Deuss Ex Machina # 422 – seslendirmeler: tasviri kelamın özü duy[g]usaldır!

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_422_–_seslendirmeler: tasviri kelamın özü duy[g]usaldır

22 Ekim 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
x1-Grzegorz Bojanek – Remaining Sounds Part 1 (Dynamophone Records)
x2-Grzegorz Bojanek – Remaining Sounds Part 2 (Dynamophone Records)
x3-Tim Hecker & Daniel Lopatin – Ritual For Consumption (Software Records)
x4-Tim Hecker & Daniel Lopatin – Vaccination (For Thomas Mann) (Software Records)
x5-Rene Hell – Qi (NNA Tapes)
x6-Rene Hell – Meta Concrete (NNA Tapes)
x7-Grischa Lichtenberger – Ssfl (Raster-Noton)
x8-Grischa Lichtenberger – 1011 11104 V Re 61011s1b (Raster-Noton)
x9-Anne-James Chaton & Andy Moor – Inbound Outbound-Metro (Unsounds)
x10-Anne-James Chaton & Andy Moor – Not Guilty (Unsounds)
x11-Vatican Shadow – Encryption Nets (Hospital Productions)
x12-Vatican Shadow – The Hamburg Cell Was Born In Chechnya (Hospital Productions)

seslendirmeler: tasviri kelamın özü duy[g]usaldır!
(422)

simyası çoktandır bozulduğundan sapsarıya kesmiş demirlerinin göründüğü, griliğinin afakı sarmayı, sarsmayı mütemadiyen sürdürdüğü betonarme yapılar ile çerçevelenmiş herhangi koşul aranmasına gereksinim dahi duyulmaksızın bedbinliği enikonu meydana çıkartan bir kara parçasındayız. düzeneği teferruatı v bir kenara atılamayacak hakikatlerin sağırlığına handiyse günden güne yine yeni yeniden alıştırılma konusuna dair çıkarsamaları mümkün kılacak bir yekpareliğin mabadındayız. seslenişleri önemsizlik derecesinin altına mıhlatan, duyumsatılması gerekenleri şimdi işimiz var ile yeri mi şimdilerle geçiştirmek aralığına mahpus kıldırmaya debelenenlerin sahnelemelerine fon olan beton orman. beton ormanımız. içinde kalakaldığımız. durmadan anlatmak için yola çıkılsa da her defasında aynı şeyleri söylüyormuş aynı şeyleri işitiyormuşuz intibasını kuvvetlendiren bir döngünün has sahası. kurgu veya değil atfedilenlere kayıtsızlık belirli bir eşiği geçtikten sonra ne bir öncesi ne de bir sonrasında karşılaşacaklarımızın her ne olduğunu anlamlandırmak konusunda bu kadar yabanıl kıldırıyorsa, içimizi çürütüyorsa o raddede bir kere daha düşünmeliyiz. o kısa anlarda bir kere daha şapkamızı alıp önümüze eğrisini doğrusunu tartmalıyız.

tartmalıyız da nerelerden, hangisinden başlayalım kararsızlığının taşıdığı yeni sorun yumaklarında boğuntuya gitmek boğulmadan yola devam edebilmek ne mümkün diye daha ilk şerhleri duyar gibiyiz. duyumsadığımız sağırlığın nedenlerin, nasılların peşine takılması gerekenlerin kafalarını kuma gömerek yola devam seçeneğini bunca cansiperane savunuşlarındaki kadüklüğe uyanmalarını beklemekteyiz. beklemek söz konusu olduğunda bütün erim v tanımlandırmaların etrafında ömrü hayatını sadece bir gün iyi bir şey olsunun peşine, umuda takanların, bel bağlayanların hemen her gün yeniden dizlerinin üzerine çökertilmesi, bugün de karavana yarına kader kısmet menziline lehimlenmesi, oraya sıkıştırılması halimizin her ne olduğunun gerçek aynalayıcısı olacaktır bu beton ormanda. nefessiz konulduğumuz griliğinin şirinlik muskası gibi sunumlandırılan bacaların, kan kırmızısı kiremetileriyle örüntülenmiş, gizlenmeye gayret edilen devletin şefkatli kollarının ne olduğunu halktan saklayan o yapılarının altında dönen dolapların; can pazarı olduğunu bilebilmek halen mümkünatların sınırlarında değilse suç hepimizin. suç her birimizin.

düşünmedikten sonra sorun yoktur diye kükreyedurmuştu zamanında başvezir. bilindik işaretleyici, hedef gösterici sorumluluk sahibi değil koyun sürüsünü tam da istediği gibi güdebilmek için değneğini elinde tutaduran bir beklentisizlik abidesi çoban edasıyla sürüsüne hamlede bulunurken onların her ne düşündüğünü önemsemeyen yoktur, yoktur menziline takılıp kalan bir çıkarsamanın karanlığının, kararlılığının karşısında suçu ona buna atması bir mesel değildir. önceliğimiz değildir. hepimiz o gayya kuyusu haline dönüştürüldükçe, yeni eklemeler, çıkartmalar gerçekleştirildikçe biteviye bir karanlığın tesisinin oldurulabilirliği üzerine yeni kelamlar eklemlendikçe durup ne oluyoruz sorgusuna girişmemiz gerekirken bayram şekerlerini afiyetle götürmemizin çelişkisidir burada aracısız olarak sunmak istediğimiz. içerisi dışarısı pek de farklı olmayan bir deryada o betonun kasvetinin bizahati yürekleri nasıl da sertleştirdiğini gebersinler bedduasının nasıl kolayca ağızdan halen çıkabildiğini duyumsamak, onu işitmenin götürdüğü yer doksan yıllık bilançonun sonuç kısmında biz adam olamamışız, biz birbirimizi anlamamışız kısmına tekabül etmektedir.

haddizatında başvezirin dönüp dolaşıp ha’bire yinelediği afedersiniz şudur, afedersiniz budurlarının, sorun yoktur hasbıhalinin hep bu istikametteki eğrelti davutluğunun, körleşmenin mütemadiyen sürümcemesiz devamlılığının simgeleyiciliğidir asıl yaralayıcı olan. evet bu toprakların yek, tek, bir hakimi vardır, o da budur, şudur. diğerlerinin ne gık demeye ne de laf sarf etmeye hakları vardır. ne de olsa öyle yenmesine müsammaha gösterdiğimiz o lokmaları elimizde tutmaktayız. gerekirse kontrol ayağıyla gerekirse doğrudan müdahale etmeye v hıyanetlerinizi sorgulamak konusundaki haklarımızı saklı tutarız, böyledir yerseniz artık diskurunun fecaatini gösteregelen bir bakışımdır duyumsatmak istediğimiz. görünen köyün artık uzak bir menzilden değil tam da yanı başımızda olduğunu simgeleştirendir bütün bu meram. hiddetin ucunu bir kez gösterdikten sonra gerisini layığıyla yerine getirecek, devamlılığını sağlayacak, artık değme emir erlerinin vazifesini gösteren hemen hiç gık demeyen hep olur diyen basınından, ekranına, sokağın selamlaştığımız öte yanına kadar herkesi bir kırmızı çizgilere uyanlar v uymayanlar olarak resmetme,  o aralıkta tutma çabasının götürdüğü noktanın her ne olduğu umarız şimdi daha anlaşılırdır umarız.

ümitvar olmayı duyumsama bir yana ne gelir ki elden en iyisi linç edelim gitsinciliğin milim ötesine arşınlanmayan bu devletlu temsili, bakışımının hepimizi cehennemin ortası denilen o menzile taşıdığını duyumsatabilmek, anlamlandırabilmek bu kadar zor mudur? halen düşünülemez midir nedir allasen? yargıların v yaftalamalar ile oluşturulan kroşelerin aparkatların havada uçuştuğu hiddetin merhalesinde her dönemecin bir sonraki felaketin boynumuza ilmik gibi dolandığı bu cenahta vicdana sıra gelecek midir? yahutta geriye bırakılmış, öyle betimlenmiş olanın  linçten geriye kalanın vicdan meselinin neresi olduğu konusu duyumsatılabilir mi? arta kalanlar, tanıklık edenler bu toprakların bitmek tükenmek bilmeyen kahırlarını çekip bir yandan da kapının dışına ötelenmek için, hemen hiç fırsat kaçırılmayan ötekileri olarak (biz kendimizi öyle varsaymasak da velev ki dediklerinden olalım!) resmedilmeye öyle anılmaya devam edilirken bu uğurda yeni çaba v hükmedişler betimlenirken insanlık nereyedir? insanlığın neresindeyizdir? kırk yedi gündür sürmeye devam eden açlık grevi dahilinde adı sanı duyulmayan, o dört soğuk cephenin kapsadığı, izole ettiği duvarlar arasında kalanlarla mı terk etmişizdir?

yoksa yoksa aylardır tetiğin ardında kimler olduğunu, vur emrini kimlerin verdiğini bile sorgulamaktan kaçınılan ha’bire zapturapt, ha’bire eziyetin bir başkasının reva olarak dayatıldığı roboski’nin acılarını kendi başlarına yaşamakla mecbur bırakılanlarının dünyalarının başlarına yıkıldığı günlerde mi unutmuşuzdur? kendi şartlandırılmışlıklarıyla beraber kesin hükümlerin daha ortalıkta fol yok yumurta yokken açık edildiği, propaganda ile birlikte kesin yargıların sunumlandırıldığı üvey evlatların toparlanması merhalesinde kim bilir kaçıncı eşiğin aşıldığı operasyonların grimsi hiddetinde mi unutup gidilmiştir? dilin ne olduğunu, ne manaya geldiğini tam olarak çözemeyenlerin otuz küsür yıldır sürdürdükleri türkçe konuş çok konuş bağlamının bugünün enikonu kendi dillerinden daha iyi bir türkçe “konuşma” derdini anlatma kısmına, asilimasyonuna mübalağasız sapasağlam ulaştırdığı, dönüştürdüğü dillerinden ayrıştırıldıkları anda mı terk edilmiştir? yekpareliğin handiyse milim kıpırdamaksızın o gün neydiyse sabrımızı test edenler bugün yine sabırımızı sınamaktalar garabetliğinde dün ırkçıların, menfaatine göre muhafazakarların bugünün kalantorları haline dönüşenlerin, ulusal solculuk gibi hilkatliğin bir başka evresini tutturarak yol alanların dillerine pelsenek ettikleri ulus devletin dinamitleyicileri olarak bellenmiş olan ötekilerin adları sayılmaya başlandığı zamanda mı terk edilmiştir?

haddizatında birbirleriyle ortak paydası olmayacakları birbirleriyle buluşturan bir x meselimiz var denildiğinde apar topar devreye giren aşılmaz “bütünlük v beraberlik” gerisi teferruattır baskıcılığının harcı karılıp karılıp kaşıklatılmasına yol verilmesinden bu yana aşıp, aşındırıp duran süreçte mi unutulmuştur. insanlık nerededir? kat’i tahayyüller, ucu bana dokunmasın gerisi kimin canını yakıyorsa kimin hayatını dar ediyorsa etsinden artık illallah demek vakti gelmemiş midir? ne bu kadar alık bir biçimde, sırasıyla sadece birer cümlecik ile anmaya çalıştıklarımızı halen mazur görülmesini, münferittir o münferittir canımlı cicimli, bayram gününün getirdiği latif şeker şaklatmalarında insanlığın lincini sonladıracak olan uyanış. farkındalılığın kendisine varış. varsa yoksa bedbinliğin müsebbibi olarak kansızlardan başlayıp bir dolu alaycıl, ironik bile olmasına gerek olmayan mide bulandırıcı sinkaf v fazlası ile birbirine iliştirilip durulan bu mabadda yankısı tez zamanda buldurulan bir iklimin daimiliğinde geriye o dediğimiz vicdan / insan / ahlak meselinden koskocaman bir hiçlik kalacak anlayabiliyor musunuz?

fakat, ama gibi zaruri bağlaçlarla yolunu kesiştirmeden ahkam kesenlerin bol keseden sallayıp, allayıp pullayıp duyumsattıklarının ilerisi gerisini bilmeyiz a demokrasi olmadığının farkındalılığına ulaşabilmeye daha kaç v ne kadar fırın ekmek yenilmesi lazımdır ki ayılabilsin. nedendir bilinmez bu cenahın bayram günlerinin, tatil rehavetinin ortalık yerinde hep bu sorular aklımıza takılır. öylesine kendisinden geçmişçesine sallamaları bir kenara terk ederek boşluktan değil aklımızın almadığından yinelemekteyizdir bütün bu vurgulamaları peyderpey. birbirinin peşi sıra. duyumsayıp, gördüğümüzün vakıa olarak tanımlandırılmasından da öte git gide fasarya hesabına indirgetilmesi, kekremsi bir yalan yanlışlığın sürekli olarak güncellenmesi karşısında düşüncenin özgürlüğüne, kimliklerden azade bir insanlığın seslendirilmesine bu toprakların onun bunun v şunun babasının malı olmadığı gibi, öyle adledip de hak iddiasıyla başkasına dünyayı dar etmesinin önünü alabilmeye daha kaç tatil günü vardır düşünülebilecek? her yerin sorunu kendi başlığı altında onlarca alt kol, yön v fazlasıyla donatılırken gelip görülmesi salık vereceğimiz insanlığın zapturapt altında can çekiştirilmesinin bir sonu gelebilecek midir? amed’i, colemerg’i, beşşebab’ı, afyon’u, deyr-zor’u, arakan’ı, halep’i, arakan’ı… bir yerin açık sahası, ötekisinin dışladıklarının toparlandığı toplanış alanları.

bir kısmında kimselerin görmek istemediklerinin hayata tutunma çabaları, öte yanda hayata tutunmanın her gün daha zorunlu bir mücadeleyi gerektirdiğini ikiletmeksizin sunan açık seçik seçilebilen kan istismarcıları, hınç bekçileri, cehennem zebanilerinin varlıkları. dedik ya tembel tenekeliğin güzide mekanı bayramlık günlerinde aklımız hep bir yerlerde, hep bir şekilde kayıp ettirilenlerde, kaybedilmesine çaba sarf edilenlerin imdisinde. yaşamak için karşılaştıklarımıza nasıl tepkimeler veriyoruz, nasıl verdik vereceğiz bütün meseller o sathın evre düzenek veyahutta aralığında saklı. düşünmeye bir kere daha var mısınız? insanlığın başlangıç noktasından bugüne sözümona ulaştığı muasırlık seviyesinin hangi körlüklerde tıkanarak can verdiğine şahitlik etmek kısmından daha hakkaniyetli bir çözümleme için çabalanımı düşlemek ütopik midir? daha zorda kalınacak hangi eşik vardır ki bu satranç tahtası gibi sürekli olarak insanın piyon olarak öne sürülmesi, heder, linç v daha çoğuna karşı dur imi, yeter çığlığı anlaşılabilsin!.. hafıza dışarıdan tüm baskı altına almalara, müdanasız v mübalağasız tahrifine uğraşılmasına, yolunun kesiştirilmesine engellere, açmazlara bir dolu yanılgı v yanılsamanın özünde derlenip, toparlanıp aynı sade suya tirit çıkarsamalara yüz göz edilmesine karşın halen önemini muhafaza eden, tepkimelerimizi şekillendirebilmemize olanak sağlayan bir kurgu odağıdır.

bir sakız jelatininin plastiğinden çıkan maniler gibi kesit, tekil doğrudan mürekkep, illa olacak bu da tutacak beklentisiyle bir iki daha fazla hışmı öne sürülenlerin ayırdına varıp, ardılına bakabilmeyi söz konusu eden  tecrübe haline dönüştüren bir tümleç, toparlayıcıdır. derlenenler bunca çırılçıplak ucubeliklerle donatılarak bireysel olanın önüne anlı şanlı, içten içe küflü kurumsal mukaddesatçılığın beraberinde getirdiklerini bir şekilde anlayıp, anlamlandırıp çözümleyebilmeyi mümkün kılan bir odaktır hafıza. unutturulanların peyderpey bu limandaki çoğunluğunu göz önüne getirdiğimizde belirgin bir biçimde hafıza sınırı altına alınanların, kayıt haline dönüştürülenlerin, bireyselleştirilen, yakın bulunan edim v sorguların önemliliğini bir kere daha yad ettirmesi mümkündür. halen olasıdır. eleştiri olgusunun hazımsızlıkla dolamabçsız net bir şekilde tam teşekküllü sürdürülmesi, en azından boşa çıkartılması için çaba sarf edenlerin muktedirliğinde insani olanların her ne olduğu bahsini yeniden tanımlandıracak olandır hafıza. unutturma çölünün en mazbut denekleri olarak her günümüzün bir başka aşılmazlık ile çevrelendiği bu cenahta hey durun ben daha yitmedim, ben daha sözün kıymetini tüketmedim demenin başlangıcıdır, temelleyicilerindendir işte o hafıza.

görülmemesine el birliğiyle çabalanılanlar her ne kadar çoğaltılırsa çoğaltılsın, alıntı yapılamaz diye şerhler konulursa konulsun, devletin belirli kademelerince biz o sınayışları aştık diye seslendiriledurulsun biteviye o kısır döngünün çemberini, algısı v sınırlandırılmışlığını aşmamıza neden teşkil edecek olandır hafıza. korkmadan, çekinmeden dillendirilebilenler için, direnebilenler için hayatı savunmanın bir başka evresi, karşılığıdır hafıza. hangi şart altında olursa olsun duyumsadığınız, gördüğünüz yaşamak zorunda v zorunluluğunda bırakıldığımız iki yanlış var onlardan bir tane doğruyu tercih et diye dayatımların sergilenebildiği, evet halen yapılabildiği iş bu çerçevenin dahilinde hafıza kadrajın dışına öteleneni görebilmektir. kadrajın dışında tutulmasına çabalanılanların menfurluğunu ibret vesikalığını ispatlayandır. sözün tükenmesi bahsinde aportta bekleyenlerin yakışıksız savlarının her ne olduğunu v neyi amaçladığını belirginleştirecek olandır hafıza. ona eklenmiş, biriktirilmiş olanlar tümden biz mekanikleştikçe, her duruma aynı tepkimeyi veren, verebilecek hale dönen, dönüştürülen personanın hallerini ortaya serecektir.

biz size unutmanız için tüm şartları seferber ediyoruz. allem edip, kallem edip işi yokuşa, mevzuyu dağın ardına, meramı yerin dibine sokuyoruz. buna mukabil hala cendereyi, inadınızı aşamıyoruz diye devam eden o muktedir algısına karşı geliştirilebilen yegane seslenişi tekrardan kayıt altına almak elzemdir. #unutursakkalbimizkurusun. eninde sonunda duyarsızlaştırılıp ona (unutmaya) bağışıklık kazandırıldıkça öne sürülen kurgulamalarda memleketten haberdar kılındığını varsayanlarla bu eğreltiliği hiç gocunmadan savunabilenler için buradan öte köy olmadığının tastamam bir seferde anlaşılabilirliğini sağlayandır. oradan öte yol olmadığının bilindikliğine bir çabalanım v ortak amentüsünün yinelenişidir. unutulması adına nadasa terk edilmeyecekleri gösteregelendir. hafıza unutmaya her şart v koşulda teşvik edildikçe ne dicle anter’in açlık grevine karşı duyarlılığı irdelenebilir ne de günün getirdiklerinde her gün ölüm-yaşam arasındaki o ince doğrunun bir o yana bir bu yanında savrulanların derdi anlaşılabilir. pat küt başvezirin komutlarının doğrultusunda yargıya bunlar bunlar diye hedef gösterilen, soruşturma tahkikat onlar yetmez çatal dilli sesleniş v münferit ama bir o kadar da duyarlılık sergilemelerine içten içe sevinilenlerin, bunu sergilemekten kaçınmayanların linç girişimlerine maruz bırakılan barış v demokrasi partisi, destekçisi vd. halkın demokrasi partisi düşüncesinin etrafında yol almaya çalışanların neleri dert edindikleri okunabilir. halen bu yapılabilir.

dimağ o engellemelerle şekli şemali oturtulmuş yanılsamalara teslim edildikçe işin doğrusu o değilmiş de meğerse buymuş kısmı, hep karaltıda; hep gözün ötesinde sabitlenebilir. aklın öte yanında toparlandıkça doğru olanlar, erkin tahayyül ettiği doğru seslendirmelerinin her nasıl kıvamının tutturulduğunu görece özgürlük kısmının kocaman bir yalandan mürekkep olduğunu yineletecek, ispatlayacaktır. ispatına girişilen özgürlük mevhumunun hangi arada, hangi derede kaşla göz menzilinde usturuplu usturuplu bir suskunlaştırmaya evrildiğinin okumasını sağlayacaktır. doğrudur alışılıp sıklıkla tekrar edilebilecek, kulak kapatılıp, göz perdelenip bir özgürlükten dem vurulabilecek. taa ki diyarbakır cezaevi dünü v bugünüyle bilininceye kadar. ana babadan öğrenilen kelamın dilin okul dediğimiz o tektipleştirme merkezlerinden ilki olanda dakika bir kenara ayrıştırılıp, ana dile hükmedişin istikrarlı dayatımını göz ardı ederseniz, kim olduğunuzun, kimlerden olduğunuzun ne kadar insani, vicdani, ahlaki duruş v tepkilerden her an ayrışarak, sen bunlardansız onun için bölücüsün, bunun için hainsin seslendirişine tanık olana kadar. şahit olunana kadar sürecek bir özgürlük.

herkesle kucaklaşılmış herkes kapsanmış gibi veya bu “miş” oyununda daima saf dışı tutulacak bir avuç ermeni, bir kaç rum, bir mahalle ezidi ya da mezra büyüklüğünü aşamayan nüfüsla bir avuç süryani olana, söylenenlere her defasında kulağınızı tıkayıpta sıranın dahilinde edepli edepli, uyumlu bir vatandaş olmayı becerirseniz sessiz, sebatkar özgürlük diye bir problem olmayacaktır. atfedilmeyecektir. gözünüz, gönlünüz kepenk indirince sorun yoktur. olmamıştır!. oldurulmayacaktır da!. görmekten bu kadar itinayla uzaklaşılırken doğrusu o değil budur diye belirginleştirme hamlesine rağmen gelişigüzel gerçekleştirilen her hamle yığıntısı değil adını adını bir kere daha analım linçtir. hınçtan apartılan şiddetin dozu sürekli güncellenen eşik bırakmayan bir zapturap deneyimlemesinin karşılığına daha net oturtabileceğimiz, bir tanımlayıcı edim yoktur. belki de olmayacaktır. yorum farkları, çeşitliliğini bir kenara terk ettikten sonra sırasıyla giderek daha sertleşen, sessizleştirilen bir iklimin kendisi dört harfte saklıdır. bu dört harfte özetleyiş toparlanabilecektir. birbirimizin yarasına merhem olabilmeyi, birbirimizde olan biten fenalıklardan sonra el verip yola çıkabilmeyi mümkünatsız kılan, neler çektiğimizi her defasında kanla, gözyaşıyla ispat ettirmeyi amaç edinen bir mesel olan linç. ne kadar seviyorsunuz, ne kadar uyumlusunuz, bu ülkenin ekmeğini yiyip bölücülük yapıyor musunuz.

tohumunuza para mı saydık, sürün gitsinler.. kökünüzü kurutacağız söylencelikleri laf-ı güzaf olsun koyver gitsin diye değil her açmazda kimlerdensin, evet öcüsün! karşılaştırmalarının öncüsü, olan linç kavramı. duyumsanmayan, önemsenmeyen nedendir sorusuna hemen hiç denk getirilmeyen çıkarımların taca çıkartılıp yeknesak nefret-i hicaz makamında terennümlerin seslendirildiği bir cenahta hezimetler, yıkıntılarımız çoğalmaktadır. yıkım ehvenin kıyısından geçmeksizin serpilip büyütülmeye devam edilen linç ikliminin getirdiği hezimetin belirgin bir aynalayıcısı tümleticisidir. bu kadar. korkuyu dağ gibi yükseltirken erkin yapıp ettiklerinin “hesap sorulmazlığı” daimi kılınan, düşünselliği gereksiz olarak tanımlandıran, bir gayretkeşlikten mürekkep olunduğunu da yinelemekte faide vardır. güzel ölümlerle, ehvenin şerri olsalar da başımızda çobanımız var hala! hala’ya şükürlerle, fasaryadan gündemler, her dem taze taze (bayat!) hamasi nutuklar, gözyaşının tez kurumasını, akan kanın durmasını, derinlemesine nüfuz etmiş ırkçılığın sonunu, hunharca vicdanı tahrif etmenin önünü alamayacak olanı tanımlandıran topyekün yıkıma taşıyacaktır? farkında mıyız allasen! yoksa hayalini bile kurmadığımız, o zibilyon metrekarelik yaşam sahasında güllük gülistanlık bir yaşam vaat ede duran, bunu parlatıp sunan reklamdaki müteahitin canhıraş veçhesiyle “tarih hayal kuranları değil boş bulduğu son nefeslik alanları da betonarme ile donatabilecek, 320.000 ağacın katili olmayı becerebilecek, bu yıkımı, yağmayı! yapıp edenlerin, alkışlanacağı, hatırda tutulacağı bir garabetlik midir?” hala öylesi midir… yerin dibine batmış bir dünyaya ağıttır! “herkes biliyor ama kimse konuşamıyor. bizi çürüten bir bilmezliğin içinde tutarak suç ortaklarına çevirmek istiyorlar..” j.p.sartre

>>>>>Bildirgeç

Sonsuzun Bir Öncesi, Korkunun Ötesi – Önder ÖZDEN – Sendika.org

Yahut (onların durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarını tıkarlar. Halbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır (Bakara Suresi).

Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah’tan korkun, bana da itaat edin (Ali İmran Suresi)

Görünür olmayanın nazarın ufkuna girebilmesi, sayılabilir olmayanın hesap edilebilirliğe kavuşması, kimliksizin kimlik kazanması siyasal-toplumsal uzamın belirli bir işlem üzerinden inşa edilmesine bağlıdır. Tedirgin edici yığın sonsuz istek ve arzusuyla her türlü kuruluş olasılığını iptal eder. Kuruluşun ve dirliğin gerçekleşmesi sınırsızın sınırlandırılması, çevrelenmesi, hatlarının netleştirilmesiyle mümkündür. Görüş alanının dışındaki belirsiz görüntünün, ele avuca gelmez yığının belirli bir görüntü ve form kazanması, siyasallığın/toplumsallığın kurulmasıyla ilintilidir. Kuruluş ise bir işlemciye/aracıya ihtiyaç duyar.

İşleme müsait kitlenin, belirli bir şekle bürünerek amorf olmaktan çıkanın, işlem öncesi hali herhangi bir kuruluşa/düzene imkân tanımaz. Kuruluşun/düzenin mümkünlüğü belirsizliğin belirliliğe kavuşabilmesinde yatar. Belirli bir işlemden geçip kurulmuş olan ise aydınlıkla malulken, düzenin ötesinde gecenin korkutucu sesi hâkimdir. Cadıların, baykuşların, bil cümle bilinmezliğin diyarıdır ötede kalan. Haykırışları, kurulu olanının tarafında duyulsa da, sorunsuzca sindirilinceye/içerilinceye kadar dışarıda tutulacaktır.

Hem kuruluş öncesi hem de kurulu olanın ötesinde kalan ancak sınırlandırıldığı ölçüde kabul edilebilirliğe kavuşur. Beride kalan, henüz şekle girmeyen ürkütücülüğü ile ancak belirli bir forma, etikete, kimliğe kavuşabildiği ölçüde içerimlernir. Öncelikle kabul edilebirliğe kavuşması gerekir ki bu ancak belirli bir işlemcinin varlığında mümkün olur. Bu işlemci korkudur.

Korku, kurucudur. Kimliksizlikle, sonsuzlukla malul yığının kimlik ve sonluluk edinmesini sağlayan dolayımlayıcıdır. Sonsuzluktan sonluluğa, kimliksizlikten kimlikliğe geçişe aracılık edendir; sonsuzluktan sonluluk, kimliksizden kimlik yaratandır. Korku siyasal-toplumsal uzamın kurucu unsurudur.

Korkunun kuruculuğuna dair önemli vurgu Thomas Hobbes’un Leviathan adlı yapıtında bulunur. Hobbes’un “hepsinden kötüsü, hep şiddetli ölüm korkusu ve tehlikesi var” dediği ve “insan hayatı yalnız, yoksul, kötü, vahşi ve kısa” sürdüğü varsayımıyla ortaya koyduğu doğa durumu, yukarda bahse konu edilen kimliksizlik, sayılamazlık ve sonsuzluk halidir. Kaotikliğiyle herhangi bir sabitliğe izin vermeyen, bu anlamıyla düzenin kuruluşuna meydan vermeyendir doğa hali. “Bir”liğe ulaşabilmek için o kimliksizliğin ve sınırsızlığın asimile edilmesi gerekir. Hobbes’un kuramsal müdahalesi öncelikle doğa durumundan düzene geçişte zorunlu bir işlemin gerekliliğinedir: sınırsızın sınıra, kimliksizin kimliğe kavuşması – ancak bu işlem dolayımsız geçekleşmez. Doğa durumunu düzene bağlayan hat ancak korkunun mabedinden geçerek hayat bulur. Korku düzenin gerekliliğini ve arzuyu terk edişin “haklı” gerekçesini sunar, insan çoğulluğunu “bir”e, devlete-Leviathan’a bağlar. Korku, Hobbes’un anlatısı içinde, taşkın insan arzusunu dizginlemenin ve böylelikle düzen kurabilmenin dolayımlayıcısı olur. Burada korku hayatın anti-tezidir. Sınırsız akan hayatı dizginlemenin, onu hapsetmenin aracıdır ve vazgeçilmezdir. Korkunun namevcudiyetinde düzen mümkün değildir.

Aldanacaksan sevgilerinde, sâf sevgilerinde/İnsanların yalancı gurularına…/Kalacaksan parlak sözlerin etkisinde,/Kelimelerinle onlara kapılacaksan,/Yaşama! (Özdemir Asaf). Korku, tam da, sevgilere, gurulara, parlak sözlere kanmamayı garanti altına alandır. O kırılmamayı, hayatın doludizgin akışında yaralanmamayı size temin edendir. Yalanlara, parıltılı sözlere kapılmamayı ve de bunlara gerek bırakmayacak bir uzamı inşa edendir. Sözü gereksizleştirendir. Korku, bir anlamıyla hayatı gereksizleştiren ve onu “bir”e tabi kılandır. Oysa hayat, yani o sınırsız ve kimliksiz çoğulluk – arzu, yalanlarla, ama bir o kadar da sevgiyle, gurularla ama bir o kadar da mürşitlerle birlikte vardır.

Hayat ise, korkudan bir öncedir, “bir”in dayattığı sonsuzdan bir öncedir: nedir sonsuzdan bir önceki sayının adı/diyelim sonsuz eksi bir/sonsuz eksi bir/hayatın adıdır bu/gece bütün şablonuyla/geldi üzerimize/ormanlar taş kesilip kömüre durdular/ve petrole kesti planktonların hepsi/gazyağı tunç duman/ne kadar sürdü ki ateşin yengisi/bir türlü yeterince yaşanamayan/sonsuz eksi bir (Turgut Uyar). Korku düzeni ve “bir”i dayatır; hayatı belirli bir sınırlılıkla malul kılarak sunar. Oysa hayat çoğulluğu, sınırsızlığı ve kimliksizliğiyle “bir”den öncedir; düzenin öne sürdüğü sonsuzdan da öncedir; kozmozdan önceki kaostur.

Korku düzeni dayatarak, hayata ancak “bir”in araladığı kapıdan geçmek koşuluyla izin verir. Korkunun hedefinde itaat vardır. Sonsuzdan bir eksi olan, korkunun aracılığı ile düzene ancak arzu ve çokluğu, yani siyasallığını bıraktığında, bağlanabilir. Korkunun işaret ettiği hayatın bağrında taşıdığı siyasallıktır. Düzenin varoluşunun, korku üzerinden, imlediği siyasallığın yokluğudur. Korku siyasallığın ilgasını gerçekleştirdiğinde işlevsel olabilir ki yukarıda korkunun dolayımsallığı ile vurgulanmak istenen de budur. Toplumsal-siyasal uzamın kuruluşunun öncesi, sonsuzdan bir öncesi, bitimsiz arzu ile yüklüdür – bitimsiz bir siyasallık taşır bağrında. Bütün konumların, bütün payların sınırsızca sorgulanmaya açıldığı; her türlü kimliğin akışkan halde bulunduğu bu durum, Thomas Hobbes’un deyimiyle doğa durumu, düzeni, “bir”in sultasını tehdit eder. O nedenle sınırlandırılması ve korkulması gerekendir.

Korku bir yandan düzeni kurarken kurulu olan ise “korkma”dan edemez, korkuya ihtiyaç duyar, onu besler. Şimdilerde korku söyleminin hortlamasının gerisinde, çoğullaşan, farklılaşan, eyleyen talep eden, soran sorgulayan ve yıkma arzusu ve umuduyla dolup taşan hayatın korkusu bulunmaktadır. Sınırsız yıkıcılığı ama yaratıcılığıyla korkunun sağladığı ve sürekliliğini garanti almaya çalıştığı o “bir” e karşı barbarların akını bulunmaktadır. Verili olanı sorgulamaya açana karşı hortlayan, onu bilinemezlikle yüklü kılan korkudur: tam da bu nedenle siyasal hak peşindeki Aleviler, Kürtler, Eşcinseller … gündelik hayatın dışında, karanlığın diliyle ancak kendilerine yer bulurlar, korkulması gerekenler olarak kodlanırlar. Siyasal varoluşlarından arındırılarak korku nesneleri olarak nitelendirilirler. Korku ancak sabitler, sınırlandırır oysa siyasal talepler ve arzu hep onun ötesindedir, korkunun çizdiği sonsuzun öncesinde düzeni yeniden ve yeniden kurulmaya zorlayandır.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar v okumalar. Çoğunlukla bakarak, görerek anlamaya, anlamlandırmaya nail olunan bir zaman diliminde kelimelerin sunduklarıyla yaşadığımız günceyi tanımlayabilmek başımıza gelenlerin ötesine vakıf olabilmek için halen önemli bir şansıtır. Her ne kadar aynı sözcükleri defaatle kullansak da birbiri üzerine tahakküm kurmadan o söz dağarcığı dahilinde belirgin olmayana dair okumalar gerçekleştirilebilir. Bazı durumlarda gözümüzün önünde tutulur o sıkıntı duyduklarımız, çabalanmak gereklidir böylesi için. Sendika.org sitesinde Önder Özden imzasıyla yayınlanan Sonsuzun Bir Öncesi, Korkunun Ötesi makale bu bağlamda değerlendirilmesi gereken tamamlayıcı bir okumadır. Kelamın içeriği derinleştilebildikçe bir sığlıktan ötesine çıkış mümkün olacaktır. Önder ÖZDEN v Sendika.org sitelerinin anlayışlarına sığınarak bu okunsalı sitemize alıntılıyoruz.

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Avrupa Birliği – 2012 İlerleme Raporu – European Commission Document Stuff
İşkence ve İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamelenin ve Cezanlandırmanın Önlenmesi ve Tutuklu Hakları – 21. Rapor – CPT
Sonsuzun Bir Öncesi, Korkunun Ötesi – Önder ÖZDEN – Sendika.org
Ölüm Orucu – Notlar – Ulus BAKER – Birikim
Ahlaklı Devlet… – T. Özgür YILDIZ – Korsan Dergi
Açlık Grevindeki Tutsaklar ile İlgili Avukat Raporu – Gulistan Gulê DEPÊ – Ajans Amed
Yağmurun Değil, Kürtlerin Elleri – Sarphan UZUNOĞLU – Radikal Blog
Açlık Grevleri Güzel Söz Değil, Politik Adım İster – Ali TOPUZ – Utay
‘Güzel Ölüm’ler Yaklaşırken – Kadir CANGIZBAY – Birgün
Bedenini Ölüme Yatırmak – Şeyhmus DİKEN – Yüksekova Haber
Kürkçü: Cezaevlerindeki Sese Güç Katalım – Ertuğrul KÜRKÇÜ Resmi Sitesi
‘Ölüm Değil Çözüm İstiyoruz’ #Redhack – Youtube
‘Ölüm Değil, Çözüm İstiyoruz’ – Agos
‘Sizin Alçak Manşetleriniz ‘Hayata Dönüş’ Katliamını Getirdi’ – Emek Dünyası
Sezgin Tanrıkulu – Silahlar Nasıl Susacak Serisi – Türey KÖSE – Cumhuriyet
Ölüm Orucundaki Beden Neler Yaşar? – Seyid FIRAT – Bianet
Üstündağ: Ölümler Başladığında Bu Makası Kapatmak Zor – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal
Ölümler Engellenemezse Vebali Hepimizin – Evrensel
Guardian: Hükümet Açlık Grevlerine Kayıtsız – Sol Defter
Gel De Yaşa… – Özgür AMED – Yüksekova Haber
‘Çocuğum Açken, Ben Nasıl Sofra Kurarım?’ – Ali Barış KURT – ANF
Mazlum Tekdağ’dan Kışanak’a Ölme Kararlılığı Mektubu – Kürdistan Post
İsmail, Biz Yaşıyor Muyuz? – Berrin KARAKAŞ – Radikal
Ne Zaman Ki Barış Ola, Bayram O Bayram Ola – A. Hicri İZGÖREN – Yeni Özgür Politika
İçeriden Dışarıya Kararlılık – İshak KARAKAŞ – Özgür Gündem
Erdoğan ve Açlık Grevi – Ahmet ALTAN – Taraf – DYH
‘Hükümeti Uyarıyoruz’ – Etkin Haber Ajansı
Dışarıdan Dışarıya Mektup: ”Okuyan İncinmesin…” – N. Gün UZUN – Bianet
Yetim ile Kılıksız – Sırrı Süreyya ÖNDER – Radikal
29 Yıllık 12 Eylül Tutuklusu Öztürk’ten Mektup Var – Muzaffer ÖZTÜRK – Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi – Etkin Haber Ajansı
Lûtfedilmiş Hakikatler, Faili Malum Cinayetler – Işıl KURNAZ – Bianet
Sakine Toraman: Acıların Zaman Aşımı Olur Mu! – Etkin Haber Ajansı
Daha Ne Kadar Seyredecekler? – İhsan ÇARALAN – Evrensel
Kürdün Yaktığı Ağıtla Ülke Isınır Mı? – Berxwedan YARUK – Bianet
‘Kürt Temsilinin Gerçekten Aktarılabilmesi İçin ‘Sahici’ Olması Gerektiğini Düşünüyorum’ – Nesrin AKSU – Okuryazar.tv
Baskılar Konusunda Kendi Kendisiyle Yarışan Ülke – Hüseyin ALİ – Yeni Özgür Politika
Demirtaş: Meclis’e KPSS’yle Girmedik! – Osman OĞUZ – Red Dergisi / Kadraja Girmeyen
BDP Bölücülüğün Daniskasıdır! – İnternet Haber
Mehmet Bekaroğlu: ‘Ülke Bölündü, Geçmiş Olsun Arkadaşlar’ – Gündem Müzakere – İMC
‘Halklar Demokrasi ve Özgürlük İçin Direniyor’ – Emek Dünyası
Bir Millet Hizaya Sokuluyor – Selçuk CANDANSAYAR – Birgün
Van Depreminin 1. Yılında Enkazın Altındaki Halk… – Muhalefet
‘Hükümet ve Genelkurmay Uludere’yi Karartmak İçin Dayanışma İçinde’ – soL
Roboski’nin Şiirini Yazmaya Teşebbüs Etmekten… – Demiray ORAL – Taraf – DYH
Kitle Seferberliği Aracı Olarak Milliyetçilik – İsmail Güney YILMAZ – Sendika.org
Medyada Nefret Söylemi İzleme Raporu – Mayıs-Ağustos 2012 – Hrant Dink Vakfı
Devlete Karşı İşlenen Suçların Yargılanması – Başka Haber
‘Gazeteci Temel ve Arkadaşları Her An Ölebilir’ – ANF
‘Öldürülmediğimiz İçin Teşekkür Mü Edelim?’ – Taraf / Gazeteciler
Erdoğan’ın Avukatı: Basına Açtığımız Davalar Etkili Oldu, Basının Dili Değişti – T24
“Turkey’s #PressFreedom Crisis.” – Infographic – Committee To Protect Journalists
Erdogan’s Turkey Is Number One In Jailing Journalists – Selcan HACAOĞLU – Bloomberg
CPJ: Muhalefetin Suç Sayıldığı Karanlık Günler – BBC Türkçe
Ezidilik’le İlgili Sözlere Tepki – İMC
Oradaki Zerdüştler Buradaki Zerdüştler – Doğan Barış ABBASOĞLU – Yeni Özgür Politika
Tayyip Erdoğan’dan Bayram Çikolatası – Aydın ENGİN – T24
Başbakan Nefret Suçu İşlemeye Devam Ediyor – Kemal BÜLBÜL – Özgür Gündem
Başbakan’dan Çok Ama Çok Önemli Bir Açıklama – Melih PEKDEMİR – Birgün
İleri Demokrasi 900 Yıl Sonra Ömer Hayyam’ı Yargılıyor ! – Kontiki – Milliyet Blog
İfade Özgürlüğünün Yol Haritası – Fikret İLKİZ – Bianet
Kitapsız Muhafazarlık ve İslam Ahlakı – Ayhan BİLGEN – Emek Dünyası
Sendika.Org’da Suriye Dosyaları – Sendika.org
ABD Başkanlık Seçimleri, Ortadoğu ve Türkiye – Emin NERGÜZ – Özgür Medya
Who Owns The World? Noam Chomsky On U.S.-Fueled Dangers, From Climate Change to Nuclear Weapons – Democracy Now
İsrail: Necef’te Etnik Temizlik – Ben WHITE – Al Jazeera / Fatih Gökhan DİLER – Agos ŞapGir
Liberal Gazeteciliğin Çöküşü – David EDWARDS – Onur EREM – Birgün
Polis Kadıköy’de Sosyalist Basın Avında – Nor Zartonk
“Tasarıda Belirsizlikler Var” – Gazeteciler Konuşuyor – Rusya’nın Sesi
Sistem ‘Güvenliğinde’ Taciz, Tecavüz, Fuhuş… – ANF
Arif Dirlik’te Bugünkü Ulus-Devlet ve Bugünkü Çin…- Gün ZİLELİ – Gün Zileli Weblog
Kadir Sarıkaya ile İkinci Sohbet – Sevan NİŞANYAN – Nişanyan Siyaset ve Tarih Yazıları
Sevag Seni Unutmayacağız – Nor Zartonk
“Milli” Tarih, “Milli” Çizgi Roman – Foti BENLİSOY – BENLİSOY Weblog
2013 Bütçesi Hem Dindar Hem Militarist – Turan ESER – Muhalefet
‘İnsaniyetimiz Kalkacak!’ – Ferhat KENTEL – Taraf – DYH
“Bana Balık Verme” veya Eleştirel Düşünce Kültürü – Saepenumero – Kamburum
Yok Taştan Serttir – Kemal BOZKURT – Radikal Blog
Maviye Yürüyen Adam – İbrahim GENÇ – Yüksekova Haber
İz – Îlon DİLÎN – Ajans Amed
Şeytana Uydum, İyi Uyudum – Arif ALTAN – Özgür Gündem
Neydi Bir Arada Tutan Şey İkimizi? – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
İlkokulda Dağıtılan Skandal Kitap: ‘Einstein Pistir, Ermeniler Gerginlik Çıkarır, Freud Sapıkların Babasıdır’ – Başka Haber
Tesadüf Aşk – Bülent USTA – Birgün
Açlık – Kenan TEKEŞ – BiaMag
Hesar, Hasankeyf ve Cegerxwîn – Mirhem YİĞİT – PolitikART
Şarkıdaki Şiir – Hilmi TEZGÖR – Açık Radyo

Grzegorz Bojanek Official
Grzegorz Bojanek – Remaining Sounds Critic By postrockcafe via A Closer Listen
Grzegorz Bojanek – Remaining Motionless Video via Youtube
Tim Hecker Official
Daniel Lopation Official
Tim Hecker & Daniel Lopatin – Instrumental Tourist Official Informative via Mexican Summer
Tim Hecker & Daniel Lopatin – Instrumental Tourist Review By Edward Sharp-PAUL via Faster Louder
Rene Hell Official
Rene Hell & Oneohtrix Point Never – Split EP Official Informative via NNA Tapes
Rene Hell & Oneohtrix Point Never – Split EP Critic By Neyland via Pitchfork
Grischa Lictenberger Official
Grischa Lictenberger Artist Page via Raster-Noton
Grischa Lictenberger – And IV (Inertia) Album Review via Headphone Commute
Anne-James Chaton Official
Andy Moor Informative via Wikipedia
Anne-James Chaton + Andy Moor – Transfer/4: Inbound/Outbound Official Informative via Unsounds
Anne-James Chaton + Andy Moor – Transfer/4: Inbound/Outbound Review via The Vital Weekly
Anne-James Chaton + Andy Moor – Live Performance via Youtube
Vatican Shadow / Dominick Fernow / Hospital Productions Official
Vatican Shadow – Ghosts Of Chechnya Album Critic By Andrew GOLDSPINK via LWE
Vatican Shadow – Live At Los Globos (05.05.2012) via Youtube

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
gel de yaşa # 47.gün via kofiakofo

>>>>>Poemé
   Uy Havar! – Ahmed ARİF

   Yangınlar,
   Kahpe fakları,
   Korku çığları
   Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
   Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
   Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay! 
   Pusatsız, duldasız, üryan
   Bir cana bir de başa
   Seher vakti leylim – leylim
   Cellat nişangahlar aynasındasın.
   Oy sevmişem ben seni…

   Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
   He canım…
   Çiçekdağı kıtlık, kıran,
   Gül açmaz, çağla dökmez.
   Vurur alnım şakına
   Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
   Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
   Şahmurat Suyu kan akar
   Ve ben şairim.

   Namus işçisiyim yani
   Yürek işçisi.
   Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,       
   Ne salkım bir bakış
   Resmin çekeyim,
   Ne kınsız bir rüzgar
   Mısra dökeyim.
   Oy sevmişem ben seni…

   Ve sen daha demincek,
   Yıllar da geçse demincek,
   Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
   Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
   Yaran derine gitmiş,
   Fitil tutmaz, bilirim.
   Ama hesap dağlarladır,
   Umut, dağlarla.

   Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
   Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
   Düşün, olasılık, atom fiziği
   Ve bizi biz eden amansız sevda,
   Atıp bir kıyıya iki zamanı
   Yarının çocukları, gülleri için,
   Koymuş postasını,
   Görmüş restini.
   He canım,
   Sen getir üstünü.

   Uy havar!
   Muhammed, İsa aşkına,
   Yattığın ranza aşkına,
   Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!   
   Benim de boş yanım hançer yalımı
   Ve zulamda kan – ter içinde asi,
   He desem, koparacak dizginlerini
   Yediveren gül kardeşi bir arzu
   Oy sevmişem ben seni…

#İyiKiDoğdunGözüm.
Kaynakça: Şiir

Deuss Ex Machina # 420 – here is something… that is nothing

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_420_–_here is something… that is nothing

08 Ekim 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
nihai bir sese varana kadar teyakkuz hali… roadside.picnic: armonycoma & ağaçkakan (m4nm)
a1-can – paperhouse (spoon records)
a2-hood – they removed all trace that anything had ever happened here (domino recording co. ltd.)
b1-armonycoma or slt – frank w. hals & ağaçkakan (music for non-musicians)
b2-sixtoo – the honesty of constant human error (ninja tune)
c1-roadside.picnic – gelme ölüm (music for non-musicians)
c2-amon tobin – lost & found (ninja tune)
d1-roadside.picnic – mütemadiyen (music for non-musicians)
d2-clouddead – mulholland instrumental (feat. jel & jordan dalrymple) (big dada recordings)
d3-clouddead – rhymer’s only room (mush)
e1-roadside.picnic – gully foyle (music for non-musicians)

here is something… that is nothing
(420)

bir dünya tahayyülünden çok daha önce yaşadığımız sathı mahalin kendisinin her ne olduğuna dair anlamlar, yüklemler ortaya çıkartabilmek bütün bu kesitlerle anlamlı bir edimin yollarını arşınlayabilmek şimdiler söz konusu olduğunda elzem bir gereklilik halinin bizahati kendisidir. arşınlaya arşınlaya yazılan çizilen şeylerin ortaya sunduğu perspektiflerin paralelinde kendi başımızın, dimağımızın içinden dökülüp saçılanların birer ikişer, az veya çok bu meramın, çabalanımın kendisi doğrultusunda işlenebilirliği ile gün anlamlandırılabilecektir. anlamlı kılınabilecektir. kelimeler dökülmeye, birbiri peşisıra dizilmeye devam ederken tek v muğlak olmayan yegane şey bilince işlenmiş olanların nasıl bir tavırla dönüştürüldüğü, alışageldiğimiz üzere üstten indirgemeci, tepelemesine hedefleyici sonucu değil boşluğu v vaktin heder edilmesini savlamakla, benzeş ama bağnazlığı elden bırakmayan bir yapının tüme vardırılmasıdır. yaşadığımız yerin mevzusu değil, başka sathın merkezine odaklanmak, olan biten değil olup bitmiş şeylere kafa yordurulmak en önemlisi düşünmeme söz konusu olduğunda ortaya çıkan milli koalisyonların yamacında bir kere daha önem arz etmektedir gözlemleyebilmek. gözlediğinden, görüp de geçirdiğinden anlamlar kotarabilmek.

yangın yerini hatırlatan bir vesikanın apaçık ortaya çıktığı hemen hiç eksik konulmadığı bu cenah dahilinde okunmayan yazıların arasında saklı duran kelamlarda bunu irdeleyebilmek hala mümkünken dur durak bilmeksizin alışkanlık  olarak değerlendirilen yapılandırmalar, tahliller dizgesine kayıtsızlık bilahasa naçarlığımızı onaylamaktadır. onamaktadır pejmürdelik atbaşı giderken birlikte kervana düzülen eyyamcılık ucu bana hiç dokunmuyor  savlayışı v ötesinin bir arada bir seferde göz gezdirildiğinde bu anlam daha yetkin bir biçimde ortaya çıkacaktır. okunmadıkça sorun yoktur. keşfedilmedikçe, kelamın altında saklı duranın her ne olduğuna zihnin yorulması gereksinim dışıdır velhasılı kelam hayat boşa tüketildikçe anlamını bulmaktadır. böyle bir netice ortaya çıkartılmaktadır. dimağ v bellek algılatılmasına ön ayak olunmış şeylerin nelerden mürekkep tavır v tasvirler ile oluşturulduğu kısmında bunca kadük bırakılmaktaysa bu sathı mahalde başka derinlemesine düşünülesi, tartışılası konuların v edimlerin peşinde koşturabilmek haliyle yokuş yukarı yüklenişlerle ağır v zahmetli bir serüven olarak zikredilecektir. ütopya.

konumlandırmaların, birbirine yakın duran sorunların nasıl usulüne göre değişkenliklerle tahrifatının gerçekleştirildiği, en başında konuşulanların en sonuna bir neticeye bağlanacağı alanda durmaksızın fasit dairenin tamamlanmasından başkasına müsammaha edilmeyen bir zeminde okuyabilmek, anlayabilmek nasıl mesel edinilebilir dertlenişimiz budur. bu kadar kesinlik v keskinlik saiği içerisinde sınırlandırıldıkça ötesine vakıf olmak bir yana olduğun yerde mıhlanmanı savlayan, bunu amaçlayan muktedir dilinin, hareketlerinin, potansiyel tavırlarının birlikteliğinde düşünülesi, tamı tamına üzerine odaklanılası bir hasbıhal odağıdır, yol nereye. otuz iki yılı aşan organize, salt bizim çocukların işi olmaktan gayet de öte buraların tüm yapısında fecaate zemin hazırlayan, bugünü de dünden ayrışık bırakmayan hallerin devamlılığının sorgusuz sualsiz sürdürülmesinin müsebbibi olan “darbe ikliminin” yolunu sağlam döşendiği bir zihniyet sınırlandırması çalışmasıdır burada denkleştirmek istediğimiz. her konuda kelam vardır bir tabii ki gelgelelim dokunulmazlıklar, kırmızı çizgiler, milli birlik beraberlikler, toplumsal duyarlılığa en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günler, çıkarsamalarınızı neye hizmet ettiğinizi iki kere düşünerek oluşturun topaçlamasının yollarını hiç terk etmeyen uyaranlar ile donatılmış olan bir sathı mahalde nelerin bizi hala o ilk çizginin ardında başlangıç adımlamasından enikonu zerre uzağa taşımadığının farkındalılığına ulaştıracaktır. ulaştırmaya yeterli v kâni gelecektir.

gözümüzün önünde cereyan ettirilen v mevzu haline dönüştürülenlerin denklemine giriştiğimiz vakit bütün bu pejmürdelik kısasından ibaret çıkarsayışlar toplamı yine yeni yeniden karşımıza çıkmaktadır. çıkartılmaktadır değişmezlik akdi imzalanmış gibi, toz v toprak içerisinde kalsa da, köhneleşmiş düşünceler olarak değerlendirilse de yapım v kurgunun içeriği; her vakit, aynı kılınmaktadır. böyledir!. sorgulanılası olan bu hayat şartlanmışlığı içinde elimizi kolumuzu aklımızı v yüreğimizi hangisinden yana koyabileceğimizi deneyimleyebileceğimiz tekrarı olmayan sınavları ihtiva eder. orası kesindir. kesintisiz bir biçimde yalandan kim ölmüş madem öyle salla sallayabildiğin kadarıyla şirazesinden çıkmaya teşne olup fırsat kollayanların bol boyalı anaakım medyalarında (korsan gazeteciliğe son şiarıyla bilindik teranileriyle az çok bilinen her dem kadük mecra odağı) dokuz sütuna manşetlerinde haberin kendisinin ne olmadığı konusunda bir kere daha aydınlandığımız propaganda körlüğü için çabalanılan kesitlere kadar uzanan, izlediğimiz, dinlediğimiz v hatta okumakta olduğumuzu bile anında değerlendirme, kıstasların bir evresinden diğerine, hangisinden hangisine uygun olduğu değerlendirmesine kadar içeriğin yönlendirildiği tavırı önceden damıtılmış haber-yorumlarda vs. sathı mahalde gün yüzü bulması gerekli olan sorunların anlamlandırılmasına daha kaç vardır.

tutturulup’a kestirmeden götürülmeye çalışılan muasırlık düzeyine sıra gelesiye kadar onca bedbinliğin hesabı ne olacaktır. ne gibi yanıtlarla, çözümlemelerle aşılacaktır ciddi ciddi meraklardayız!. bunca bezirganlığın sadece alt alta dizilmesi neticesinde bile önemli bir potansiyeli ihtiva ettiği bir zaman aralığının ta kendisinde akla yol ne ara denk düşürülecektir, akil olanla yol ne zaman kesiştirilecektir. muktedirlik v payandalarının şarlamalara karşın riayet etmekten ötesini hiç bir zaman düşünmemiş olan sözümona bağımsız medyasıyla, tatavlası bol kendi görünürlükleri asıl lazım olması gerektiğinde olmayan sivil toplum kuruluşlarıyla bütün bu cinnet ül arz halin yapımı, devamlılığından sorumlu olanların düşünmezliğine bir durun artık yeterin gari demek ne aradır. hangi eşiktedir. lafazanlıkların tornistan bir biçimde linç ettirme eşiğini öne çektiği, kelamın kendisini değil itinayla cımbızlanan sözler ile beraber ipe çekilecek yeni hedefler arayışının ortasında ona diklenip, buna horozlanarak neyi aşmış olabileceğiz. yanı başımızda duran savaşın tüm etmenleri her yanımızı canhıraş bir biçimde yaralamaya inat v ısrarla devam edilirken hala bataklığın merkezine koşar adımlılık delilik değilse her ne olarak adlandırılmalıdır.

her durumda insana yabanıl olan bir kan akıtma çabasınının bu kadar sahiplenilmesi gayretinin has soruyu soralım altını hangi önemli gerekçeler söz konusu doldurabilir. yorgun düşmekten hemen hiç mi hiç yorulmayan bu “eğrelti” demokrasimizin ilerisi gerisi bir yana bu dönüştürülen toplum kurgusu içerisinde ötekisinden bir bahis açabilmek ne ara ciddi ciddi mümkün olacaktır. hem herkesi kucaklayıp, herkesin ağzına çalınacak balımız mevcuttur kıssalı -değiniler gerçekleştirip gününde yoldan sapmanın herkesin eşit olduğu bir yurtta hangi isim v sıfatlara sahip olanların daha eşit olduğu yinelenmekte kaçınılmazlık sergilenirken. siyasetin körlüğünden vicdanın gör dediğini ortaya koymaya devam edenlere karşı operasyonların, şartlı reflekslerin, daha beteri çoluk çocuklarının hedef tahtasına konularak münferit linçci gelgelelim duyarlı vatandaşlarımız olarak dile yerleştirilen kalıba haiz kitlelere servis edilmesinin ötesini düşünmek bütün bu gıybetlerin sorumluluğu her ne olacaktır? nasıl okunmalıdır. anadilin öneminden bahis açılıp anadilde eğitim olmaz diye buyurmaların bu sathı mahalde zaten unutulmuş, unutturulmuş olan dillerine sahip çıkmak isteyen bir avuç azınlığa ettiklerini şimdi dönüp dolalıp kürde reva görmesinin, yakıştırmasının buna didişip durmasının nasıl bir açılım olarak değerlendirmek mümkündür.

birinin ak dediğine ötekisi yok yok bilip bilmeden konuşma o kara deyip durduğu, etiketin yaftanın sürüsüne bereket istif edildiği bir zaman diliminde gündelikliğin merkezinde, bu rutinin içerisinde insana sıra ne ara gelecektir. sehven gözaltına alınarak altı kere inş mangasının müflis huzur bozucuları tarafından derdest edilen ferhat encü’nün halinde miyiz hepimiz. her durumda sehven, yanlışıkla derdest edilip, huzursuz kılınacak onca tatavladan sonra da bir şey olmamış gibi yeniden özgürlüğe salınıverilecek! şüpheliler miyiz hala birilerinin gözünde. bu sathı mahalin yaşayanları içerisinde her dem az olarak, azınlık olarak bedel isteriz de bedel ödetiriz de denilerek ne yarı ne tam bitirilemeyen, sonu hiç gelmeyen çabalanımlarla muhalif olanın kafasına indirilen yumruklarla, değneklerle, biber gazlarıyla, bombalarla beraber hizaya çekilme konusu işlendi. işlenmek bir ara yol suçların biri bitmeden bir başka insanlık suçunun vesikası eklendi duruldu. gelgelelim bakıp görelim bütün bu hafzalayı boğan, kendi yurdunda el kılınmanı hala anlayamamana neden olan hiçbir konuda net bir yanıtın taa kendisine ulaşılamadı.

enikonu yapboz öyle çevrildi, böyle evrildi. kah askeri vesayet kah laci takımlarından irin akanların direktifleriyle buralar hep yarım yamalak konuldu. her dem eksik. resimden, kayıtlardan v daha fazlasından silinip gidenlerin ardından tutturulan ne güzel günlerdi anımsatıcılarının tam da dibinde vatan hainleri metaforu hiç eksik konulmadı. ya sırtımızdan, ya ensemizden ya da arkamızdan hep bi’ işler çevirenler olarak resmedildi duruldu bu cenahın diğerleri olarak atfedilenleri. gerisin geriye plağı başa sarıp aynı teranelere değinecek değiliz de, bunca yıllık tahakküm v sınırlandırmaların hemen her gün açıktan, dolaylı veya direkt olarak sunulduğu, gösterildiği, kimi kalem tutanlarca yılmadan yinelendiği bir coğrafya için sıra insana (salt, atfedişsiz başka ilavesiz düpedüz insan) ne zaman sıra gelecektir. resmi sepyalaşma süresini göz önünde bulundurduğumuzda vakit daralırken sade v sadece bir kaç hamleye imkan olanak kalmışken adil, eşitlikçi, sözün sakınılmadan söylenebildiği, muhafaza edilenlerin hınçtan arta kalanlar değil taşın altında barışın yolunda elini koyanlar olduğu bir ülke tahayyülü hala uzağımız mıdır. uzağımızda ulaşılmasına ramak varken elden kaçan şansımız mıdır?

durup düşündükçe ‘esas resim’ dönüştürüldükçe hızla v bunca öfkeli bezeyişle söze kıymet, akla hürmet ne ara, akil olana itimat hangi ara gerçeklik halinde bir metafor olmaktan çıkacaktır. tastamam hayatımız olacaktır. tastamam hayatlarımızın merkezini oluşturup tanımlandıracaktır. düzenli bir yansının, hiç bitmeyecekmişçesine daimiliği vurgulanan bunu belirginleştirmek adına hemen hiçbir fırsatın tepilmediği gerçeği tahrifatın, aslından uzaklaştırılmasının dolaylarında yeni yolların arşınlatıldığı, o da yetmez söylem v uygulamaların bir aradalığında naçarlığın, ketum savunulası bir algı olarak resmedilip sunumlandırıldığı bir ortamda ağıtlar, ağıtlarımızın sesli halleri hayatlarımızın beher anında, bu evresinde varlığını korumaya devam ediyor. her bir im birbirinden zerre farkı kalmayan bakışımın çoğaltılageldiği, fotokopileştirildiği, varlığının takdis edildiği, üstündeki ambalajı yenilense de o paketi açtığınızda naçarlığın ne menem şeyleri rotaya dahil ettiğini özümseten birer hayat dersine dönüşüyor. korkuları serpilip büyütürken anın getirdiklerinde hep daha fazla baskı, hep daha fazla zulüm v şiddet kutsal üçlüsüne başvurulurken duyumsanmayan, duyumsatılmayan duvarlar örülüp izole ettirilmeye çalışılan şeylerin tüm ortaklığının alt üst edilerek biçimsizleştirilmesi bu uğurda ortaya çıkacak hamlelerin de hepimizin iyiliği adına olduğuna biat edilmesi beklentilenen bir resmi kadrajlıyor.

kadrajın dışında kalmakta olanın derdi, tasasının neyden ibaret olduğu, ne için bunca ağıdın yakıldığı kimi zaman anlaşılırmış gibi yapılsa da, davranılsa da aslen hiçbir şeyin o kadük kurgunun devamlılığını sağlamak dışında hemen hiçbir değişkenliğe atfediş olmaduğı yineletiliyor. görünüyor. yaşadıkça gördüklerimiz, post takısıyla sunulan o tekrardan ibaret yanılgısına tam teşekküllü teslimiyet ile bütün bu vahim düzeenin getirdiklerinde asıl pay sahibi olanları önemsemememiz dikte ettiriliyor. ya herro ya merro. bugünün dünyasının ağıtlarının kalıcı, değişmez, ayrıştırlamaz, ilave yoruma gerek bıraktırmayan yapısına sade v sadece bir göz atıldığında bu bütünlük okuması daha net bir biçimde anlamını kazanacaktır. vavelyalar, lafazanlıklar, sürümcemeye yer bırakmaz bir biçimde ahkamlar, vesikalar dizini boyunca dizgilenen, alelacele denk getirilenlerin toplamına baktığımızda ortak usun, akil olanın lime lime edilerek önemsizleştirilme çabasının açık edildiği bir tasvir pek de yabanıl kaçmayacaktır haddizatında. korunaklılık başkaca bir hali öne sürse de bu topraklarda mutlak değiştirilmez olanı etiketlemektedir tüm yalınlığıyla. çıplak gerçek!….

vurdumduymazlığın biçar sofrasına hep tekrarlanan buyur edilmişler için anlam ihtiva etmeyen gerçek bu muymuş kıssasına tekabül eden aynalamalar, oldu v bittiler dahilinde acının, elemin nasıl harının yüksek tutulduğunu netleştirilmektedir. ağıtlar tek bir yönden, bir mesel karşısında geliştirilen somut bir duruş, tepkime olmaktan azade hayatın tahakkümlerle donatılan yapısında her unut diye buyurulanı yad etmenin, us’da tutmanın anahtarıdır. daha basit veciz ile kolay, kolay alışmak denilen şeylerin nasıl zor olduklarının kanıtlayıcısıdır. girdap hali hile v desise ile dönüştürülüp, derinleştirilirken acaba sorgusunu nerede ardımızda bıraktığımızı da ortaya çıkartandır. bir şekilde medeni olma hallerinde, mekanikleşen yeknesak tepkimelerin, şartlı refleks faunasında bakir olanın, atfedilip kire v yağıra, nemrut suratlarından şer akan dimağların eyvallahlarına, yalancı dolmaların tüm versiyonlarına girişenlerin maskelerini indiregelendir ağıtlar. kelam sözden ibaret değildir. katledilen insan benliğinin, fikrinin tüm öğeleri o kapsam altına eklemlenebilir. ya herro ya merro diyenlerin bu ahvali her dem çekilir kılmak bir yana yaşatılmaz bir halin tam karşısına yerleştirmelerini, bundan handiyse kıvançlanmalarını gösteregelendir.

bu kıvanç halinin yansıması, tumturaklı ekran zamklaması daha yeni söylenmiş, atfedilmiş olan bir seslenişte bile görülebilir. ölen gerillaya ağlamayız. mademki teröristlere ağlamayan insan değildir, o halde bu salonda insan da bulunmamaktadır. salon boştur. boş küme niteliğini eşitliğin ona ayrı buna ayrı bir dille oluşturulan algıların, muktedirlik dediğimizin bu v benzeri söz sarf edişleriyle beraber ağıdın mihenk taşı olan acıyı süründürmektedir. üzerinde tepinildikten sonra bir kaç da potansiyel oya tahvilinin zaruri bir yolu olarak ele alınır. yazıklardayız. askerin de gerillanın da, o veya bu diye ayırmadan şimdilerde ara ara şiddetlenip ara ara durulan, gündemin alt maddeleri arasına yollanan, unutturulmaya ise her dem namzet olunan v her, koşulda barışın adının zikredilmesine engelleyici olan savaşın kirli yüzü bir kere daha duyumsatılır. her ne kadar hesaplı kitaplı bir söyleyiş olsa da, bir gaffar okkan olmasa da, kumaşının ne olduğu bilinse de, emniyet müdürünün edi bese, yeter artık tepkimesinin siyasetimizin al birini vur ötekisine anaakım demirbaşlarında oluşturduğu endişenin, ya bunu engelleyemezsek sonrasında da başımıza ne haller gelecek kısır döngüsünün bir başka farazi olmayan kurgusu neticeleri daha öncesinden engelleyerek, sert çıkarak susturulabileceğine kaniliktir meydana bir kere daha serilen. akil olanla işimiz olmaz -müdüriyet.

konuşmak değil daha fazla suskunlaştırmak, methiyeler düzülecek iyi çocuklar olabilmek için bakarkörlüktür beklentilenen. ne dünü, ne bugünü ne de olası yarının getirebileceği ağıtların bunca   ağırlığı karşısında personadan beklentilenen dillendirilip yinelenmesidir üst makamlarca sergilenen. duyumsanıp önemsenecek olan yegane şey insana, insanlığa dair olan belirli başlı edimlerken hala sap v samanı karıştırmak, denilemeyenleri bilindik giyotinlerden geçirmek, birinin dediğinin diğerinin apar topar boşa çıkartması için aportta beklemesi, utancın da kendi kendine yenilenmesine vesile olmaktadır. yol nereyedir  bunca bedbinlik ile şüphe taşıtmayan bir biçimde nefret ediş, küfür kıyamet v hakaret başka bir yerde mi sergilenip, birbirleriyle iliştirilmektedir. gündelik siyasetin gazına alışkın olanlara, hazır kıtalara yol verilme çalışmasında kullanılmaktadır nedir? gizlilik kararlarıyla somut bir biçimde adalet tecellisinin başka baharlara bırakılmasındani neredeyse membası hiç tükenmeyen iyi çocuklara! direktiflere de riayet gösterilerek sahip çıkılmasına, vekilin vekaletten gayrı her şeyi yaptığı profesyonel komplosundan, tumturaklı ithamların uygulanmasına, bir var bir yok, bir adı sanı duyulmamış, bir bu toprakların yaşayan dillerinden vurgusu ile hemhal ettirilen, ölümü gösterip sıtmaya razı getirmelere kadar derinleştirilebilecek her biri bu zincirleme bakarkörlüğün bir başka halkası olan uygulamalar bambaşka bir cenahta mu tecelli etmektedir.düzeni bozulmuş ayarı çoktan şirazesinden çıkmış allem edip kallem ederekten savaş müstesna, gerek görüldüğünde başvurulması elzem bir yöntem olarak ele alanların tüm barış söylenceliğinin, demokrasi pratiklerinin hangi boyutta sınırlı kaldığı meydandadır.

buranın mezhebinin genişliği veya tersinin her ne olduğu yeterince açık sunulmaktadır. uydur kaydır, kesip yapıştır, parçala birleştir salla toparla, bir öncesi ya da bir sonrasında sahneye konan düzenek ağıtların yadsınamayacak bir biçimde daimiliğini vurgulamaktadır. bütün tahayyülerin ötesinde baskılamalar, diretimler bu v benzeri şeylerin belirli bir düzlem dahilinde sık aralıklarla her dem yenilenebilirliğine örnek teşkil etmektedir. ilerlediğimizi sandığımız zaman mevhumu içinde bilakis yerimizde saydığımızın vesikasıdır bu kadrajın içine dahil edilebilecekler, gösteregelinenler vs. belirli başlıca algı kalıplarına göre şeklinin karılıp biçimlendirildiği bu cenahta asıl mesele, insana sıra ne ara gelecektir. hayır üstün nitelikli, piç avlayan, vursanız da sarsılmayan, ite kurda bile nefaset gösteren besleyen tekçe, sığ bir tahayyülün, allame-i cihanı dize getirebilecek karikatürize edilmiş varlığı değil düpedüz insan. suç mesnedinin ağızdan çıkan her kelimeyle her an yeniden dönüştürüldüğü vurgu, betimleme v düzenlemelerle işe girişenlere gerekli iltimasın geçildiği, hiddeti aleni, adaleti yarım yamalak, özgürlüğü kısıtlı söze sahip çıkılması bir anlık veya daha az, engellemelerin hayat kesidinin sıradanlaştırılması evresinin sürekliliği sürek avında sıra insana ne zaman gelecektir. elin yazdığı rapordan, dışarıda yazılmış olan makalelere uzanan bir secerede bu haleti ruhiyeyi, içinde sıkışıp kaldığımız alanı sürümcemesiz sergileyen v tanıklık eden ibare v tespitlerin yanında sıra insana ne zaman gelecektir. allem edilip kallem edilip, ona diklenip buna efelenip bu toprakların dinamiklerini sürekli olarak kurcalayıp, tahrip ederek, yerle bir ederek üstünde per per tepinerek aşağıdan yükselen ağıtların hangi birisine merhem olunacaktır bilmek istiyoruz…

>>>>>Bildirgeç

Şiddetin Manevi Şahsiyeti – Ali TOPUZ – Utay*

Şiddet şiddeti doğurur lafı çok sevilir. Siyasal planda da, ilk bakışta siyasi görünmeyen toplumsal olaylar planında da “açıklayıcı” bir sihir gibi kullanıverilir. Fakat, şiddet nerede doğar, nerede yaşar, nerede ölür, bununla ilgilenmeden kullanıldığında, konuları konuşmak yerine konuşmamak, anlamak yerine anlamamak için kullanıldığını öne sürebiliriz. Vaka malûm: İki komiser, birinin statta karşılaşıp iki satır tatsız konuşmanın geçtiği bir polis memurunu çağırıp döver. Bunu duyan polisler toplanır, arkadaşlarına yapılanı protesto eder. Bu şiddet dolu kötülüğün uzaması böylece engellenir. Sadece polisten oluşan bir toplum içinde bulunsaydık, haksız şiddete karşı haklı bir itiraz öyküsünden bahsederdik. Şöyle olurdu öykünün bir başka anlatımı: Toplum, idarecilerin bir ferde uyguladığı haksız şiddetti protesto etti, devamına engel oldu. Tepkinin idarecileri şiddetten uzaklaştırmasını umabiliriz.

‘Büyütülmeyecek şiddet’

Yetkililer, basit bir tartışma, iki polisin tartışması, büyütülmeyecek bir olay makamından sözlerle izah etmeye çalışıyor işi. Devlet kaynaklı, yani kamu görevlilerinden sadır şiddet içe yansıdığında da dışa yansıdığında bu retorikle karşılaşıyoruz. Devlet açısından “haklı, haklı değilse de büyütülmeyecek şiddet” ve haksız, reddedilen, kabul edilmeyen şiddet arasında açık bir ayrım var, biliyoruz. Ayrıca her kategorinin kendi içindeki ölçütü de yine devlet tarafından yapılıyor sık sık.
Devlet denilen teşkilat, şiddet kullanma tekeline sahip bir teşkilat olarak tanımlanabileceğine göre, hangi şiddetin haklı, büyütülmeyecek, hangisinin haksız, büyütülecek şiddet olduğuna karar vermek de onun yetkisinde kalıyor. Bu genel, kaba şema. Pratikte, şiddetin tanımlanması ve kullanma biçimi, devletin niteliğini belirler: Norbert Elias’çı bir bakışla söylersek, şiddeti “çıplak” halinden çıkarıp kurumlara, prosedürlere yedirerek yumuşatan, soğuran, sıfırlamasa bile belli bir asgariye çeken devletler daha “uygar” bir görüntü çizecek, çıplak şiddeti sürekli sergileyen, toplumsal sorunların en küçük ölçeklisinden en büyüğüne hemen hepsini çözerken çıplak şiddeti hep muavin koltuğunda tutan devletler daha (haydi barbar demeyelim de) “uygar olmayan” bir görüntü çizecek.

12 Eylül mirası

Şimdi, polisin içinde tezahür edip, “büyütülmemesi” istenen şiddetin öyküsündeki bazı ayrıntılara bakalım: İşte, polis memuru amirine selam vermemiş, kepi yokmuş, düzgün konuşmamış falan filan. Polisin, devlete ait şiddet tekelinin icrasında birincil önemde olduğunu söylemeye gerek yok. Teorik olarak da bu icra, hukuksal olarak çerçevelendirilmiştir. Yani polis, şiddeti, hukuk dışı kullanamaz, kullanırsa ceza alır. Türkiye’nin yakın tarihi, en azından 12 Eylül sonrası tarihi, devlet kaynaklı şiddetin hukuk normlarına tabi olup olmadığının tarihidir. Bu tarihin en önemli sorunlarından biri olan işkence, yıllar yılı devlet tarafından “münferit hadise” olarak tanımlanmış, böylece başta politik alan olmak üzere, süreğen kılınmıştır.
Faili meçhulden basit “bireye kötü davranmaya” varan bir yelpaze içinde devlet şiddetine itirazlar, kurumları kötülemeye, iş göremez hale getirmeye, yıpratmaya yönelik kötü niyetli çabalar olarak değerlendirilmiş, ısrarlı girişimler “devletin manevi şahsiyetine hakaret” olarak damgalanıp mahkûm edilmiştir. 2000’li yılların başında, 12 Eylül’ün topluma zehirli hediyelerinden biri olan güvenlik güçlerinin şiddet kullanmasına yönelik mevzuat yumuşatılmışsa da, sonlarına doğru şimdi içinde bulunduğumuz konjonktürü de yaratacak biçimde yeniden şiddet lehine güçlendirilmiştir. Hem siyasal otorite, hem idari yetkililer, devletin elinin ağır ve etkili kalması için hem kanuni, hem söylemsel planda şiddeti koruyan ve kollayan bir tarzı esas almıştır. Son beş yıl içinde polis kaynaklı şiddetin görünür biçimde yükselişi, bu tarzın olağan sonucudur. Bu tarz aynı zamanda, şiddetin tanımı, kullanımı, kullanım koşulları konusunda devletin hiçbir engel istememesini açık eder.
Gazetelere yansıyan son vakaysa, şiddet tekelini kullanan teşkilatın “siyasal ve idari” icra için gördüğü hoşgörü ve teşvikin yarattığı iklimin olağan bir sonucudur: Şiddet şiddeti doğuracaksa, hukuku en az, şiddeti en çok uygulamak üzere örgütlenip mevzuat ve söylem olarak teşvik edilmiş teşkilatın kendi içinde şiddet üretmemesi düşünülemez. Tıpkı şiddetin çıplak kullanımını “hikmeti hükümet” sayıp yüceltirken, her tür toplumsal hareketliliği “şiddet”ten sayan

Şiddeti konuşmak zor. Konuşur gibi yapmak kolay. Hükümet yetkililerinden tutun da kanaat önderlerine, onlardan sanatçılara, sporculara, güzellik yarışmalarındaki podyumlardan sohbet programlarına, her yerde böyle. Hazır, güzel sözler var, itiraz etmesi de mantıksız görünüyor bunların, itiraz edene nazik deyimiyle şiddet yanlısı, az sinirlenince de terörist denilmesi yadırganacak işlerden değil. Örneğin, siyasette şiddete karşıyızdır, idarede zaten karşıyızdır.
Konuşmak zor dedik, zorluk kavramsal düzlemde değil, hayati düzlemde yer alıyor: “Şiddet” lafını duyunca irkilenler, şiddetin mahkûm edilmesi gerektiğini söyleyenler, hasılı şiddetle işi olmazcılar, şiddetin hem siyasetin hem de idarenin çekirdeği, olmazsa olmazı olduğunu görmezden gelir; öyle olmadığının farkında olsa da öyle olmasına inanılmasını ister.
Devletin manevi şahsiyeti lafını ters çevirmek gerekir: Devlet, şiddetin manevi şahsiyetidir. Çıplak şiddeti azaltmaya, eksiltmeye, soğurmaya çalışmayan bir devlet, öncelikle bunun icracısı kurumların yapısını şiddetle şekillendirmiş olur.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar. Gündelik tantananın kıyısında beklenirken esas görülmesi elzem bilinmesi lazım olanları dengi dengine getirip sunumlandırmak Ali TOPUZ gibi kalemlerin makalelerinde kelimelerle gerçekleştirdiği hamlelerle söz konusu olacaktır. Meram odağın koşa koşa kaçırdıklarına karşı farkındalılık sağlamak adına yeterli gelebilecek birer önermenin kendisidir. Şiddetin Manevi Şahsiyeti başlıklı makalesi karalama parçamızın devamlılığında okunabilecek bir yapının kendisidir. Değemediğimiz, ilişemediğimiz veyahutta bütünleştiremediğimiz tüm detaylar için feyiz alınası bir okuma parçasıdır. Radikal gazetesi’nden alıntı yapamadığımız için Ali TOPUZ’un Utay’ından makaleyi sayfalarımıza alıntılıyoruz…

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Şiddetin Manevi Şahsiyeti – Ali TOPUZ – Utay
İktidarın Yeni İdeolojisi: Statükocu Reformizm – Prof. Ümit CİZRE – Agos
AKP’nin 2023 Vizyonu ve 63 Hedefi – İlhan Kamil TURAN – Muhalefet
Avrupa Birliği – 2012 İlerleme Raporu – European Commission Document Stuff
İleri Demokrasiye İlerlemeyen Rapor – Gözde BEDELOĞLU – Birgün
AB: Kürt sorunu Türk Demokrasisi İçin Meydan Okumadır! – ANF
“Hapisaneler Yine Açlık Kokuyor…” – Tülay NALİN – Ajans Amed
Cezaevinde Olup Bitenlere Gözümüzü Kapatmayalım – Evrensel
Yine Mi Hayata Dönüş ? – Berxwedan YARUK – Radikal Blog
Açlık Grevleri: Yeniden Ama Başkaca – Derviş Aydın AKKOÇ – Birikim
Neden Barış Şart? – Faruk ARHAN – Radikal 2
Tek Yol Barış, Ama… Aması Yok! – Xwe Metin AYÇİÇEK – Yeni Özgür Politika
Tezkereni Al Da Git – İshak KARAKAŞ – Jiyan!
Tezkere Neden Çıktı? – Yüksel GENÇ – Bakırköy Cezaevi – Özgür Gündem
Ferhat Encü Daha Kaç Kez “Sehven” Gözaltına Alınacak? – Ayça SÖYLEMEZ – Bianet
Tarihin Failleri Evine Çekilmedikçe – Nihal KEMALOĞLU – Akşam
Ezberleri Bozan Bir Araştırma: Gecekondu Gerçeği ve Kentsel Dönüşümün Gerçek Yüzü – Açık Radyo
Kentsel Dönüşümün Öznesi – İkbal POLAT – Turnusol
‘Soysuzlaştırma Projesi!’ – Çağla AĞIRGÖL – Sendika
Kentsel Dönüşüme Faiz Desteği – Rusya’nın Sesi
“Muhafazakarlık Azalmadı, Geometrisi Değişti” – Çiçek TAHAOĞLU – BiaMag
Tüzel: Türkiye Savaş Bataklığına Sürükleniyor- ETHA
‘Rusya ile Kriz’ Hevesinin Anlamı? – İhsan ÇARALAN – Evrensel
Notanın Rotası Karışmış Olmasın? – Ayhan BİLGEN – Emek Dünyası
Yeni Savaş Stratejisi – Eleştirel Abi – Eleştirel Medya Günlüğü
On Edge As Syria’s War Knocks Ever Harder On The Door To Turkey – Tim ARANGO – NY Times
Le Figaro: Muhaliflere Silahlar Adana’dan Dağıtılıyor – Muhalefet
Velev Ki Biz Orada Kaldık – Umur TALU – Habertürk
“Esad, İki Tutuklu Türk Gazeteci İçin Devreye Gireceğini Açıkladı” – Akşam Postası – Rusya’nın Sesi
Suriye’de Oluşan Yeni Politik Dengelerin Faktörleri – Dr. Mustafa PEKÖZ – Sendika
Karayılan: Türkiye Saldırdıkça Eylemlerimiz Devam Edecek – ANF
Kimler ‘İnsan’ Olarak Kabul Edilebilir – Ferhat KENTEL – Taraf
Önce Öldürecek Sonra Ağlayacaksın – Balçiçek İLTER – Habertürk
Ağla Ey Devlet – Hüsnü ÖNDÜL – Evrensel
Gece Sabahı Taşır İçinde – Başyazı – Agos
Hakkari-Doski’de Neler Oluyor? – Korsan Dergi
“Anadilde Eğitim Diye Bir Şey Yok” – Bianet
Sözde Yok, Ama Yazıda Var: Kürtçe Savunma ve Kamu Hizmeti İle Askere Yeni Eğitim – Murat SABUNCU – T24
Çoktan Seçmeli Benlik – Diyadin ABAK – Malatya E Tipi Cezaevi – Özgür Gündem
Ercan Kanar Olaylı Duruşmayı Anlatıyor – Ümit ALTAŞ – Bir + Bir
Kürt Avukatlar Genel Kurula Damga Vurdu – ETHA
Baro Öfke Dilinden Kurtulmalı – Ferda BALANCAR – Agos
İstanbul Barosu Başkan Adayı Avukat Filiz Kerestecioğlu ile Söyleşi – Açık Radyo
“Barış Hakkını Savunmamız Lazım” – Korsan Dergi
Sebahat Tuncel Kararının Dayanağı Da Gizli Tanık – Turnusol
“öteki”nin iade-i itibarı – Reha RUHAVİOĞLU – Düzce Yerel Haber
Komutan Üç Köylüyü Bombaladı – Yüksekova Haber
Avcılar’daki Transfobik Saldırının Arka Planı – İMC
Avcılar’daki Translardan Suç Duyurusu – Kaos GL Derneği
Seçilme Yaşı Saçmalığı Yahut Kimse Kimseyi Temsil Edemez! – Sarphan UZUNOĞLU – Aşağıdan!
Tutuklu Öğrenciler İçin Boğaziçi’nde Ders Başı – ETHA
Dink Cinayeti Soruşturmasında ‘Gizlilik’ Israrı – Uygar GÜLTEKİN – Agos
Hrant’a Mektup Var! – Enes ÇALLI – Radikal Blog
Kürdün Cam Kırıkları – Özgür AMED – Ajans Amed
orada varsın ya, en azından buradan koruyorum seni. – bettydir – Yasemin Çayı
Savaş ve Barış – Ahmet ORAL – Muş E Tipi Cezaevi – Özgür Gündem
Li Pey Her Mirînekê Çend Gotin û Bîranîne – Ferzan ŞER – Agos-Şapgir
Mehmed Uzun’a Özür Borçlu Olmak! – Şeyhmus DİKEN – BiaMag
20. Yüzyıl’ın Büyük Tarihçisi Hobsbawm’ın Ardından – Serdal BAHÇE – Birgün
Bize Bir Atatürk Lazım – Ahmet ALTAN – Taraf
Özal ve Çiller: Bir Dönemin Hesabı Mı? – Özge MUMCU – T24
Jurgen Habermas ve Dialog! – Taner ADAY – Muhalefet
“Komünizm” Kelimesinin Anlam ve Kullanımları Üzerine İkinci Uluslararası Toplantı, S. 9-10. – Alan BADIOU – Metis Kitap
Travestileşen Destanlar – Rahmi ÖĞDÜL – Birgün
Söz, Zeka ve Yürekten Öte – Arif ALTAN – Özgür Gündem
Yazılmamış – Aslı ERDOĞAN – Yeni Özgür Politika
Ya KESK Kalacak Ya Da Kapıkulluğu… – Zeynel Abidin KAPLAN – Sendika
“Kıdem Tazminatı Fonu” Güvencesiz ve Geleceksiz Çalışmadır. Haklarımızın Gaspedilmesine İzin Vermeyelim. – İvme Dergisi
RedHack: Mücadelemiz Sadece Kodlarla Değil, Aranızdayız – Maxime AZADİ – ANF
Eugene Schoulgin Röportajı – Hamza AKTAN – İMC
Karşı Devrim Kendi Çocuklarını Yiyor – Ahmet ŞIK – Habervesaire
Sayın Medya Şimdi Bu Başlıktan Ne Anlayalım? – Serpil İLGÜN – Evrensel
Gazeteler Başkalarını Suçladıkları Korsanlığın Alasını Önce Kendileri Yapmaktan Vaz Geçsinler – Barış ENGİN – Turnusol
Kamuoyu Araştırmaları ve Kasteciler – Ragıp DURAN – Bir + Bir
Çok Çocuk Yapmak – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu

roadside.picnic Resmi Facebook Sayfası
roadside.picnic Güncesi via Blogger
roadside.picnic Bandcamp Sayfası
roadside.picnic – Rigor Mortis üzerine – Yiğit A. – 13Melek
roadside.picnic – Rigor Mortis Albüm Röportajı via Hiphoplife Türkiye
roadside.picnic – Soru-Cevap via Bant Magazine
music for non-musicians Güncesi via Blogger
Can Official / Spoon Records
Can Live At Peel Sessions
Hood Official
Hood: Announce Recollected A 6 Cd Box Set via Domino Recording Co. Ltd.
Sixtoo Official
Sixtoo / Prison Garde – Système Hermès Vol. 1 via Sonic Router
Amon Tobin Official
Amon Tobin – ‘ISAM’ – Full Album With Track-by-Track Commentary From Amon Tobin via Soundcloud
Clouddead Official via Mush
Clouddead vs. Popular Hip-Hop via We Fear Exchange

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel therapy play: “comedy and tragedy”* march 2012 by stefan krikl
stefan krikl’s flickr page

>>>>>Poemé
Yol Yorgunu – Arif DAMAR

Bana bir türkü öğretsen
Ayın aydınlığında söylesem
Gecenin karanlığında söylesem
Yağmur yağınca söylesem
Toprak uyanınca söylesem
Bana bir türkü öğretsen

Bana bir türkü öğretsen
Beraber olunca söylesem
Ayrı kalınca söylesem
Seni unutunca söylesem

Bana bir türkü öğretsen
Geldiğim yerlere er geç dönebilsem
Sevebilsem her şeyi yeniden sensiz
Sensiz vazgeçebilsem
Gece demesem gündüz demesem
Kimseleri dinlemesem
Hem yürüsem hem söylesem
Hem söylesem hem yürüsem

Kaynakça: Antoloji

Deuss Ex Machina # 409 – people without mouths

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_409_–_people without mouths

16 Temmuz 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Fugenn & The White Elephants-Prays (Progressive Form)
>2<-Fugenn & The White Elephants-Snowstorm (Feat. Yuanyuan) (Progressive Form)
>3<-Seni Görmem İmkansız-Çok Mutlusun (Self Released)
>4<-Seni Görmem İmkansız-Tarçın Gezegeni (Self Released)
>5<-Üvey-Cadılar Bayramı (Music For Non-Musicians)
>6<-Üvey-(Biraz) Mesafe (Music For Non-Musicians)
>7<-Roadside.Picnic-Gelme Ölüm (Music For Non-Musicians)
>8<-Roadside.Picnic-Sahte Koro (Music For Non-Musicians)
>9<-Amon Tobin-Night Swim (Lorn Reel) (Ninja Tune)
>10<-Amon Tobin-Madam Larivee (Ninja Tune)
>11<-Troller-Peace Dream (Holodeck)
>12<-Troller-Best (Holodeck)
>13-Spinning Top (Invada)
>14-Wulfstan II (Invada)

people without mouths
(409)

sesler bağlı, seslerle bağlantılı, seslendirişlerle ilintili, sessizlikle sorunlu, sessizliğin ortasında kopanlarla münazara halli devamında bir şeyler ortaya koyabilmek için gayretli olmanın tam karşılığıdır içerisinde kalıp dört bir yana avaz avaz seslenmeye gayret ettiğimiz iş bu sathın iliştirdikleri. sesleniş kendiliğinden bir şeyleri hal koyuna koyamayacak kadar naif bulunsa da yılmadan yeniden yola koyulabilmek için gereksinim duyduğumuz, o şevki sağlayacak olan teşebbüs odağına sığınmaktayız. her durumda olup bitenlerin esastan değil kerhen önemsenenlerin ne kadar hayatlarımızı paramparça eylediğinden parçalanmışlık evresinin yanındaki vakia bütününe göz attığımızda içimizdeki ayrıştırmanın mübağalaya gerek bıraktırmayacak bir biçimde tozu dumana kattığını okuyabilmek söz konusuyken galiba elimizde kalan tek şeydir seslenmek, sesleri birbirine lehimleyebilmek. seslenişlerle kelamın bunca kıtlaştırılmış, çölde vaha imgesine büründürüldüğü bi’zaman diliminde illa billa hasbıhal edebilmek. duyumsanmaktansa kaf dağının ardına, empatisinin tam v zamanında yapılmasındansa iş işten geçtikten sonra adet yerini bulsun kabilinden bir savuşturmayla yüzyüze bıraktırılıyorsa bu cenahın dertlerinden dem vurabilmek adına hala önem(senme)li bir seçenektir ses etmek.

sesini muhafaza etmek. yalın v durağan bir betimlemeden ziyade her anında başka bir sıkıntının iliştirildiği, nefes almanın bile olanaksız kılındığı, eylemselliğin, düşünselliğin v daha fazlasının hep bir ket vurucu, dur! yolcu imgesinde bir duvarla çevrelendiği, adım atmanın değil olduğumuz yere kalakalmanın mümkünatının yollarının arşınlatıldığı bir zaman mevhumunda, içeriğin önemi, seslenişin gerekliliği bir sefer daha ortaya çıkacaktır. bir sefer daha ortaya çıkmaktadır kolaya kaçılmış olan lafazanlıkların, veçhelerin v daha fazlasının ancak v ancak biat etmeyi, ses çıkartmamayı susup pusup bir başımıza kalmaktan ayrısı veyahutta başkasına yol vermediği şüphe taşımaz bir gerçeklik haline bürünmektedir. kelimelerle oynamanın yanında, hayatın şimdiki sahibi oldukları yanılsamasına kendilerini fazlaca kaptıran ‘muktedir’-‘iktidar’ dilinin yapageldiklerinin sunduklarının toplamı bütün bu mevhumu anlaşılır kılacaktır. anlamlandıracaktır. bir zaman akışı dahilinde seslendirilen, sunumlandırılan ama gelgelim kazın ayağı hiç öyle olmasa da daima bir ayrıştırıcı, elekten geçirtme, eleme şıkkının diri tutulduğu bir deney sahasının tescilli mümessili olanıdır burada kast etmek istediğimiz. ucundan kıyısından değindiğimiz. sözünü sakınmak bir yana söylemediğini kenara koymadan kırıp döken, lince teşvik, dile ket, düşünceye zulmü, kolluk kuvvetinin şiddetiyle merhem eyleyebileceğini ancak böylesi bir tevatürle, eylem bütünlüğüyle sıkıntıları giderebileceğini veya hemen hiç duyurulmayacağını hala varsayan bir otokrasinin cümle yasaklamalarının, cümle eylemlerinin, hareketlerinin ne menem bir teşebbüs bütününden ibaret olduğunu yinelemektir; seslenmek. ses etmek.

her fırsatı bir suskunlaştırma operasyonun herhangi bir adımı olarak değerlendiren bu minvalde eğrelti durmasının ta fizandan belirgin olduğu bakışımlara sahip çıkılarak oluşturulan söylem bütününün gerçekte nasıl da hızlı bir biçimde suskunlar korosunun; yeni üyelikleri için bir seçme olduğunu yinelenmektedir. dört bir baştan dört bir yandan. her pundu bulunduğunda yinelenmekte olan x-y-z sorunlarının daimiliğini başka anlamlı sözcüklerle derleyip toparlamak, sonuca ulaştırmak değil tam aksine havanda su dövmenin bir şekilde sürdürülebilirliğini sağlamaktır. her yanda veryansın edilse de, n’oluyoruz sorusu v sorgusu yinelenmeye her şart v koşulda devam edilse de bilinen hikayenin tekrar edilmesinden ötesi değildir ulaştırıldığımız. sorunların kendiliğinden eşik atlatıcı bir biçimde çözümlenebilirliğine olan biatın, varsaymanın beraberinde bütün bireyler için yani onlar pek kabul etmeseler de, dış kapının mandalı belleseler, hakir görseler de, örselemeye, can yakmaya, acıtmaya devam etmek için tutturdukları inatçı yolların toplamında görünürlüğünü hep daim olandır. bırakılandır. bir yanı hidroelektrik santralleri için yerinin, yurdunun dahası kendisinin değil sonrasının yaşam sahasının ne kadar yıkıntı v tahrifata maruz kalacağını, dert edinen bu anlamda her fırsatı sadece bir köyün, bir yerleşkenin değil doğanın ta kendisinin, tüm yaşanmışlıkların da izlerini silmek konusunda elini korkak alıştırmayacak bir makineler ordusunun tacizinden korumaya çalışanlara reva görülen köylülere uygulananlarda irdeleyebilmek söz konusudur.

o kadar uzağa gitmezseniz daha yakınlarımızda şehircilik nam tektipleştirilmiş yapıların hangi kıstaslara göre dere yataklarının dibine insanlığın bittiği ‘sıfır’ noktalarına bina edildiğini sonrasında da ya tüh, kem küm bir kaç küçük tefek hesap hatası neticesinde güzel ölümler! yollu seslendirmeler, beylik laflarla sorumluların ipe gönderileceğinin seslendirilişi gelgelelim sonuçta sıfıra sıfır elde var sıfır kısmının koskocaman bir hakikat olarak akıllara mıhlanacağı toki kıyamlarında görebilmek de söz konusudur. ergene nehrinin başına getirilmek istenen esas sonucun çöplük haline dönüştürülmesinden dem vurulduğu bi’hamleler bütününe karşı durmaya çabalayanlara en azından ne olup bittiğini duyumsatmaya çalışanlara uygun bulunan davranışların kendisinden de örnekleyebilmek bi’tabii ki. elzem olan suskunlaşıp olanı biteni trene bakar gibi kayıtsız bir biçimde seyreylemek yerine yurduna sahip çıkmanın gerekliliğinin illa billa bir çıkar neticesinde olmayacağının hala dank etmemesidir aynalanan. doğa kıyımının yanında insanın kendisine uygun görülüp dakika sekmeksizin uygulanan bir kaç örneği daha ilave edebilmek mümkündür. bu sathın derdinin tasasının değil de başkaca şeylerin konuşulması harici, ötesinde hemen hiçbir şeyin atfedilmediği, önemsenmediği bir gayya kuyusunda perdelemenin bunca yoğunluğuna karşın, sansürün bunca kendini alenileştirmesine karşın hala vakıf olduklarımızdan söz açılasıdır! söz edilesidir.

yıllar yılıdır bir başlarına yakınlarının başlarına getirilmiş olanların hesabını, ellerinden alınanların, çalınanların, karanlığa hapsedilenlerin, akıbetleri belli bile olmayanların anılarını diri tutmak ne oldu!, ne oldu da insanlar ortadan kayboldu, nasıl oldu da yer yarıldı, kayıtlar silindi, isimler unutulmaya yüz tutturuldu, herşeyin üzeri örtüldü, örtüldü de bunca insan kaybedildi diye sormaya devam eden elleri öpülesi cumartesi annelerine reva görülenlerden başlayabiliriz pekala!. 20 yıl önce kaybedilen babalarının hesabını, yasını, acılarını görünür kıldırmaya çalışan gülünay ailesinin fertlerine gösterilen başka bir kelimeye hiç gereksinim duyurulmayacak mezalimin hangi mazur gerekçesi olabilir. hangi sığınılası kelam v söz erimi böylesi bir zulmü gerekli kılabilir. kıldırabilir. gelgelelim amed’in bir yanında bir hafta önce, döv-let elleriyle sergilenenler bu şefaatin nasıl meymenetsiz bir toparlamadan ibaret, ibret vesikası olduğunu yinelemekteyken, ikrar edilesidir. zülüm ile abad olunmaz bir hakikatse iki dem bir çekirdek söylenceye dahil edilerek ha’bire yineleniyorsa bu uygulamalar neyin nesidir. nasıl okunmalıdır. neye karşılık gelmektedir. sonumuz nicedir. içişleri bakanbey zatlarının dillerinden dökülüveren hınçsever, linçöver, turnusol olmanın yanında ciddi ciddi bir zımpara kağıdı estetiğinde faşizmi normalleştirme söyleminin paralelinde benim dediğim olur, kolluğumun yaptıkları normaldir, bütün ötekisi yalancı, provokatör, ayrımcı, ırkçı, şuncu v buncu diye kestirilip atılıveren, müdafaya bile izin verilmeyen bir ülkede ses vermenin gerekliliği son kez değil ama bir kez daha yinelenesidir. yinelenmelidir.

korkuları diri tutarak, her defasında bu sahada değinmeye uğraş verdiklerimiz aysberg denilenin sadece küçücük bir kısmı olmaya devam ederken bizler istediğimiz kadar muasırlaşma türküsü ile avutulmaya, kandırılmaya devam edelim aynanın öte yakasında bu sınırların öte tarafında görülen resim hiç de sanıldığı gibi mazur görülesi, ya da alıştıkları şekliyle alkışlanıp, onore edilesi bir demokrasinin yaşatıldığı bir diyar olmadığımızı yinelemektedir. bunlara erebiliyor, görüyor musunuz. sözümona rafine edilmiş bir dilin, sterilize edilmiş söylenceliğin, her durum v olay karşısında takınılan bol alacalı bir o kadar da hesaplı kitaplı hamlelerin, pozisyon almaların hak tanzimi bir yana uğraş didiş, güç bela elde edilmiş olanlarına da rahmet okutturan, özgürlük ediminin handiyse bile isteye boşa çıkartıldığı, kadükleştirildiği vehamet vesikaları bizleri dosdoğru bir biçimde e.m. cioran’ın çürüme olarak tasvir ettiği alana yönlendirmektedir. göstermeye gayret ettiği o ham kokuşmuşluğun ambalajı sürekli değişse de aslında varlığı mütemadiyen korunan, onanan, onarılan biçimi v kapsamı güncellenen bir damıtım olduğunu yinelemektedir. tahayyül edilenler ile rastlantısal bir karşılaşma ya da reaksiyonun değil her gününe apayrı bir tahakküm seceresinin bina edildiği, dönüp dolaşılıp yeniden gündemin tortusuna eklendiği bir ‘zaman diliminde” tüm yapılıp edilenlerin nasıl bir mesnetsizlik şahikası, atfedilip durulan üstünden söz döndürülüp durulan ucube olduğunu yineletecek çürüme.

kolaya kaçıp yeni yollar tanzim ediyoruz, işimiz gücümüz de didinip, uğraşıp duruyoruz görünümünün hemen yanı başında hangi bit yeniklerinin muştulandığını, imalına girişildiğini, gidişat vahim sonumuz fecaat söylem v uyarılarının basbayağı kulak arkası edildiği iş bu “fasit” sarmal içinde peyderpey yaşatılıp, reva görülenler çürüme nam edimin, biçemin nasıl geçerliliğini korumakta olduğunu bilince işlemektedir. görmek için çabalayana sunmaktadır. çürümenin bir evresinden diğerine geçip giderken nasıl da fark ettirilmeden basamakların aşıldığını dimağa belletmektedir usur usul, azar azar. bir em vurgusunda değil, yaraya merhem soruna çözüm manasında değil, kapanmayan dosya yığınları hiçbir zaman tam manasıyla başlatılmayan adalet tecellisindeki ertelemelere karşı değil, bildiğimiz tüm mana v okumalarıyla zamane tahakkümünün devamlılığı mevzu bahis ise ötesi teferruattır çıkarsamasının en birincil payandalarındandır çürüme. onun tamamlayıcısı olarak nakledip, özetleyebileceğimizdir çürüme. has demokrasinin, özgürlük parelerinin, oraya buraya çokça satılan medeni olma halinin, hallerinin toplamda gel gelelim bu satıhda nasıl da işlevsizleştirildiğinin aynalanabilirliğine müsade edendir çürüme. bir kelimeden binlerce gıybet türetilebilen, varlığı takdis edilen, onanıp bas bas bağrınılan söylemlerin her ne hikmet ise atfedilen pembe tablonun yakınlarında bile bulunmadığımızı henüz o kadar ümitvar olamadığımızı yineletecek olandır cioran’ın çürümesi.

ümidin lime lime edilmesinin, ümitli kalma halininn hakir görülesi bir mesel kıvamına indirgenmesini, dünümüz geçmişimiz acılarla, sınayışlarla bezeli tıka basa dopdoluyken şimdimizin daha ehven, daha yeğlenesi olduğundan dem vurulabilmesinin mübalağasız yaralayıcılığını, hak tanzimi yerine baskının bambaşka evresinin, eserinin sergilenebilirliğini işaret edendir cioran’ın çürümesi.cioran’dan yola çıkılarak düz ayak meram olarak tasnif eylenebilecek çürüme. çürümeye devam ettikçe ne bu isli v lanetli cehennemin sunageldiklerinin ne bu hale bunca çarçabuk konulan mesnetsizliklerin bu kadar çabuk ivme kazandırılabilen özgürlüğü kısıtlayışların çekincesiz tek bir hamlede uygulanabildiğini idrak etmek söz konusu olmayacaktır. bağışıklık kazanılan işte bu deneklikte edinilen her tecrübe günümüzün değil aynı zamanda yarınlarımızın da ipotek altına alındığını vurgulamaktayken, başa gelenleri apaçık ilan ederken tepkisiz, tepkimesiz biçar kalınmasının başkaca anlamlı bir mümkün olabilir mi? her defasında aynı anlam v bağlam yığınından, benzeş v naçar söz yumaklarından, ilkesiz v cahilce ama mutlak v kör bir inatçılıkla savunulagelen, sınatılan kör dayatmalara kadar uzatılıp çeşitlendirilebilecek bir meram sahasının daraltımı hasıl oldurulacaktır.

kekremsi, tekrara kaçtıkça şirazesi şaşan, hiddeti artan, öfkesini neye kanalize edip, kimlere yükleyeceğini bilmeyen bir muktedirlik sisteminin nasıl fikirleri, insanları öğüttüğünü irdeleyebilmek için kafanızı az biraz kaldırıp etrafınıza bakmanız kafi gelecektir. haddizatında günceyi donatan birbirini tamamlayan resmi belirginleştiren her iddiayı olağandışı varsayan, bunu belletmeye çaba sarf eden bu sistemin daha düz bir okuması, daha özet bir çıkarsaması bu satırları yazmaya namzet olanın ufak tefek usu, dimağına gelmemekte, yetmemektedir. konunun, konumlandırmaların, yapıların, uygulamaların edilgen, pasifize bir sonuç-getiri çizgisinden tahakküm v dayatımın amanvermez baskıcılığının da kolaya kaçılmasını söz konusu eden bağışıklığına ulaşan, her hamlesinde bu dayatımı daha rahat bir biçimde sunmaya kanilik, inanmışlık, başımızdaki dertlerin niceliğini bir o kadar çokluğunu idrak ettirecektir. her yerde v koşulda durmaksızın öne sürülen milli birlik beraberlik diskuru, toplumsal teammüller, millet iradesi vb. tanımlandırmalarla asıl olan bitenlerin üzerinin kapatılması, perdelenmesi söz konusu edilir. peyderpey yapıp, edilen hamlelerin toparlaması car car, avaz avaz otorkasinin, baskıcılığın romanesk bir kurgudan çok basbayağı enine boyuna incelenip, ince elenip sık dokunan bir hakikat sonucuna evirmektedir. anlamlandırılması gereken söylenenlerin masal değil, acı birer tecrübe olmasıdır.

çürümenin evreleri geliştirildikçe her aşılan eşik, her geçilen aşama yine yeniden sözcüklerin dünyasında en karanlık, en çekinilesi, en dertlenilesi hadiseleri meydana çıkartmaktadır. aynalamaktadır. ne vardığımızı sandığımız muasırlık böyle bir şeydir, ne iki arada bir derede sıkıştırılıp durulan kardeşlik, medeniyetler beşiği tanımı böylesi bir hazin vesikadır kaybettirmeye doyulmayan, durmaksızın yeknesak makamdan yerleştirilmeye nail olunan hınç olgusunun kimden ya da hangi edimden, olaydan sonra öfke patlamasının bu katarda sürekli güncellenebilmesidir iş bu çürümeyi görünür kılan. elle tutulur adleden. nefretin insana dair tüm olumlamaları tarumar ettiği, düşünselliği lime lime parçaladığı, tahayyül v beklentileri derdest ettiği, her çıkarsamayı sonu gelmez ya sınayış ya mahpuslukla yılmaksızın, yinelemekten gocunmaksızın tecrübe ettirdiği bir yurtta çürüme olağandışılığın, normalleştirilmesi evresinde bir adımlamadır, bir basamak. dönüp dolaşıp varıp ulaştığımız yegane yer bu kapkaranlık labrient düzeneğinin bizahati kendisidir. sorgulamayı bilene, diyecek sözü bulunup müdahil olana, âma kalmayıp görüyorum, lâl kalmayıp biliyorum diyene diyebilenlere. baskın olan, görünürlüğü çoğaltılan içimizdeki ötekiler vurgusuna, neresi müsait olursa oradan sahip çıkılıp, tünenip yeni vehametlerin altına dakika sektirmeksizin imza atılmasıdır.

muktedirliğin dününü v bugününü yanyana getirdiğimizde abes kaçmayacak bir biçim v sonuç olarak sapasağlam hayattaki, hayat akışındaki yerini koruyan yegane şeylerden birisi de budur. bu eğilim, çabalanımlar kisvesi altında yaftalamaların daimiliğidir. bir süreklilik halinde, zincirleme bir biçimde birbirlerini tetikleyen, duyumsatan, gösteren az biraz değil basbayağı bu durum toplamıdır. toplamında ulaşılan edimdir. güncellik sınırlarında demediğini bırakmayanların, kendileri hariç herkesin ipliğini pazara çıkartma konusundaki müteşebbislik sevdasının daimiliği bu çürüme olarak tahayyül ettiklerimizi pekiştiren, bütünleştiren bir odağı meydana çıkartacaktır. hak olanı bertaraf etmek, aşabilmek yahutta onulmaz, onarılmaz bir biçimde kullanılamaz hale dönüştürmek, indirgetmek hep bu birbirinin turnusolü olan, onu biteviye tekrar eden algının getirdiği vehameti açık etmektedir. iyi polis, kötü polislerle bir yana cız, dokunursan yanarsın öteki yanı hakarete siyasette gerek yok, korkmayın, çekinmeyin diyen zevatın biraradalığıdır. yanyanalığıdır. kesif kokuların yayıldığı, müdafanın yargılanabildiği, her kürdüm diyenin ötekileştirilebildiği, padişah fermanını halt ettirircesine binlerce sayfada hep aynı şeylerin dökümlendiği, kayıt altına alındığı suçlama kisvesi, çabasının neyi nelerle buluşturduğuna şahit olduğumuz bir adalet trajedisinin güncellikteki konumlandırılmasıdır açık edilenler.

resim, vesika acılardan mürekkep bir toplamı karşımıza dikerken modernleşen, demokratik hak v edimlere, getirilere sonuna kadar sahip çıkılan bir sahanlığın henüz buralarda çok da geçerli bir önerme olmadığı yinelenmektedir. bunca mavi ekran birliğinde, birlikteliğinde yılmaksızın, teklemeksizin ikrar edilesidir. suç mesnetinin parasız eğitimden, doğasını katledecek olan kurumlara karşı ses çıkartmaya, mani olmaya çabalanmaya, hayatını prangalarla donatacak olan tüm baskılara karşı çıkmaktan henüz ne olduğunu nasıl olduğunu muktedir katındakilerin dahil aslında bir türlü kestirilemediği ama halen süren “siyasal soykırıma”, bu v bunca canhıraş gümbürtüye kadar birbirleriyle iç içe geçmiş, katmerlenmiş acı tecrübelere ulaşılan iş bu düzenekte yaşanmışlıkta irdelemek, fark etmek olasıdır. çürüyoruz vahim olanı bilmemize karşın taşın altına elimizi koymayı hala düşünmeye devam ederken çoğunluğumuz bu sistemin çarklarında çürüyüp gidiyoruz. çürüyoruz her dem bahis açtıkları bir biçimde pasifize olup, sesimizi ancak taksim ile tünel arası görünüp bir şeylerin yolunda gitmediğini ikrar ettiğimizde, yinelediğimizde görevimizi tamamladığımızı, sıramızı savdığımızı varsayıyoruz. çürüyoruz, otuz yılı aşkın bir sorumsuzluk, gözü kapalı linç etme diskurunun, başka nasıl tanımlanacaksa savaşın bizahati kendisinin halen yürürlükte olmasına karşın, barışın adının bir türlü anılmamasına, yeterince güçlü bir sesle yeter artık! diyemediğimiz müddetçe bu gayya kuyusundaki gri günlerden çıkışımızın olmayacağını yinelemek istiyoruz. yine yeni yeniden otuz dört canın alınmasına mani olmak adına hiçbir çabanın, tedbirin alınmadığının, alışılageldik terörist onlar yalanlarının yinelenebilmesine karşın onlar insandı, düpedüz sizler gibi insan(lar)dılar sonuç v çıkarsamasına mesafeli kalınıyor olunması bile çürümenin aslen ne evrede hangi boyutta içimize işletildiğini özetleyecektir. farkına erebiliyor musunuz? bunca kolay bir biçimde halkın bombalanmasının zulmün üzerini böylesine laletayin bir dille kapatma gayretkeşliğinin öğrettiği hiç mi bir şey yoktur? hala mı uzak bir ihtimal, vahim bir tecelli, öylesine bir alınyazısıdır, ahmetin mi mehmetin mi olduğunun bilinmemesidir. yoksa hedef gözeterek katlediş midir? nedir boyuna kestirilip muktedirin beyleri, ağalarınca unutturulacak. çark, zaman, süreç, günler akıyor, deviniyor, yitiyor… uyanmaya kaç var? çürüyoruz!…

>>>>>Bildirgeç
Vahşet Uygulamaları Dili Kısır Bırakmakta… – Velat DEMİR – Özgür Gündem*

Tarihin de bir ruhu var Hegel’in dediği gibi. İnsanoğlu tarihsel belleğini zorladığı zaman yaşanmış trajik ve acı olayları hatırlayarak, hatırlatarak bir daha yaşanmaması ve insanlık adına utanç olan bu yükünden kurtulma refleksini göstermek zorundadır.

Bu çaba ve isteğin hangi kuşağa ve zamana nasip olacağı tahmin edilmez belki ama bununla yüzleşmek durumundadır.

İçinde bulunduğumuz süreç her süreçten daha hassas ve bir o kadar can yakıcı ve sıcak geçiyor. Bu on yıllık süreci geride bırakmamıza az bir zaman kala içinde yaşadığımız durum tıpkı diğer yıllarda olduğu gibi.

Türkiye’de siyasal ve sosyal sorun olan Kürt sorunundan darbe süreçlerine, son otuz yıldır devam etmekte olan düşük yoğunluklu savaşın yarattığı hak ihlallerinden Ermeni meselesine, çatışma ve sistematik hak ihlallerinin pek çok çeşidini yaşamış ve halen hız kesmeden devam etmekte olan siyasi tutuklamalar. Anlaşılan o ki geçmişten yapılan yanlışlardan ders çıkarmayan ve kendisine verilen ödevlere iyi çalışmayan yamalı bohça gibi hep geçiştirilmeye çalışılan bir ülkedeyiz.

Türkiye’nin son 35 yıllık geçmişinde askeri diktatörlük dönemlerinin, yaygın iç çatışma ve kitlesel kıyımların, zorunlu göç politikalarının, mülkiyet hakkı ihlallerinin, zorla kaybetmelerin, yaşam hakkı ihlallerinin, faili meçhul ölümlerin, işkence uygulamaları gibi ihlallerin ardarda ve iç içe geçmesi sorunlu geçmişlerden, ihlallerden ve travmalardan oluşan bir tabakalaşmaya neden olmuştur. Bu nedenle, kendine has tarihsel geçmişi bulunmaktadır…

Türkiye’nin geçiş yaptığı 1950 yılındaki demokratik seçimlerle çok partili dönemden sonra, demokratik iktidarların başa gelişi ile birlikte on yıla yakın zaman içerisinde maruz kaldığı askeri müdahalelerin sonucunda birçok kez kesintiye uğratılmıştır. Başta 27 Mayıs 1960’da olmak üzere; 12 Mart 1971’de, 12 Eylül 1980’de, 28 Şubat 1997’de birbirini izleyen askeri müdahaleler ve birçok müdahale girişimi yaşanmıştır.

Cumhuriyetin kuruluş aşamasında iki temel kurucu unsurdan biri olan Kürt halkına ve birlikte yaşayan bütün halklara yönelik çeşitli siyasi ve kültürel yasaklamalar konulmuş, sistematik bir asimilasyon politikası uygulanmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra özellikle Kürt kimliği reddedilmiş, Kürtçe isimli birçok yerleşim birimi ve coğrafyanın ismi değiştirilmiş, Kürtçe isimlerin yerini Türkçe isimler almıştır. Kürt kimliğine yönelik özellikle, 12 Eylül Darbesi sonrasında artmış; açık yerlerde Kürtçe konuşulması sıkı bir şekilde yasaklanmış ve cezalandırılmıştır. 20 yıldan uzun süredir devam eden ve 1990’larda büyük yoğunluk kazanan yoğun silahlı çatışma süreci sırasında on binlerce kişi hayatını kaybetmiştir. 1987 yılında Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı bölgelerde temel hak ve özgürlükler askıya alınarak Avrupa standartlarına aykırı bir şekilde uygulamaya konulan olağanüstü hal ilan edilmiştir. 2002 yılına kadar devam eden OHAL uygulamaları sırasında binlerce yerleşim yeri güvenlik kuvvetleri tarafından tahrip edilerek boşaltılmıştır.

Ve, bu kişiler kendi iradeleri dışında yaşam alanlarını ve tüm mal varlıklarını terk etmek zorunda bırakılmıştır. Bu dönemde yaşam hakkı ihlalleri, işkence uygulamaları da artarak devam etmiştir. Faili meçhul ölümler ve zorla kaybetmeler Türkiye’de sıkça yaşanmış olup, yaşam hakkının ihlal edilmemesine yönelik pozitif yükümlülük ihlal edildiği gibi ihlal halinde etkin soruşturma da yapılmamış, mağdurların adalet arayışı iç hukukta çözümsüz kalmış, mağdurların seslerini duyurmasına, acılarının paylaşılmasına, adalet arayışlarına engel olunmuştur. Hakikatin ve ihlallerin ortaya çıkartılması ifade özgürlüğünün engellenmesi, basın yasakları, fiili korkutmalar ve işletilemeyen yargı süreçleriyle engellenmiştir.

İç hukuk yollarının çözümsüzlüğü nedeni ile mağdurlar tarafından uluslararası hukuk yollarına başvurulmuştur.

Yaşadığımız topraklarda yaşadığımız acılar karşısında ne söylenebilecek bir söz var ne bir teselli yolu… Doğal olan, takdiri ilahiden gelen acılar teselli edilebilir, oysa 90’larda doğuda ve batı illerinde yaşananlar bu kategoriye girmiyor, onlar teselli edilebilecek acılar, telafi edilebilecek yaralar değil… Dili kısır bırakan bir vahşet bu uygulamalar… Bundandır karşısında hissettiğimiz çaresizlik, bir şeyler söylemek istediğimizde söyleyebileceğimiz hiçbir şeyin olmamasından kaynaklanan bir çaresizlik. Ancak kendi hislerimizin ifadesi Ceylan ve Uğur’un bakışlarında anlatılanlar bizlere çok şeyi kavratıyor.

Dünya değişiyor, halk değişiyor. Diktatörlükle yönetilmiş uluslar kendilerini hiçe sayan bu zihniyetlere karşı geçmişleri ile kıran kırana bir hesaplaşma içindeler. Çünkü insanlık artık ilkel intikam ve şiddete dayalı geçmişin ağır “günahlarından” arınmak istiyor. Bu gerçeklikten yola çıkarak özlemini duyduğumuz barış, adalet ve özgürlüğün gerçekleşmesinde büyük olan inancımız kazanacaktır.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar… Velat DEMİR’in kaleme aldığı Vahşet Uygulamaları Dili Kısır Bırakmakta… başlıklı makale hem bu meram sahasında iliştirdiğimiz, denkleştirmeye çalıştıklarımızın tamamlayıcısı hem de sözün ilerisinde nelerin iliştirilebileceğinin önemli örneklerindendir. İşittiğimizi, gördüğümüzü, yaygınlaştırmak her doğru diye tasnif edilenin yamacındakileri düzgün bir biçimde sorgulayabilmek için gereksinim duyduğumuz yegane şey aklımız… Velat DEMİR v Özgür Gündem’in anlayışlarına binaen makaleyi sayfamıza alıntılıyoruz.

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Dünya Basın Özgürlüğü Günü: Dünya Çapında Gazetecilere Yönelik Saldırılar – Uluslararası Af Örgütü – Amnesty International
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Vahşet Uygulamaları Dili Kısır Bırakmakta… – Velat DEMİR – Özgür Gündem
[Türkiye’nin Ruhu] – Futuristika.org
Cumartesi Anneleri’ne Yine Gözaltı – Rana ENÇOL – BiaMag
Türk Hukuku, Muhalefet Hukuku, Kürt Hukuku – Ali TOPUZ – Utay
“24 Temmuz 2012 Tarihli 15. Duruşmada Bizleri Yalnız Bırakmayınız” – Kurt Ailesi – Baran Tursun İnsani Yardım Vakfı
Neden 14 Temmuz? Neden HAS Parti? Neden Leyla Zana? – Yetvart DANZİKYAN – Radikal
Diyarbakır’da Aslında Neler Oldu? – Ertuğrul KÜRKÇÜ – Ertuğrul KÜRKÇÜ Resmi Sitesi
Diyarbakır Amed Midir? – Şeyhmus DİKEN – BiaMag
Diyarbakır Mitinginde Çıkan Olaylara Aydın Tepkisi: İçişleri Bakanı İstifa! – T24
Öfkenin Gücü: Sistem Yıkılırken Şimdi ve Sonrası… – Hakan TUNÇ – Korsan Dergi
Uludere’de ‘Kritik’ Belgeler Saklandı – Tarık IŞIK – Radikal
Barış, Ramazan ve Öcalan – Sarphan UZUNOĞLU – Jiyan
Alınak: F Tiplerinde Binler Var, Mutlu Olmak Ne Mümkün – Ekin KARACA – Bianet
Adalet ve Demokrasi Süresiz İzinde! – Yüksel GENÇ – Bakırköy Kadın Ve Çocuk Tutukevi – Özgür Gündem
KCK Davasında İsim Benzerliği Skandalı – soL
‘Kontra Yalanlar’la Yönetim! – İhsan ÇARALAN – Evrensel
Kafama Su Dök Özdal Abê! – Özgür AMED – Ajans Amed
‘Katliamın Alt Yapısı Hazırlanıyor’ – Yüksekova Haber
Turkey’s Human Rights Hypocrisy – Taner AKÇAM – New York Times
Lise Öğrencisine ‘Facebook’ Tutuklaması – Meliha GÜNDÜZ – ANF
Melek – Mehveş EVİN – Milliyet
Böyle Acı Çok Mu Yabancı? – Umur TALU – Habertürk
Cafer SOLGUN: AKP, Kutuplaşmayı Derinleştiriyor – Neşe DÜZEL – Taraf / DYH
Türkiye Kendini Toma Mı Sanıyor? – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal
Mehmet Tarhan: Devlet Vicdani Retçinin Burnundan Nasıl Getiririz, Diye Düşünüyor!.. – Hülya KARABAĞLI – T24
Dur-duralım! – Aktüel Gündem – Sendika.org
Bir Kayıp Hikayesi: Abdulgani Dağ – Halil SAVDA – Yeni Özgür Politika
Atanmış Vali ve Amed Halkı Vekilleri İle – İshak KARATAŞ – Jiyan
‘Geçen Yıl Roboski’de’ Filminin ‘Vicdan’daki Yeri – İbrahim AÇIKYER – ANF
Yeni Terörist Kriteri: Uludere’yi Sorgulamak – Ezgi BAŞARAN – Radikal
İdris Naim Şahin ve PKK – Hilâl KAPLAN – Yeni Şafak
İdris Naim Şahin BDP’li Vekillere Hakaret Etti – Emek Dünyası
Yenildiniz Çünkü… – Yusuf KARATAŞ – Evrensel
Fuzulî Peşrevi – Manic Street Makamı – Yücel GÖKTÜRK – Birdirbir
Taşları Bağlarsan İtler Bağırır – Orhan ALKAYA – T24
Siz “Barış”tan N’anlarsınız Bayım? – Ceren CANDEMİR – Jiyan
‘Ceylanı 40 mm Bomba Atar Öldürdü’ – Yüksekova Haber
“Hapishane”den “Cezaevi”ne Türkiye’de Değişen Mahpusluk – Mustafa EREN – BiaMag
Tahir Canan’ın Tahliye Talebine Ret! – soL
Türkiye’de Demokrasi Demagojisi – Nuri YEŞİL – Elbistan E Tipi Cezaevi – Özgür Gündem
Başbakanın (Serkowezîr) Sözü Söz (Gotin, Peyv) Olmalı!.. – Ahmet NESİN – Ahmet Nesin Blog
Erdoğan vs. The Kurds – Aliza MARCUS – The National Interest
Üçüncü Yol : Kürt Baharı – Xwe Metin AYÇİÇEK – Yeni Özgür Politika
Tasada ve Kıvançta Bir! – Umur TALU – Habertürk
Adaletin İçinde Bir Zalim Oturur! – Ali TOPUZ – Radikal
Çığlık Kuşu ve Raspa Ustaları – İrfan SARI – Yüksekova Haber
“Sevil’e Özgürlük” için İmza Kampanyası – Bianet
Kürtlere ve Ermenilere Dair – Vahakn KEŞİŞYAN – Agos
Mor Gabriel’in Dava Bilmecesi – Özge MUMCU – T24
Sivas (Sepasdia) Ermenileri ve Dostları Derneği Üyeleri, Sivas’ta Yaşayan Ermeniler ile Birlikte Ermeni Mezarlığını Ziyaret Ederek Dua Etti ve Mezarlara Mum Yaktı – Faktör 301
Kent Cinayetleri – Metin YEĞİN – Özgür Gündem
Destroying İstanbul – Andrew FINKEL – New York Times
The Turkish Paradox – Mehdi HASAN – Al Jazeera English Edition
Rutin Şaibemiz; KPSS – Nihal KEMALOĞLU – Akşam
AKP’nin “Eğitim Reformu” Neyi Hedefliyor? – Ahmet İNSEL – Açık Radyo
AKP Tarzı Reform – Engin ERKİNER – ANF
Olmaz Olmaz Deme, Olmaz Olmaz!!! – Okan AYDIN – Fasitdaire
Siyaset Kapanında Müzik Festivali – Zülâl KALKANDELEN – Zülâl Müzik
İnadına Efes Pilsen One Love Festival! – Gökhan YENİLEYEN – Muzikale
bizim bedenimiz onların siyaseti – Ayşe DÜZKAN – Sendika.org
Yitirilen Umutların Yolu: Göç – Halime KURT – PolitikART
“Radyoya Erîvanê Beşê Kurdî” – Şamîran HERÊM – Amed News
Anonymous ÖSYM’nin Internet Sitesini Hackledi – Emre ÇETİNKAYA – Teknokulis
Redhack-Anonymous El Ele Verdi, ÖSYM’yi Çökertti – T24
İnternet’in Doğası – Serkan BÜYÜKÇAĞLAR – Sui Generis Net
“Gri Bölge”de Renk Körlüğü: Hacktivizm, Beyaz Bereliler, Basın Özgürlüğü ve Bilgi Hakkı – Özgür UÇKAN – Göçebe Bilgi
Renk Körlerinin Arasında ‘Gri Bölge’de Kalmak – Ahmet A. SABANCI – Jiyan
Hedef Gösterilen Uçkan: Çalışmalarımın Arkasındayım – Yurt Gazetesi
Red Hack Elindeki Tüm Belgeleri Sansürsüz Açıklıyor – Emek Dünyası
Bir Provokatör Olarak İlhan Mimaroğlu Ağıtı – Hadi ULUENGİN – Taraf
Kayıp Kanın Peşinde – Elif SONZAMANCI – Yeni Özgür Politika

Fugenn & The White Elephants Official via MySpace
Fugenn & The White Elephants Official Informative via Progressive Form
Fugenn & The White Elephants – Pray Album Critic By iloveapstylebutapstyledoesnotloveme via UMR
Seni Görmem İmkansız Official via Facebook
Seni Görmem İmkansız Official via Twitter
Seni Görmem İmkansız Vincent Moon Kadrajında! – Berk SAYAN – Hafif Müzik
Üvey Official via Facebook 
Üvey – Vavelya Informative via Hiphoplife.com.tr
Üvey – Vavelya Official Download Link
Roadside.Picnic Official via Facebook
Roadside.Picnic – Rigor Mortis Official Download Page
Roadside.Picnic – Rigor Mortis Üzerine – dRWarp – Deuss Ex Machina
Amon Tobin Official
Amon Tobin / ISAM Live At Manchester
Amon Tobin – Boxset Review By Christian COTTINGHAM via Drowned In Sound
Troller via Auxiliary Out
Troller At SXSW 2012 via Mondo Nation
Troller / S/T Critic By Luke CARRELL via Impose Magazine
Beak> Official
Beak> Official via Tumblr
Beak> – Beak>> Album Critic By Art LEVY via PrefixMag

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Promos – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Trafaret Stensil… via Gdefon.ru
Gdefon.ru Web Site

>>>>>Poemé
Şairler Bütün Cinayetlere Tanıktır! – Cenk KOYUNCU*

Söze başlamanın eşiğinde kuruyan düşler yeşerirken
çıban gibi büyürken hayatın dar ağacı; cinayetlerin
kabaran ölümleriyle dallanırken kayıp listesinde çizik-
çizik aşklar için yargılanmış sözcüklerle dolu kafam!..

Odama sıkılan mermiydi gece…Bilmediğim iki hece
gece: Arananlardanım! Bir suçluyu andırıyorum
şakağının ardında saklananı vurmak isteyenlerden
biriyim; kimin kaatiliyim? Bunu soruyorum size?

Son hamle bana düştü bu Rus ruletinde, ardımda kan
yangınları; hayatıma girmiş tüm yaşamların gözyaşları
yeşertmez bendeki kısır ömrün canını, can ki unutkan:
yaralı ve acı çekiyor aynaya bakarken at’ar damarı!

Şairin tanığı olmaz; şairler bütün cinayetlere tanıktır!
Sözcük: Kendi ölümlerini işleyenlerin; yaşamın ucunda
ömrü ateşleyip, ardından yürüdükleri yolların sonunda
en derin kuytuya attığı ve hayatta ele geçmez kanıttır…

-Şairin tanığı olmaz! Şairler bütün cinayetlere tanıktır!

Kaynakça: Şiir

Deuss Ex Machina # 403 – see on kuni meil elada

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_403_–_see on kuni meil elada

04 Haziran 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Bersarin Quartett-Im Glanze Des Kometen (Denovali Records)
>2<-Bersarin Quartett-Der Mond, Der Schnee Und Du (Denovali Records)
>3<-Crisopa-Last Membrane (Adapt Remix) (n5MD)
>4<-Crisopa-Ruled by Strange New Laws (n5MD)
>5<-Dirk Geiger-Last Departure Tempelhof (Tympanik Audio)
>6<-Dirk Geiger-Frozen Lights (Tympanik Audio)
>7<-Cyrus-Rupture (Chestplate)
>8<-Cyrus-Nostalgia (Chestplate)
>9<-Compa-Security (Area Recordings)
>10<-Compa-Cold Weather (Area Recordings)
>11<-Kryptic Minds-Askum (Tectonic)
>12<-Kryptic Minds-When Two Paths Cross (Tectonic)

see on kuni meil elada
(403)

dizge kelimelerin birbiri peşisıra sıralanıp hah çok da güzel oldu pek de matah oldu demek için bir bağlaç olmamıştır, bu her yanında bilinmeyeni bol, çözümlenemeyeni gani, işitilmeyeni dağ gibi, yığıntılarının hep altında kalan, bırakılan nesillerin ahvalinin daima bulunduğu, el altında tutulduğu, mütemadiyen eksik konulmadığı bir yurt sathında gördüğümüzü varsaydıklarımız için belirgin bir başlangıçtır. bir başlamaktır tümü yeknesak makamdan aynı tornadan kestirilip biçimlendirilmiş, tektipleştirilmiş, tek vurgusundan gayrısına müdanasız sert çıkışların sergilendiği bir yerde varlığın korunaklılığını, geleceğini sağlayacak olan bi’çaba toparlamasıdır. es kaza yan yana düşen değil, basbayağı bilindikliği için çabalanıldıkça her ne isek o olduğumuzu anlamlandırabilmek, bu hayat silsilesi içerisinde durup, geçirdiğimiz günlerin ardından bizlere neyi bıraktıklarını, hangi şeyleri miras eylediklerini anlamlandırabilecek bir bütünleştiricidir. dizge kayıtsızlığın olağanlaştırılması çabalanımına karşı tok bir sesleniştir kimi zaman. durduk yerde başa getirilenlerin neden sorusu sorulmaksızın, tahlil edilmeksizin reva görülenlerin okuması için birer vesile teşkil edendir.

bağlar, yaşamlar, yaşayışlar bir rutinin dışında hemen her gün yeniden başlatılıyorsa bu cenahta kimlerin bu işleri, bu dinamikleri altüst ederek yeniden kotarmaya gayret ettiklerini manidar bir biçimde şekillendirecektir. dizge olağanlığın bilindikliğini değil, çatkapı başımıza getirilenleri, örülen çorapları anlamlandırmaktır. birini diğerinden ayırmadan, ötekileştirmeye zerre tenezzül etmeksizin insanlığın vurgusuna sahip çıkmak dururken nelerle uğraştırılıyor olduğumuzun bilindikliğidir (bkz güncel boyalı medyamızın tirajını bol bulunca her daim diline dolamaktan kaçınmadığı çalakalem meseller bu diye sunduğu dedikodular, eyyamlar v daha niceleri). bilinesi kılınmasıdır. dizge varlığı kanıtlanmış bunca mesnetsizliğin v topyekün hadsizliğin örnekler veya ilaveten kelimelerle donatılarak sunulmasından daha hakkaniyetli bir sonucu ortaya çıkartır. başımızdakilerin bizleri görmediğinin, işitmediğinin kanıtlayıcısıdır. kimliksizleştirilmekten tutun da nasıl olsa sözün karşılığını tam bilmiyorlar yoluyla ortaya konulan demeç sağanağını bir kenara koyduğumuzda, özgür basın yoluyla işittiklerimiz bile nerede hata yapılıyor olduğunu da özetleyecektir. bütünlükle idrak ettirecektir hala anlamak konusunda tereddüt taşıyan bünyelere.

dönüşümü değil sabitlenmeyi mümkün kıldıktan sonra dirayeti değil yazgıyı itekleyerek, bir o yandan bir bu yandan kaderiniz bu, buna talim edeceksiniz yolu ile kesiştirilebilecek çözümlemelerin sıraya konulduğu bir zaman aralığından sesleniyoruz. soykırmanın illa v billa kimliğini ortaya sermiş olanların canlarını alarak, sürgün ederek değil tam aksine şimdiki zamanda uygulandığı biçimiyle topluca tevkif ederek, zulm ederek, mahpus kılarak da yapılabileceğini sunan örneklerden yola koyulabiliriz. salt bir ay içerisinde bir istatistik olmaktan öte düşündüğünü ifade etmekten hiç ama hiç çekinmeyecek insanların başlarına reva getirilenlerin, boylu boyunca anlatmaktansa sadece baktığınızda fark edebileceğiniz sinizmin, nasıl da yerleşik bir hale dönüştürüldüğünü resmeden tahakkümlerin zincirleme bir biçimde bu toplumu ayrıştırdığını, sözü geçersiz kılmak için yola koyulduğunu v dolambaçsız bir biçimde soykırıma girişildiğini anlamlandıracaktır. bu yetecektir. bir şeyler bunca tersi istikamete bir hengame düzeneğinde koşa koşa ilerletilirken yurdun önemli bir kısmının başından giyotin eksik edilmezken ümitvar olmak hangi birimizi kurtaracaktır.

doğrunun göreceliliği üzerinden uzunca bir söylev çekmeye hazır v nazır olanların dillerine doladıkları ileri demokrasi içerisinde ilerliyoruz, şöyle iyi böyle böyle güzel güzel gelişiyoruz yollu seslendirmelerin ne kadar kadük bir bileşke olduğu takdirinizedir. ilerliyoruz şekle bağlı kalmaksızın eskinin yaşattıklarından zerre hesap sormaksızın yeni yaralarımızla beraber yaşamaya alıştırılarak. yaşıyoruz lakin ne bugünümüz ne de geleceğimiz söz konusu edilip iki cümle edilmesine asla v kat’a müsammaha gösterilmeksizin. ne olacak bu memleket tahayyülü dediğimizde dün neydiyse yarın da o olacak çıkarsamasının garabetliğinden ıramayan incilerin hala dizilebildiği, ben kendimi kurtardım gerisi umurumda olmaz yollu şirazesinden çıkmışlığın gıybet tapınağına yeni tuğlaların taşındığı bir çözümlemeden diğerine koşulduğu bir yerde yaşıyoruz. en umulmadık seslenişlerin en vakia olmayacak şeylerin ‘sakız’ kıvamında caklatıldığı, sündürüldüğü bir cenahta hala varlığını koruyan sorunların etrafından dolaşmaya doyulmayan bir yerdeyiz. şimdilik!.

durmaksızın anlamlandırmak, işittirebilmek için didindiğimiz n’kendimiz n’de özenle seçilmiş başkaları için değil hepimiz için yaşanılası bir yurt tahlili olduğunu daha kaçıncı kere tekrar etmeliyiz. tekrar etmeliyiz ki nato kafa nato mermer kafalarının bir taraflarını zorlamadan ıkınmadan ikilemeden bir şeyleri manidar kılabilelim o herşeyi bildiklerini varsayan bu öz hakiki ayrıştırıcılara karşı. muktedirin dostu olmaktan zerre gocunmayıp iş halkın yanında durmak olduğunda vakit sekmeksizin işim var şimdi şimdi bakışımıyla örtüşen bir kaçışmanın olağanlaştırılmasına dur diyebilelim. ha diyebilelim. bir yerlerde bunca ağır tahakküm eksiksizce gösterimdeyken neler oluyor yahu demekten artık bir şeylerin, bazı şeylerin hemen hiç yolunda gitmediğini ifadelendirebilelim, jetonu sonunda düşürebilelim. tekilleştirildikçe daha da fazla gaddarlaşan, somut bir biçimde ayrıştırıcı olmaktan kaçınmayan erk-muktedir-iktidar hattının ortaya çıkardıklarının hayra alamet şeylerden mürekkep olmadığını yineleyebilelim. bugün vardığımız noktanın herkese ödettiği bedelleri bunca çok, bunca ağır, bunca kıyamı cümbür cemaat hepimiz için ayrısız gayrısız uygulatılırken hala ama v fakat sorgularının hadsizliğini ikrar edebilelim.

yok yere değil elbirliğiyle bu derdest edici günceden bir nebze ferahlayacaksak bu ancak yüzleşerek, yüzünü çevirmeksizin hakkaniyetle dinleyerek, itmeden kırmadan dökmeden, hiddet olgusuna dört elle sarılmadan, gırtlaklarına çökülmüş, nefessiz konulmuş, hadleri hep bildirilmiş, deprem yetmez üstüne bir de sivil darbelerle hayatı daha da dar kılınmış, sadece kafalarına düşen bombalar yetmez, can kayıpları kesmez geride kalanlarına, hala yaşama tutunanlarına hiçbir mantıklı gerekçesi olmayan dayatımlarla bezirganlıklarla çektirmenin, el insaf artık raddesinin ne kadar da dibimizde olduğunu, ne kadar da gerçekçil olduğunu yineleyebilelim. mesel içimizden birilerinin sırf eğitim haklarını deklare ettikleri bir pankartın yanında hemen devreye girimiş olan bölücü örgüt yandaşlığından suyundan da koyuluverilen tortusundan da yazısından da illalallah çektiğimiz senaryo yazımlarına girişilen, altı yüz genci içerideyken hala dışarıda öğrenci var bu çok fena kısmını diri tutma çabalanımların sürdürüldüğü bir yerde hayatın varlığının hep istediklerini iştimekten geçmediğini artık netleştirebilelim.

üstelik enikonu tastamam bir hak olanın tahsisinde bile bunca yan çizmelerle daimi bir bugün git yarın gel’lerle şekillendirildiği bir sahanlıkta ses vermeyen olaydı ne güzel idare edilirdi şu canım memleket savının tastamam, eksiksiz, noksansız işimize karışan, içeride tutmamıza, bunca hakaretler v daha fazlasına maruz bırakmamıza rağmen hala muhalefet etmekteler yollu bir erk anlayışının vızıkdamasının nasıl da iç kıyıcı bir sonuç olduğu meydana çıkacaktır. görebilmek, bakmakla odağını şaşmadan hiç ayrışmadan sözkonusu edildiğinde zaten bu meramın sağında solunda işittikleriniz kasıtlı olarak sergilenenleri, kast eden, kast edilenlerin neler olduğunu da özetleyecektir. böyledir. dirayeti, tahakküm ile birleşik bir tutum olarak savunanlara duyurumuzdur vesselam. bir gerçeklik tahayyülü içerisinde, birbirine denk düşürülmüş, birbirinden kuvvet alması sağlanmış bir örnekleştirilmiş yetmemiş daha da çoğunu elde etmek adına şart v olanakların sonuna kadar zorlandığı, zorlatıldığı bir deney sahası haline dönüştürülen güncelliğin simyasında hallice yer edinen, önemli bir edimdir oyun.

“toptan karar mekanizmalarının” bina edildiği, dönülüp dolaşılıp peyderpey aynı cümlelerin duyumsatıldığı, replikaların sergilendiği gelgelelim sonucun her defasından çok daha elimi beraberinde sunumlandırdığı bir sath olan oyun. görüngünün dahilinde pay edilenler, payımıza düşürülenler değme kompozisyonluk secerelerdeni dökümlelemelerden daha ağırlarını, daha bedbinlerini v maalesef ki kayıtsızlığın beraberinde getirdiği vehametleri vesikalıyor olsa da hala neler olup bittiğini, hangi dolapların çevrilip nasıl saman altından suların yürütüldüğünü anlamlandırmak bir yana daha da içinden çıkılmaz kılınmasını belgeleyendir oyunlar. kayıtsızlığın, şüphe barındırmaz bir biçimde ayrıştırmayı bu kadar kör kör parmağım gözüne düzeyinde tutup denkleştiren, bütünleştiren muktedirliğin dünyasından bizlere yansıyanların ne kadar olumlandırılabilir ne kadar faydası dokunabilir olduğunun altını kalınca çizebilmemize! olanak sağlayandır oyunlar. acının, elemin, fecaatin, gaspın, zulümün, özgürlüğü kısıtlamanın değim yerindeyse bozuk para gibi çarçur edilip harcanacak sadece benim doğrularım var diye buyurganlıktan sakınmayanların, sözcülük yapmaktan hemen hiç gocunmayanların yapıp ettiklerinin, tahakkümperverliklerinin doğurduğu ucubeleri bir kurgumasaldan daha can alıcı kılandır oyunlar.

günler devinirken bir o bir bu yana koşturup her ne getirilmişse başa bunun bir kader, yazgı vs ile adlandırmaktan inatla alıkoyduran sorumluların sorumsuzluklarını muştulayarak açık edendir oyunlar. kural tanımazlığın, had bilmezliğin, herşeyin eğrisini doğru diye belletmenin çabalanımında meydana serilenlerin kazın ayağının hemen hiç atfettikleri gibi olmadığını yineleyendir oyunlar. millet tahayyülü dahilinde gözümüzün içine baka baka yalancı dolmaları yutturmaya sebat edenlerin bir hiyerarşik düzen dahilinde en alttan en üste bunu nasıl da görev bellediğini cismanileştiren, dokunur kılandır oyunlar. korkuları diri, acıları taze, kötülüğü olağan, kural tanımazlığı normal, hak gasplarını olağan, bütün bunlara karşı ses çıkartmayı hakir görülesi bir müsamere kıvamına denk tutup, asıl sorguların başka baharlara terk edilmesini hala mübah sayanların, kulaklarını, gözlerini, ağızlarını kapatıp oluşturdukları kayıtsızlıklarında yeni cehennemleri tanımlandırabilmelerine, bir masaldı şimdi hakikat bu v benzerleri kısmına tekabül eden sonuçları ortaya koyması açısından bile uzun uzadıya değerlendirilesi bir sahanlıktır oyunlar.

kurulan, düzenlenen v icra olunan pek de matah olmayan şeylerin, garabetliklerin sıklıkla sineye çekilmesini, bunlar da geçer algısını otomatikman zihinlere yerleştirmesi çabasını da ilave ettiğimizde bu oyun ediminin sınırları dahilinde cereyan edenler hakikatin ne olması gerektiği sorgusunu da beraberinde getirmektedir. gerçek nerede v ne haldedir. gerçek nedir? gördüğümüzün manipüle edilip, tahrif edilmiş olanlarını bir seferde, bir seferliğine denk getirdiğimizde, bütünleştirdiğimizde o kesik kesik noktaları tamamladığımızda esas resmin tam da ortaya serdikleri kısmında nasıl da yeknesak kural -1 düşmanlar, mihraklar v öcüler tükenmez bahsinin doğrultusunda şekillendirmelere, tahakkümlere girişildiğini aynalayacaktır. bilinmesi elzem olanların değil görülmesi gerekli görülenlerin, uygun bulunanların, hakkaniyetin değil vicdanın tahrifkarlığının düzeyini ortaya çıkartan bir gerçeklik tasvir olunur. gerçek budur diye yutturmaya çabalanılır. ne doğunun şimdi imdisinde, ensesinde pişirilen bozaların kural tanımaz arsızlığın sirayet ettirdikleri veçhelere vurgu ne de batının yıllar yılıdır aynı totaliter, aynı pejmürde dilinden eksik etmediği faşizm algısının, bildiğimiz vesayet harcını sağlama alan, sürekliliğini sağlayan bildiğimiz tezgahının sonlandırılması söz konusu edilir.

yalın bir ide yerine, dolambaçsız, dosdoğru bir çözümleme yerine, kaza, haram, bize düşmez, karar veril(e)mez, kıyaslanamaz, anlatılamaz v bi’tabii ki anlamlandırılamaz bahsinin, özetleyişinin paralelinde bizlere yine hüsran, yine haram geceler tahsis olunur. olunacaktır. yaraya merhemi değil yaraya daima tuz bastırarak bir  gelenek v her nedense tek çıkış yolu olarak sunumlandırmayı dışlamadığı müddetçe muktedirlik oyunlarının sundukları v sunacakları bu betimlenenlerden daja alt düzeyde kalmayacaktır. hakikat her durumda bi yerlerde şeklini muhafaza ederken bu yapay fauna, faunus içerisinde kim kime dum duma, gücü yetenin gücü yettiğine uygulayabildiği hiddetin, şiddetin daimiliğinin önü açılmış olur. bir süreklilik dahilinde çehresi v çereçevesi değişmeksizin unutuşlar tavsiye olunur. unutturmak bir hakikat haline dönüştürülür. unutturmak bütün acıların, merhemi olduğuna dair söylevler geliştirilir. gelgelelim bu oyun bu hile hurda ile sırt sırta vererek tasnif edilmiş, kotarılmış trajedya dahilinde her unutuş bir yıkımı fütursuzca çok daha yakınımıza getirir, tak diye bırakır.

kah taş atan bir çocuğun solgun bir resmidir. kah “adet” olarak betimlenmesi reva görülmüş oysa katledilmiş bir emekçinin vesikasıdır. kah bir yerlerde haber peşinde koşan, haberdar olmamıza çabalayan bir gazeteciden arta kalan, kah parasız eşit eğitim hakkı istediği için 19 ay mahpus kalıp tekrardan bu defasında sekiz koca yılın daha ellerinden alınmasına ramak kalan öğrencidir. kah poşu takmanın bir suç olarak belgelenebildiği, bir tahkikat için yeterli delil olabileceği, kurmaca fantazileri alenen boşa çıkartacak reel faşizmin en görünen hiddetinden payına düşeni alan bir gençtir. kah üç otuz para için kaçağa gidip hayat dediğimiz bu maratonda bir nebze ayakta kalmaya çabalayan, buna ümit eden, gel gelelim kaza! sonucu bombalanarak, yaşamları sonlandırılan çocuklardır. git gide daha da karanlıklaşan, daha da katıcıllaşan bir soykırım ediminin güncellikte yeniden kotarılmasıyla başbaşa bırakılanlardır. toplumsal dönüşüm v gelişimi nihai bir çözümlemeyi değil, bu uğurda bir çabayı değil kötürümleştirildikçe vehametin endamını, ölçüsünü ortaya çıkartan bir tablodur karşımıza çıkartılan toplumun önemli bir kısmının özgürlüğünden alıkonulduğu, canından olduğu bir yer.

felaketse felaket, fecaatse alası, unutuşların gerçekliğe evrilmesi için çabalanımların toplamından sadece küçük bir kesittir şu bir kaç tümce. her unutuş bir eksilmedir. her unutmak ise noksanlaşmaktır, hayal kırıklığıdır. düşündükçe varolur insan, böylesine algının kısıtlandırıldığı, kapsamının daraltıldığı, her sözün muhaliflik olarak ele alındığı, dünün erkinin başında olanının bugün olsa darbe yine yaparım şarlamasından (netekim değildir bu seferki boşbabadır kendileri) tutun da, kafalarına bomba! yağdırılmış bir halkın arda kalabilenlerini ziyaretinde devleti sorguya çekmeyin yaparız belli olmaz yine yaparız uyarısını sunabilen erkanının varlığı karşısında insana kalan düşünmektir. tek bir doğrunun içerisinde bile isteye bunca yanlışı teklemeksizin sergileyenlerin, sahip çıkanların karşısında, eşkıya, kaçakçı, muhalif, öğrenci, gazeteci, akademisyen v siyasetçi ya da bütün bu tanımların dışında dosdoğru insan olmanın gereklerinin, seslenişlerinin dur diyebilmenin önemini bir kere daha ortaya çıkartır. hiddeti numunelik bir tavır olmaktan alıkoyarak güncenin demirbaşı, en donanımlı öğesi, sürekli güncellenen bir nesnesi haline dönüştürüp normal olarak adletme gayreti bu tasvir etmeye çalıştığımız meramla duyumsatmak istediklerimizi bir kez daha dolambaçsız ortaya çıkartır.

insan körleştikçe değil duyarlılığını tam kapasite kullanabildiğinde hayatın sahibidir. insan prangalara v tecritlere v daha fazlasına karşı sözünü geliştirebildikçe tutsaklığından azadedir. azattır. insan ona mırın kırın buna ayrı gayrı yapanların, secere kovalayanların vicdanlarını tahrifata açık eden cenahın yanında sesini yükselttikçe özgürdür. insan ideolojik yaklaşımlar diye kestirilip attırılalara, kapı yüzüne çarpılan tüm ötekilere, ötekilerle hareket edebildikçe ilkelliğinden kurtulup muasırlaşır. insan gaybın çok, elemin bolca, sövmenin gani, şiddetin bolca sahneyi donattığı bir zamanda güncellikte tanıklık etmektir yarınlara, yarınlarımıza. hangi yaraya merhem hangisine tuz bastırılmaya devam edilip istikrar budur diye sunulduğunun karşılığı bulunup, anlamlandırıldıkça oyunun bozulacağı, tezgahların altüs edileceği ikrar edilesi, yinelenesidir…

>>>>>Bildirgeç
Bir “İstisna Hali” Olarak Roboski – Öznur KARAKAŞ – BiaMag

Bir zamandır Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Her kürtaj bir Roboski’dir” sözüyle kuyuya attığı taşın peşine düşmüş, mevzuu bir orasından bir burasından tutmaya çalışıyor;

Roboski’ye mi kızalım, başbakan, bakanlar ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın açıklamalarına mı köpürelim;

“İslam dininde aslında…., ama ruhun üflenmesi… beden Allah’ınsa da bunun üzerinde tasarruf sahibi olan canın emanet edildiği kişidir, ne erkekler ne hükümet,” “bir Katolik Kilisemiz eksikti” diyerek dini argümanlar mı geliştirelim;

O da yetmedi “bedenimiz bizimdir” derken ucuz liberal mülkiyet hakkı tartışmalarına yanıt vermek durumunda mı kalalım;

“Kürtajı yasaklamak kadınlara ölün demektir” derken zaten bunun açıktan söylenegeldiği gerçeğine mi yanalım;

Türk kadınına “3’tü 5’ti doğur” diyen hükümetin Kürt coğrafyasında sıkı doğum kontrol yöntemleri uygulamaya hazırlandığını, bunun düpedüz kadınları bölen bir savaş politikası olduğunu mu haykıralım bilemedik.

Bu dört bir yandan gelen saldırılar karşısında politik duruşumuza göre kimimiz “gündem değiştirmeye çalışılıyor esas mevzumuz Uludere” derken (bkz. Aksu Bora), kimimiz “hükümetin gündeminde kürtaj yasası zaten vardı Uludere’yle bunun doğrudan bir ilişkisi yoktu” dedi.

Bu saldırıları kendimizce bir önem sırasına dizip mücadele hattımızı buna göre belirlemeden evvel durup derin bir nefes alalım; düşüncemizi berraklaştıralım derim. Zira karşı karşıya kaldığımız, Michel Foucault’nun modern devletin yegane nesnesi olduğunu savunduğu; Giorgia Agamben’in ise egemenin ezelden beri derdi olan ancak özü “istisna hali” olan modern demokraside siyasi alanla kesiştiğini düşündüğü “çıplak hayatın” politizasyonu…

Özür bile dilemeksizin -ki dilense ne olacak ki- kasten insan öldürebilmekle, doğmamış olanın “kutsal” ilan edilmesi paradoksu hukukun hem içinde hem dışında konumlanan (Immanuel Kant’ın transandantal terimini burada kullanmak yerinde olabilir) egemenin tasarrufundaki istisna halinin temelini oluşturur.

Sorulması gereken soru, doğmamış ceninde kutsananın ne olduğu ve bu “kutsallığın” neyi meşru kıldığı. Zira gün be gün maruz kaldığımız saldırıların sırrı, “modern demokrasi ve totalitarizm arasındaki içsel dayanışmanın kaynağı” burada yer alıyor.

Onlar varsınlar ancak dibine kadar çirkinleştikten sonra bu “küçük Amerika”da tartışmayı “pro-choice” (tercih hakkını savunanlar), “pro-life” (yaşam hakkını savunanlar) arasındaki suni ikilik üzerinden kurmaya çalışsınlar, biz burada “yaşam” derken kastedilenin ne olduğunu sorgulamaya açıyoruz.

Zira yaşam zaten yaşayanların mücadelesi sonucu inşa edilir; doğmamışa, soyut olana referansa mahal vermez. Lakin bu doğmamışa, soyut olana referans (felsefi arenada saf Varlık olarak kendini gösteren), bu mücadelede iktidarın en kuvvetli silahını, onun metafiziğini kurar.
Homo sacer

Agamben “homo sacer”i “öldürülebilen ancak kurban edilemeyen yaşam” olarak tanımlıyor. Bir anlamda hem ilahi olanın hem de yasal olanın alanından dışlanmış olan “çıplak yaşam”, maruz bırakıldığı şiddet üzerinden tanımlanabilir hale geliyor. Bu minvalde egemenin en belirgin özelliği cinayet işlemeden öldürebilme yetisidir. Egemenin sahasında yaşam “cinayet işlenmeden öldürülebilmesi” üzerinden tanımlanır.

Modern demokrasilerde her daim yaşamın kutsallığından dem vuran egemen aslında “cinayet işlemeden öldürebilme” yetkisini pekiştirir. Tevekkeli değil Erdoğan, Batı demokrasilerinden dem vuruyor, tartışmayı yaşam hakkının savunması üzerinden yürütmeye çalışıyor. Burada atıfta bulunulan yaşam “çıplak hayata” indirgenmiş yaşamken; egemenin esas edimi bu çıplak hayatın üretimidir.

Agamben bu noktada “Günümüzde egemen karşısında mutlak bir hak olarak ele alınan yaşamın kutsallığı aslında yaşamın ölüm ve yaşam üzerine tasarruf sahibi iktidara tabiyeti ve kendisinden feragat edilmesi üzerine kurulu bu ilişki içerisinde yaşamın çıplaklaştırılmasıdır” der.

Egemenin bir sözüyle “-1 yaşına” düşürülen yaşam tanımı, cenine atfedilen kutsallık, egemene istisna halini uygulama, cinayet işlemeden öldürme yetkisi verir.

Yani Erdoğan’ın “Her kürtaj bir Roboski’dir” demesi aymazlığının değil, modern demokrasilerin üzerine kurulu olduğu “istisna hali”nin cüretkar bir ifadesi. Kürtaj yasağıyla anılan çıplak, soyut yaşamın kutsallığı, Roboski’de 34 kişinin kasten katledilmesinin, bütün muhalif seslerin keyfi tutuklamalar cenderesi içerisinde öğütülme girişiminin meşruiyet zeminini oluşturur. Kutsanan yaşam, egemenin cinayet işlemeden öldürmesini, hukukun dışında olmakla birlikte hukuk çerçevesinde keyfi tutuklamalar yapmasını sağlayan çıplak yaşamdır.

Erdoğan’ın savunduğu “kutsal yaşam” iktidara istisna halini uygulama yetkisini verirken demokrasi ikiz kardeşi totalitarizme dönüyor; hepimizin yaşamı parlamenter demokrasi rejimi içerisinde oy kullanan seçmenler olarak kutsallaştıkça çıplaklaşıyor ve kırılganlaşıyor; militer ve artık para-militer kuvvetlere asker; pazara müşteri ve proleter doğuran kuluçka makinelerine dönüşüyor.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar… Bu tahayyül dahilinde değerlendirilebilecek, referans noktalarıyla meramın devamını oluşturan bir ek olarak Öznur KARAKAŞ’ın BiaMag’da yayınlanmış olan Bir “İstisna Hali” Olarak Roboski makalesi okunasıdır. Öznur KARAKAŞ v Bianet’in anlayışlarına sığınarak makaleyi sitemize alıntılıyoruz…

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Dünya Basın Özgürlüğü Günü: Dünya Çapında Gazetecilere Yönelik Saldırılar – Uluslararası Af Örgütü – Amnesty International
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Bir “İstisna Hali” Olarak Roboski – Öznur KARAKAŞ – BiaMag
Roboski Failleri Islıkla Bulunmaz! – Hakan TUNÇ – Özgür Gündem
Uludere’de Hukuk Devleti Ne Yapardı? – Ali Duran TOPUZ – Radikal
Evet, Uludere! – Aksu BORA – Jiyan
Maaahvooooolduuuuuk!.. – Bülent USTA – Birgün
Berna, Ferhat ve Uludere – Nihal KEMALOĞLU – Akşam
Ve Ferhat ve Berna ve Utku ve Başbakan – Orhan ALKAYA – T24
‘Yok Biz İlla Paralı Eğitim İstiyoruz’ – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal
“Pankart Davası”nda Değişen Bir Şey Yok – Efkan BOLAÇ – BiaMag
Roboski’de Katledilenlerin Aileleri Diyarbakır’da – ANF
Roboski Gerçekleri Kilit Altında – Emek Dünyası
Uludere’nin İlk Düğmesi – Vahap COŞKUN – Radikal 2
Faşizme Karşı Yan Yana Geleceğiz Ya Da ‘Yana Yana’ Biteceğiz! – Burak ELDEM – Demokrat Haber
Kürtaj Neden Haktır? – Açık Radyo
“Her Kürtaj Bir Uludere’dir”: Yasaklı Günlerden Bir Kürtaj Hikâyesi – Münevver EMİNOĞLU – Agos
Doğmamış Çocuğa Mektup – Barış UYGUR – Habervesaire
Muktedirleşen Muhafazakarlıkla Tanıştık..Manzara Pek Tatsız.. – Yetvart DANZİKYAN – Radikal
‘Acımızı Ancak Yaşayan Bilir’ – ANF
“Van’a Operasyon Kararı AKP Genel Merkezi’nde Alındı” – Muhalefet
Van Belediye Başkanı’na Tutuklama Talebi – ETHA
Kürt Sorununa Kontörlü Çözüm – İrfan AKTAN – Birdirbir
“Allah’ını Seversen Neye Geldin?” – Ajans Amed
AKP Yanılsamaları – Kadir CANGIZBAY – Birgün
Özel Yetkili Başbakan Dönemi – Kurtuluş TAYİZ – Taraf / DYH
Akıl ve Bilim Mi, Din ve Değerler Mi? – Maya ARAKON – T24
Arayış Çözüm İçin Mi? – Ender İMREK – Evrensel
Tarih Bizi “Yenilenler” Diye Anabilir; Ama Onları “Zavallılar” Diye Anacaktır – İnönü ALPAT – Sendika.org
Çözümün Dili! – Halil SAVDA – Yeni Özgür Politika
Demirtaş: Hükümetin ‘Silahlar Sussun’ Projesi Yok – ANF
Êriş Dildar’dan Özgür Taşer’e: Gerilla ve Sivil Cenazeleri Kalkarken – Sarphan UZUNOĞLU – Jiyan
‘Kalleş’ Kimdir Düşündün Mü?’ – DİHA – Özgür Gündem
Terör Tanımı Yoruma Yol Açmamalı -Yusuf KASUTO – Merve Ceren BALCI – Habervesaire
Zeynep Neden Gülüyor? – Yıldırım TÜRKER – Radikal
Dışarıdaki Gazeteciler, “İçeridekiler” İçin Yürüdü – Bianet
Bu Şeref Bana Ait! – Yüksel GENÇ – Bakırköy Kadın Ve Çocuk Tutukevi – Özgür Gündem
Cihan Tuğal: AKP Eskisi Gibi Olamayacak – Sendika.org
Clepsydra’nın Suyu, Başbakanın Terazisi… – Ayşe FIRAT – Bijwenist.com
Çözüm Arayışları – Başyazı – Agos
Demirel: ‘Suç Varsa Halkındır’ – İMC
Demirel’e Soracaktım: Hayırla Anılan Bir İşin Var Mı? – Demokrat Haber
13 Tıp Öğrencisi Tutuklandı – Evrensel
Bismilli Öğrencilerden Paralı Eğitim Protestosu – Gülistan Gulé DEPÊ – Ajans Amed
Hem Özgürlük Hem Öğrenim Hakkından Mahrum Bırakıldı – Ruken ADALI – ANF
Görünmeyen Tutuklular – Türkan YILDIZ – Radikal 2
Öğrenci Süsü Verilmiş Terörist – Demiray ORAL – Taraf / DYH
Bu Toplum Nereye? – Meryem KORAY – Birgün
THY Grevi v Sonrası – Birdirbir
THY Grevi İle Vicdanlarımıza Özeleştiri – M. Serdar KORUCU – Demorkat Haber
Büyük Dönüşüm Yakın! – Aziz KONUKMAN – Muhalefet
‘Kürdistan’da Halk Sefalete İtildi’ – DİHA – Yüksekova Haber
Kaynayan Kurbağa Meseli – Ömer MADRA – Açık Radyo
“çocuklara kıymayın efendiler!” – Mustafa SÜTLAŞ – Bianet
Bir Asker Daha ‘Kaza’ Kurşunuyla Öldü – Savaş Karşıtları
Güneş Herkesi Isıtır; Yerevan – Kemal BOZKURT – Jiyan
Dil: İşte Mesele Bu! – İbrahim GENÇ – Yüksekova Haber
‘Benim Vatanım Çocukluğumdu’ – Gökçe Rojda GÖNENÇAY – ANF
‘Haziran’da Ölenler’ Anıldı – İMC

Bersarin Quartett Official via Denovali Records
Bersarin Quartett Artist Page via Facebook
Bersarin Quartett – II Album Review By Jonny HUNTER via Sputnik Music
Crisopa Artist Page via Soundcloud
Crisopa Official Informative via n5MD
Crisopa – Biodance Album Review via Tomatrax
Dirk Geiger Official
Dirk Geiger Artist Page via Tympanik Audio
Dirk Geiger – Elf Morgen Critic via Phunq
Cyrus Official Artist Page via Facebook
Cyrus Artist Page via Soundcloud
Cyrus – Nostalgia / Rupture EP Critic via Hedmuk
Compa Official
Compa – Security / Cold Weather EP Review By Lewis NOLAN via The Ark Preston
Compa / Area Recordings 
Kryptic Minds Official Artist Page via Facebook
Kryptic Minds Official via Twitter
Kryptic Minds – Askum-When Two Paths Cross EP Critic By Pinot via The Daily Street

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromosMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
See No Evil, Hear No Evil … 365 Days, Day 326. By Mister Rad aka Mark RADFORD via Flickr
Mister Rad aka Mark RADFORD’s Flickr Page

>>>>>Poemé
Yürüdükçe – Uluer AYDOĞDU*

bırak
uğuldasın gece
çünkü sahibi sensin gecenin
kim bilir
sabahın da
sahibi sen olacaksın
gökyüzünün de

aşk olunca
yağmurlar yağıyor olacak o kunt
yağmurlar
ıslanacağız o küfürde
tanrılar olacak, eliot
sen olacaksın hülya
yüreğini ferah tut
ve beni dinle
ben
ötelerden bahsediyorum
sular uyanmış
“ol” diye fısıldıyor rüzgâr
çoktan yola koyulmuş salik
yürüyesin
yürüdükçe
açılacak bütün çiçekler
dökülecek
ne kadar kan varsa
ne
kadar
ter

ay ışığı yorgun mu nedir bu gece

patikalardayız
suların bittiği yerde geçmek için ummana
akıtarak bütün iltihapları toplayarak bir bir
kendimizi gecelerden
yora yora yüreklerimizi
yora yora imgeleri kanayarak
ahh evet ovula ovula taşla
daha yorulmamız gerek
âşık olmamız
ahh evet ölmemiz gerek

unutma

ben seni geleceğinden öptüm.

Kaynakça: Şiir

Deuss Ex Machina # 399 – tanımsız 2.0

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_399_–_tanımsız 2.0

7 Mayıs 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Vatican Shadow-Gunmen With Silencer (Blackest Ever Black)
>2<-Vatican Shadow-Cairo Sword Unsheathed (Blackest Ever Black)
>3<-Master Margherita-Red Gauze (Casalinga Production)
>4<-Master Margherita-Gauze Sudan (Casalinga Production)
>5<-Anthony Drawn-A Beautiful Fragile Balance (Sichtexot)
>6<-Anthony Drawn-Far Frome Home (Sichtexot)
>7<-ASC & Synkro-Sacred Moments (Auxillary)
>8<-ASC & Synkro-Borderline (Auxillary)
>9<-Korablove-Nothing To Say (Feat. Ryba)
>10<-Korablove-Spirit Of An Age (Feat. Ed Vertov)
>11<-Quantec-Unplumbed Depth
>12<-Quantec-1000 Vacuum Tubes (Live Extract)

tanımsız 2.0
(399)

Gerçeğin ne olduğunu imlemeye çalışıyor, gerçeklik diye sunulup, servis edilenlerin nasıl ince elenip sık dokunmuş, al gülüm ver gülümlerle tadil edilip aynı tas aynı hamam şekillendirmelerden, harçlardan tam da o öbekte belirginleştirilmiş olan bilmiyoruz bir halt ama yapıyoruz işte bir şeyler gailesiyle türetilen, istiflenen bir pratik olduğu gün be gün bu satıhda karşılığını buluyor. Gerçek olanın nasıl sündürülüp, uğraş didiş bir biçimde tanımlanamaz, anlamlandırılamaz hale dönüştürülmesinin, vavelya katarında sıralı inci gibi dizilen vecizlerin daim olduğu üzere hayalleri yıkmak söz konusu edildiğinde atikliğini, dakikliğini hemencecik devreye sokulan bir unsur haline dönüştürülmesini anlamlı bir biçimde bütünleştiren bir yapı ortaya çıkar. Konuşmak bir yana seslerini duymak, dertlerini duyumsamak, hissiyatı paylaşmak, olmaz denilegelenleri nasıl olur yolunun tesis edilebildiğini fark ettirebilmenin en azından hala insani vicdani olanın gereksinimlerini yerine getirebilmenin ne kadar üzerine titrenilesi bir edim olduğunu v bu durumun neredeyse tastamam lime lime edilmeye gayret edildiğini idrak ettirecektir. Kolay değildir bu satıhda ne olduğunuzun, hangi sıkıntılara göğüs gererek, mecburiyetine katlanarak bu cümbür cinnet aleminde ayakta kalmaya çalışıyor en azından hayat akışında varlığınızı korumaya gayret ediyor oluşunuzu anlamlandırabilmek.

Kolay değildir bunca izdiham halinde, kuru kuruya lafazanlıkların, hiddeti kestirmeksizin manşetlenen söylemlerin ortalığa yaygınlaştırılmasının neticesinde sokakta yaşayabilmenin, soluk alabilmenin zorlu bir tecrübe haline devindiğini idrak edebilmek. Kolay değildir kimci, neci, olduğunuzun değil insan olduğunuzun vesikasını kenara kıyıya terk edip, tek bir hattın, daha önceden belirlenmiş bir sathın v görüşün sahanlığına ne kadar uyum sağlayabildiğinize paralel bir sığıntılıkla avunarak, nefes almaya devam etmek v yaşamak. Yaşamanın erk muktedir v iktidarın şimdiki sahiplerinin beklentileri v tahayyüleriyle enikonu daraltılmasına rağmen hala iyiye gidiyor diyebilmenin abesliğine iştirak edebilmek. Bunu belirgin kılabilmek. Ne acılar, ne fecaatler ne tahakkümler devreye sokulurken hala ama v fakatlarla bir şeyleri anlamamazlıktan gelmeye diretmelerin ev sahipliğinde bizlere kalan nedir, nicedir? Bütün bütün meram sahanlığı içerisinde her defa değinmeye v denkleştirmeye gayret ettiğimiz bu kelime sarmalı içerisinde aklımızın köşesinden ayırmadan yasıtmaya çalıştığımız yegane şey insaniyete sahip çıkmanın önüne çıkartılan bunca engellemenin ardından hakikatlerin varlığını koruyor olduğunu yineleyebilmektir.

Muhatap kabul edilmesek de, bir gün sürgün ötesi gün göçer bir gün diri ötesi gün ölü bir gün ala ötesi gün beladan eksik konulmayan bir sahanlığın ötekileştirilenleri olarak, sade vatandaşları olarak gerçekliğin anlatılanlardan ne kadar da farklı olduğunu idrak ettirebilmek içindir bütün bu çabalanım. Denkleştirme. Denkliğini bulabilmesi bir yana, bahanelere sarılmanın dışında hemen hiç tepki vermeyen bir cenahın kıyısında, karşısında aslolan nelerdir, nedir sorusuna bir yanıt verebilmeye çalışıyoruz. Ama kasvetli, ama kesintli, ama karmaşık ama girif bir biçimde devrik cümleler veya seslenişlerle bütünleştirmeye çalışıyoruz. Gerçekliğe tahrifatın bu denli yüksek tonlu, süreklilik arz eden bir yapılandırma haline dönüştürülmesinin düşündürücülüğüne dikkat çekmek istiyoruz. Kendimizi başkası, başkasını kendimizden ayrı göremediğimiz için ‘dokuz sütuna’ manşet atılan her tehdidi bol söylemin karşısında bir şekilde o insanların dertlerinin görünürlüğünü paylaşmaya davet ediyoruz. Gözümüzün taa içine baka baka yalan söylemeyi sürdürenlerin yerseniz!!! yaparak durmaksızın aynı teraneleri farklı ambalajlarla denkleştirip, bu tazesi bunu deneyin diye bir seçenek haline dönüştürmesinden artık illalah edilmesinin herkes için hayırlısı olacağını düşünüyoruz, bunu seslendiriyoruz.

Felaketlerin geçiciliği bir yana bu satıhda fecaatin sürekliliğinin nasıl da elbirliğiyle sürdürülebildiğine dair dikkatlerinizi çekmek istiyoruz. Gaf, laf salatası, dil sürçmelerinin ne bitmek tükenmek bilmeyen bir sahanlık olduğunun v her yeniden buluşmamızda varlığını güçlendirerek sürdürebildiğinin okumasını yapmaya çalışıyoruz. Pat dış kapının mandalı, küt içimizdeki vatan hainleri, dank bir türlü dink etmeyen, jeton düşürtmeyen adaletin o ellerce yönlendirilerek kadükleşmesi, çatkapı bir gece denkleştirilen vehamet vesikası, masumiyet karinesini uluorta korunak v güvenceden yoksun bıraktıran soruşturmaların, kovuşturmaların mabadında bu sahanlıkta nasıl da kolaylıkla el altında tutulan bir sindirme opsiyonu için araçsallaştırıldığından dem vurmaya çabalanıyor, dikkat ve bilgilerinize sunuyoruz. Gün deviniyor, zaman akışı hülasa aklımızın alabileceğinden de çabuk bir biçimde, elimizden kayıp giderken kafalarına bomba yağdırılan insanların hesaplarının sorulamazlığının üstüne dikilen alaycıl söz öbeklerinin, hiddeti kenara terk etmeyen usturuplu durun yoksa tekrar başınıza gelebilir tehditinin kuşku götürmez ruh karartıcılığını, insana verilen değerin ne kadar da düşük seviyede devletin kendisince, yapıp ettikleriyle sabitlenmeye çalışıldığının okumasına yol vermek istiyoruz.

Bunca heder edici şeyin varlığında kedere ortak olmanızı bekliyoruz. İnsanları birbirlerine; bileyleyerek, şiddetin yanında bir ilave olarak sunumlandırılan, geliştirilen “tekilleştirme” söyleminin sunageldiğinin, olur dediğinin aslında hepimizin bir anda teferruat haline dönüşebileceğimiz gerçekliği olduğunun altını kalınca çizmek istiyoruz. Tek bir bakışıma denk tutuldukça, düşündüğünü ifade etmek kısmında bireye mani olmaya doyulamayınca peyderpey şekillendirilen arsızlığın daniskalarının birer söylemden çok mahalle kavgasından gündemler örmek olduğunun farkındalılığıdır burada işittirmek istediğimiz. Tarafgir olanların, taraftar olanların görülmesi için uğraştıkları gözel ülkenin neresi olduğunun, o tozpembe hayatların nerelerde sürüldüğünün afaki, kesintisiz bir yanıtının bulunabilmesi için sadece bir başına Roboskî kıyımının bile pek çok şeyi dökümleyebileceğini biliyor v ikrar ediyoruz. Yanı başımızda kardeşlerimizin canları yakılırken, canları alınmaya bir türlü son verilmezken, hayatta kalanlarının başlarına çorap örebilmek için türlü çeşit fasarya devreye sokulmaya sürdürülürken insanlığın bir vitrin süsü, yerküreyi kaplayan bir varlık olmadığının daha fazlasından mürekkep bir edim olduğunun farkındalılığını paylaşmak istiyoruz.

Güzel bir gün görebileceksek eğer hep birlikte, yüzleşme dediğimiz şeyi bir politik enstrüman, zaman kazandırıcı bir bağlaç olarak ele almaktan artık imtina ederek, bunu kullanmalarına bizahati ses çıkartarak mani olarak, yol vermeyerek sağlayabileceğimizin bilinmesini istiyoruz. Her defasında tersin bir rotada, ters bir istikamette kopartılan yaygaraların asıl sorunların varlığını önemsizmiş gibi dayatmasına karşı illallah diyoruz. Anladıkları dilden bir merhamet için değil yazılmış olanın! sınırlarında söyledikleri, hatırlattıklarının artık kafalarına dank etmesini bekliyor v umuyoruz. Bir şekilde bu korkuların varlığını müstakbel ayrıştırılamaz öğe haline dönüştürüldüğü bir sahanlığın geleceğinin yarım yamalak, her durumda acabaları beraberinde saklayan, şüpheciliği elden hiç de bırakmayan bir yarım yamalaklıkla donatılmasının hastalıklı bir kapsayış olduğunun bilinebilirliğini arttırmak istiyoruz. Salt kendimiz için değil adalet merhalesinin, eşitlik saiğinin, bir arada yaşam gerçekliğinin bir ütopya olmadığının tam da resmettiklerinin tersi bir noktada bir olarak, kanaat etmektense dirayet gösterip mücadele ederek, daha fazla anlatarak, yılgınlığa düşmek bir yana şevkle tutunarak mümkünatının söz konusu edilebileceğini yinelemek istiyoruz. Şimdi v burada!

Dokunaklı, dişe dokunuri belleği harekete geçiren, düşünselliği salt dostlar alışverişte görsün kısıtlamasından alıkoyan, çözümlemeleri, ortaya serilen bunca şerrin etrafında dönüp dolaşan güncenin içerisinde vuku bulan vakiaların yaşattıkları, yaşamlarımıza kattıklarına dair kelamları birbiri ardına dizebilmemize imkan sağlayan bir edimdir vicdan. Kuru kuruya, mesnetsiz atfedişlerle bir gönül ferahlatma aracılığından, araçsallığından çok taşın altına konulan elleri bir düzlem içerisinde sırtımıza peyderpey bindirilmeye, istiflenmeye devam edilen yüklerin yol verdiklerini hiç yoldan sapmaksızın dosdoğru irdelemeye olanak sağlayan bir metafor toplamıdır vicdan. Pespayeliğin normalleştirilmesi süreklilik arz ederken, boşa doluya verip veriştiriliren laf kalabalığı güncemizi dar etmeyi sürdürürken, akil olanın nasıl kıstaslar, hangi eşikler v görünenler ile şekillendirilmesi gerektiğini ikrar ettirecek deneyimlere ev sahipliği yapandır vicdan. Makul adledilip yolu verildikçe daha fenası, daha beteri v daha kötülerinin sahnelenebilirliği üzerine çeşitlemelerin sergilendiği bu coğrafyada, hangi hamlelerin ne gibi sonuçlara, atfedilenlerin nasıl neticelere yolu tanzim ettiğini açığa çıkartan bir bileşendir vicdan edimi v beraberinde sunageldikleri.

Sunulanlar, sınıflandırılmaya ihtiyaç duyulmaksızın insani olanın, insana dair olanın nelerden mürekkep bir bileşke olduğunu da yansıtmaktadır. Vurdumduymazlık, sağırlık v bol kepçe yaftalamalar, çokça ama kapalı ama açık iğnelemeler mebzul miktarlarla bu denklem hattına katılan hiddet v nefret söylemlerinin birlikteliğinde dönüştürülmesi sürdürülen millet olgusunun nasıl şartlandırılmışlıklar ihtiva ettiğini duyumsatan, belgeleyen, ilave bir sunuşa ihtiyaç duyulmaksızın açık seçik tebliğ eden bir vesika ortaya çıkartır. Vicdanı, vicdanlı olmayı belirlenmiş hareketlerle, bunca hakir v hakaret dolu söylem ile yapılıp edilenlerle, meydana çıkartılmış olan bu ucubelik düzeni içerisinde varlığı taltif edilmeye çalışılan korkuların nasıl hesaplı kitaplı çıkarsamalar sonucunda oluşturulduğunu anlamlandırmaktadır. Anlamını bulan vicdan tahrif edilirken, zulme tabii tutulurken, zapturapt altına alınırken böylesi çalakalem savlayışlarla muktedirim ben ötesi yok! olgusunda, trajedisinde çerçevenin kadrajın tam da yanıbaşında olup biten tahakkümleri, baskıcılığı daha net bir biçimle anlamlandırabilmeyi kolaylaştırmaktadır vicdan sahanlığı.

Azaltılıp, çoraklaştırıldıkça, oyunun kuralları sürekli değiştirildikçe insana dair olanın hangi kıstaslara göre şekillendirilmesi gerektiğini yineleyen bütün bu dikenlerle çerçevelenmiş, kısıtlanmış olan derdest edilip sürgüne hazıer hale getirilen insancıl duyarlılığın, salt mekanik bir çözümleme, ihtiyaç anında kullanılası bir bağ, araç olmaktan alıkoyandır vicdan sahanlığı, kapsayışı. Anlamlandırabiliyor v daimi bir biçimde durmaksızın lütufmuş gibi önümüze sunulanların bir gerçeklik sınırından, iminden ne kadar uzağına denk gelip, sabitlendiğini, bu gayretin görünürlüğünü arttırandır o sahanlık. Güncellik dipnotlarla şekillendirilirken günü kapsayan şeylerin aylık, haftalık, değil neredeyse anlık birer dolgu malzemesi haline dönüştürüldüğünü, böylelikle esas sorunun her ne olduğu konusunun bir muamma haline evirmeye teşne bir çabalanım olduğunu vurgu vurgu betimleyendir. Tonlamalar, seslendirmeler, atfedişler şiddetlenirken hiddetinden bendine sığmayıp taşadururken bir kalıt, bir pranga, bir hürriyet mahrumiyetinin, adaletsiz v eşitliksiz bir ülke saptayışının George Orwell’in tahayyülünü bile aşan vesikalarının yansılarıdır, aynalamasıdır betimlenenler.

Şimdi içinde bulunduğumuz koşullar dahilinde nelerin müdanasız bir biçimde olur belletilmeye, nelerin v hangi konuların tahrif edilerek üzerinin kapatılmaya çalışıldığını örnekleyendir betimlenenler. Dile pelesenk edilmiş biz eskinin artığı değiliz derken, bundan bahis açarken bile illa billa yolunu rotasını o dümenin suyuna kırıp, yekpare bakışımlı, tek dil, tek devlet, tek millet, tek ülkü (sonradan dil sürçesi olarak safdışına ötelenen tek din) ile teklemesi bol tutulan bir savunuş ile sözümona bunca ilerlemenin ne kadar kadük bir hayal mahsülünden ibaret olduğu meydana çıkmaktadır. Doğruların bir kenarda kaderine terk edilip, ne bellediysek, neyle bilendiysek odur ancak o kadardır bileşenine sahip kırmızı çizgiler vurgu v topaçlaması sathın çekeceğinin daha çokça olduğunu bugünden yinelemektedir acı acı. Behemehal devreye sokulan baskınlar, operasyonlar, karar hükmünde kararnameler elden ele dolaşan metinler vasıtasıyla hedefleyişler, önce çocuk işi sonra provokatör konusuna, nedense uyanılıveren işaretlemeler, her hakkını dileyene,  ısrarla takip edene al sana hak bu da arta kalan, payına düşen hukuk diye öne sürülenler, dokuz sütuna manşet olarak dizilip tahakkümü sevimli kılmaya, çekilir adletmeye devam eden çıkarsamalar, yurdun önemli bir kısmı istimin tam da üzerindeyken, bu hal her gün daha bir belirginleştirilirken hemen hemen her şeyin olağan rutininde gittiğinden dem vurmalar bu çıkarsamayı pek de yabanıl kılmayan bir hakikat haline dönüştürmektedir.

Yabanıl kılınmayacak yegane şey tahakküm seceresinin varlığıyla vicdanın tahrif edildiğidir. Bunca belirgin bir biçimde ortaya çıkan dışlayış, çerçeve ötesine kışkışlayış, hiddeti günden v günceden ayrıştırmayan uğraş, didişlerin ezcümlesi vardığımız noktanın insani olanları tarumar eden bir mekanizma haline dönüştürüldüğünü açık etmektedir. Açıklamaktadır. O mekanizmanın çarklarını bunca hızlıca döndüren, tahrik eden pankart, galeyana getiren puşî, dilden dile yayılan sözümona ayrıştırıcı düşünsellik öğeleri, toplanışlar sırasında sarf edilenlerle cümbür cinnetlik bir vatan algısıdır. Değiştirilemez v dönüştürülemez, tartışılamaz v daima tekil bir bakışımın, tek bir söylem yığıntısının ne kadar kadük, ne kadar kof kaçarsa kaçsın sahiplenilmesidir. Biteviye nefreti hicaz makamından vavelyalar ile bu harcın karılması sorun olarak şu satıhta görünen hemen her şeyin küçük tefek adımlarla, bir hamle yapılıp; açılım, yüzleşme vs. hemen sonra geri adım atılmasının meymenetsizliğini pekiştirecektir. Suskunlaştırılıp pasif kılındıkça, sindirilip demoralize edildikçe demokrasiden bahsedip habire aynı teranelerle havanda boşa su dövüp caka satılmaya çalışıldıkça, hak edilenlerin değil devletu ali tarafından reva görülenlerin tamahına şartlandırıldıkça, sivrilme yanarsın, düşünme fişlenirsin, ilişme dışlanırsın gibi argümanlar öne sürülebildikçe halen dile getirilebildikçe ülkenin vermekle yükümlü olduğu sınavlarındaki durumu, meymenetsizliğin de hem içeriğini hem de düzeyini açığa çıkartacaktır. Netleştirecektir.

Bakmaktan kaçındıkça, anlamaktan uzak kaldıkça, yermekten bir anlığına uzak kalıp neler oluyormuş merhalesine odaklanmadıkça vicdan algı v sahanlığı bir cümlenin süsleyicisi olmayı sürdürecektir. Hapishane koşullarının nasıl da insanım ben diyeni, kendini konumlandırmayacağı seviyedeki davranışlarla yüzyüze bıraktırıyorsa, adalet komisyonunda söz alan görevli psikoloğun deyimiyle ilacını alabilmenin bile dışarı çıkıp, bütün arama noktalarında istisnasız, şartsız şurtsuz yoklanarak geri girilebildiği bir hakikatin içeridekiler için ne büyük sorunlar oluşturulup serpildiğini, ne büyük sorunlarla hayata tutunmak mecburiyetini dayattığından dem vurulamıyorsa o vicdan olgusunun kapsamı bir kurgumasal olacak, kalacaktır. Dört ayı aşkın süredir adalet tecellisi bekleyen, bir yurdun eşitliğinin, adilaneliğinin, adalete ulaşılabilirliğinin doğu ile batısı arasında nasıl da farklılık gösterdiğini ortaya koyan Roboskî katliamından arta kalan, insanlara reva görülenlerden yola çıkılmadıkça, vicdan meselinin varlığı kutsallaştırılıp, dokunulmaz kılınan diğer olgularda olduğu gibi iç kıyıcı bir merhaleyi beraberinde güne dahil ettirmektedir.

Katliam emrini verenlerin kimler olduğu sorgusundan gayrı, öte bir talepleri bulunmayan, her gün bir avuç toğrağı avuçlayıp avunmaktan gayrısına nail olamayan, ümit kırıntısının ne demek olduğu, yahut ne manayla hayata tutunmak olduğunu dosdoğru simgeleştiren acının esas sahiplerine zulüm, tahkikat, soruşturmalar, Roboskî alay komutanının dilinden dökülüveren kazaydı oldu, kapatalım v diyelim ki ben yaptım! devlete karşı ne yapabilirsiniz ki seslenişi nasıl bir vahim vesika üzerinde yaşamın şekillendirildiğini çekincesiz ortaya koymaktadır. Poşî takmanın bir suç, kurgunun fantazyasında bile rastlanmayacak imgelemelerin bir gerçek, aklın alamayacığının olur, gizli tanığın teşhis kısmı söz konusu olduğunda onun olmadığını belirtmesine rağmen bütün bunların önemsiz birer detay haline dönüştürüldüğü, ömründen 25 ayın çalınıp kısmi özgürlüğüne kavuştuktan sonra, cuma günü on bir yazıyla v rakamla 11 yıla mahpus edilen Cihan Kırmızıgül’ün başına getirilenler bu cümbür cinnet vatanda yaşamanın nasıl da zor kılındığını tek seferde hatim ettirmektedir. Belleğe kazımaktadır.

Ortalık yerde, katillerin beyanları, örgüt suçlarının hakkaniyetle yerine getirenlerin itirafları, toprağın ötesinden berisinden çıkan kemikleri çıktığı bir yurttta, üzeri örtülemeyecek ayıplar dımdızlak boşluğa terk edilirken devletin adaletinin bir öğrenciye yettiğinin, onun gibi 600 tutuklu öğrenciye karşı bu vicdansızlık mekanzimasının yaşatılmasının sürekliliğini karşımızda görünür kılıyor. Korkulara teslim olarak, kim olduğunu unutarak, bunca eziyet ile yüzyüze kalıp sessizliğe tamah ederek sürü içerisinde uysallığını koruyan kitleler haline dönüşmemiz beklentileniyor. Vahim olan kargacık burgacık yarım ağız demeçlerin, özgürlükler mi bir tabii ki bizim satıh içinde sonuna kadar var lafının nasıl da kocaman bir yalan, dil sürçmesi değil kırmızı çizgilerle şekillendirilen, sahiplenilen bir bakışımın doğal neticesi olduğunu, beraberinde geliştirildiğini hemen her gün yaştılan bunca fecaatle özetlemektedir. Hemen her gün başka bir gıybetin, felaketin sunularak, o üzerine titrenilenin insan değil devlet olgusu, kapsamı daraltılmış hiddet söyleminin daimiliği olduğunu yinelenmektedir. Farkında mısınız!!!…   

>>>>>Bildirgeç
O Bir Kürt, Bir Öteki… – Evrim KARAKAŞ*

Cumhuriyetin Türkiye ’de yaşayan fakat Türk olmayan unsurlarla olan ilişkisi, oldum olası sorunluydu. Bu sorunlu halin sebeplerinden biri de Türk olmayan toplulukların, öteki olarak algılanması. Cumhuriyet’in hakimiyet mekanizmaları, makbul vatandaş yaratma çabasıyla, ötekinin statüsünü kendi sübjektif kriterlerine göre değerlendirdi ve “öteki”lerin toplumsal statüsünü belirledi. Örneğin Mahmut Esad Bozkurt, Türkiye ’de Türk olmayanın statüsünü hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı olarak çizdi.
Kürtler bu durumu kabul etmeyip kendileri olarak değerlendirilmeyi ve eşit vatandaş hakkını istediklerinde ise adil, inkılâpçı, uygar ve ilerici olduğunu iddia eden Türk karşısında her zaman, hırsız, tefeci, gerici, vahşi, gayriinsani ve terörist olarak algılandı. Günümüzde bu durum kılıf değiştirse de temelin aynı kaldığını görüyoruz. Bu durum Türklüğe atfedilen değerlerle, Onur Öymen’in 10 Kasım 2009’da kullandığı deyimle ifade edilirse, “taban tabana zıt” bir durum arz eder. Bu durumda Kürtlere düşen ise doğal olarak Türklüğün zıddı bir rol.

Geçmiş ve bugün benzerliği
Geçmişteki algıya göre, uygar Türk’ün karşısında, Kürt her zaman vahşidir. Modern insanın sosyal ve fiziki melekelerinden yoksundur. 1 Eylül 1930 tarihli Akşam’a göre “Şapkalı ve bıyıksızsanız, kâfirsiniz. Yakaladıkları takdirde sizi bir kurşunla öldürmezler. Gözünüzü oyarlar, burnunuzu keserler ve öyle öldürürler.” Dersim Kürtleri, Naşit Hakkı Uluğ tarafından şöyle tarif ediliyor: “Dersimlinin kuvveti ayağında, baldırında ve ciğerindedir. İyi koşucudur, fakat yapıcı değil. Kazmayı kayaya kuvvetle vurup saplayamaz, omuzu ve beli, meselâ bir Orta Anadolu çocuğunun vücudu gibi ‘yapıcı insan’ gövdesi halinde teşekkül etmemiştir. Kazmayı vurup kayaya saplayamayan bu omuzlar, kuvvetli bir bel hareketiyle bir parçayı koparıp yerinden sökemez.” Bu söylem yakın zamanlara kadar Kürtlerin evrimleşmemiş bir insan tipi olduğuna vurgu yapan “kuyruklu Kürt” söylemine doğru evrilecektir.
Bununla beraber, dönemin basına yansıyan resimlerinde de ilginç bir Kürt portresi çizildiği görülüyor. Türk askeri üniforma içerisinde, sakalı ve bıyığı olmayan, süngülü silahıyla modern bir görüntü oluşturur. Fakat bunun karşısında Kürt, sakallı ve bıyıklıdır. Giysileri, gericiliğin ifadesi olan, sarık, şalvar, yelek ve çarıktır. Göğsü karadır, açlıktan ve yoksulluktan dolayı zayıftır. Yakalanmadan önce basında yer alan fotoğraflarında da Seyit Rıza’nın sarıklı, sakallı ve bıyıklı, fakat mahkeme girişinde şapkalı olduğu görülür. Buna karşın, devlete yardımcı gazeteci Niyazi Ahmed Banoğlu tarafından “iri yarı ve yakışıklı” olarak tasvir edilmiş (Kurun, 18.07 1937). Bugün de benzer bir anlayış söz konusu. Rojin Akın’ın katıldığı programda belirttiği gibi Kürt, sakallı, bıyıklı ve şalvarlıdır. Türkçesi düzgün değildir ve yüksek öğrenim yapamaz.
Kürt her zaman güçsüzdür. Kendi kendini özgürleştirme ve özgür yaşama duygusundan yoksun ve cahildir. Bu nedenle her zaman ağa ve beylerin emrinde bir istihsal vasıtasıdır. Bu nedenle bir tek Türk askeri, 7 Kürdü çelik çember içerisine alabilir. Tunceli şakilerinin sığındığı yerlerde, kahraman bir Türk çavuşu tek başına koca bir dağı zapt edebilir. Ağanın tarafında yer alan ve sürekli devlete direnen Dersim Kürdü, sadece askeri gücün karşısında boyun eğer ve ansızın “geniş iltica” (Kurun, 26 Haziran 1937) başlatabilir. Bu durum da söylemlere yansıdığı gibi Kürdün sadece, “yalnız kuvvet önünde boyun eğe[n] ve bu eğişte kin gayz ve fırsat bekleyen mücehhez bir tip” olarak algılandığını bize gösteriyor.
Dini bakımdan da Kürt’ü her zaman Türk’ün zıddı bir konumda görürüz. Şevket Süreyya’nın ifadesiyle, “Eski Türklerde din bir gönül rabıtasıydı. Hâlbuki Kürt tekkesinde aslolan koyu bir dinsizliktir.” Cumhuriyetin çizdiği makbul vatandaş profili Sünni Türk iken, Dersim Kürdü Alevi’dir. Günümüzde de yakalanan militanların bazılarının sünnetsiz olmaları, sürekli dile getiriliyor ve hatta bu durum tarihi bir perspektife oturtularak örneğin Öcalan’ın “Ermeni dölü” olduğu iddia edilebiliyor. Yine son günlerde yaşanan domuz eti polemiği de bu konudaki en net örnek.
Geçmiş algıya göre kadına özgürlük, Kürt coğrafyasında söz konusu dahi olamaz. Kadın her zaman kocasının emrindeki kul statüsündedir. Oysa Türk, kadına saygılıdır ve kadınlar erkeklerle eşit vatandaş statüsündedir. Seyit Rıza’nın kendisini “gebertmek” isteyen kadını öldürtmesi ve “karısını diğer reislere yollayarak yardım dilenmesi”, hem kadına verilen değeri hem de Seyit Rıza’nın itibarını gösteriyor. Günümüzde Kürt coğrafyasının sürekli bir biçimde töre cinayetleriyle gündeme gelmesi de kadına olumsuz değer verildiği gibi bir algının göstergesi. Buna karşın siyasi organizasyonlardaki kadın sayısı ve kadınların eşbaşkanlığı yalnızca satır aralarında kalıyor.

Algıdaki temel hata
Bölge artık “şaki” ve “şekavet” kelimeleriyle anılmıyor, fakat buna anlamca pek uzak olmayan ve evrensel olarak kabul gören “terörist” ve “terörizm”le anılıyor. Fakat temelde var olan ve sürekli kılıf değiştiren “düşmanlık” baki. Geçmişten günümüze kullanılan terminoloji, bu sorunun (müzakere dönemleri hariç) Kürtlük tarafını gizliyor, asayişe ve adli vakalara dair kısmını öne çıkarıyor, ki meselenin doğru algılanmasındaki temel parametreyi dıştalıyor.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar… Evrim KARAKAŞ’ın Radikal 2’de yayınlanmış olan O Bir Kürt, Bir Öteki… başlıklı makalesi bizim sunabildiklerimizin devamında okunası bir makale olmaktadır. Dosdoğru iliştiremediğimiz, sunamadığımız pek çok şeyi ihtiva eden yapısıyla, en önemlisi yıllardır süregiden bir algının tee ne zaman devreye sokulduğunu gözler önüne seren bir vesikadır. KARAKAŞ’ın ve Radikal Gazetesi’nin anlayışlarına binaen makaleyi sayfalarımıza alıntılıyoruz…

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Dünya Basın Özgürlüğü Günü: Dünya Çapında Gazetecilere Yönelik Saldırılar – Uluslararası Af Örgütü – Amnesty International
Gerçeği Yazdıkları Tespit Edilmiştir – Özgür Gündem
“Kürt Çocuklar ve Türkiye’nin Utanç Dolu Cezaevleri” – Uluslararası Af Örgütü – Amnesty International
Danezana Gerdûnî Ya Mafên Mirov – UNHR
O Bir Kürt, Bir Öteki… – Evrim KARAKAŞ – Radikal 2
Kırmızı Çizgilerin Geçerliliği – Nihal KEMALOĞLU – Akşam
Aman Dikkat, Dikta Gelebilir – Kadir CANGIZBAY – Birgün
Berfo Ana – İrfan SARI – Yüksekova Haber
Arada İnce Değil, Epey Kalın Bir Çizgi Var.. – Yetvart DANZİKYAN – Radikal
Neden Taş Atıyoruz? – Zeynep KURAY – ANF
Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnsiyatifi –  Meçhul Öğrenci
Cihan Kırmızıgül İçin Taksim Notları – Birdirbir.org
Bu Ülkede Adalete Güvenebilir Miyiz? – Açık Radyo
Biz De Taktık Puşi, Bizi De Alın Memleketi Kurtarın – Muhalefet
Kuşanın Puşileri Yoldaşlar, Güneşi Karşılamaya Gidiyoruz ! – Caner BİNGÖL – Emek Dünyası
Poşunuz Ne Renk? – Serdar AKİNAN – Akşam
‘Azadi, Azadi! Jibo Cihan Azadi!’ – ETHA
Halkın Mühendisi Barış ÖNAL’a Özgürlük – Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar – İvme Dergisi
Tek Süt, Tek Din, Tek Quzzulqurt! – Özgür AMED – Yeni Özgür Politika
Yok Taştan Serttir – Kemal BOZKURT – Jiyan
Uludere’den Bir Katırın Mektubu – Ali TOPUZ – Radikal
Kürkçü: Roboski Mağdurları Baskı Altında – ANF
Türkiye Kime Kalacak? – Büşra ERSANLI – Bianet
Ben Her Gün… Yaşamaya Mücadele Ediyorum – Hama ŞAHİN – Evrensel
Nefret Odaları: Pozantı ve Sincan – Gözde BEDELOĞLU – Birgün
Pozantı’da Çocuklar Tecavüze Uğrarken Neredeydin? – Doğan DURGUN – Özgür Gündem
Kürt Analarına “Zindan” Hediyesi – Harika PEKER – Bianet / Emek Dünyası
Analarımıza, Bizim İçin Bedel Ödeyenlere… – Sol Defter
‘Vicdanınıza Kulak Verin, İtiraf Edin’ – ETHA
‘Ali Karagöz Nerede?’ – Yüksekova Haber
Peki Masallar Ne Yana Düşer? – Qewşik KEVİR – Bijwenist.com
“Tetikçilerin Ardında Kim Var?” – Bianet
Kürtçe Şiir Yazıp, Piknikte Fotoğraf Çekersen PKK’lisin! – İbrahim AÇIKYER – ANF – Jiyan
Ahmet Türk: ‘Bu Gidişe ‘Dur’ Diyecek Tek Güç Buradadır’ – ANF
Nisan Ayı Irkçısı Belli Oldu – Agos
Peki Sen Kimin Adına Konuşuyorsun Sular İdaresi Çatısından? – Ragıp DURAN – Apoletli Medya
Bir Mayıııs, Bir Mayıs, Mitçinin Darbecinin Bayramııı – Sevan NİŞANYAN – Nişanyan Siyaset ve Tarih Yazıları
Mahalleyi Yakmak Mı, Yeniden Kurmak Mı? – Oya BAYDAR – T24
1 Mayıs Egemenleri Korkutmaya Devam Ediyor – Hasan ALİ – Muhalefet
Ağam Olasan Ömer Paşam Olasan Ömer – Sırrı Süreyya ÖNDER – Birgün
Hadi Bakalım Kofi Annanı da Al Git!.. – Veli BAYRAK – Evrensel
Geçmişimizle Yüzleşebilecek Miyiz? – Sedat DOĞAN – Haber Diyarbakır
Öğrencilerinden Videolu Destek – Bianet
Sarphan Uzunoğlu: Militan Bir İletişim Mümkün! – Oğuzcan ÖNVER – Jiyan
EV – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
Hopalılar 31 Mayıs’ı Unutmadı – ETHA
Yaşarken De Öldürmenin Yolları Var – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal
Vicdani Redçiler Günü: Güvenlik Mi özgürlük Mü? – Halil SAVDA – Özgür Gündem
Kanlı Bayraklar Ülkesi – Eleştirel Abi – Eleştirel Günlük
Yitik İnsan – Bülent USTA – Birgün
Duvarlarımız – Ferhat KENTEL – Taraf / DYH
Anti-Kapitalist Müslüman Gençler’in Sınıf Mücadelesindeki Yeri – İbrahim Utku NAR – Emek Dünyası
Kaydedilmiş/Kaybedilmiş Sesler – Kenan TEKEŞ – BiaMag
Batsın Bu Dünya – Merve EROL – Birdirbir.org
Ermenistan: Anadolu Diasporası – Hilal KAPLAN – Agos
1993 Yılı, Afrikalılar – Aslı ERDOĞAN – Yeni Özgür Politika
Düşük Ücret, Fazla Mesai ve Güvencesizliğe Hayır! – Ses İzmir Şube – Muhalefet
Chomsky: “İşgal Et Hareketi” İş Dünyasının Hayallerini Yıktı – Joshua HOLLAND – Özgür Gündem / Sol Defter

Vatican Shadow – Prurient / Dominick Fernow Informative via Wikipedia
Vatican Shadow For Blackest Ever Black via The Quietus
Vatican Shadow Meets Regis On Blackest Ever Black; Silent Servant Preps LP For Hospital Productions – Fact Magazine
Master Magherita Official
Master Magherita Artist Page via Soundcloud
Master Margherita-The Gauze Files-A Tribute To Muslimgauze (Casalinga Production) Official Download
Anthony Drawn Official Artist Page via Facebook
Anthony Drawn-A Beautiful Fragile Balance’s Official Site
Anthony Drawn-A Beautiful Fragile Balance Official Download via Sichtexot
ASC Official
Synkro Official Artist Page via Myspace
ASC & Synkro – Borderline EP Informative via Surus
Korablove Official / Deepton.fm
Korablove Artist Page via Soundcloud
Korablove’s Sociopath’s Diary Album Informative via Pullproxy
Quantec Official Artist Page via Facebook
Quantec – 1000 Vacuum Tubes Official Stream via Elux Records’ Soundcloud
Elux Records Official

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Promos – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
The Truth Project By Bound_4_Freedom
Bound_4_Freedom’s Flickr Page 

>>>>>Poemé
Dönemeç – Serdar AYDIN*

(yitirilenler için blues*)
                       
         karaderili kadınlar
        gece karası sesleriyle
        şarkılar söylüyorlar
        zamanın çukurunda
        dibe çökmüş gözlerini kırpıştırıp
        yarattıkları geyikleri öldürürken
        sese dönüşen lanetleri
        boynuna asılıyor bütün sokakların
        sokaklar dünyanın kaybolduğu
        baştan sona inkar olan sokaklar
        ayak izleri olmayan ruhlarıyla
        şarkılar söyleyen geyik ölüleri
        kara derisini soyarak gecenin
        cinnetine ad bulmaya çalışanlar
        olsa olsa bir şiirin kovulmuşları
        karşılarında utançla ağladığım
        intiharın güzel çocukları
        ben hiç hatırlamıyorum çocukluğumu
        yaşadığımı ya da öldüğümü bilmiyorum
        sonsuz iki uzam arasında
        çatırdayan bir evren modeli hayatım
        güneşlerim çoktan öldü
        gece karanlık ve ay bir yara
        üstüme çöken karabasanın adı
        hayat galiba
        bilmeden dokunduğum
        şakaklarında kestane ağaçlarıyla
        dans eden şizofren
        kesik elini fırlatırken bana
        gözlerim düşüyor asfalta
        gördüğüm yapışkan bir karanlık
        beni içine alan dingin durum
        oysa içimdeki her şey çıldırıyor
        organlarım birbirini vurmakta
        kalbime sahip olamıyorum
        ve zavallı beynim
        anlamaya çalışırken bütün bunları
        memelerini sıktığım hiçbir sözcük
        şefkat göstermiyor bana
        çocukluğumu hatırlamıyorum
        babama seni seviyorum dediğimi
        sevgilimin neden ağladığını
        bilmiyorum
        bir gözyaşının belleğindekileri
        hiç mi öğrenemeyeceğim
        aşk neden çarmıhına geriyor beni
        kalbimi söküp fırlatsam
        ve unutsam bütün sözcükleri
        sevgilim daha mı çok sever
        mutlu olabilir miyim
        ay düşer mi üstüme
        karaderili kadınlar
        gece karası sesleriyle
        hiç durmadan şarkılar söylerken
        kararıp tenimden içime sızıyorum
        bulduğum bir HİÇ
        uzamından kurtulmuş zaman ölüsü
        eskidiğim limanlar ve tuzun çürüttüğü
        kalyon iskeletleri
        yelkenleri paçavra ve umutsuzluk olan
        deniz yorgunu gezginlerin ölü yatakları
        Don Kişot’suz yel değirmenleri
        içimdeki çökeltisi yitirdiklerimin
        kederin dilsiz kalma isteği
        çünkü susmalıyım ve sormamalıyım
        kıskanmamalıyım hiçbir bulutu
        bulutlar kardeştir ve gökyüzü yurdudur onların
        oysa bilsen gökyüzünün gözlerin olduğunu
        ve çoktan ölmüş güneşlerimin yerinde
        bir tek güneşimin sen olduğunu bilsen
        belki daha çok seversin beni
        ve belki de anlayabilirsin
        ama çocukluğumu hatırlamıyorum
        babamın seni seviyorum dediğini
        yaşadığımı ya da öldüğümü bilmiyorum
        sevgilim gözyaşı ülkesinde ağlarken nedensiz
        genç cesetleriyle acılarımın
        her bayram konakladığım mezarlıklar
        yanıt değil hayatın niyesine
        beynimde dolaşan bu kurşun
        gözlerimdeki     cam kırıkları
            kendimi incittiğim gözyaşların
        ölen güneşlerim yani
        yeniden tanımlarken karanlığı
        anlıyorum ki ay irin dolu bir yara
        ve gökyüzü üstüme çöken karabasanın adı
        gömüldüğüm bu bordo koltuk

        karaderili kadınlar
        gece karası sesleriyle
        şarkılar söylüyorlar
        zamanın çukurunda
        dibe çökmüş benliğimi ararken
        ay…….düşüyor üstüme….

        * Bessie  Smith  ile düet yapılacaktır.

Kaynakça: Şiir

Older Entries