Deuss Ex Machina # 422 – seslendirmeler: tasviri kelamın özü duy[g]usaldır!

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_422_–_seslendirmeler: tasviri kelamın özü duy[g]usaldır

22 Ekim 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
x1-Grzegorz Bojanek – Remaining Sounds Part 1 (Dynamophone Records)
x2-Grzegorz Bojanek – Remaining Sounds Part 2 (Dynamophone Records)
x3-Tim Hecker & Daniel Lopatin – Ritual For Consumption (Software Records)
x4-Tim Hecker & Daniel Lopatin – Vaccination (For Thomas Mann) (Software Records)
x5-Rene Hell – Qi (NNA Tapes)
x6-Rene Hell – Meta Concrete (NNA Tapes)
x7-Grischa Lichtenberger – Ssfl (Raster-Noton)
x8-Grischa Lichtenberger – 1011 11104 V Re 61011s1b (Raster-Noton)
x9-Anne-James Chaton & Andy Moor – Inbound Outbound-Metro (Unsounds)
x10-Anne-James Chaton & Andy Moor – Not Guilty (Unsounds)
x11-Vatican Shadow – Encryption Nets (Hospital Productions)
x12-Vatican Shadow – The Hamburg Cell Was Born In Chechnya (Hospital Productions)

seslendirmeler: tasviri kelamın özü duy[g]usaldır!
(422)

simyası çoktandır bozulduğundan sapsarıya kesmiş demirlerinin göründüğü, griliğinin afakı sarmayı, sarsmayı mütemadiyen sürdürdüğü betonarme yapılar ile çerçevelenmiş herhangi koşul aranmasına gereksinim dahi duyulmaksızın bedbinliği enikonu meydana çıkartan bir kara parçasındayız. düzeneği teferruatı v bir kenara atılamayacak hakikatlerin sağırlığına handiyse günden güne yine yeni yeniden alıştırılma konusuna dair çıkarsamaları mümkün kılacak bir yekpareliğin mabadındayız. seslenişleri önemsizlik derecesinin altına mıhlatan, duyumsatılması gerekenleri şimdi işimiz var ile yeri mi şimdilerle geçiştirmek aralığına mahpus kıldırmaya debelenenlerin sahnelemelerine fon olan beton orman. beton ormanımız. içinde kalakaldığımız. durmadan anlatmak için yola çıkılsa da her defasında aynı şeyleri söylüyormuş aynı şeyleri işitiyormuşuz intibasını kuvvetlendiren bir döngünün has sahası. kurgu veya değil atfedilenlere kayıtsızlık belirli bir eşiği geçtikten sonra ne bir öncesi ne de bir sonrasında karşılaşacaklarımızın her ne olduğunu anlamlandırmak konusunda bu kadar yabanıl kıldırıyorsa, içimizi çürütüyorsa o raddede bir kere daha düşünmeliyiz. o kısa anlarda bir kere daha şapkamızı alıp önümüze eğrisini doğrusunu tartmalıyız.

tartmalıyız da nerelerden, hangisinden başlayalım kararsızlığının taşıdığı yeni sorun yumaklarında boğuntuya gitmek boğulmadan yola devam edebilmek ne mümkün diye daha ilk şerhleri duyar gibiyiz. duyumsadığımız sağırlığın nedenlerin, nasılların peşine takılması gerekenlerin kafalarını kuma gömerek yola devam seçeneğini bunca cansiperane savunuşlarındaki kadüklüğe uyanmalarını beklemekteyiz. beklemek söz konusu olduğunda bütün erim v tanımlandırmaların etrafında ömrü hayatını sadece bir gün iyi bir şey olsunun peşine, umuda takanların, bel bağlayanların hemen her gün yeniden dizlerinin üzerine çökertilmesi, bugün de karavana yarına kader kısmet menziline lehimlenmesi, oraya sıkıştırılması halimizin her ne olduğunun gerçek aynalayıcısı olacaktır bu beton ormanda. nefessiz konulduğumuz griliğinin şirinlik muskası gibi sunumlandırılan bacaların, kan kırmızısı kiremetileriyle örüntülenmiş, gizlenmeye gayret edilen devletin şefkatli kollarının ne olduğunu halktan saklayan o yapılarının altında dönen dolapların; can pazarı olduğunu bilebilmek halen mümkünatların sınırlarında değilse suç hepimizin. suç her birimizin.

düşünmedikten sonra sorun yoktur diye kükreyedurmuştu zamanında başvezir. bilindik işaretleyici, hedef gösterici sorumluluk sahibi değil koyun sürüsünü tam da istediği gibi güdebilmek için değneğini elinde tutaduran bir beklentisizlik abidesi çoban edasıyla sürüsüne hamlede bulunurken onların her ne düşündüğünü önemsemeyen yoktur, yoktur menziline takılıp kalan bir çıkarsamanın karanlığının, kararlılığının karşısında suçu ona buna atması bir mesel değildir. önceliğimiz değildir. hepimiz o gayya kuyusu haline dönüştürüldükçe, yeni eklemeler, çıkartmalar gerçekleştirildikçe biteviye bir karanlığın tesisinin oldurulabilirliği üzerine yeni kelamlar eklemlendikçe durup ne oluyoruz sorgusuna girişmemiz gerekirken bayram şekerlerini afiyetle götürmemizin çelişkisidir burada aracısız olarak sunmak istediğimiz. içerisi dışarısı pek de farklı olmayan bir deryada o betonun kasvetinin bizahati yürekleri nasıl da sertleştirdiğini gebersinler bedduasının nasıl kolayca ağızdan halen çıkabildiğini duyumsamak, onu işitmenin götürdüğü yer doksan yıllık bilançonun sonuç kısmında biz adam olamamışız, biz birbirimizi anlamamışız kısmına tekabül etmektedir.

haddizatında başvezirin dönüp dolaşıp ha’bire yinelediği afedersiniz şudur, afedersiniz budurlarının, sorun yoktur hasbıhalinin hep bu istikametteki eğrelti davutluğunun, körleşmenin mütemadiyen sürümcemesiz devamlılığının simgeleyiciliğidir asıl yaralayıcı olan. evet bu toprakların yek, tek, bir hakimi vardır, o da budur, şudur. diğerlerinin ne gık demeye ne de laf sarf etmeye hakları vardır. ne de olsa öyle yenmesine müsammaha gösterdiğimiz o lokmaları elimizde tutmaktayız. gerekirse kontrol ayağıyla gerekirse doğrudan müdahale etmeye v hıyanetlerinizi sorgulamak konusundaki haklarımızı saklı tutarız, böyledir yerseniz artık diskurunun fecaatini gösteregelen bir bakışımdır duyumsatmak istediğimiz. görünen köyün artık uzak bir menzilden değil tam da yanı başımızda olduğunu simgeleştirendir bütün bu meram. hiddetin ucunu bir kez gösterdikten sonra gerisini layığıyla yerine getirecek, devamlılığını sağlayacak, artık değme emir erlerinin vazifesini gösteren hemen hiç gık demeyen hep olur diyen basınından, ekranına, sokağın selamlaştığımız öte yanına kadar herkesi bir kırmızı çizgilere uyanlar v uymayanlar olarak resmetme,  o aralıkta tutma çabasının götürdüğü noktanın her ne olduğu umarız şimdi daha anlaşılırdır umarız.

ümitvar olmayı duyumsama bir yana ne gelir ki elden en iyisi linç edelim gitsinciliğin milim ötesine arşınlanmayan bu devletlu temsili, bakışımının hepimizi cehennemin ortası denilen o menzile taşıdığını duyumsatabilmek, anlamlandırabilmek bu kadar zor mudur? halen düşünülemez midir nedir allasen? yargıların v yaftalamalar ile oluşturulan kroşelerin aparkatların havada uçuştuğu hiddetin merhalesinde her dönemecin bir sonraki felaketin boynumuza ilmik gibi dolandığı bu cenahta vicdana sıra gelecek midir? yahutta geriye bırakılmış, öyle betimlenmiş olanın  linçten geriye kalanın vicdan meselinin neresi olduğu konusu duyumsatılabilir mi? arta kalanlar, tanıklık edenler bu toprakların bitmek tükenmek bilmeyen kahırlarını çekip bir yandan da kapının dışına ötelenmek için, hemen hiç fırsat kaçırılmayan ötekileri olarak (biz kendimizi öyle varsaymasak da velev ki dediklerinden olalım!) resmedilmeye öyle anılmaya devam edilirken bu uğurda yeni çaba v hükmedişler betimlenirken insanlık nereyedir? insanlığın neresindeyizdir? kırk yedi gündür sürmeye devam eden açlık grevi dahilinde adı sanı duyulmayan, o dört soğuk cephenin kapsadığı, izole ettiği duvarlar arasında kalanlarla mı terk etmişizdir?

yoksa yoksa aylardır tetiğin ardında kimler olduğunu, vur emrini kimlerin verdiğini bile sorgulamaktan kaçınılan ha’bire zapturapt, ha’bire eziyetin bir başkasının reva olarak dayatıldığı roboski’nin acılarını kendi başlarına yaşamakla mecbur bırakılanlarının dünyalarının başlarına yıkıldığı günlerde mi unutmuşuzdur? kendi şartlandırılmışlıklarıyla beraber kesin hükümlerin daha ortalıkta fol yok yumurta yokken açık edildiği, propaganda ile birlikte kesin yargıların sunumlandırıldığı üvey evlatların toparlanması merhalesinde kim bilir kaçıncı eşiğin aşıldığı operasyonların grimsi hiddetinde mi unutup gidilmiştir? dilin ne olduğunu, ne manaya geldiğini tam olarak çözemeyenlerin otuz küsür yıldır sürdürdükleri türkçe konuş çok konuş bağlamının bugünün enikonu kendi dillerinden daha iyi bir türkçe “konuşma” derdini anlatma kısmına, asilimasyonuna mübalağasız sapasağlam ulaştırdığı, dönüştürdüğü dillerinden ayrıştırıldıkları anda mı terk edilmiştir? yekpareliğin handiyse milim kıpırdamaksızın o gün neydiyse sabrımızı test edenler bugün yine sabırımızı sınamaktalar garabetliğinde dün ırkçıların, menfaatine göre muhafazakarların bugünün kalantorları haline dönüşenlerin, ulusal solculuk gibi hilkatliğin bir başka evresini tutturarak yol alanların dillerine pelsenek ettikleri ulus devletin dinamitleyicileri olarak bellenmiş olan ötekilerin adları sayılmaya başlandığı zamanda mı terk edilmiştir?

haddizatında birbirleriyle ortak paydası olmayacakları birbirleriyle buluşturan bir x meselimiz var denildiğinde apar topar devreye giren aşılmaz “bütünlük v beraberlik” gerisi teferruattır baskıcılığının harcı karılıp karılıp kaşıklatılmasına yol verilmesinden bu yana aşıp, aşındırıp duran süreçte mi unutulmuştur. insanlık nerededir? kat’i tahayyüller, ucu bana dokunmasın gerisi kimin canını yakıyorsa kimin hayatını dar ediyorsa etsinden artık illallah demek vakti gelmemiş midir? ne bu kadar alık bir biçimde, sırasıyla sadece birer cümlecik ile anmaya çalıştıklarımızı halen mazur görülmesini, münferittir o münferittir canımlı cicimli, bayram gününün getirdiği latif şeker şaklatmalarında insanlığın lincini sonladıracak olan uyanış. farkındalılığın kendisine varış. varsa yoksa bedbinliğin müsebbibi olarak kansızlardan başlayıp bir dolu alaycıl, ironik bile olmasına gerek olmayan mide bulandırıcı sinkaf v fazlası ile birbirine iliştirilip durulan bu mabadda yankısı tez zamanda buldurulan bir iklimin daimiliğinde geriye o dediğimiz vicdan / insan / ahlak meselinden koskocaman bir hiçlik kalacak anlayabiliyor musunuz?

fakat, ama gibi zaruri bağlaçlarla yolunu kesiştirmeden ahkam kesenlerin bol keseden sallayıp, allayıp pullayıp duyumsattıklarının ilerisi gerisini bilmeyiz a demokrasi olmadığının farkındalılığına ulaşabilmeye daha kaç v ne kadar fırın ekmek yenilmesi lazımdır ki ayılabilsin. nedendir bilinmez bu cenahın bayram günlerinin, tatil rehavetinin ortalık yerinde hep bu sorular aklımıza takılır. öylesine kendisinden geçmişçesine sallamaları bir kenara terk ederek boşluktan değil aklımızın almadığından yinelemekteyizdir bütün bu vurgulamaları peyderpey. birbirinin peşi sıra. duyumsayıp, gördüğümüzün vakıa olarak tanımlandırılmasından da öte git gide fasarya hesabına indirgetilmesi, kekremsi bir yalan yanlışlığın sürekli olarak güncellenmesi karşısında düşüncenin özgürlüğüne, kimliklerden azade bir insanlığın seslendirilmesine bu toprakların onun bunun v şunun babasının malı olmadığı gibi, öyle adledip de hak iddiasıyla başkasına dünyayı dar etmesinin önünü alabilmeye daha kaç tatil günü vardır düşünülebilecek? her yerin sorunu kendi başlığı altında onlarca alt kol, yön v fazlasıyla donatılırken gelip görülmesi salık vereceğimiz insanlığın zapturapt altında can çekiştirilmesinin bir sonu gelebilecek midir? amed’i, colemerg’i, beşşebab’ı, afyon’u, deyr-zor’u, arakan’ı, halep’i, arakan’ı… bir yerin açık sahası, ötekisinin dışladıklarının toparlandığı toplanış alanları.

bir kısmında kimselerin görmek istemediklerinin hayata tutunma çabaları, öte yanda hayata tutunmanın her gün daha zorunlu bir mücadeleyi gerektirdiğini ikiletmeksizin sunan açık seçik seçilebilen kan istismarcıları, hınç bekçileri, cehennem zebanilerinin varlıkları. dedik ya tembel tenekeliğin güzide mekanı bayramlık günlerinde aklımız hep bir yerlerde, hep bir şekilde kayıp ettirilenlerde, kaybedilmesine çaba sarf edilenlerin imdisinde. yaşamak için karşılaştıklarımıza nasıl tepkimeler veriyoruz, nasıl verdik vereceğiz bütün meseller o sathın evre düzenek veyahutta aralığında saklı. düşünmeye bir kere daha var mısınız? insanlığın başlangıç noktasından bugüne sözümona ulaştığı muasırlık seviyesinin hangi körlüklerde tıkanarak can verdiğine şahitlik etmek kısmından daha hakkaniyetli bir çözümleme için çabalanımı düşlemek ütopik midir? daha zorda kalınacak hangi eşik vardır ki bu satranç tahtası gibi sürekli olarak insanın piyon olarak öne sürülmesi, heder, linç v daha çoğuna karşı dur imi, yeter çığlığı anlaşılabilsin!.. hafıza dışarıdan tüm baskı altına almalara, müdanasız v mübalağasız tahrifine uğraşılmasına, yolunun kesiştirilmesine engellere, açmazlara bir dolu yanılgı v yanılsamanın özünde derlenip, toparlanıp aynı sade suya tirit çıkarsamalara yüz göz edilmesine karşın halen önemini muhafaza eden, tepkimelerimizi şekillendirebilmemize olanak sağlayan bir kurgu odağıdır.

bir sakız jelatininin plastiğinden çıkan maniler gibi kesit, tekil doğrudan mürekkep, illa olacak bu da tutacak beklentisiyle bir iki daha fazla hışmı öne sürülenlerin ayırdına varıp, ardılına bakabilmeyi söz konusu eden  tecrübe haline dönüştüren bir tümleç, toparlayıcıdır. derlenenler bunca çırılçıplak ucubeliklerle donatılarak bireysel olanın önüne anlı şanlı, içten içe küflü kurumsal mukaddesatçılığın beraberinde getirdiklerini bir şekilde anlayıp, anlamlandırıp çözümleyebilmeyi mümkün kılan bir odaktır hafıza. unutturulanların peyderpey bu limandaki çoğunluğunu göz önüne getirdiğimizde belirgin bir biçimde hafıza sınırı altına alınanların, kayıt haline dönüştürülenlerin, bireyselleştirilen, yakın bulunan edim v sorguların önemliliğini bir kere daha yad ettirmesi mümkündür. halen olasıdır. eleştiri olgusunun hazımsızlıkla dolamabçsız net bir şekilde tam teşekküllü sürdürülmesi, en azından boşa çıkartılması için çaba sarf edenlerin muktedirliğinde insani olanların her ne olduğu bahsini yeniden tanımlandıracak olandır hafıza. unutturma çölünün en mazbut denekleri olarak her günümüzün bir başka aşılmazlık ile çevrelendiği bu cenahta hey durun ben daha yitmedim, ben daha sözün kıymetini tüketmedim demenin başlangıcıdır, temelleyicilerindendir işte o hafıza.

görülmemesine el birliğiyle çabalanılanlar her ne kadar çoğaltılırsa çoğaltılsın, alıntı yapılamaz diye şerhler konulursa konulsun, devletin belirli kademelerince biz o sınayışları aştık diye seslendiriledurulsun biteviye o kısır döngünün çemberini, algısı v sınırlandırılmışlığını aşmamıza neden teşkil edecek olandır hafıza. korkmadan, çekinmeden dillendirilebilenler için, direnebilenler için hayatı savunmanın bir başka evresi, karşılığıdır hafıza. hangi şart altında olursa olsun duyumsadığınız, gördüğünüz yaşamak zorunda v zorunluluğunda bırakıldığımız iki yanlış var onlardan bir tane doğruyu tercih et diye dayatımların sergilenebildiği, evet halen yapılabildiği iş bu çerçevenin dahilinde hafıza kadrajın dışına öteleneni görebilmektir. kadrajın dışında tutulmasına çabalanılanların menfurluğunu ibret vesikalığını ispatlayandır. sözün tükenmesi bahsinde aportta bekleyenlerin yakışıksız savlarının her ne olduğunu v neyi amaçladığını belirginleştirecek olandır hafıza. ona eklenmiş, biriktirilmiş olanlar tümden biz mekanikleştikçe, her duruma aynı tepkimeyi veren, verebilecek hale dönen, dönüştürülen personanın hallerini ortaya serecektir.

biz size unutmanız için tüm şartları seferber ediyoruz. allem edip, kallem edip işi yokuşa, mevzuyu dağın ardına, meramı yerin dibine sokuyoruz. buna mukabil hala cendereyi, inadınızı aşamıyoruz diye devam eden o muktedir algısına karşı geliştirilebilen yegane seslenişi tekrardan kayıt altına almak elzemdir. #unutursakkalbimizkurusun. eninde sonunda duyarsızlaştırılıp ona (unutmaya) bağışıklık kazandırıldıkça öne sürülen kurgulamalarda memleketten haberdar kılındığını varsayanlarla bu eğreltiliği hiç gocunmadan savunabilenler için buradan öte köy olmadığının tastamam bir seferde anlaşılabilirliğini sağlayandır. oradan öte yol olmadığının bilindikliğine bir çabalanım v ortak amentüsünün yinelenişidir. unutulması adına nadasa terk edilmeyecekleri gösteregelendir. hafıza unutmaya her şart v koşulda teşvik edildikçe ne dicle anter’in açlık grevine karşı duyarlılığı irdelenebilir ne de günün getirdiklerinde her gün ölüm-yaşam arasındaki o ince doğrunun bir o yana bir bu yanında savrulanların derdi anlaşılabilir. pat küt başvezirin komutlarının doğrultusunda yargıya bunlar bunlar diye hedef gösterilen, soruşturma tahkikat onlar yetmez çatal dilli sesleniş v münferit ama bir o kadar da duyarlılık sergilemelerine içten içe sevinilenlerin, bunu sergilemekten kaçınmayanların linç girişimlerine maruz bırakılan barış v demokrasi partisi, destekçisi vd. halkın demokrasi partisi düşüncesinin etrafında yol almaya çalışanların neleri dert edindikleri okunabilir. halen bu yapılabilir.

dimağ o engellemelerle şekli şemali oturtulmuş yanılsamalara teslim edildikçe işin doğrusu o değilmiş de meğerse buymuş kısmı, hep karaltıda; hep gözün ötesinde sabitlenebilir. aklın öte yanında toparlandıkça doğru olanlar, erkin tahayyül ettiği doğru seslendirmelerinin her nasıl kıvamının tutturulduğunu görece özgürlük kısmının kocaman bir yalandan mürekkep olduğunu yineletecek, ispatlayacaktır. ispatına girişilen özgürlük mevhumunun hangi arada, hangi derede kaşla göz menzilinde usturuplu usturuplu bir suskunlaştırmaya evrildiğinin okumasını sağlayacaktır. doğrudur alışılıp sıklıkla tekrar edilebilecek, kulak kapatılıp, göz perdelenip bir özgürlükten dem vurulabilecek. taa ki diyarbakır cezaevi dünü v bugünüyle bilininceye kadar. ana babadan öğrenilen kelamın dilin okul dediğimiz o tektipleştirme merkezlerinden ilki olanda dakika bir kenara ayrıştırılıp, ana dile hükmedişin istikrarlı dayatımını göz ardı ederseniz, kim olduğunuzun, kimlerden olduğunuzun ne kadar insani, vicdani, ahlaki duruş v tepkilerden her an ayrışarak, sen bunlardansız onun için bölücüsün, bunun için hainsin seslendirişine tanık olana kadar. şahit olunana kadar sürecek bir özgürlük.

herkesle kucaklaşılmış herkes kapsanmış gibi veya bu “miş” oyununda daima saf dışı tutulacak bir avuç ermeni, bir kaç rum, bir mahalle ezidi ya da mezra büyüklüğünü aşamayan nüfüsla bir avuç süryani olana, söylenenlere her defasında kulağınızı tıkayıpta sıranın dahilinde edepli edepli, uyumlu bir vatandaş olmayı becerirseniz sessiz, sebatkar özgürlük diye bir problem olmayacaktır. atfedilmeyecektir. gözünüz, gönlünüz kepenk indirince sorun yoktur. olmamıştır!. oldurulmayacaktır da!. görmekten bu kadar itinayla uzaklaşılırken doğrusu o değil budur diye belirginleştirme hamlesine rağmen gelişigüzel gerçekleştirilen her hamle yığıntısı değil adını adını bir kere daha analım linçtir. hınçtan apartılan şiddetin dozu sürekli güncellenen eşik bırakmayan bir zapturap deneyimlemesinin karşılığına daha net oturtabileceğimiz, bir tanımlayıcı edim yoktur. belki de olmayacaktır. yorum farkları, çeşitliliğini bir kenara terk ettikten sonra sırasıyla giderek daha sertleşen, sessizleştirilen bir iklimin kendisi dört harfte saklıdır. bu dört harfte özetleyiş toparlanabilecektir. birbirimizin yarasına merhem olabilmeyi, birbirimizde olan biten fenalıklardan sonra el verip yola çıkabilmeyi mümkünatsız kılan, neler çektiğimizi her defasında kanla, gözyaşıyla ispat ettirmeyi amaç edinen bir mesel olan linç. ne kadar seviyorsunuz, ne kadar uyumlusunuz, bu ülkenin ekmeğini yiyip bölücülük yapıyor musunuz.

tohumunuza para mı saydık, sürün gitsinler.. kökünüzü kurutacağız söylencelikleri laf-ı güzaf olsun koyver gitsin diye değil her açmazda kimlerdensin, evet öcüsün! karşılaştırmalarının öncüsü, olan linç kavramı. duyumsanmayan, önemsenmeyen nedendir sorusuna hemen hiç denk getirilmeyen çıkarımların taca çıkartılıp yeknesak nefret-i hicaz makamında terennümlerin seslendirildiği bir cenahta hezimetler, yıkıntılarımız çoğalmaktadır. yıkım ehvenin kıyısından geçmeksizin serpilip büyütülmeye devam edilen linç ikliminin getirdiği hezimetin belirgin bir aynalayıcısı tümleticisidir. bu kadar. korkuyu dağ gibi yükseltirken erkin yapıp ettiklerinin “hesap sorulmazlığı” daimi kılınan, düşünselliği gereksiz olarak tanımlandıran, bir gayretkeşlikten mürekkep olunduğunu da yinelemekte faide vardır. güzel ölümlerle, ehvenin şerri olsalar da başımızda çobanımız var hala! hala’ya şükürlerle, fasaryadan gündemler, her dem taze taze (bayat!) hamasi nutuklar, gözyaşının tez kurumasını, akan kanın durmasını, derinlemesine nüfuz etmiş ırkçılığın sonunu, hunharca vicdanı tahrif etmenin önünü alamayacak olanı tanımlandıran topyekün yıkıma taşıyacaktır? farkında mıyız allasen! yoksa hayalini bile kurmadığımız, o zibilyon metrekarelik yaşam sahasında güllük gülistanlık bir yaşam vaat ede duran, bunu parlatıp sunan reklamdaki müteahitin canhıraş veçhesiyle “tarih hayal kuranları değil boş bulduğu son nefeslik alanları da betonarme ile donatabilecek, 320.000 ağacın katili olmayı becerebilecek, bu yıkımı, yağmayı! yapıp edenlerin, alkışlanacağı, hatırda tutulacağı bir garabetlik midir?” hala öylesi midir… yerin dibine batmış bir dünyaya ağıttır! “herkes biliyor ama kimse konuşamıyor. bizi çürüten bir bilmezliğin içinde tutarak suç ortaklarına çevirmek istiyorlar..” j.p.sartre

>>>>>Bildirgeç

Sonsuzun Bir Öncesi, Korkunun Ötesi – Önder ÖZDEN – Sendika.org

Yahut (onların durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarını tıkarlar. Halbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır (Bakara Suresi).

Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah’tan korkun, bana da itaat edin (Ali İmran Suresi)

Görünür olmayanın nazarın ufkuna girebilmesi, sayılabilir olmayanın hesap edilebilirliğe kavuşması, kimliksizin kimlik kazanması siyasal-toplumsal uzamın belirli bir işlem üzerinden inşa edilmesine bağlıdır. Tedirgin edici yığın sonsuz istek ve arzusuyla her türlü kuruluş olasılığını iptal eder. Kuruluşun ve dirliğin gerçekleşmesi sınırsızın sınırlandırılması, çevrelenmesi, hatlarının netleştirilmesiyle mümkündür. Görüş alanının dışındaki belirsiz görüntünün, ele avuca gelmez yığının belirli bir görüntü ve form kazanması, siyasallığın/toplumsallığın kurulmasıyla ilintilidir. Kuruluş ise bir işlemciye/aracıya ihtiyaç duyar.

İşleme müsait kitlenin, belirli bir şekle bürünerek amorf olmaktan çıkanın, işlem öncesi hali herhangi bir kuruluşa/düzene imkân tanımaz. Kuruluşun/düzenin mümkünlüğü belirsizliğin belirliliğe kavuşabilmesinde yatar. Belirli bir işlemden geçip kurulmuş olan ise aydınlıkla malulken, düzenin ötesinde gecenin korkutucu sesi hâkimdir. Cadıların, baykuşların, bil cümle bilinmezliğin diyarıdır ötede kalan. Haykırışları, kurulu olanının tarafında duyulsa da, sorunsuzca sindirilinceye/içerilinceye kadar dışarıda tutulacaktır.

Hem kuruluş öncesi hem de kurulu olanın ötesinde kalan ancak sınırlandırıldığı ölçüde kabul edilebilirliğe kavuşur. Beride kalan, henüz şekle girmeyen ürkütücülüğü ile ancak belirli bir forma, etikete, kimliğe kavuşabildiği ölçüde içerimlernir. Öncelikle kabul edilebirliğe kavuşması gerekir ki bu ancak belirli bir işlemcinin varlığında mümkün olur. Bu işlemci korkudur.

Korku, kurucudur. Kimliksizlikle, sonsuzlukla malul yığının kimlik ve sonluluk edinmesini sağlayan dolayımlayıcıdır. Sonsuzluktan sonluluğa, kimliksizlikten kimlikliğe geçişe aracılık edendir; sonsuzluktan sonluluk, kimliksizden kimlik yaratandır. Korku siyasal-toplumsal uzamın kurucu unsurudur.

Korkunun kuruculuğuna dair önemli vurgu Thomas Hobbes’un Leviathan adlı yapıtında bulunur. Hobbes’un “hepsinden kötüsü, hep şiddetli ölüm korkusu ve tehlikesi var” dediği ve “insan hayatı yalnız, yoksul, kötü, vahşi ve kısa” sürdüğü varsayımıyla ortaya koyduğu doğa durumu, yukarda bahse konu edilen kimliksizlik, sayılamazlık ve sonsuzluk halidir. Kaotikliğiyle herhangi bir sabitliğe izin vermeyen, bu anlamıyla düzenin kuruluşuna meydan vermeyendir doğa hali. “Bir”liğe ulaşabilmek için o kimliksizliğin ve sınırsızlığın asimile edilmesi gerekir. Hobbes’un kuramsal müdahalesi öncelikle doğa durumundan düzene geçişte zorunlu bir işlemin gerekliliğinedir: sınırsızın sınıra, kimliksizin kimliğe kavuşması – ancak bu işlem dolayımsız geçekleşmez. Doğa durumunu düzene bağlayan hat ancak korkunun mabedinden geçerek hayat bulur. Korku düzenin gerekliliğini ve arzuyu terk edişin “haklı” gerekçesini sunar, insan çoğulluğunu “bir”e, devlete-Leviathan’a bağlar. Korku, Hobbes’un anlatısı içinde, taşkın insan arzusunu dizginlemenin ve böylelikle düzen kurabilmenin dolayımlayıcısı olur. Burada korku hayatın anti-tezidir. Sınırsız akan hayatı dizginlemenin, onu hapsetmenin aracıdır ve vazgeçilmezdir. Korkunun namevcudiyetinde düzen mümkün değildir.

Aldanacaksan sevgilerinde, sâf sevgilerinde/İnsanların yalancı gurularına…/Kalacaksan parlak sözlerin etkisinde,/Kelimelerinle onlara kapılacaksan,/Yaşama! (Özdemir Asaf). Korku, tam da, sevgilere, gurulara, parlak sözlere kanmamayı garanti altına alandır. O kırılmamayı, hayatın doludizgin akışında yaralanmamayı size temin edendir. Yalanlara, parıltılı sözlere kapılmamayı ve de bunlara gerek bırakmayacak bir uzamı inşa edendir. Sözü gereksizleştirendir. Korku, bir anlamıyla hayatı gereksizleştiren ve onu “bir”e tabi kılandır. Oysa hayat, yani o sınırsız ve kimliksiz çoğulluk – arzu, yalanlarla, ama bir o kadar da sevgiyle, gurularla ama bir o kadar da mürşitlerle birlikte vardır.

Hayat ise, korkudan bir öncedir, “bir”in dayattığı sonsuzdan bir öncedir: nedir sonsuzdan bir önceki sayının adı/diyelim sonsuz eksi bir/sonsuz eksi bir/hayatın adıdır bu/gece bütün şablonuyla/geldi üzerimize/ormanlar taş kesilip kömüre durdular/ve petrole kesti planktonların hepsi/gazyağı tunç duman/ne kadar sürdü ki ateşin yengisi/bir türlü yeterince yaşanamayan/sonsuz eksi bir (Turgut Uyar). Korku düzeni ve “bir”i dayatır; hayatı belirli bir sınırlılıkla malul kılarak sunar. Oysa hayat çoğulluğu, sınırsızlığı ve kimliksizliğiyle “bir”den öncedir; düzenin öne sürdüğü sonsuzdan da öncedir; kozmozdan önceki kaostur.

Korku düzeni dayatarak, hayata ancak “bir”in araladığı kapıdan geçmek koşuluyla izin verir. Korkunun hedefinde itaat vardır. Sonsuzdan bir eksi olan, korkunun aracılığı ile düzene ancak arzu ve çokluğu, yani siyasallığını bıraktığında, bağlanabilir. Korkunun işaret ettiği hayatın bağrında taşıdığı siyasallıktır. Düzenin varoluşunun, korku üzerinden, imlediği siyasallığın yokluğudur. Korku siyasallığın ilgasını gerçekleştirdiğinde işlevsel olabilir ki yukarıda korkunun dolayımsallığı ile vurgulanmak istenen de budur. Toplumsal-siyasal uzamın kuruluşunun öncesi, sonsuzdan bir öncesi, bitimsiz arzu ile yüklüdür – bitimsiz bir siyasallık taşır bağrında. Bütün konumların, bütün payların sınırsızca sorgulanmaya açıldığı; her türlü kimliğin akışkan halde bulunduğu bu durum, Thomas Hobbes’un deyimiyle doğa durumu, düzeni, “bir”in sultasını tehdit eder. O nedenle sınırlandırılması ve korkulması gerekendir.

Korku bir yandan düzeni kurarken kurulu olan ise “korkma”dan edemez, korkuya ihtiyaç duyar, onu besler. Şimdilerde korku söyleminin hortlamasının gerisinde, çoğullaşan, farklılaşan, eyleyen talep eden, soran sorgulayan ve yıkma arzusu ve umuduyla dolup taşan hayatın korkusu bulunmaktadır. Sınırsız yıkıcılığı ama yaratıcılığıyla korkunun sağladığı ve sürekliliğini garanti almaya çalıştığı o “bir” e karşı barbarların akını bulunmaktadır. Verili olanı sorgulamaya açana karşı hortlayan, onu bilinemezlikle yüklü kılan korkudur: tam da bu nedenle siyasal hak peşindeki Aleviler, Kürtler, Eşcinseller … gündelik hayatın dışında, karanlığın diliyle ancak kendilerine yer bulurlar, korkulması gerekenler olarak kodlanırlar. Siyasal varoluşlarından arındırılarak korku nesneleri olarak nitelendirilirler. Korku ancak sabitler, sınırlandırır oysa siyasal talepler ve arzu hep onun ötesindedir, korkunun çizdiği sonsuzun öncesinde düzeni yeniden ve yeniden kurulmaya zorlayandır.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar v okumalar. Çoğunlukla bakarak, görerek anlamaya, anlamlandırmaya nail olunan bir zaman diliminde kelimelerin sunduklarıyla yaşadığımız günceyi tanımlayabilmek başımıza gelenlerin ötesine vakıf olabilmek için halen önemli bir şansıtır. Her ne kadar aynı sözcükleri defaatle kullansak da birbiri üzerine tahakküm kurmadan o söz dağarcığı dahilinde belirgin olmayana dair okumalar gerçekleştirilebilir. Bazı durumlarda gözümüzün önünde tutulur o sıkıntı duyduklarımız, çabalanmak gereklidir böylesi için. Sendika.org sitesinde Önder Özden imzasıyla yayınlanan Sonsuzun Bir Öncesi, Korkunun Ötesi makale bu bağlamda değerlendirilmesi gereken tamamlayıcı bir okumadır. Kelamın içeriği derinleştilebildikçe bir sığlıktan ötesine çıkış mümkün olacaktır. Önder ÖZDEN v Sendika.org sitelerinin anlayışlarına sığınarak bu okunsalı sitemize alıntılıyoruz.

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Avrupa Birliği – 2012 İlerleme Raporu – European Commission Document Stuff
İşkence ve İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamelenin ve Cezanlandırmanın Önlenmesi ve Tutuklu Hakları – 21. Rapor – CPT
Sonsuzun Bir Öncesi, Korkunun Ötesi – Önder ÖZDEN – Sendika.org
Ölüm Orucu – Notlar – Ulus BAKER – Birikim
Ahlaklı Devlet… – T. Özgür YILDIZ – Korsan Dergi
Açlık Grevindeki Tutsaklar ile İlgili Avukat Raporu – Gulistan Gulê DEPÊ – Ajans Amed
Yağmurun Değil, Kürtlerin Elleri – Sarphan UZUNOĞLU – Radikal Blog
Açlık Grevleri Güzel Söz Değil, Politik Adım İster – Ali TOPUZ – Utay
‘Güzel Ölüm’ler Yaklaşırken – Kadir CANGIZBAY – Birgün
Bedenini Ölüme Yatırmak – Şeyhmus DİKEN – Yüksekova Haber
Kürkçü: Cezaevlerindeki Sese Güç Katalım – Ertuğrul KÜRKÇÜ Resmi Sitesi
‘Ölüm Değil Çözüm İstiyoruz’ #Redhack – Youtube
‘Ölüm Değil, Çözüm İstiyoruz’ – Agos
‘Sizin Alçak Manşetleriniz ‘Hayata Dönüş’ Katliamını Getirdi’ – Emek Dünyası
Sezgin Tanrıkulu – Silahlar Nasıl Susacak Serisi – Türey KÖSE – Cumhuriyet
Ölüm Orucundaki Beden Neler Yaşar? – Seyid FIRAT – Bianet
Üstündağ: Ölümler Başladığında Bu Makası Kapatmak Zor – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal
Ölümler Engellenemezse Vebali Hepimizin – Evrensel
Guardian: Hükümet Açlık Grevlerine Kayıtsız – Sol Defter
Gel De Yaşa… – Özgür AMED – Yüksekova Haber
‘Çocuğum Açken, Ben Nasıl Sofra Kurarım?’ – Ali Barış KURT – ANF
Mazlum Tekdağ’dan Kışanak’a Ölme Kararlılığı Mektubu – Kürdistan Post
İsmail, Biz Yaşıyor Muyuz? – Berrin KARAKAŞ – Radikal
Ne Zaman Ki Barış Ola, Bayram O Bayram Ola – A. Hicri İZGÖREN – Yeni Özgür Politika
İçeriden Dışarıya Kararlılık – İshak KARAKAŞ – Özgür Gündem
Erdoğan ve Açlık Grevi – Ahmet ALTAN – Taraf – DYH
‘Hükümeti Uyarıyoruz’ – Etkin Haber Ajansı
Dışarıdan Dışarıya Mektup: ”Okuyan İncinmesin…” – N. Gün UZUN – Bianet
Yetim ile Kılıksız – Sırrı Süreyya ÖNDER – Radikal
29 Yıllık 12 Eylül Tutuklusu Öztürk’ten Mektup Var – Muzaffer ÖZTÜRK – Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi – Etkin Haber Ajansı
Lûtfedilmiş Hakikatler, Faili Malum Cinayetler – Işıl KURNAZ – Bianet
Sakine Toraman: Acıların Zaman Aşımı Olur Mu! – Etkin Haber Ajansı
Daha Ne Kadar Seyredecekler? – İhsan ÇARALAN – Evrensel
Kürdün Yaktığı Ağıtla Ülke Isınır Mı? – Berxwedan YARUK – Bianet
‘Kürt Temsilinin Gerçekten Aktarılabilmesi İçin ‘Sahici’ Olması Gerektiğini Düşünüyorum’ – Nesrin AKSU – Okuryazar.tv
Baskılar Konusunda Kendi Kendisiyle Yarışan Ülke – Hüseyin ALİ – Yeni Özgür Politika
Demirtaş: Meclis’e KPSS’yle Girmedik! – Osman OĞUZ – Red Dergisi / Kadraja Girmeyen
BDP Bölücülüğün Daniskasıdır! – İnternet Haber
Mehmet Bekaroğlu: ‘Ülke Bölündü, Geçmiş Olsun Arkadaşlar’ – Gündem Müzakere – İMC
‘Halklar Demokrasi ve Özgürlük İçin Direniyor’ – Emek Dünyası
Bir Millet Hizaya Sokuluyor – Selçuk CANDANSAYAR – Birgün
Van Depreminin 1. Yılında Enkazın Altındaki Halk… – Muhalefet
‘Hükümet ve Genelkurmay Uludere’yi Karartmak İçin Dayanışma İçinde’ – soL
Roboski’nin Şiirini Yazmaya Teşebbüs Etmekten… – Demiray ORAL – Taraf – DYH
Kitle Seferberliği Aracı Olarak Milliyetçilik – İsmail Güney YILMAZ – Sendika.org
Medyada Nefret Söylemi İzleme Raporu – Mayıs-Ağustos 2012 – Hrant Dink Vakfı
Devlete Karşı İşlenen Suçların Yargılanması – Başka Haber
‘Gazeteci Temel ve Arkadaşları Her An Ölebilir’ – ANF
‘Öldürülmediğimiz İçin Teşekkür Mü Edelim?’ – Taraf / Gazeteciler
Erdoğan’ın Avukatı: Basına Açtığımız Davalar Etkili Oldu, Basının Dili Değişti – T24
“Turkey’s #PressFreedom Crisis.” – Infographic – Committee To Protect Journalists
Erdogan’s Turkey Is Number One In Jailing Journalists – Selcan HACAOĞLU – Bloomberg
CPJ: Muhalefetin Suç Sayıldığı Karanlık Günler – BBC Türkçe
Ezidilik’le İlgili Sözlere Tepki – İMC
Oradaki Zerdüştler Buradaki Zerdüştler – Doğan Barış ABBASOĞLU – Yeni Özgür Politika
Tayyip Erdoğan’dan Bayram Çikolatası – Aydın ENGİN – T24
Başbakan Nefret Suçu İşlemeye Devam Ediyor – Kemal BÜLBÜL – Özgür Gündem
Başbakan’dan Çok Ama Çok Önemli Bir Açıklama – Melih PEKDEMİR – Birgün
İleri Demokrasi 900 Yıl Sonra Ömer Hayyam’ı Yargılıyor ! – Kontiki – Milliyet Blog
İfade Özgürlüğünün Yol Haritası – Fikret İLKİZ – Bianet
Kitapsız Muhafazarlık ve İslam Ahlakı – Ayhan BİLGEN – Emek Dünyası
Sendika.Org’da Suriye Dosyaları – Sendika.org
ABD Başkanlık Seçimleri, Ortadoğu ve Türkiye – Emin NERGÜZ – Özgür Medya
Who Owns The World? Noam Chomsky On U.S.-Fueled Dangers, From Climate Change to Nuclear Weapons – Democracy Now
İsrail: Necef’te Etnik Temizlik – Ben WHITE – Al Jazeera / Fatih Gökhan DİLER – Agos ŞapGir
Liberal Gazeteciliğin Çöküşü – David EDWARDS – Onur EREM – Birgün
Polis Kadıköy’de Sosyalist Basın Avında – Nor Zartonk
“Tasarıda Belirsizlikler Var” – Gazeteciler Konuşuyor – Rusya’nın Sesi
Sistem ‘Güvenliğinde’ Taciz, Tecavüz, Fuhuş… – ANF
Arif Dirlik’te Bugünkü Ulus-Devlet ve Bugünkü Çin…- Gün ZİLELİ – Gün Zileli Weblog
Kadir Sarıkaya ile İkinci Sohbet – Sevan NİŞANYAN – Nişanyan Siyaset ve Tarih Yazıları
Sevag Seni Unutmayacağız – Nor Zartonk
“Milli” Tarih, “Milli” Çizgi Roman – Foti BENLİSOY – BENLİSOY Weblog
2013 Bütçesi Hem Dindar Hem Militarist – Turan ESER – Muhalefet
‘İnsaniyetimiz Kalkacak!’ – Ferhat KENTEL – Taraf – DYH
“Bana Balık Verme” veya Eleştirel Düşünce Kültürü – Saepenumero – Kamburum
Yok Taştan Serttir – Kemal BOZKURT – Radikal Blog
Maviye Yürüyen Adam – İbrahim GENÇ – Yüksekova Haber
İz – Îlon DİLÎN – Ajans Amed
Şeytana Uydum, İyi Uyudum – Arif ALTAN – Özgür Gündem
Neydi Bir Arada Tutan Şey İkimizi? – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
İlkokulda Dağıtılan Skandal Kitap: ‘Einstein Pistir, Ermeniler Gerginlik Çıkarır, Freud Sapıkların Babasıdır’ – Başka Haber
Tesadüf Aşk – Bülent USTA – Birgün
Açlık – Kenan TEKEŞ – BiaMag
Hesar, Hasankeyf ve Cegerxwîn – Mirhem YİĞİT – PolitikART
Şarkıdaki Şiir – Hilmi TEZGÖR – Açık Radyo

Grzegorz Bojanek Official
Grzegorz Bojanek – Remaining Sounds Critic By postrockcafe via A Closer Listen
Grzegorz Bojanek – Remaining Motionless Video via Youtube
Tim Hecker Official
Daniel Lopation Official
Tim Hecker & Daniel Lopatin – Instrumental Tourist Official Informative via Mexican Summer
Tim Hecker & Daniel Lopatin – Instrumental Tourist Review By Edward Sharp-PAUL via Faster Louder
Rene Hell Official
Rene Hell & Oneohtrix Point Never – Split EP Official Informative via NNA Tapes
Rene Hell & Oneohtrix Point Never – Split EP Critic By Neyland via Pitchfork
Grischa Lictenberger Official
Grischa Lictenberger Artist Page via Raster-Noton
Grischa Lictenberger – And IV (Inertia) Album Review via Headphone Commute
Anne-James Chaton Official
Andy Moor Informative via Wikipedia
Anne-James Chaton + Andy Moor – Transfer/4: Inbound/Outbound Official Informative via Unsounds
Anne-James Chaton + Andy Moor – Transfer/4: Inbound/Outbound Review via The Vital Weekly
Anne-James Chaton + Andy Moor – Live Performance via Youtube
Vatican Shadow / Dominick Fernow / Hospital Productions Official
Vatican Shadow – Ghosts Of Chechnya Album Critic By Andrew GOLDSPINK via LWE
Vatican Shadow – Live At Los Globos (05.05.2012) via Youtube

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
gel de yaşa # 47.gün via kofiakofo

>>>>>Poemé
   Uy Havar! – Ahmed ARİF

   Yangınlar,
   Kahpe fakları,
   Korku çığları
   Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
   Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
   Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay! 
   Pusatsız, duldasız, üryan
   Bir cana bir de başa
   Seher vakti leylim – leylim
   Cellat nişangahlar aynasındasın.
   Oy sevmişem ben seni…

   Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
   He canım…
   Çiçekdağı kıtlık, kıran,
   Gül açmaz, çağla dökmez.
   Vurur alnım şakına
   Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
   Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
   Şahmurat Suyu kan akar
   Ve ben şairim.

   Namus işçisiyim yani
   Yürek işçisi.
   Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,       
   Ne salkım bir bakış
   Resmin çekeyim,
   Ne kınsız bir rüzgar
   Mısra dökeyim.
   Oy sevmişem ben seni…

   Ve sen daha demincek,
   Yıllar da geçse demincek,
   Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
   Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
   Yaran derine gitmiş,
   Fitil tutmaz, bilirim.
   Ama hesap dağlarladır,
   Umut, dağlarla.

   Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
   Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
   Düşün, olasılık, atom fiziği
   Ve bizi biz eden amansız sevda,
   Atıp bir kıyıya iki zamanı
   Yarının çocukları, gülleri için,
   Koymuş postasını,
   Görmüş restini.
   He canım,
   Sen getir üstünü.

   Uy havar!
   Muhammed, İsa aşkına,
   Yattığın ranza aşkına,
   Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!   
   Benim de boş yanım hançer yalımı
   Ve zulamda kan – ter içinde asi,
   He desem, koparacak dizginlerini
   Yediveren gül kardeşi bir arzu
   Oy sevmişem ben seni…

#İyiKiDoğdunGözüm.
Kaynakça: Şiir

Deuss Ex Machina # 418 – truth is that which makes a people certain, clear, and strong

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_418_–_“truth is that which makes a people certain, clear, and strong.”

24 Eylül 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1>2>3>4>5>6>7>8>9>10

“truth is that which makes a people certain, clear, and strong.” martin heidegger
(418)

bilindik hikayeler, arşı alaya salınıp durulan terennümlerin benzeşliği, hiddetin körlemesine sahiplenilişi karşısında durmak yol yola devam seçeneğinden başkasına tahammül etmeyen bir iklimin ortasında, kararlı, kararlaştırılmış, devinimi iyiye doğru değil ataleti sağlam kazığa bağlamaya meyilli olanların müsamere heyecanlarına kendilerini kaptırdıkça geride bıraktıkları yaraları iyice onulmaz kıldıkları bir cenahtayız. günü kurtarmak adına dile dolandırılanların mesnetsizliği bir yana her defasında atılınca mangalda kül bıraktırılmayan büyük efelenmelerin, seslendirişlerin kelimelerin yanında görünürlüğü için çaba sarf edilmesi gerekli olanlara sıra ne ara gelecektir hala düşünmekteyiz. sıra onlara getirilmeyecektir elbette. bunca kadük söylenceliğin, afedersiniz yetmiş iki buçuk milletten sadece çıkarımıza faydası dokunmuş bizleri hançerlemek bir yana her dem yanımızda, canımızda bulunmuş olanların isimlerinin zikredildiği, tüm ötekisinin toptan tefe konulduğu hikayelerin seslendirildiği bir güncellikte sıra elbette o atfedilmeyecek olanlara bir türlü tamı tamına vakitlice gelmeyecektir.

önemsenmediği her defasında yinelenen, birlik v beraberlik ambalajlaması dahilinde bir isteğe karşı binlerce teferruatın aynı bozuk plakla aşılmaz duvarlar örmeye devam ettiği bir iki değil sürekliliğine çabalanılan bir zaman mevhumunda acıları sidik yarıştırır gibi yarıştırmak, hesap verilmesi gerekli olanları değil gündemin tozunu dumana katıp hemen sonra unutulacak olanları dillendirmenin kime ne faydası olmuştur. olacaktır. derman aranıp da bulmak üzere yola koyulanlara, dermanı kendileri kotarmak isteyenlere siz hele bir soluklanını! geçeli çok zaman olan bu ülkede, ataletle dış kapının en dış mandalı olarak belletmekle, söylemleri geliştiriyoruz biz yahu diyerek ne edep, ne ahlak bıraktıran veçhelerle muktedirliğin dilinin v pespayeliğinin yeni biçimlendirmelerle ortaya çıkartılması bunun v benzerlerinin ahım şahım şeyler olmazsa da ana akım medya tarafından sahiplenilişi neticesinde bir kanaat haline dönüştürülmesi, yerleşikleştirilmesi son kertede düşündürücüdür. toptan kıvama getirilmiş olan, düşünme edimi v çabalanışını daha en başında saf dışı bırakarak sadece önüne ne çıkartılırsa ona taham edip, eyvallah çekip gerisine karışmayan bir halk kitlesinin önünün açılması çalışması bugünlerimizi daha belirgin bir şekil dahilinde çözümleyebilmeyi sağlamaktadır.

propaganda unsurlarına el ayak olundukça, onlar yerine karar mercii haline dönüştükçe, benim yok dediğim yoktur!, var dediğim ilelebet var olacaktır! çıkarsamasının peşinde koşturulup, kervana düzülenler hemen çekincesiz söyleyelim sansürün, suskunlaştırmanın hangi raddelere ulaştığını belirginleştirmektedir. bir kongreden yola çıkarak bunlar denk gelmeyecektir elbette v bir yerden görünenlerden ibaret değildir bu sonuca bizleri götüren. yıllar yılıdır süregiden hain belletmelerin, ötekisi yakıştırmalarının, yaftalardan yafta iliştirmelerin, tüm genellendirmelerin karşısından mazlumların yamacından sesleniş v konumlandırmaların belirli başlı hesaplarla dönüşümünün sağlandığı, bekasının teminat altına alındığı  bir izlekte durmaksızın yeniden dönüştürülen hakim olma savının gelip ulaştığı seviyeyi göstermesi, iktidar olmanın belagatli yanlarından belki de en önemlisi olan kendini kaptırıp gitmenin örneklemini capcanlı sunan, pekiştiren bir durumdur karşılaştığımız. sorun dediğin yoktur haddizatında. bunca, hallice söylenenin, kelam haline dönüştürülenin, acı olarak resmedilenin hakkaniyeti söz konusu bile edilmeyecektir o cenahta. ne bahsi açılacaktır ne de layığıyla tanımlandırılacaktır. ölen ölmüştür kalan sağların topu da o yola gönderilmek için teminat altındadır.

hem faşist olunmaz! hem de değme faşizan gözlemlere, kelamlara ev sahipliliği yapılır. gelgelelim toz kondurulmaz. hem sorgunun merkezine konumlandırılması gereken insana değerinin ne olduğunun hatırlatılması söz konusu edilir ucundan kıyısından, hem biteviye sormayın artık şu öteki basınının, öteki hainlerinin seslendirdiklerini diye bir gaz, iki gaz. hem dindar olanın kindarlığı şüphe taşınmaz bileşen olarak, gayet emin bir dille içişleri zabıtı tarafından zikredilir hem her yeni günde peydah olan lincin ise kimlerin elinden çıktığı bahsinin üzeri tam tekmil örtülür. kaçağa gitmesinin memlekette alenen hırsızlık yapıp edenler kadar imkan bulunduğunda kıyasıya eleştirildiği!, gel gelelim elli tl için hayatta kalabilmek için kaçağa gitmek zorunda kalan otuz üç (33) bedenin üzerine hangi mesnetle bomba yağdırıldığını, bunu reva gören sorumluların bulunamaması için dört elden saldırılır. hem kürt sorununun (sorun yoktu halbuse değil mi cevdet) çözümü için eli kana temas etmemişlerden bir diyalog çağrısı yineletilir. kimin eli kanla temas ettiği belirsizlikten ötesine netleşmişken. hem muallaktan beslenilir aralıksız hem muğlaklıktan feyiz alınır, araya iki gıdım da şairden bir alıntı eklentilendi mi değmeyin pastorize ileri demokrasi çorbasına! yerin yurdun sahibeliğinden, paylaş paylaş öldük bittik! kimselere yad etmedik bu kadim topraklardan dört cenahtan üçünü kovduk ettik!…

kimsenin hayat tarzına karışılmamasından dem vurulur, bundan yılmadan bahis açılır hem de dünya yaşam endeksinde bunca vehamete karşı iyi sonuncu olmayıp doksanlardan bir basamak alan işte o halkın bunu nasıl becerebildiğine dair ahkamlar- düzülür. dert bu kadarla kalmayıp ivedilikle çoğaltılıp çoğalırken vehamet vesikası, utanç abideleri ucubelik numuneler halen söz konusuyken deneklikten memnun değil misiniz diye bir sazanlık seremonisi sergilenir. yem atılır oltaya takılacaklar yeni operasyonlar kapsamında necip halkımızın hiddeti, değmeyin küçük eniştelerimize!! münferit linci karşısında abad olacaklar olarak sıraya konulur. el altında tutulur. hem sopa yoktur sallanan hem de giyotini çekiştirip duran cellatın aşındırmasından yorgun ip bir gün pattadanak kafalarımız hizasına denk getirilmeye çalışılır. ikibin yetmiş bir bahsi açılabilir bir vesileyle bunca kadüklüğün altında kalakalması gerekli olanların hala bir ümit gelecek tahayyülünün böylesi bir ironi dolu betimlemede neyin dile dolaştırıldığından habersiz seslendirmeleri karşısında polyannacılık bir güzeldir! belki ama arkasından çıkacaklar hemen hiç hoşnut şeyler olmayacağı yinelenesidir. cinnet ül arzın orta yerinde ironisi tükenmeyen ahvallere yeni mütereccimlikler sergilenir, peydah olunur. kardeşlik ona buna bırakılmaz aman laf, söz olur diyerek bilinmeyen dilden konuşan konuklar alkışlanır.

adaleti sadece v düzayak adaleti talep edenlere ise bu cenahta o misafire hürmetin onda birisi bile gösterilmez, zul olunur, dayak olunur, adı konulmaz işkence olunur bir şekilde görünür kıldırılır hayatı dar etme araçları. nifak tohumu ekiciliği de söz konusu değildir elbette. hem herkesle can ciğerizdir hem herkesin dostuyuzdur devlet-u ali olarak. gel gelelim gel bir daha dönüp dolaşıp meydana çıkartılan söz öbeğine bakalım milliyetçi söylemlerle, ayrıştırıcı dille işimiz olmaz buyrulurken aradan bir ermeni vavelyası, o bildiğimiz teranenin işitip de adabımızla yaşamlarımız söz konusu olduğunda aklımızda tuttuğumuz kırmızı çizgilerden bir diğeri destan gibi serilir. kırmızı halılara gerek yok senin onun gibi eşit olduğun zikredilmesi beklenirken, al başına birrr kere daha ne olduğunun mazbatası şiarıyla ermeniler bilsinler ki azeri kardeşlerimizin yanındayız. imza başvezir. dile getirilir. lafın kısası, hasbıhalin özü bu memlekette halen geçerliliği sağlanan belirli genellemeler birer ikişer güncelliğimiz dahilinde varlığı cilalanarak, gerektiğinde kullanılmak üzere o saklandıkları sandıklardan ortalığa salınır. biliniz, işitiniz diye değil sadece hiddetimizden payınıza düşeni almayasınız diye itaat, biat veya sebat ediniz diskuru yenilenmektedir. bu yanın öte tarafında belirsizliği itinayla korunup kollanılan bir savaş iklimi devam ettirilirken, can pazarları ortalıkta konulurken bu tarafın sorunlarını polemik düzeyinde tutup, gündemi belirli başlı şeylerle oyalarak günü kurtarmanın, geleceğin yolunu nefasetli kılmayacağı, negzel eylemeyeceği meydandadır.

görünüşün, gidişatın kendisi yeterince açık v seçik bir biçimde bunları anlaşılır kılmakta haddizatında ilaveye gerek duymadan seslendirirken anlamak için çaba sarf etmek ne aradır!. hayali kurulanların topyekün bir nefretten başka bi’nefret yumağına doğru dönüştürülmesi karşısında hakanniyetlilik edimine sıra gelebilecek midir. yüzleşilebilecek midir bütün bu atfedilen kadüklüğün hasmane bekçiliği ile (insanlarla değil edimlerle!) yoksa pek muhterem jöleli yiğit beylerin diline doladığı; inorganik bir ülkeden nihayet organik bir ülke olma şansının, o katarın yakalanmışlığı gibi bir terane midir hepimizin layığı. engin sansür ile perdelemelerden işte bu derin sığlıklara tekmili birden yekpare bir organiklik. nefes alamayıp, bitkisel bitkisel takılacağımız!.. hazinleşen, bir melodramatik öğe tahayyülünden ötesine demir atan, çokça dillendirilen gel gelelim üstten üstten bir bahis açılması v alelacele bir hızlılıkla üzerinin örtülmesine çaba sarf edilen her dem buna denk getirilen, denkleştirilen, didişilen anlamlandırılmasına çaba sarf edilenlerin değil tersi hayal kırıklıklarının bina edilip, kervana düzüldüğü bir yerde karşılaşılan, dediklerimiz ile bağlar oluşturacak öğeler ihtiva eden bir ayrışmaz ikilidir kardeş v kalleş. soluk alıp verilir gibi bir mutlak gereklilik savlayışıyla beraber birinin ötekisini koşar adım takip ettiği bir dünya tasvir olunur. bu dört tarafın da büyük birader’in gözleriyle donatılmış cenahta, cenahımızda.

bir yerinden başlanacaksa atfedilmeye o da her defasında ne de iyi insanlardık tıpkı kardeş gibiydik bahsinin çatkapı ardına dikiliveren, sonra her ne olduysa, olup bittiyse o dediklerimiz, canımız ciğerlerimiz kalleş oldular, o yola baş koydular düzeyi mütemadiyen tekrarlanan, tekrarına kaptırıldıkça hiddetin dozu daha da artan biçimlendirme v anlamlandırma okumalarına girişilen bir ayrılmaz ikili. önümüz arkamız, sağımız solumuz dahili v harici bedbahtlar, düşmanlarla donatılması yetmezmiş gibi iki araya bir dereye sıkıştırılan bir çıkarsamadır kardeş v kalleş. kimin ne olduğunun kafa kağıdında yazana göre düzeyini, karşılığını bulduğu bir yerde ikame olunan savlandıkça önyargıların nasıl eksiksiz tastamam korunaklılık zırhıyla donatılıp çelik gibi yekpareleştirildiğini simge, sembolleştiren bir odaktır kardeş v kalleş. simya her dem şüphenin sınanışın öteki adıdır. o olurken ne, bu meydana gelirken ne, şu şunu dillendirirken hangisini seçtiğimiz bu ayrışımın, kör kör parmağım gözüne  de olsa daimiliği söz konusuysa eğer sağlamlaştırıldığını ilave edebiliriz. herkes kardeşimizdir, ama aralarında serpiştirilmiş, seçmece kalleşlerimizle beraber. bir arada.

dediğim dedik çaldığım düdük laf ebeliğinin tüm mabadı boyunca seslendirilen, nefret söylemine kim ki karşılık vermez, kuralsız kaidesiz, sorgusuz sualsiz kardeş kabilindendir diye olur verilir bizdendir. kim ki daha ilk cümlesinden akıp duran irinin aslında hiçbirimize bir faydasının olmayacağından bahis açacaktır, daha yolun en başında nankördür tabi bir de kalleş. tırpan boylu boyunca indirilirken başımıza fikriyatımıza her defasında giyotinin çelik yüzeyi, yay gibi gerginliği yine yeniden bir sınavın daha varlığını belirginleştiriyorken, bunu duyumsatıyorken sıranın dahilinden ses etmemektir dillendirilen kardeşlik. beklentilenen el pençe divaneliğin yanında arzu edilip talepkar olunan yegane ley olan biteni sorgulamayıp, serzenişleri bir dolu sinkaf, hiddet v paylama olsa da sineye çekmek içselleştirebilmektir beklentilenen. budur bunca dillendirilmesi gereken eğrinin yanında sadece v sadece suskunluk, biattır referans olarak gösterilip tamah ettirilmeye zorlatılan. tın tın teneke zorlaması!. duyumsadığımız, gördüğümüz, belleğimize dahil ettiğimiz kadüklükler n’olacaktır sorusu hep bir diğer yan tarafa ötelenir. hep o birlik beraberliğe musallat, tebelleş olanların sırtına yük bina ettirilir. basitçe düz mantık böylesi bir paylaşımı reva görmese de, layığı o olmasa da tutturulmuş gidilen rotanın ezcümlesi iş bu noktada saklıdır.

biçimler alt üst edilip sorun tahrif edilirken hemen herşeyin olağanlığından şüphe duymaksızın, nedamet göstermek, boyun kıldan incedir demek bu düzenin talepkarlığının bu alanda da bitmez, bitmeyecek ricalarının bir diğerini sunumlandırmaktadır. gün yenileniyor, fikirler dönüşüyor, umutsuzluğun ikliminde yeni dayanaklar, tutunacak dallar ortaya çıkıyorsa bu her dem riayet edenlerin çabalandıkları ileri demokrasi güncelleştirmelerinden her dem ayarlanan fikir cambazlığı örüntüleyen kurnazlıklardan ileri gelmektedir, yerseniz!. biat etmeyen içinse bu yenilir yutulur olanın sağladığı sözde özgürlüğün esamesi, gölgesi okunmayacaktır. içinde kalakaldığımız zaman mevhumunun öylesi ya da böylesi bir dar alana hapis edilmesi, en azından bu tecrübenin daimiliği adına direnç gösterilmesi bile kardeş-kalleş ayrımının nasıl düpedüz hile hurdaya başvurulmadan, normal adledildiğine dair vakıalar toparlamasıdır. yol ayrımlarında, kervan ortasında biteviye tetkik v tahlillerle kimci olduğunun sorgusu buna gösterilen özenlilik hallerinin, ensede pişirilmeye devam eden hainler iş çeviriyor bozasının kanıtları için yıldırılamayacak yeni türetimleri beraberinde duyumsatmaktadır. nereye kadar böylesine bir kapsamsız hazımsızlık nereye kadar tuttuğu v denk getirdiğini kolundan çektiğim gibi karanlığa teslim ederimcilik.

bir gün önce ad verip, hedef gösterip ertesi gün i.n.ş. mangalarının insiyatifinde yeniden kotarılan otokratik görüngüyü daimi kılan vatan haini avcılığının sergilenmesi. ennn organik biber gazıyla allanıp pullandırılarak. bir belgesel seyretmiyoruz yahutta olan biten fi tarihinde olup bitmiş şeylerden mürekkep değilken acıları merhem belletmek, işkenceyi normal bir tavra indirgemek, hiddet v nefreti milli hassasiyetlerle iliştirip şirinleştirmek, linçleri, kristal geceleri premiyeri yapılan bir sahneleme gibi tek gösterimlik hep münferit işi olarak kestirip atmak, yanında, yamacında savaş tamtamları aralıksız çalarken ölüm kusturuculara para yetişmediğinden daha büyük güncellemelerle fedakarlıklar beklemek bunu çekincesiz dillendirmek, karın tokluğunun yanında bir de canın derdine düşürmek oradakini gece, buradakini gündüz mütemadiyen yedi yirmi dört istim üzerinde tutmak tahlil edilesidir. upuzun bir soluk boyunca düşünülesidir. eğrilik bu kadar kolay doğru diye savlanabildiği v savunulabiliyorsa elimizdeki son şanslarımızı değerlendirmenin vaktinin çoktan geldiği yinelenesidir. düşünselliğin temeli idelerden küçük fikir kırıntılarından ibarettir. gel gelelim, bakıp görelim bize sunulanlar er dem kıyaslandıkça daha meziyetlisi bu diye iteklendikçe, öne sürüldükçe bu sürümünde hemen hiçbir konuyu derinlemesine, kesin bir biçimde çözümlemeyi tasvavvur etmediği meydana çıkmaktadır.

bunca saik içerisinde atıl bir biçimde rol pay edilmiş, bir görünüp, bir kaybolan vesayet aksamının, zırhının çok canımızı da sıkarlarsa yaparız bir rererörörür kumpasının hatırda tutulması ile bağlantılı olarak öteklieştirme, hedef haline dönüştürmei yerinden yurdundan en önemlisi özgürlüğünden men edebilmek gibi varyantlarla beraber tekmili birden güncellikte yeniden canlandırılmaktadır. berhava olanın, bigane kaçırılan “yalan” dünya’nın bilindikliği karşısında hala sultanın, devamlılığının v tahakkümün başka ağır sınayışlarına tabii tutulmamızdır. denek bellendikçe bir öncesinde hayır n’olamaz nidalarının yerini ikame olaraktan bi’tabii ki buyrunuzlara denk getirilebilirliğinin, görünmesi biçem kazandırılmasıdır. gayya kuyusuna dönen bu karanlık güncellikte tek bir sesin işittirilmeme, ötesinin duyumsatılmama çabasıdır. vizyon, vitrin, öngörüler; şu veya bu endeks durmaksızın yeni parametreler ortaya çıkartsa da varsa yoksa aynı teranelerle hem üzümü yiyip hem de bağcıyı dövmek muktedirin odaklarından birisi olarak sürdürülmektedir. çözdürülmezlik şiarına iliştirilmiş barışın, handiyse her gün bir yanımızı harap etmeye devam edilen bir sathı mahalde, konuşmanın, müzakere etmenin, adını koymanın bi’yandan olabilirliğinden dem vurup öte yandan inatla vatan hainliği olarak resmedilme çabası, didişi buna bir örnektir.

otuz yıl, elli bin canın üzerine eklenen her yeni bir rakam soluk bir istatistik verisi değilken, hemen hiç öyle değilken yok kararlılıkla savaşa devam şıkkı v yolunda daimiliğine teşebbüsüne kendisidir üzüm bağ ilişkisinde atfetmek istediğimiz. bir yerlerde olan bitenin üzerini örtebilmenin yolunu daha fazla dezonformasyon, tahrifat v diğer unsurlarla donatmanın tüm biçarlığına teslimiyetten hemen hiç goculmamasıdır zikredilmesi gereken. sağduyu nerededir. vizyon ne yandadır. adalet hangi kıstaslarla mengenelenmiştir. eşitlik hangi dağın ötesindedir. sorular v sorgular……. bitmek tükenmek bilmeyen naçarlığın birebir görünürlüğünü ikrar ettirecek sorgular. gerçekliğe ulaşmanın yolunun kör sapalardan hep bilinmez yollardan arşınlatıldığını belirginleştiren bu uğraşı mümkün mertebe tamamlayamamayı düşündüren ide belleyen çıkarsamalar.

üç koca yıl geçer bir arpa boyu yol tek bir sorumlu veya sorumluluk sahibi erk hakkında soruşturma, bu iş nicedir sorgusu gerçekleştirilmeyen ceylanın bedenidir, yanıtları bekleyen ben niye öldürüldüm diye?. günler günleri kovalar yaptık ettik hele bir soluklanın niye ettik diye laf salatasına boca, heder ettirilen otuz üç canın roboskisinden geriye bıraktığı sorgu v soruların kendisidir. her şeyi kaçak göçek olan, al takke ver külahla, yalan v dolanla talan serbestken bu mümkünken, elli tl kazanç uğruna canından olmanın makul bir gerekçesi olabilir mi diye yanıt bekleye duran ruhlar, gitmesek de görmesek de kafalarında hala giyotinin sallanmaya devam edilenlerin yaşamak için sorgularını sürdürdükleri bir yerin seslenişidir zikredilmesi elzem. bir gerilla öbürü asker biri leş diğeri şehit diye tavır alınmışken bunun politikası gündelik dilde, karşılıklarının nice hazımsızlıkların güne kavuşmasını sağlamışken barışı yad edenlerin başlarına gelmeyenlerin eksik konulmadığı en son cerrah efendinin nefret iklimlendirmesine haiz olan osmaniye’den geçirilmeyen halil savda gibi sözü bayrak bellenisi insanlar için, tüm kalıplaşmış algıları bir kenara terk edilip barışın kendisine ulaşılabilirliği göstermek için burada yürünmesine bile mani olunan bu yurtta, dört köşesinde yanıt bekleyen sorular. ötele ötele nereye kadar? bir ses yanıt verir ekranlardan… 2071’e kadar… düşünelim.

>>>>>Bildirgeç

Ataşla Kıstırılmak – Rahmi ÖĞDÜL – Birgün*

Ataş, heykeli dikilesi bir devlet adamıdır, nitekim Norveçliler 1989’da başkentleri Oslo’ya yedi metre boyunda heykelini dikmişlerdir. Kökeni tartışmalı olsa da Norveçliler ataşı kendilerinin icat ettiği konusunda ısrarlıdırlar. Norveçli Johann Vaaler yirminci yüzyılın tam başında, 1900 yılında ataş tasarımının patentini almıştı.
Ataş Norveçliler için salt bir büro nesnesi olmanın çok ötesinde anlam taşır. İkinci dünya savaşı sırasında Nazilere karşı direnen Norveçliler milli birlik ve dayanışmanın göstergesi olarak yakalarına ataş takıyorlardı. Savaş sonrasında Amerikan askeri istihbarat örgütü Nazi Almanya’sından biliminsanlarını yakalayıp ABD’ye getirmek ve ıslah etmek amacıyla Ataş Operasyonu (Operation Paperclip) başlığı altında bir program devreye sokmuştu. Dediğim gibi, ataş yüzyılın başında dağınıklığı gidermek, birlik ve beraberlik ruhunu canlandırmak için icat edilmiş bürokratik bir devlet adamıdır. Ayrı ayrı duran ve kaosa yol açabilecek öğeleri yakalarından tuttuğu gibi tomarlar halinde kıstırarak anlamlı bütünlükler yaratır.

ATAŞIN İŞLEVİ
Her evde ve büroda bulunan, notları, sayfaları, dosyaları ve elbette zihinleri bir arada tutmaya yarayan, çok basit olsa da dönemin zihinsel yapısını yansıtması açısından vazgeçilmez ve mutlaka yaratılması gereken bir icat olduğunu görüyoruz ataşın.  Tıpkı Japon kâğıt katlama sanatında olduğu gibi bir tel parçasının katlanmasından oluşmuş. İcat edildiği andan itibaren şeylerin ayrık durmalarına ve aralarında kendiliğinden ilişki kurmalarına izin vermiyor. Toplumsal kolajın hiç hesapta olmayan yatay bağlantılarından hiç haz etmez. Tutturduğu şeyler arasında tutarlılık arar; ‘ya/ya da’cıdır; ya bu tomara girecektir parça ya da bir diğerine. ‘Ya sev ya da terket’çi davranışın izlerini görürüz ataşın işlevinde. Yakaladığı, kıstırdığı şeyleri tutarlı cümleler haline dönüştürür, kekelemeye tahammülü yoktur; hele ki ‘VE’lerle kekelemeye.

VE’LERİN İFADELERDE YERİ
Fransızca attache sözcüğünden dilimize geçen bu sözcük halk arasında çoğu kez ataç olarak da söylenir ve ister istemez eleştirmen, denemeci, şair Nurullah Ataç’ı akla getirir. Sadece isim benzerliği olsa yine iyi, VE’lere karşı tutumunda da ataşvari bir tavrı vardır Nurullah Ataç’ın: “Türkçede, konuşma Türkçesinde, VE’den bir kaçınma, bir tiksinme var. Oysaki yazılara dolduruyorlar Ve’yi, onsuz olmazmış, anlaşılmazmış ne dediğimiz, daha bir takım lakırdılar. VE’yi konuşurken gerekli bulmadığımıza göre, atabildiğimize göre, yazı dilinden de atabiliriz! İşlerine gelmez, onun yazıya bir kibarlık, derinlik verdiğini sanıyorlar, boncuk diye kullanıyorlar onu. Nazar boncuğu yahut katır boncuğu…” (Günce 1953-1955, YKY).  Ataç haklı, VE’ler boncuk diye kullanılıyor, daha doğrusu VE’ler araya girerek her şeyi boncuklaştırıyor, bir boncuk dizisi gibi yan yana geliyor şeyler: “ve Türkler ve Kürtler ve Araplar ve …” diyebiliyoruz örneğin.  ‘Ya/ya da’cı ataşın aksine, birbirini dışlayan, diklemesine hiyerarşik, totaliter bütünlükler kurmak yerine, her zaman ortada, arada yer alacak şekilde düzenliyor VE şeyleri.  Deleuze ve Guattari’nin vurguladıkları gibi, dır/dur ile biten cümlelerin ontolojik tutarlılığını çökerterek boncuklar arasında yeni ilişkilere yol açıyor, dili sonsuz bir varyasyon içine sokuyor. Artık şeylerin ne başı ne de sonu vardır, VE bağlacı sayesinde bir içkinlik düzleminde şeyler yan yana gelerek, tıpkı müzikte olduğu gibi kontrpuansal bağlantılar kurabilirler aralarında.

ZAMAN KAZANMA SÖZLERİ
Devletçi zihinler VE’leri pek sevmezler o yüzden; VE kekelemeye yol açarak dilin bütünlüğünü bozacak, ataçla tutturulmuş tomarı darmadağın edecektir çünkü. Dildeki iktidar ilişkilerinin tam da kekelemeye başladığımız an çırılçıplak görünür olması ve bizi doğru yola sevk etmesi de manidar. Konuşurken, dilin dağılıp gideceğini, kekeleyeceğimizi hissettiğimiz an, nedense bir efendi giriyor hemen devreye. “Efendime söyleyeyim” diye bir zaman kazanma sözü var bizde. Tam da gramerin bozulacağı an.  Dilin görünmez efendisi çizgisellikten, doğru yoldan çıkıp ara yollara sapmamızı, dallanıp budaklanmamızı engelliyor, dilin yasalarını hatırlatıyor bize. Sadece konuşma dilinde değil, sanat, kültür, politika üzerine yazarken de dilin görünmez efendisinin ataşvari kıstırmalarına maruz kalıyoruz.
‘Ya/ya da’cı ataşın bizi ikili karşıtlıkların kutuplarından birine kıstırmasından VE’lerle kurtulduğumuzda, aynı anda hem bu hem de şu olabileceğimiz yeni bir deney alanı açılacak önümüzde.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar… Rahmi ÖĞDÜL uzunca bir zamandır Birgün Gazetesi’nde gündelik teferruatların tam da lazımgelen söz söylenesi, bahis açılası konularında anlak, sanatsal izdüşümler, perspektiflerden ilham alarak okura yeni okumalar sağlıyor. Gördüğüne kani olmaktansa, yetinmektense başka şeyleri; sorgular, tahlil eder bir pozisyona teşvik ediyor. Ataşla Kıstırılmak başlıklı makalesi de bu merhalede değerlendirilebilecek bir metin. ÖĞDÜL ve Birgün Gazetesi’nin anlayışlarına sığınarak metni sayfalarımıza iliştiriyoruz.

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Engin Çeber İçin Adalet İstiyoruz – Amnesty Int’l
Ataşla Kıstırılmak – Rahmi ÖĞDÜL – Birgün
Bugün Günlerden Siyah / Ceylan’a… – Gulistan Gulê DEPÊ – Ajans Amed
Bitmeyen Soruşturma, Açılmayan Dava – Çiçek TAHAOĞLU – Bianet
Kayıp Yakınları Ceylan Önkol’u Andı – ETHA
AKP Döneminde 183 Çocuk Öldürüldü – Evrensel
Yaşasın Adalet! Ki İnsanlık Ölmesin… – Reha RUHAVİOĞLU – Gazete İpekyol – Gyank
Çok-Aydın Türk’ün Hayal Kırıklıkları – Têkoşer QEMEROKÎ – Ajans Amed
Savda 1 Ay Boyunca Barış Yürüyüşünde Neler Yaşadı? – Ali Barış KURT – ANF
Vicdani Retçi Halil Savda’nın ‘Barış Yürüyüşü’ Durduruldu – Birgün
Yalan – Ahmet KAHRAMAN – Yeni Özgür Politika
“Bütün Bu Yaşananlar Bir Dejavu Gibi…” – Aslı KAYA – Korsan Dergi
Zehirli Sahtekarlık Kültürü – Göksel ARSLAN – Başka Haber
Her Türlü Milliyetçiliğe Karşı Olmak – Zana GÜMÜŞTEKİN – Gyank
Kürtler Karşısında Yenilgi Alan Devletin Yeni Bir Planı Var Mı? – Dr. Mustafa PEKÖZ – Sendika
Oyalama Taktiği – İhsan ÇARALAN – Evrensel
Kürtlere Haklarını Salam Taktiğiyle Veremezsiniz – Ezgi BAŞARAN – Radikal
PKK Devlet İstiyor Dış Desteği De Var – Şenay YILDIZ – Akşam
Barış İçin Ölüm Şart Mı? – M. Latif YILDIZ – Yüksekova Haber
Görüşme(me)! – Şeyhmus DİKEN – BiaMag
Botan Sendromu – Arif ALTAN – Özgür Gündem
Yeni Stratejik Hamleler – Aysel TUĞLUK – Radikal 2
Müzakere, Halk İçin Geç Devlet İçin Erken – Ayhan BİLGEN – Yeni Özgür Politika
Savaş Emri Verenler Esneyiniz – Demiray ORAL – Taraf
Müge Tuzcuoğlu Dahil 9 Kişi Serbest Bırakıldı – Faruk AYYILDIZ – Evrensel
Arat ve Doğan Ailelerinden Devlete Çağrı – ETHA
Militarizmin Sonu Burası Mı? – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal
Peki Bu Kadınlar Terörist Mi? – Mehveş EVİN – Milliyet
Haksızlığın Gümbürtüsü – Ragıp DURAN – Bir + Bir
Balyoz Davası’nın Toplumdaki Yankısı ve Yargı Süreci – Ahmet İNSEL – Açık Radyo
Balyoz Davasından Çıkan Dersler – Osman KAVALA – Radikal
Hani Bu Kilisenin İlk Sahibi? – Emre ERTANİ – Agos
Başbakan’da Çocuk Yapsın, Örnek Olsun! – Özgür AMED – Ajans Amed
Uzmanlar ve Zamlar – Metin YEĞİN – Özgür Gündem
Gidişat Gidemeyişata – Sezin ÖNEY – Taraf
Hakikat Şimşeği – Karin KARAKAŞLI – Radikal 2
Unutmadık, İzlemeye Devam Ediyoruz! – Murat ÇAKIR – Emek Dünyası
Medyanın Objektivizm Yalanı ve Kitlelerin İradesi – Sarphan UZUNOĞLU – Gyank
İçişleri Bakanı: Dindar İnsanlardan Zarar Gelmez – T24
İşte Polis Kayıtlarındaki Aydın Erdem Cinayeti! – ANF
Çünkü Onlar Mazlumdu… – Reyhan YALÇINDAĞ – Yeni Özgür Politika
Sizin Eseriniz – Ferhat KENTEL – Taraf
Behçet Hastası Hasan Alkış’ın Hayati Tehlikesi Var – Görülmüştür
Militerler İçerde, Militarizm Zirvede – Kadir CANGIZBAY – Birgün
Türkiye Susmuyor – Can DÜNDAR – Milliyet
Bu Da Memleketimden Hıristiyan Manzaraları – Ferda BALANCAR – Agos
‘Burası Askeriye, Olur Böyle Tacizler’ – Kemal ÖZER – Evrensel
Sağır Dilsiz Sınıfı – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
“Dün Bir Öğretmen…” – Sultan KOMUT – Bianet
Ağam Ayağının Turabı Ben – Mehmet Said AYDIN – BiaMag
Önce Hatırlamalı… – Bülent USTA – Birgün
“Bize Garipler Derler…” – Kıvanç KOÇAK – Birikim
Neşet Ertaş Hep Vardı, Biz Neredeydik – Türler Arası – Açık Radyo
Neşet Ertaş’ın Vedaı: “Bilmem Azdan Çok Anlar Mısınız?” – Ulaş ÖZDEMİR – Derya BENGİ – Bir + Bir
Neşet Ertaş’ı Dinliyor Muyduk Sahi? – Berrin KARAKAŞ – Radikal
Son Ozan – Veli BAYRAK – Gyank
Neşet Ertaş Senin Diline Gelmez, Orada Dur Pala – Orhan ALKAYA – T24
Selçuk’ta Bir İrtica Vakası – Sevan NİŞANYAN – Nişanyan Facebook Sayfası
Nubar Terziyan 6-7 Eylül’ü Anlatıyor – Sevag BEŞİKTAŞLIYAN – Agos
Dêrsim Ermenileri Bugün Hanau’da Toplanıyor – ANF
Dengbêjliğin Tarihine Yolculuk – Suna KÖSE – Yeni Özgür Politika
Yeni Başlayanlar İçin İtiraz Engelleme Kılavuzu – Bilge TERZİOĞLU – BiaMag
‘Kusura Bakmayın İmam Hatibe Gideceksiniz’ – Emek Dünyası
Türkiye: Bir Kapitalist Cehennem – Uzay BULUT – Özgür Gündem
Gündönümü – Ümit İZMEN – Radikal
İş Kazalarında ‘Kader-İhmal’ Devri Yasalaşırken – Alp Tekin BABAÇ – Sendika
‘Wall Street’i İşgal Et’ Hareketi Teorisyenlerinden Charles Eisenstein: Krizden Kurtulamayacağız – Kıvanç ÖZVARDAR – DW Türkçe / Başka Haber
‘Hedef Yarın , Ezilenlerin İktidarı’ – Adil Medya
5 Ekim’e Doğru – Nihal KEMALOĞLU – Akşam
Vakit Tamam Yıkım Saldırısı Başlıyor – Sendika
Freedom On The Net 2012 – Freedom House
Kişisel Gizliliğe Veda Vakti Geldi Mi? – Berkin BOZDOĞAN – Başka Haber

Kane Ikin Official
Kane Ikin – Sublunar Album Official Informative via 12k
Kane Ikin – Sublunar Album Critic By Creaig DUNTON via Brainwashed
Silent Harbour Official 
Silent Harbour aka. Conforce – An Ambient Assault via Kana Broadcast
Silent Harbour – Silent Harbour Album Critic By Will RYAN via BPM
Mohn Official via Kompakt
Mohn – Ebertplatz 2020 (Wolfgang Voigt HardTranceAtlanticXSMix)  Stream via Kompakt Soundcloud Page
Mohn – Mohn Album Critic By Jess HARVELL
Niederflur Official via Facebook
Niederflur – DJ Mix via Soundcloud
Niederflur – Archipel Soundtracks
Deadbeat Official via Twitter
Deadbeat Mix For Trax Magazine
Deadbeat – Eight Album Critic By Ben DONNELLY via Dusted Magazine

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromosMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel three crowds make a flock by scorpocat – nicht zu hause
scorpocat – nicht zu hause’s flickr page

>>>>>Poemé
Kapı – Birhan KESKİN

geç benden, ben dururum, ben beklerim, geç benden,
ama nereye geçersin benden ben bilemem.

dediler ki, olgun bir meyve var sabır perdesinin ardında,
dünya sana sabrı öğretecek, olgun meyvenin tadını da.

dediler ki, şu ağaçlar gibi bekledin, şu ağaçlar gibi hayal,
şu ağaçlar gibi kederli.

açıldım, kapandım, açıldım, kapandım, gördüm
gelenler kadar gidenleri de,
hani sabrın sonu, hani gamlı eşek, pervasız nar nerde,
hani bahçe?

biri gelse.. biri görse.. biri gelmişti.. açmıştı.. durmuştu..
duruyor hala bende.

kaç zamandır çınlıyor içimde bu boşluk, kim
kıydı, bahçenin şen duluydu, karşımda duran dut?
en çok onunla bakıştımdı, bir kere olsun dilegelsindi,
çok istedimdi.

bana kalsa susardım daha, ama dilimdeki paslı kilit çözülür belki,
sapaya kaçmış cümlem uğuldar, içimin kurtları kıpırdar diye
gıcırdandım takatsız.

gördüm hepsini, gördüm hepsini, sabrın sonunu..
biri gelse, biri görse, şimdi,
rüzgar sallıyor beni…

Kaynakça: Sırça Fanus

Deuss Ex Machina # 413 – difference and repetition

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_413_–_difference and repetition

20 Ağustos 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Dans Les Arbres-Les Cimes (ECM Records)
>2<-Dans Les Arbres-La Vapeur (ECM Records)
>3<-Sidsel Endresen & Stian Westerhus-The Rustle Of A Long Black Skirt (Rune Grammofon)
>4<-Sidsel Endresen & Stian Westerhus-Drawing An Arc (Rune Grammofon)
>5<-Emanuelle de Raymondi-BV 07 (ZerOKilled Music)
>6<-Emanuelle de Raymondi-BV 10 (ZerOKilled Music)
>7<-Mika Vainio-Magnetism (Touch)
>8<-Mika Vainio-Magnetosense (Touch)
>9<-VNDL-Night At Slaeg (With Pleq) (Hymen Records)
>10<-VNDL-Novar (c0ma Remix) (Hymen Records)
>11<-Björk-Dark Matter (Alva Noto Remodel) (One Little Indian)

difference and repetition
(413)

bilindik, tanıdık, aşina… her defasında sözün bittiği yer olarak nakşettirilenlerin, duyumsatılanların günün v gündemin en ön safhalarına taşınanların, yamaca tutturulanların peyperdey dizildiğinde bir, iki bölük yan yana durduğunda ortaya koyduğu simgeleştirdiği kaçınılmaz bi’biçimde kırılmaların hayatlarımızı alt üst ettiği gerçekliğidir. bu vurgudur. kolay v tek bir satırla cümle oluşturabilmek birbirine denk düşürülebilecek anlamlar, anlatımlar kotarabilmenin bu kadar zora koşulmasının sebeplerinden birisi de budur bir ihtimal. her defasında sözün bittiği yerle hemhal, bağdaş olunup hep o noktaya ulaşmanın, orada sabitlenmenin v ötesine ulaşamayacak olmanın getirdiği varsayımının enikonu götürdüğü, hepimizi taşıdığı mercii böylesi bir gri alandır. kümenin, yapının, kürenin v alanın geri kalanında bir bahis açılacaksa eğer durağanlığımızın nedenleri sorgulanacaksa eğer birbirimizin diline, vicdanına karşı demediğimizi koymadığımız bir alanın varlığını sorgulayarak, hesap sormayı zihinden geçirerek yola koyulabiliriz. okuyoruz, izliyoruz, duyuyoruz v bir şekilde sunulabildiği kadarını görüyoruz. sunulduğu kadarıyla vakıf oluyoruz.

gözün gör dediğini, aklın idrak ettiğini çekincesiz, aracısız v yalansız dolansız olarak sorgulamaya girişebildiğimizde durumun her defasında bozacı, şıracı ilişkisiyle beraber sunumlandırılan eksenden uzak bir alanı gösteregeldiğini söyleyebilmek mümkündür. bir çarkın içerisinde bir o yana bir bu yana koşar adım ilerlerken durmaksızın yeni eşikler, aşamalar arasında tercih mecburiyetine tutulmuşken, ya o ya bu şıkkının, ya şunun yahutta bunun taraftarısın algısının dirençli bir çözümlemeyi uzağımıza yönlendirdiği aşikardır. düşünmedikçe sorgulayıp engin cümlelerin değil basit v kanalize edilmiş, dayatılmış olanların ötesindekine ulaşmayı kafaya koymadıkça daha çok sınavlarda sözün bittiği yerleri göreceğimiz muhakkaktır. velev ki ötekisinin diline pelsenek ettiklerinden bir hayır gelmeyecek olsun, velev ki her dedikleri doğrunun ta kendisi olarak sınıflandırılsın, öyle tanıtılsın vicdan bir kere de karşısındakini işitmek, bir kere de söz hakkı tanımak üzerinden geçmez mi, geçememektedir mi? nedir?

günümüzün getirdiklerinin farklı perspektiflerden irdelemeye gereksinim olmaksızın yalın bir biçimde tahliline girişildiğinde, zihinde tartılıp biçimlendirildiğinde her defasındaki bunca ağır yüklenişlerin, ensemizde pişirilen bozaların peyperdey sunumlandırılan niteliği kendilerine merhem bile olmayacak tasvir v önermelerin bütününde kısacası bütün bu cinnet sarmalının mabadında hayata ulaşıp kelamları oradan düzmeye, önümüzü, geleceğimizi görebilmeye daha kaç vardır, kaç durak? yeksan edilen, sükun etmiş olan, eşikten buyur edilmiş olan manasızlığın, sağır duymaz uydururculuğun her dem taze her dem el altında tutulmaya devam edilen nifak tohumlamasının, ondan bölücü, bundan yancı, bir diğerinden içimizdeki irlandalı benzetmesine yakın duran yakıştırma v atfedişlerin seslendirilmesi karşısında akil olana daha kaç vardır? akil olanın peşinden ilerlemek, bunu arayabilmek için didinmek uğraş vermek elzemken daha ne kadar kafayı kuma gömüp her şey olurunda v yolunda diyenlerin evet bunu halen ısrarla v inatla yineleyebilenlerin çizdikleri rotanın içerisinde ilerlememeye mahkum kalacağız. şimdi düşünme zamanı değilse hangi aralıktır o vuslat? yanlışın yankısını bulduğu ilk nefesten bu yana devinimin sürekli güncel tutulduğu bu coğrafyada yalnızlığımızın ironik olmayan anlarında, şapkalarımızı önümüze alıp düşünmeye kaç merhale vardır, kaç aşılması gerekli eşik?

kolay kolay her şey kolay şiarının başımıza örmediği çorap kalmamışken, bir fileden kurtulduğumuzu varsayarken bir başkasının zorlu mücadelesine dahil olmak, ama asla v kata çözümlemeye dair, nihayetlenmesine dair bir kuvvetli algı, duruş sergilemeden; yol hepimizi nereye taşıyacaktır, ulaştıracaktır. zihne düşürülen, simgeleştirilen v budur bu kadardır diye iliştirilenlerin bir millet tahayyülü içerisinde sergilenmeye devam edilen, kör bir inatla sunulmuş olan ötekisinden öç alıp demediğini bırakmama, yarasını kanırtmak adına en olmadık şeyleri sergileyebilme, erkanın beklentilerini, ahalinin tahayyüllerini başkaca okuyarak, buna yorarak geliştirilen sözümona açılımların, sözümona yeni sözcükler türetmenin, eylemlere girişmenin nasıl da kör kör parmağım gözüne şeylerden mürekkep olduğu bugün yinelenesidir. ortalık toz dumandan, can pazarından geçilmezken hemen her güne bir yeni ağıdın yakılması söz konusu edilmekteyken hala bildiğimizi okumaktan, bu kararlılığımızdan zerre şaşmayız bakışımının, tahakkümünün götürüp, ulaştırıp dımdızlak hepimizi terk eylediği yer duyarlılık sahasının tarumar edilmiş kırsalıdır. duyarlılığın istimlak edilmiş halidir.

kolaycıl işler bakanımız sayın şahinbeylerin diline pelesenk ettiği vurgularında değme faşizan unsurların yıllardır düşünemediklerini paldır küldür söylemesinden tutunuz, kabinenin ağır üyeleri arasında kıdemini her defasında duyumsatan çelikli, barınçlı v hiddetli beylerimize kadar uzanan, ana akım medyanın neyden haberdar edip, neyi önemsemesi gerektiğini biat etmez yahutta dediklerine riayet etmezlerse nelerin başlarına gelebileceğini muştulayan pejmürdeliklerin has be has sahiplerine varasıya çeşitlendirilebilecek bir ulema çevresinde olan bitenlerin ta kendisi duyarlılığın çiğ çiğ lime edilmesidir. bölük pörçük kılınmasıdır. defaatle yinelenmesi gerekli olan birbirimizin sesini duymamamız için ortalığa kestirilen kakafoninin dört bir yanımızı çerçevelemesi, hepimizi mahkum kılmasıdır bu v benzeri yönelişimler zaman mevhumu içerisinde dün orada bugün burada görüp de yaşadıklarımızın hemen hiç rastlantısal değil tam aksine hesaplı kitaplı birer felaket projesi olduğu gözler önüne serilmektedir. felaket uzlaşılacak zemin bırakmaz, dilden medet umulması için yola çıkılan meram, akil yolculuğun önünü almaktan gayrısını paylaşmaz.

felaket düz ayak yinelenmesinde beis görülmeyen hakir görülmeleri adına söylenmesinden çekinilmeyen, hedef gösterilmelerinden kaçınılmayan mutlak ötekilerin varlığının takdis edilmesinin açtığı yaralardır. yaralarımızdan hala kan damlarken, hala acının kendisi varlığını muhafaza edip her yanımızı felç etmeye devam ederken düşünmekten, harekete geçmekten gayrısıyla avunmak biraz fazla polyannacılık değil midir? o bilmediğimiz yerlerde, en azından eşiğimizden uzak bellediğimiz yer v yurt merceğinde olan bitenlere tepkimenin şirazesinden çıkmışlık ile alaşağı edilmesine olan biat gayya kuyusunun, karanlığın en alt kademelerine teslimiyet değil midir? teslim bayrağı değil midir? hayatı hayra yormak bir yana her anını daha bütünleşik, birbirine denk tasvirler, sınavlarla donatmaya devam edildiği müddetçe her ana bir ölüm, her ana bir yıkım sığıştırılmaya, kadim halkların kardeşliğini onarılmamak üzere yıkma gailesiyle hareket edilmesinin neticelerinin kıyamet diskurundan ne farkı olacaktır? yahutta hala kalmış mıdır böylesi bir farklılık.

algı v dönüşüm bir sarkaç gibi başımızın üzerinden sallandırılmaya devam ettirilen, roboski’ye sus, şemzina’ya pus, antep’e lal, malatya’ya ya yahutta başlı başına bir insan öğütücü haline dönüştürülmüş kapital başkenti şehristanbul’a kadar her yerde karşılaşmaya başladığımız suskunlaştırma o olmadı linç edebilmeye kadar varan kiminde nümayiş, kiminde neredeyse oh oldu denilebilecek bir seviye yoksunluğunun karşılık olarak dillendirilebildiği bir ortamda “hayat ne yana düşer”. hayata tutunabilmek hangi yana. problem olan mesellerin üzerini unutmakla, ölü toprağı serpmeyle, benim halkım işini bilir, çok da güzel öcünü, tepkisini ortaya koyar pışpışlamasının kör bir hiddet sarmalından geriye pek de bir şey bırakmadığı gün gibi ortadadır. meydanda olan günümüzün, gündelikliğimizin yamacında birbirimize vermemiz gerekli olan asgari saygının, asgari empatinin yerinde yeller estirilmesidir. tekrarlamak lazımsa hayat ne yana düşer bu gri mevzide, karanlıkça zapt edilmiş bu kara parçasının dört bir yanında. tam teşekküllü karşılığını bulmak için hayatı sözün bittiği yerden sözün kaynağına doğru seyyahlığa akıl ne zaman dank edecektir.

duyarlılık dediğimiz koşar adım birilerinin el aman feryat figanlarını önemserken, burnunun tam dibinde olduruluveren ama her ne hikmetse görünmezlik v bilinmezlik zırhıyla ayrıştırılamaz bir biçimde izole edilip ayrıştırılan, önemsenmediği her dakika yinelenen durumlar karşısında da gerekliliğini koruyan, biz beşeriler için sınav özelliğini muhafaza eden bir edimdir. harala gürelenin içerisinde tehlike geçti diye söze başlanana kadar uygulanan, yinelenen ele şeker yurda zehir zemberek damıtımların, alaycıl neredeyse ironik bile olmayan tespitlerle günün kotarıldığı, bugünkü duyarlılık tecrübesinin de heder edildiği bir eksende, durmaksızın düşünmeliyiz. kaderin ördüğü ağlar, alınyazısı v bilcümle vakiaların nasıl da insan eliyle kotarıldığını göz önüne getirdiğinizde bu tespit daha bir anlamlı olacaktır. taşlar yavaş yavaş yerlerine oturacaktır. böyledir. insan eliyle kotarılanın şirazesinden çıkmayı olağan, dimağın kırk yıl düşünse gelmeyeceği şeyleri sıradan, kolay kolay dile getirilemeyecek şeylerin, hakaretamizlik düzeyi v düzeni dahilinde olduğunun okumasının v fikrin / zikrin bu doğrultuda yapılandırılmasının hepimizi taşıdığı yer medeniyet mezarlığıdır. medeniyet diyerek levhası çakma, içeriği küflü bina edilen gayya kuyusudur. ta kendisidir.

her dem yanlışlara tutunarak doğrular türetmek, doğrunun her ne olduğunu unutmak v unutturmak adına savlanan şeylerin hepitopunun incir çekirdeğinden küçük ama bir yandan da çorbadan çıkan sinek kadar ‘can sıkıcı’ olduğu yinelenesidir. akılda tutulasıdır. akıl tutulmalarının, boş vermişliğin, kural tanımazca giydirmelerin, göndermelerin yanı başında durulup düpedüz düşünce tahlillerine girişildiğinde duyarlılık nam edimin nasıl da yenilip yutulduğu yerle yeksan edildiği ortaya çıkacaktır. lime lime edilen hayatlarımız, bölük pörçük kılınan günlerimiz v tabii ki yarınlarımızdır. ümitvar olmayı bir kenara terk ettirip, salt dayatımların, ikilmeye gerek duyulmaksızın sürümcemesiz diretmelerin yanında v refakatinde bunca kadüklüğün birbirlerine lehimlenerek oluşturulan yapıyadır sözlerimiz, seslenişlerimiz. mutlak doğru olarak savlananların perspektifini bir de diğer yanından bakıldığında ortaya çıkarttığı meram budur, bu noktadadır. imlenen simgeleştirilen peyderpey katara eklenilen, düzayak güncelliğin harala gürelesinde tozu dumana kattıran muktedir aklının sunduklarına iki kere göz gezdirdiğinizde duyarlılık halinin bile isteye nasıl tahrif edildiğini, yönünün kapsamının değişitirildiği ortaya çıkacaktır. tutturulan yolların yok oluşu cismanileştirdiği aşikardır.

sorun mesel v mesnedinin kendisine uygun görülüp biçimlendirilen v son tahlilde durumun muğlaklıktan ötesine taşınmazlığı, arafta tutulduğu zamanın güncelliğinde, şimdisinde karşılaştıklarımızın toplamı bu betikte tanımılama çabasına giriştiklerimizden daha elimdir. daha yoğun bir biçimde enikonu tartılası, uzun uzadıya düşünülesi acıların varlığını gösteregelendir. duyarlı olma halinin kalıplaştırılmış bir retorik, rutinlere bağlı bi’tepkime olarak resmedildiği, dostlar alış verişte görsün cümbür cinnet yurdunda halimizin perişanlığı ortadadır. halimizin nice olduğunu vesikalamaktadır. hangi birisine dert yanasınız, hangi birisinde uzakta kalasınız, kalbi kapatasınız, vicdanı mühürleyesiniz. hangi birisinde sürümcemesiz al gülüm ver gülümü bol ayak oyunlarını ifşaa edesiniz. duyarlılık nam edimin içinde, bunca şey birer birer açık edilip, malumun ilamına girişilmiş iken, düz ayak ötekileştirme deneyinin bir sonraki aşamasına geçilmişken hazır kıta. dünümüzde yaşatılanlardan pay çıkartıp hesap sormak mümkün olmadıkça bugün de yarın da başımıza örülecek çorapların, dibine kadar itileceğimiz kuyuların, yarların da sonu gelmeyecek, getirilmeyecektir. gördüğümüzü varsaydığımız şeylerin nasıl birer süzgeçten sunumlandırıldığı, birbirine bağlı veya bağımsız kelimelerin tam eksiği gediği olmaksızın alarm zillerini devreye soktuğu bu güncellikte duyarlı kalabilmek, olana bitene illa v billa tepkimeyi faşist bir tutum takınmadan sunmak, sahip çıkmak hala ütopik midir?

duyarlı olup, hassasiyet ihtiva eden! ama her dem münferit bir kıtanın, grubun sağlı sollu oraya buraya güruh halinde girişmelerinin önü alınmaması gerekli, onu da mı yapmasınlar canımlı cicimli yaklaşmasının tam teşekküllü vesikasıdır. hep aynı, her dem bayat hikaye. hep aynı bayat ama her defasında insanın benliğini altüst eden, çözümsüzlüğü derinleştiren, izolasyondan sonraki evreleri söz konusu kılan, cismanileştiren bugün x’i yarın y’yi tefe koymak için bir yardımcı, yıkıcı kandan medet umulan kararlılığın sergilendiği bir acı kumpanya. öylesine derin bir dehliz ki içine çekildikçe sanki yüzeydeymişiz gibi bir yanılsamanın, hüsnü kabülün seslendirilip onlarca yıllık yalanlara tutunmaya devam edildiği, bir cenah. üç orada beş burada, yedi şu dağın ardında şehit, ışığa yürüyen hemen karşı köşede leş!, ele geçirilip etkisiz kılınması mübah (sanki o insan değil tam teşekküllü bir makine, cansız bir persona kopyesi) sayılanlar, yediği kaba pisleyenler olarak resmedilen b.arınçların basıncı bol hedef, inş’nin lafları ağızlara tıkayabilmek için fırsat bu fırsat diye debele durduğu bireyler, insanlar. insanlık ne ara bu bayat, içi geçmiş küflü bolca salyalı, çokça sövmeli faşist söylemlere, sonunda hep her daim ölüm olan bu karanlık simsarlığına teslim bayrağını çekti. ne ara içimizde ötekisini ayrıştırma operasyonları için birer başlangıç olarak genç bedenlerin ölüleri, ölümleri üzerinden siyasi söylem geliştirilebildi ne ara.

konuşmayı, çözümlemeyi bir kenara terk edip ne ara cehennem zebaniliğinin yeryüzündeki temsilciliği adına bu kadar heveskar olundu. hangi ara. kayıp edilen, kaybedilip unutuş tarlasına terk edilen, rotasından şaşırtılıp bambaşka istikametlere koşturulan, dünün önemli gündem maddelerinin değil bugün v bu şartlanmışlığın getirdiğinin bol keseden atılan, saçılıp durulan nefret fiştekleyici, savaşı pışpışlayıcı, laletayin olarak değerlendirmekten öte enikonu ürkütücü bir dille duruşla kurulan, edimlerle sahip çıkılarak, muhafaza edilip serpilen, bir acı katarı yüklenişimiz haline dönüştürüldü ne ara!. yüklendiklerimiz sanki daha az evhamlanılası, daha seyrek düşünülesi şeylerden mürekkepmiş gibi durmaksızın biçarlığımıza ekle-çıkartma yapılanlar düşündürücü değil midir? şemzinan’da gizli kapaklı ortaya konulanlar, bir millet savaşıyor naraları uzağımızda gördüğümüz ölümü eşiğimizden içeri hemen her gün taşırken düşündürücü değil midir? lafı ağzınıza tıkarım, tepkimelerini lince taşıyanları mübalağasız saf saf onaylıyorum diye buyruk verenlerin olan biteni hayat devam ediyor diskuru üzerinden çözümlediklerini varsaymaları, ölümleri adına ister asker, ister gerilla, isterseniz sivil vd. birer istatistik olarak sunumlandırılması, onu da sansürleyip kesip biçip bilinmesi uygun görülmüşler türünden yarım ağız bir seslendirme v haberdar etme durumu duruşu düşündürücü değil midir?

ölmekten v öldürmekten gayrısını, hiddetten ötesini, bölünmezlik vurgusuna basa tepe, ötekisi olarak bellenene sardırılmayan, saldırılmayan bir ülke görünürde yok mu bütün bunlar hep peşimizde olan bir gulyabani kabusu mudur? münferit bir bakışımı seslendirip, görünür kıldırmıyoruz. yalın bir cümle kurabilmenin yeterince zor, sarp olduğu bir coğrafyada hakkın v hukuğun, adaletin v eşitliğin   bekasının nice konulduğunu duyumsatmaya gayret ediyoruz. kesintiye uğrayan, kesilip biçilen, önüne setler çekilip tabu haline dönüştürülen, gel gelelim sorunun kendisinden kurtulmayı değil daha uzunca bir süre beraberliğimizi kotarmaya gayretli olunan bir simyanın, çabanın karşısında ses çıkartmaya çalışıyoruz. ülke sadece birilerinindir o da sadece ülke ismiyle müsemma atfedilmiş olan ahvalin kendisidir aforizmasına el verilen gazetenin utanç defteri olarak tanımlandırılabilecek, içinizdeki faşisti salın gitsin, öfkenizi patlatın, ötekisinin üstüne çağrısının akıl almaz bir biçimde ivme kazanması, yankı bulması çabasında akıl bunun neresinde diye düşünmeye çağırıyoruz.

tefe koymanın, höt zöt demenin, başkalarının maşalığını hemen hiç gocunmaksızın yapıp ederken, hemen hiç tepkime vermeyenlerin kendi halklarından olana reva gördüklerininin, savaş ikliminin, linci onaylatan, göz ardı eden mazrufu değil zarfa odaklanan, didaktikliğinin terör menendini diri tutmaya yanaşmalarındaki aceleciliğin kurda kuzu teslim etmelerin, bolcana fırsat yaratılıp kahir eksen ağıza gelen, akla düşenlerin zikredilmesinin kakafonisinde adına barış dediğimiz edimin, özlemini daha uzunca bir süre günden ırak tutacağının farkındalılığını duyumsatmaya çalışıyoruz. hayat sanıldığı kadar da kolay değilken, üstüne üstlük rutinlerimizin ağırlığının belirli bir kademeden sonra artması, sonu gelmez bir biçimde burada olasılıklar dahilindeyken nereye kadar bu ketumluk hali diye hamle yapmak istiyoruz. zalimin zulmüne karşı şeytanın yanında durmayı hala tercih v tasvip edenlerin açıktıkları yaralar, yaralarımız neticesi ölümle sonuçlanan hamlelerine illallah demek sahi ne ara mümkün olacaktır? ilgileniyor musunuz?… işitiyor musunuz?… erip de bunca bedbinliğe ses çıkartıyor musunuz?…

>>>>>Bildirgeç

Düşünürün Düşünceli Halleri – Arif ALTAN – Özgür Gündem*

Son düşünceli halleri pek ürkütücü. Gerillaların yol kontrolüne takılan BDP’lilerin Şemdinli görüntüsü hepsini bir düşündürmüş pir düşündürmüş. Verimli bir malzeme, paha biçilmez bir hazine. Her biri köşesinden günlerdir azap içinde sayıklıyor. Hızını alamayanlar var. “Katil BDP katil PKK ile kucaklaşmış!” Bir alay becerikli kadın ve erkek. Metalik bir sürtünmeden çıkan ve sinirleri darmaduman eden korkunç sesler. Bu bir alay kadın ve erkek düşünür, düşünüp düşünüp duruyor. Öyle tuhaf bir hal ki, sakatlanmadan işin içinden çıkmak çok zor. Yine de sözünü sakınan yok. İhtiyat ve tedbir dinamitlenmiş. Kendi aklını bile havaya uçurma pahasına fitillerin ucunu her türlü alçaklığa bağlayarak tutuşturan bir çılgınlar ordusunun tek sesli korosu. İyi de bu panik hal, o pek “düşünceli” bilge hale nasıl tahvil edilecek? Çıkarlarının derecesini ölçerek bunların her birini önem sırasına göre izleyen o becerikli ve tam teçhizatlı düşünür ordusunun şu akla ziyan soğukkanlılığına ne oldu? BDP binaları bir bir ateşe verilmeye başlandı. Toplu linç fotoları özenle karartılmaya, nahoş görüntüler çirkin ve ayıp manzaralar diye mozaiklenmeye başlandı. Haberler, eski zamanların dehşet ve kıyamet duygusuyla, fal taşı açılmış gözler eşliğinde sunuluyor.

Bitirilecek Kürtler elbet. Düne kadar fazlasıyla emin oldukları Sri Lanka usulü imha düşleri ağır yara alsa da, eninde sonunda olacak bu iş. Şimdilik sadece lokal anestezik bir sızıdır huzursuzluklarının kaynağı. Tabi bir de kış boyu bir Tamil leşi diye üstünde tepindikleri Kürtlerin cüretkar dirilişidir dillerini sürçen. Kafaların tası, tepelerin tozuyla birlikte atmış. Fakat bir sükunet de var. Çağların deneyiminden süzülmüş bilginin işaret ettiği saf ilimden bilirler: Cüret, bir devlet ayrıcalığı. Eşkıya duyarlığıyla çekilen hizanın içine ederek öne fırlayan düzen bozguncusu şu “katil BDP’liler” varsın bu toprakların duyduğu en uygar cümleleri kursun. Kurutulur, tümünün kökü kurutulur. Aykırı sesten arınmış yüce düşünce kulübümüz, bütün binalarını, bütün tersanelerini ateşe verir, damlarını başlarına yıkar. Kaçış yok, bu kez hiç kurtuluş yok. Hele şu Şemdinli fotosuna en vakitsiz anda düşen bu “korkunç kara adam” imgesi bir temizlensin, gerisi kolay.

Dedik ya düşünür familyası  Şemdinli’de “şimdiyi” düşünüyor, çok derin düşünüyor. Mızrak  çuvala, kırk kilometrelik alanıyla koca Şemdinli bir cümleye nasıl sığdırılır diye kapkara hesaplar içinde boğuşup duruyor. Yıl boyu düşüncede imha ettikleri ne varsa topyekün taarruz halinde zihinlerine saldırıyor. Fakat tabi ki pes edilecek bir durum yok. Kürtlerin imhasından duyulan hazzı kalıba döken, vaziyetin gerekli kıldığı anlarda bu hazzı ölümcül bir kasvete büründürmesini de bilir. Rezil bir zihinsel üretim tam bir düzen içinde sunulmasa hakikate yamanma çabasındaki yalan, hakikaten iğrenç bir yama olup çıkar. Sırıtan her kelimeden arınmalı ki, sarsılmaz bir iradenin suretine tam oturabilsin düşünce biçimini alan her yalan. Kendi seri katillerine baştan aşağı giydirilen sonsuz şefkat, başka türlü ötekine sonsuz bir kin eşliğinde nasıl yansıtılır yoksa? Şimdi bu ağır iklimde nerede bir ağzını açan, bir hareket eden, bir ölü taklidi yapmayan Kürt varsa, bu hesap dışı kendiliğinden kinin yönelimi altında. Ya yanacak ya da tiksintiyle yüz çevrilecek.

Hayatını sözüne şahit kılan, sözün onuruna leke düşürmeyen aklın, güzelliğin ve vicdanın son Mohikanları da yüce Başbuğ’un bir kaş çatmasıyla temizlendi ya ekranlardan ve gazetelerden, evcimen barbar kültürün vakanüvüsleri tarihin bu zor döneminde bir engelle karşılaşmadan kelimeleri yuvarlayıp duruyor. Yeni atanmış bir süvari subayı çevikliği hakim bütün yazdıklarına, konuşmalarına. Bir aşk, bir vecd hali, kendiliğinden ruhuna sirayet ediyor olağan yaşantısına kaygısızca gömülmüş her faninin. Doğru ya, kıyım mabetlerinin rahipleri tatmin edilmeli ki sefiller sürüsü bir teselli bulsun; dillerine kuvvet, kelimelerine heyecan, seslenişlerine bükülmez bir tını ondan sonra gelip yerleşebilsin.

Hayranlık ve dehşetin birbirine karıştığı bir dikkat yoğunluğunun yorgun düşürdüğü duyuları, iktidarın sunduğu sonsuz olanaklarla yeni bir keskinlik kazanıyor. Merceklerini Kürtlere tuttukları her yerde dile gelen yarım hakikatler, dolaylı ya da direkt bir öldürmeye azmettirme itkisiyle sahici bir nitelik kazanıyor. Fakat asla anlamayacakları şeydir: Yürüttükleri akıl, salgıladıkları yalan, “içerdiği yarım hakikatlerle hakikatsizliğin tamamıdır çoktan.” Bu hakikate sadakatsizlikle köpürtülen son Kürt kıyımı dalgası, sınırları kan ve dikkatle çizilen yeni Kürt algısı, düşüncenin özgürlükten ve hayattan tümden iptali ve boşanması sürecinin son hamlesi.

Düşünürlerimizin Kürtlere dönük derin düşünceli hali buradan, tutkulu ruhlarının uyanışı ise üstlendikleri misyon bilincinden ileri geliyor. İstisnasız hepsinin derin düşüncelerine lirik patlamalar eşlik ediyor. Yapacak bir şey yok. Savaş yayılma belirtisi gösterdikçe coşkularına garip bir tiksinti eşlik etmek zorunda kalacak. Yoksa başka türlü düşünürlerimizin kapıldığı düşünsel ve duygusal savrulmada, bu yoğun lirizmin saf ölü nesnesi olmayı bile hak etmeyen Kürtler, bir bakarsın diri ve gerçek bir insan kütlesi biçiminde karşılarına dikilmiş. Derin, onları çok derinden düşündüren de bu galiba.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar… Arif ALTAN’ın kaleme aldığı Düşünürün Düşünceli Halleri başlıklı makalesi tümden, bütünleşik parçalarıyla, değinileriyle v sunduklarıyla meramımızın paralelinde okunmasını salık vereceğimiz bir okuma parçasını oluşturmaktadır. ALTAN’ın v Özgür Gündem Gazetesi’nin anlayışlarına binaen bu meramı sitemize alıntılıyoruz…

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Dünya Basın Özgürlüğü Günü: Dünya Çapında Gazetecilere Yönelik Saldırılar – Uluslararası Af Örgütü – Amnesty International
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Düşünürün Düşünceli Halleri – Arif ALTAN – Özgür Gündem
Antep’te Saf Tutan Devlet Roboski’de Neredeydi – Mehdi ATAY – ANF
Roboskili Ailelerin Barış Çağrısı – Açık Radyo
Hafıza – Reyhan YALÇINDAĞ – Yeni Özgür Politika
Kürtlerden İnsanlık Dersi – Bedel BOSELÎ – Yüksekova Haber
Beraber ve Solo Kürtler’e Düşmanlık – Leyla ALP – Emek Dünyası
İdris’in ‘Çocuk’ları Bu Kez Kartal’da – Cansu MİRZANLI – Can BURSALI – Birgün
Binlerce Kişi Alevilere Yönelik Saldırıları Protesto Etti – ANF
‘Malatya’daki Alevi Ailesine Taciz Sürüyor’ – Yeşil Gazete
Pir Sultan Abdal Derneği Kundaklanmak İstendi – Nilay VARDAR – Bianet
Kartal’da Bu Kez Cemevini Kundaklama Girişimi – Evrensel
Alevilerin Devredilen Mirası: Ağlamak – Ali DAĞDEVİREN – Yeni Özgür Politika
Torunuma Mektup – Tarık GÜNERSEL – Birgün
Cehennem Biziz – Kollektif – Agos
‘Bakanımız Kaliteli ve Doğaldır’ – Özkan GÜL – Özgür Gündem
“Ağzına Tıkarım O Yazıları Senin!” – Ali TOPUZ – Utay
Tıksan Ne Olur Tıkmasan Ne Olur? – Mehveş EVİN – Milliyet
Bombalı Saldırı ve Gösterdikleri – Ender İMREK – Evrensel
Terör Diyordun, Al İşte Sana Terör – Kadir CANGIZBAY – Birgün
“Behsa Gur Ke, Dar Hazir Ke” – Rêşad SORGUL – Ajans Amed
Tutulmuş Sözler Kronolojisi – Ferda ÇETİN – PolitikART
PKK Yaptıysa Kürtlerin Özgürlük Davası Zarar Görür – Ezgi BAŞARAN – Radikal
Çukurca’da Neler Oluyor? – İrfan AKTAN – Bir + Bir
Şemzînan Yanıyor, Foça da, Halep de, Antep de… – Xwe Metin AYÇİÇEK – Yeni Özgür Politika
Bitmeyen Senfoni: Bu ….’nin Ekmeğini Yiyorsunuz Ulan! – Taylan Özgür YILDIZ – Korsan Dergi
Mehmet Güneş’in Savunması – Adil Medya
‘Sen Körsün, Ne Tercih Edeceğini Ben Bilirim!’ – Ferhat KENTEL – Taraf / DYH
Hizbul-Kontra Tetikçisine İmzalarınızla Ortak Olmayın! – Ajans Amed
İçinde Bulunduğumuz Şiddet Döngüsü – Mithat SANCAR – Açık Radyo
Tek Yön – İrfan SARI – Yüksekova Haber
Ateşle Oynama, Ülkeni Yakarsın! – Murat ÇAKIR – Emek Dünyası
Ötekiler – Pelin SARIIŞIK – Jiyan
Demirtaş’tan Taziye Ziyareti – Akşam
Kaybetme Kotası – Karin KARAKAŞLI – Radikal 2
Hürriyet’in ‘Nefret Ajandası’ – Muhalefet.org
Bakan Şahin’in İçi Rahat – Funda TOSUN – Agos
bANDiSTA’dan Bir Hatırlatma Notu: Sınırsız-Ulussuz-Sürgünsüz – Tayfabandista
Festus Okey, Bandista, Cem Karaca, Gün Zileli ve Göçmenlik – Sarphan UZUNOĞLU – Jiyan
Basın Andıçları Sürerken – Yüksel GENÇ / Bakırköy Kadın Cezaevi – Özgür Gündem
Naim’e Üzüntü Testi – Dr.Sivilay GENÇ – Taraf / DYH
“Dışarı Çıkmak İçin İlginç Hikayelerimiz Mi Olmalı?” – Ayça SÖYLEMEZ – Bianet
Küçük Brando Nam-ı Diğer Taş Atan Çocuk! – Korsan Dergi
Niyetlerimiz Uyuşuyor Mu? – Serkan BESİ – Yüksekova Haber
Bizimle Oynuyorlar – Can DÜNDAR – Milliyet
“Eskiden Ayrımcılık Daha Azdı” – Ezgi TEKEREK – BiaMag
Ermeni Olmak Suç Mu? – Sedat ERGİN – Hürriyet
Ramazanda Karın Tokluğuna Tecavüz! – Yusuf NAZIM – Ebruli Düşler Bahçesi
Allahu Ekber Nidalarıyla İnsan Boğazlamak – Oya BAYDAR – T24
Yarın Hava Karışık – Bülent USTA – Birgün
Metin Kurt’a Son Veda: Böyledir Bizim Sevdamız – Bir + Bir
Rusya’da Muhalefetin Keskin Sesi: Pussy Riot – Açık Radyo
Pussy Riot’tan Mektup Var! – Zehra AKIDAN Çevirisiyle – BiaMag
Robert Fisk Halep’i Anlattı – Hürriyet Planet
Sistemin Yeni Kontra Örgütü: AKP – Ali Haydar KAYTAN – Yeni Özgür Politika
Le Monde: Türkiye’nin Yeni Bölgesel Düzen Hayali Yok Oldu – ANF
Suriye’den Sonra Sıra Irak’ta, Öyle Mi? – Fehim TAŞTEKİN – Radikal
Kafkasya’da Barış Umudu Bu Küçük Kasabada Yaşıyor – Onnik KRIKORIAN – Agos
İstanbul’un Çürümüş Kamusallığı – Nihal KEMALOĞLU – Akşam
ABD’nin Avrasya Stratejileri ve Kürdistan – Şaban İBA – Özgür Gündem
Şu Terör Meselesi – Sadık VARER – Emek Dünyası
Maskeni Tak Ki Seni Görebileyim – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
Godot’yu Beklerken Örgütlenmeyi Bırakmayalım – Nuran GÜLENÇ – Bianet
Modern Köleler: Fast Food İşçileri – Muhalefet.org
Hayvan Yemek – Mahmut BOYNUDELİK – Yeşil Gazete
Limak’ın Önünde Protesto – Erdoğan ZAMUR – Ajans Amed
Tutuklu KESK’liler için “Özgür Bırak” Kürsüleri Kuruluyor – Emek Dünyası
Komünal Yaşamı İnşa Etmek – Barış ATMACA / Bolu F Tipi Cezaevi – Özgür Gündem
Yeni Müdahaleciliğin Bölgesel Niteliği ve Devrimci Siyaset – Önder İŞLEYEN – Muhalefet.org
Alberto Toscano İle Söyleşi: “Marksizm Son Otuz Yıldır Bir Kriz Değil Belki De Altın Çağını Yaşıyor” – Jiyan
Wall Street İşgalcilerinin ‘Biz % 99’uz’ Sloganı En Güzel Slogan – 3 – Özgür UÇKAN – Türk İnternet
Gotham City’de Proletaryanın Diktatörlüğü – Slavoj ŽIŽEK – Birgün

Dans Les Arbres Official
Dans Les Arbres Informative via ECM Records
Dans Les Arbres – Canopée Album Review By Stef via Free Jazz
Sidsel Endresen Official
Stian Westerhus Official
Sidsel Endresen & Stian Westerhus – Didymoi Dreams Album Informative via Rune Grammofon
Sidsel Endresen & Stian Westerhus – Didymoi Dreams Album Review By Themilkman via The Milk Factory
Emanuele de Raymondi Official
Oğuz Büyükberber Official
Emanuele de Raymondi – Buyukberber Variations Album Informative via ZerOKilled Music
kenarlık #9: Emanuele de Raymondi – Buyukberber Variations – dRWarp – Deuss Ex Machina
Mika Vainio Official via Media Loca
Mika Vainio – Fe3O4 – Magnetite Album Informative via Touch
Mika Vainio Interview By Vito CAMARRETTA via Chain D.L.K.
VNDL Official via Facebook
VNDL At Soundcloud
VNDL – Gahrena: Paysages Electriques Album Review via Igloo Magazine
Björk Official
Alva Noto Official
Dark Matter Details via Björk.fr

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo  – PromosMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
matches by b r e e via flickr
b r e e’s flickr page

>>>>>Poemé
Hücremde Ayışığı – Refik DURBAŞ

Sesimi sesinin üstüne koyma
kara gecede, karanlıkta, acılı
yüreğimde yeşerdiyse de alevi ölümün
kan boğmadı daha korkuyu
kırılmadı kin ve öfkenin fidanı

Sesini sesimin üstüne koyma
ağzımda prangası tutuklu rüzgâr

Yanlış arama ölümden başka
kurşuna dizilen resimlerde
acıyla örülmüşse cesetler
ve ağlıyorsa hücremde ayışığı
üzgün değilim, hüzünlü asla

Yanlış arama ölümden başka
sırtımda falakası tutuklu rüzgâr

Yüreğimde mezarlar açma artık
kazıdım hücremin duvarına çünkü
zamanı kucaklayan öfkemi
acıdan üretilen sesimi
gençliği damıtılmış günlerimi

Yüreğimde mezarlar açma artık
elinde kırbaçları tutuklu rüzgâr

Çıplak taş, demir kapı, sessizlik
korkuyu mu bekliyor o nöbetçi
niçin hiç konuşmuyor yıldızlar
şafak söktüyse nerde kar filizleri
uyusam uyansam her yerde bahar

Çıplak taş, demir kapı, sessizlik
sesimde zincirleri tutuklu rüzgâr

Tek değilim artık, çoğaldım ölüme
deli rüzgâr, çıplak suyun rahminde
artık ne hücrem, ne yalnızlık
eskisinden düşmanım karanlığa
ama hâlâ yanıyor yüreğimde işkence

Tek değilim artık, çoğaldım ölüme
yüzümde kelepçesi tutuklu rüzgâr

-Söyle kim hak kazandı ölüme
Kaynakça

kenarlık # 8 – mika vainio / kevin drumm / axel dörner / lucio capece – venexia (pan 28 / pan)

Leave a comment

“i have nothing to say/ and i am saying it/ and that is poetry/ as i need it” / lecture on nothing (1949) – john cage

dönüştürebilmek anlık karşıtlıklar sırasında tecrübe edilenler sayesinde ziyadesiyle çabalanımın gerekli olduğunu bilahare zihne yerleştiren, belleten bir tavır ile söz konusu olur. gördüğüne kayıtsız kalmak bir yana olabildiğince feyiz, ders veya adına her ne demek isterseniz onunla tanımlandırabileceğimiz, tasvirin bütünlüğün surlarını arşınlayabilmek için çabalanımın başlı başına gerekliliği bir kere daha kendini ortaya çıkartmaktadır. dönüşüm, etrafımızda olup bitenler için değildir sadece. tüm günümüzü v hatta yarınlarımızı eğrelti mizansenler, hayal kırıklıkları, baskılar v bi’tabii ki teferruatlar olarak adledilmiş olan diğer olgular üzerinden yine, yeni, yeniden şekillendirilmeye devam ederken muktedirlik makamının sunageldiklerini çözümleyebilmek, hayat dediğimiz bu yapının her ne olduğunu irdeleyebilmek için bir tespit sahasının kazanımını beraberinde hiç de yabana atılmayacak bir biçimde suna gelir. günün tahakkümüne karşı dönüştürebildikçe, yeni okumalara yeni tespitlere girişebildikçe sıkışık kaldığımız bu dar alanın ötesine uzanabilmek her neye dönüşüyorsak onun farkına erebilmek hasılı kelam belirginleşecektir. görmek v anlamak, hissetmek v iş işten geçmeden empati kurmak, sorunu keşfedip çözüme odaklanabilmek bu dönüşüm sürecinin sacayakları arasında değerlendirilebilir. tanımlamalar, güncellenirken bilincin de o doğrultuda yeniden tanımlanabilmesi, bina edilmesi bütün bu tepkimeleri bir odağa toparlayarak bütünleştirerek mümkün olabilir. dönüşüm nam edimin bir ambalaj, kaplama veya yüzeysel bir çabalar silsilesinden mürekkep atfediş olmayacağı meydandadır. ortadadır.

kulağımıza ulaşan sesler bu bağlamda bunca ağır gıybetin her dakika, her an yinelenebildiği, sade suya tirit vechelerin bahsinin sergilenebildiği bir şimdiki zaman sahanlığında bir çok şeyi algılayabilmeyi önemli ölçüde sağlar. sağlamlaştırır. döne döne, bata çıka ilerleyebildiğimiz anlık rutinin olağanlaştırılmış ya da öyle sunulan yüzeylerinin her ne olduğunu çözümleyebilme seslere odaklandıkça mümkünatlar dahiline ulaşır. böyledir. tavır yıkımın ziyadesiyle yükselik sergilediği bir aralıkta, tam da her şey olup bitti şaiasının yaygınlaştığı bir eşikte gelir bizi bulur. toptanlaştırılıp, tektipleştirilmiş, kutuplardan her dem kutup beğendirilmiş, ya oncusun ya da buncu, hiç birinden değilsen de kesin ideolojik bir şeylerin maşasısısın, kandırılmışsın vecizlerinin dilden asla v kata düşürülmediği bir zamanelikte, zamanın ruhunu anlamlandırabilmek, işitselliğin boyutları arasında kulaklarını ferahfeza odaklara daha fazla açmaya nail olmaya gayret ederek mümkün olabilir. anlatılanların hiç de öyle olmadığının okumasına girişebilmek bazen bir endüstriyel tını ile bağlamından uzaklaştırılma söz konusu edilmeksizin yeniden şekillendirilmeye müsait olan kurgulamaların dahilinden gelip bizleri bulur. berlin yerleşik bill kouligas’ın pan etiketinden yayınlanmış olan “venexia” (pan 28) canlı kaydı bu kenarlığın tavsiyesi olacak çalışma olarak sizlere takdimimiz olacaktır. pan sonic günlerinden bugüne sesi modellemeye, kurgulamaya v yeniyi türetmeye çabalayan bir prodüktör olan mika vainio kaydın ardındaki ilk üreticimiz. territory band, jim o’rourke gibi nev-i şahsına münhasır müzikal yapılar v ses lehimleyicileriyle ortak projelerin ardında yer alan isimlerden, kevin drumm ikinci üreticimiz. caz müziğin sınırları arasından deneysel sulara ilerlemekte hiç çekinmemiş bir isim olan axel dörner v arjantin’li minimalist kuşağın temsilcilerinden lucio capece’nin katılımları ile beraber dörtlünün 2008 yılında venedik’te verdikleri bir konserin kaydı “venexia”nın tılsımlı dünyasını kulaklarımıza ulaştırır. konser sahasında kalmış bir deneysellik cümbüşünün, yukarıda uzun uzadıya değinmeye çalıştığımız dönüştürülebilirlik bahsinin hangi evrelerden geçirilerek devamlılığının olacağının yetkin bir önermesidir “venexia”. kainatta dolaşmakta olan seslerden verimli birer güncel okumaya teşebbüs olarak da değerlendirilebilecek evreler, geçişler v her bir sanatçısının kendisini ön plana çıkartmaktan ziyadesiyle uzak yalın bir biçimde sunageldikleri anın görünmeyen bahislerinde ortaya çıkan, huşudan çok haşin bir çekimsizlik, hiddete açıklık v şiddet turnusollerinin benzeş öğelerine karşı dimağı diri tutacak, ayıltacak gürültü perspektiflerini iliştirir. deneysellik, akustik veya elektronik ses mihmandarlığı düşünsel potansiyelin bu kadar sınırlandırıldığı bir coğrafyada belki dikkatle kulak kabartılırsa! her dem önem arz edecek bir kalk borusu olmayı koruyacaktır. “venexia” gibi süresel bağlantılarla işi olmayan, çoklu katmanlarla ses veren kurgulamalar, sesleniş v terennümler bu temennimizi şimdilik güvence altına alan kayıtlardandır.

mika vainio / kevin drumm / axel dörner / lucio capece live at konfrontationen festival in jazzgalerie 2011

mika vainio / kevin drumm / axel dörner / lucio capece – venexia official informative via pan
mika vainio / kevin drumm / axel dörner / lucio capece – venexia review by matthew phillips via tiny mix tapes
mika vainio official
kevin drumm informative via wikipedia
axel dörner official
lucio capece official
bill kouligas – mnml ssgs mx fnl

Deuss Ex Machina # 408 – …a fydd rydym goroesi

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_408_–_ …a fydd rydym goroesi

09 Temmuz 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Kane Ikin-Short Wave Fade (12k)
>2<-Kane Ikin-Contrail (12k)
>3<-Nuojuva-Huominen (Preservation)
>4<-Nuojuva-Laakso (Preservation)
>5<-Hilary Hahn & Hauschka-Adash (Deutsche Grammophon)
>6<-Hilary Hahn & Hauschka-North Atlantic (Deutsche Grammophon)
>7<-Sylvain Chauveau & Arca-Attractions (Remix Of Arca) (Flau)
>8<-Sylvain Chauveau-Dernière Etape Avant Le Silence (Remix Of Sylvain Chauveau) (Flau) 
>9<-Synthetic Epiphany-Tomorrow Is A New Day (Self Released)
>10<-Synthetic Epiphany-…And We Will Survive (Self Released)
>11<-Volor Flex-Revulsion (Dark Clover Records)
>12<-Volor Flex-Faint Hope (Dark Clover Records)

…a fydd rydym goroesi
(408)

hasbelkader bir yoklama anının, sıcaktan yaprak kımıldatmayan bir aralığındaki, rastgele seçilmiş denkleştirilmiş bir yansısından erebildiklerimiz, gördüklerimizdir yazı yazmayı manidar bir biçimde öncelikli kılan v bu tahayyülü öne süren. ileri hamle ettiren v pekiştiren. durmaksızın gayya kuyusunun bir noktasından ta diğerine ulaşmaya çabalandığımız saiği içerisinde her an ensemizde yeni bozaların kaynatıldığından dem vurmak o karşılaşmak mecburiyetinde bıraktırıldığımız anlayışsızlık damarlarının, çıkarsayışlarının nasıl üstten üstten bakışımlarla, hakir görüşlerle, siz anlamazsınız bizim doğrularımız olarak naklettiklerimiz vardır sadece buna sebat ediniz gerisi teferruattır bakışımının sabıklığını, sabıkasını açık eden bir okumayı beraberinde ulaştırır. ulaştırmaktadır. her yoklama sırasında varlığımızı kolaçan etmekten gayrısını düşünmeyen bundan ötesini usunda canlandırmayan cerahatli bir bakışımın durumu hasbelkader kontrol altında tutması, idareyi kolaçan vaziyette görünüp dümen suyunda her şeyi devam ettirmesi, günün güllük gülistanlık hal kalmamış olsa da onunla uzlaştırmaya çalışması okunabilmektedir, bu aralıkta.

bir aralıkta gördüklerimiz kah sinkafların en yakası bağırı açılımamışlarını, kah ırkçı değilim benim şöyle arkadaşlarım, böyle tıyneti belirli, yediği kaba pislemeyen, bu memleketin ekmeğini hamd edip yiyen tanışlarım var bakışımının kör olasıca değişmezliğine kaptırıp gidilen bir sürümceme hali, denk bulduğunu yaftalama gayreti, biriken hınç öyle alınmaz ahanda böyle vurarak, kırarak, sindirerek, yok etmeye çalışarak v bir tabii ki sessizliklerle suça ortak olarak söz konusu edilebilir kısmının gerçekliğini aynalamaktadır. muktedir hinliği sergilenirken tüm bu çıkarsamaların yamacında oturup da ne oluyoruz sorgusuna girişilmemesinin dahası akla getirilmemesinin mesnetsiz örneklemleri günden güne daha ağır gıybetlerin, kural tanımazlıkların, mağduriyetlerin v önü itinayla alınmayan şiddet fragmanlarının, evrelerinin bir kere daha hayatlarımızla iliştirilmesini sağlamaktadır. bir figürasyon, bir mizansen değil adıyla sanıyla cana kast edişlerin, barışı düşünmektense; savaşın kör kulvarları, labirentleri arasında istatistik olarak tanımlandırılacak bol adetli, güzel ölümlerin! sayıca çokluğuna bakıp bakıp sorun mu yok sorun morun her şey yolunda, her şey olurunda kepazeliğinin sürekli, daimi kılınmasındaki müdanasız devamlılığa ısrardır bizi bu satırlara düşüren. bizi bu satırlarla buluşturan.

durmadan, biteviye tahakküm vesaiklerinden birini bırakıp, bir diğerini hayata geçirmek için çabalanımlar her saniyeye bir başka baskıcılığın görünürlüğünü, gerçekliğini kanıtlamaya didinişler bu sath içerisinde kimliklerimizin, kimler olduğumuzdan önce bu milletin birlik v beraberliğine karşı oluşturacağı tehdit-korku v ötesi potansiyeli göz önünde bulundurularak kotarıldığından dem vurulması, beraberinde getirdiği uygulamalar!! yabanıl kaçmayacaktır. sathın içerisinde karşılaşılan her olumsuzlama bir yerinden başlanacaksa doğru ediminin, hamlesinin v olguların nasıl da bilinçli bir biçimde çarçur edildiğini halen göstermektedir. insan olma vurgusunun üzerini çizebilmek adına, o biatla sanki o ilkelliklerine! durmaksızın laf yetiştirmeye doyulmayan demokrasisi kıt memleketlere laf taşıma laf yetiştirmek gailesinde bulunup durulan bir aralıkta, bol kepçeden atılıp tutulurken bu memleketin sınırlarındaki; doğusunda, batısında yapılan edilenleredir sözümüz. yapılıp edilenlere getirmektir sözümüz. arsız bir tahakküm mekanizmasının her durum v şart altında suskunlaştırmayı olağan kılmak adına yapmayacağı ceberrutun, eylemeyeceği fenalığın, imzasını atıp, sıvayıp gitmeyeceği bir ihlalin daha söz konusu edilmeyeceği bi’eşiğin kalmadığı olmadığı meydandadır.

bunca adi medya pespayeliği, gölgelemesine rağmen işte bu kısım bir hakikat olarak meydandadır. denek bellenip durmaksızın üzerimizde yapılan tahlillerin, bir yandan duyumsatılan sözcüklerin, demeçlerin öte yan v unsurlardan yaygınlaştırılmaya çalışılan yazıların, meramların bizahati propagandaların dillendirdiği bu ülkenin demokrasi ediminin nasıl da incecik bir düzenek, kıldan ince bir yolda ilerlediğini v her ana sekteye uğrayabilir diye uyaranların eksik edilmediği, yolumuzdan alıkoyarsanız başınıza nice felaketler gelecek şu olacak, bu olacak, öcüler çıkacak bakışımının diri tutulduğu bir güncellik musallat edilir. musallat olunur. amed’in orta yerini savaş alanına çevirip barış seslendirişini, barışa olan özlemi, onca ağır algı v hiddet turnusolünün halen geçerliliğini koruduğu bir zaman diliminde, yılmadan düşmeden bir an olsun sapmadan yola çıkmak, tekrardan değinmek, dile getirmeye çalışmanın karşılığının ne olduğunu dün yanı başımızda cereyan edenler sayesinde bir kere daha ikrar etme şansımız oldu. bir kere daha bellemeye nail olduk. faşizm tırnak içerisinde kullanılıp, kitabın göstermiş, atfetmiş olduğu bariz bir hastalıklı ruh halinin, algı ötesi v çok daha fazlası olduğunu imleyen bu ağırlığın olanca kuvvetiyle insanları nefessiz koymaktan bir an olsun çekinilmeyen işte bu meymenetsizlik trajedyasının iktidarımı sarsamazsınız dik kafalılığının başkaca bir perspektifinin tam tasdik, eksiksiz olarak okunabilmesini usa düşüren bir çıkarsama hasıl oldurulur.

derdin, tasanın görünmezliğine olan atfedişler, nasıl olsa ucu bize dokunmuyor yanilerden hareketle kotarılma, kaytarılma çabalarının ivedilikliği, sorunun kendisine karşı bir çözümlemeyi değil tam da muktedirin dediği gibi ötelemeyi, onun dediği, çizdiği alanın içerisinde dar alanda kısa paslaşmalardan mürekkep bir vurgu dehlizinin, bataklığının istikrarlı bir devamlılığını aynalar. bunun dışında herhangi bir çözümlemeyi kıyasıya eleştirmek, gerektiği gibi yüzleşmek konusunda çabalandıklarını bütün anayasa referandumu süreci dahili v sonrasında duyumsatmaya doyamadıkları darbeler, darbecilerle yüzleşeceğiz, hesap soracağız kısmının ne kadar da trajik bir masal masal matitas haline dönüştüğünü, kuşa döndüğünü bütün hayallerin, imlerin v vaatlerin bir kere daha anlaşılır kılınmaktadır. yalancı dolmaların miadının dolduğunu bir kere daha ispatlanmaktadır. amed’in yanında, gever’de, colemerg’de dersim’de, herhangi bir hes için katledilmeye hazır, nazır tutulan yurdun başka bir yöresinde, gelgelelim şehr-istanbul’da dört başı sarmışken şirazesinden çıkmışlık, zapturaptın höt zötleri o da ancak vurdulu kırdılı, bolca gazlı, sabahtan akşama kadar coplu küfür v kafirli bunlarla kurtulmayı başarırsanız, devamında nezarethaneli, uydur kaydır, kes yapıştır iddianameli uzunca bir mahpusluk döneminin, masumiyet karinesi lincinin bir başka sahnesinin daha uygun adım tıpış tıpış sergilendiği bir memleket resmi kotarılır. kotarılmaya girişilir.

gelgelim memleket güllük gülistanlık bu veryansın edenler hep çıban başlarıdır, hiçbir şeyden memnun olmayı bilmeyen nankörlerdir ha(y)inlerdir alışılageldiği üzere. Küflü, paslı simyaların vicdanlarını karartmasından çekinmediklerinden bir seslenişi, bir çığlığın üzerini nasıl kapatırsak daha muzaffer olacağız, olabileceğiz yanılgsına dolu dizgin kaptırılmışken iş bu ahval içerisinde hassasiyet diye gözümüze sokulan, durmaksızın yinelenen yoklamada görünseniz de bizler için bir anlam ifade etmiyorsunuzun türkçesidir. resmi söylemidir. ırkçılığın müdahilliğinin düz ayak nasıl da ileri demokrasi kisvesi altında yapılabildiğinin, devam edilebildiğinin yanılgısız, amasız v fakatsız olarak yinelenmesidir karşılaştığımız. derdimiz birden az değildir, dertlenişimiz pek çokları için nankörlükle eşdeğer tutulan bir algılama ile sınanmaktadır. peki bütün bunlara eyvallah diyelim de şu önümüzde silme, dağ gibi yığıntılanan nefret mahrecinin, bir azrail kıvamında savaş tamtamlarını sonuna kadar çaldırması, kin, kan v gözyaşından halen medet umulası bir memleket tahayyülü hala mı içinizi sızlatmamaktadır. hala mı bir şeyleri anlamlı kılmamaktadır. beğenmediğini yaftalamanın, hiddetini sergilemenin neresi demokrat bir bakışımın öznesi, yüklemidir. anlamlandırabiliyor musunuz? farkına cidden erebiliyor musunuz?

yalapşap, basmakalıp seslendirmeler gördüklerimizi unutturmaya yetmeyecektir elbette de sizin bu vicdansızlık ile tecrübenizin, seviyeli ilişkinizin! dilinize dolamaktan sakınmadığınız ötekisi dediğiniz, mihrak belletmeye teşne olduğunuz bizler için sıfatlarınızın bir sonunun olduğunu da mı bilmemektesiniz. bügünün şartlarının v buna sığınarak reva gördüklerinizin bir bütünleştirici olmaktan öte, ayrıştırıcı fayları onarılmaz bir biçimde kırmaya devam ettiğini idrak etmeniz için marduk marduk diye atfedilen meşhur kıyameti mi beklemeli, öyle mi tükenmeliyiz!. faşizm ilkiminiz için bereket duasına çıkmışçasına ha’bire v sathın her bir yerinde sergilediğiniz ayinesi iştir kişinin klişesine sapasağlam sahip çıkan vehamet vesikalarınızdan da mu utanmaz arlanmazsınız!.her şart v koşul altında had bildirmenin, hudut devşirmenin hiddeti kutsayıp şiddeti zincirlerinden azade etmenin, sıfır sorunu sırf sorun okumanın, münferittir o tastamam çıkarsamasının adledişinin, olağanlaştırılmasının, parçalanmışlığı, un ufak etmek yok etmek olarak algılayışın bir katarda yanyana bir zaman düzleminde ardarda ilintilenip görünürlüğünün sağlanması içinde bulunduğumuz güncellik dahilinde hangi mesnetsizlik secerelerinin birbiri ardına denkleştirildiğini rahat bir biçimde okumayı v görebilmeyi sağlayacaktır.

mesnetsizlik çıkarsanan, doğru olarak tasnif edilenlerin gerek tek yönlülüğünü, gerek ilave bi açıklmaya mesafesindeki tahammül sınırını her durum, şart altında başöğretici olarak akıl fikir tahayyülündeki öncüllük takıntısına rağmen iş bu ülkeye geldiğinde oluşan kayıtsızlığın alelade değil basbayağı hesap kitap ile sağlandığını yineleyecektir. yinelenecek olan kutsanmış, zerresi değişmeyecek olarak tanımlandırılmış tekçe doğruların hepimizi çevreleyen, sınırlandıran dar incecik bir yola hapseden, nefessiz kıldıran, pusularla yüzleştiren, kokruların tecrübe edilmesini sıradanlaştıran, düşünce v başka bir söylem geliştirilebilirliğini, edimin, çablanımın pekala mükün oldurulabilirliğini daha en başından safdışı bırakan, bıraktıran bir toplamdan mürekkep olduğunu tecrübe edilebilecektir. tecrübe edilmektedir. her durum v koşul dirayetin, empatinin, sembollerin sağladıklarının yanısıra akil olanı aramaktan, varlığı kanıtlanmış aklın sunup, güne dahil ettiği tespitlerine kulak vermekten, itina ile özenle önem atfetmekten, yanlışları doğruya ulaştırabilmek için çabalanmaktan geçmesine karşın cerahatin yaygınlaştırılması, belirli bir noktadan sonra da birbirlerinin turnusolünü oluşturan kopyalarla günün tanımlandırılması bu mesnetsizlik çarkında olan bitenleri tek bir kareye sığdıracaktır. bunu başartacaktır.

tasvirler sunumlandırılanlar gösterilmesine müsamaha edilenler, tolere edildiği izlenimi uyandırılanlar hesabın kitabın getirmiş olduğu yanılgı ile sistemli bir kafa karışıklığının durun bakalım kazın ayağı hiç öyle değil simsarlığının ne raddelere ulaştığını, taşındığını esaslı bir biçimde betimleyecektir. mesnetsizlik kişisel bir çıkarsayıştan çok ülkenin “başat duruşu” olarak yavaş yavaş şekillendiriliyor, her yeni günü acabalarla muallakta tutuyorsa, bunu tecrübe ettiriyorsa kelimeleri seçerken özen, konuşmaya girişirken asgarinin üzerinde dikkat gerektiriyorsa her attığın adım için önünü arkanı kollamayı zihne dikte ettiriyorsa bu tamamen iklimin değişiminden, günün taşıyageldiklerinden, işte ulaştığımızı sandığımız seviyenin kadüklüğünü aynalatan, onayan bir vesikanın gerçekliğindendir. gerçek kılınmasındandır, böyledir? kolaya kaçan seslendirmelerin icazet alınıp da dile düşürülmüş, bahsi açılmış konuların çalakalem tıpkı bir bilmece gibi sunumlandırılmasıyla beraber oluşan sözümona özgür düşünce ortamının gerçekliği sorgulanasıdır. elma ile armutun toplandığı, sap ile samanın karıştırıldığı, yaşın yanına illa kurunun da ateşe verildiği bir cenahta önyargıların, önceden biçimlendirilmiş tahlillerin hepsi bir hepsi aynı kapıya çıkan veciz v demeçlerin paralelinde, gözetiminde oluşturulan böylesi bir tahakküm perdesi v perdelemesi sorunun aslen ne olduğundan bir haber kalınmasının ehvenliğinden bahsedilebilmesini mümkün kılar.

hiçbirimiz için böylesine kolayca kurtuluş, bana dokunmuyor nasıl olsa vurgusu bunca tahrifata uğramışken halen ona v türevlerine itimat edilmesi tavsiye olunurken, ehven olanın nasıl şerden tanımlanmış olduğu anlamlandırılabilecektir. hakkın tekil bir doğrunun çevresinde verilmiş basit tavizlerle, asgarinin tesisiyle, ucundan kıyısından lütfedip bir gece ansızın izinin silinerek, yok ederek, tanımını değiştirerek oluşturulamayacağı belliyken, halen bu çıkarsayıştan hareket eden muktedirlik makamının olsa olsa yepyeni pusular, tuzaklar bina ettiğini dile getirmek sanırız bu noktada komik bir evham olmayacaktır. durmaksızın süregiden bu çark, devinim nam öğütücü, sindirici sistemin yaptığı hepimize reva gördüğü budur. sıra birimizden bir diğerine geldiğinde yalnız koymak, tecrit etmek, mahpus etmek propaganda ile oluşturulan yapıya yem etmek olduğu yinelenesidir. aynalanan, günceye dahil edilen sabah köründe girip de akşama ancak çıkabildiğimiz tezgahlarımızdan, işimizden gücümüzden sonrasına kalan bir kaç saatlik dinlenme arasında, bu subliminal mesajın dikte edildiği bir denekliğin, pek çok farklı tasvirine maruz bıraktırılmak yarını mümkün mertebe az düşünüp, bildiklerimizi de unutmamızı salık veren o kurgunun, neticesi vehamet v fecaat olan sonuçlarına katlanmaktır seslendirilen alttan alttan duyumsatılan.

kuyruklu yalanlar ile tıka basa doldurulan, donatıla donatıla iddianame diye feriştah şaşırtan, dökümanların yazılageldiği, suç mesnetinin, kapsamının hemen her türlü sesleniş, eylem hatta gündelik rutinin getirdiklerinden bile yola çıkılarak oluşturulduğu, önce insanım vurgusunun önce şusun, busun, önce mesleğim vurgusunun hayır önce şunun maşası, sonra bunun piyonusun sıralamalarının atfedilip tutana tutmayana yakıştırıldığı, yaftalandığı sunu, reva görülenler silsilesinin başat elemanlarından birisidir. tiyatroya döndürülen, açmazlarla, muğlaklıklarla tecrit edilen bir ülkenin düşünselliğidir oysa, o veyahutta demeden evvel hangi koşutların, engellemelerin yıllar yılıdır sakız bellenip cak cak çiğnenen birlik v beraberlik düzenimizi kimse bozamayacak imi v çıkarsamasının iltihap kapmış ondan bundan nem kapıp alarm zillerinin uluorta, yalan yanlış çalınabilmesinin vesikasıdır karşılaştığımız. insanları kırdırıp, ayrıştırıp, kutuplaştırıp, her durumda masadan onlar kalktı yoksa bizler çok anlayışlı insanlarız vurgusunun nasıl da kadük kalıp, boşa çıktığı hatırlatılasıdır. kafalarına su, biber gazı veya cop değil bildiğiniz bombaların düşürüldüğü, hemen her gün asıl soruyu sorumlular kim, düğmenin ardındaki karar mercii kim bahsinin, kaçakçılar, yardakçılar, teröristler, silah kaçakçıları vd. gibi açıklamalarla üzerinin örtüldüğü, soruşturmanın gizlilik perdelemesiyle izole edildiği, roboski katliamı bir diğer gayya kuyusudur. vicdan sınavıdır.

muktedir başımının dışındakiler için atlanmaması gerekli, karşılaşılması zaruri bir deneyimin ta kendisidir. cevapları sonuna kadar aranası… o kestirilip atılan, kumun altına gömülen kafaların bir yandan da sağ kalanlara kalabilenlere reva görüp de söyleyebildikleri tehditlerdir bir gece ansızın yineleyebiliriz. mesnetsizliğin arş-ı alaya ulaşması o raddeye varabilmesi bile enikonu        düşündürücüyken hala gıybete tutunmak, hala hiçbir şeyin asla v kata değiştirilmezliğine olan biat canın bir aralık gecesi yitirilmesi, kıyılmasının sürekliliğini de göstermektedir. sirayet eden, algıdaki körlük ne de olsa kürt olarak işe geldi mi kabullenilip, işe gelmedi mi yok sayılanların cenahından değil midir öyleyse bildiğimizi ikrar etmekten başka bir şansımız da yoktur şıkkı bu başa getirilmiş olan pusuları, puslu ortamı daha net bir biçimde çözümleyebilmeyi sağlayacak, gün yüzüne kavuşturacaktır. görünen vakıaların, üstlerinin örtülebilmesindeki tezcanlılık, hakir görmekteki mübalağasız koşar adımlık, tersi söylemlere v ne oluyoruz bakışımına, savunuşuna karşı oluşturulan, anında oluşturulan aşılmaz duvarlar ile hakim söylemin alternatiflere karşı olan mesafesini kayıtsız kalışını okuyabilmek söz konusudur. bu alanda tek başımıza, dımdızlak ortalıklarda mağduriyetlerin tanımını layığıyla irdelemeye onlara dair ufak da olsa tespitler gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

hataların kişilerden başlayıp kurumlar düzeyinde devam ettirildiği, kademe kademe basamak basamak, yükseltildiği bu cenahta her günümüze ayrı yanıyoruz. toplu konutların yapım sürecindeki sorumsuzluklardan, idris naim şahinbeylerin incileriyle donattıkları seslenişlerine, akademide halk dostu polis yetiştirmek konusunda!!! yükümlü bir profesör doktorun akla ziyan sözlerinden, bu betikteki yalın, görmek isteyip ulaşmaya çabaladıkları ülke profilinin ne kadar kısıtlı olduğunun yinelenmesine, zaruri olanların gereksiz beylik laflarla deport edilip hep topun taca çıkartılmasına, sıradanlaştırıldığından dem vurduğumuz ırkçılığın olağan hallerinden bir başka vesikasını oluşturan rakel dink için manşetini yalın v tastamam ayrıştırıcı bir dille kurabilen hedef insanlık medyasına, doğru bildiğini kendisine saklamak bir yana “kalk borusu” yapmaya çabalanan, hatalarla tutarsızlıklarla yaftalardan bahisleri gözler önüne seren ahmet şık gibi gazetecilere, gazetenin, gazeteciliğin aslen ne olduğunu ispat edenlere layık görülenlere, bütünlüklü bir araya getirdiğimizde manası bol bir resmi aynalamaya çalışıyoruz. tanımsız, bilinmeyen bir dil diye başlanıp seslenişe, her ne hikmetse o bilinmezden gelen vechelerin, sözcüklerin oluşturduğu dinlemelerin, tele kulakların iddianame delilleri haline dönüştürülmesindeki garabetliğe dikkat çekmek istiyoruz.

dilinden, giyiminden, kuşamından, günün hitabetinden suyundan selinden nem kapıp sistemin tüm alarmlarını devreye sokup ötekileştirici 2012 deneyinin ne seviyelere taşındığını yinelemek istiyoruz. suç istinadı belirlenmeksizin, dokuz aylık bir sürecin insan ömründen çalınabilmesinin, oluşan yeter artık seslenişinin, aysbergin sadece görünen kısmından bir kaç kişiyi sınırlı bir özgürlüğe ulaştırabilmesinin v dahası enikonu trajik tiyatronun devam ettirilmesindeki direncin o davaya böyle, bu davaya şöyle bir adalet tecellisi, katil olana, eli kanlıya özgürlük kapısı, sözü dolambaçsız sorun kelimesine getirebilen, meramını çözüm adına oluşturan korku, sinizm, dört duvara mahpusluk siyasetinin, ediminin sürekli kılınması mesnetsizlik nam saptayışlarımızı doğrulatacaktır. vahim olan kör kör parmağım gözüne bir dilin, hareketlenmenin, ayrıştırma v daha fazlasının hemen hiç vakit kaybetmeksizin kendini gösterebilmek için yeni bir kılıf, yeni bir görünüme büründürülebilmesidir, böyledir. bu kadar yalın v nettir. 2012 ülke gündeminin tortusunda dünün de, yarınların da hangi daraltılmış bakışımlarla, hangi münasebetsiz algılar v düzeneklerle şekillendirildiğini anlamlandırabilecektir. yol bizi bir yerlere taşırken, yol bizi bir yar’ın kenarına taşırken, yol bizi bir kaç çakıl taşının çoktan fay kırığında hareketlendiği o kör alana ulaştırırken insanlığımızın bekaası adına düşünmek, ortak tahayyül v çıkarsamalar için yola koyulmak ne ara söz konusu olacaktır….    

>>>>>Bildirgeç
Türkiye’nin Doğusu, Batısı – Merve EROL – Bir+Bir

Üst üste gelen şok haberlerle, dayatmalarla, sıcak havalarla bunalan Türkiye, kitle gösterilerine de şahit oluyor. Stadyumlara taşınan AKP il kongreleri için televizyon haber kanalları kameralar yığarken, günler öncesinden belli olan BDP Diyarbakır mitinginde yaşananlar ikinci, üçüncü sırada zoraki ve tabii çarpıtmalı  olarak gösteriliyor. On yıldır düzenlenen One Love festivali üzerindeki baskılar da hak ettiği medya ilgisini görmüş değil. Türkiye, alttan alta kaynıyor…

Sezar’ın hakkı Sezar’a. Balkonda “bütün kesimlerin iktidarı” olacaklarını söylemişlerdi. Bu aralar bütün kesimlere aynı şiddet ve nefretle, aynı boyun eğdirme arzusuyla yaklaşıyorlar.

Dün Diyarbakır’da yaşananlar, uluslararası ilgiyi hak edecek boyutta bir direniş ve trajedi manzumesiydi. Roboskili gençlerin kanı henüz kurumamış, sorumlular bulunmamış, özür dilenmemiş, bir de üstüne katliamın hesabının sorulmasını isteyenler hiddetle azarlanmışken, BDP’nin Diyarbakır’da düzenlediği “Özgürlük için Direniş” mitingi günler öncesinden yasaklanmıştı. Valilik, PKK’nin miting alanına toplanan Kürtlere saldıracağı gibi abes bir gerekçe uydurdu. Çevre illerden, Mardin’den, Batman’dan Diyarbakır’a giriş yolları tutuldu. Diyarbakır sokaklarına toplanan, şehrin merkezinde birikmek isteyen halkın üzerine gaz bombaları, plastik, hatta gerçek kurşunlar yağdırıldı. Kaydedilen bir görüntüde, üzeri soyularak parmaklıklara bağlanmış bir Kürt gencinin çıplak sırtına polisler coplarını indiriyordu. Kendilerini ön saflara atan BDP milletvekillerinin görüntülerine İrlanda tarihi şahit olmamıştır. Ayağına gaz bombası parçası gelen, bir başka iddiaya göre hedef gözetilerek ateş edilen Pervin Buldan, Selahattin Demirtaş, Ayla Akat Ata, Osman Baydemir, Mülkiye Birtane hastaneye kaldırıldı.Yaralıların, gözaltına alınanların tam sayısı halen netleşmedi. Polislerin Kürtlere ettiği küfürleri yazmaya kimsenin dili varmadı.

Diyarbakır’da yaşananlarla, Kürt halkının Türkiye’de Türklerle ortak yaşama iradesine ve isteğine bir darbe daha vuruldu. Bütün bunlar olurken, başta NTV olmak üzere Türkiye haber kanalları çevre belgeselleri, tatil programları göstermekle meşguldü. Olaylar, anahaber bültenlerine de hak ettiği genişlikte yansımadı. Türkiye’nin batısı, doğu illerinde yaşatılan devlet terörünün ciddiyetine vakıf olamadı.

Türkiye’nin batısı

Aynı gün İstanbul’da bir müzik festivali düzenleniyordu. On yıldır aynı alanda düzenlenen One Love, her zaman olduğu gibi, Pulp’tan Kaiser Chiefs’e, dünyanın ünlü gruplarını, müzisyenlerini davet etmiş, binlerce müzikseverin bir arada eğlenebileceği bir ortam yaratmıştı. Fakat Millî Gazete’nin girişimiyle, daha sonra Yeni Akit’in, SP ve BBP’nin katılımıyla kışkırtmalar günler öncesinden başlamıştı. Ramazan’a beş kala, Eyüp Sultan’da “bira festivali”ne izin verilmeyecekmiş! Öte yandan, Yeşilay “gençleri alkole özendiriyorlar” diyerek pası gördü.

On yıldır kullanılan Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü’nün Eyüp Sultan’la falan ilgisi yok (olsa ne fark eder?). Aralarında kilometreler var. Yine de baskılar sonuç verdi ve kapıların açılmasına yarım saat kala festival alanında alkollü içki satışının yasaklandığı açıklandı. Sponsor Efes Pilsen festival logosundaki adını daha önce küçültmüştü. Bu sefer, Bilgi Üniversitesi’nin yeni sahibi, Tayyip Erdoğan’ı fahrî doktorayla ödüllendiren Laureate International devreye girdi, kampüs içindeki Otto, Tamirane gibi “şık” mekânlar alkol ruhsatlarını geri çekti. Adana’da doğup büyümüş Eyüp Belediye Başkanı İsmail Kavuncu, ânında twitter’dan “halkımızın hassaslığına” teşekkürlerini sundu. Eyüp’ün hassas halkı o esnada festival kapısı önünde kutu kutu bira satıyordu.

Kavuncu’nun destekçileri de vardı. Mesela, ortaokul değil, lise değil, üniversite öğrencilerine akıl öğretmeye kalkan Yiğit Bulut: “İçki firması, Bilgi Üniversitesi’nde festival düzenliyor. Sponsor oluyor. Gençlere üniversitede içki alışkanlığı pompalanıyor. Buna DUR diyelim.”

“Dalgacı” Selahattin Yusuf: “Bira festivali kutsal bişey mi, niye yasaklandı ve tutuklama var mı, bilen haber alan var mı arkadaşlar, endişe içindeyim!!”

O esnada Egemen Bağış da twitter başındaydı: “İstanbul kelimesi Rumca’dan gelir ama bizce adı ayrıca Dersaadet’tir, yani ‘Mutluluk Şehri’dir. 1453′ten beri insanlığa mutluluk vermiştir. Istanbul bugün ekonomik ve siyasi krizlerle boğuşan Avrupa için de tek çaredir. AB için mutluluk ve huzurun formülü de Istanbul’dan geçiyor.”

Stadyumların düzeni

Bütün bunlar olurken Tayyip Erdoğan da, faşist gösterilere çevrilen AKP il mitingleri için gezmekle meşguldü. Van’da, tribünler çöker korkusuyla harap olmuş bir stadın zeminine toplanan izleyicilerinin gözleri önünde, enkaz altından kurtarıldıktan sonra hayata veda eden 13 yaşındaki Yunus Geray’ın insanın içine işleyen bakışlarıyla bir portresini altın varaklı bir çerçeve içinde, gururla, muzaffer bir tebessümle alıyordu.

14 Temmuz’da ise İzmit’te toplanan kalabalığa sesleniyordu: “Türk, Kürt, Çerkes, Boşnak, Alevî, Sünnî,  Çingene, aklınıza ne geliyorsa…”

Aklımıza ne geliyorsa, hepsi barış içinde yaşayacakmış bu düzende. Hangi düzende? Üçüncü Yargı Paketi’yle serbest kalan, “Başbakan MHP’nin yapamadığını yaptı, referandumda evet diyen herkese teşekkür ederim” diyen ülkücü katil Muhsin Kehya’nın son derece mutlu olduğunu söylediği bir düzende…

Tayyip Erdoğan, sağolsun, yine İzmit’te ekliyordu: “Bütün diktatörler, ülkelerinin düşmanlarından değil, kendi halklarından çekinirler. Kendi hırsı ve ikbali için halkına silah çevirenler, bomba yağdıranlar kendi sonlarını hazırlarlar.”

14 Temmuz, Diyarbakır ve “bölge” için belki olağan, ama Türkiye için, Kürtlerin özgürlük mücadelesi tarihi için önemli bir dönemeç sayılacak bir gün oldu. Aynı gün Türkiye’nin batısında, İstanbul’da görece müreffeh gençler, yaşam alanlarının en derinine nüfuz eden, daha önce pek şahit olmadıkları, kabul edilemeyecek, sindirilemeyecek bir baskı ve tehditle karşı karşıya kaldılar.

Mesut Yılmaz “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçiyor” derdi. Şimdi Egemen Bağış “AB’nin yolu İstanbul’dan geçer” diyor.

Halbuki, ikisi de değil. Yahut, her ikisi de. Türkiye’nin bir “mutluluk ülkesi” olabilmesinin formülü, bu iki şehrin birbirini görmesinde, tanımasında. Diyarbakır İstanbul’u zaten biliyor, tanıyor, seviyor. Şimdi One Love’da eğlenme hakkının gaspedilmesine karşı direniş yöntemleri arayan gençlerin de zulüm ve baskı altında yalnız olmadıklarını görmesi, “varolma hakkı” için meydanları dolduranlarla ortak bir mücadelenin gerekliliğine ve kaçınılmazlığına ikna olması gerekiyor.

Merve EROL

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar… Post-Express, Roll v Bir + Bir’in internet mecrasındaki aynalaması birdirbir.org sitesi üzerinde yayınlanmış olan “Türkiye’nin Doğusu, Batısı” başlıklı makale çözümlemeye çalıştığımız, denkleştirmek istediklerimizin paralelinde okunmasını salık vereceğimiz bir meram. Derginin, X-HA nam rumuza sahip yazarının (son güncelleme: Merve EROL) anlayışlarına binaen metni sitemize alıntılıyoruz…

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Dünya Basın Özgürlüğü Günü: Dünya Çapında Gazetecilere Yönelik Saldırılar – Uluslararası Af Örgütü – Amnesty International
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Türkiye’nin Doğusu, Batısı – X-HA – Birdirbir
Konuşmayalım Ülkeyi Kapatıp Gidelim! – Hakan TUNÇ – PolitikART
Kelepçe ve Güvercin: Siyasi Tarihin Kürt Hali – Sarphan UZUNOĞLU – Evrensel
Ölüme Alışan, Ölümle Savaşmaz! – Umur TALU – Habertürk
Roboskî Katliamının Sorumluları Yine Tehdit Ediyor! – Nuçe TV
Devletleşen Kontrgerilla, Kontrgerillalaşan Devlet – Ertuğrul MAVİOĞLU – Başka Haber
Auschwitz ve Diyarbakır – Engin ERKİNER – ANF
Devletin Ta Kendisi – Gözde BEDELOĞLU – Birgün
Katiller Dışarı, Aydınlar İçeri! – Ender İMREK – Evrensel
Faşizm Üzerine (5): Halet-i Ruhiyeden Siyasal Harekete – Foti BENLİSOY – Jiyan
Bahçelievler Katliamı Mahkumlarının Serbest Bırakılması – Mithat SANCAR – Açık Radyo
Bu Ülke Sizi 34 Yıldır Öldürüyor, Hatıranız Önünde Utanarak Eğiliyoruz! – Doğan AKIN – T24
“Ben Affetmiyorum” – Emre BAYLAN – Emek Dünyası
“Evlatlarımızı Kaybeden Zihniyet, Katliamcıları Bıraktı” – Ece Zeren AYDINOĞLU – Bianet
‘Anti Demokratik Misyonun Çok İnce Bir İfade Edicisi’- İMC
Süryaniler Mor Gabriel Davasını AİHM’ye Götürecek – Mehmet Halis İŞ / Posta / Agos
Darıldık Ey Halkım, Unuttun Bizi! – Xwe Metin AYÇİÇEK – Yeni Özgür Politika
Diyarbakır’dan İleri Demokrasi Manzaraları – Muhalefet
Diyarbakır İkinci 28 Mart’ı Yaşıyor – ANF
İki Asker Tek Kurşun – Leyla SÖĞÜT – Diha – Özgür Gündem
Çin’in Kürt Sorunu – İbrahim GENÇ – Yüksekova Haber
Erdoğan Sıkıştıkça Üslubunu Sertleştiriyor – Emek Dünyası
PKK Ne Zaman Silah Bırakır? – İrfan AKTAN – Birdirbir
1 Gram Bile Umut Varsa Peşinden Gidiyoruz Ya Hani…Kolay İş Değildir.. – Yetvart DANZİKYAN – Radikal
Gaz+Cop+Tazyikli Su: İleri Demokrasi – Ali TOPUZ – Utay
Neden Ahmet Şık? – Gökhan TAN – Radikal 2
Meçhul Öğrenci Postası: Suçortağım Ters Lale – Azime ŞAHİN – BiaMag
Akademide Hak İhlalleri – ÜSTEL – GAMBETTI – UÇARLAR – Açık Radyo
KCK Sinek Gelir Mi? – Özgür AMED – Ajans Amed
Rapor Şüphesi – Zülfikar Ali AYDIN – Habertürk
Polis Akademisi Başkanının Kitabı Başbakana Soruldu – Evrensel
Polis Durdu Özel Güvenlik Vurdu – Gazeteport
Alevilik Bir Dindir, İbadet Yeri De Cem Evidir – Erdal YILDIRIM – Jiyan
Bin 500 Yıl Geriye Büyük Sıçrayış! – İhsan ÇARALAN – Evrensel
AKP’nin Alevîliğe Bakışı: Skandal ile Fiyasko – Abbas KARAKAYA – Express – Birdirbir
Ey Alevi, Böyle Olur Bizde İnanç Özgürlüğü Dediğin – Ali TOPUZ – Radikal
Yeni Akit Bu Sefer De Rakel Dink’i Hedef Gösteriyor – Agos
Hamza Aktan ‘Kürt Vatandaş’ı Anlattı – Mustafa KULELİ – İMC
Ev Kürtleri, Twitter Kürtleri ve KüTürkçe – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal
KPSS Olayı ve Sınav Soruları – Veli BAYRAK – Jiyan
‘Birikmiş Kıdemler’ Ne Olacak? – Ali TEZEL – Habertürk
‘Sosyal Devletin Çöküş Belgesi’ – İMC
SDP: Komplolar, saldırılar, işkenceler Sökmeyecek – ETHA
Occupy And The 99% Opposition – Jeremy BRECHER – The Nation
Wes Clark And The Neocon Dream – Glenn GREENWALD – Salon
Ekonomik Kriz, Bankalar, Libor Skandalı – Ali BİLGE – Açık Radyo
Herkesin Siyasi Krizi – Soli ÖZEL – Habertürk
RedHack’e Karşı Topyekün Saldırı Dalgası – Teknolog
Taşın Sırrı – Özgür ERZİNCAN – Ajans Amed
Orta Sınıf Ahlâkına Sıkışmış Bir Dünyada ‘Özgürlük’ Arayışı – Zeynep Heyzen ATEŞ – Başka Haber
“Boşuna Değil” 3 Çocuk, 5 Çocuk… – Muhalefet
Yılanı Öldürdüler, Müdürü Kurtardılar – İrfan SARI – Yüksekova Haber
Who Thinks About The Consequences Of Online Racism? – Gary YOUNGE – The Guardian
‘Helal’ Irkçılık – Yavuz ÇOBANOĞLU – Radikal 2
Misyonerlikle Yasal Sınırların Dışında Mücadele – Agos
İnternet’te İnsan Haklarının Gelişimi, Korunması ve Kullanılması/Yararlanılması – Yeni Medya
Students, Journalist Released From Prison In Wake Of Judicial Reform – Erol ÖNDEROĞLU – Nilay VARDAR – Bianet
Bsına Da ‘Milli Güvenlik’ Kilidi – ANF
Varbed Baba – Rober KOPTAŞ – Agos
Parkên Metîn Lokumcu û H.Îbrahîm Oruç Hatin Vekirin – Azadiya Welat
Düzlükler-Dağsız, Denizsiz – Aslı ERDOĞAN – Yeni Özgür Politika
Kendine Tuzak – Bülent USTA – Birgün
kırılmadan, kurumadan! – Mustafa SÜTLAŞ – BiaMag
Genel Ahlak Denilen Genel Yalan – Oya BAYDAR – T24
Kızgın Demirden Tahtta Bir İsyancı: György Dozsa – Serdar EROĞLU – PolitikART

Kane Ikin Official
Kane Ikin – Contrail EP Review via Futuresequence
Kane Ikin – Interview via Headphone Commute
Nuojuva Official Informative via Preservation
Nuojuva – Valot Kaukaa Album Review By Mark RICHARDSON via Pitchfork
Nuojuva / Olli Aarni Interview By David PERRON via Foxy Digitalis
Hilary Hahn Official
Hauschka Official 
Hilary Hahn & Hauschka-Silfra Official Informative via Deutsche Grammophon
First Listen: Hilary Hahn & Hauschka-Silfra By Tom HUIZENGA via NPR
Sylvain Chauveau Official
Sylvain Chauveau – Abstractions Informative via Flau
Sylvain Chauveau – Abstractions MCD Eleştirisi – Levent ÖZTÜRK – Müziksel Hareketler
Synthetic Epiphany Official Artist Page via Facebook
Synthetic Epiphany At Soundcloud
Synthetic Epiphany – Survive Album Review via Three State Parity Bit
Volor Flex Official Artist Page via Facebook
Volor Flex – My Story Official Download Page via Dark Clover Records
Volor Flex – My Story Informative By Danijela TODOROVIC via Pixelatique

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Promos – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Rounded Up! By Orbmiser via Flickr

Orbmiser’s Flickr Page

>>>>>Poemé
Noch Ein Bisschen Licht! – Azad Ziya EREN*

1
köle
efendi ve köklerin hükümdarı engin toprak
işte böyle bilcümle senin için yenileniyorum
devrimin borçlu sırtında açan bahar soyuna

2
belâ bir çağ kargışlıyor sabahı
dört kardeş yaprağın buluştuğu tuz  yelkeni
renoir’de kadınca yalınlaşmak istiyorum kankızıl
sularına
şu tenimdeki çentikleri birer ikişer silmek

büyüsünü yitirmiş bir çocuğun ıslak kirpikleriyle
işte böyle bilcümle bunun için açıyorum göğün ağzını

3
zaman yanılsanmış bir ihtilâlin seyir defterinde
insan miğferli kadı’nın akrebinde soluyunca
çiçek şarapnel gibi açar tende
kemik hançer yarası alır
ki en ongun odur sabır denen illette

4
hünerli bir kadının
erdemli her kadının kapanarak gözlerine
kayan bir ışık yumağı gibi gideceğim elbet
viraneliğin susku’nun ve ölümün serin koynuna

yağmur dindiğinde annenin özü
renk bittiğinde babanın sözü
her ışık huzmesinde kardeşin yüzü vuracak
yalnızlığa çürüyen maveraya

orada işte ılık bir ırmak fışkıracak
rüzgâr gümbürtülü keman serinliği 

5
seçildim diyorum sivil itaatsizliğin gizli seyrine
yanılıyorsam mumyalayın içimdeki uçurumu
bariyerleyin kimseler düşmesin
metale kazınan makus talihe
unutuldum diyorum yaralı göçün yorgun dizelerinde
yanılıyorsam ilahiler okuyun
vardiyam kekeme bir acıyla tükendi
ahir azizenin dikenli gülistanlığında

6
tragedyanın çıldırtan kanlılığında
seyirci olmak da oynamak en çok susarak
yanılıyorsam çarmıha gerin
tecrit olduğum yamaçta
dilimi hissetmiyorsam
kaburgamda sıkışmış darp izleriyle
sınana sırtlana uyuşturulduğum bu yaşamakta
kanımı kurutun ruhumu bütün çocuklara bölün

ölüm ki en bilge suskunluktur dünya denen batıkta 

7
kimseye söylemeyeceğim söz veriyorum
vurulduğumu şiirden başka
içimde körüklenen bu yalım özü
sırtımdaki bastonsuz dağ kimi yurt bildi kimi kurt
bilmeyeceğim aşktan başka

8
lavanta kokulu menekşe ve uzun kollu erguvan
nerede diyeceğim yıldız kokusu ışık biraz daha ışık
detone olmuş bir ses gibi
her şeyin geçkinliğine kilitleneceğim
ekim bıkkın bir yaşamak gibi redifini arayacak
ve bütün bıçkınlığımla doğmayacağım bir daha
yirmi yedinci vuruşunda hasat zamanının

9
küçülen kast engin aşk
dilde biriken kutsî maharet: yanılsama
tek doğurgan anı
sol göğsünde gecenin ödünsüzce saklananı

hünerli bir kadının
erdemli her kadının kapanarak gözlerine
kayan bir ışık yumağı gibi gideceğim elbet
viraneliğin susku’nun ve ölümün serin koynuna

10
uykulu gözlerle gelip posta arabası
binlerce dost kızılderili çıkıp kankızıl sular
sanrısından
falçata gibi sıyırarak kabuğunu toprağın tırnaklarıyla
doğumun yeni sancısını avuçlayacak
ve merhaba çocuk diyecek

diri ses uzunca beklenen ari nefes merhaba..!

*Goethe: Biraz daha ışık!

Kaynakça: Şiir

Older Entries