>Deuss Ex Machina # 276 – Crumbling Time Bomb In Her Refrigerator (1961)

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_276_–_Crumbling Time Bomb In Her Refrigerator (1961)

16 Kasım 2009 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Album Of The Week: Matías Aguayo-Ay Ay Ay (Kompakt)
>1<-Passion Pit-Swimming In The Flood (Frenchkiss Records / Columbia)
>2<-Passion Pit-The Reeling (Frenchkiss Records / Columbia)
>3<-Max Tannone-Jaydioehad-99 Anthems (Self Released)
>4<-Max Tannone-Jaydiohead-Lucifer’s Jigsaw (Self Released)
>5<-Mr. Chop-For Peter’s Sake (Five Day Weekend)
>6<-Mr. Chop-Good Life (Five Day Weekend)
>7<-Sygaire & Defcon-Yigitler (Derwis Bateri Versiyon) (Melting Pot Music)
>8<-Sygaire & Defcon-The Latest (Feat. Capitol A) (OM Records)
>>>>>Myspace Keşifleri / Talents From Myspace<<<<<
>9<-Parallel Dance Ensemble-Turtle Pizza Cadillac (ISM Records)
>10<-Parallel Dance Ensemble-Weight Watchers (Yam Who? Rework) (ISM Records)
>11<-Matías Aguayo-Desde Rusia (Kompakt)
>12<-Matías Aguayo-Ritmo Juarez (Kompakt)
>13<-Ben E. King-Stand By Me (Biscope Boot) (Self Released)

Crumbling Time Bomb In Her Refrigerator (1961) (276) – Birbirlerinin Aynısı Terennümler Hep Aynı Kapıyı İşaret Etmekte. Zaman Elden Avuçtan Yitip Giderken, Didişmekten Kısa Bir Mola Alıp Hayata Yansız, Tarafsız Gözlerle Bakamıyoruz. Bakmıyoruz. Bitap Düşmemek Artık İçten Bile Değil! Azıcık İzan Azıcık İnsaf!

>>>>>Bildirgeç

Kendi refahımızı, herkesin refahının güvence altına alınmasının dışında bir yolla güvence altına alamayız. Kendinizin mutlu olmasını diliyorsanız, başkalarının da mutlu olmasına rıza göstermek zorundasınız.” Bertrand Russel

Yaşanmış hemen bütün acılar dünyanın belleğinde özellikle saklı bırakılmış birer kalıtı tanımlandırır. Bizden sonrasına bırakılacak olan, tıpkı bizlere de bırakıldığı haldeki gibi bir ömür boyu sırtımızda taşıyacağımız. Saplantılı hataların bir şekilde yolundan alıkoyduğu, durmaksızın kör kuyulara insanları çekiverdiği anların belirginleştirildiği bir durumdur. Resimin tümüne baktığımızda ruhta açmış olduğu yaraların üzerinin kolaylıkla kapanır, acının görünür kılınmasının üzerinden yıllar geçmiş olsa da yeni bir yolun şekillendirilebilirliğinin mümkünatsız bırakıldığını kanıtlayandır. Acıların dahilinde ve sonrasında zaman durmuştur. Ne kendini tekrar edecek cümleler vardır, ne de yeniden ifadelendirme şansı. Ne bir kere daha günyüzü ne bir kere daha hayat. Tükenen beden olsa da ruhen ve esasında çöküşlerimizin gizli muhteviyatı acının dahlinde karşılık bulmaktadır. Hataların insani olmasına karşı acıda bir kademe daha kötücüllüğün baskın hale geldiğini, vehametin üstün çıktığını ileri sürebilmek mümkündür. Ötekileştirebilirlik, sözlere değer katmamak ve daimi surette bildiğini okumak, insani olanı anlamak yerine yargılamak bu kaçınılmaz sonun daha çabuk bir biçimde yaşanılmasına zemin teşkil etmiştir. Ayrıntıların arasında dört dönülerek aynı noktalarda hatalı arayışının neticelerinden birisidir de aynı zamada acı. Adına hayat denilen bu heyhulanın, bu girift karşıtlıkların merkezini kapsayanlar arasında kendine sıklıkla hatırlatandır. Zihin nadasa bırakılsa da, unutulmazlarda karşılığını bulabilecek, kendini hatırlatır bırakacak bir kalıt muhakkak karşımıza çıkacaktır. Sürümcemede bırakmadan, söze gereksinim dahi duyurmayan ve olduğu gibi halleriyle o anları, öfkeleri, o durumlara insanları nasıl çarçabuk sürüklendiğini anlayabilmeyi bu bırakılmış izlerde sürebilmek mümkün olur.

Görünenlerin, zaman mevhumunun durgunluğunu, aklın körleşmesini tanıklık etmemizi istermişçesine de yalınlığını göz önünde bulundurabiliriz. Saklı bırakılmış ne çok hatamızın olduğunu, anlamak yerine artık vazife olduğu üzere yargılamalarımızın devamlılığını sağlayabilmek için bu kakafonik güncenin içerisinde nasıl hala ısrarla köşebaşlarının tutmaya devam edildiğini idrak ettirendir. Gelişim sadece görünür olanı yeniden şekillendirmek, bina etmekle değil aynı zamanda geçmişin acısını anlamak için çaba sarf ederek mümkün olacaktır. Yadsına yadsına ötekileştirilene karşın küçük de olsa olumlu bir hamle gerçekleştirildiğinde durmaksızın aynı cephelerden kişilerin, kendilerine ait bölümleri tekrardan sufle edilmesine gereksinim dahi duymaksızın yargılayın, yargılayın, acımasızca yaftalayın çağrılarının karşısında insanlığımızı ne zaman kurtarabilirsek o zaman medeni olabileceğiz. Anlamsız bir biçimde tutarsızlıkların ısrarına karşın, en doğal halimizmişçesine katışıksız tahayyüllerin, belirginleştirilmeye çabalanan ayrıştırmaların ve “ötekisi işte ne olacak hepsi vefasızların!” koyu korkutuculuğunda üzerine düşünülmesi gerekli olan konu her daim bu acı tekrarlardan nasıl kaçınabileceğimizdir. Görünenlerin, hissedilenlerin nasıl hala insanlar üzerinde etkilerini koruduğuna zihin yorulabilmesidir. Anlamı ve bağlamından kopartılarak yaşananlara karşı argüman geliştirmek adına yaftalamaların cepheleşmeleri çoğaltarak, adını koyalım sulhu uzakta tuttuğunun anlaşılır kılınabilmesidir. Sakilliğe düşmeden, salt kendine yontmadan ortak akıl ile beraber tecrübelerin, olumlu bir yaşayış için zemin sağlamasına çalışılmasıdır. İş bu girinin ön kıssası kabilinden iletmek istediğimiz.

Anormalliğin normal olarak yansıtılmasına, aşinalık sağlanabilmesine verilen uğraşlara tanıklık edilen gündem dahilinde bu kısıtlı alanın sunduklarıyla beraber sözü esasa getirebilmek için elimizdeki son şanslarımızı kullandığımızı hatırdan çıkartmamalıyız. Ötesi berisi bulunmadan, sadece öbürlerini el üstünde tutmak, sadece bu tarafta olanları yerin dibine sokabilmek için bir çabalanımın değil, aksine gerçeklerin varolduğu gibi değiştirilmeden, yıpratılmadan, yaftalarla tutturulmadan anlatılabildiği, her dert ve acının karşısına işte bunlar da bizim yaşadıklarımız kıssası ile beraber daha fazla ayrıştırıcı yorumların getirilmediği, menfaat sağlanmayacağı öz sağaltıma ihtiyaç duymaktayız. Karşılıklı olarak güvenin tesis edilebilmesi için bir veya daha fazla tarafın elinden neredeyse aynı tornadan çıkmış güdümlü teşviklere ihtiyaç duymadığımızı, insan olanın karşısındaki insanı anlayabileceğine olan inancımızı sonuna kadar korumamız gerektiğini anlaşılır kılmalıyız. Tersi istikamette koşturulmaktan heba ettiğimiz onlarca yılın, argüman geliştirmek adına ortaya çıkartılan fakat ne hikmetse kendi başlangıç noktalarını bile çoktan kaybetmiş söylemlerin yeniden yüksek perdede avaz avaz tekrarlarına karşın mümkün mertebe yaşanmışlıkları sorgulayabilmemiz gerekmektedir. Konuşulabilir kılmamız lazım gelendir. Neden sorusuna ciddi ciddi yanıtlarımızı bulabildiğimiz vakit, birbirimizin acılarının hangisinin daha kutsal olduğundan, hangi şartlar altında anlaşılır kılınabileceğinden, hangimizin ehveni şêr sayılabileceğinin yadırgatıcı ayrımından emin olalım çok daha olumlusuna zemin hazırlanacaktır. Yargıların kendisinin mühim olan karşıtlığım konuşmasın! düzeyine indirgendiği, söylemlerin önce onlar başlattı! kolaycılığına kapılıp gittiği bir düzelemde siyasilerden çok yaşayan halka yani bizlere ödevler düşmektedir. Birbirimizin damarlarına basa basa manidar bir eğreltilik dahilinde yaralarımızı tedavi edemeyeceğimizi, toplumsal acılarımızı kanırta kanırta bir adım dahi olsa ilerleyemeyeceğimizi ifadelendirmeliyiz.

Ve anlam kazandırmalıyız bugün yaşadığımızı sandığımız, her seferinde bir zorlu sınavın tam ortasında kara yüzlerini göstermekten bir an olsun geri kalmayanların anladıkları değişim ve yüzleşme bütününün sınırları zorlayıcı, taşları yerinden oynatıcı bir fenalık olmadığını hatırlatmalıyız. Odağı şaşırmadan gerekçelerimizi öne sürebilmeliyiz. Konuşur kılabildiğimiz her vakit zamanın belirli bir evresi içerisinde saklı duran kalıtların, yaşanmışlıkların nelerden bizleri alıkoyduğunu anlaşılmasını mümkün mertebe anlaşır kılacağız. Anlatmaktan çekindiğimiz, anlamamazlıktan geldiğimiz her vakitte çözümsüzlüğün artacağından şüphe duymamalıyız. Şiddetin mazur görülebilir tarafının olmayacağı, elini korkak alıştırmadan kendisi gibi düşünmeyeni linç etmeye insanların teşvik edilmesinin yollarının aranır olmasının zamanında bu elimizdeki demokratikleşme çabaları son birer şans değildir de nedir? Sizler tanımlayabilir misiniz? Körleşerek, sağırlaşarak, birbirimizi anla(t)mak üzere yola çıktığımızı unutup didişmeye yol alınarak, rotanının o yöne birilerince inatla kırılıyor olduğunu ne vakit idrak edeceğiz? Su tesitisi kırılmazdan evvel gerekli olan önlemleri alamadıktan sonra bunca sözcük kumsala yüzeysel yazılmış ve ilk dalgada silinip gidecek olan bir temenniden ötesi olmayacağını da eklemeliyiz.

Demokrasinin kısmi değil gerçekten işlevselliğinin tanımlandırılabilmesi ancak halkların elbiriliğiyle kattıklarıyla şekillendirilebilecektir. Her bireyin teşebbüsleriyle beraber yılların oldurulmazlığına yeni gedikler açabilmek ve nihayetinde de ilerisini görebilmek mümkün kılınacaktır. Boynumuzda asılı bırakılmış, hizaya çekilmemiz için her birimiz için ayrıca biçimlendirilen yaftalardan kurtulabilmemiz, televizyon ekranından karşımıza çıkartılan, yıllar öncesinden başlayarak süregelmiş acıların ancak görünür kılınmasının karşısında nerelerde ne hatalar yapıldığını daha anlaşılır kıldığı bir evrede şimdi daha nitelikli sözleri söyleyebilmenin zamanıdır. Ekranda gördükçe “vah vah bunlar da mı olmuş?” kolaycılığına teslim olmadan görülmesi ve bilinmesinin gerekli olanların sadece küçük bir kısmının gösterildiğinin idrakını sağlamalıyız. Sunulanların sadece bir zamanların değil neredeyse şimdi tekrar canlandırılmaya çabalanan ayrıştırmaların öncülü olduğunu unutmamalıyız. İnsanları birbirlerine kin tutar hale getirmenin, birbirleri ile vurduya kırdıya uzanan biçimlerde karşı karşıya bıraktırmaların içinde yaşar olduğumuz karaşınlıktan asla kurtaramayacağını anlaşılır kılmalıyız. Yaşanan acılara bir yenisini eklemeden önce düşüncelerimizi pamuk ipliğine bağlı bırakmadan yaşamın üstünlüğünü açık ve seçik bir biçimde sunmalıyız. Gayret edilenin sonunda bir ayrıştırmayı değil bir birleştirmeyi ihtiva ettiğinin anlamını pekiştirmeliyiz. Yapılmış hataları yücelterek, kimilerinin adlarını hiç anmayarak durmadan aynı şekilsiz şemalsiz dar alanlarda boşa dört dönmekten vazgeçmenin hepimiz için gerekli olduğunu hatırlardan çıkartmamalıyız. Şimdi, şu anda soru işaretlerinin ardına sığınarak, acabalarla kaybına tepkisiz kaldığımız hemen tüm olguların üzerine düşüncelerimizi tanımlara kavuşturmalıyız. Acının tekrar vizyona girmesinden önce belki de son evre olan araftayız. Kısa notumuzun finalinde Radikal 2’de yazmış olduğu makalelerin bütününde pek çok farklı soruna dair yetkin gözlemlerini, nitelikli cümleleriyle beraber okurlarla paylaşan Karin Karakaşlı’nın ‘Yarasından Kanatmak’ yazısını sizlerle paylaşıyoruz:

Mayınları sadece Doğu’da döşemiyorlar. Toplumsal belleğimizin, susulmuş, susturulmuş anılarımızın orta yerine döşeli mayınlar var, varlığını ancak üzerine basıldığında öğrendiğimiz ve havaya uçtuğumuz. Eli kolu bağlı olan ikitdardır genelde. Düzen gereği birtakım pazarlıklar içine girmesi, kimi yerlerde taviz vermesi, stratejik hamleler yapması gerekir. Muhalefet ise sorumlu özgürlüğün alanıdır. Sözün en çok hükmünün geçtiği alandır burası aynı zamanda. Çünkü icraattan öte söylemle var eder kendini muhalefet. Görmezden gelineni görünür, duymazdan gelineni işitilir kılar.

Yıllardır CHP’nin muhalefetine maruz kalarak yaşıyoruz. Merkez sağ partilerin kendilerini tükettiği noktada, seçmenler alanın yeni adayı AKP’ye yönelirken Cumhuriyet Halk Partisi de sol ve muhalif rolleriyle başbaşa kaldı. Her ikisini de eğreti kıyafetler gibi taşıdı, sonunda da topyekün rafa kaldırdı. Geriye sadece tek bir soru kaldı: Bir parti, fikriyatta ve icraatta bu kadar yanlış olmayı nasıl başarır? Müthiş acıklı, müthiş hazin bir istikrar.
Gerçekte ise AKP’nin hem iktidar hem muhalefet olduğu bir düzende akıyor hayat. Bazen Cemil Çiçek-Bülent Arınç misali iki ses- iki duruş, çoğunlukla da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında tek ses-iki duruş seyreden bir düzen bu. Nitekim Başbakan Erdoğan’ın “operasyonlar sürecek” ve “ölümleri durduralım” sözlerini sarf ettiğini hatırlatan DTP Başkanı Ahmet Türk, “Şimdi sormak istiyorum, hangisi Başbakandır? Hangisi gölgesidir? Bundan emin olmak istiyoruz” derken tam da bu düzene işaret ediyordu.
Islak ile kuru imzalar, uçuşan belgeler, cebren ve hile ile bir korku imparatorluğu yaratma gayreti, bir tutuklanıp bir bırakılan Albay Dursun Çiçek ve Meclis’teki açılım tartışmalarına arka plan oluşturan absürd dekor. Hani sanki şimdiye kadar korkulacak hiçbir şey olmadı. Ve bir yanda hayat akarken birilerini ısrarla ve hâlâ darbe yapabileceğini düşünmesinde, bunun çabasına girmesinde ve sonra bizim bu çabaları öylece okuyarak ve resmi, askeri karşı açıklamaları takip ederek yine günlük hayatımızı devam ettirişimizde korkulacak bir şey yok…

Ellerimin arasında başımı tutarken, kimi zaman aklımın akışkan bir sıvıya dönüşmesinden ve sonra da basbayağı akmasından korkuyorum. Aklımın akmasından korkuyorum. Anlamları yitirtirseniz, ortaya çıkan doğrunun da hükmü kalmaz. İşte en çok da bundan korkuyorum.
Hamaset çok tehlikeli bir alan. Muhalefete o dille karşılık verirken bile meşruiyet kazandırma tehlikesi var. Kısa vade, siyaset ve hitabetin cazibesi adına tercih edilebilir ama artık edilmemeli. Çünkü bedeli çok ama çok yüksek.

‘Biz konuyu kapattık’
Onur Öymen’in Dersim Katliamı’nın analar ağlamasın söylemine yenik düşülmediği için yaşanabildiğini olumlu örnek olarak tarihe yazdırması bile değil, sonraki bir sahnedir daha da ibretlik olan. CHP Meclis Grup Toplantısı’nda partili olduğu belirtilen bir vatandaş ayağa kalkarak, “Ben bir Alevi vatandaşım. Sayın Genel Başkan, bu Onur Öymen’in söyledikleri ile ilgili hiçbir şey söylemeyecek misiniz?” diye tepki göstermiş. Vatandaş tam da böyle sorar. Devamını şöyle okuyoruz: “Salonda kısa bir şaşkınlığın yaşanmasının ardından, Meclis görevlileri partili kişinin ağzını kapatmaya çalıştılar. Bunun üzerine Baykal, kürsüde, ‘Bırakın kapatmayın ağzını. Bırakın konuşsun. Biz o konuyla ilgili söyleyeceğimizi söyledik. Konuyu kapattık’ dedi. Bunun üzerine bazı partililer, Öymen’i protesto eden kişiyi tartaklamaya başladılar. Kısa arbedenin ardından partili vatandaşı görevliler dışarıya çıkardılar.”

Bir coğrafyayı halkından ayıran, sadece idamlarla, öldürmelerle değil, daha kaç kuşağı darmadağın edecek zoraki göçlerle de acıyı miras gibi devrettiren bir katliamın “Kimse ‘analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım’ dedi mi? İlk siz diyorsunuz. Çünkü sizin terörle mücadele cesaretiniz yok” diye onur listesine alınabilmesi, biraz da bu sonrasındaki konu kapatma pervasızlığından alıyor gücünü. Ve elbette o öğretilmiş cesaret diyeceğimiz derin kara boşluklarımızdan…

‘Kırıldık daha da kırılırız’
“Dersim’de olan biten bir isyanı bastırma boyutlarının o kadar ötesine geçmişti ki, isyanın lideri olarak darağacına gönderilen Seyit Rıza, vakarla çıktığı idam sehpasında tabureyi ayağıyla itmişti ve itmeden önce de şu sözleri söylemişti: ‘Evlâd-ı Kerbelâ’yık; Bî-Hatayık; Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.’ Yaşlı ve dinî kimlikli bir Anadolu insanının cellatlarına kendini asma fırsatı vermeden, işini kendi bitirmeden saniye önceki ruh halini hiç düşünebilir misiniz? ‘Kerbelâ çocuklarıyız’, ‘Hatasızız’ yani ‘masumuz’ dedikten sonra üç basit sözcük: Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir. Seyit Rıza’nın bu sözleri halk kültürünün içinde, özellikle Kürt ve Alevi yurttaşlarımızın bilinçaltlarına kazınmış olarak kuşaktan kuşağa geçmiştir. Bunu tabii ki faşistler bilmez ya da umursamazlar.”
Cengiz Çandar böyle anımsattı, ortak belleğimize nakşolunmamış bilgileri. Hep bir tarafın hikâyesi olarak kalan ve toplumsal kimliğimizde güve deliği olan acıları. Tamam faşistler umursamazlar ama sıradan vatandaşın birbirine bu kadar uzak kıtalar gibi bakması değil mi zaten her şeyi önce meşru sonra da tekrarlanabilir kılan? Dersim niye anlatılmaz? Niye ancak bunca insanın ruhu örselendikten sonra öğrenmek zorundayız her şeyi? Hem onların tepkisi neyi değiştirir Dersim, Sünni Müslümanın, Ermeninin, Yahudinin, Rumun, Süryaninin, Şafi Kürd’ün ve ateistin sorunu olmadıktan sonra?

Yarası olanın gocunması değil, o yaraya sahip olmayanın hicap duyması değil mi esas mesele? Hani şu bir türlü tadına varamadığımız demokrasi. Hep bize lüks bulunup hoyratça elimizden alınan. Ve bizim de şöyle bir türlü sıkı sıkı avucumzda tutamadığımız. Kendisi de Dersim sürgünü Cemal Süreya’nın koparılan köklerine, konuşamadığı Kürtçe’sine ve zaptedilmiş çocukluğuna selam edercesine o soylu, berrak Türkçeyle yarattığı şiir-vatanda saklı oysa bütün sır: “Biz kırıldık daha da kırılırız/ Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü/ Hırsız da bilmiyor çaldığını/ Biz yeni bir hayatın acemileriyiz/ Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor/ Şiirimiz, aşkımız yeniden/ Son kötü günleri yaşıyoruz belki/ İlk güzel günleri de yaşarız belki/ Kekre bir şey var bu havada/ Geçmişle gelecek arasında/ Acıyla sevinç arasında/ Öfkeyle bağış arasında.”
Bildiğin an sorumlu olursun. En çok da senin olmayan yaradan. Yarasından kanatılan o yaradan. Ki sen açmamışsındır elbet. Ama kanatıldığını, kanırtıldığını gördüğün an, bir şey yapmazsan acıdan ve öfkeden taraf kalırsın. Pek kirlenir, çok azalırsın. Yazık olur çünkü Cemal Süreya ilk güzel günleri yaşamamızı beklemektedir hâlâ… 29/11/2009Azaldıkça dünyevi umudumuzun sınırlarını görebilmemize imkan sağlayan, ne ummuştuk ne bulduk sorusunun yanıtını içeriğinde barındıran bileşen bütünüdür mutluluk. Makul olabilmenin, kısıtlı da olsa elde olanlarla gerçekten yetinebilmenin karşılığını muhafaza eden bir mutluluk tanımından ise bugün tüketimin, dolayısıyla maddiyat ölçüsünde sağlanabilip, temin edilebildiği ölçüde de olumlandırılabilir bir olguya evrilmesi üzerinde sözlerimizi ilerletmek isityoruz. Kısıtlı getiriler ile beraber zar zor idare edilen günlerin içinde mümkün mertebe mutluluğa bırakılmış payın, şimdilerde bir onbeş dakikalık şöhretlere endekslenmesine dair teferruatlara girişebiliriz. Onbeş dakika içerisinde mutluluğu tüketip yolumuza devam ettiriliyoruz. Eskilerin sınırlı da olsa yetinilebilen mutluluğundan bugün görece daha fazla imkanın olduğu zamanımızda asgarisini bile oluşturamadığımıza dikkat çekmek istiyoruz. Varsa yoksa anı daha fazla köşeye sıkıştırmak için, birbirimizle kıyasıya mücadele edebilmek için elimizde tutmaya devam ettiğimiz kozlarımızı bir an öncesinden paylaşıma açma çabası hükü sürüyor Farazi bir didişme. Durmaksızın sıkıntıların deyim yerine uygunsa yağmur gibi çoğaldığı bir zamanda artık mutluluğa yer olmadığının kanıksatılmasından da bahis açabiliriz. Yokluğunu neredeyse aramıyor hale gelişimiz mutluluğu artık giderek daha mekanikleşen bireyler haline dönüşmemizden kaynaklanıyor olabilir mi? Sabah 06 gece 12 arasında sürüp giden bir koşturmacanın rutininde en son ne zaman mutluluğu hissetmiştiniz? Veyahutta mutluluğun kapınızı kısacık vakitlerde de olsa çalabildiğini hissettiniz? Önemsediniz mi yoksa nasıl olsa bir daha gelecek diyerek önünüzdeki karşılaşmalara açık kapı mı bıraktınız? Nasıl olsa önümüzde vakit bol diyerek, önem atfettiğimiz sorunlu gündelikliğimize kendinizi daha fazla kaptırdınız. Çemberin dışından mümkün mertebe daha iyisini, arzuladıklarımızı yazıya dökebilmeye gayret ediyoruz. İyi kötü pek çok ayrıntının tam ortası, bu girift saadetsizliklerin günyüzü bulduğu bir yaşamın içinde olduğumuzu yineliyoruz. Tepkimelerimizin bi’anlık gecikmelerde sahne aldığı ve mutlu olma durumumuzun otuzar saniyelik kollektif kahkaha efektinden bir adım öteye geçmediği yaşayışın dahilinde sürüp gidiyoruz bu devinimi. Yaşadığımızı varsayıyoruz. Yaşantımızın devamlılığını asık suratlarımızla beraber sürdürmeye devam ediyoruz. Taa ki bir sonraki dönemeçte karşılaşacağımız gülünüz komutunu tekrar duyumsanana kadar. Deuss Ex Machina’nın geçtiğimiz Pazartesi akşamı canlı olarak sunduğumuz 276. bölümü dahilinde bu kısa betimelemelerden hareketle kotarılmış bir kurguyu sizlere sunmaya çalıştık. Ekranların popüler olanın sınırlarını belirginleştirdiği, keskin bir dille olurun, olmazın belleklere nakşettirildiği görüntünün ilerisinde müzikal bir sunumla beraber mutluluğu formüle edebilmeye gayret ettik. Tınıların sunageldikleri düzenlenmemiş kurguların dahilinde yeni birkaç kelam ekleyebildiysek ne mutlu bizlere. Elektronik seslerin sınırlarında derlediği kurgularıyla beraber bu mutluluk formülünü mercek altına almayı başarmış, Köln techno sahnesinin ilk günlerinden bu yana djlikten prodüktörlüğe uzanan kariyeriyle takip edilesi isimlerden birisi olmuş Matías Aguayo’yu ikinci uzun çaları olan Ay Ay Ay’ın öncüllüğünde sizlere sunuyoruz.Techno, kapsamına eklentilenmiş yorumlamalar ile beraber yönünü ve değişkenliğini korumaya devam eden bir müzikal formu belirginleştirir. Muhteviyatında değişkenlik arz ettikçe kimi zaman endüstriyel bir ses şenliğinin tam ortasını, kimi zaman da dinlemeye doyulamayacak kadar kendini geliştirmiş müzikal kolajlara ev sahipliğini yapar. Kimi yerlerde makine müziği olarak tanımlandırılmasına karşın dinlencelikte ısrarlı bir kitlenin takip etmesini sağlayan öznelerden birisini oluşturan yaratım sürecinin sonuna kadar deneyimleyen üretimler ve kayıtlar technonun gelişimiyle beraber halen dinlenilen bir müzikal form olabilmesini sağlar. Elektronik seslerin türlü farklı yorumlarına aşina olunabilecek bir tasvir bu yapının belirginleştirici bir özelliği olarak anılabilir. Sağlamlaştırılan müzikal eşiklerde belirli aralıklarla iliştirilmiş döngülerin haricinde eklentilenen her bir ses öğesi bunu daha da anlaşılır kılacaktır. 1998 yılından bu yana yayınlamış oldukları kayıtlar ile beraber bu işin altından ustalıkla kalkmayı başarmış Kompakt’ın üreticilerle beraber keşfettiği sınırlar arasında değerlendirebileceğimiz technonun popüler ile buluşmasının önyargısız örneklerini anımsatabilmek mümkün. Technonun odağı üzerine yapılandırılmış, türetilmiş olan kurgulamalar ile beraber başta minimal techno olmak üzere pek çok farklı alt türün öncüllüğünü elinde tutmayı başarır. Kompakt bir noktada en başından bu yana ısrarla sürdürdüğü elektronik seslerle beraber dinleyicideki önyargıları kırmayı amaç edinen bir çizgiyi sağlamlaştırmaya çalışır. Yıllar boyunca ambientın çok köşeli, farklı haleti ruhiyelere hitap eden yapılarından, disko müziği temel alınarak oluşturulmuş eklektik-ilerici kurgulara, düşük yoğunluklu melodilerden en kudretli dans marşlarına kadar ayrıntılanabilecek müzikal yelpazenin ev sahipliğini üstlenir. Türetilen kurguların çeşitliliği aynı zamanda dinleyiciler için de farklı nüansların keşfedilir kılınabileceği bir devamlılığı ortaya çıkartır. Köln techno sahnesinin geliştirilebilirliğinin üzerine yol alınmaya başlanmış bir etiket olan Kompakt, bugün elektronik dans müziğinin yeterince iyi önermelerle şekillendirildiği popüler tasvirlerden, emin olun pek çok yerde duyamayacağınız kadar yeni deneysel müzikal kesişimlere yer veren bir çatı vazifesini gösteriyor.

1973 yılında Şili’de dünyaya merhaba demiş Matías Aguayo’nun techno yüzeyleri arasına iliştirdiği kurgularıyla beraber dans ettirir öznelerini paylaştığı kayıtlarını ilk elden bu kapsamın altına dahil edebiliriz. Müzikal estetiğin, baskın melodik kurgulara teslim edildiği, döngüleri arasında damıtılan seslerle beraber farklı olana dair yeni önermelerin kulaklara ulaştırıldığı bir müzikal seyyahlık karşımıza çıkartır. İyi bir dinleyici olarak başladığı kariyerinde öncesinde djlik ardından ise parti organizasyonlarında kendini göstermeyi, ismini duyurmayı başarır Aguayo. 90’ların ortalarından itibaren ivme kazanmaya başlayan elektronik dans müziğinin kendi dilini oluşturmayı amaç edinen ses türeticilerinden birisi haline dönüşmesini de bu dönem dahilinde Michael Mayer ile beraber gerçekleştirdiği Zimt gecelerinin (daha sonrasında ortak projelerinin çatısını oluşturacaktır.) müzikal kapsamından yola çıkarak belirleyebilmek mümkün olacaktır. 120bpm civarında seyreden müziklerin ana yapıyı belirginleştirdiği bir dinlencelik hasıl olacaktır. Dirk Leyers’la temellendirdikleri Closer Musik projesi bu bağlamda ilk dinlenebilir örnekler olarak Matías Aguayo’nun diskografisinde karşımıza çıkacaktır. 24 Mart 2000’de Kompakt etiketinden yayınlanmış One Two Three (No Gravity) kırkbeşliği bu türler arası geçişkenliğin deneyimlenebileceği bir kurguyu ihtiva eder. Analog elektronik seslerle yapısı belirginleştirilmiş melodik melankolik minimalist pop bileşenli One Two Three (No Gravity) tam da Kompakt’ın sağaltmaya çalıştığı birleşimleri içeriğinde barındırır bir örneği teşkil eder. 2003 yılına kadar sürecek bu ortaklığın yayınlanmış tek uzun çaları olan After Love girizgahtan bu yana açmaya gayret gösterdiğimiz, tanıma kavuşturmaya çalıştığımız müzikal derinlikleri dinlenir kılan bir toplama ulaştırır.Dettinger, Tobias Thomas ve Superpitcher gibi minimal techno kapsamında popüler müzikten beslenip kendilerine özgü ses bileşkelerini yapılandırma gayretkeşliği içerisinde bulunmuş prodüktörlerin kayıtlarıyla paralellikler barındıran bir dinlencelik ortaya çıkartılır. Mekanik döngünün dışına özenle ilintilenmiş Aguayo’nın saydam vokallerini duyabileceğiniz Closer Dancer ile kayıt açılır. Detroit technonun ambient sahasında yeniden şekilllendirildiği epik kurgu Departures ve bu bileşkenin dans müziği yansımasına sırtını vermiş olan Last minimalist elektronik müziğin adları anılası kayıtları arasında After Love’ı anabilmemizi sağlayan iki yetkin önermeyi oluşturur. Ambient tonlarının sıfır noktasını kapsadığı, dönem itibariyle çıkışının yeni yeni gerçekleştirildiği ambient techno disiplini dahilinde sınıflandırılabilecek olan Ride gibi özgün türetimlerin de kayıt dahilinde yerini edindiğini belirtmeliyiz. Durağan techno nağmesinde girift bir tonlamanın yakandığı minimalizm ile deneyselliği aynı potada harman edildiği You Don’t Know Me, bir noktada seskenlerin new-wave müziğinin derlenip yeniden düzenlenerek 2000’lerde şekillendirilmesine dair yetkin bir önerme olur. Aguayo’nun vokallerine özellikle kulak kabartmanızı salık veririz. After Love’ın kapanışını gerçekleştiren Giganten gerek melodik tasvirleriyle gerekse de örtüştüğü ses yüzeylerindeki lo-fi etkilerle beraber uzun sürede hazmedilebilecek bir kolajı ikili ortaya çıkartacaktır. Kademeler birbirleri arasında elden geçirilirken ortaya çıkartılan ses erimlerinin “elektronik müzik” olarak adlandırıldığı bir dönemin ürünü olarak, bu tarz yapılar elektronik müzik ise şimdi elbirliğiyle dinlemeye zorlandıklarımız ne menem bir şeydir? sorusunu beraberinde getirmekte geç kalmaz. Elektronik dans müziğinin kendine has duruşunu, gram fire vermeden korumayı başarmış bir mihenk taşı kaydı olarak yeniyetme dans müziği dinleyicilerine ve herşeyi çok iyi bildiklerini zanneden trend takipçilerine After Love’ı ithaf etmekteyiz.Kıta Avrupa’sını etkisi altına almaya başlamış olan Ricardo Villalobos, Lucien Nicolet aka Luciano ve Martin Schopf aka Dandy Jack gibi Şili’li prodüktörlerin kayıtlarının suna geldikleriyle benzeşen ama özgün ses örgüsünü de muhafaza etmekten imtina etmeyen bir prodüktör olarak Matías Aguayo’nun yolu 2005 yılında debut solo albümü olan Are You Really Lost?’a ulaşacaktır. Marcus Rossknecht’in yardımcı prodüktörlüğünde kaydedilen albüm, After Love’ın ardından Dirk Leyers ile çıkmış oldukları turne sırasında biriktirilmiş seslerden, özellikle Buenos Aires’de düzenlenmiş olan kamusal alandaki bedelsiz açıkhava partilerinde birbirlerine ilintilenmiş yerel müziklerle şeklinin tamama ulaştırıldığı bir kolajın taslakları üzerine bina edilir. Düşük yoğunluklu endüstriyel techno döngüsü ile girizgahın hemen ardından Aguayo’nun gecenin ruhuna biçtiği sözlerin birbirine çarpıştırıldığı, albümün ilk kırk beşiği olan De Papel ile kayıt açılır. Popüler müziğin dengeli bir bileşeni olarak albümün sağlama almaya çabaladığı derinliği daha ilk parçadan sağlamayı başarır, De Papel. Richie Hawtin’in minimal technonun sınırlarını enikonu belirginleştirdiği kayıt olan Spastik parçasından esintiler barındıran, bir örnekleşmeden de yeni bir kurguyu ortaya çıkartılabileceğini kanıtlamış Radiotaxi, rap müziğinin kökenlerinde yer edinmiş beatbox tekniğinin Matías Aguayo tarafınca çıkarsamalarından oluşturulmuş Drums & Feathers, hipnotik techno ritmleri arasında deneysel bir dinlenceliği sağlar. Albümün düşük tempolu, kulüpten ziyade ev dinlenceliğine uygun kısmına tekabül eden bölümün açılışını The Green & The Red parçası gerçekleştirir. Albümle aynı adı taşıyan Are You Really Lost? gerçek bir kayboluşu simgeleştirmeye gayret eden bir modern zamanlar parçası olur. Derinleştirilen katmanlarda Aguayo tarafından zerk edilen vurmalı sesler ve vokal kesitleriyle beraber Villalobos ve Luciano’nun yolu açmış oldukları psychedelic techno tasvirlerinin daha tempolu bir örneği kulaklarımıza ulaştırılır. Hipnotize edici ses tasvirlerinin belirgin kılmaya çalıştığı kurgumasalın finalini So In Love parçası gerçekleştirir. Geçmişin diskosunun kalınıtlarından yepyeni bir rotanın ortaya çıkartılmaya çalışıldığı altı daikalık parçanın dahilinde yüzeyler arası geçişkenliklerle beraber dans müziğinde yeni yönelimler kısmına eklemeler gerçekleştirilir. Matías Aguayo’nun yıllardır izini sürdüğü seslerin nihayetinde koca bir ses evrenini temsil ettiğini kanıtlayan bir “Kompakt klasiği” sanatçının diskografisindeki yerini alacaktır.

Derleyip yayınladığı nadide kayıtlarla müziğin bilinmeyen iklimlerdeki yansıları hakkında yeterince bilgi sahibi olabilmemizi sağlamış olan, Londra yerleşkeli Soul Jazz Records’dan sunulmuş olan A Night At The Tilehouse ve The 99 Seconds kısaçalarları Matías Aguayo’nun müzikal kaşifliğinin yeni sınırlarını ortaya tevazusuz net bir şekilde çıkartmayı başaran örnekleri oluşturmuştur. Minimal techno tabanlı ses erimlerinin giderek birbirlerini tekrar eden, kasvetli hemen hemen aynı ritmlerin boşlukta bir görünüp bir kayıplara karıştırıldığı ruhsuzluğundan ferahfeza bir noktayı belirler. Aynı zamanda kayıtları dahilinde sunmaya başlamış olduğu yerel ezgiler, vokal kesitleri ve müzikal tarzlardan da örneklerin damıtımına çaba sarf edildiği farklı bir söylem de yakalanmaya çalışılır. Bunun bir örneğini yıllardır sürdürmekte oldukları Bumbumbox partileri sırasında yerel djlerle beraber şekillendirdikleri Cumbia, Champeta gibi Latin Amerika’ya özgü müzikal disiplinleri eski sınıf house ve disko tınıları arasında oluşturdukları dengenin yansımasından hareketle oluşturulan Cómeme etiketinden yayınlanan kayıtlarda duyumsayabilmek mümkün olur. Bu yönelime dair daha detaylı bilgiyi de ağ bağlantılarında sizlerle paylaştığımız Aguayo’nun Carhatt Radio röportajında okuyabilirsiniz. Vokaller, vurmalılar ve gündelik seslerin asıllarına sadık kalınarak derlenerek, technoesk kurgu dahilinde yeniden canlandırılır hale dönüştürüldüğü Ay Ay Ay albümü ile ilgili notlarımıza geçelim. Debut albümün kayıtlarında da katkısını esirgememiş olan Marcus Rossknecht’in yanısıra Atom™ ve Surtek Collective projelerinden tanıyabileceğiniz Vincente Sanfuentes aka Original Hamster’ın konuk prodüktörlüğünde 11 parçalık bir yapılandırma ortaya çıkartılır. Matías Aguayo bu defasında Amerika ve Avrupa’da yaratım süreci boyunca şehirli bir imgelemi ortaya çıkartmış olan technoyu, yerel ezgilerle beraber çıkış noktasını oluşturan yeraltının özgün yaratımlarının sınırlarına geri çekmeyi başarır. Kurguyu ortaya çıkartan ses, alabildiğince müdanasız bir biçimde farklı bir müzikal seyyahlığı dinleyicilerle buluşturur.Dünya müziği gibi isminden ifrit olabileceğiniz bir düzayak tanımdan olabildiğince kaçınılarak, başlıbaşına kendi ifadelerini oluşturmaya gayret eden bir müzik ortaya çıkartılmaya çalışılır. Albüm boyunca bu durumu defaatle tecrübe edebilmek mümkün kılınır. Bumbumbox partilerinin eksik olmayan parçası olarak betimlenebilecek sirenlerin, farklı yönlerden parçaya iliştirilmiş beatbox parçacıklarıyla beraber techno “cancion” Menta Latte ile kayıt açılır. Vurmalıların ön plana çekildiği, bir nevi dans ayininin en hararetli anında duyumsanabilecek kolajlamayı hatırlatan Ritmo Tres ile bu organik ses katmanlarının arasında kulak misafirliğimiz devam edecektir. Elektronik alaşımlarla muhteviyatın tanımlandırıldığı minimalist yansıyı tersyüz etmeyi başaran, albümden yayınlanan ilk kırkbeşlik olan Rollerskate bu kısa önermeyi doğrularcasına ara bölümleriyle beraber topeykün farklı bir melodik odağı oluşturur. Vokal kesidinin üzerine eklentilenmiş beatboxlar ile beraber Detroit techno’nun soulfull akımına bir derece yakınduran önerme Desde Rusia gibi kulağını yeni seslerle tanıştırmak isteyenler için yetkin kayıtlardan birisini oluşturur. Afrika popüler müziğinden alıntılanmış ezginin Aguayo tarafından seslendirildiği Koro Koro, gidilmesi arzu edilen bu yeni sınırlarda dinleyici olan bizleri nelerin beklediğine dair yetkin birer ön dinlenceliği sağlamlaştırmakta. Serbest caz vezini içerisinde rahatlıkla değerlendirilebilecek olan, enstrüman ve vokal kullanımlarıyla beraber albümün deneysel kesişimleri arasında anılabilecek Ay Ay Ay, punk ruhunu bir anda albüme dahil eden Me Vuelvo Loca ile kaydın finaline ulaşırız. Yerel ezgilerden sözü açmışken belki bizlerin kulaklarına en aşina gelebilecek olan parça olan, akordeyon nağmeleriyle bezeli kıvrak akustiklerin güzellemesi olan Juanita parçasıyla beraber jenerik devreye girer. Matías Aguayo pek çoklarının teşebbüs edemediği bir alan olan deneysel detayların peşinde nevi şahsına münhasır bir müzikal yetkinliğin peşinde kayıtlarını dinleyicilerle buluşturuyor. Kompakt çatısı altında yayınlanmış olan müzikal bezeyişlerin yanında sırıtmayan, kendi özgün formunu ortaya farklı vurgular ile paylaşmayı amaç edinmiş bir dinlenceliği vaat etmekte. Kısa da olsa mutluluk tanımına bir katkı daha.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Yarasından Kanatmak – Karin KARAKAŞLI – Radikal 2
İçimizdeki Faşizm… – Kemal ULUSALER – Birgün
İzmirliden İzmirliye… – Ece TEMELKURAN – Milliyet
Travmalar Geçidi – Soli ÖZEL – Habertürk
Yol Ayrımı: Ya Öymengillerdensiniz ya da… – Ersin TOKGÖZ – Radikal
Grev Güncesi – Sabah / ATV Emekçileri

Değerlendirilesi Güncel Makale ve Yazılar
Sıradan Faşizmin Sıradışı Halleri – Kaçakkova – Serbest Yazarlar
Muhammed İsa Aşkına – Eleştirel Günlük
Türkün Lisanla İmtihanı – Necati SÖNMEZ – Birikim Dergisi
Zengin Ülkeler Niçin Tazminat Ödemeli – Amy GOODMAN, Naomi KLEIN – Democracy Now / Kısaltılmış Türkçesi – Gerçeğin Günlüğü
Uyarı Grevi! Uyarsa… – Boş Arsa – Açık Koyu
Bandista Popüler Propaganda Komserliğinden Bildirilmektedir – Tayfabandista.org
Elisabeth Frasier: The Cocteau Twins And Me – Dave SIMPSON Interview – The Guardian Music
“Zinc” dedi, çıktı evden – Sputnik – Kulak Maması
Fasitdaire’de Raster-Noton Kuşağı
Mika Vainio – Ununquadium Vandal EP İncelemesi
AOKI Takamasa – Ununtrium Rn-Rhythm-Variations İncelemesi
Grischa Lichtenberger – Ununbium ~Treibgut İncelemesi
NHK – Unununium İncelemesi

Matías Aguayo At Facebook
Matías Aguayo At Kompakt
Matías Aguayo At RBMA Radio
Matías Aguayo Ay Ay Ay Album Review – Andrew GAERIG – Pitchfork
Matías Aguayo Interview At Carhatt Radio
Matías Aguayo – Cómeme Label At Myspace
Bumbumbox At Myspace
Wolfgang Voigt Explaines Kompakt On Electronic Beats
Passion Pit Official
Passion Pit At Myspace
Passion Pit The Reeling Official Video At Youtube
Jaydiohead Official Project Page
Retro! A Jay-Z-and-Radiohead Mash-up Album – Ehren Gresehover – NYMag
Max Tannone At Myspace
Max Tannone On Beastie Boys
Mr. Chop Informative At Now Again Records
Mr. Chop At Myspace
Mr. Chop For Peter’s Sake Informative
Pete Rock On Wikipedia
Sygaire & Defcon On Melting Pot Music
Sygaire & Defcon Yigitler Video At Myspace
Sygaire At Myspace
Defcon aka Disco Diamant At Myspace
Parallel Dance Ensemble At Myspace
Parallel Dance Ensemble At Soul Seduction
ISM Records
Biscope At Facebook
Biscope At Soundcloud
Biscope At Electrotrash

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>Info Go-R-Sel
Scrabble 23 – Poltergeist 23
Poltergeist 23 Flickr Page
Freedom/Szabadság – Sarkanylatvany
Sarkanylatvany Flickr Page

Matías Aguayo’ Photos Courtesy From Below Listed Web Site:
Kompakt.FM

>>>>>Poemé
Gece Geçtim Ömrümün Üstünden – Gültekin EMRE

Bir fotoğrafını bile görmediğim kentlerden, kasabalardan, köylerden
Geçtim, adını aklımda tutamadığım konaklama tesislerinde açık çaylar
İçtim, sorsanız haritada gösteremeyeceğim ırmaklardan döküldüm sana
Kötü çekilmiş resimler gibi günlerim, günlerim yanlış resimler gibi

“Güle güle, hayırlı yolculuklar!” beni benle başbaşa bırakan ıssızlığın
Molaya geç kalmış bir otobüs gibi soluk soluğayım sana gelirken
Hayatı yanlış sollayan bir otobüs elimden tuttu bu gece, haydi hayırlısı
Geçmişim göndere çekilecek yarın senin önünde, yarın ben yokum

Telgrafın telleri de “tedavül”den kalktı, kuşlarda kuşak çatışmaları
Yani içime su serp, yüzünde gül açsın, aşksız bir martıya dönmeyeyim
Yavrusunu yitirmiş bir kirpiye dönmesin sensiz günlerim, ortancamda
Ortak kaygılar, bendeki kamburu çıkmış bir azınlık ruhu, şimşeğin

Şaşırdığı yol, El Nino’nun okşadığı haritalardaki renk değişikliği bizi
De ilgilendiriyor, senin tarihin bana doğru ne zaman temel atacak
Çok eskiden de gelmiştim bu heryeri iyice yağmalanmış, ülkeye
Türkiye daha bir Türkiye miydi o zamanlar, sevdiğime yine burada

Şiirler yazmıştım da kimse karışmamıştı işime, ormanlar hep yanmış
Yakılmış, dostlar emekli olmuş, kışında bir karış yeri kalmamış bir
Kıyı şeridi gibiyim, akşam bekliyor beni ne yapacağım ben akşamla
Gece geçtim buralardan uykuna tutunup, düşlerine sarılıp, al işte beni

Kaynakça: Siir.gen.tr

>Yırtık Cd Kabı# 12 – GAS – Nah Und Fern

Leave a comment

>

Gas – Nah & Fern (Kompakt)

Ön tanımlama ve yargılarla giderek dar alana sıkıştırılan modern yaşamın sertliğinde, kaybolmak üzere terk-i diyar eylenmiş ses öğelerinden ne gibi çıkarımlar türetilebilir? Aşina olunan tüm ses yelpazesi kulaklarımıza çalındı ikilemi içerisinde, şimdilerde duyumsadığımız kurgulamaların neredeyse tamamının birebir tıpkısının aynısı form ve yapılandırmaları, ufak tefek makyajlar ile sunumlandırıldığı elektronik müzik saflarında, mevkisi türler üstü olan çalışmalar, kaybolmuş izlenimi uyandırılan çoğaltımları yeniden keşfedebilmemize, hatırlayabilmemize vesile teşkil ediyor. Tıpkı birazdan değineceğimiz Wolfgang Voigt’in GAS olarak yayınladığı çalışmalarda hasıl olan deneyselliğin yol açtığı çeşitlilik ve ufuk açıcılık gibi.

Elektronik müziğin “techno” yamaçlarında şekillenen “acid” vurgusu ile güçlendirilen yüzeylerin minimal kompozisyonlarda bütünlendiği, “Köln Sound” ekolünün yaratıcıları arasında rahatlıkla tanımlanabilecek bir prodüktör Voigt. GAS projesi ise birbiri ardına kayıtlarının yayınladığı süreç içerisinde, kendi içerisinde çelişen ve mücadele etmek zorunda olduğu “Techno” sarmalarından bir nebze olsun nefes alabilmek üzere, eskilerde dinlemiş olduğu geleneksel Alman müziklerini (Polka, Schlager vd.) yönelmesi neticesinde ortaya çıkan bir oluşum. Hem geçmişler bağlarını kopartmayan hem de günün imkanlarının da yardımıyla daha modernist olabilen bir müzikal yönelişim. 2006 yılında Mono.Kultur dergisine verdiği röportajda da Voigt’un değindiği üzere GAS, “İçşel bir çelişimin, çözümlemesi”. Biriktirilen melodik aksamlar, geçmişten alıntılanan ses kümelerinden beslenen “tanımsız” müzik dizininin ilk kaydı “GAS” yayınlandığında takvimler “1996”yı gösteriyordu.

Almanya’nın kara ormanlarından ilham alınan, kimi zaman işitsel bir dinlenceliğin yanında, görselliği hafızanızda canlandırmanız için tüm verileri de içerisinde barındıran bir ses enstelasyonu olan kaydı takiben, mikroskobik ses dalgalarının tevazusuz bir biçimde yinelendiği, yerel müziğin özünden alınanların makinelere hakim olan üreteç tarafından türetilen yeni seslerle harman edildiği bir devam kaydı olarak “Zauberberg”, “drone” tanımına belki de pek çoğumuzun ilk kez tecrübe etmesine olanak sağlayan “Königforst” ve çemberi tamamlayan öğe olarak da takdim edilen, melodramatik techno seslerinin de ses yelpazesine dahil olduğu “Pop” ile modern müzik sahnesinde önemli eşiklerin aşılmasına olanak sağlayan bir yapıt ortaya çıkmıştı “Bin Yayla” etiketinden. Voigt’ın kurucusu olduğu Kompakt etiketi şimdi bu zamansız müzikal izleği neredeyse 13 sene öncesinin orjinal haline sadık kalarak “Nach Und Fern” adıyla tekrardan dinleyicilerle buluşturdu. Fazla söze gerek bıraktırmayan bir nevi gündelik kirlilikten arınma ayinine dönüşen bu başyaptı kaçırmamanızı salık veririz.

GAS aka Wolfgang Voigt At Kompakt
GAS aka Wolfgang Voigt At Myspace

>Deuss Ex Machina # 243 – Onde Nada Aconteceu Nunca

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_243_–_Onde Nada Aconteceu Nunca

16 Şubat 2009 Pazartesi gecesi ‘canlı’ gerçekleştirilen programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Album Of The Week: Studio 1-Studio 1 (Studio 1-Kompakt)
>1<-Subvert-No Smokey Ganja (Rottun Recordings)
>2<-L-OW-Rising (F1 Remix) (Z Audio)
>3<-Balkansky-Hipnoza (Subtrakt)
>4<-Balkansky-United (Subtrakt)
>5<-Shockman-Oh Mi Natty (Voltage Music)
>6<-Professor Smith-Subting (Polar Remix) (Voltage Music)
>7<-Yard-Swaggle (Narita Records)
>8<-Señor Frio-Idant (Narita Records)
>9<-Hexstatic-TLC (Ivan L. Remix) (Ninja Tune)
>10<-Coldcut-Space Journey (Hexstatic Remix) (Ninja Tune)
>11<-Studio 1-Gold / Neu 4 (Studio 1 / Kompakt)

Onde Nada Aconteceu Nunca(243) – Kaçırılmayan Bir Bölüm Gibi, Sürekliliği Korunan Bir Somurtkanlıkla Zenginleştirilmiş Bir Günce, Devamsız Arkası Yarına Sarkan Bir Hiçbir Şey Olmamışlığın Kalibresinde

>>>>>Bildirgeç
İçinde yaşayıp durduğumuz çevremiz, çehremiz dönüşümünü zamanın akış hızına bağlantılı olarak yenileyip geliştirmeye imkan sağlarken, el altında tutmaya çalıştığımız önemli olgulardan birisi olan melodram hayatı ve onun bağlamındaki tüm değişkenlikleri yönlendirmeye devam ediyor. Nafile bir teşebbüs olarak da addedilen, tutturmaya çaba sarf ettiğimiz yolumuzun şekil alabilmesinin, ilerisini tahayyül edip ona göre davranabilmemizin önü tıkanıyor. Sanrılarımıza bağlı kalıp, düşüncenin tam da özünü oluşturan fikir bütünlüğünden ayrışmamıza neden oluyor. Gerisin geriye bitmek tükenmek nedir bilmeyen bir savaşımın içerisinde buluyoruz kendimizi, merhale merhale gitmek istediklerimiz, yapmaya çalıştıklarımızdan uzaklaşan bir düzlemde şekillenen güncemizde. Topluca bir tepkisizliğin içerisinde feryad figanın sesinin kıstırılabilirliğine tanıklık ediyoruz. Susmanın gereksinimi olanların tamamına yakınını oluşturan eylemlerimizi vakti zamanında ifa etmeye çalışıyoruz. Sözümüz tam da meclisten içeri. Kendi içerisinde çelişmeye başlayan hissiyat vurgusunun hissedilebilirliğini de kutsal bir melodramın bütünlemesinde gözyaşlarımızın katkısıyla beraber deyim yerindeyse hipnotize edici bir “atmosfer” kazandırarak vakitten kazanmaya çalışıyoruz. Çeliştiğimiz farkındalılık noktalarında daima bir öteki yaratmaktan kaçınmıyoruz. Yeni eklemelerimizle de kendi içinde kaçındıklarımızdan oluşan bir mizansenin kurgusuna ortak oluyoruz. Kayıp ettiğimiz zamanda tam manasıyla gizlemek zorunda olduğumuz ikircikliğimizin de vuslata kavuşmasına imkan sağlıyor. Çiğ duygusallıklar kâr etmediğinden metaya çevirmekte bir an bile tereddüt etmediğimiz gözyaşlarımızın başrolü kaptığı melodramlara buyur ediliyoruz. Tercihen, tercihli yolun son çıkış uyarılarını nazarı dikkate alarak.

Sözcükler kovarken birbirlerini sayfada dımdızlak kalınan sessiz ünlemler haline dönüşüyor halimiz ahvalimiz. Afişe edildikçe de hatalarımız, yüzümüzde belirsizliğin çizgileri çoğalıyor, derinleşiyor. Ardılına saklanmaya çalıştığımız maskelerimizin altında fırtınalar gün yüzü buluyor. Enikonu alışkın olduğumuz, aşina kılındığımız, kendimizle özdeşleştirdiğimiz yanlışlıklarımızın tümünde görmezden gelebilmeyi de bütün bunlara ilave ettiğimizdeki ortaya çıkan; bütüncül melodram olgusunu da daha rahat çözümleyebilmek kolay bir hal alıyor. Zamanın hızına karşın benliğimizde kendine yer bulan aşılmaz sahalarımızı oluşturuyor gitmemecesine özümsediğimiz. Kendimizi zorlayarak da olsa alışır alışılır diyerek meylettiğimiz acımasızlığımız, kör kör parmağım gözüne eleştirilerimiz, kanıksanan olguların yerli yersiz sahneyi ele geçirmesi drama, melodram ikilisini birbirine yakınlaştırıyor. Yok sayılmaya devam ettikçe bazı şeylerin, üzerine düşmedikçe hataların çözümünü beklemek de haliyle giderek zorlaşıyor. Beylik cümlelerin tasdik edici onamalarının, birbirinin turnusol kağıdı işlevini de gösteren bakışımların ezici üstünlüğünde, gerçeği aramaya çalışmak, melodramın sunduğunun basit bir kurgu olmasının dışında bize çok da fazla bir getirisi olmadığının bilinciyle tanıklık etmeyi de, sorunun kendisine odaklanmayı da ulaşılmaz kılıyor. Topyekün bir korunma mekanizması icat edip işlevsellik kazandırmamız da bu yüzden. Gözyaşlarının kullanılabilirliğini keşfettiğimizden bu yana geçen süreç içerisinde melodramların nasıl kurgudan gerçeğe doğru evrildiğini idrak edebilmemiz de kolaylaşıyor, son tahlilde. Mütemadiyen bir tereddütün ortalığa salıverdiği endişe, doğrunun tam da ne olduğu konusunda bir türlü anlaşamamanın getirilerinden birisi haline dönüşüyor. Dönüştürülüyor , biçimsizlik yeni baştan hüzünbazlığın günceyi işgal etmesine olanak sağlıyor.

İçeriğin çoktan boşaltıldığı, boşlandığı vizyontelenin de melodramın kendisini öncelikle seyrettiriyor iken şimdi bilakis resmi propaganda aracı haline dönüştürmesini de ilave edebiliriz. Hengamenin de karmaşıklaşan ağ görüntüsünde. İçselleştirilmesine gerek bırakılmadan bir görüntüyü bir sonrasında ekrana gelen sahnede unutmamızı, yerine yenilerini geleceğinin bilinciyle izlememizi salık vermekte olan bir doyumsuzluğun merkezini tutmaya çalışıyor, vizyontelenin kelaynakları. Sorunun merkezini boşlayıp, etrafında kopan uğursuz uğultulara mekan sağlamaya devam ediyor. Eleştirilebilir yönlerin hemen tümünde kullanılageldiğinden gündelikliğin gereksinimlerinden birisi haline dönüştürülmesi, ‘melodramın’ kuvvetini de etkisini de arttırmasına imkan sağlayan en önemli faktör olduğunu da bir kez daha belirtmekte fayda var. Meşruluk kazandırılan, çıkar sağlanıp nemalandırılan her bir durum bizleri aşılmaz sanılan yolların en dibinde yer alan uçurumlara ulaştırmaya yetiyor. İçinden çıkılması mümkünat dahilinde olan sorunların tam da merkezinde bu ajite edicilik, gözyaşından medet ummak yer almakta, şimdinin gündeminde. Toplumsal bir eşik atlamanın yegane temellendirilmesi olarak da sunulan hikayelendirmeler, çözümsüz bir geleceğin kapılarını aralatmaya yetiyor. Ses vermeye çaba sarf ettikçe, kimi gerçekten mağdur olduğunu anlayamadığımız bir gerçeklik haline evriliyor, ekran. Dahası gündelik yaşam. Kanıksamaya başlandıkça da bu önceden ayarlı, çoktan seçmeli mağduriyet, teşebbüs etmeye niyetli olan, bir şeyleri çıkmazlara düşmeden, yolundan alıkoymaya çaba sarf eden, hatalarımızın nerde olduğu konusunda emin olanların da yedek kulübesinde sabitlenmesine sebebiyet veriyor. Kendi yolunu çizebilmeye çalışanların önüne bitmek tükenmek bilmeyen bir tamamlanması gerekli olanlar listesi çıkartılıyor. Kolay zora doğru koşuluyor, koşullandırılıyor. Sırada bekleyenleri katılımcısı olacakları, sansürlü fikir teatrisine girebilecekleri bir onbeşdakikalıkşöhretin karşılığında gözlerini ve vicdanlarını kapatmaları isteniyor. Gerçek bir kere daha tarumar edilir, saman altından sular yürütülürken…Şimdi! Reklamlar

Pazartesi akşamı ‘canlı’ olarak gerçekleştirdiğimiz Deuss Ex Machina dahilinde de yukarıda kısacık da olsa değinmeye çalıştığımız olguların izlerinde şekillenen bir seçkiyi sizlerle paylaşmaya çalıştık. Genellendirmelerin alıp başını gittiği, herkesin birbirinin hatasından doğacak kazanımlar için takipte kalmaya devam etiği bir düzlemde, alternatif seslerin izleriyle güncenin rotasına dair ön izlemelerden dem vurmaya çalıştık. Popüler olanın taahhüt ettiklerinin, üzerinde düşünmemize fırsat tanımaksızın yekünde anlaşılır, anlaşırız kolaycılığının dışarısında kalan alternatifi işaret etmeye çabaladık. Müzik bize bu konuda, ‘parmağını kıpırdatmaya tenezzül’ etmeyenleri bile düşüncelere daldırabilecek kadar geniş bir alan sağlıyor. Farkına varalım veya önemsemeyelim, tını yığınlarının içerisinde güncelliğe dair çıkarımlar gerçekleştirebilmek, ahir zamanların bir gereksinimini karşılıyor. Okuduklarımızın ve takip etmeye çalıştığımız yayınlardan edindiğimiz fikriyatların birer birer sağlamasına imkan tanıyor. Tüm o zamane bencilliğine, ben yaptım oldularına, hataları ikrar etmekten ötesini göstermekten aciz kalmaya gelip dayanan sistemin kilitlenmesine dair alt okumalar da bunun cabası. Geçişlerin birbiri peşisıra durağanlaşmaya imkan sağlamadığı, tepkileri münferitleştirmeye yönlendirdiği, aynen notta değindiğimiz üzere gözyaşı fırsatçılığının alıp başını gittiği günümüzde, aslolan gerçeklerin her ne kadar acıtıcı da olsa üzerine gidebilmek, bir nebze daha iyisini kotarabilmeye çaba sarf etmekten de geçtiğini bir kere daha hatırlatmakta fayda var. Ezcümle, makalelere sığdırılamayacak kadar çoğullar haline dönüşmüş olan sorun yumaklarında, asıl ilgi alanımızı oluşturan müzik türetilebilir açılımların merkezliğini korumaya devam ediyor. Merak edip, kadraja bir türlü dahil edilemeyenlere gerçekliğin yapısı hakkında fikir edinmeyi sağlıyor. Deuss Ex Machina’da haftanın albüm önerisi olarak sizlerle, yapılandırdığı elektroniklerle harman ettiği müzikal eleştiri kuramlarıyla nam salmış, Köln Technosu ve Kompakt odağının kurcularından Wolfgang Voigt’in deyim uygunsa mihenk taşı kayıt dizini olan Studio 1’ı 12. senesinde yeniden elden geçirilmiş versiyonuna dair sözlerimizle sizlerle paylaşıyoruz.Endüstriyel gelişmişliğe paralel olarak rotasını belirleyen bir müzikal disiplin, techno. Saydamlaşmış döngülerin tıpkı makinelerin çarkını çevirmesinde olduğu gibi, belirli bir rutin içerisinde değişkenlik arz etmesiyle de benzeştirebileceğimiz kurgusal bi’ütopya bütünleyicisi aynı zamanda. Tüm verilerin bir eksen üzerinde hareket etmesini sağlayan, değişken yüzeylerinde eklenen ses yığınlarıyla beraber gerçekliğin izlerine de ayna tutan bir simgeyi çağrıştırıyor, son tahlilde. Modernizmi; “düz mantıkla” ifade edecek olursak, makinelerin hakimiyetinde insan gücünün azlığında şekillendirilmiş olan proto yapısallar bütünündeki bir üretim mekanizması olarak ele alırsak, techno vâredilmiş yeniliği de enine boyuna mercek altına alan, seslerin sağladığı detaylandırmalar ile hatalara dair önermeleri paylaşıma açan bir sahayı tanımlıyor. Yolunda ilerlediğini sandığımız pek çok şeyin nasıl oldu bittilerle gerçeğe dönüştüğünü ortaya çıkartıyor. Seslerin serüveninde başatlığın makinelerde olmasının insancıllıktan uzaklaşıp, duygusallığı ayaklar altına alıyor yanılsamasına karşın, techno ve onun tabanından yayılan müzikal neşriyatların pek çoğunda ikilemlere gerek bıraktırmadan bir sistem muhalifliği sergilendiği, dahası söylenecek pek çok şeyin sayısal figürler halindeki melodilerle iletildiğinin ortaya çıktığı bir kurgusal gerçeğe ulaşıyoruz. Endüstriyelleştirmenin eksi getirilerinden birisi olan bireyin toplumdaki yalnızlaştırılmasını ve yalnızlığa alıştırılmasını da hicveden örneklemler ile salt bir müzikal eğlence kültüründen daha fazlasını takdim etmekte, techno. Bir müzikal form olmasının yanında bir “kültür” olarak da arzı endam eyleyen techno’nun semalarında, Wolfgang Voigt’un çalışmaları ekseriyetle bu açılımların doğrultusunda alternatif olanı ortaya çıkartmaya çalışan bir dinlenceliği kapsar. Türlerin, henüz belirgin özellikleri olmadan ayrıştırılamadığı zamanlarda endüstriyel formların hemen hemen her türlüsünden bir önizlemeyi de sağlayan, çeşitliliği ortaya çıkartmaya çaba sarf eden kurgusal bir şenliğinin baş mimarıdır, Voigt.

70 ve 80’li yılların neredeyse tümünde Almanya’da etkisi hissedilir bir biçimde ana akıma yön vermiş olan Anglo-Amerikan popüler müziğinin örnekleriyle büyümüş bir isim Voigt. Birbirleriyle giderek benzeşen, çoğu zaman tekdüzeliği aşamayan müzikal eşiklerin içerisinde, hissedilir bir bütünlük arz eden, kendi yapılandırma sahasına sahip, nitelikli bir deneysel müzikal yapılandırmanın peşisıra, ilk kayıtlarını gerçekleştirir. 80’lerde üyesi olduğu BLEI projesi altında bu deneyimlerini gerçekleştirme şansı bulur. Tersine işleyen bir döngü çemberinde, mikroskobik detaylandırmalarla hareket eden, yer yer Alman folkunun kendine has müzikal dünyasından örneklemlerden de beslenen ama asla tekrara dayanmayan (üretilmişin “modern yorumu” olarak da lanse edilen tekrar yorumlamalar) bir formülün peşindedir, Voigt. Geçtiğimiz sene tekrar basım olarak, derlenip elden geçirilen “GAS” projesinin alt yapısı da bu dönemde atılır. Tüketilebilir müzikal aranjmanlardan, dinlendikçe insanın içine işleyen, düşüncelere daldıran melodilerin, yer yer gürültünün kapısını yokladığı Neu Deutsche Welle ekolünü takip eden bir elektronik deneyimlemedir, bütünlüğünde ortaya çıkartılan bu yenilikçi bakışım. Voigt neredeyse elindeki tüm müzikal olasılıkları değerlendirmeye almış bir sanatçı aynı zamanda. Techno henüz disiplin olarak dumansız fabrika şehri Detroit’ten Avrupa’ya geçiş noktasında ortaya çıkarttığı teorilerle, bugünkü Cologne Sound’unun altyapısını oluşturmaya odaklanır. Melodikanın, döngülerin içerisinde ayrıştırılarak yeniden parçanın özünde yer bulan ses kesitinde var edilmesiyle oluşturulan, bir yerde Techno’nun bugün daha anlaşılabilir bir müzikal izlek halini almasını sağlayan bir deneysel bütüne ulaşan minimalist akımın Amerikan cephesine karşı yaratılan yanıtının temsilcisi, ‘coder’ıdır.

Bu öncüllüğe dair bir başka önemli sav olarak da sanatçının diskografisine yer vermiş olan Discogs sitesinde karşımıza çıkan 30 civarındaki lakap, isim ve grup üyeliklerinin neticesinde ortaya çıkmış müzikal çeşitliliği de eklemleyebiliriz. Bugün deyim yerindeyse tekdüzeliği artık enikonu kabullenip kendi içerisinde de bölümlenmeye başlamış minimal techno’nun 90’lı yılların başındaki Robert Hood, Daniel Bell, Underground Resistance kollektifi gibi – saf – yaratım sürecini herşeyin üzerinde tutmuş, ön planda olmak yerine, müziğini iletebileceği kayıtların çeşitliliğine imkan sağlayan farklı isimlerle dinleyicilerle buluşmayı tercih etmiş bir prodüktör Wolfgang Voigt. “90’lı yıllar boyunca haddinden fazlasına ulaşmış olan fikri temellendirmelerimi düzenleyebileceğim bir yöntem olarak, farklı isimler veya lakaplar ile kayıtlarımı yayınlamayı tercih ettim. O zamanlarda türetilen her bir fikir devrimsel bir nitelik taşıyordu, üstelik ilham verici derecede de yenilikçi. İşin açıkçası farklı isimler veya proje- ler olarak hayat bulan kayıtlarda minimal elektronik müziğin farklı örneklerini tasvir etmekteydi. Bir başka önemli nedenim ise özellikle prodüksiyon aşamasında kurallara bağımlı kalmadan üretmeye de olanak sağlayan anonimlikti, aynı dönemi paylaştığı pek çok üretici gibi.” Entelektüel müzik dergisi Wire’dan Simon Reynolds’a vermiş olduğu röportajında Voigt’un belirttiği üzere, yenilenmiş her bir kayıt ile varedilmiş olan müzikal yansılara göndermeleri de barındıran, ses yüzeyleri arasında geçişe imkan sağlayan bir deneyimleme imkanı doğmaktaydı kollektifliği seçmesiyle beraber. Techno’nun karakteristik özelliği olan kadraj dışılığıyla, bas yüklemelerinde kendine yer bulan nahif taraflarıyla beraber, minimalizmin topyekün elektroniklerle yeniden tanımlanmasını da sağlamaktaydı, bu kayıt silsilesi.

1993 yılında, techno’nun türler arasında geçişlerine imkan sağlayan alt disiplinlerinin müzikal yansı ve türetimlerine ev sahipliği yapan Profan’ın temellerini atar. Kuramsal bütünlükle hareket eden bir yapılandırmadır, Profan. Manifestoları olarak belirlenen, hafif ama eğilmez, entelektüel teknodansa pop müzik olarak tanımlanmasının daha uygun olacağı belirtilen bir karşılaşama metninin ardından kayıtlar dinleyicilerle buluşur. Techno yayımcısı kimliğinin sınırlarının dışarısında, yerel’de ortaya çıkartılan müziğin dışavurumunu benimsemiş bir yapısallığa önem veren bütünlüğü, arz eder Profan. Bugünün elektronik müzikal ikliminin çok dışında, her ne kadar da pop müzik olarak adlandırılsa da genelinde Alman endüstriyel bakışının, daha öncesinde de türetilmiş Kraftwerk estetiğinin bilincinde yolunu çizmeye çalışan bir müzikaliteyi ortaya sürer, Voigt ve Profan. Taa ki 1998 yılında Michael Mayer, Jürgen Paape ile beraber kurulacak olan Delirium plak şirketinin “Kompakt”a dönüşmesiyle beraber minimal techno’nun başatlığında tüm bu manifestoyu da anlamlandıran, günümüzün önemli modern müzik etiketlerinden birisine evrilinceye kadar.Wolfgang Voigt müzikal tektipleşmenin de önünü almaya çalışan bu deneysel estetizasyon sistemliliğiyle beraber, popüler elektronik müziğin çehresindeki değişkenlikler de rahatlıkla gözlemlenebilir. 2008 yılı içinde, 20. yılını geride bırakmış olan Acid Techno’dan, sert elektronik katmanlarıyla türetilmesine karşın, içeriğinde Motown ruhunu da barındıran, eklemlenen melodikliğiyle dinleyiciyi hala etkilemeyi sürdüren bir mihenk taşı Detroit Techno, karaltılı ses kümelerinin izleriyle puslu bir atmosferi yansıtmayı amaç edinen, çok düşük yoğunluklu ses yapısalı Minimal Techno’ya, şimdilerde kıymeti harbiyesi anlaşılan, Dub müziğinin köklerinden beslenerek geliştirilen Dub Techno’ya ve gerçekliğin heves kırıcılığında yol alanların seyyahlıklarında eşlikçi olarak, akıllarda kalmış haline sahip çıkanların icralarıyla, yaşamaya devam eden Ambient Techno’ya kadar farklı müzikal yönlerin izleri üstünde yol almış disiplinler bu konuda, Voigt’u ve Studio 1’ı dinlemek isteyenler için, yeterli bir başlangıcı sağlayacağını söylemek elzemdir. Bahsini edeceğimiz diğer ayrıntılara geçmeden bir kisa toparlama yapalım: “Profan sisli bir geçmiş, güneşli bir gelecektir.”
Kasım 1995 ile Mart 1997 arasında 10 adet renk kodu ile anılan kayıt dizini olan Studio 1’da, techno dinamikleri üzerinde deneysel çıkarımlara atfedilmiş, ilerleyen günlerde Cologne Sound’unun da ilk temelleri arasında gösterilecek olan Alman minimalizminin yenilenmiş hallerine dair kayıtlar ortaya çıkartılır. Tekil bir döngü (loop) yığının, alt üst edilip, kimi zaman mikroskobik detaylandırılmasına, deforme edilmesine, techno’nun bariz enerjisini taşıyan yoğunlaştırılmış bas kolajlarına, incecik bir hattın üzerinde sanal bir ölçeklendirme ile beraber ilerleyen her bir plak oyuntusunda yeniden varlığı kanıtlanmaya çalışılan, orjinalinde oluşturulan, yaratım sürekliliğine göndermeler barındıran bir kayıt timsalidir. Gelb, C.K. Decker ve Mike INK gibi kayıt dizisinin öncesinde ortaya çıkartılmış olan technesk teori, kurgulamada derinlemesine bir serüven vaat eden, hipnotik olarak tanımlandırılan bir ses yumağının ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Studio 1, Wolfgang Voigt’in en başından bu yana savunmakta olduğu geçiş noktaları, kotarılmaya çalışılan bileşkeleriyle beraber başta Almanya olmak üzere elektronikler üzerinde şekillendirilen müziğin, içeriğinin doyurucu olmasını da kolaylaştıran bir odaktır. Saydam, esnedikçe dönüşmeye devam eden yapılandırma, kah mutlu bir atmosferin bütününü, kah duygusal bir eşiğin yakınlaştığını irdeleyen bütüncüllüğü içeriğinde barındırır. Zincirleme üretim mekanizması birbirlerini takip eden her bir plakta bu zamanına göre yabancı, soğuk karşılanan müzikal devinimin, tüketilebilir olduğunu da kanıtlanır. Salt bir dans mottosunun dışında, derinlerinde gizlenmiş seslerle, soyut geçişlerle, somut ritm değişkenlikleriyle beraber zamansızlığın müzikal icrasına dönüşür. Belli kurallara göre düzenlenen bir şematik akıştan ziyade, rastgele keşfedilmiş izlenimi uyandıran makine seslerinin yapılarıyla, belirli noktalarında endüstriyelleşmeye de göndermeleriyle kraut-rock’ın erken dönemlerindeki tavizsizliğine, şarkıların sürelerinin kestirilemediği, sınırsızlığın deneyimlenmesinin devamlılığı sağladığı eski günlere de bir selam gönderilir, ustalara saygının tezahürü olarak.Bu on plaklık dizinden seçilmiş parçaların, düzenlemeleriyle oluşturulan Studio 1 toplaması 1997’de yayınlanır. Kollektifliğin devamlılığı olarak parçaların birbirleriyle uyumları gözetilerek, sadece renk kodlarıyla anılan rumuzlarının sıralandığı kapak çalışmasıyla dinleyicilerle buluşur. İçerdiği müziğin önüne hiçbir şeyi katmayarak. Millenyum başlangıcında son baskıları da tükenen bu özgün albümün yeniden gözden geçirilmiş versiyonu ise 12 Ocak 2009’da Kompakt etiketiyle yayınlanır. Minimalist elektronik müziğin ‘sıfır’ noktasından günümüze dair değişkenliğini irdeleyebileceğimiz bir belgesel kayıt niteliğini de taşımaktadır, Studio 1’ın yeni basımı. Çoğunlukla yayınlandığı dönemin içerisinde tüketilen elektronik müziğinden farklılaşmış olarak, deneyselliğin kıvamında kullanıldığında ortaya çıkartmış olduğu merak uyandırıcılığı merkezine alan, bugünün Kompakt odağının müzkal seceresini anlayabilmemize de imkan sağlayan bir bütünlüğü içerir, ilk elden. Albümün açılışında Grün’de yer bulan #3 numaralı parçanın, ağırlaştırılmış, stereofonik dub öğesine havale edildiği bir girizgaha sahip olan Grün / Neu1 parçası yer alır. Ritmik yoğunluğundan da eksilme olmadan, tertemiz bir techno kaydına kulak kabartırız. Endüstriyel bir döngünün (loop) çevresine serpiştirilmiş izlenimi uyandıran mikro ses kesitleriyle tamamlanmış, sonralarında mikro-house olarak da tanımlandırılacak Akufen, Thomas Brinkmann prodüksiyonlarının öncülü Blau 2, keskin hatlarla şekillenen bir tekno-masalın karşılığını bulmasını sağlıyor. Deneysel avantür döngüye dahil edilmiş erken dönem technosunun tez canlı melodikasını duyumsayabileceğiniz, Rot plağının içeriğindeki Detroit ekseninin devamı olmuş Rot / Neu 2, burada ortaya çıkartılan alaşımın daha seri bir kurguda yapılandırıldığı, “click” kümesi olarak tabir edebileceğimiz somut elektronik seslerle bütünlenmiş hali olan Blau parçasıyla beraber Voigt’in sunduğu geniş etkileşimli müziğin içerisinde seyrüseferimiz devam eder. Dub-techno’nun Basic Channel’ın 1993-95 döneminde yayınladıkları, etkisi çok kuvvetli olan kayıtlarla başabaş giden seyreltilmiş tını partisyonuyla da benzeşen Hellblau, 9 dakikalık süresi içerisinde detaylarında yeniyi tanımlamaktan çekinmeyen, üretimin zamansızlığı da ortaya çıkartan bir parça haline dönüşüyor. Gas döneminde dinleyeceğimiz, ambient kıyılarında ilerleyen serinkanlı techno’nun habercisi olarak da değerlendirilebilecek, makinelerin müziğinin ruhunu ortaya son derece iddialı bir biçimde koyan, kirlenmiş ses çarpışanlarına ev sahipliği yapan, muhalif karaşınlık Rosa ile finale ulaşıyoruz. Deuss Ex Machina’nın finalinde sizlerle paylaştığımız, 4 Mart 1997’de yayınlanmış olan Gold çalışmasının alternatifini kulaklarımıza ulaştıran Gold / Neu 4 parçası yer almakta. Sentetik seslerin hakim kılınan atmosferi, şenlikli bir kakafoniye evirdiği, kütlesel bas kümesinin bugün her önüne gelenin plağında kullanmaya çalıştığı döngü (loop) kullanımının gerektiği gibi kullanıldığında etkileyiciliğini nasıl da arttırdığının delili olan bir kayıt ile çalışma nihayete eriyor. Gerek Studio 1, gerekse de yukarıda çok kısa da olsa değinmeye çalıştığımız 30’un üzerinde farklı kurgusal maskenin ardında yer alan Voigt, çağdaş elektronik müziğin kalıcı örneklerini dinleyiciyi, bazen sarsıcı biçimlerde yüksek kademeden ses bütünlüğüyle, bazen de kulağınızda daima yer etmiş bir biçimde tınlamaya hazır ve nazır olacak seslerin bütünlüğüyle türetimler gerçekleştiriyor. Bugünün minimalist yaklaşımlarının fersah fersah ötesinde, zamansız bir müzikal secereyi ortaya çıkartıyor. Makine ile insanı birbirine yakınlaştırıyor. Ezcümle: Başyapıt.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Türümüzü Kötüleme Alışkanlığı – Gündüz Vassaf – Radikal

Wolfgang Voigt At Kompakt
Wolfgang Voigt At Raster-Noton
Wolfgang Voigt / Mike INK Fan Page At Myspace
Wolfgang Voigt’s Lecture At RBMA Barcelona 2008
Wolfgang Voigt / GAS Review At Mnmlssgs
Wolfgang Voigt / GAS Interview By Simon Reynolds At Energy Flash
Wolfgang Voigt Interview By Mercedes Bunz At Angbase
Subvert At Myspace
Subvert At Rottun Recordings
Subvert At Muti Music
Rottun Recordings At Myspace
L-OW At Myspace
L-OW At Last.FM
Z Audio At Myspace
Balkansky At Myspace
Balkansky At Subtrakt
Cooh At Myspace
Professor Smith At XLR8R
Voltage Music At XLR8R
Voltage Music / Dub I.D. At Myspace
Voltage Music Review At Forward Ever
DJ Tomas At RBMA Radio
Narita Records Official
Yard At Myspace
Señor Frio At Myspace
Hexstatic At Ninja Tune
Hexstatic At Myspace
Hexstatic Pulse (Dance Mix) Video At Myspace
Coldcut Feat. Hexstatic-Timber Video At Dailymotion

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
KnotPineBox @ 14th Annual Olympia Experimental Music Festival – By Deadair
© Dead Air Dead Air Fresheners At Myspace
Studio 1’s Titles Courtesy From:
Discogs Database & Pokpok Flickr Page

>>>>>Poemé
Olmak – André BRETON

Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu. Kanadı yok
umutsuzluğun, akşam vakti deniz kıyısında bir taraçada,
toplanmış bir sofrada kalayım demiyor. Umutsuzluk bu, o bir
sürü olayların dönüşü değil bu, tıpkı akşam karanlığında bir
karıktan öbürüne giden tohumlar gibi. Bir taşın üstündeki
yosun ya da su bardağı değil o. Kardan elenmiş bir gemi o, ya
da düşen kuşlara benzetebilirsiniz, ama kanlarının en küçük
bir kalınlığı yok. Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu.
Başa takılan süslerle çevrilmiş küçük bir şey o. Umutsuzluk o.
Kopçası bulunamayan inci gerdanlık, bir ipe gelmez, böyle bir
şey işte umutsuzluk. Gerisinden, ondan hiç söz etmeyelim.
Başlamışsak bitiremeyiz umutsuzluğu. Saat dört sularında
avizeden umutsuzlanırım ben, gece yarısına doğru da
yelpazeden umudumu keserim, tutukluların cigaralarından
umutsuzlanırım. Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu.
Yüreği yoktur umutsuzluğun, el umutsuzlukta hep soluk
soluğa kalır, umutsuzlukta kalır öyle aynalar, bize asla ölüp
ölmediklerini söyleyemezler. Beni büyüleyen umutsuzluğu
gördüm ben. Yıldızların türkü söyledikleri vakit gökyüzünde
uçan bu mavi sineği seviyorum. Şaşılacak, o uzun dolu
tanelerine benzeyen umutsuzluğu, o kendini beğenmiş o öfke
küpü umutsuzluğu büyük çizgileriyle tanıyorum. Her gün
herkesler gibi kalkıyorum, kollarımı çiçekli bir kâğıda
uzatıyorum, hiçbir şeycikler hatırlamıyorum, ama hep
umutsuzluğun yardımıyla o geceden koparılmış güzelim
ağaçları görüyorum. Odanın havası davul tokmakları gibi
güzel. Zaman içinde zaman bu. Büyük çizgileriyle tanıyorum
umutsuzluğu. Bana bir sırık uzatan perdenin rüzgârı gibi o.
Böylesi bir umutsuzluk akla gelir mi! Yangın var! Ah yine
geliyorlar… İmdat! İşte merdivenlere düştüler… Ve o gazete
ilanları, o kanal boyunca ışıklı reklamlar. Kum yığını, git, pis
kum yığını! Büyük çizgileriyle önemli değil umutsuzluk. Bir
orman yapmaya giden angarya ağaçlar, bir gün daha yapmaya
giden bir yıldız angaryası, ömrümü uzatan bir angarya günleri
daha.

Çeviri: İlhan BERK