha dar alana kıstırmayı kolaylaştırmaktadır. birbirimize göstermemiz gereken asgarinin dolaylarındaki tahammülü göstermekten erinirken, hakkaniyet diye dilimize yer ettiklerimizin peşinde dolaşacak kimleri bulabileceğiz ki. bir yılgınlık bir düşüp kalma hali.

tökezletmek gayesiyle birbirilerinin sürelerini kolaçan edenlerin bu gayya kuyusu hallerin tam teşekküllü karşılayıcısı olan resmin dolaylarında sergiledikleri naçarlıklar, bağnazlıklar bizahati muktedir-erk-iktidar şartlanmışlığının cephesinin işini kolaylamakta, yokuşa sürüldüğü, aşılması zor bellenen pek çok şeyin nasıl olsa bize fırsat kalmadan kendi kendilerini yiyip bitirir bunlar mevzu-sathına sıkış tıkış edildiğini çözümleyebilmek için bir allamei cihan olmak gereksiz sanırız. belirgin olan görünüm budur. layığımız olanın her ne olduğu konusunda derinlemesine çözümlemeler boyumuzu aşar. aşırtılır. kolay değildir dur denilen alanın, kırmızı çizgilerle belirginleştirilen oyun alanını aşmak, başka şeylere girişmek. gelgelelim bakıp görelim, işittiğimiz bunca şey, tanık olduğumuz onca tekil, tek elden türetilmiş intibası uyandırılmaya çalışılan ama hepsi bir mekanizmanın ayrışmaz birer öğesinin tam ve eksiksiz tamamlayıcısı olan hamleler karşısında zaman mevhumu elimizden akıp giderken bu soyutlanmak, etrafımızdaki kuyular yetmez daha beterlerini inşa etmek, cehennem tasvirindeki gibi birbirimizin eteklerinden alaşağı etmeye çalışmak korkunç değil midir?

sessizliğin müdanasız ve mübalağasız bir netice kabilinden tekdüzeleştirilmesi, modernizm şemantiği içerisinde paldır küldür gerçekleştirilen tüm hamlelerin hepsini bir kerede algılamayı zorlu bir “sınav” haline dönüştürmektedir. bir yanımızı eksik koyduğumuzda, bir anlığına rehavete kapıldığımızda başımıza nelerin getirilebileceğinin sayısız örneklemlerini gerek bu sathın dahili yörüngesinde, gerekse de ağın kendisi içerisinde karşılaştıklarımızda irdeleyebilmek mümkündür. böyledir. ağır taşlar, kapatılmayan yaralar, denk getirildiğinde sevinçten havalara uçulan kapaklar, sataşmalar ve bütün bu trajediyi destekleyen bol atarlı, çok giderli kafa göz dalınan veçheler, laf ebelikleri ile beraber esas resim tamamıyla bir delilik halinin tezahürüdür. bilince hakarettir!. sizin yerinize biz kararlarımızı uygun bulduğumuz her saniye devreye sokarız, icra ederiz, dönüştürürüz, yeniden kurgularız en olmadı dayatırız. ne gıkınız çıkabilir ne de hedeflediklerimizden birileri bizi alıkoyabilir. bundan daha açık yekten bahsedelim bir darbe edimi söz konusu mu olur?

kesinleştirilen, keskinleştirilen, kestirilip atıldıkça başlangıcından saptırılan mesellerin her ne olduğunun değil her ne oldurulmayacağının inkişafında benzersiz örneklendirmelerin peyderpeylik makamından tekrardan güne duhul ettirilmesi bu kavisli, bulmacamsıl meramın özünde denkleştirmek istediklerimizi bir kere de anlamlandıracaktır. bir şekilde ilemeye devam ederken, suni olanın yankısında her dem tazelenen sabit devlet algısının, daralatımının sürekliliğidir. sahip ne derse, neye olur verirse onun konuşulabildiği, yazılabildiği, bahsinin açılabildiği en önemli konuların yirmi dakikada tüketilip ertesi gün tekil bir yansınının, zerresinin dahi konulmadığı günlere uyanmak işte bu deney laboratuvarında karşılaştıklarımızı sonuca bağlatacak bir bütünlük vesikasına dönüşmektedir. böylesine denk gelmektedir. getirilmekten kaçınılmamaktadır. bildiğimiz yegane şey insani olanı tahrifatının önü açılmışken her güne ayrı yandığımızdır. her güne sığdırılan acıların, hatırlayışların her ne kadar kısa süreli gibi görünseler de ayrışmaz birer öğe haline dönüşümüdür. benliğimize işlemesidir burada kastettiğimiz.

hedefleyişlerin arenasında dokunulmazlık mevzusundan başlayarak, mahkeme koridorlarında sergilenen trajik komdeyalara bunun tamamlayıcısı   olan ezaevlerinde meydana gelenlere, içerisi dışarısı algısını tamamen yerle yeksan eden operasyon iklimine, olağanüstü halin ortadan kalkmadığını şeklinin değiştirildiğini hatra düşürten uygulamalara, sabah körü baskınlarına, o gazeteciler var ya ne naneler ne naneler karıştırmış yardakçılar işbirlikçiler şarlamalarına kısacası birbirlerine denk getirildikçe, örüldükçe ağın deliklerinin daha sıklaştırıldığı, düşünselliği ‘tanımsız’ bırakmaya namzet bunu amaç edinen bir sağaltım kurgulanmaktadır. gerçeklik budur buyurun buradan tüketiniz diyerek oturtulduğumuz sofranın her birimizin geleceğinin ipoteklenmesinden gayrısı olmadığını ise tekrardan dile getirmek belki eksik parçaları tamamlamaya yardımcı olacaktır. olabilecektir. ulaştığımız menzilin ortalık yerinde olguların tartışılabilirliğini çoktan terk ettirilerek, kişilerin görüşlerinde yer kazanan kimi sabitikliklerin etrafında vakit kaybetmek bize roboski kıyamının elebaşlarını göstermeyecektir. buyur etmeyecektir!.

bir yanında örtülü ödenek denilen gizli saklı makamdan tırtıklananlar ile gerçekliğe bütün öğeleriyle kavuşturulan kirli savaş ikliminin ta kendisinde nelerin yok edildiğini anlamamıza mani olacaktır. tabî olduğu üzere. memleket menzilinin, sorunlarının bir açılıp bir kapatıldığı açılımdan başlanarak, milli mutabakat projesi gibi şarlı ad vermeler ile dönüştürüldüğü bir zamanda aşağıda kalanların, aşağıda olanların hallerine, ses ettikleri çağrılarına, yaralarının sarılmasına faydasızlığından dem vurulamayacaktır. asla! kendine hala “haberdar” eden gazete kimliğini ihtiva ettiğini düşünen yayın organlarında çarşaf çarşaf isimleri yayınlanan insanların gazeteci değil azılı birer terörist olduklarına kani olunmasına karşı bu kadar ağır yalancılık da artık pes edilesidir kısmı, onca propagandanın ardından ayaklar altına alınanın her birey için masumiyet karinesi olduğunun ikrarı mümkünatsız bırakılacaktır. böyledir. yıllar yılıdır sürdürülmeye inat, kör bir itaatla devam edilen mısır çarşısı davasında sosyolog’dan bombacı yaratma deneyinin başka bir evresinin, daha ne kadar uzatılabileceğinin hangi yüksek makamın yok böyle bir şey demesinin ardından o gizli elin yeniden devreye girip tekrardan bütün bu arsız döngüyü, devlet hiddetini yeniden hatırlatmasına vesile teşkil edeceği müsamelerini sergilemesine mani olmayacaktır. oldurulmayacaktır.

bahisler biriktikçe üst üste denk getirilenler çoğaltıldıkça her birimizin öteki olmasının şartlarının nasıl böylesine kolayca sürdürülebilir bir eylemsellik döngüsü olduğuna ayılınmayacaktır. muktedir-erk-iktidar, payandaları desteğini esirgemeyenleri şunları bunları bir günlüğüne gerçekten bahsedebilecekleri tek bir güne bile muhtaç kalacağımız artık görünendir. bu kadar dosdoğrudur. dört yüz üç haftadır seslerini duyurmaya çalışıp kayıpları hususunda tek bir adımının gerçekleştirilmediği, kafalarını kuma gömmeye devam eden devlet sultasının her ne demek olduğunun vesikası da okunmayacaktır. ne de olsa gerçeklik başka şeylere önem verilmesi zaruri olandır. böylesi fasaryadan iddialar ile vakit kaybetmek için değildir! e yuh. bildiğimizi sandığımız yegane şey hala bilmememiz gerekenlerin bir yerlerde istiflenmeye devam ettirildiğidir. figürler değişmeye devam ederken, bir o bir öbürü, bir kıyıdaki bir köşedeki sahneye çıkmasına karşın kenardan oyunu yönetenlerin halkın beklentilerini karşılamaktan uzak bir tahayyüller dünyasında kendi erimleri, beklentilerini neticeye vardıracak şeylere kafa yormaya devam ettiği bu ileri demokrasi güncesinde halen geçerliliğini koruyan bir kıssadır.

kıssasların, kıstasların, sen bilemezsin o konuları diyerek yarım yamalak konulanların sert ikliminde cereyan edenlerin yekünü biz dediğimize hep zulümün daimiliğidir. yaramazlık yapmaya devam eden çocuğun karşılaştığı kadar masum olmayan cinsinden, zorluğu, dayanması, hayata tutunması epeyce zor bir mesel olan zulüm. bütünlüklü resim dediğimiz hala bu sathın içerisinde değindiklerimiz kadar değinemediğimiz şeylerin duyumsanabilmesiyle bir şeylere evrilecek, neticesizlikten sonuçsuzluktan alıkonacak ve bir şekilde çözüm dediğimiz merhaleye ulaşacaktır. o zamana kadar tükenmeye mi devam edeceğiz, tükendikçe nefes almazlığa alıştırıldıkça başka bir şeye mi dönüşeceğiz hepimiz bu dünyanın güncelliğinde yaşayarak göreceğiz, belleyeceğiz, teyit edeceğiz!. gerçeğin eğilip bükülmesi, doğrunun salt doğrunun ötelenmesi, vicdanın sıradanlaştırılması, toleransın enginliğinden arındırılması her dem haktan bahsedilmesine rağmen doğrunun tekleştirilmesinden şaşılmaması inatla yanlışın sahiplenilmesi, dur denilmesine bunca uyarana karşın hiddetin içselleştirilmesi mütemadiyen tekrar edilmesi kasedi başa saralım bir kere daha, işte zaman mevhumu insana bunca yetersiz, az kalırken, kanıksanmışken yılların irinini hala biriktirmeye teşneliğin, statükonun günümüzdeki devamlılığını son kertede çok da hızlı ilerlemediğimizi örneklemektedir.

zaman yeterli gelmese de devlet erkanının kullandığı o süre belirtecindeki akrep ve yelkovanının nasıl da ağır işletildiğini hafızaya nakşettirmektedir. duyumsatılanlar, atfedilenler, durmadan yinelenenler vehametin nasıl topluca bir tortu halinde yükseltildiğini, güncelleştirildiğini o aralıkta göstermektedir. vurun abalıya forsesinin, güç kullanımının hemen hemen tüm kendisine benzemeze karşı uygulanması, daha bunu oldukça sıradan, tekil bir algıyla toparlanarak, vicdan meselini örseleyici masumiyet karinesini sonlandırıcı bir edim haline dönüştürülmesi; hem de muhatap alınacak kim var ki kendimizle uyumlu yönetim şemamız ile yasama, yürütme ve yargıyı beraberce götürebiliyoruz. yaptıklarımız yapacaklarımızın kati suretle teminatıdır kabilinden seslenişlere, hareketlere ev sahipliliğinin sergilendiği günleri önümüze çıkartır. zaman ilermekte, akış daimidir gelgelelim bazı mesellerin çözümlenebilirliği, konuşulabilirliğine dahi kısıtlamalar, önyargılar tahakküme zarar getirmeyecek tespitlerle hasbelkader yol alınabilir. aldırılır. bir türlü sonu getirilmeyen kırmızı çizgilerin , hassasiyet odaklarını tanımlandıran birlik ve beraberlik masallarının, ekmeğimizi paylaşan vatan hainileri söyleminin dile pelesenkliği çok daha fazlalarıyla beraber cümbür cemaat yurt denilenin, sahibi olduğunu savlayarca halkına karşı algısının nasıl kısıtlı bir perspektif içerisinde kaldığını cismanileştirmektedir.

o algının şeklinin şemalinin her ne ise zihindeki karşılığını meydana çıkartmaktadır!. zaman ilerler, akış tazelenir gün geceye ilhak eder devinimin sabitleri, mutlak korkunun mümtaz temsiline soyunanların hamlelerinin sonu gelmez, getirilmez, tükenmez. sunumu veya seslendirilmesi bir yana bu sefer esaslı operasyonların her dem tazelenen devlet-alinin rüştünü ötekisine karşı ispata giriştiği, ‘ya sev ya terk et’çilerin korosunun şakımalarına müsammaha gösterilen bir karanlığa ev sahipliği yapılır. masumiyet karinesi diye bellediğimizse, fasa fisodur en nihayetinde yaftalanıp isimler alelacele, simaları eklenecektir bu korku ahvalinin bir başka yüzeyine, başka bir anına. denk getirilip denk düşürülense insan avının kendisidir. isimlerden de bağımsız adetler ile insan değil de basit istatistik gibi avaz avaz sayılıp dökülecek, bunlar teröristler, dış mihrakların oyunlarına gelenler vs. şarlamaları ile temsili bir iddianamenin boşta kalan yerlerine eklentilenileceklerdir olan bitenin ardından. bu kadardır insanlığın layığı. hak ettiği. yurt diyebileceğiniz yerin belirli başlı kıstaslarından birisi sorunların çözümlenebilirliğiyken bizim gibi olanlarında ise tersinin bir an evvel uygulamasına girişildiğini, tüm sorunların kördüğüm edilmesini, yok sayılmasının fasılalarından biri bitip öbürünün denkleştirildiğini gözlemleyebilmek söz konusudur.

zaman her ne kadar ilerisini işaret etse de dünü duraksamak nedir bilmeden kafaya kakarak, hiddeti sıradanlaştırmak erkin meselesinin tam karşılığını karşımıza çıkartacaktır. karşı konulmaz bir biçimde ötekisine karşı uygulanabilecek vehametler, yaftalamalar, ağır sözler ve gıybetler, linci boyuna teşvik edişlerin topluca okumasında maskaralığımızın, ulaştığımız modernizm masalının nasıl da kadük, içten içe harap, bir eza mertebesinin kendisi olduğunu, dönüştürüldüğünü bu ağın içerisinde yaşatıldığımızı gösteregelmektedir. görmesini bilene. kendiliğimizi, belleğimizi bunca arka plana çekmeye zorlanmışken, başka kaçarınız yok diye aba altından sopalar sallanmaya, ikazlar sağlı sollu her yönden gelmeye devam ettirilirken sathın ne olduğu konusu ancak bu denklikte karşımıza çıkanlarda saklıdır. çizginin dışından ses edenlerin, seslerini kısmaya zorlamak, meramlarını önemsememek sansürlemek gibi gailelerle ortaya çıkartılan, bütünleştirilen yekparelik aslında hepimizin asıl kıyameti olacaktır. bir yandan da başvezirimizin bahsettiği kabilden alıntılarsak bunca şeye rağmen etrafımızda sorun morun yoktur.

düzayak böylesi bir yaklaşıma sahip çıkma, topu taca çıkartmanın gözetiminde her gün cereyan edenler necidir diye sorgulanasıdır, hani insanız ya o meseleden!. senei devriyesine ramak kalan roboski kıyımının akibetinden, o düğmeye basanların belirsiz, kimliksiz konulmasından beşebab’ından, besta, colemerg vd. imha etmenin, yaşamı sonlandırmanın başkaca türlülerinin insana, doğaya ve geleceğe taşınmasına bunun süreklileştirilmesine, linç ettirmeyi konu ne olursa olsun devletin vatandaşını hizaya çekme el kitabının yardımcı nesnesi belletilmesine kadar bağlantılanabilecek detaylar necidir. neyin nesidir. sayısı mütemadiyen güncellenen tutuklu gazetecilerin cpj raporunda atfedilmiş, meram taşıyıcılarının tutsak edilmelerinde bir kerede görünebilecekler, menzil dahiline eklentilenenler birer ikişer sorun denilen nesnelliği tanımlamıyorsa hepimiz deliriyor muyuz bu güllük gülistanlık diyarda! sorun yok diye kafa bulunuruken!. bunca ağlanacak halimizde kafayı organlarımıza adını da yazalım vajinaya takılıp kalmak, utanç ve hicaptan bahis açılıyor gündem derdest ediliyorsa bu yukarıda az aşağıda ötede beride saymaya çalıştıklarımızın kıymetleri anlaşılabilir mi?

bu bacak arasına, cinsel vurgulara şuna buna hala kafayı takıp duran zihniyetin menzilinden sorunların önceliklerini anlayabilme ve çözüm beklemek fazlaca bir iyimserliğin kendisi olmayacak mıdır? kendimize sorular!. o uzuvların bahşettiği yaşamsallığın çeyreğini insanına, kucaklamak istediğini balkondan müjdelediği halkından esirgeyip duranların, özenle saklayanların, sümenaltı ettiklerinden başı fazlaca ağrımasın diyerek ecdad, muhteşem süleyman, sultan, vajina illa billa cinsellik ile gündemi boş laflarla donatarak geçiştirebilenlerin, bunu gayet güzel sindirenlerin çözümleyebilirlikleri, o kudretleri hangi yana düşer?. hangi kapasite ve terminoloji önyargıların fasitdairesinden hem onları hem de her dediklerine, uyguladıklarına kayıtsız şartsız teslim olanlara da sayıp döktüklerimizle beraber bir nebze gerçeği gösterebilir. idrak ettirebilir? ayırdına vardırabilir? zaman mevhumu elden avuçtan kayıp giderken bir on yılın özetleyişinden payımıza düşen fenalıklar idrakına erilebilir mi?

yargının elinden bilmiyoruz saymasını artık kaçıncı kez nihai kararların bozulup durulmasının ardından, nadasa terk edilmiş olan masumiyet karinesinin bir kere daha çiğnendiği sosylog pınar selek’in ‘mısır çarşısı’ davasından mı başlamalı yoksa aslı erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı suç ve ceza ii başlıklı makalesinde bahsettiği yazdıkça sonu gelmeyen suç karinesinin nasıl düzenlendiğini, nelerin suç haline eksik gedik olmadan taşındığını meydana seren ibret vesikalarının resmi geçidinden mi başlayalım. yeknesak makamdan başvezir ve korosunun beraber ve solo terennümlerinde eşik aşmaya, rekor kırmaya ikilemsiz devam edilirken! hepimiz birer acaba, varsayım vb ile mi sınanacağız bize vuran piyango bu mudur ileri demokrasiden!. alın yazgısı, kader kısmet diye bahsedilenler bunlar mıdır yoksa!. cümbür cinnet sahanlığı dahilinde on aydır yok yere mahpus edilen, isimleriyle olmadık ifşaatlara girişilen kesk’li kadınların ilk duruşmada tahliye edilmelerini nasıl bir iklimde yaşadığımızı, ‘muhalif’ olana tüm zeminlerin sınırlandırıldığını yekten göstermektedir.

2006 yılından bu yana yargılamanın sürdürüldüğü 22 sosyalistin yargılandığı davada füsun erdoğan’ın ve diğer tutsakların tahliye edilmemesinden, onlarca davanın esamesi okunması lazım olanlarla, sapla samanın karıştırıldığı sözde darbe yargılanıyor silivri seremonisine zincirleme bir deney sahanlığı, deneyim laboratuvarı. hesap görülmesi elzem olanlarla handiyse bile isteye mahşere taşınacakların bir arada, yanyanalığıdır. vecizlerin bahislerin nedenselliği, nicelikleri bunları temellendiren savların sorgulanmasının değil yaptım oldu, hedef gösterdik işte eserimiz çizgisinde güncellenirken bunca mesele, o ağıra kaçıp, utanç emarelerinin belirginleştirildiği vajina tartışmalarının dakikiliği sorgulanasıdır. katledenleri ifşa etmek bir yana o elleri, karar mercilerini daha da belirsizleştirmeye çalışanların roboski değil uludere ora katliam değil mesele bu konunun adı diye derdin karşısında sağırlığın sürdürüldüğünü gösterir alametler meydandadır. görmek isterseniz. devlet refleksinin ben farklıyım, ezilenlerden geldim diye övün övün daimi bir şekilde bahis açanların on yıllık bir sürecin ardından nasıl da sığ, o ellerinden çektiklerine benzeştiklerini, kopyası oldukları bir devlet erkanına dönüştüklerini yinelemek mümkündür. meram daha uzar gider… yazılıp çizilmesi tek satır dahi olsa nice yaralarımız, elimizden çalınan hayatlarımız, bizlerin yerine böyle bir devinimde alınan kararlarla savaşlarımız, yirmi liralık zamla yaşam mücadesi nefes alma çabalarımız var. hemen hemen hiçbir şeye bulaşmayın sonunuz altan gibi rahatça sahneyi terk etmek olmaz oldurulmaz diye övünme raddesinde bir ileri demokrasimiz var. zaman akıyor okur peki çanlar bir sonraki sahnede ne ve kimler için çalıyor / çalacak…

>>>>>Bildirgeç

40 Milyon Gün – Aslı ERDOĞAN*

Devam edecek gücümüz var mı? Kendi gerçeğimize hangi mesafeden -hangi duygularla ya da duygusuzlukla- bakabilir, çıplak, derisi yüzülmüş gerçeğin ne kadarına dayanabiliriz? Hangi sözcüklerle dile getirebilir, yaşanılır kılabiliriz? Suskun, sabit, sır vermez sayılar: 7, 9, 18, 15, 21, 17, 35, 10, 14… Zaman anlamına gelen, hayat anlamına gelen, zamandan daha ağır, hayattan daha gerçek, tek haneli, çift haneli sayılar… 7 yıl, 9 yıl, 18 yıl, 15 yıl, 21 yıl, 17 yıl, 35 yıl, 10 yıl, 14 yıl…

Sayıların ‘hiçe’ saydığı, kanatları, gelişigüzel bir darbeyle, yarı yarıya koparılmış kuşlara çevirdiği hayatlar.

“Suç ve Ceza” başlıklı yazımda birer ikişer cümleyle aktarmaya çalıştığım haberleri toparlıyorum. Basın açıklamasına katılmak, bir gösteriye katılmak, üç gösteriye katılmak, slogan atan toplulukta bulunmak, limon bulundurmak, newroz şenliklerine katılmak: 7 yıl, 21 yıl, 14 yıl, 10 yıl, 21 yıl… Toplu oturma eylemi yapmak, kantine zarar vermek, meclise yürümek: 5 yıl, 6 yıl, 7 yıl… Roboski (Uludere) Katliamı’nı protesto etmek: 16 yıl, 15 yıl, 15 yıl. Polis tarafından vurulanı, tek bir polisin bile yargılanmadığı ‘havaya ateş açmada’ öleni anmak: 9 yıl. Yasal bir partinin mitinglerine birden fazla kez katılmak:14 yıl. Olayların çıktığı sokakta bulunmak: 10 yıl. Pankart taşımak: 7 yıl, 3 ay. Slogan atmak: 7 yıl, 1 ay.Sessizce oturmak: 3 yıl. Islık çalmak: 1 yıl.”Savaş istemiyorum!” demek: 6 yıl.

Temel insan haklarından olan toplantı yapma, gösteri yürüyüşüne katılma, protesto etme hakkını kullandıkları için, sadece bunun için, ‘örgüt üyesi olmadıkları’ mahkemelerce tescillendiği halde, 5 yıl, 6 yıl, 7 yıl, 10 yıl cezalara çarptırılan yüzlerce insan. Düşünce ve ifade özgürlüğü sınırları içinde değerlendirilen ‘slogan atma’, ‘pankart taşıma’, ‘basın açıklaması yapma’ vb haklarını kullandıkları için, sadece bunun için 10 yıl ve üzeri cezalara çarptırılan çocuklar, gençler, öğrenciler, okuma yazma bilmeyenler, işçiler, sendikacılar, yasal partilerin, gençlik kollarının,derneklerin, sivil toplum örgütlerinin üyeleri, yöneticileri… Yazdıkları için suçlanan, okudukları için cezalandırılan, savundukları için susturulan yazarlar, gazeteciler, akademisyenler, avukatlar, siyasetçiler…Şu ‘işgüzar, iki yüzlü’ Avrupa’da göz altına bile alınmayacakları, ‘taş atmak’ vb eylemlerden 10 yılla, 30 yılla yargılanan çocuklar… Polis tutanağıyla ya da gizli tanık ifadesiyle biçilen cezalar: 9 yıl, 18 yıl, 21 yıl, 30 yıl… Suç kanıtları: Puşi, limon, çakmak, su faturası, okuma listesi, gazete, konser afişi, bilgisayarda bulunan Kürtçe şarkı sözleri… (Kanaat varsa kanıta da gerek duyulmuyor.) Suç eylemleri: Islık çalmak, halay çekmek, kızının fotoğrafını taşımak, haber sitelerine girmek, saç kestirmek, taş atmak, araba yakmak… Şu ‘işgüzar, iki yüzlü’ Avrupa’da, söz gelimi Norveç’te, bir seri katile, 77 kişinin katiline verilen cezayla (müebbet hapis 24 yıldan işlem görüyormuş!) yargılanan, eline silah almamış binlerce insan! Tüm dünyada ‘terör’ suçlamasıyla yargılananların üçte biri!

Son sene içinde 50 bin kişinin, çoğu toplantı ve gösteri yasasına muhalefet nedeniyle göz altına alındığı, cezaevlerinde,1688’i  tutuklu iki binin üzerinde çocuğun bulunduğu, altı yılda insan hakları ihlallerinde 10 kat artışın bildirildiği, Güneydoğu’da sadece 6 ayda 15 binin üzerinde ihlalin yaşandığı Türkiye! Birlik ve bütünlüğümüze, güvenliğimize, esenliğimize, benlik ya da kimliğimize- bizi ‘biz’ yapan her ne ise- yani iktidarımıza tehdit gibi algıladıklarımız için biçtiğimiz toplam ceza: 40 milyon hapis günü.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Göstergeler, parametreler, sayılar ve istatistikler. Kuru kuruya sıkıştırılanların menzilinden ayrıştırılan bir meramı ortaya çıkartıyor Aslı ERDOĞAN yaklaşık üç haftadır Özgür Gündem gazetesinde yayınlanmış olan makalelerinde. 40 Milyon Gün başlıklı olanında da bu değinilerin bahsedilenlerin gerçekte neye evrildiğini çözümleyebilmek için önemli bir meseli ortaya çıkartıyor. Sorguların sınırlandırılmışlığında zihine pek çok şeyi dank ettiren bir metaforu yazarın ve gazetenin anlayışlarına sığınarak sayfamıza alıntılıyoruz…

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
İşkence ve İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamelenin ve Cezanlandırmanın Önlenmesi ve Tutuklu Hakları – 21. Rapor – CPT
Çağrı: Mor Gabriel’e Dokunma!
“Terör”de “Error” Var! – Büşra ERSANLI – Bianet
40 Milyon Gün – Aslı ERDOĞAN – Özgür Gündem
Erdoğan’dan Katliam Düzeltmesi: Roboski Değil Uludere’yi Vurduk! – soL
‘Barış ve Kardeşliği Boş Verin’ – Jihat AKÇA – Velat ÖZER – DİHA – Yüksekova Haber
11 Yakınını Kaybeden Veli Encü İşten Çıkarıldı – Hezil ROJDA – ANF
Kürt Kökenli Kardeş Nöbete! – Ali TOPUZ – Utay
Başbakanın Ecdadı – Rıdvan TURAN – Sosyalist Demokrasi Gazetesi
Bizanslı Hanımları Geçelim, Osmanlı Köylüsü Ne Diyordu? – Yetvart DANZİKYAN – Radikal
Savaşın Finansörü: Örtülü Ödenek – Serhat ÇAYAN – ANF
Erdal Eren: 17’lik İdam – ŞAHİN / ALP / YILMAZ – Emek Dünyası
Kardeşim Erdal – Mahir Ünsal ERİŞ – Afili Filintalar
Erdal Eren Kavgamızda Yaşıyor – Pendik’ten İMD’li Bir Metal İşçisi – İşçi Mücadele Derneği
Halka ve Devrime İnancın Sembolüdür – Genç Hayat – Evrensel
Vajina – Gözde BEDELOĞLU – Birgün
Vajina: Kimlerin Yüzünü Kızartır? – Agora Kitaplığı
Cici Hanımlar Vajina Demez – Mehveş EVİN – ME Blog
Ka.der, 4 Partinin Kadın Milletvekilleriyle Ankara’da Buluştu – Basın Açıklaması – Sosyalist Feminist Kollektif
“Esra, Selen ve Azra’ya Adalet” – Basın Açıklaması – Siyah Pembe Üçgen İzmir
Arkadaşım Fatma Cezaevinde – Filiz KOÇALİ – Radikal 2
‘Üzerinde Kanlı Çarşaf Vardı’ – Arzu DEMİR – ANF
Kabus 15. Yılına Girdi – Pınar Selek Resmi Sitesi
De L’Eau Dans Le Gaz – Le Monde
Kardeş Selek:‘Hayalim Bu Davanın Olmadığı Bir Yaşam – Burcu KARAKAŞ – Milliyet
İnsan Hakları Günü’nde Polis Saldırısı, 18 Gözaltı – ANF
YÖK Yasası’na Karşı Ortak Mücadele: Üniversiteleri Direniş Mekanlarına Dönüştüreceğiz – Başka Haber
Asgari Ücret Enerji, Su, Ulaşım ve Ekmekte Alım Gücünü Kaybetti – Sol Defter
Bu Mu Halkçı Bütçe? – Bülent FALAKOĞLU – Evrensel
Nihat Ömeroğlu’na Açık Mektup – Alper GÖRMÜŞ – Taraf
Dink’i Mahkûm Etmeyene HSYK Yolunu Kapatmışlar – Funda TOSUN – Agos
Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık – Çözüm İçin 10 Öneri – Emel GÜLCAN – Bianet
TGS: Tutuklu Gazetecilerin Sayısı 72’ye Yükseldi – Muhalefet
Yazdı, Okuyamayacaksınız! Çünkü İletişim Cezası Verdiler – Füsun ERDOĞAN – BiaMag
Başar Arslan: Ben Taraf’a Karışmam, Patronların Karıştığı Gazetelerin Hâli Ortada! – Hazal ÖZVARIŞ – T24
Yasin Hayal Hayata soL’dan Bakıyor – Barış M. YILDIRIM – Haber Fabrikası
‘Yeni Kerinçsiz, Ali Emre Bukağılı’ – Onur EREM – Birgün
Türkiye’de Hukuk, Fiili Değil İnsanın Kimliğini Yargılıyor – Yurtsuz
Adın Bile Hasret Be Gültekin – Kemal BOZKURT – KB’ Radikal Blog
Cemil Çiçek Ya “Ecdadını” Bilmiyor ya da Aleviliği Yasaklıyor – Özen TAÇYILDIZ – Sendika
Diyanetin Alevîlik Söylemi: İlmîlik Kisvesiyle Asimilasyon – Ayfer Karakaya-STUMP – Bir + Bir
Alevi Aileye Linç Davasında Skandal! – Kemal GÖKTAŞ – KG Blog
Sürgü’de Şimdi de Türban Dayatması! – Malatya Yenigün
Kabuk ve Irkçılık – Ferhat KENTEL – Taraf
Şark Cephesinde Değiş(mey)en! – Şeyhmus DİKEN – BiaMag
21. Yüzyılda Sınıf – Hasan – Yazılamalar
Adorno’nun Kürtlüğü… TSK’nın Vicdanı… – Özgür AMED – Amed News
Ruh İşbaşında – Yabancılaşmadan Otonomiye – Halil TÜRKDEN – Aşağıdan
Jodi Dean: Facebook ve Twitter’dan Radikal Bir Sol Örgütlenme Çıkmaz – Sibel KARADAĞ – Başka Haber
Bogdanov: “Suriye Hükümeti Kontrolü Kaybediyor” – Rusya’nın Sesi
Almanya Federal Parlamentosu’nda Türkiye’ye Patriot Füzesi Gönderilmesi Kabul Edildi – İMC
Tek Adam Karşısında Bakan El Pençe Divan! – Burcu CANSU – Muhalefet
Bir Pastane ve Mugalata Sanatı – İmece Toplumun Şehircilik Hareketi
Taksim ‘‘Müzesi’’: Olağanüstü Hal Kentleşme ile İktidar Mekânlarının İnşası – Yaşar Adnan ADANALI – Mutlu Kent
TTNET’e Phorm Soruşturması – Gerçek Gündem
Internet Restrictions In Other Countries: North Korea, Iran, China And More – HuffPost Tech
Kes Be! – 5Posta – Dekadenz
Akkiraz’ın Tweetine 10 Bin TL Ceza – Bianet
Yalan Haber İnsanlık Suçudur – Ahmet YAVUZ – Aşağıdan
Devletleşen Bireyden Militanlaşan Bireye – Şizo Krat – Solukbeniz
Ne Efendi Ne De Kul – Bao JİNGYAN – İtaatsiz
Yapısal Krizin Sınırları Üzerine Düşünmek – Yahya M. MADRA – Özgür Gündem
Lenin ve “İşçi Sınıfı Aristokrasisi” – Eric HOBSBAWN – Muhalefet
Nostalji ve Birikmiş Görsel Enerji – Serkan IŞIN – Poetihars
Dekan – Ülkücü El Ele, Saldıralım Gazetecilere – Onur EREM – OE Blog
Değiştik Dönüştük Tanrım, Ama Hâlâ Orada İktidar! – Ragıp DURAN – Bir + Bir
Kütüphane Kurmak İsteyen Kürt Şair Selim Temo’nun Başına Gelenler… – T24
Sol ve Kafa Karışıklığı – Zülâl KALKANDELEN – Cumhuriyet Pazar Dergi
‘Deli Değilim, Haddinden Fazla Rasyonel Düşünüyorum’ – Emre ERTANİ – Agos
Mavioğlu: Türkiye, Habercilik Açısından Çölleşmiş Bir Durumda – Yurtsuz
[Armağan Ekici] “Merak Cemiyeti’nin İnatçı Üyeleri İçin…” – Barış YARSEL – Futuristika
Yılbaşı Çekilişi – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
Kosova’nın Defacto Fatihi Polat: Televizyon=Emperyal Vizyon – Doç. Dr. Erxan TORBESOV – Kassam

Fasitdaire / Nota Bene Blog
NHK’Koyxeи Official
Malorix Official
Cooptrol Official
Nongenetic via Spezialmaterial Records
John Foxx And The Maths Official
Ben Vida Official
Peter Adrianansz Official
Trapist Official
Mergrim Official
Franck Vigroux Official
Anthony Pateras Official
Staer Official

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Pointless Propaganda Poster V By Matt CIPOV via Flickr

>>>>>Poemé
zeybek – kutsiye bozoklar*

`kelepçeyi yüreğinde taşıyanlara inat
kelepçem bırakmıyor ki zeybek oynayayım` diyenlere

dışarda fırtına yüklü havalar
rüzgar nasıl nasıl esiyor canım
başımın üstünde bahar çağrısı
sevdaya benzer çılgın bulutlar
birde bizim şu erkenci kuşlar
yare selam edin olur mu dostlar

özlem gözlerinde uzak yıldızlar
ellerini tutamam tel örgüler var
kavga büyütülmüş sevgilerdeyiz
kelepçem bırakmasın gülüm ne çıkar
bu yürek seninle bin zeybek oynar

kaynakça: ekşi sözlük

>>>>>Podcast Ünitesi
Deuss Ex Machina # 423 (29.10.2012)
Deuss Ex Machina # 424 (05.11.2012)
Deuss Ex Machina # 425 (12.11.2012)
Deuss Ex Machina # 426 (19.11.2012)
Deuss Ex Machina # 427 (26.11.2012)

Deuss Ex Machina # 428 – cogair dofheicthe

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_428_–_cogair dofheicthe

03 Aralık 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
1. X-TG – Janitor Of Lunacy – Vocals By Antony (Industrial Records)
2. X-TG – Abschied – Vocals By Blixa Bargeld (Industrial Records)
3. Vindicatrix – Runaway Prey (Mordant Music)
4. Vindicatrix – Remote Viewers (Mordant Music)
5. Matthew Dear – Ahead Of Myself (Ghostly International)
6. Matthew Dear – Do The Right Thing (Ghostly International)
7. Gudrun Gut – Simply The Best (Version RR) (Monika)
8. Gudrun Gut – Garten – Jörg Burger’s Modern Gardening Mix (Monika)
9. Mark Fell – SOA-5 (Editions Mego)
10. Mark Fell – SOA-7 (Editions Mego)
11. Underground Resistance – Quadrasonic (Go Bang! Records)
12. Underground Resistance – Predator (Go Bang! Records)

cogair dofheicthe
(428)

kalıplara mengenelenmiş, sımsıkı birbirine geçmesine çaba sarf edilen kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz bahsi ile yine bu mabadda çok ses edilmeyenlerin, önemsenmeyenlerin, adlarını geçtik; kelamlarının bile neredeyse unutturulması gayesinden başkasına müsammaha gösterilmeyen ve tevekkeli bu gayreti anlamlandıran çabalarla hiçbir konunun konuşulmadığı, bahsinin katiyen açılmadığı bir öğütücünün içerisindeyiz. öğütülüp unufak edildikçe, yokluğu tescil edilmeye gayretli olunan ne varki sorunun öznelliği gerçekliği ve daha fazlası bunca örtbasa rağmen hala meydandayken biteviye yok yok türküsünün çığrıldığı bir zaman diliminde yol verildiğinde hangi edimlerin neye dönüştüğünü amasız, fakatsız, acabasız, keşkelerden de bağımsız neticede hakikate doğru evriltildiğini, nasıl evrilmekse artık bilakis yamultulduğunu muştulayan bir öğütücünün haznesindeyiz. içindeyiz. dur durak bilmeksizin gündem denen kanalizasyondan hallice yapımın kadüklüğü dahilinde ses edilenlerin değil sesi kesilenlerin, önüne setler çekilenlerin başlarına her nelerin getirildiğini layığıyla çözümleyebilmeye olanak sağlayan bir platonun merkezindeyiz.

yaşamı bir sinematografik kurgu raddesine denk düşürüp, olan biteni geçmişin pusu, pası irini bir yana her an tazelenebildikçe kıvançlandıkça, gönençlendikçe bir şeylerden kurtuluşun anahtarının da oralarda o cedlerde, ataların bilmem nerelerinde bulunabileceğine kani olunan, buna biat edildikçe enikonu saçmalamaların dozunun artık basbayağı tavan eşiğini zorladığı bir mevhumda öğütülüp duruyoruz bir sakız benzeri caklatılıp, çiğneniyoruz. iki arada bir derede savuşturulan, budur önünüze çıkarttığımız denilerek atfedilen, paylaşılan şeylerin nasıl da üstünkörü bir hiddet mihmandarlığının öz mamülü olduğu, nasıl da açmazların daimiliğinden başkasına müsade göstermeyen bir ilericilik takıntısına bağımlı kalındığını örnekleyen tasvirlerden mürekkeptir. bütünleşiktir. ilerlemeye handiyse doyamadığımızdan durmadan bir yerinden falso veren, durmaksızın bir yerine başka bir yamanın gerekliliğini hatırlatan bir yarılmanın, bölünmenin, zaruri bir ayrışmanın ve daha da ağırı olan anlamsızlık ile imtihanın yekten tekrar edildiği hiç alt edilemediği bir sahmanlıktır denk düşürmeye çalıştığımız.

bunca öğütmeye bir türlü doymayan, birilerine sarmayı, inatla onları hedef haline dönüştürmeyi tıpkısı, aynısı bir “hobi” mertebesinde değerlendiren, kendi kusurlarının üzerini ivedilikle örtmeye çalışıp başkasında bulduklarından, zerre miskalinden avaz avaz gümbürtü kopartmaya, tatavlalarla esastan uzaklaşmanın uzaklaştırma gayretinin bir arada götürüldüğü bir sahmanlıktır haddizatında öğütücü nam atfettiğimiz kalıt. kalıtın sabitliği sağlama alındıkça mesellerin konuşulabilirliğinden ziyade ne kadar çarçur edilebileceği üzerine kafaları patlatmanın getirmiş olduğu sonuçsuzluk beraberinde yüklenişlerimizin ağırlığını, ağıtlarımızın belirgin bir biçimde daimiliğini sağlamlaştırıyor. ötekisi olmadan, ötekisi olarak atfedilmeden, yaftalanmadan gözyaşını birilerinin çıkarları uğruna dökülmediğini, ağıtların illla billa bir kanıksama biçemi, göstergesi olmadan da bir şeylerin farkındalılığı için yakıldığına şefaat bu kadar zor mudur sorgusu ile başbaşa kalırız bu ahvalde. dönüp dolaştıkça kıymetin nelere verildiğini, nelerden esirgendiğini layığıyla şekillendiren, dönüştüren bir ambalajlama ile sunumlandırılır bu öğütücü.

büyük biraderin memleket mümessili olanında nasıl da hiddet ve tepkimeyle beraber sahip çıkıldığını kendisine dönüştüremediğine karşı basbayağı bir silah haline indirgendiğini, yönlendirildiğini afişe eden bir sunumlandırıcının kendisidir öğütücü. roboski bir ahmet mi ya da mehmet mi anlaşılamayanlara karşı gerçekleştirilmiş bir hatadır. ne de olsa bol ‘adet’li güzel ölümler devletin ayrışmaz bir hareketinin, gerçek öğtücülüğünün başka bir turnusoludur. kaçağa gitmeselerdi onlar da, cık cık cık. mavililerin saldırısı sonucu yaşamını yitiren bir öğretmen olan metin lokumcu’nun davasında ilerleme değil tam aksine örtbas etme gayreti söz konusuyken hala onu böylesine göstere göstere hayattan alıkoyabilme cüretinin elebaşlarından somut bir yanıt isteyenlere karşı gösterilen tahammülsüzlüğü de pekala bu katara eklemleyebiliriz. ne de olsa üzerinde fazla durulmasına gerek olmayan bir ‘tanesi’ olaraktan kayıt altına alınmıştı zamanında lokumcu’nun katli. her neden orada toplanıldığına bile zerre önem verilmeden geçiştirilip unufak edilmeye çalışılan.

bir nebze olsun başkalarının da hayatlarına en az bir kere doğru bir şeyler için çabalandığına, yol gösterici olabileceklerine kani olamayanların kendi halkına karşı gösterdiği bu tahammülsüzlükler silsilesinden bir başkası olarak sosyolog pınar selek’in sonuçsuzluk döngüsünde ha’bire ısıtılıp durulan mısır çarşısı davası boyunca başına getirilenleri eklemleyebilmek, iliştirebilmek lazım gelendir. sosyolojik dönüşümümüz kadrajın dışında özenle tek başlarına bırakılanlara karşı iç-dış ayrımı yapmadan bunu hemen hiç gözetmeden el vermeye, derman olabilmeye, seslenişlerinden, kelamlarından buraların bilinmedik yüzlerine dair tespitler ortaya çıkartmaya gayret eden bir insanı kamili terörist olarak nakşettirmenin her gün bu yaftalama tahrifatının başka bir evresiyle yüz göz etmenin, durmadan da ya sabır çektirtmenin, gelgelelim o balçığı alına sıvamadan, yaftalamaya dur demekten kendini alıkoymayanların veballeri her ne olacaktır. elli yıl sonra özür falan mı?. denk getirildiğinde, parçalar yan yana koyulduğunda çok da güzel, pek de matah bir biçimde ortaya çıkan derin devletlunun kesip, biçme ve ayrıştırmalarla beraber linç ettirme diksurunu emir demiri keser dercesine sektirmeksizin uygulayanlarının her dem el üstünde tutulduğu bir cenahta kollanıp durulduğu bir yerde hakkaniyet dediğiniz bu öğütme rutininde sıranızı beklemek ve sonunuzu görmek midir nedir yani?

muhalif olmanın muhalefet etmenin yaşadığın coğrafyanın kabullenişlerinden huylanıp da bir şeyleri seslendirmenin evet buna cesaret etmenin, kalem oynatmanın, huylarından asla vazgeçmeyecek olsalar da o bilindik yapılarının, alışkanlıklarının esas nelere mal olduğundan dem vurmanın neresi münfakıklık, neresi tam bölücülüktür. ses edip, yargıların, yargılamaların bunca ağırdan alınması yanıbaşında olanların herkesin bir gün kckli olacağının alenen ilan edildiği bir sahnelemede bir günde seksen yedi kişinin daha gözaltına alınmasının seksen yedi ayrı hayatın üzerinde yine yeniden tahakküm kurdurulmasının, propaganda çalışmalarına meze edilmelerinin “işte o teröristler” diye el oğuşturulmasının buraların vardır, yoktur ile kestirilip biçimlendirileceği sanılmaya devam edilen bir gece ansızın kandil mandil türkülerinin seslendirlildiği bir haleti ruhiyede kürt sorunu nam edimin çözümsüzlüğünü derinleştirmekten, basbayağı uzaklaştırmaktan başka neye hizmet etmektedir, ayabiliyor musunuz? öldürmeyi, ölümü kanıksatmanın bunca kolay dile dolandırılması, öldürmeyeceksek, itaat ettirmeyeceksek süründüreceğiz çabasının ucunun bucağının olmaması bu öğütücü haznenin ne kadar da gayya kuyusu kıvamını bir biçimde yakaladığını örneklemektedir. gerçeğe dönüştürmektedir. farkında mısınız?

sayıca bahsedilebilecek, atfedilebilecek, detaylandırılabilecek onca şey varken, bunca kekremsi, mide bulandırıcı tavır el insaf çağrıştırıcı söylencelik ve benzeri hareketler, yönlendirmeler söz konusuyken hala güncellik bunlarla donatılırken sıra insana ne zaman gelecektir? yılmadan yorulmadan sormak istediğimiz izleri silindikten, hesabı görüldükten sonra arta kalanlarla yolumuza devam ederiz seçeneğine sımsıkı tutunulan ne de olsa içimizdeki hainlerden hesap sorulacak, sorulmalıdır bahsinin tam dibinde neler oluyor, neler eyleniyor ciddi ciddi farkına erebiliyor musunuz? körleşmenin, vicdansızlaşmanın, insancıllıktan uzaklaşmanın bu ileri güncesinde daha ne olması lazım gelmektedir, hangi uyaranlar söz konusu edilmelidir ki gidişatın, yolun uçurumdan başkası olmadığı artık uyanılabilsin? erilsin!. harala gürelede kamu denetçilerimizden birisi olan ömeroğlu beylerin hrant ahparik için söylediği türklere paranoyak demişti söyleminin tam karşılığı buralarda atfedip durduklarımızda aynalanmaktadır görebiliyor musunuz? üstte tutulması gerekilen bir ırk tanımından ziyade, türk olmanın alelade afedersiniz bir rum, ermeni, kürd, şu veya bu olmaktan ne kadar farklı olabileceği konusuna kafa yorulmamışken, bu düşünülmemişken hala katlinden sonra böyle argümanlarla ne sağlanmaya çalışılıyor.

devletu alimizin gönlü ferahlığı mı, yoksa ne hedef göstereceğiz canım ne ettiyse kendi etti ermeni çıkıntı, kılıç artığı masalı mı.. sözün kısası, öğütülmeye devam edilen gerçekliklerin refakatinde yarınlarımız şekilden şekile sokulmaya, bu menzil dahilinde nefes alabilmek bile bir “şans” olarak sunulmaya devam ediliyor. itaat etmeyip ses etmeyi düşünenlere dokunursan yanarsından, sürüm sürüm sürünmen için ne gerekiyorsa yaparızlara kadar bir dolu irin hamlesiyle, tahakkümle beraber, kol kola. düşünelim de duralım bu manzaraya karşı kelam eylemekten bir adım ötesine geçmek için vaktimiz var mıdır? hala kalmış mıdır. acıya, ağız dolusu hakarete, durmadan hizaya sokma meselesine karşı dur diyebilmek için vakit alengirli tözlerin, caf caflı idelerin, ambalajı durmaksızın tazelenmiş edimlerin bir aradalığında, bu sıkışık düzenin resmi geçidinde gördüğümüz, sınandığımız, zihne kazıdığımız gel gelelim çıkışın yolunun hiçbir türlü bulamadığımızdan handiyse yılgınlığa teslim olduğumuz, irtica ettiğimiz iş bu güncelliğin sağaltımlarından, sağlama almak tanımının karşılayıcılarındandır tanıklık. tanıklığımız.

üstüste, yanyana dizilirken güncelliğin getirdikleri, yüklenişlerimiz durmaksızın çeşitlendirilirken nasıl kör kuyulara çekildiğimizi, ufaktan ufaktan yem edilmeye alıştırıldığımızı, kurda kuşa teslim edilişimizin vesikasını tanımlayan tanıklık. bahiste her bir öznel durumun aniden genelleştirilmesi yahutta önemsizleştirilip, itibarsızlaştırılması sorun mu sorun morun yoktur nokta kavislerinde, ara yollarında dolaşılmasını manidar kılan çözümleyicilerden olan tanıklığımız. bahis ve meram derdin çokluğundan ziyade, azade bunca canhıraş viranlığın iş bu kervana eklenmesinin alelaceleciliğini hafzalaya mıhlatandır tanıklığımız. bu devran böyle sürüp giderken, o yolların engin karalık ve karanlığı bir gerçeklik haline dönüştürülürken kimin neyden ne kadar sorumlu olduğunu, sorumluluklarını yerine getirmekten özenle düzenin kendine haslığı ataleti, ağırlığı açısından basbayağı feragat ettiklerini yinleletmektedir tanıklığımız. kafaya kazıtandır. basit ve düzayak cümleler kuramıyoruz. biçarlığın çareden uzaklaşmanın dayanılmaz hafifliğinde rutinlerini tanımlandıran biçimlendirip onu bina edenlerin tahakküm vesikalarında farklı manaları, dillerinin altında sakladıkları baklaları anlamlandırabilmek için bulmacalar türetiyoruz. türetmek lafın gelişi…

ağız alışkanlığı kolayca sindirilebilir diye servisi, sunumu yapılanların yazıya dökülenlerin nasıl da zor, ağır, hazin sonuçlar ve çıkarsamalardan mürekkep olduğunu gösterebilmek, anlamlandırılabilir kılmak adına bulmaca ve bilmecelerle beraber topyekün anın tanıklığına yazılıyoruz. yerin ve sayımın gereğini yerine getiriyoruz: buradayız!. yazmaya gayret ediyoruz. gün çoğunluğunda yaşatılanların sindirilmesiyle, onun genel geçerliliğinin sorgulanmaksızın tüketilmesinin teşviği ile akıp giden bir saiğin kendisi değildir. hemen hiç öyle olmamıştır. erk, muktedir, iktidar perdelemesi, gölgelemesi tüm dermanları, payandaları vesair el verenleriyle beraberce kotarmak istediği bu idenin, çok çektirilmeden hızlıca bir şekilde sona kavuşturulmasıdır. sonlandırılmasıdır. tanıklık ederken uyumaya bağışıklık, neye tanık olduğuna ayamamak bu işin bir ayağıdır. yahut kapsamının, yapılmak istenenin tam karşılığını oluşturandır. tek ve yegane hamle budur diye kıssadan bahsedilebilir. ecdad, ahlak, vatanseverlik, danışıklı dövüşler, itiş kakışlar, adalet mevhumunu eleğe çevirmeler vd. ortak sonucu bu kadar sıklıkla gündem diye başka şey ve öznelerin yumurtlanmasının farklı bir kotarımızı söz konusu değildir sanırız.

tanıklık dediğimiz, atfettiğimiz şu anın içerisinde yaşatılanlara sıra gelesiye kadar hangi evrelerin, deneylerin peşimizden koşturulduğu yapılandırıldığı bahsinin ikrarı için bir vesiledir. onun takdim edicisidir. düzayak karar merciisi olarak kendilerini konumlandıranların hakkaniyetten uzaklaştıkça kurdukları cümlelerin öbek öbek söz yumaklarının  peşime takılıbırakılan hiddetin, şiddet sarmalının birebir aynısı ikrarı olarak tasavvur hali fecaatin enikonu medyandaki kalıcılığını tescillemektedir. tescil altına alınan tahakküm vesikasının ta kendisi bu ‘dönüşüm’ saiği diyerekten bir örnekleşen yeni ülke şablonunu biçimlendirmektedir. kesin ve kati olan bir kalıba sığdırmak adına mengenelemektedir. tutturulan, atfedilen kaptırılıp gidilen menzilin dahilinde süreklilik olarak  nakledilebilecek yegane edim tanıklığı gerçekleştirilen konu ve konumlandırmaların yıllar yılıdır kendini tekrarlayan bir bileşenler toplamı olduğudur. birbirlerine lehimletilen, tekleştirilen söylem ve eylem toplamı, bütünlüğünde istemezükçülüğün naklen yayında olduğu bir tanıklık sahanlığı meydana çıkartılır bizahati muktedir elinden. yoktur.

kesin ve kati bir biçimde ihanet olarak sunumlandırılandıran, öyle adledilen konu ve vakıalarda ses edip, yola koyulan herkesin, her kim olursa olsun istenmediğinin, ağızlarının paylarının verilmesi gerektiği biteviye muştulanır. fişteklenir. gelgelelim zaten sorun morun yoktur piuf!. sivas katliamı davasında topun devlet denetleme kuruluna pas edilmesi zamanaşımı yoklaması sırasında yeterince yara almış insanları, olay dahilinde yakınlarını yitirenlere bir kere daha devletin hiddetli şamarının indirilmesidir. acınıza karşı tepkisizliğimiz, vereceğimiz tepki böyle kadüktür bu kadarcıktırın şamarı olan hamle. katledenler ortalıklarda, makam ve mevkilerinde yükselirken, yaşarken! adalet talebine kayıtsızlığın denk gelişi, devamlılığı şimdi başka bir süreci, daha fazla vakit kaybını beraberinde getirecektir. unutturmak esastır. örtbas etmek ise her zaman!. birinci yılına sayılı günler kalan roboski kıyımının tek ve asal sorusu olarak yer edinen, katletme emrinin kimden geldiğinin yanıtı bulunmamışken bildik tevatürlerin, hiddetin kendisinin denkleştirildiği baskı ve operasyonların geriye kalanlara da hayatı zindan ettirdiği bir görüngüyü ortaya çıkartırken, adalet komisyonunun ne etliye ne de sütlüye bulaşmayan analizindeki bilinmezin, tanımlanamazın halen ne olduğu tam kestirilemeyen özetleyiş bu şamarların ağırlarından bir diğeridir.

tekrara alıştıkça usanılacağı sanılan edimlerin, adalet beklentisinin tabî ki lime lime edileceğine dair arsız bir görüngünün taşıyıcısıdır tanıklık. sıfır noktası. yolun uzunluğu bir kakofoni diğer yanı bu sicim haline dönüştürülen, kalıt gibi başımızın üzerinde sarkıtılan hiddetin tevatürden çok sesini yükseltmeye gayret edene karşı sonu belirli olan bir silaha dönüştürüldüğüden de dem vurulabilir. konuşmak ve anlamlandırmak bi’yana da içeride üç gazeteci var gerisi terörist, şunlar bunlar kimlerin hancısı, yolcusu, bizler çok şeyi biliyoruz bahsine eşlik eden parmak sallamalar, vicdan yoksunluğunun, bunca barbarlığa toz kondurulmazlığın bizahati kanıtı, idris naim şahin ve tayfasının her günü bir şekilde dar edebilme inatları, varını yoğunu tüm eforunu kendisine benzetemediği, kendisi gibi görmediğini bir şekilde lince servis edebilmek için devletin yılmaz tümcesi şu “x”e haddini, hududunu bildiriniz avaz avazlığının manşetleyicileri, kopyacı kedilerin! günü kotardıklarıdır tanıklığımız dahilinde görünenler. ayarın çeşidi belirsizleştirilmişken, insansı olandan dem vurmanın hani neredeyse saçma bir romantizme tahvil edildiği güncelliktir.

böylesine kolay bir biçimde müdahil olunup, sonuç dayatılan, kestirilip biçimlendirilen niyaz edilenlerin hangi korkuların refakatinde şekillendirildiği ve neye tanıklık ettiğimizi açık eden bir sunumu günyüzüne kavuşturmaktadır. bireyi bir şeyci, töhmet altına zincirli kalmasına kafi gelecek kadar yaftalayıcılarla yüz yüze bir başına bırakarak demokrasi meselinin an be an paramparça eylendiğini ilave etmek mümkündür. her birinin ayrı ayrı havalardan bahislere giriştiği memleket mevzuularında, yahut dış dünya kavramsallığında ağır şekilciliğin, vicdani eğreltiliğin, hakikatleri bükücülüğün tastamam eksiksiz örneklerini keşfetmek mümkündür. ona öyle buna böyle attırılıp tutturulurken göz ardı edilen insandır. töhmet, safdışı bırakma, linç ettirmelerde meydan bulan görüntü tam da bu menzildedir. devlet eliyle terörize etmenin, bunu daimi kılmanın ve sürekli istim üzerinde az sonra felaketiniz olacağız çağrısına el veren, temellendirenlerin muktedirliğinde ataletten kurtularak hakkaniyetten tam ve eksiksiz bahis açmak sorumluluğumuzdur. sessiz kitleler olarak siyaset sahnesinin kadükleştirilmesi, adaletin adama göre muamele ekseniyle şekillendirilmesi, göz önünde cereyan edenlerin kimi zaman akla zararlığı, yazma eyleminden çok söverek, kırarak, dökerek günü geçirmenin dayatılması, işini iyi bilenler olarak sınıflandırılmışların her gün eyledikleri fenalıklara çanak tutulması ülkenin mizacını, bugününü anlam ve bağlam ekseninde netleştirir. denkleştirir.

bu ülkenin asıl yüzününün bu tedaviye muhtaç hali toplamda her şeyi iki kere düşünülesi kılar. düşünmedikten sonra hiç sorun yoktur ya muktedirin nezdinde, görmeyi unuttuktan, hafzalayı boşalttıktan ve sonra zihne format attıktan ötede bir geri dönüş şansı daha yoktur, olmayacaktır. kayıp yıllar, nesiller ve belleklerin üzerinde yükselmeye devam eden bu ileri bayağı ileri demokrasimiz fantazya değil gerçek bir korku sahmanlığının kendisidir. türetmesidir doksan yılık bir tahakkümün zirvelerinden bir diğeridir. tanıklık ediyor musunuz. bizahati anlamaya gayret ediyor musunuz. bizahati saygıdeğer takdirlerinize… 

>>>>>Bildirgeç

Yazdıran Zorba Olmasa… –  Arif ALTAN – Özgür Gündem*

İlkesizliğe katlanılabilirdi, ilkelliğin bön savunusuna dönüştürülmeseydi. Uyum yüceltilebilirdi, bunun eşitsizlerin, asla eşit olamayacakların lehine olduğu ileri sürülmeseydi. Yasaya sığınmak avutucu olabilirdi, güçlünün eline kılıcı verip güçsüzün boynuna ip geçirilmeseydi. Zorba bağışlanabilirdi, zorbalık için haklı tek gerekçe bulunsaydı. Yoksulluğu yazgıya yormak mümkün olabilirdi, yoksul tembellik ve beceriksizlikle damgalanmasaydı. Birlik o kadar da kötü bir çağrışım yapmayabilirdi, yoksulun çadırını dağıtma pahasına olmasaydı. Kardeşlik inancı ayartıcı yankılara aç zihni yatıştırabilirdi, kölelik zayıfın ruhuna bağdaş kurmasaydı. Aldatmak heyecanlı olabilirdi, yalan bu kadar küçük düşürmeseydi. Aşkın tarihi başka türlü yazılabilirdi, coşkunluğunu yitiren ses soğumuş kelimeyi yanlış yerden kırmasaydı. İhanetin bir cazibesi olabilirdi, hain için bir gelecek olsaydı. Riyakarlık eğlendirici olabilirdi, yüzsüz olan dünyayı yüzsüzlükle suçlamasaydı. Zeka gösterisi sevecenlikle savuşturulabilirdi, güzelliğe kılavuz kılınan budalalık yüksek değer kazanmasaydı.

Kimi söylemlere bir düşüncenin biçimi verilebilirdi, düşünceye bürünen söylem içgüdülerin arsızlığı ve anarşisinden ibaret olmasaydı. Kimi yüzlere tapınmak ibadetten sayılabilirdi, her şeyi saklanmış, içten pazarlıklı, yer altı karakterli ruhun seslenişine izin vermeseydi. Söylenmiştir, gerçeğe uygundur; çirkinlik bir ruh burkulmasıdır, yanlış bir gelişmenin ifadesidir. Toprağı öldüren kimyevi atığın çürümeye gösterdiği dirençtir. Bilinir, karanlığın gördüğü rüyadır ışık, tek marifeti gün boyu sürmesi. Boşluk sıradanlığa derinlik olabilirdi, karanlığa muhtaç ışık bu kadar böbürlenmeseydi. Çoğalan bir çürüyüştü insan, yeşeren bitki sevinciyle izlenebilirdi, çökmekte olan bir gelişme olarak bilinmeseydi. Tutsaklık arzusuyla tutuşan bir istekti özgürlük, ruhun dehlizlerinde alt edilebilirdi zaman, zaafa neftsen üstün bir tutku eşlik etseydi. Velhasıl çöküşü ahlak paklayabilir, hırsı vicdan iyi edebilir, felaketi umut silebilirdi, ilerleme buyurganın kanlı tasavvuruyla örtüşmeseydi.

Uygarlaştırıcı barbarlık oyununda, gülünçlüğüyle güçlüyü eğlendiren merhamet soytarılarıdır dünyanın bütün ezilenleri. Aklın sığ bilgeliği vicdan, günahın soğuk yüzü erdem, riyanın oynak ruhu ahlak, bir ağırbaşlılık kazandırabilirdi, ezilenin içindeki hükmetme ihtirasına incelikten bir tül örülebilseydi. Yükselmek alçaltmayabilir, büyümek küçülme pahasına olmayabilir, zalimin kapı eşiğinde titreşmek incitmeyebilirdi, istekli rüya çiçekli kırlar diye bataklığı yurt edinmeseydi. İktidar yönetilmektir. Bilgelik cehaleti körüklemekti. Alim hiç inanmamıştı: Kurulmak kurumlanmaktır. Kırılganlığına incinmek yiğitliktir. Zafere inanmak, yenilgiye susamaktır. Konuşmak azalmak, susmak çürümektir. Asayı tutanın sözüyle geçinmek zihin sürçmesi diye okunabilirdi, zavallılığa cüret nişanı takılmasaydı. Sahip olduklarını teşhir etmek iyi gelebilirdi, kendini kanıtlamaya çalışanın gerçek kıymetini ele vermeseydi. Düşünceden duyguya sezdirmeden geçmek uygar ruhun kanıtına sayılabilirdi, yabaninin duygudan çabucak eyleme geçme huyu aşılabilseydi.

Yıkım düşleyenin yıkımı arzuladığı unutulabilirdi, başkası için sarkıtılan ip aç gözlü bir hevesle tutanın da boynunu öpmeseydi. Çarpıtma ulvi zekanın ateşleyicisi olabilirdi, akıl üstüne çöktüğü kalbi dondurmasaydı. Tebessümün isyanı ironi zarafete bürünebilirdi, parlayan bakış kindarlıkla kırışmasaydı. Mizah eleme dönüşmeyebilirdi, büyük alaycının erdemi abartılı içtenliğin dökümüne indirilmeseydi. Yalnız kendini görünce büyülenen sima gönül çelici olabilirdi, başkalarının hayranlığını gereksinen benlik başkalarını ezip geçmeseydi. Ve sadece kendi hoşuna gitmekle hoş olduğuna inanan huysuz sevimli bulunabilirdi, büzüşmüş kısır duyguya katlanmak eziyete dönüşmeseydi. Uzun yaşayan erken ölendir. Uzayan ölümünü yaşamdan sayan, kendi suçlarıyla başkalarınkini karıştıran, kime ne kötülük ettiğini ayırt etme yeteneğini yitirendir. Bütün zorbalar adaletsizliğin kurbanı olduğuna inanır, bütün kurbanlar zorba olduğuna inandırılır. Öyleyken yine de küçük zevkler hoş görülebilirdi, düşünme yükümlülüğünü hor görmeseydi. Düşünce zevkten üstün tutulabilirdi, devinim yeteneğini köreltmeseydi.

Büyüklük taslamayacak kadar büyük olduğunu bilenlerin susturulduğu bir dünyada yaşamak o kadar da kötü olmayabilirdi, soytarı ruhlu kralların müziği sağırlaştıran söylevleri olmasaydı. Ötesi yok, gizlenemez artık; insan nefretine, nefret ettiği şeye benzer. Sarpa saran dildir, pus ve sisle yıkanan zihindir yanıltan. Yoksa gönülden seviyoruz birbirimizi böylesi çok daha ucuza gelir. Düşmanlar uzlaştırılmalı, karşıtlar barıştırılmalı ki, kötü bütünlük ebediyen sürdürülebilsin. Ve nihayetinde hoş bir yazı olabilirdi, yazdıran kıyıma hevesli bir zorba olmasaydı.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Bir işaretleyici, yaşadığımız anların dahilinde neler başımıza geldiğini gözlemleyebilmek için kelamlar sığınılasıdır. Arif ALTAN’ın Yazdıran Zorba Olmazsa başlıklı makalesi bu minvalde yekpare yapısı dahilinde seslendirmeye çalıştığımızı derinlikli bir menzilde tahlil eden bir perspektifi sunmaktadır. Gözün gör dediklerine dair sıklıkla atfedilmeyenlerin, yol kestirilmeyenlerin nelerden mahrum kalmamıza yol açtığının okumasıdır bir ihtimal veya fazlası. Arif ALTAN ve Özgür Gündem gazetelerinin anlayışlarına binen bu önemli okuma parçasını Deuss Ex Machina’ya iliştiriyoruz.

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
İşkence ve İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamelenin ve Cezanlandırmanın Önlenmesi ve Tutuklu Hakları – 21. Rapor – CPT
Çağrı: Mor Gabriel’e Dokunma!
Çağrı: Pınar Selek’e Tanığız, Pınar Selek’le Dayanışıyoruz!
‘umut’u büyütmek ve adalet için! – Mustafa SÜTLAŞ – BiaMag
Aşağıdan: Kognitif Mecra – Sayı: 1
Distopya 2071 – Anti-pop
Yazdıran Zorba Olmasa… – Arif ALTAN – Özgür Gündem
Ferhat Encu’nun Avrupa Parlamentosu’nda Yaptığı Konuşma – Hür Bakış
Roboski Katliamı İçin UCM’ye Başvuru Yapılacak – ETHA
Roboski için Sessiz Protesto – Yüksekova Haber
Roboski’de Rehabilitasyona Tehdit Engeli! – Hür Bakış
Tunceli Mv. Hüseyin AYGÜN Roboski Soru Önergesi ve Yanıtı – Kaynakça – Hüseyin AYGÜN Twitter Hesabı
Devletiniz Taş Gibi Duruyor Yerinde, Hiç Merak Etmeyin.. – Yetvart DANZİKYAN – Radikal 2
Ahlaklı Siyaset-Ahlaksız Siyaset – Şiyar KOÇGİRİ – Yeni Özgür Politika
Yeter Ki Sen Sahnede Kal – Kemal BOZKURT – KB’s Blog
‘Dokunulmazlıklar’ Meselesinin Özü… – Delil KARAKOÇAN – Özgür Gündem
AKP: Ertelenmiş Düşler Kumpanyası – Sarphan UZUNOĞLU – Akşam
AK Parti Diyarbakır İl Başkanı İstifa Etti – CNN Türk
Yeter Ama Hayır! – Kadir CANGIZBAY – Birgün
Erdoğan: ‘Bırak Sen Şu Bölücü Terör Örgütünü Ağzını; Sana Yapılmayan Ne Var Bunu Söyle – İMC
Haşmetmeab Buyurdu, Kürtler Ne İsityor? – Fatih EKİNCİ – Radikal Blog
Vekillerimize Dokunun Lütfen! – Gülseren YOLERİ – Yeni Özgür Politika
Oya Baydar: ‘Bütün Resmî Tarihler, Devletin İşlediği Suçları Karartır’… – Sevda AYDIN – Evrensel
BDP ve STÖ’lere Operasyon, 60’ı Aşkın Gözaltı – ANF
Önder: Kürtlere “Orangutan” Muamelesi Yapıyorlar – Emek Dünyası
Cenazelerin Polis Müdahalesi Nedeniyle Ancak Üç Günde Defnedilebilmesine Annelerden Tepki – İMC
Turkey: After The Hunger Strike – Jenna KRAJESKI – Pulitzer Center
RTE, Kürt Siyaseti, İpucu? – Orhan BURSALI – Cumhuriyet
Selim Sadak Gözaltına Alındı – Emek Dünyası
Êcdat ve Gerçekler – Ahmet ALTAN – Taraf
Ecdadını Arayan Tayyip ve Havarileri Yeter Artık – Fırat DENİZ – Ajans Amed
Pozantı Şakran’a Nakledildi – Mehmet Şah ORUÇ – DİHA – Özgür Gündem
Ah’ına ‘Yas’lanıp Dinlediğimdir – Deniz GEZGİN – Agos
‘Keşke Ölmeseydin…’ – ETHA
asmayıp da besleyelim mi netekim? bak sen şunun yazdığı mektuba netekim! – Erdal Eren – Görme Biçimleri
Ferhat Tunç’a 3 Yıl ‘Konuşmama’ Cezası – ANF
Babam Boğularak Öldü – Zeynep ALTIOK AKATLI – Birgün
Dücane Cündioğlu: Dindarların Da Günaha İhtiyacı Var – Berrin KARAKAŞ – Time Türk
Kentsel Mentsel, Sonuçta Dönüşüyoruz. – Dr. Yanko MADYANOĞLU – Yankobey
Irkçılık Cumhuriyetin Temelidir – Ayşe GÜNAYSU – Özgür Gündem
Ombudsman Bir Ermeni Yurttaşımız Olmalı – Murat KAPKINER – Taraf
Ombudsman, Protestolar Eşliğinde Yemin Etti – Dünya Bülteni
Evet Hrant, Türklük Aşağılandı – Doğan AKIN – Taraf – T24
Hrant Dink Cinayeti, Kovuşturma ve Yargılama – Fethiye ÇETİN – BiaMag
‘AİHM’nin Dink Kararı Uygulanmıyor’ – Agos
Kemal Türkler’in Kızına Hapis İstendi – Emek Dünyası
Atılım Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Hatice DUMAN ve Deri İşçisi Gülizar ERMAN Hakkında Yargıtay Kararını Açıkladı. – Sosyalist Feminist Kollektif
Genç Arkadaşlarım ve Duruşmaya Çağrı! – Füsun ERDOĞAN – Bianet
İlk Tutuklu Gazeteci: Kasapis – Elif AKGÜL – Bianet
Diyarbakır Cezaevi’nde 1996 Yılında İşlenen Toplu Cinayetin Failleri Hâlâ ‘Meçhul’ – İMC
Tsk Cevaplıyor: Yılların Ordusuyuz Sonuçta – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal
İntihar Eden Askerlerin Yüzde 90’ı Kürt – Evrensel
Katiller ve Eşcinseller – Yasemin İNCEOĞLU – Radikal 2
Erzurum’da Irkçı Saldırılar Sürüyor – Evrensel
Moskof’tan Ödünç Gözyaşları: Bozkurtların Ölümü – Mustafa YILMAZ – Şarap Dumanları
Deprem, Kasırga, Siyaset – Ayda ERBAL – Azad Alik
Julian Assange: The Fugitive – Decca AITKENHEAD via The Guardian
Türkiye’de Çok Ciddi Bir Sistem Krizi Var – Serpil İLGÜN – Evrensel
Başka Bir Seçenek Mümkün! – Aslı AYDIN – Muhalefet
Ölen Ölür, Kalan Kârlar Bizimdir! – Ali TOPUZ – Utay
İntihara Suskun Ömürler… – Zeynel Abidin KAPLAN – Muhalefet
Taşerona Karşı Küresel Çağrı – IndustriALL – Sendika.org
Sendikal Faaliyet Suç Sayılarak Cezalandırıldı – Tümtis
Ölüyoruz… (Sağlık Çalışanlarının Protesto Yürüyüşü) – İşçi Mücadele Derneği
Çürümüş Bir Şeyler Var Ticari Sağlık Ortamında – Dr. Levent AKYILDIZ – Bianet
Kürt Koridoru – İhsan ÇÖLEMERKLİ – Yüksekova Haber
Büyük Resme Bakınca… – Murat ÇAKIR – Özgür Gündem
Germany To Send 400 Soldiers, Patriot Missiles To Turkey-Syria Border – Al-Arabiya
Syrian National Coalition Chief Says ‘Kurdish Rights Must Be Secured Within A United Syria – Rudaw
Suriye’de Gazeteci Olmak… – Hediye LEVENT – BBC Türkçe
Açlık ve Yoksulluk Sınırı Artıyor! – KESK-AR – Sendika.org
Demokraside IAmA Eşiği – Berk ORBAY – GGB
Map: Which Countries Police The Internet The Most? – Nick MCCLELLAN – Slate
Türkiye’nin Derdi Porno ve Devlet Eleştirisi – A. Murat EREN – Bianet
Türk Akademisinin Kanayan Yarası – Araştırma Görevlileri – ferayebend – Halkın Hikmeti
Acının Modası – Bülent USTA – Birgün
Kurtlar Vadisi Sendromu – Enver GÜLŞEN – EG’ Blog
Simurg’un Şehre Düşen Gölgesi! – Şeyhmus DİKEN – BiaMag
“Perdede Bir Şey Söyleyip Eylemlerimizle O Söze İhanet Edemeyiz” – Ken LOACH – Fakfukfon
Koyma Ötekilik, Oyma Ötekilik – Burcu GÜRSEL – Azad Alik
Din Kardeşi Recepler ve Hizmet Sopası – Özgür AMED – Yüksekova Haber
[Propaganda Yayınları/Can Başkent] “Okunası Bir Şeyler Yayınlama Meselesi…” – Barış YARSEL – Futuristika
Kitap: Gomidas Vartabed İle Çankırı Yollarında – Nor Zartonk
Yitik Bir Amedli: Naum FAİK – Sadık ASLAN – PolitikART
“Sosyalizm, Egozim ve Deneysellik”: ANBB – Zülâl KALKANDELEN – Zülâl Müzik
[Uzayda Bir Elektrik Hasıl Oldu] Tam Bir Roll Röportajı Oldu Yahu! – Kollektif – GriZine
karalamaca – 0110100101 – yaşam diyalektiktir

X-TG Public Page
X-TG a.k.a. Throbbing Ghristle Official
X-TG – Desertshore / Final Report İncelemesi – Seda NİĞBOLU – Radikal Hayat
Vindicatrix Official
Vindicatrix – Mengamuk Album Review By Sam LUDFORD via Scrolldust
Vindicatrix via Glissando Densinghour Vol.12 via SC Page
Matthew Dear Official
Matthew Dear Artist Section via Ghostly Int’l
Matthew Dear – Beams Album Review By Garry MULHOLLAND via BBC Music
Gudrun Gut Official
Gudrun Gut – Wildlife Album Informative Page via Monika
Gudrun Gut – Wildlife Album Review By Vito CAMARRETTA via Chain D.L.K.
Mark Fell Official
Mark Fell – Sentielle Objectif Actualité Informative Page via Editions Mego
Mark Fell: Dans Pistinin ‘Üvey Evladı’ – Christopher ÇOLAK – Radikal Hayat
Underground Resistance (Band) Official Wikipedia Article
Underground Resistance / Mike Banks Interview By Mark FISHER via The Wire
Underground Resistance – Revolution For Change Album Review By Thomas KELLEY via Ghostdeep

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Rave_0187 By Sioen Roux via Flickr

>>>>>Poemé
Söz Yitimi – Cemal SÜREYA

1.
Yürüyor muyduk,
Yoksa bir doğa parçasının
Altını mı çizdiriyorlar bize?

2.
Ellerimizde küçük kağıt kutular
Yüzlerimiz asılsız.

3.
Bir yere geldik ki
Hiçbir sokağın adın yok.

4.
Binlerce çocuk,
Siyah-beyaz bir kuşak,
Ötelerden sessizce.

5.
Cebimde bir paket sigara
Bir tırnak makası
Bir mendil
Ve bir küçük yaratık
Ne olduğunu bilmediğim.

6.
Bir yere geldik ki
Güneş heyy!
Ay, ayy!

7.
Bu toptan içine devrildiğimiz
Bu bir şey, bir değirmi,
Anlatılmaz bu, bu bir gülümseme.

8.
Öteşiirde
Batar çıkar sözcüklerimiz.

(Sıcak Nal)
Kaynakça: Şiir

>>>>>Podcast Ünitesi
Deuss Ex Machina # 423 (29.10.2012)
Deuss Ex Machina # 424 (05.11.2012)
Deuss Ex Machina # 425 (12.11.2012)
Deuss Ex Machina # 426 (19.11.2012)
Deuss Ex Machina # 427 (26.11.2012)

Deuss Ex Machina # 427 – la viroj apartigis la korpoj por formangxi la malamo

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_427_–_la viroj apartigis la korpoj por formangxi la malamo

26 Kasım 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
x1-Andy Stott – Expecting (Modern Love)
x2-Andy Stott – Numb (Modern Love)
x3-Björk – Dark Matter (Alva Noto Remodel) (One Little Indian)
x4-Björk – Virus (Hudson Mohawke Peaches & Guacamol Remix) (One Little Indian)
y1-Hauschka – Radar (Alva Noto Remodel) (Fatcat Records)
y2-Hauschka – Subconscious (Vladislav Delay Remix) (Fatcat Records)
z1-The Fear Ratio – Dirty Paws (Blueprint)
z2-The Fear Ratio – Skana (Blueprint)
z3-NHK’Koyxeи – 101 (Pan)
z4-NHK’Koyxeи – 112 (Pan)

la viroj apartigis la korpoj por formangxi la malamo
(427)

korku meseli. türetildikçe derinliği, eni, boyu şusu busu hep belirsizliğini koruyan olarak tanımlanan böyle bilinen, bakılabildiğinde boyut sorununun çoktan aşıldığını faş eden birbirinin peşisıra katara eklemlenen, iliştirilen şeylerle bir olarak yâd edilen, şekillendirilen bir edim haline dönüştürülendir. hareket etmeyi müdanasız bir biçimde engelleyici, düşünmeyi ister özgün ister takipçi sınırlandırıcı, birörnekleşme, tekilleşme vesair anlamlarıyla aslen milletin birlik ve beraberliği söz konusuysa eğer kırmızı çizgilerin aşılmazlığını naklettirip, düzenleten sorgulatmadan kabullenmeyi öne süren bir yapım korku. korunaklılığı hepten sağlama alınmaya gayret edilen bileşenleriyle beraber cümbür cemaat bir cinnetül arz vesikası. bu ‘yurt’ olarak tanımlandırılan yerde nasıl ve hangi şartlara karşı çıkmadan, ikiletmeden yaşanılmasını, soluk alınıp verilmesi gibi zorunlu gereksinimlerin yerine getirilmesini sunumlandıran bir bileşenler toparlaması korku. korkuya bağışıklık kazanıldıkça eskaza yaşanılabileceğine biatın daha da arttırılmasına çabalanılan, bunlara bağımlı yaşayacaksınız yoksa yanarsız yok yok uff olursunuz değinisinin bariz yetişkin düzenlemeleriyle karşı karşıya kalınan bir yapım haline dönüştürülen korku. bireyselliğin çekimserlikle hemhal ettirilmesi neticesinde tamamen suskunlaşmanın bir başka ana belirleyicisi haline dönüştürülendir mevzubahis ettiğimiz korku.

denklik yönelişim, gelişim veya paralelinden ele alınabilecek savunuların hemen tümünde topyekün bir karar mekanizmasının yapısını sağlamlaştıran bu kısımları kurcalamayın, tenezzül dahi etmeyi ki o canlarınız yanmasın, yoksa canınız çokça yanar menziline yakın tutulan bir toparlayış hallerinde böylesi bir ülke profilinde ayrıştırılmazımız olarak belletilen korku. ayrılamıyoruz vessellam. durmaksızın yineleniyor birilerinin ellerinde ötekisi bellediğimiz kimlikler yaşayışlar tavırlar, ideler vb. herhangi bir bağ oluşturacak şey o edimin sınırlarına sokulduktan sonra mundar edilebilmesi adına dört elle saldırılan, sardırılan bir bileşkeler toplamıyla bütünleştiriliyor. izole edilip yarım yamalak konuldukça ne günün getirdiklerini çözümleyebilme şansımız kalıyor ve bırakılıyor ne de yarınlarımızın nasıl bunca ayarsızlıkla beraber güzel olabileceğinin seslendirilmesinin basit bir masalsı tevatür olmaktan öte olmadığı anlamlandırılabiliyor. enikonu bölük pörçük yapılandırmalar gözetiminde muhteşem muhteşem günlerden geçiyoruz. geçip gidiyoruz. yoksunlaştığımız birbirimizin meramında ortalığa salınanların esamesinin okunmamasıyla beraberce düpedüz çoraklaşan bir güncelliğin içerisinde ilerliyoruz. ne demişlerdi -durmak yok bozguna devam, her şart ve koşul altında aynı aymazlıkla, aynı gammazcılığı onay ve gazlamayla beraberce susun! yeterin gari diyenlere karşı muğlak bir duvar örülüyor. duvara karşı!.

öylesine birbirine geçmiş, öylesine birbirine lehimlenmiş ki ne olursanız olun, nasıl düşünürseniz düşünün aşılmaz hudutları aklınızdan bir an olsun terk ettiğinizde korku mesnedinin kendisinden payınıza düşenleri alabileceğinizin garantisinin sunumlandırıldığı bir deney sahası. denekliğimiz meydana sürülüyor. sürdürülüyor. aklın alabileceğinden fazlasının zarar olduğunu düşündüğümüz söylenceliklerin önce alıştıra alıştıra vakit nedir sektirmeksizin her uygun bulunan yerde seslendirilmesi, ses eden olmazsa bir süre daha bunun nakşettirilmesi, düzenli olarak ikrarı ve hemen ardından da ayrılmaz, ayrıştırılmaz bir öğe haline indirgenmesi çabasında; korkuların bir tevatürden öte olduğunu yinlemek farzdır. eğrelti bakışların, oluru alınmış tespit ve tavırların refakatinde sadece güncelliğin ortasında öylece bekleşen sorunların menzilinden etrafa baktığımızda bu durumun kesin ve kati sonuçlarını irdeleyebilmek mümkün olacaktır. korkularınızın cennetine hoşgeldiniz! ip çekmek, boyuna dolamak, dile sakız etmek, pundu bulundu mu kulbunu takmak, yaradana sığınıp sövüp saydırmak, elden ne geliyorsa yarına bırakmadan biberiydi, suyuydu, zapturapt için el altında tutmak gerektiğinde kullanmak. her gak diyene bu da layığın olandır denilerek cuk diye konumlandırılan sözler, en az o ağırlığını hissedip durduğumuz hiddet olgusu kadar keskin, kesin yaralanmaların müsebibi olan sözcükler, değiniler ve daha fazlaları.

durmadan bahis açıp, diyoruz ya gerçekliğin eğilip bükülmesi orwell klasiğini aşıp duran, handiyse onun tüm menzilini yıkan kurgumasal halini çoktan ekarte etmiş bileşenleriyle bu ülkenin yaşayanlarının her kim olmamalarının, hangi durumda nasıl davranmalarının salık verilmesinin ezcümlesini ihtiva eden bu çıkarsamayı neticeye ulaştıran bir olgudur haddizatında korku. korkunun otuz yıllık olanı da vardır, yüz yıla yaklaşmış olanı da. bir günlüğünde mevzubahis edileni de, yıllar boyunca söylenegelen ama çok az kısımca bilindik, aşina olunan benzeleri de. bir ahvali topyekün ilgilendireni de bir toplu iğne kadar nüfusu bulunan kısmınca önemseneni de. gündelikle ölçülemeyecek kadar sabitliklerin simyasını, dönüşümünü ve gelişimini birer ikişer katara yükleyen bunlardır şimdiki mevzunuz yiyin birbirinizi biz de işimize gücümüze bakalım kolaylamasının gözetiminde ortaya salınanlardır çoğu zaman. dip not olmayı bile beceremeyen, artık olarak bir göstergenin elemanı olarak değerlendirilenlerin kafalarına indirilen demir yumrukların, bilgeliği bilinmez de amanvermezliği, soluk kesebilirliği tescilli hareketlerin, bolca atarın tasvip edilip öne sürülebildiği bir yurt olmamızı sağlam kazığa bağlayan korku. edimin dahilinden ahkamlar taslayacak ya da ne güzel biz kılıç artıkları olarak yaşamımızı bağşettiniz diye efendilerimize söylenecek değiliz.

yahutta internetlerin sanal agorasında sabah sabah gördüğümüz hallenmelerin, ırkıçık hallerinden “ermeniler türküyeden gitsinler” pazar trollemesinin etrafında dillendirilenlerin nasıl güzellikler ihtiva ettiğinden dem vurmayacağız. kesin!. yurdum sathında herşey layığıyla yerli yerinde, eğrelti değil tastamam olur ve güzelleştirilmiş, noksanlar eksikler tamamlanmış gibi dönüp dolaşılıp bi’tabii ki sözde ermeni kıyımını engelleme “sözcülüğü” “savaşcılığı” ile uluslararası şöhret basamaklarını çıkmaya namzet atasporcularımızdan gülbeylerin haftalık eforundan da bahis açmayacağız, hayır buna gereksinim duymayacağız!. tastamam etraflıca, üç yüz birinci maddenin yargıtay ceza genel kurulunda olur vericilerinden, imzacılarından başdenetçimiz ömeroğlu’nun bir cinayet nasıl temellendirilebilir bundan başka bir insan nasıl hedef tahtasına oturtulabilir ki başkaca sorgusuna girişmeyeceğiz!. hedeflemelerin üstün ırk kimliğinin kendisinden başkasına rıza göstermediğini her fırsatta dile getirenlerin, ellerinde kızılcık sopalarıyla! ankara dtcf’yi alt üst edişlerini bu ülkenin ekmeğini yemek isteyen hayinlere fırsat tanımazlıklarının kahramanlık dolu övgülerine yer veren mecraların iki arada bir derede bunca çoğaldığının afallatıcılığından da dem vurmayacağız. ne gerek var!. o öteki, bu ayrımcı, şu dinsiz, beriki işbirlikçi, diğeri gammaz kaldık mı şimşir başta kırık tarakla!

bir de şu seslerini bir türlü, onca hamleye rağmen kesemediğimiz bir bölenlerin hası olarak resmedilen vekillerin dokunulmazlığını kaldırma harala gürelesi var ki, zaten oy verilen ötekilerinden tek beklediğimiz aşina, sığ yolları arşınlamaları seçmiş olduğumuz sözcülerimizin hayatlarını dar etmeleriyle sonuçlanacak bir güzellikler seremonisinin nasıl kadük nasıl ileri demokrasi ürünlerinden birisi olduğundan da dem vurmayacağız. bu böyleyken böyle, şöyleyken şöyle diye diye atılıp tutulurken aynı sakızı caklatmaktan, üstüne ölü toprağı serpilmiş olan mevzuları sade suya tirit çözümlemelerle gündeme dahil ettiren muhteşem yüzyıllar, ecdat muhabbetleri bütün bu önemsiz detaylardan, sıkış tıkış hallerimizi tanımlandıran korkunun her ne olduğunu cismanileştiren şeylerden daha az önemli değil mi! zaten balık dediğimizden beter hafzalamızda, satanistlerin asla yetişmeyip [bitki sanırsınız bahsedilen] eşiğinden geçmediğinden gönençlenilen, kıvanç kıvanç kasılıp durulan imam hatipler mevzusuna giriveren basınç pardon barınç hazretlerinin güzellemelerine ilişmeyeceğiz haddizatında hepimiz nasılsa dış kapının dış mandalıyız. bu ortaoyunundan bozma derme çatma tiyatronun figüranlarıyız, gülecek yerin bile komutla dikte ettirildiği yepyeni bir muasır medeniyetin yaşayanlarıyız. kitlesel yapım ve araştırmalar tamamen tersini söylüyor, işaret ediyor olsa da mesut bahtiyarız! yerseniz. sineye çekebilirseniz!

bütün o korku dediğimizin içeriğini oluşturan şeyler de hüsnü kuruntumuz afedersiniz içimizdeki x,y,z olaraktan tın tın tın ekosuyla bilcümle! cümbür cemaat. hangi bir şeye yanalım yanalım ki anlamlandırabilelim diye dert ortağı aradığımız mecralarda epey hallicenin überstar’ın köşe kadılığına, bir ötesinin diyet tariflerinden hangisini seçebileceğine kararsız kalmasının iç kıyıcı muhabbetlerine denk geldikten sonra marduk kıyametinin ehveni özü nedir. geriye sayım yapılıp durulan yirmi bir aralık kıyametine gelmeden çoktan ulaşmışız demeye tenezzül edersek çok mu oluruz dövletlum! çok mu çok oluruz halkım kıymetlim. gelip geçen, olan biten delip geçen yok edip üzerinden yeni söylemlere girişilen, lağvedilip canı çıkartılıp maşallah diye tiye alınan gaz verilip gazı kesilmeyen ahiri evveli ne buyurmuşsa onun izini takip ededuran, sürdüren o kıbleden şaşmayanların cenahında ikilemlerin dünyasında yaşam sürmekteyiz. soluk alıp vermekteyiz. duyumsatılmaya çalışılan hiddetin bağında sözümona nefes tazeleten, buna imkan sağlatan bir evrenin denekleri bellenmişiz. ikili oyunlardan kelli hem kafaların hem de kartların ha’bire karıştığı, harman olduğu hangi im ile nelerin çözümlendiğinin değil nelerin daha da berbat bir biçimde kördüğüm haline dönüştürülmesine tanık kaydedildiğimiz bir güncelliğin sathındayız.

şimdinin getirdiklerinde bir yanımız muasırlaşıp, müreffehliğin simyası ile hemhal olurken, modernleşme şiaronda enikonu kalıplara mengelenirken öte yanımızın harap, viran ve biçareliklerinin sürdürülmesine olan kör sebatın, sabıklığın yüzleri, önermeleri ve tedbirleriyle birlikte işte bu yaşamsal sürecin daimiliğinde hayata tutunulmaya çalışılmaktadır. çabalanmaktadır. çaba sarf etmesinden gayrısının namümkün bırakılmasının getirdiği hezimet ve bozgunların ikilemlerinde hanın o enge/li/beli bol yapısında bir aşağı bir yukarı ilerlemekteyiz. gündüz gece, bir an evvel bahis açılanların tezatlıklarının, keyfe keder algıların, hükümranlığın dayanılmaz hafifliğinin getirdiği gevşekliğin nelere nasıl kadir olduğu kısmının simgeleştirildiğini teyit eden bir ikilemler cümbüşündeyiz. biçimsizlik atbaşı giderken olan biten, vuku buldurulanların eğreltiliğinde müsammah gösterilmiş şeylerin nelerden mürekkep bir algı ile toplandığı denklenştirildiğini yineleten bir tasvir söz konusu edilebilir. kazın ayağı, işin doğrusu pek öyle olmasa da velev ki’lere sığınarak, el alarak, destek bularak kat edilenin ‘medeniyet’ olarak sıkış tıkış tanımlandırılanın basamaklarının değil toplumsal dönüşüm evresinin bir başka karaltılı dönemeci olduğu zihne mıhlanmaktadır zihne işlenmektedir. karaltıyı derinleştiren keşkelerin güne dahil edildiği acaba sokağından geçilmeden ikilemler meydanında çıkılamadığının örneklenebilirliği pekala dahil edilebilir.

denkleyiş, denk tutuş önceliği olan sorunların kendileri için değil kurmacanın “karanlık” o dehlizlerinden çıkanlara sapıldıkça meramın kendisinde hakikati gözlemleyebilmek ancak böylesi bir uğraşı neticesinde söz konusu edilebilecektir. yergilerin otomatikman yargılara dönüştürülmesinin, bunun teşviğinin “muhteşen sultan süleyman” hassasiyeti ile gündem donatılmışken, millet vekili dokunulmazlıklarının araya kaynak edilmesinin, bahsinin açılıp apartopar meclis çatısı altında seslendirilmesinin, koca bir ilçe fişlenmekle imtihana tutulmuşken şehr-istanbul sınırlarında da bir başsavcının adliye muhabiri gazetecileri fişleme, mimleme çalışması ve daha fazlasının, akibetleri konusunda en ufak bir çabanın dahi gösterilmediği alenen açık edilen “açlık grevinden” çıkmış  siyasi tutsakların son durumlarının nice olduğuna, emekçilerin malum ekonomik krizin teğet geçmesi hasebiyle çatkapı işssiz, dımdızlak ortada bırakılmalarının, her canlı bir gün kck’li olacak, o yaftayı yiyecek ve bu propaganda çalışmasında malzeme edilecek, harca eklemlenecek olduğunu yineleyen operasyon temelli sindirmelerin gösteregeldiği denklik neticede burasıdır. böylesidir. denkleştirmeye namzet yahut teşne olduğumuz yegane şey otokrasinin, ikilemlerle yüz göz olarak bu karanlık güncelliği içinden çıkılamaz belletmeye çalışmasıdır.

olumsuzluk bir şaidan çok gerçekliğin tâ kendisini tanımlandırırken sürünün, bu yığın veya öbeğin ayrışmaz bir parçası olan ermeni’ye sövmenin açık adresleri yayınlayarak gerçekleştirilmesi son kertede sadece buna teşebbüs bile bu dengelerin karman çorman edildiği, ayrıştırıcılığı defaatle bir kez daha önümüze sermektedir. ne de olsa duyulmamış bir şey değildir x, y, z’ye sövülmesi. onlara patır patır saydırılması. ancak bu kadar alenen birilerinin öz yurtlarında daha da korunaksız bir başlarına terk-i diyar eylenmesinin örneği ve duyumsatılması son tahlile gereksinim olmaksızın körlemesine hiddetle bu ikilemler mabadında sözüm lime lime edilmesini aklın nadasa çekilmesini yüzleşmenin teferruat zannedilmesi vb. kolaylamaktadır. tüm bu teferruat olarak bellenmiş gündelik rutinin ayrışmaz hamleleri birbiri ardına sıralanırken üç yüz bir denen kaotik meselin yapısını tescilleyen, hrant ahpariğin katlinin yolunu ve zeminini temellendiren, olurunu verdiren mahkeme üyelerinin kamu denetçiliği ile taltif edilmeleri çıkagelir. buyrun bir de buradan yakın diye sanki onca şey kolayca hazmedilebilmiş gibi alelade iki satırla geçiştirilir. hrant dink’in adı sanı belli oluşumca hedef gösterilip, tetikçilere takdim edilmesinin ne hesabının ne kitabının ve neticesinin sorgusu bile yapılmazken, ermeni’yi hizaya çekme konusunda yarışan yetkililerin müşteşar vali vekil şimdi de kamu denetçisi olabilmeleri, bu terfileri alabilmeleri halen ötekisinin varlığına karşı aşılmaz duvarları, kırmızı çizgileri koruyanların nasıl kollandıklarını bir kere daha acı bir tecrübe haline evirir. yas hep bu yana mı denk düşer.

hazin olan hep aynı kör noktadan tekabül edecek yine yeni yeniden kanırtılacak bir vakıanın yaratılması mıdır? bu kadar hengamenin içerisinde böylesi bir görünümün kendisi midir ağza sakız bellenen yüzleşme nam, kucaklaşma öz, hellaleşme şiarınının ta kendisi diyerekten muktedirce sündürülüp durulan. darbeleri araştırma komisyonu dahilinde handiyse sonuç olarak tek elle tutulur kısım olan gerçekleri araştırma komisyonu tavsiyesinin, hile ve desisenin, şamarların birininin inip ötekisinin rotasına eklendiği bu dövlet düzeninde hakkaniyetin elzemliğini, bir kere daha ortaya çıkartmaktadır. aşina olunan bilindik tevatürlerin olay ve olguların bir tekrar ve ucu açık seslendirilmesine karşın devran dönse de yaraların kapanmadığının farkına varabilmek ezcümle bir aradalığın hangi fakat, ama gibi bağlaçlarla eğrelti konumlandırıldığını mütemadiyen haykırmaktadır. azıcık can kulağıyla olan biteni işitebiliyor musunuz? eskaza gidişatın ötesinde berisinde cereyan edenlerin hepimizin geleceğinin istimlağı olduğunun farkındalılığı kısmına erebiliyor musunuz?

dört yüz bir haftadır seslerini duyurmaya çalışan cumartesi annelerini, sene-i devriyesine ramak kalan roboski kıyamından arta kalanların adalet seslenişlerini her koşul ve şart dahilinde hep o ötekisi olduklarının kafalarına kakılmaya devam edildiği tutsak yakınlarının duyulmaz sanılan çığlıklarını, biteviye adına sol denilen ama paramparça edilmiş, noktadan virgülden ayrışılmasına içlenilen bir başka ülke tahayyülcüleri ve daha pek çoklarının soldan azade insanlık namına olan seslenişlerini işitiyor musunuz? fabrika kapıları, torna tezgahları, atölye ve imalathanelerin önlerinde bekleşeduran, gelecek kaygılarından çoktan kendilerini azade eden, taşın altına ellerini değil sadece yüreklerini de koyanları fark edebiliyor musunuz? entelektüel bir sıra savma, baştan savma bir kaç tümce, güzel alıntılarla donanmış hayal imgelerinin nazarındaki, toz pembe güllük gülistanlık anlatılan diyarın burası olmadığı bunca belirginken kafayı kuma gömmenin herhangi bir olumlamaya yol açmayacağını şimdi fark edebiliyor musunuz? hep yarıda kalan cümleler devrikliği yoksunluktan bunca çokça kervana eklenip yükünüz bunlar seslendirilmesi ile oluşturulan güncellikte ikili oyunların, ikilemlerin, danışıklı dövüşlerin mahrumiyetten başka, hakkaniyeti engelleyici, vicdanı safın dışı adaleti toptan yıkıma terk eyleyen ve o gelecek beklentisinin sıfıra sabitlendiği bir cenahın bunca kör sabitlik ve sınanış sizleri düşündürmez mi? düşündürmüyor mu!…

>>>>>Bildirgeç

Herşey Yalan Gerçek Sensin – Kemal BOZKURT – Kemal BOZKURT Blog

Sayın Başbakanım duydum ki haklı olarak söylenmişsiniz Muhteşem Yüzyıl adlı zavallı, iğrenç ve tarihimizi çarpıtan diziye…
Bense tahmin ederek bunu söyleyebileceğinizi birgün (gazete olarak değil, gün olarak bir gün sayın Başbakanım) bile seyretmedim bu hain diziyi. Ancak söylemeliyim bir kaç defa bakkalda, markette alışveriş yaparken gözümün takılmışlığı da vardır.
Ne o öyle… Tip tip haller, atlastan çarşaflar, ipekten giysiler…
Bu göz takılmalarının dışında yoktur başkaca maruzatım sayın Başbakanım…
Ama sizi bir konuda daha uyarmalıyım…
Game of Thrones diye bir dizi var, o daha da berbat. Orada da krallar ve akrabaları birbirini kesiyor, sevişiyor felan filan…
Bu dizide de aslında Muhteşem Yüzyıl’a bir gönderme var alttan alta sayın Başbakanım. Gizliden gizliye beynimiz yıkıyorlar sanırsam. Reklamların ve dizilerin arasına bir kare de olsa mesaj atarlar ya, sübliminal yapıyorlar işte bence Sayın Başbakanım.
Bunu da Sayın Obama ile görüşmekte fayda var diye haddime düşmese de söylemek boynumun borcudur sayın Başbakanım…
Unutmadan söylemeliyim; hele bir cüce var ki Türk kızı olan Sibel Kekilli ile sevgili. Her ne kadar orada bir İngiliz’i oynasa da biz gerçeği biliyoruz sayın Başbakanım…
Dizide bile olsa bir Türk, Türk kalmalıdır öyle değil mi sayın Başbakanım?
Aynı Özgül Kavruk’un yaptığı gibi. Kendisine örnek Türk kızı oyuncusu madalyası verilse yeridir sayın Başbakanım.
buraya tıklayarak habere ulaşabilirsiniz sayın Başbakanım

Ah…! Bir de Spartaküs var ki…
Onu hiç söylemeyeyim sayın Başbakanım.
Daha ilk sezonda başroldeki kahraman kansere yakalanıp ölmesin mi… Allahın sopası yok işte sayın Başbakanım.
Ama gelin görün ki bu Hollywood yine bir aktör çıkarmış, o da pek bir yakışıklı mı yakışıklı…
Bize demek istiyorlar ki, “İsyancılar böyle böyle hoş güzel insanlardır…”
Spartaküs’den gözümüzü çevirsek Crixus’a yakalanıyoruz bu sefer de, o da ondan yakışıklı…
Bu şekilde bilinçaltımıza şettiriyorlar sayın Başbakanım
Bu arada; bunlar senaryo felan filan diye ortalıkta konuşup duruyorlar ya sayın Başbakanım.
Sanki senaryoyu kafadan atıyorlar.
Kanuni gerçekte var mıydı, vardı…
Efendim İbrahim paşa var mıydı? Vardı. Valide sultan, oğlu Mustafa…
E hepsi var, neresi bunun kurmaca?
Herşey gerçekken yaşadıkları mı kurmacaymış? Pehh… Kim inanır buna sayın Başbakanım, Kadir İnanır mı?
İşte bunlar iç mihrak, Spartaküs falan da dış mihrak oluyor sayın Başbakanım.

Bu arada Roboski adlı bir dizi daha var sayın Başbakanım
Yayına girmeden kaldırılan hani…
Onu da bir söyleseniz ya bizim ecdadımız böyle şeyler yapmaz diye…
Ama bi dakka özür dilerim sizin tutumunuz daha doğru bu konuda. Yok saymak en iyisi. Ciddiye alıp konuşunca herkesler sorar sonra ardını alamazsınız mazallah. Yok Ostim’di yok Davutpaşa’ydı, İkitelli’ydi, iş cinayetleri pardon cinayet mi dedim ben… İş kazalarını da sorarlar, Uğur, Ceylan derken hangi birine cevap vereceksiniz? Sizin de bir canınız var nihayetinde…
Her ne kadar Kemal diye bir arkadaşım söylemiş olsa da, “Yok saymak aslında var’dan gelirmiş” diye… Çünkü insan var olmayanı yok sayamazmış falan falan… Laf-ı güzaf işte…
Aklımdayken, Suriye dizisi nasıl Başbakanım?
Umarım tutar ve reytingleri iyi gidiyordur inşallah…Kimbilir bu diziyle birlikte ecdadımızın 1915’lerde neler neler yaptığını anlatabiliriz Suriye yollarında sayın Başbakanım.
Buradaki Kürtlerle aramız hafif limoni ya, belki Suriye’dekilerle iyileştirip aramızı onları çatlatabiliriz de…Emin olamasam da ne kaybederiz ki sayın Başbakanım? Bundan daha kötü olacak değil ya.
Unutmadan söyleyeyim, Cumartesi anneleri diye bir dizi daha var. 3-4 sene önce Lost dizisiyle iyice pekiştirilerek temelleri atılmış olan. Hani Lost kayıp demek ya, o kayıp Cumartesi annelerinin gözaltında kayıplarına göndermede bulunuyor olabilir sayın Başbakanım. Bunu da not etmekte fayda var diye düşündüm ne dersiniz sayın Başbakanım?

Bizi sorarsanız hamdolsun iyiyiz sayın Başbakanım
Bugün çocuğumla, Serin’le elele tutuşup güzel bir Pazar gezmesi yaptık. Kah oturduk kah kalktık. Afedersiniz arada bir mutlu falan da olduk boş bulunarak. Eve dönerken de sürpriz yumurta aldım ancak o çukulatasını yemedi ve bana verdi, affınıza sığınarak söylüyorum ben de yemiş bulundum…

Neyse lafı çok uzattım Sayın Başbakanım.
Belki de bir dizi bakanlığı bile kurulabilir. Hatta bu dizi bakanlığı tiyatro ve bilimum sanatlara da pekala bakabilir sayın Başbakanım.
Böyleyken böyle sayın Başbakanım.
Herşey yalan gerçek sensin sayın Başbakanım.
Gelirse dert senden gelsin sayın Başbakanım.

Saygılar hürmetler…

İlerde Vandetta konusuna el atacağım. Bilemiyorum belki de atamayadabilirim…Türk müydü değil miydi?
Sizi o güne kadar bekletmemek ve içiniz rahatlasın diye söylüyorum kendisi Türk…
Ve tabii ki Turgut Özal ile hayatımıza giren ‘beğenmeyen kanalın düğmesini çevirsin’ adlı liberal teze n’oldu? Özal’ın yolundan sapma var mı yok mu?
Buna da şimdiden cevap vereyim sayın Başbakanım, Yok…

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Bir işaretleyici, yaşadığımız anların dahilinde neler başımıza geldiğini gözlemleyebilmek için kelamlar sığınılasıdır. İşinin ehli kelamlar. Böylesi bir dönemeçte Kemal BOZKURT gibi isimlerin çabalarıyla ortaya koydukları metinler, daraltmaların at başı gittiği bir coğrafyada belirli başlı konularda fikri takibi mümkün kılacaktır. Mümkünatlar dahiline ekleyecektir. Başvezir’e hitaben kaleme alınmış metnindeki gibi didaktik söylemlerden uzak, hasmanelikten ırak söylenişlere ne çok sahip çıkmamız gerektiği bir kere daha hatırlatılıyor. Dedik ya kelam bir bağnazlık için değil anlamak içinse türlü yollar gösteriyor. Sayın Kemal BOZKURT’un anlayışlarına sığınarak bu metni sayfalarımıza alıntılıyoruz…

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Avrupa Birliği – 2012 İlerleme Raporu – European Commission Document Stuff
İşkence ve İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamelenin ve Cezanlandırmanın Önlenmesi ve Tutuklu Hakları – 21. Rapor – CPT
Çağrı: Mor Gabriel’e Dokunma!
Çağrı: Pınar Selek’e Tanığız, Pınar Selek’le Dayanışıyoruz!
Aşağıdan: Kognitif Mecra – Sayı: 1
Her Şey Yalan Gerçek Sensin – Kemal BOZKURT – KB’s Blog
“Hem Kayıpların Hem Faillerin Peşindeyiz” – Gündem ELÇİ – Bianet
‘Berfo Ana Komada, Oğlunun Kemikleri Bulunmadan Gömülmek İstemiyor’ – Demokrat Haber
Dünya Adalet Projesi: ‘Türkiye Temel Hakları Korumada Geride’ – Amerika’nın Sesi
Karayılan: ‘Türkiye, Silahları Bırakalım, Sorunu Diyalogla Çözelim Derse, Biz De ‘Hay Hay’ Deriz’ – İMC
Kürtler ‘Doğal’ Olmayan Haklarını İstiyor – Nuray MERT – Emek Dünyası
Kürkçü: Roboski’yi Örtbas Ediyorlar Çünkü Failler Üst Düzeyde! – Ali Barış KURT – ANF
Kışanak: Uludere’nin Siyasi Sorumlularının Dokunulmazlığını Hemen Kaldıralım – Birgün
Erdoğan’ın At-Avrat-Silah Üçlemesi ya da Sansür Skalası – Bekir AVCI – Demokrat Haber
Çatışmada Yaralanan Binbaşıya Ödenen Tazminat, Çatışmada Ölen PKK’lilerin Ailelerinden İsteniyor – İMC
Örtüsüz ve Kirli – Arif ALTAN – Özgür Gündem
Özgürlük – Gündüz VASSAF – Radikal
Batan Gemi Orkestrası – Bülent USTA – Birgün
Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık: Metin Göktepe Cinayeti – Meryem GÖKTEPE – BiaMag
Devletin Sevgili Hizmetkârları – Roni MARGULIES – Taraf – İlke Haber
Ombudsmanlığın Yolu Hrant’tan Geçmiş – Sendika.org
Dink’i Mahkum Eden Bir Hâkim Daha Denetçi – Yurt
Başdenetçi Kamuoyunu Yanıltıyor – Fethiye ÇETİN – Bianet
Bir ‘Rutin İşlem’: Hrant Dink – Demiray ORAL – Taraf
“Örgüt De,Delil De Var’ Dedi Ama Görevden Alındı – TimeTürk
Bir Hukuk Garabetinin Öyküsü: A’dan Z’ye Pınar Selek Davası – Akın ATALAY – T24
Pınar Selek: Ya Hrant Dink Gibi Öleceksin Ya Müebbet Yiyeceksin – Agos
Ali Akel: Türk ve Kürt İslamcıların Yolları Ayrılıyor! – Hür Bakış
12 Eylül Generalleri Emlak Zengini – Adil Medya
Kürtçe Şarkı Davasında ‘Onama’ – Mesut Hasan BENLİ – Radikal
Dikili’nin Castro’su Başkanlıktan Düşürüldü – Evrensel
Neden Hep Kürtler Yargılanır? – Muzaffer AYATA – Özgür Gündem
T. Akyol: Herhangi Bir Avrupa Ülkesinde BDP Kapatılırdı – İlke Haber
“Vekillere Dokunmayın” – Nilay VARDAR – Bianet
Zaten Dokunmuyor Muydunuz? – Şeyhmus DİKEN – Yüksekova Haber
Atamız Vardı, Bir De Babamız Oldu – Kadir CANGIZBAY – Birgün
Muhteşem Korku – Ebedi Okur – Takvimi Enayi
Erdoğan’ın Kanunu, Kanunî’si… – Zeynep ARIKANLI – Haber Fabrikası
Tarihin Ağır Kapağı: Ecdadın Ezdiği Yurttaşlık – Ali TOPUZ – Utay
AKP Hanlığının Gerileme Dönemi Başlamıştır! – Ragıp DURAN – Bir + Bir
Yumurtasız Omlet – Aydın ENGİN – T24
Tutuklu Öğrenciler Forumu Yapıldı – Muhalefet
“Satanistler İmam Hatiplerde Yetişmedi” – Rusya’nın Sesi
“Yüz Kızartıcı Bir Suç İşleyen Devlet Yıllarca Bizlerle Alay Etmiş” Taner AKÇAM – Yalçın ERGÜNDOĞAN – Sesonline / Azad Alik
2012 Beynannamesi – İstanbul Ermeni Vakıfları
“Ulus” İnşaasının İlk Enkazı: Ermeni Meselesi – İsmail Güney YILMAZ – Sendika.org
Gülbey’in Merakını Giderelim – Vartan ESTUKYAN – Agos
Ermeni Halkı Yalnız Değildir – Dur De!
Aleviliği İnkar Etmenin Vazgeçilmez Çekiciliği! – A. GALİP – Özgür Gündem
Alevilere Müdahale Sürüyor – Ergin DOĞRU – Yeni Özgür Politika
Kürt Halkı Açlığı Değil Özgürlüğü Hak Ediyor! – Gerçek: Devrimci İşçi Gazetesi
Mecliste Yeni Bir “Darbe” Hazırlığı – Aziz ÇELİK – Birgün
AKP Grev Yasağını Genişletmeye Hazırlanıyor – Muhalefet
Darkmen Tekstil İşçilerine Polis Saldırısı – Sol Defter
12/12/12 – International Day Of Action In Solidarity with DHL Turkey Workers – ITF Global
Birlikte Direnirsek Zafere Ulaşırız – Evrensel
İlginç Benzerlikler – Bahadır ALTAN – Sol Defter
Nor Zartonk Ermeni Toplumunu Yeniden Üretime Geçirecek – Sevdiye ERGÜRBÜZ – DİHA – Nor Zartonk
Ermeni Sırma Nine – Cansu BOZKURT – Solukbeniz
Bütçenin Zigon Sehpa Üzerindeki Dengesi… – Zeynel Abidin KAPLAN – Sendika.org
Patriot Gerilimi Derinleşip Yayılacak – İhsan ÇARALAN – Evrensel
Benlisoy: AKP Kürt-Arap Gerilimi Yaratmak İstiyor – Ruken ADALI – ANF
Bradley Manning: A Tale Of Liberty Lost In America – Glenn GREENWALD – The Guardian
“Boycotting Israel Works,” Says Rachel Corrie’s Dad – Joe CATRON – Electronic Intifada
Felsefe Hocasına Dersinden Dolayı Soruşturma – Demokrat Haber
Dokunulmazlık – Ahmet ALTAN – Taraf
Özde Faşizmin 14 Temel Özelliği – Lawrence BRITT – Bianet
PKK Sosyalizm Mücadelesini Yükseltmeye Çağırdı – ANF
PKK Çawa Bû Gel? – Ikram BALEKANÎ – Ajans Amed
“Kürt Sorunu”: Marx-Engels ve Taner Timur – Özcan EVRENSEL – Sendika.org
“PKK Sendromu” veya “Kürdistan Sendromu” – Deniz TEKİN – DİHA – Korsan Dergi
Kürt Sorununda Tarihten Ders Çıkartmak – I – Gençay GÜRSOY – Özgür Gündem
Sınıf Mücadelesi, Komünist Bir Ufkun Kurulması ve Bunu Zorlaştıran Bazı Şeyler – Ibrahim Q. – Servet Düşmanı
Darbeyle Hesaplaşmada Arjantin-Türkiye Farkı – Doğan Barış ABBASOĞLU – Yeni Özgür Politika
Anthology For Change: Howard Zinn’s Impassioned Progressive Speeches Span Four Decades By Mark KARLIN – Truthout
Tunus’da Sular Durulmuyor, Çatışmalar Üçüncü Gününde – Korsan Dergi
Wikileaks’ Julian Assange: Full Interview via BBC News
Mehmet Ali Birand: “Gazeteci” Neyle Yaşar? – Sarphan UZUNOĞLU – Yurt
Yurttaş Gazeteciliği – Nihan BORA – Prezi
Gazeteciliğin İntiharı ve Birgün – Koray ÇALIŞKAN – Radikal
Banttan Nem Kapmak – Onat ÇETİN – Radikal Blog
Nefretin Ucu Dine De Dokununca… – Baskın ORAN – Agos / T24
Vasatın Yükselişi, Yeteneğin Çöküşü… – Zülâl KALKANDELEN – Dünyalı Yazılar / Cumhuriyet Pazar Dergi
Totaliter Rejimlerin Bedene Fazlaca İlgisi – Ahmet TULGAR – Evrensel
Tanrının Üvey Evlatları – Özgür EYLEMCİ – Ajans Amed
Dışlanacağımı Biliyordum! – Ece Ayhan -1992 – Evvel Dergi
İklim Değişiyor, Türkiye Değişmiyor – Aşağıdan
Yaratıcı Yıkım – Mert İLKUTLUĞ – Resimaltı
Aklın Durduğu An ve Piranalar – Xwe Metin AYÇİÇEK – Yeni Özgür Politika
Geleceğin Zamanı Geldi – Sezin ÖNEY – Taraf
Hoşgeldin Bajar – Uğur BİRYOL – BiaMag

Andy Stott Official via Modern Love
Andy Stott – Luxury Problems Album Critic By Reed Scott REID via Tiny Mix Tapes
Andy Stott -Live From Moogfest 2012 via CastRoller
Björk Official
Björk – Bastards [Biophilia Remixes] By otomo72 via Revolution Blues
Takı Merasiminin Ardından Björk – Derya BENGİ – Radikal Kritik
Hauschka Official
Hauschka – Salon Des Amateurs Remix EPs 1 & 2 Review By Taylor FIFE via XLR8R
Jóhannsson + O’halloran + Hauschka @ Salon – Yiğit A. – 13Melek
The Fear Ratio / Mark Broom Official
The Fear Ratio @ Player’s Club, Solar Weekend Interview via EQTV.DJ
The Fear Ratio EPM Music Podcast #35 via EPM Music
NHK’Koyxeи Official
NHK’Koyxeи – Dance Classics Vol. II Official Informative via PAN
NHK’Koyxeи – PAN Polymath NHK’Koyxeи Sets His Sights On The Club On Dance Classic’101′ via Fact Magazine

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
The Secret Garden By Flumpster via Flickr

>>>>>Poemé
Sevgilimin Türküsü – Mehmet YAŞIN

Sevgilimin türküsüydü deniz
mavi sesine demir attı savaş
sevgilim,
ölü asker.

Sevgilimin türküsüydü buğday
altın bakışlarına kelepçe vurdu savaş
sevgilim,
ölü asker.

Sevgilimin türküsüydü barış
beyaz gülüşünü ikiye böldü savaş
sevgilim ölü asker.

Duyuyorum sevgilimi
türkü söylüyor ölü asker,
evimizin kapısını çalıyor mavi türküler.
Duyuyorum,
barış için en güzel türküleri söyler
savaşta ölenler

Kaynakça: Şiir, Sanat, Edebiyat

>>>>>Podcast Ünitesi
Deuss Ex Machina # 422 (22.10.2012)
Deuss Ex Machina # 423 (29.10.2012)
Deuss Ex Machina # 424 (05.11.2012)
Deuss Ex Machina # 425 (12.11.2012)

Older Entries