Deuss Ex Machina # 428 – cogair dofheicthe

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_428_–_cogair dofheicthe

03 Aralık 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
1. X-TG – Janitor Of Lunacy – Vocals By Antony (Industrial Records)
2. X-TG – Abschied – Vocals By Blixa Bargeld (Industrial Records)
3. Vindicatrix – Runaway Prey (Mordant Music)
4. Vindicatrix – Remote Viewers (Mordant Music)
5. Matthew Dear – Ahead Of Myself (Ghostly International)
6. Matthew Dear – Do The Right Thing (Ghostly International)
7. Gudrun Gut – Simply The Best (Version RR) (Monika)
8. Gudrun Gut – Garten – Jörg Burger’s Modern Gardening Mix (Monika)
9. Mark Fell – SOA-5 (Editions Mego)
10. Mark Fell – SOA-7 (Editions Mego)
11. Underground Resistance – Quadrasonic (Go Bang! Records)
12. Underground Resistance – Predator (Go Bang! Records)

cogair dofheicthe
(428)

kalıplara mengenelenmiş, sımsıkı birbirine geçmesine çaba sarf edilen kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz bahsi ile yine bu mabadda çok ses edilmeyenlerin, önemsenmeyenlerin, adlarını geçtik; kelamlarının bile neredeyse unutturulması gayesinden başkasına müsammaha gösterilmeyen ve tevekkeli bu gayreti anlamlandıran çabalarla hiçbir konunun konuşulmadığı, bahsinin katiyen açılmadığı bir öğütücünün içerisindeyiz. öğütülüp unufak edildikçe, yokluğu tescil edilmeye gayretli olunan ne varki sorunun öznelliği gerçekliği ve daha fazlası bunca örtbasa rağmen hala meydandayken biteviye yok yok türküsünün çığrıldığı bir zaman diliminde yol verildiğinde hangi edimlerin neye dönüştüğünü amasız, fakatsız, acabasız, keşkelerden de bağımsız neticede hakikate doğru evriltildiğini, nasıl evrilmekse artık bilakis yamultulduğunu muştulayan bir öğütücünün haznesindeyiz. içindeyiz. dur durak bilmeksizin gündem denen kanalizasyondan hallice yapımın kadüklüğü dahilinde ses edilenlerin değil sesi kesilenlerin, önüne setler çekilenlerin başlarına her nelerin getirildiğini layığıyla çözümleyebilmeye olanak sağlayan bir platonun merkezindeyiz.

yaşamı bir sinematografik kurgu raddesine denk düşürüp, olan biteni geçmişin pusu, pası irini bir yana her an tazelenebildikçe kıvançlandıkça, gönençlendikçe bir şeylerden kurtuluşun anahtarının da oralarda o cedlerde, ataların bilmem nerelerinde bulunabileceğine kani olunan, buna biat edildikçe enikonu saçmalamaların dozunun artık basbayağı tavan eşiğini zorladığı bir mevhumda öğütülüp duruyoruz bir sakız benzeri caklatılıp, çiğneniyoruz. iki arada bir derede savuşturulan, budur önünüze çıkarttığımız denilerek atfedilen, paylaşılan şeylerin nasıl da üstünkörü bir hiddet mihmandarlığının öz mamülü olduğu, nasıl da açmazların daimiliğinden başkasına müsade göstermeyen bir ilericilik takıntısına bağımlı kalındığını örnekleyen tasvirlerden mürekkeptir. bütünleşiktir. ilerlemeye handiyse doyamadığımızdan durmadan bir yerinden falso veren, durmaksızın bir yerine başka bir yamanın gerekliliğini hatırlatan bir yarılmanın, bölünmenin, zaruri bir ayrışmanın ve daha da ağırı olan anlamsızlık ile imtihanın yekten tekrar edildiği hiç alt edilemediği bir sahmanlıktır denk düşürmeye çalıştığımız.

bunca öğütmeye bir türlü doymayan, birilerine sarmayı, inatla onları hedef haline dönüştürmeyi tıpkısı, aynısı bir “hobi” mertebesinde değerlendiren, kendi kusurlarının üzerini ivedilikle örtmeye çalışıp başkasında bulduklarından, zerre miskalinden avaz avaz gümbürtü kopartmaya, tatavlalarla esastan uzaklaşmanın uzaklaştırma gayretinin bir arada götürüldüğü bir sahmanlıktır haddizatında öğütücü nam atfettiğimiz kalıt. kalıtın sabitliği sağlama alındıkça mesellerin konuşulabilirliğinden ziyade ne kadar çarçur edilebileceği üzerine kafaları patlatmanın getirmiş olduğu sonuçsuzluk beraberinde yüklenişlerimizin ağırlığını, ağıtlarımızın belirgin bir biçimde daimiliğini sağlamlaştırıyor. ötekisi olmadan, ötekisi olarak atfedilmeden, yaftalanmadan gözyaşını birilerinin çıkarları uğruna dökülmediğini, ağıtların illla billa bir kanıksama biçemi, göstergesi olmadan da bir şeylerin farkındalılığı için yakıldığına şefaat bu kadar zor mudur sorgusu ile başbaşa kalırız bu ahvalde. dönüp dolaştıkça kıymetin nelere verildiğini, nelerden esirgendiğini layığıyla şekillendiren, dönüştüren bir ambalajlama ile sunumlandırılır bu öğütücü.

büyük biraderin memleket mümessili olanında nasıl da hiddet ve tepkimeyle beraber sahip çıkıldığını kendisine dönüştüremediğine karşı basbayağı bir silah haline indirgendiğini, yönlendirildiğini afişe eden bir sunumlandırıcının kendisidir öğütücü. roboski bir ahmet mi ya da mehmet mi anlaşılamayanlara karşı gerçekleştirilmiş bir hatadır. ne de olsa bol ‘adet’li güzel ölümler devletin ayrışmaz bir hareketinin, gerçek öğtücülüğünün başka bir turnusoludur. kaçağa gitmeselerdi onlar da, cık cık cık. mavililerin saldırısı sonucu yaşamını yitiren bir öğretmen olan metin lokumcu’nun davasında ilerleme değil tam aksine örtbas etme gayreti söz konusuyken hala onu böylesine göstere göstere hayattan alıkoyabilme cüretinin elebaşlarından somut bir yanıt isteyenlere karşı gösterilen tahammülsüzlüğü de pekala bu katara eklemleyebiliriz. ne de olsa üzerinde fazla durulmasına gerek olmayan bir ‘tanesi’ olaraktan kayıt altına alınmıştı zamanında lokumcu’nun katli. her neden orada toplanıldığına bile zerre önem verilmeden geçiştirilip unufak edilmeye çalışılan.

bir nebze olsun başkalarının da hayatlarına en az bir kere doğru bir şeyler için çabalandığına, yol gösterici olabileceklerine kani olamayanların kendi halkına karşı gösterdiği bu tahammülsüzlükler silsilesinden bir başkası olarak sosyolog pınar selek’in sonuçsuzluk döngüsünde ha’bire ısıtılıp durulan mısır çarşısı davası boyunca başına getirilenleri eklemleyebilmek, iliştirebilmek lazım gelendir. sosyolojik dönüşümümüz kadrajın dışında özenle tek başlarına bırakılanlara karşı iç-dış ayrımı yapmadan bunu hemen hiç gözetmeden el vermeye, derman olabilmeye, seslenişlerinden, kelamlarından buraların bilinmedik yüzlerine dair tespitler ortaya çıkartmaya gayret eden bir insanı kamili terörist olarak nakşettirmenin her gün bu yaftalama tahrifatının başka bir evresiyle yüz göz etmenin, durmadan da ya sabır çektirtmenin, gelgelelim o balçığı alına sıvamadan, yaftalamaya dur demekten kendini alıkoymayanların veballeri her ne olacaktır. elli yıl sonra özür falan mı?. denk getirildiğinde, parçalar yan yana koyulduğunda çok da güzel, pek de matah bir biçimde ortaya çıkan derin devletlunun kesip, biçme ve ayrıştırmalarla beraber linç ettirme diksurunu emir demiri keser dercesine sektirmeksizin uygulayanlarının her dem el üstünde tutulduğu bir cenahta kollanıp durulduğu bir yerde hakkaniyet dediğiniz bu öğütme rutininde sıranızı beklemek ve sonunuzu görmek midir nedir yani?

muhalif olmanın muhalefet etmenin yaşadığın coğrafyanın kabullenişlerinden huylanıp da bir şeyleri seslendirmenin evet buna cesaret etmenin, kalem oynatmanın, huylarından asla vazgeçmeyecek olsalar da o bilindik yapılarının, alışkanlıklarının esas nelere mal olduğundan dem vurmanın neresi münfakıklık, neresi tam bölücülüktür. ses edip, yargıların, yargılamaların bunca ağırdan alınması yanıbaşında olanların herkesin bir gün kckli olacağının alenen ilan edildiği bir sahnelemede bir günde seksen yedi kişinin daha gözaltına alınmasının seksen yedi ayrı hayatın üzerinde yine yeniden tahakküm kurdurulmasının, propaganda çalışmalarına meze edilmelerinin “işte o teröristler” diye el oğuşturulmasının buraların vardır, yoktur ile kestirilip biçimlendirileceği sanılmaya devam edilen bir gece ansızın kandil mandil türkülerinin seslendirlildiği bir haleti ruhiyede kürt sorunu nam edimin çözümsüzlüğünü derinleştirmekten, basbayağı uzaklaştırmaktan başka neye hizmet etmektedir, ayabiliyor musunuz? öldürmeyi, ölümü kanıksatmanın bunca kolay dile dolandırılması, öldürmeyeceksek, itaat ettirmeyeceksek süründüreceğiz çabasının ucunun bucağının olmaması bu öğütücü haznenin ne kadar da gayya kuyusu kıvamını bir biçimde yakaladığını örneklemektedir. gerçeğe dönüştürmektedir. farkında mısınız?

sayıca bahsedilebilecek, atfedilebilecek, detaylandırılabilecek onca şey varken, bunca kekremsi, mide bulandırıcı tavır el insaf çağrıştırıcı söylencelik ve benzeri hareketler, yönlendirmeler söz konusuyken hala güncellik bunlarla donatılırken sıra insana ne zaman gelecektir? yılmadan yorulmadan sormak istediğimiz izleri silindikten, hesabı görüldükten sonra arta kalanlarla yolumuza devam ederiz seçeneğine sımsıkı tutunulan ne de olsa içimizdeki hainlerden hesap sorulacak, sorulmalıdır bahsinin tam dibinde neler oluyor, neler eyleniyor ciddi ciddi farkına erebiliyor musunuz? körleşmenin, vicdansızlaşmanın, insancıllıktan uzaklaşmanın bu ileri güncesinde daha ne olması lazım gelmektedir, hangi uyaranlar söz konusu edilmelidir ki gidişatın, yolun uçurumdan başkası olmadığı artık uyanılabilsin? erilsin!. harala gürelede kamu denetçilerimizden birisi olan ömeroğlu beylerin hrant ahparik için söylediği türklere paranoyak demişti söyleminin tam karşılığı buralarda atfedip durduklarımızda aynalanmaktadır görebiliyor musunuz? üstte tutulması gerekilen bir ırk tanımından ziyade, türk olmanın alelade afedersiniz bir rum, ermeni, kürd, şu veya bu olmaktan ne kadar farklı olabileceği konusuna kafa yorulmamışken, bu düşünülmemişken hala katlinden sonra böyle argümanlarla ne sağlanmaya çalışılıyor.

devletu alimizin gönlü ferahlığı mı, yoksa ne hedef göstereceğiz canım ne ettiyse kendi etti ermeni çıkıntı, kılıç artığı masalı mı.. sözün kısası, öğütülmeye devam edilen gerçekliklerin refakatinde yarınlarımız şekilden şekile sokulmaya, bu menzil dahilinde nefes alabilmek bile bir “şans” olarak sunulmaya devam ediliyor. itaat etmeyip ses etmeyi düşünenlere dokunursan yanarsından, sürüm sürüm sürünmen için ne gerekiyorsa yaparızlara kadar bir dolu irin hamlesiyle, tahakkümle beraber, kol kola. düşünelim de duralım bu manzaraya karşı kelam eylemekten bir adım ötesine geçmek için vaktimiz var mıdır? hala kalmış mıdır. acıya, ağız dolusu hakarete, durmadan hizaya sokma meselesine karşı dur diyebilmek için vakit alengirli tözlerin, caf caflı idelerin, ambalajı durmaksızın tazelenmiş edimlerin bir aradalığında, bu sıkışık düzenin resmi geçidinde gördüğümüz, sınandığımız, zihne kazıdığımız gel gelelim çıkışın yolunun hiçbir türlü bulamadığımızdan handiyse yılgınlığa teslim olduğumuz, irtica ettiğimiz iş bu güncelliğin sağaltımlarından, sağlama almak tanımının karşılayıcılarındandır tanıklık. tanıklığımız.

üstüste, yanyana dizilirken güncelliğin getirdikleri, yüklenişlerimiz durmaksızın çeşitlendirilirken nasıl kör kuyulara çekildiğimizi, ufaktan ufaktan yem edilmeye alıştırıldığımızı, kurda kuşa teslim edilişimizin vesikasını tanımlayan tanıklık. bahiste her bir öznel durumun aniden genelleştirilmesi yahutta önemsizleştirilip, itibarsızlaştırılması sorun mu sorun morun yoktur nokta kavislerinde, ara yollarında dolaşılmasını manidar kılan çözümleyicilerden olan tanıklığımız. bahis ve meram derdin çokluğundan ziyade, azade bunca canhıraş viranlığın iş bu kervana eklenmesinin alelaceleciliğini hafzalaya mıhlatandır tanıklığımız. bu devran böyle sürüp giderken, o yolların engin karalık ve karanlığı bir gerçeklik haline dönüştürülürken kimin neyden ne kadar sorumlu olduğunu, sorumluluklarını yerine getirmekten özenle düzenin kendine haslığı ataleti, ağırlığı açısından basbayağı feragat ettiklerini yinleletmektedir tanıklığımız. kafaya kazıtandır. basit ve düzayak cümleler kuramıyoruz. biçarlığın çareden uzaklaşmanın dayanılmaz hafifliğinde rutinlerini tanımlandıran biçimlendirip onu bina edenlerin tahakküm vesikalarında farklı manaları, dillerinin altında sakladıkları baklaları anlamlandırabilmek için bulmacalar türetiyoruz. türetmek lafın gelişi…

ağız alışkanlığı kolayca sindirilebilir diye servisi, sunumu yapılanların yazıya dökülenlerin nasıl da zor, ağır, hazin sonuçlar ve çıkarsamalardan mürekkep olduğunu gösterebilmek, anlamlandırılabilir kılmak adına bulmaca ve bilmecelerle beraber topyekün anın tanıklığına yazılıyoruz. yerin ve sayımın gereğini yerine getiriyoruz: buradayız!. yazmaya gayret ediyoruz. gün çoğunluğunda yaşatılanların sindirilmesiyle, onun genel geçerliliğinin sorgulanmaksızın tüketilmesinin teşviği ile akıp giden bir saiğin kendisi değildir. hemen hiç öyle olmamıştır. erk, muktedir, iktidar perdelemesi, gölgelemesi tüm dermanları, payandaları vesair el verenleriyle beraberce kotarmak istediği bu idenin, çok çektirilmeden hızlıca bir şekilde sona kavuşturulmasıdır. sonlandırılmasıdır. tanıklık ederken uyumaya bağışıklık, neye tanık olduğuna ayamamak bu işin bir ayağıdır. yahut kapsamının, yapılmak istenenin tam karşılığını oluşturandır. tek ve yegane hamle budur diye kıssadan bahsedilebilir. ecdad, ahlak, vatanseverlik, danışıklı dövüşler, itiş kakışlar, adalet mevhumunu eleğe çevirmeler vd. ortak sonucu bu kadar sıklıkla gündem diye başka şey ve öznelerin yumurtlanmasının farklı bir kotarımızı söz konusu değildir sanırız.

tanıklık dediğimiz, atfettiğimiz şu anın içerisinde yaşatılanlara sıra gelesiye kadar hangi evrelerin, deneylerin peşimizden koşturulduğu yapılandırıldığı bahsinin ikrarı için bir vesiledir. onun takdim edicisidir. düzayak karar merciisi olarak kendilerini konumlandıranların hakkaniyetten uzaklaştıkça kurdukları cümlelerin öbek öbek söz yumaklarının  peşime takılıbırakılan hiddetin, şiddet sarmalının birebir aynısı ikrarı olarak tasavvur hali fecaatin enikonu medyandaki kalıcılığını tescillemektedir. tescil altına alınan tahakküm vesikasının ta kendisi bu ‘dönüşüm’ saiği diyerekten bir örnekleşen yeni ülke şablonunu biçimlendirmektedir. kesin ve kati olan bir kalıba sığdırmak adına mengenelemektedir. tutturulan, atfedilen kaptırılıp gidilen menzilin dahilinde süreklilik olarak  nakledilebilecek yegane edim tanıklığı gerçekleştirilen konu ve konumlandırmaların yıllar yılıdır kendini tekrarlayan bir bileşenler toplamı olduğudur. birbirlerine lehimletilen, tekleştirilen söylem ve eylem toplamı, bütünlüğünde istemezükçülüğün naklen yayında olduğu bir tanıklık sahanlığı meydana çıkartılır bizahati muktedir elinden. yoktur.

kesin ve kati bir biçimde ihanet olarak sunumlandırılandıran, öyle adledilen konu ve vakıalarda ses edip, yola koyulan herkesin, her kim olursa olsun istenmediğinin, ağızlarının paylarının verilmesi gerektiği biteviye muştulanır. fişteklenir. gelgelelim zaten sorun morun yoktur piuf!. sivas katliamı davasında topun devlet denetleme kuruluna pas edilmesi zamanaşımı yoklaması sırasında yeterince yara almış insanları, olay dahilinde yakınlarını yitirenlere bir kere daha devletin hiddetli şamarının indirilmesidir. acınıza karşı tepkisizliğimiz, vereceğimiz tepki böyle kadüktür bu kadarcıktırın şamarı olan hamle. katledenler ortalıklarda, makam ve mevkilerinde yükselirken, yaşarken! adalet talebine kayıtsızlığın denk gelişi, devamlılığı şimdi başka bir süreci, daha fazla vakit kaybını beraberinde getirecektir. unutturmak esastır. örtbas etmek ise her zaman!. birinci yılına sayılı günler kalan roboski kıyımının tek ve asal sorusu olarak yer edinen, katletme emrinin kimden geldiğinin yanıtı bulunmamışken bildik tevatürlerin, hiddetin kendisinin denkleştirildiği baskı ve operasyonların geriye kalanlara da hayatı zindan ettirdiği bir görüngüyü ortaya çıkartırken, adalet komisyonunun ne etliye ne de sütlüye bulaşmayan analizindeki bilinmezin, tanımlanamazın halen ne olduğu tam kestirilemeyen özetleyiş bu şamarların ağırlarından bir diğeridir.

tekrara alıştıkça usanılacağı sanılan edimlerin, adalet beklentisinin tabî ki lime lime edileceğine dair arsız bir görüngünün taşıyıcısıdır tanıklık. sıfır noktası. yolun uzunluğu bir kakofoni diğer yanı bu sicim haline dönüştürülen, kalıt gibi başımızın üzerinde sarkıtılan hiddetin tevatürden çok sesini yükseltmeye gayret edene karşı sonu belirli olan bir silaha dönüştürüldüğüden de dem vurulabilir. konuşmak ve anlamlandırmak bi’yana da içeride üç gazeteci var gerisi terörist, şunlar bunlar kimlerin hancısı, yolcusu, bizler çok şeyi biliyoruz bahsine eşlik eden parmak sallamalar, vicdan yoksunluğunun, bunca barbarlığa toz kondurulmazlığın bizahati kanıtı, idris naim şahin ve tayfasının her günü bir şekilde dar edebilme inatları, varını yoğunu tüm eforunu kendisine benzetemediği, kendisi gibi görmediğini bir şekilde lince servis edebilmek için devletin yılmaz tümcesi şu “x”e haddini, hududunu bildiriniz avaz avazlığının manşetleyicileri, kopyacı kedilerin! günü kotardıklarıdır tanıklığımız dahilinde görünenler. ayarın çeşidi belirsizleştirilmişken, insansı olandan dem vurmanın hani neredeyse saçma bir romantizme tahvil edildiği güncelliktir.

böylesine kolay bir biçimde müdahil olunup, sonuç dayatılan, kestirilip biçimlendirilen niyaz edilenlerin hangi korkuların refakatinde şekillendirildiği ve neye tanıklık ettiğimizi açık eden bir sunumu günyüzüne kavuşturmaktadır. bireyi bir şeyci, töhmet altına zincirli kalmasına kafi gelecek kadar yaftalayıcılarla yüz yüze bir başına bırakarak demokrasi meselinin an be an paramparça eylendiğini ilave etmek mümkündür. her birinin ayrı ayrı havalardan bahislere giriştiği memleket mevzuularında, yahut dış dünya kavramsallığında ağır şekilciliğin, vicdani eğreltiliğin, hakikatleri bükücülüğün tastamam eksiksiz örneklerini keşfetmek mümkündür. ona öyle buna böyle attırılıp tutturulurken göz ardı edilen insandır. töhmet, safdışı bırakma, linç ettirmelerde meydan bulan görüntü tam da bu menzildedir. devlet eliyle terörize etmenin, bunu daimi kılmanın ve sürekli istim üzerinde az sonra felaketiniz olacağız çağrısına el veren, temellendirenlerin muktedirliğinde ataletten kurtularak hakkaniyetten tam ve eksiksiz bahis açmak sorumluluğumuzdur. sessiz kitleler olarak siyaset sahnesinin kadükleştirilmesi, adaletin adama göre muamele ekseniyle şekillendirilmesi, göz önünde cereyan edenlerin kimi zaman akla zararlığı, yazma eyleminden çok söverek, kırarak, dökerek günü geçirmenin dayatılması, işini iyi bilenler olarak sınıflandırılmışların her gün eyledikleri fenalıklara çanak tutulması ülkenin mizacını, bugününü anlam ve bağlam ekseninde netleştirir. denkleştirir.

bu ülkenin asıl yüzününün bu tedaviye muhtaç hali toplamda her şeyi iki kere düşünülesi kılar. düşünmedikten sonra hiç sorun yoktur ya muktedirin nezdinde, görmeyi unuttuktan, hafzalayı boşalttıktan ve sonra zihne format attıktan ötede bir geri dönüş şansı daha yoktur, olmayacaktır. kayıp yıllar, nesiller ve belleklerin üzerinde yükselmeye devam eden bu ileri bayağı ileri demokrasimiz fantazya değil gerçek bir korku sahmanlığının kendisidir. türetmesidir doksan yılık bir tahakkümün zirvelerinden bir diğeridir. tanıklık ediyor musunuz. bizahati anlamaya gayret ediyor musunuz. bizahati saygıdeğer takdirlerinize… 

>>>>>Bildirgeç

Yazdıran Zorba Olmasa… –  Arif ALTAN – Özgür Gündem*

İlkesizliğe katlanılabilirdi, ilkelliğin bön savunusuna dönüştürülmeseydi. Uyum yüceltilebilirdi, bunun eşitsizlerin, asla eşit olamayacakların lehine olduğu ileri sürülmeseydi. Yasaya sığınmak avutucu olabilirdi, güçlünün eline kılıcı verip güçsüzün boynuna ip geçirilmeseydi. Zorba bağışlanabilirdi, zorbalık için haklı tek gerekçe bulunsaydı. Yoksulluğu yazgıya yormak mümkün olabilirdi, yoksul tembellik ve beceriksizlikle damgalanmasaydı. Birlik o kadar da kötü bir çağrışım yapmayabilirdi, yoksulun çadırını dağıtma pahasına olmasaydı. Kardeşlik inancı ayartıcı yankılara aç zihni yatıştırabilirdi, kölelik zayıfın ruhuna bağdaş kurmasaydı. Aldatmak heyecanlı olabilirdi, yalan bu kadar küçük düşürmeseydi. Aşkın tarihi başka türlü yazılabilirdi, coşkunluğunu yitiren ses soğumuş kelimeyi yanlış yerden kırmasaydı. İhanetin bir cazibesi olabilirdi, hain için bir gelecek olsaydı. Riyakarlık eğlendirici olabilirdi, yüzsüz olan dünyayı yüzsüzlükle suçlamasaydı. Zeka gösterisi sevecenlikle savuşturulabilirdi, güzelliğe kılavuz kılınan budalalık yüksek değer kazanmasaydı.

Kimi söylemlere bir düşüncenin biçimi verilebilirdi, düşünceye bürünen söylem içgüdülerin arsızlığı ve anarşisinden ibaret olmasaydı. Kimi yüzlere tapınmak ibadetten sayılabilirdi, her şeyi saklanmış, içten pazarlıklı, yer altı karakterli ruhun seslenişine izin vermeseydi. Söylenmiştir, gerçeğe uygundur; çirkinlik bir ruh burkulmasıdır, yanlış bir gelişmenin ifadesidir. Toprağı öldüren kimyevi atığın çürümeye gösterdiği dirençtir. Bilinir, karanlığın gördüğü rüyadır ışık, tek marifeti gün boyu sürmesi. Boşluk sıradanlığa derinlik olabilirdi, karanlığa muhtaç ışık bu kadar böbürlenmeseydi. Çoğalan bir çürüyüştü insan, yeşeren bitki sevinciyle izlenebilirdi, çökmekte olan bir gelişme olarak bilinmeseydi. Tutsaklık arzusuyla tutuşan bir istekti özgürlük, ruhun dehlizlerinde alt edilebilirdi zaman, zaafa neftsen üstün bir tutku eşlik etseydi. Velhasıl çöküşü ahlak paklayabilir, hırsı vicdan iyi edebilir, felaketi umut silebilirdi, ilerleme buyurganın kanlı tasavvuruyla örtüşmeseydi.

Uygarlaştırıcı barbarlık oyununda, gülünçlüğüyle güçlüyü eğlendiren merhamet soytarılarıdır dünyanın bütün ezilenleri. Aklın sığ bilgeliği vicdan, günahın soğuk yüzü erdem, riyanın oynak ruhu ahlak, bir ağırbaşlılık kazandırabilirdi, ezilenin içindeki hükmetme ihtirasına incelikten bir tül örülebilseydi. Yükselmek alçaltmayabilir, büyümek küçülme pahasına olmayabilir, zalimin kapı eşiğinde titreşmek incitmeyebilirdi, istekli rüya çiçekli kırlar diye bataklığı yurt edinmeseydi. İktidar yönetilmektir. Bilgelik cehaleti körüklemekti. Alim hiç inanmamıştı: Kurulmak kurumlanmaktır. Kırılganlığına incinmek yiğitliktir. Zafere inanmak, yenilgiye susamaktır. Konuşmak azalmak, susmak çürümektir. Asayı tutanın sözüyle geçinmek zihin sürçmesi diye okunabilirdi, zavallılığa cüret nişanı takılmasaydı. Sahip olduklarını teşhir etmek iyi gelebilirdi, kendini kanıtlamaya çalışanın gerçek kıymetini ele vermeseydi. Düşünceden duyguya sezdirmeden geçmek uygar ruhun kanıtına sayılabilirdi, yabaninin duygudan çabucak eyleme geçme huyu aşılabilseydi.

Yıkım düşleyenin yıkımı arzuladığı unutulabilirdi, başkası için sarkıtılan ip aç gözlü bir hevesle tutanın da boynunu öpmeseydi. Çarpıtma ulvi zekanın ateşleyicisi olabilirdi, akıl üstüne çöktüğü kalbi dondurmasaydı. Tebessümün isyanı ironi zarafete bürünebilirdi, parlayan bakış kindarlıkla kırışmasaydı. Mizah eleme dönüşmeyebilirdi, büyük alaycının erdemi abartılı içtenliğin dökümüne indirilmeseydi. Yalnız kendini görünce büyülenen sima gönül çelici olabilirdi, başkalarının hayranlığını gereksinen benlik başkalarını ezip geçmeseydi. Ve sadece kendi hoşuna gitmekle hoş olduğuna inanan huysuz sevimli bulunabilirdi, büzüşmüş kısır duyguya katlanmak eziyete dönüşmeseydi. Uzun yaşayan erken ölendir. Uzayan ölümünü yaşamdan sayan, kendi suçlarıyla başkalarınkini karıştıran, kime ne kötülük ettiğini ayırt etme yeteneğini yitirendir. Bütün zorbalar adaletsizliğin kurbanı olduğuna inanır, bütün kurbanlar zorba olduğuna inandırılır. Öyleyken yine de küçük zevkler hoş görülebilirdi, düşünme yükümlülüğünü hor görmeseydi. Düşünce zevkten üstün tutulabilirdi, devinim yeteneğini köreltmeseydi.

Büyüklük taslamayacak kadar büyük olduğunu bilenlerin susturulduğu bir dünyada yaşamak o kadar da kötü olmayabilirdi, soytarı ruhlu kralların müziği sağırlaştıran söylevleri olmasaydı. Ötesi yok, gizlenemez artık; insan nefretine, nefret ettiği şeye benzer. Sarpa saran dildir, pus ve sisle yıkanan zihindir yanıltan. Yoksa gönülden seviyoruz birbirimizi böylesi çok daha ucuza gelir. Düşmanlar uzlaştırılmalı, karşıtlar barıştırılmalı ki, kötü bütünlük ebediyen sürdürülebilsin. Ve nihayetinde hoş bir yazı olabilirdi, yazdıran kıyıma hevesli bir zorba olmasaydı.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Bir işaretleyici, yaşadığımız anların dahilinde neler başımıza geldiğini gözlemleyebilmek için kelamlar sığınılasıdır. Arif ALTAN’ın Yazdıran Zorba Olmazsa başlıklı makalesi bu minvalde yekpare yapısı dahilinde seslendirmeye çalıştığımızı derinlikli bir menzilde tahlil eden bir perspektifi sunmaktadır. Gözün gör dediklerine dair sıklıkla atfedilmeyenlerin, yol kestirilmeyenlerin nelerden mahrum kalmamıza yol açtığının okumasıdır bir ihtimal veya fazlası. Arif ALTAN ve Özgür Gündem gazetelerinin anlayışlarına binen bu önemli okuma parçasını Deuss Ex Machina’ya iliştiriyoruz.

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
İşkence ve İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamelenin ve Cezanlandırmanın Önlenmesi ve Tutuklu Hakları – 21. Rapor – CPT
Çağrı: Mor Gabriel’e Dokunma!
Çağrı: Pınar Selek’e Tanığız, Pınar Selek’le Dayanışıyoruz!
‘umut’u büyütmek ve adalet için! – Mustafa SÜTLAŞ – BiaMag
Aşağıdan: Kognitif Mecra – Sayı: 1
Distopya 2071 – Anti-pop
Yazdıran Zorba Olmasa… – Arif ALTAN – Özgür Gündem
Ferhat Encu’nun Avrupa Parlamentosu’nda Yaptığı Konuşma – Hür Bakış
Roboski Katliamı İçin UCM’ye Başvuru Yapılacak – ETHA
Roboski için Sessiz Protesto – Yüksekova Haber
Roboski’de Rehabilitasyona Tehdit Engeli! – Hür Bakış
Tunceli Mv. Hüseyin AYGÜN Roboski Soru Önergesi ve Yanıtı – Kaynakça – Hüseyin AYGÜN Twitter Hesabı
Devletiniz Taş Gibi Duruyor Yerinde, Hiç Merak Etmeyin.. – Yetvart DANZİKYAN – Radikal 2
Ahlaklı Siyaset-Ahlaksız Siyaset – Şiyar KOÇGİRİ – Yeni Özgür Politika
Yeter Ki Sen Sahnede Kal – Kemal BOZKURT – KB’s Blog
‘Dokunulmazlıklar’ Meselesinin Özü… – Delil KARAKOÇAN – Özgür Gündem
AKP: Ertelenmiş Düşler Kumpanyası – Sarphan UZUNOĞLU – Akşam
AK Parti Diyarbakır İl Başkanı İstifa Etti – CNN Türk
Yeter Ama Hayır! – Kadir CANGIZBAY – Birgün
Erdoğan: ‘Bırak Sen Şu Bölücü Terör Örgütünü Ağzını; Sana Yapılmayan Ne Var Bunu Söyle – İMC
Haşmetmeab Buyurdu, Kürtler Ne İsityor? – Fatih EKİNCİ – Radikal Blog
Vekillerimize Dokunun Lütfen! – Gülseren YOLERİ – Yeni Özgür Politika
Oya Baydar: ‘Bütün Resmî Tarihler, Devletin İşlediği Suçları Karartır’… – Sevda AYDIN – Evrensel
BDP ve STÖ’lere Operasyon, 60’ı Aşkın Gözaltı – ANF
Önder: Kürtlere “Orangutan” Muamelesi Yapıyorlar – Emek Dünyası
Cenazelerin Polis Müdahalesi Nedeniyle Ancak Üç Günde Defnedilebilmesine Annelerden Tepki – İMC
Turkey: After The Hunger Strike – Jenna KRAJESKI – Pulitzer Center
RTE, Kürt Siyaseti, İpucu? – Orhan BURSALI – Cumhuriyet
Selim Sadak Gözaltına Alındı – Emek Dünyası
Êcdat ve Gerçekler – Ahmet ALTAN – Taraf
Ecdadını Arayan Tayyip ve Havarileri Yeter Artık – Fırat DENİZ – Ajans Amed
Pozantı Şakran’a Nakledildi – Mehmet Şah ORUÇ – DİHA – Özgür Gündem
Ah’ına ‘Yas’lanıp Dinlediğimdir – Deniz GEZGİN – Agos
‘Keşke Ölmeseydin…’ – ETHA
asmayıp da besleyelim mi netekim? bak sen şunun yazdığı mektuba netekim! – Erdal Eren – Görme Biçimleri
Ferhat Tunç’a 3 Yıl ‘Konuşmama’ Cezası – ANF
Babam Boğularak Öldü – Zeynep ALTIOK AKATLI – Birgün
Dücane Cündioğlu: Dindarların Da Günaha İhtiyacı Var – Berrin KARAKAŞ – Time Türk
Kentsel Mentsel, Sonuçta Dönüşüyoruz. – Dr. Yanko MADYANOĞLU – Yankobey
Irkçılık Cumhuriyetin Temelidir – Ayşe GÜNAYSU – Özgür Gündem
Ombudsman Bir Ermeni Yurttaşımız Olmalı – Murat KAPKINER – Taraf
Ombudsman, Protestolar Eşliğinde Yemin Etti – Dünya Bülteni
Evet Hrant, Türklük Aşağılandı – Doğan AKIN – Taraf – T24
Hrant Dink Cinayeti, Kovuşturma ve Yargılama – Fethiye ÇETİN – BiaMag
‘AİHM’nin Dink Kararı Uygulanmıyor’ – Agos
Kemal Türkler’in Kızına Hapis İstendi – Emek Dünyası
Atılım Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Hatice DUMAN ve Deri İşçisi Gülizar ERMAN Hakkında Yargıtay Kararını Açıkladı. – Sosyalist Feminist Kollektif
Genç Arkadaşlarım ve Duruşmaya Çağrı! – Füsun ERDOĞAN – Bianet
İlk Tutuklu Gazeteci: Kasapis – Elif AKGÜL – Bianet
Diyarbakır Cezaevi’nde 1996 Yılında İşlenen Toplu Cinayetin Failleri Hâlâ ‘Meçhul’ – İMC
Tsk Cevaplıyor: Yılların Ordusuyuz Sonuçta – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal
İntihar Eden Askerlerin Yüzde 90’ı Kürt – Evrensel
Katiller ve Eşcinseller – Yasemin İNCEOĞLU – Radikal 2
Erzurum’da Irkçı Saldırılar Sürüyor – Evrensel
Moskof’tan Ödünç Gözyaşları: Bozkurtların Ölümü – Mustafa YILMAZ – Şarap Dumanları
Deprem, Kasırga, Siyaset – Ayda ERBAL – Azad Alik
Julian Assange: The Fugitive – Decca AITKENHEAD via The Guardian
Türkiye’de Çok Ciddi Bir Sistem Krizi Var – Serpil İLGÜN – Evrensel
Başka Bir Seçenek Mümkün! – Aslı AYDIN – Muhalefet
Ölen Ölür, Kalan Kârlar Bizimdir! – Ali TOPUZ – Utay
İntihara Suskun Ömürler… – Zeynel Abidin KAPLAN – Muhalefet
Taşerona Karşı Küresel Çağrı – IndustriALL – Sendika.org
Sendikal Faaliyet Suç Sayılarak Cezalandırıldı – Tümtis
Ölüyoruz… (Sağlık Çalışanlarının Protesto Yürüyüşü) – İşçi Mücadele Derneği
Çürümüş Bir Şeyler Var Ticari Sağlık Ortamında – Dr. Levent AKYILDIZ – Bianet
Kürt Koridoru – İhsan ÇÖLEMERKLİ – Yüksekova Haber
Büyük Resme Bakınca… – Murat ÇAKIR – Özgür Gündem
Germany To Send 400 Soldiers, Patriot Missiles To Turkey-Syria Border – Al-Arabiya
Syrian National Coalition Chief Says ‘Kurdish Rights Must Be Secured Within A United Syria – Rudaw
Suriye’de Gazeteci Olmak… – Hediye LEVENT – BBC Türkçe
Açlık ve Yoksulluk Sınırı Artıyor! – KESK-AR – Sendika.org
Demokraside IAmA Eşiği – Berk ORBAY – GGB
Map: Which Countries Police The Internet The Most? – Nick MCCLELLAN – Slate
Türkiye’nin Derdi Porno ve Devlet Eleştirisi – A. Murat EREN – Bianet
Türk Akademisinin Kanayan Yarası – Araştırma Görevlileri – ferayebend – Halkın Hikmeti
Acının Modası – Bülent USTA – Birgün
Kurtlar Vadisi Sendromu – Enver GÜLŞEN – EG’ Blog
Simurg’un Şehre Düşen Gölgesi! – Şeyhmus DİKEN – BiaMag
“Perdede Bir Şey Söyleyip Eylemlerimizle O Söze İhanet Edemeyiz” – Ken LOACH – Fakfukfon
Koyma Ötekilik, Oyma Ötekilik – Burcu GÜRSEL – Azad Alik
Din Kardeşi Recepler ve Hizmet Sopası – Özgür AMED – Yüksekova Haber
[Propaganda Yayınları/Can Başkent] “Okunası Bir Şeyler Yayınlama Meselesi…” – Barış YARSEL – Futuristika
Kitap: Gomidas Vartabed İle Çankırı Yollarında – Nor Zartonk
Yitik Bir Amedli: Naum FAİK – Sadık ASLAN – PolitikART
“Sosyalizm, Egozim ve Deneysellik”: ANBB – Zülâl KALKANDELEN – Zülâl Müzik
[Uzayda Bir Elektrik Hasıl Oldu] Tam Bir Roll Röportajı Oldu Yahu! – Kollektif – GriZine
karalamaca – 0110100101 – yaşam diyalektiktir

X-TG Public Page
X-TG a.k.a. Throbbing Ghristle Official
X-TG – Desertshore / Final Report İncelemesi – Seda NİĞBOLU – Radikal Hayat
Vindicatrix Official
Vindicatrix – Mengamuk Album Review By Sam LUDFORD via Scrolldust
Vindicatrix via Glissando Densinghour Vol.12 via SC Page
Matthew Dear Official
Matthew Dear Artist Section via Ghostly Int’l
Matthew Dear – Beams Album Review By Garry MULHOLLAND via BBC Music
Gudrun Gut Official
Gudrun Gut – Wildlife Album Informative Page via Monika
Gudrun Gut – Wildlife Album Review By Vito CAMARRETTA via Chain D.L.K.
Mark Fell Official
Mark Fell – Sentielle Objectif Actualité Informative Page via Editions Mego
Mark Fell: Dans Pistinin ‘Üvey Evladı’ – Christopher ÇOLAK – Radikal Hayat
Underground Resistance (Band) Official Wikipedia Article
Underground Resistance / Mike Banks Interview By Mark FISHER via The Wire
Underground Resistance – Revolution For Change Album Review By Thomas KELLEY via Ghostdeep

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Rave_0187 By Sioen Roux via Flickr

>>>>>Poemé
Söz Yitimi – Cemal SÜREYA

1.
Yürüyor muyduk,
Yoksa bir doğa parçasının
Altını mı çizdiriyorlar bize?

2.
Ellerimizde küçük kağıt kutular
Yüzlerimiz asılsız.

3.
Bir yere geldik ki
Hiçbir sokağın adın yok.

4.
Binlerce çocuk,
Siyah-beyaz bir kuşak,
Ötelerden sessizce.

5.
Cebimde bir paket sigara
Bir tırnak makası
Bir mendil
Ve bir küçük yaratık
Ne olduğunu bilmediğim.

6.
Bir yere geldik ki
Güneş heyy!
Ay, ayy!

7.
Bu toptan içine devrildiğimiz
Bu bir şey, bir değirmi,
Anlatılmaz bu, bu bir gülümseme.

8.
Öteşiirde
Batar çıkar sözcüklerimiz.

(Sıcak Nal)
Kaynakça: Şiir

>>>>>Podcast Ünitesi
Deuss Ex Machina # 423 (29.10.2012)
Deuss Ex Machina # 424 (05.11.2012)
Deuss Ex Machina # 425 (12.11.2012)
Deuss Ex Machina # 426 (19.11.2012)
Deuss Ex Machina # 427 (26.11.2012)

Deuss Ex Machina # 427 – la viroj apartigis la korpoj por formangxi la malamo

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_427_–_la viroj apartigis la korpoj por formangxi la malamo

26 Kasım 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
x1-Andy Stott – Expecting (Modern Love)
x2-Andy Stott – Numb (Modern Love)
x3-Björk – Dark Matter (Alva Noto Remodel) (One Little Indian)
x4-Björk – Virus (Hudson Mohawke Peaches & Guacamol Remix) (One Little Indian)
y1-Hauschka – Radar (Alva Noto Remodel) (Fatcat Records)
y2-Hauschka – Subconscious (Vladislav Delay Remix) (Fatcat Records)
z1-The Fear Ratio – Dirty Paws (Blueprint)
z2-The Fear Ratio – Skana (Blueprint)
z3-NHK’Koyxeи – 101 (Pan)
z4-NHK’Koyxeи – 112 (Pan)

la viroj apartigis la korpoj por formangxi la malamo
(427)

korku meseli. türetildikçe derinliği, eni, boyu şusu busu hep belirsizliğini koruyan olarak tanımlanan böyle bilinen, bakılabildiğinde boyut sorununun çoktan aşıldığını faş eden birbirinin peşisıra katara eklemlenen, iliştirilen şeylerle bir olarak yâd edilen, şekillendirilen bir edim haline dönüştürülendir. hareket etmeyi müdanasız bir biçimde engelleyici, düşünmeyi ister özgün ister takipçi sınırlandırıcı, birörnekleşme, tekilleşme vesair anlamlarıyla aslen milletin birlik ve beraberliği söz konusuysa eğer kırmızı çizgilerin aşılmazlığını naklettirip, düzenleten sorgulatmadan kabullenmeyi öne süren bir yapım korku. korunaklılığı hepten sağlama alınmaya gayret edilen bileşenleriyle beraber cümbür cemaat bir cinnetül arz vesikası. bu ‘yurt’ olarak tanımlandırılan yerde nasıl ve hangi şartlara karşı çıkmadan, ikiletmeden yaşanılmasını, soluk alınıp verilmesi gibi zorunlu gereksinimlerin yerine getirilmesini sunumlandıran bir bileşenler toparlaması korku. korkuya bağışıklık kazanıldıkça eskaza yaşanılabileceğine biatın daha da arttırılmasına çabalanılan, bunlara bağımlı yaşayacaksınız yoksa yanarsız yok yok uff olursunuz değinisinin bariz yetişkin düzenlemeleriyle karşı karşıya kalınan bir yapım haline dönüştürülen korku. bireyselliğin çekimserlikle hemhal ettirilmesi neticesinde tamamen suskunlaşmanın bir başka ana belirleyicisi haline dönüştürülendir mevzubahis ettiğimiz korku.

denklik yönelişim, gelişim veya paralelinden ele alınabilecek savunuların hemen tümünde topyekün bir karar mekanizmasının yapısını sağlamlaştıran bu kısımları kurcalamayın, tenezzül dahi etmeyi ki o canlarınız yanmasın, yoksa canınız çokça yanar menziline yakın tutulan bir toparlayış hallerinde böylesi bir ülke profilinde ayrıştırılmazımız olarak belletilen korku. ayrılamıyoruz vessellam. durmaksızın yineleniyor birilerinin ellerinde ötekisi bellediğimiz kimlikler yaşayışlar tavırlar, ideler vb. herhangi bir bağ oluşturacak şey o edimin sınırlarına sokulduktan sonra mundar edilebilmesi adına dört elle saldırılan, sardırılan bir bileşkeler toplamıyla bütünleştiriliyor. izole edilip yarım yamalak konuldukça ne günün getirdiklerini çözümleyebilme şansımız kalıyor ve bırakılıyor ne de yarınlarımızın nasıl bunca ayarsızlıkla beraber güzel olabileceğinin seslendirilmesinin basit bir masalsı tevatür olmaktan öte olmadığı anlamlandırılabiliyor. enikonu bölük pörçük yapılandırmalar gözetiminde muhteşem muhteşem günlerden geçiyoruz. geçip gidiyoruz. yoksunlaştığımız birbirimizin meramında ortalığa salınanların esamesinin okunmamasıyla beraberce düpedüz çoraklaşan bir güncelliğin içerisinde ilerliyoruz. ne demişlerdi -durmak yok bozguna devam, her şart ve koşul altında aynı aymazlıkla, aynı gammazcılığı onay ve gazlamayla beraberce susun! yeterin gari diyenlere karşı muğlak bir duvar örülüyor. duvara karşı!.

öylesine birbirine geçmiş, öylesine birbirine lehimlenmiş ki ne olursanız olun, nasıl düşünürseniz düşünün aşılmaz hudutları aklınızdan bir an olsun terk ettiğinizde korku mesnedinin kendisinden payınıza düşenleri alabileceğinizin garantisinin sunumlandırıldığı bir deney sahası. denekliğimiz meydana sürülüyor. sürdürülüyor. aklın alabileceğinden fazlasının zarar olduğunu düşündüğümüz söylenceliklerin önce alıştıra alıştıra vakit nedir sektirmeksizin her uygun bulunan yerde seslendirilmesi, ses eden olmazsa bir süre daha bunun nakşettirilmesi, düzenli olarak ikrarı ve hemen ardından da ayrılmaz, ayrıştırılmaz bir öğe haline indirgenmesi çabasında; korkuların bir tevatürden öte olduğunu yinlemek farzdır. eğrelti bakışların, oluru alınmış tespit ve tavırların refakatinde sadece güncelliğin ortasında öylece bekleşen sorunların menzilinden etrafa baktığımızda bu durumun kesin ve kati sonuçlarını irdeleyebilmek mümkün olacaktır. korkularınızın cennetine hoşgeldiniz! ip çekmek, boyuna dolamak, dile sakız etmek, pundu bulundu mu kulbunu takmak, yaradana sığınıp sövüp saydırmak, elden ne geliyorsa yarına bırakmadan biberiydi, suyuydu, zapturapt için el altında tutmak gerektiğinde kullanmak. her gak diyene bu da layığın olandır denilerek cuk diye konumlandırılan sözler, en az o ağırlığını hissedip durduğumuz hiddet olgusu kadar keskin, kesin yaralanmaların müsebibi olan sözcükler, değiniler ve daha fazlaları.

durmadan bahis açıp, diyoruz ya gerçekliğin eğilip bükülmesi orwell klasiğini aşıp duran, handiyse onun tüm menzilini yıkan kurgumasal halini çoktan ekarte etmiş bileşenleriyle bu ülkenin yaşayanlarının her kim olmamalarının, hangi durumda nasıl davranmalarının salık verilmesinin ezcümlesini ihtiva eden bu çıkarsamayı neticeye ulaştıran bir olgudur haddizatında korku. korkunun otuz yıllık olanı da vardır, yüz yıla yaklaşmış olanı da. bir günlüğünde mevzubahis edileni de, yıllar boyunca söylenegelen ama çok az kısımca bilindik, aşina olunan benzeleri de. bir ahvali topyekün ilgilendireni de bir toplu iğne kadar nüfusu bulunan kısmınca önemseneni de. gündelikle ölçülemeyecek kadar sabitliklerin simyasını, dönüşümünü ve gelişimini birer ikişer katara yükleyen bunlardır şimdiki mevzunuz yiyin birbirinizi biz de işimize gücümüze bakalım kolaylamasının gözetiminde ortaya salınanlardır çoğu zaman. dip not olmayı bile beceremeyen, artık olarak bir göstergenin elemanı olarak değerlendirilenlerin kafalarına indirilen demir yumrukların, bilgeliği bilinmez de amanvermezliği, soluk kesebilirliği tescilli hareketlerin, bolca atarın tasvip edilip öne sürülebildiği bir yurt olmamızı sağlam kazığa bağlayan korku. edimin dahilinden ahkamlar taslayacak ya da ne güzel biz kılıç artıkları olarak yaşamımızı bağşettiniz diye efendilerimize söylenecek değiliz.

yahutta internetlerin sanal agorasında sabah sabah gördüğümüz hallenmelerin, ırkıçık hallerinden “ermeniler türküyeden gitsinler” pazar trollemesinin etrafında dillendirilenlerin nasıl güzellikler ihtiva ettiğinden dem vurmayacağız. kesin!. yurdum sathında herşey layığıyla yerli yerinde, eğrelti değil tastamam olur ve güzelleştirilmiş, noksanlar eksikler tamamlanmış gibi dönüp dolaşılıp bi’tabii ki sözde ermeni kıyımını engelleme “sözcülüğü” “savaşcılığı” ile uluslararası şöhret basamaklarını çıkmaya namzet atasporcularımızdan gülbeylerin haftalık eforundan da bahis açmayacağız, hayır buna gereksinim duymayacağız!. tastamam etraflıca, üç yüz birinci maddenin yargıtay ceza genel kurulunda olur vericilerinden, imzacılarından başdenetçimiz ömeroğlu’nun bir cinayet nasıl temellendirilebilir bundan başka bir insan nasıl hedef tahtasına oturtulabilir ki başkaca sorgusuna girişmeyeceğiz!. hedeflemelerin üstün ırk kimliğinin kendisinden başkasına rıza göstermediğini her fırsatta dile getirenlerin, ellerinde kızılcık sopalarıyla! ankara dtcf’yi alt üst edişlerini bu ülkenin ekmeğini yemek isteyen hayinlere fırsat tanımazlıklarının kahramanlık dolu övgülerine yer veren mecraların iki arada bir derede bunca çoğaldığının afallatıcılığından da dem vurmayacağız. ne gerek var!. o öteki, bu ayrımcı, şu dinsiz, beriki işbirlikçi, diğeri gammaz kaldık mı şimşir başta kırık tarakla!

bir de şu seslerini bir türlü, onca hamleye rağmen kesemediğimiz bir bölenlerin hası olarak resmedilen vekillerin dokunulmazlığını kaldırma harala gürelesi var ki, zaten oy verilen ötekilerinden tek beklediğimiz aşina, sığ yolları arşınlamaları seçmiş olduğumuz sözcülerimizin hayatlarını dar etmeleriyle sonuçlanacak bir güzellikler seremonisinin nasıl kadük nasıl ileri demokrasi ürünlerinden birisi olduğundan da dem vurmayacağız. bu böyleyken böyle, şöyleyken şöyle diye diye atılıp tutulurken aynı sakızı caklatmaktan, üstüne ölü toprağı serpilmiş olan mevzuları sade suya tirit çözümlemelerle gündeme dahil ettiren muhteşem yüzyıllar, ecdat muhabbetleri bütün bu önemsiz detaylardan, sıkış tıkış hallerimizi tanımlandıran korkunun her ne olduğunu cismanileştiren şeylerden daha az önemli değil mi! zaten balık dediğimizden beter hafzalamızda, satanistlerin asla yetişmeyip [bitki sanırsınız bahsedilen] eşiğinden geçmediğinden gönençlenilen, kıvanç kıvanç kasılıp durulan imam hatipler mevzusuna giriveren basınç pardon barınç hazretlerinin güzellemelerine ilişmeyeceğiz haddizatında hepimiz nasılsa dış kapının dış mandalıyız. bu ortaoyunundan bozma derme çatma tiyatronun figüranlarıyız, gülecek yerin bile komutla dikte ettirildiği yepyeni bir muasır medeniyetin yaşayanlarıyız. kitlesel yapım ve araştırmalar tamamen tersini söylüyor, işaret ediyor olsa da mesut bahtiyarız! yerseniz. sineye çekebilirseniz!

bütün o korku dediğimizin içeriğini oluşturan şeyler de hüsnü kuruntumuz afedersiniz içimizdeki x,y,z olaraktan tın tın tın ekosuyla bilcümle! cümbür cemaat. hangi bir şeye yanalım yanalım ki anlamlandırabilelim diye dert ortağı aradığımız mecralarda epey hallicenin überstar’ın köşe kadılığına, bir ötesinin diyet tariflerinden hangisini seçebileceğine kararsız kalmasının iç kıyıcı muhabbetlerine denk geldikten sonra marduk kıyametinin ehveni özü nedir. geriye sayım yapılıp durulan yirmi bir aralık kıyametine gelmeden çoktan ulaşmışız demeye tenezzül edersek çok mu oluruz dövletlum! çok mu çok oluruz halkım kıymetlim. gelip geçen, olan biten delip geçen yok edip üzerinden yeni söylemlere girişilen, lağvedilip canı çıkartılıp maşallah diye tiye alınan gaz verilip gazı kesilmeyen ahiri evveli ne buyurmuşsa onun izini takip ededuran, sürdüren o kıbleden şaşmayanların cenahında ikilemlerin dünyasında yaşam sürmekteyiz. soluk alıp vermekteyiz. duyumsatılmaya çalışılan hiddetin bağında sözümona nefes tazeleten, buna imkan sağlatan bir evrenin denekleri bellenmişiz. ikili oyunlardan kelli hem kafaların hem de kartların ha’bire karıştığı, harman olduğu hangi im ile nelerin çözümlendiğinin değil nelerin daha da berbat bir biçimde kördüğüm haline dönüştürülmesine tanık kaydedildiğimiz bir güncelliğin sathındayız.

şimdinin getirdiklerinde bir yanımız muasırlaşıp, müreffehliğin simyası ile hemhal olurken, modernleşme şiaronda enikonu kalıplara mengelenirken öte yanımızın harap, viran ve biçareliklerinin sürdürülmesine olan kör sebatın, sabıklığın yüzleri, önermeleri ve tedbirleriyle birlikte işte bu yaşamsal sürecin daimiliğinde hayata tutunulmaya çalışılmaktadır. çabalanmaktadır. çaba sarf etmesinden gayrısının namümkün bırakılmasının getirdiği hezimet ve bozgunların ikilemlerinde hanın o enge/li/beli bol yapısında bir aşağı bir yukarı ilerlemekteyiz. gündüz gece, bir an evvel bahis açılanların tezatlıklarının, keyfe keder algıların, hükümranlığın dayanılmaz hafifliğinin getirdiği gevşekliğin nelere nasıl kadir olduğu kısmının simgeleştirildiğini teyit eden bir ikilemler cümbüşündeyiz. biçimsizlik atbaşı giderken olan biten, vuku buldurulanların eğreltiliğinde müsammah gösterilmiş şeylerin nelerden mürekkep bir algı ile toplandığı denklenştirildiğini yineleten bir tasvir söz konusu edilebilir. kazın ayağı, işin doğrusu pek öyle olmasa da velev ki’lere sığınarak, el alarak, destek bularak kat edilenin ‘medeniyet’ olarak sıkış tıkış tanımlandırılanın basamaklarının değil toplumsal dönüşüm evresinin bir başka karaltılı dönemeci olduğu zihne mıhlanmaktadır zihne işlenmektedir. karaltıyı derinleştiren keşkelerin güne dahil edildiği acaba sokağından geçilmeden ikilemler meydanında çıkılamadığının örneklenebilirliği pekala dahil edilebilir.

denkleyiş, denk tutuş önceliği olan sorunların kendileri için değil kurmacanın “karanlık” o dehlizlerinden çıkanlara sapıldıkça meramın kendisinde hakikati gözlemleyebilmek ancak böylesi bir uğraşı neticesinde söz konusu edilebilecektir. yergilerin otomatikman yargılara dönüştürülmesinin, bunun teşviğinin “muhteşen sultan süleyman” hassasiyeti ile gündem donatılmışken, millet vekili dokunulmazlıklarının araya kaynak edilmesinin, bahsinin açılıp apartopar meclis çatısı altında seslendirilmesinin, koca bir ilçe fişlenmekle imtihana tutulmuşken şehr-istanbul sınırlarında da bir başsavcının adliye muhabiri gazetecileri fişleme, mimleme çalışması ve daha fazlasının, akibetleri konusunda en ufak bir çabanın dahi gösterilmediği alenen açık edilen “açlık grevinden” çıkmış  siyasi tutsakların son durumlarının nice olduğuna, emekçilerin malum ekonomik krizin teğet geçmesi hasebiyle çatkapı işssiz, dımdızlak ortada bırakılmalarının, her canlı bir gün kck’li olacak, o yaftayı yiyecek ve bu propaganda çalışmasında malzeme edilecek, harca eklemlenecek olduğunu yineleyen operasyon temelli sindirmelerin gösteregeldiği denklik neticede burasıdır. böylesidir. denkleştirmeye namzet yahut teşne olduğumuz yegane şey otokrasinin, ikilemlerle yüz göz olarak bu karanlık güncelliği içinden çıkılamaz belletmeye çalışmasıdır.

olumsuzluk bir şaidan çok gerçekliğin tâ kendisini tanımlandırırken sürünün, bu yığın veya öbeğin ayrışmaz bir parçası olan ermeni’ye sövmenin açık adresleri yayınlayarak gerçekleştirilmesi son kertede sadece buna teşebbüs bile bu dengelerin karman çorman edildiği, ayrıştırıcılığı defaatle bir kez daha önümüze sermektedir. ne de olsa duyulmamış bir şey değildir x, y, z’ye sövülmesi. onlara patır patır saydırılması. ancak bu kadar alenen birilerinin öz yurtlarında daha da korunaksız bir başlarına terk-i diyar eylenmesinin örneği ve duyumsatılması son tahlile gereksinim olmaksızın körlemesine hiddetle bu ikilemler mabadında sözüm lime lime edilmesini aklın nadasa çekilmesini yüzleşmenin teferruat zannedilmesi vb. kolaylamaktadır. tüm bu teferruat olarak bellenmiş gündelik rutinin ayrışmaz hamleleri birbiri ardına sıralanırken üç yüz bir denen kaotik meselin yapısını tescilleyen, hrant ahpariğin katlinin yolunu ve zeminini temellendiren, olurunu verdiren mahkeme üyelerinin kamu denetçiliği ile taltif edilmeleri çıkagelir. buyrun bir de buradan yakın diye sanki onca şey kolayca hazmedilebilmiş gibi alelade iki satırla geçiştirilir. hrant dink’in adı sanı belli oluşumca hedef gösterilip, tetikçilere takdim edilmesinin ne hesabının ne kitabının ve neticesinin sorgusu bile yapılmazken, ermeni’yi hizaya çekme konusunda yarışan yetkililerin müşteşar vali vekil şimdi de kamu denetçisi olabilmeleri, bu terfileri alabilmeleri halen ötekisinin varlığına karşı aşılmaz duvarları, kırmızı çizgileri koruyanların nasıl kollandıklarını bir kere daha acı bir tecrübe haline evirir. yas hep bu yana mı denk düşer.

hazin olan hep aynı kör noktadan tekabül edecek yine yeni yeniden kanırtılacak bir vakıanın yaratılması mıdır? bu kadar hengamenin içerisinde böylesi bir görünümün kendisi midir ağza sakız bellenen yüzleşme nam, kucaklaşma öz, hellaleşme şiarınının ta kendisi diyerekten muktedirce sündürülüp durulan. darbeleri araştırma komisyonu dahilinde handiyse sonuç olarak tek elle tutulur kısım olan gerçekleri araştırma komisyonu tavsiyesinin, hile ve desisenin, şamarların birininin inip ötekisinin rotasına eklendiği bu dövlet düzeninde hakkaniyetin elzemliğini, bir kere daha ortaya çıkartmaktadır. aşina olunan bilindik tevatürlerin olay ve olguların bir tekrar ve ucu açık seslendirilmesine karşın devran dönse de yaraların kapanmadığının farkına varabilmek ezcümle bir aradalığın hangi fakat, ama gibi bağlaçlarla eğrelti konumlandırıldığını mütemadiyen haykırmaktadır. azıcık can kulağıyla olan biteni işitebiliyor musunuz? eskaza gidişatın ötesinde berisinde cereyan edenlerin hepimizin geleceğinin istimlağı olduğunun farkındalılığı kısmına erebiliyor musunuz?

dört yüz bir haftadır seslerini duyurmaya çalışan cumartesi annelerini, sene-i devriyesine ramak kalan roboski kıyamından arta kalanların adalet seslenişlerini her koşul ve şart dahilinde hep o ötekisi olduklarının kafalarına kakılmaya devam edildiği tutsak yakınlarının duyulmaz sanılan çığlıklarını, biteviye adına sol denilen ama paramparça edilmiş, noktadan virgülden ayrışılmasına içlenilen bir başka ülke tahayyülcüleri ve daha pek çoklarının soldan azade insanlık namına olan seslenişlerini işitiyor musunuz? fabrika kapıları, torna tezgahları, atölye ve imalathanelerin önlerinde bekleşeduran, gelecek kaygılarından çoktan kendilerini azade eden, taşın altına ellerini değil sadece yüreklerini de koyanları fark edebiliyor musunuz? entelektüel bir sıra savma, baştan savma bir kaç tümce, güzel alıntılarla donanmış hayal imgelerinin nazarındaki, toz pembe güllük gülistanlık anlatılan diyarın burası olmadığı bunca belirginken kafayı kuma gömmenin herhangi bir olumlamaya yol açmayacağını şimdi fark edebiliyor musunuz? hep yarıda kalan cümleler devrikliği yoksunluktan bunca çokça kervana eklenip yükünüz bunlar seslendirilmesi ile oluşturulan güncellikte ikili oyunların, ikilemlerin, danışıklı dövüşlerin mahrumiyetten başka, hakkaniyeti engelleyici, vicdanı safın dışı adaleti toptan yıkıma terk eyleyen ve o gelecek beklentisinin sıfıra sabitlendiği bir cenahın bunca kör sabitlik ve sınanış sizleri düşündürmez mi? düşündürmüyor mu!…

>>>>>Bildirgeç

Herşey Yalan Gerçek Sensin – Kemal BOZKURT – Kemal BOZKURT Blog

Sayın Başbakanım duydum ki haklı olarak söylenmişsiniz Muhteşem Yüzyıl adlı zavallı, iğrenç ve tarihimizi çarpıtan diziye…
Bense tahmin ederek bunu söyleyebileceğinizi birgün (gazete olarak değil, gün olarak bir gün sayın Başbakanım) bile seyretmedim bu hain diziyi. Ancak söylemeliyim bir kaç defa bakkalda, markette alışveriş yaparken gözümün takılmışlığı da vardır.
Ne o öyle… Tip tip haller, atlastan çarşaflar, ipekten giysiler…
Bu göz takılmalarının dışında yoktur başkaca maruzatım sayın Başbakanım…
Ama sizi bir konuda daha uyarmalıyım…
Game of Thrones diye bir dizi var, o daha da berbat. Orada da krallar ve akrabaları birbirini kesiyor, sevişiyor felan filan…
Bu dizide de aslında Muhteşem Yüzyıl’a bir gönderme var alttan alta sayın Başbakanım. Gizliden gizliye beynimiz yıkıyorlar sanırsam. Reklamların ve dizilerin arasına bir kare de olsa mesaj atarlar ya, sübliminal yapıyorlar işte bence Sayın Başbakanım.
Bunu da Sayın Obama ile görüşmekte fayda var diye haddime düşmese de söylemek boynumun borcudur sayın Başbakanım…
Unutmadan söylemeliyim; hele bir cüce var ki Türk kızı olan Sibel Kekilli ile sevgili. Her ne kadar orada bir İngiliz’i oynasa da biz gerçeği biliyoruz sayın Başbakanım…
Dizide bile olsa bir Türk, Türk kalmalıdır öyle değil mi sayın Başbakanım?
Aynı Özgül Kavruk’un yaptığı gibi. Kendisine örnek Türk kızı oyuncusu madalyası verilse yeridir sayın Başbakanım.
buraya tıklayarak habere ulaşabilirsiniz sayın Başbakanım

Ah…! Bir de Spartaküs var ki…
Onu hiç söylemeyeyim sayın Başbakanım.
Daha ilk sezonda başroldeki kahraman kansere yakalanıp ölmesin mi… Allahın sopası yok işte sayın Başbakanım.
Ama gelin görün ki bu Hollywood yine bir aktör çıkarmış, o da pek bir yakışıklı mı yakışıklı…
Bize demek istiyorlar ki, “İsyancılar böyle böyle hoş güzel insanlardır…”
Spartaküs’den gözümüzü çevirsek Crixus’a yakalanıyoruz bu sefer de, o da ondan yakışıklı…
Bu şekilde bilinçaltımıza şettiriyorlar sayın Başbakanım
Bu arada; bunlar senaryo felan filan diye ortalıkta konuşup duruyorlar ya sayın Başbakanım.
Sanki senaryoyu kafadan atıyorlar.
Kanuni gerçekte var mıydı, vardı…
Efendim İbrahim paşa var mıydı? Vardı. Valide sultan, oğlu Mustafa…
E hepsi var, neresi bunun kurmaca?
Herşey gerçekken yaşadıkları mı kurmacaymış? Pehh… Kim inanır buna sayın Başbakanım, Kadir İnanır mı?
İşte bunlar iç mihrak, Spartaküs falan da dış mihrak oluyor sayın Başbakanım.

Bu arada Roboski adlı bir dizi daha var sayın Başbakanım
Yayına girmeden kaldırılan hani…
Onu da bir söyleseniz ya bizim ecdadımız böyle şeyler yapmaz diye…
Ama bi dakka özür dilerim sizin tutumunuz daha doğru bu konuda. Yok saymak en iyisi. Ciddiye alıp konuşunca herkesler sorar sonra ardını alamazsınız mazallah. Yok Ostim’di yok Davutpaşa’ydı, İkitelli’ydi, iş cinayetleri pardon cinayet mi dedim ben… İş kazalarını da sorarlar, Uğur, Ceylan derken hangi birine cevap vereceksiniz? Sizin de bir canınız var nihayetinde…
Her ne kadar Kemal diye bir arkadaşım söylemiş olsa da, “Yok saymak aslında var’dan gelirmiş” diye… Çünkü insan var olmayanı yok sayamazmış falan falan… Laf-ı güzaf işte…
Aklımdayken, Suriye dizisi nasıl Başbakanım?
Umarım tutar ve reytingleri iyi gidiyordur inşallah…Kimbilir bu diziyle birlikte ecdadımızın 1915’lerde neler neler yaptığını anlatabiliriz Suriye yollarında sayın Başbakanım.
Buradaki Kürtlerle aramız hafif limoni ya, belki Suriye’dekilerle iyileştirip aramızı onları çatlatabiliriz de…Emin olamasam da ne kaybederiz ki sayın Başbakanım? Bundan daha kötü olacak değil ya.
Unutmadan söyleyeyim, Cumartesi anneleri diye bir dizi daha var. 3-4 sene önce Lost dizisiyle iyice pekiştirilerek temelleri atılmış olan. Hani Lost kayıp demek ya, o kayıp Cumartesi annelerinin gözaltında kayıplarına göndermede bulunuyor olabilir sayın Başbakanım. Bunu da not etmekte fayda var diye düşündüm ne dersiniz sayın Başbakanım?

Bizi sorarsanız hamdolsun iyiyiz sayın Başbakanım
Bugün çocuğumla, Serin’le elele tutuşup güzel bir Pazar gezmesi yaptık. Kah oturduk kah kalktık. Afedersiniz arada bir mutlu falan da olduk boş bulunarak. Eve dönerken de sürpriz yumurta aldım ancak o çukulatasını yemedi ve bana verdi, affınıza sığınarak söylüyorum ben de yemiş bulundum…

Neyse lafı çok uzattım Sayın Başbakanım.
Belki de bir dizi bakanlığı bile kurulabilir. Hatta bu dizi bakanlığı tiyatro ve bilimum sanatlara da pekala bakabilir sayın Başbakanım.
Böyleyken böyle sayın Başbakanım.
Herşey yalan gerçek sensin sayın Başbakanım.
Gelirse dert senden gelsin sayın Başbakanım.

Saygılar hürmetler…

İlerde Vandetta konusuna el atacağım. Bilemiyorum belki de atamayadabilirim…Türk müydü değil miydi?
Sizi o güne kadar bekletmemek ve içiniz rahatlasın diye söylüyorum kendisi Türk…
Ve tabii ki Turgut Özal ile hayatımıza giren ‘beğenmeyen kanalın düğmesini çevirsin’ adlı liberal teze n’oldu? Özal’ın yolundan sapma var mı yok mu?
Buna da şimdiden cevap vereyim sayın Başbakanım, Yok…

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Bir işaretleyici, yaşadığımız anların dahilinde neler başımıza geldiğini gözlemleyebilmek için kelamlar sığınılasıdır. İşinin ehli kelamlar. Böylesi bir dönemeçte Kemal BOZKURT gibi isimlerin çabalarıyla ortaya koydukları metinler, daraltmaların at başı gittiği bir coğrafyada belirli başlı konularda fikri takibi mümkün kılacaktır. Mümkünatlar dahiline ekleyecektir. Başvezir’e hitaben kaleme alınmış metnindeki gibi didaktik söylemlerden uzak, hasmanelikten ırak söylenişlere ne çok sahip çıkmamız gerektiği bir kere daha hatırlatılıyor. Dedik ya kelam bir bağnazlık için değil anlamak içinse türlü yollar gösteriyor. Sayın Kemal BOZKURT’un anlayışlarına sığınarak bu metni sayfalarımıza alıntılıyoruz…

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Avrupa Birliği – 2012 İlerleme Raporu – European Commission Document Stuff
İşkence ve İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamelenin ve Cezanlandırmanın Önlenmesi ve Tutuklu Hakları – 21. Rapor – CPT
Çağrı: Mor Gabriel’e Dokunma!
Çağrı: Pınar Selek’e Tanığız, Pınar Selek’le Dayanışıyoruz!
Aşağıdan: Kognitif Mecra – Sayı: 1
Her Şey Yalan Gerçek Sensin – Kemal BOZKURT – KB’s Blog
“Hem Kayıpların Hem Faillerin Peşindeyiz” – Gündem ELÇİ – Bianet
‘Berfo Ana Komada, Oğlunun Kemikleri Bulunmadan Gömülmek İstemiyor’ – Demokrat Haber
Dünya Adalet Projesi: ‘Türkiye Temel Hakları Korumada Geride’ – Amerika’nın Sesi
Karayılan: ‘Türkiye, Silahları Bırakalım, Sorunu Diyalogla Çözelim Derse, Biz De ‘Hay Hay’ Deriz’ – İMC
Kürtler ‘Doğal’ Olmayan Haklarını İstiyor – Nuray MERT – Emek Dünyası
Kürkçü: Roboski’yi Örtbas Ediyorlar Çünkü Failler Üst Düzeyde! – Ali Barış KURT – ANF
Kışanak: Uludere’nin Siyasi Sorumlularının Dokunulmazlığını Hemen Kaldıralım – Birgün
Erdoğan’ın At-Avrat-Silah Üçlemesi ya da Sansür Skalası – Bekir AVCI – Demokrat Haber
Çatışmada Yaralanan Binbaşıya Ödenen Tazminat, Çatışmada Ölen PKK’lilerin Ailelerinden İsteniyor – İMC
Örtüsüz ve Kirli – Arif ALTAN – Özgür Gündem
Özgürlük – Gündüz VASSAF – Radikal
Batan Gemi Orkestrası – Bülent USTA – Birgün
Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık: Metin Göktepe Cinayeti – Meryem GÖKTEPE – BiaMag
Devletin Sevgili Hizmetkârları – Roni MARGULIES – Taraf – İlke Haber
Ombudsmanlığın Yolu Hrant’tan Geçmiş – Sendika.org
Dink’i Mahkum Eden Bir Hâkim Daha Denetçi – Yurt
Başdenetçi Kamuoyunu Yanıltıyor – Fethiye ÇETİN – Bianet
Bir ‘Rutin İşlem’: Hrant Dink – Demiray ORAL – Taraf
“Örgüt De,Delil De Var’ Dedi Ama Görevden Alındı – TimeTürk
Bir Hukuk Garabetinin Öyküsü: A’dan Z’ye Pınar Selek Davası – Akın ATALAY – T24
Pınar Selek: Ya Hrant Dink Gibi Öleceksin Ya Müebbet Yiyeceksin – Agos
Ali Akel: Türk ve Kürt İslamcıların Yolları Ayrılıyor! – Hür Bakış
12 Eylül Generalleri Emlak Zengini – Adil Medya
Kürtçe Şarkı Davasında ‘Onama’ – Mesut Hasan BENLİ – Radikal
Dikili’nin Castro’su Başkanlıktan Düşürüldü – Evrensel
Neden Hep Kürtler Yargılanır? – Muzaffer AYATA – Özgür Gündem
T. Akyol: Herhangi Bir Avrupa Ülkesinde BDP Kapatılırdı – İlke Haber
“Vekillere Dokunmayın” – Nilay VARDAR – Bianet
Zaten Dokunmuyor Muydunuz? – Şeyhmus DİKEN – Yüksekova Haber
Atamız Vardı, Bir De Babamız Oldu – Kadir CANGIZBAY – Birgün
Muhteşem Korku – Ebedi Okur – Takvimi Enayi
Erdoğan’ın Kanunu, Kanunî’si… – Zeynep ARIKANLI – Haber Fabrikası
Tarihin Ağır Kapağı: Ecdadın Ezdiği Yurttaşlık – Ali TOPUZ – Utay
AKP Hanlığının Gerileme Dönemi Başlamıştır! – Ragıp DURAN – Bir + Bir
Yumurtasız Omlet – Aydın ENGİN – T24
Tutuklu Öğrenciler Forumu Yapıldı – Muhalefet
“Satanistler İmam Hatiplerde Yetişmedi” – Rusya’nın Sesi
“Yüz Kızartıcı Bir Suç İşleyen Devlet Yıllarca Bizlerle Alay Etmiş” Taner AKÇAM – Yalçın ERGÜNDOĞAN – Sesonline / Azad Alik
2012 Beynannamesi – İstanbul Ermeni Vakıfları
“Ulus” İnşaasının İlk Enkazı: Ermeni Meselesi – İsmail Güney YILMAZ – Sendika.org
Gülbey’in Merakını Giderelim – Vartan ESTUKYAN – Agos
Ermeni Halkı Yalnız Değildir – Dur De!
Aleviliği İnkar Etmenin Vazgeçilmez Çekiciliği! – A. GALİP – Özgür Gündem
Alevilere Müdahale Sürüyor – Ergin DOĞRU – Yeni Özgür Politika
Kürt Halkı Açlığı Değil Özgürlüğü Hak Ediyor! – Gerçek: Devrimci İşçi Gazetesi
Mecliste Yeni Bir “Darbe” Hazırlığı – Aziz ÇELİK – Birgün
AKP Grev Yasağını Genişletmeye Hazırlanıyor – Muhalefet
Darkmen Tekstil İşçilerine Polis Saldırısı – Sol Defter
12/12/12 – International Day Of Action In Solidarity with DHL Turkey Workers – ITF Global
Birlikte Direnirsek Zafere Ulaşırız – Evrensel
İlginç Benzerlikler – Bahadır ALTAN – Sol Defter
Nor Zartonk Ermeni Toplumunu Yeniden Üretime Geçirecek – Sevdiye ERGÜRBÜZ – DİHA – Nor Zartonk
Ermeni Sırma Nine – Cansu BOZKURT – Solukbeniz
Bütçenin Zigon Sehpa Üzerindeki Dengesi… – Zeynel Abidin KAPLAN – Sendika.org
Patriot Gerilimi Derinleşip Yayılacak – İhsan ÇARALAN – Evrensel
Benlisoy: AKP Kürt-Arap Gerilimi Yaratmak İstiyor – Ruken ADALI – ANF
Bradley Manning: A Tale Of Liberty Lost In America – Glenn GREENWALD – The Guardian
“Boycotting Israel Works,” Says Rachel Corrie’s Dad – Joe CATRON – Electronic Intifada
Felsefe Hocasına Dersinden Dolayı Soruşturma – Demokrat Haber
Dokunulmazlık – Ahmet ALTAN – Taraf
Özde Faşizmin 14 Temel Özelliği – Lawrence BRITT – Bianet
PKK Sosyalizm Mücadelesini Yükseltmeye Çağırdı – ANF
PKK Çawa Bû Gel? – Ikram BALEKANÎ – Ajans Amed
“Kürt Sorunu”: Marx-Engels ve Taner Timur – Özcan EVRENSEL – Sendika.org
“PKK Sendromu” veya “Kürdistan Sendromu” – Deniz TEKİN – DİHA – Korsan Dergi
Kürt Sorununda Tarihten Ders Çıkartmak – I – Gençay GÜRSOY – Özgür Gündem
Sınıf Mücadelesi, Komünist Bir Ufkun Kurulması ve Bunu Zorlaştıran Bazı Şeyler – Ibrahim Q. – Servet Düşmanı
Darbeyle Hesaplaşmada Arjantin-Türkiye Farkı – Doğan Barış ABBASOĞLU – Yeni Özgür Politika
Anthology For Change: Howard Zinn’s Impassioned Progressive Speeches Span Four Decades By Mark KARLIN – Truthout
Tunus’da Sular Durulmuyor, Çatışmalar Üçüncü Gününde – Korsan Dergi
Wikileaks’ Julian Assange: Full Interview via BBC News
Mehmet Ali Birand: “Gazeteci” Neyle Yaşar? – Sarphan UZUNOĞLU – Yurt
Yurttaş Gazeteciliği – Nihan BORA – Prezi
Gazeteciliğin İntiharı ve Birgün – Koray ÇALIŞKAN – Radikal
Banttan Nem Kapmak – Onat ÇETİN – Radikal Blog
Nefretin Ucu Dine De Dokununca… – Baskın ORAN – Agos / T24
Vasatın Yükselişi, Yeteneğin Çöküşü… – Zülâl KALKANDELEN – Dünyalı Yazılar / Cumhuriyet Pazar Dergi
Totaliter Rejimlerin Bedene Fazlaca İlgisi – Ahmet TULGAR – Evrensel
Tanrının Üvey Evlatları – Özgür EYLEMCİ – Ajans Amed
Dışlanacağımı Biliyordum! – Ece Ayhan -1992 – Evvel Dergi
İklim Değişiyor, Türkiye Değişmiyor – Aşağıdan
Yaratıcı Yıkım – Mert İLKUTLUĞ – Resimaltı
Aklın Durduğu An ve Piranalar – Xwe Metin AYÇİÇEK – Yeni Özgür Politika
Geleceğin Zamanı Geldi – Sezin ÖNEY – Taraf
Hoşgeldin Bajar – Uğur BİRYOL – BiaMag

Andy Stott Official via Modern Love
Andy Stott – Luxury Problems Album Critic By Reed Scott REID via Tiny Mix Tapes
Andy Stott -Live From Moogfest 2012 via CastRoller
Björk Official
Björk – Bastards [Biophilia Remixes] By otomo72 via Revolution Blues
Takı Merasiminin Ardından Björk – Derya BENGİ – Radikal Kritik
Hauschka Official
Hauschka – Salon Des Amateurs Remix EPs 1 & 2 Review By Taylor FIFE via XLR8R
Jóhannsson + O’halloran + Hauschka @ Salon – Yiğit A. – 13Melek
The Fear Ratio / Mark Broom Official
The Fear Ratio @ Player’s Club, Solar Weekend Interview via EQTV.DJ
The Fear Ratio EPM Music Podcast #35 via EPM Music
NHK’Koyxeи Official
NHK’Koyxeи – Dance Classics Vol. II Official Informative via PAN
NHK’Koyxeи – PAN Polymath NHK’Koyxeи Sets His Sights On The Club On Dance Classic’101′ via Fact Magazine

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
The Secret Garden By Flumpster via Flickr

>>>>>Poemé
Sevgilimin Türküsü – Mehmet YAŞIN

Sevgilimin türküsüydü deniz
mavi sesine demir attı savaş
sevgilim,
ölü asker.

Sevgilimin türküsüydü buğday
altın bakışlarına kelepçe vurdu savaş
sevgilim,
ölü asker.

Sevgilimin türküsüydü barış
beyaz gülüşünü ikiye böldü savaş
sevgilim ölü asker.

Duyuyorum sevgilimi
türkü söylüyor ölü asker,
evimizin kapısını çalıyor mavi türküler.
Duyuyorum,
barış için en güzel türküleri söyler
savaşta ölenler

Kaynakça: Şiir, Sanat, Edebiyat

>>>>>Podcast Ünitesi
Deuss Ex Machina # 422 (22.10.2012)
Deuss Ex Machina # 423 (29.10.2012)
Deuss Ex Machina # 424 (05.11.2012)
Deuss Ex Machina # 425 (12.11.2012)

Deuss Ex Machina # 425 – 2012_326_34-68_4k0/000_l00p

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_425_–_2012_326_68_4k0/000_l00p

12 Kasım 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<

a-Paul Corley – She Is In The Ground (Bedroom Community)
o-Paul Corley – Narrow (Bedroom Community)
z-Spectral Being – Ancient Memory (Already Dead Tapes)
n-Spectral Being – Upon A Circular Dawn (Already Dead Tapes)
x-Mogwai – Rano Pano (Tim Hecker Remix) (Rock Action Records)
y-Mogwai – Too Raging To Cheers (Umberto Remix) (Rock Action Records)
g-Emeralds – Search For Me In The Wasteland (Editions Mego)
gx-Emeralds – Through & Through (Editions Mego)
f-Efterklang – The Living Layer (4AD)
k-Efterklang – Between The Walls (4AD)

2012_326_68_4k0/000_l00p
(425)

söylevler boca edilip duruluyor. bütün bildiklerimiz sanki birer ikişer üçer beşer tekrarlardan ibaretmiş gibi dönüp dolaşılıp birbirinden farklı olmayan teranelerin emir erliğine teslim ediliyor yeknesak makamdan seslenişler hep aynı denilegelenin sıradanlaştırılması, bağışıklık kazandırılması süreci olabildiğince hızlılıkla ilerletiliyor. menfii olanın müspettir müspet diye yutturulmasının bağrında olan biten insana oluyor. her ne oluyorsa ona ısrar edene oluyor. haddizatında düşünselliği unutmak koşuluyla devreye sokabileceğimizi söyleyip duranların muktedirliğinde ancak etliye, sütlüye dokunulmayacak şeyler için aklımızı, zihnimizi her ne ise meramın kendisini temellendiren yapılandırma merkezi onun adına yormamız örnekleniyor. örneklendiriliyor. derin uykunun kendisi kabuslara kapıyı aralatmaktayken, buyur etmekteyken hala naçarlık her duruma karşı söylevi geliştirmek değil günün getirdiklerinde eldekini de yitirmenin başka safhaları önümüze çıkartılıp durulurken olan biten yine insana oluyor. düşünmek unutturulanların bunca çokluğunda günün getirdiklerinde yüklenişlerimizi sayabilmek, dökebilmek için bir vesile. en azından öyle belledik bugünlere kadar. nereden başladık nereye doğru ilerliyoruz sorgusunda hep o başlangıç çizgisinin gerisine doğrusu uzağına doğru yönlendirildiğimiz meydandayken, demokrasi oyunu bir müsamereden başkacasına evrilmiyor.

halkın fikriyatı değil, seçilmişin tahakkümü ve olur verdiklerinin, kani olduklarından ortaya çıkartılma şartı koşulmuş olan bir mizansenin kendisi haline indirgeniveren bir demokrasi trajikliğinde düşünmek de marjinal bir eylem haline dönüştürülüyor. zaten ne biliniyorsa tersinden onların hemen pek çoğunda arada sıkıştırılıp durulan bir simgeleştirici yafta marjinal bizim güncelliğimizin gerçekliğini de tanımlandırmaya devam ediyor. yoksunlaşıyoruz. aklın getirdiklerini değil başvezirden başlayarak esip gürleyenlerin, birliği ve beraberliği zihinlerinde nasıl öngörüyorlarsa öylesini, gerisi mühim değildir kestirip atmalarıyla bezeli olan bir mizansenden bir diğerine koşuyoruz. neticesi hep yara, hep derinlemesine bir iz, kıyam olsa da varsın olsun durmak yok yola devam şıkkında ensede pişirilen bozanın kıvamı arttırılmaya devam ediliyor. müdanasız bir biçimde sessizlik mevhumu yaygınlaştırılırken ona buna akıl gani gani dağıtılırken buraların tümü birbirinden ayrıştırılmayacak anlamda öznel, özgün sorunlarının hepsine karşı bir vurdumduymazlık, iki sessizlik muştulanıp duruluyor. sorun mu ne sorunu altı üstü milyonlarca insanın akıllarının ucunda bile yerini muhafaza etmeyen, umursanmayan gelgelelim bakıp görelim epey hallice bir nüfusun başında bir giyotin edasıyla kah gaz bombası, kah bildiğiniz füzeler, top mermileri en olmadı mermiler ile simgeleştirilen hakiki bir sonuca dönüştürülen sorunlara karşı umursamazlık sergileniyor.

büyük devlet takıntısı, bozuk koster, durmaksızın fişteklenen hiddet tanecikleri, şiddet söylemleri, bedeviler, ayılar ve ağza alınmayacak belaltı vuruşlarla harı, ateşi hiç tükenmemecesine sürdürülüyor. enikonu bulunduğumuz yerler birer hücre haline dönüştürülüyor. bildiğimiz, bildiğiniz hücre. içerisi dışarı fark ettirmeyen her alanında büyük biraderin gözünün kulağının varlığı tesis edilmiş, dokunma yanarsın işaretleriyle bezeli bir mabadda yaşama tutunmaya çalışıyoruz. böyleyken böyle. kolay değil, kelama dönüştürebilmek yıllar yılıdır sürüp gideni hatim ettirecek anlaşılır kılabilecek olanı bulup denkleştirmek bir satırlık menzilde. bir sayfalık mesafede. onun içindir ki parçaları ayrışık yerlere konuşlandırılmış olan bu mizansenler ülkesinde, her dem yeniden yola çıkmak lazım geliyor. anlamak anlamlandırmak ve yaşatılanların sürekliliğinin sadece ve sadece baskıcı olan o bilindik zümrelerin varlığını koruyan, umursayan gerisini koyverip unutuş tarlasına sallayıp duran bir bileşke halinin bu ülkenin hasılı kelam gerçekliği olarak resmedildiğini anlamlandırabiliyor. böyle bir tanımın etrafında ağar gibi kirlenmişlerin, türksolu gibi neşriyatların, özdil gibi kalemlerin, haberden gayrı herşeyi sunan sitelerin varlığını, kinin ötesini tasavvur dahi etmeye gerek duymadan ağzına geleni söyleyenlerin bir yerlerde halen fişteklemekte oldukları nifak tohumlamasının nelerden mürekkep olduğunu anlamlandırır kılıyor.

ayrışıyoruz. kırılmalar v dökülmeler yaralarımızı onarılmaz hallere sürüklüyor. yaramızdan kan oluk oluk akarken de, kah kabuk bağladığına kendimizi avuttuğumuz zamanlarda da bir şekilde rotaya dahil edilen böylesi bir yığın elinde derlenip toparlanan, güne dahil edilenlerin peyderpey sunduğu yegane şey acıların sürekliliğidir. aritmetik oyunu değil ki bir sen bir ben kazanalım bu oyunda. bunca kirli harala gürelede. ne kelama odaklanılıyor ne sözün kendisine kıymet biçiliyor. varsın olsun ölen ölsün ben dönmem yolumdan tutturmasıyla beraber bütün birikim, bunca hınç hemen hiç eksik edilmiyor. dünün şartlanmışlıklarını alaşağı etmeye teşne olup bugün aynı fenalıkların altına imzalarını atmaktan kaçınmayanların sahnelemelerinde, dillendirdiklerinin kıyasıya eleştirdikleri o devlet geleneğinin devamlılığı olduğu bu kadar afakiyken, hesap kitap ortadayken halen güllük gülistanlık bir yerde yaşadığımız savlaması biraz fazlaca kadük kaçmıyor mu. hala mı eyyamcılık, rıza göstermek ve ötesi. kendiliğinden sorunların çözümlenebilirliği gibi bir durum söz konusu edilme şartları ortada bile değilken nasıl bunca rahat bir biçimde paldır küldür bazı şeylerin ömrü bunca kısaltılabiliyor. böylesi bir rahatlığa erilebiliyor. sorun mu sorun morun yoktur. işaretlemeler mi kantır strayk oyun bildiğin oyundan etkilenmiş çocuklar, açlık grevi mi konuştuk halloldu, çözüm mü yok o bildiğiniz muamma!, hayat mı bu sathı mahalde hep cehennem be arkadaşım diye lafı bağlayası geliyor insanın.

çekimserliğini çoktan kenara terk etmiş olanların dillendirmeye doyamadıkları fecaatlerin etrafında gözümüzün önüne, aklımızın kenarına terk edilen oyalanasınlar bunlar bu mevzularla biz de işimize, azarilliğimize, derdest edebilmeye, hınç almaya, kitleleri gaza getirmeye, dünyanın efendisi falanı filanı olma çabalanımına devam ededuralım diyenlerin mabadında insana sıra ne ara gelecek! düşündünüz mü? yok saymak, baştan savmak, önemini değerlendirmek bir yana yerin dibine sokabilmek için şans olarak değerlendirilegelen kimi şeylere sahip çıkmak, dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek için elini oğuşturmaya devam edenlerin kirli savaşın taa kendisini sürdürün ne olursa olsun yollu göndermelerine aynen riayet ederek nereye evrildiğimiz meydanda değil midir? nereye koştuğumuz, halimizin has resim altı hala mı okunamamaktadır. yok oluyor çürüyor ve nihayetinde kıyamet kıyamet diye bekleşiledurulanın bizahati kendisini yaşıyoruz. her an ve her dakika. mebzul miktarda bir tahayyül değil bu yahut betimleme. neye karşılık geliyorsa bizahati onun kendisidir şu iki satırda anlatmaya çablandığımız. bir yerlerde silinip üzeri çizilenlerden olabileceğimiz vakti zamanında tecrübeyle sabitlenmişken halen geçer akçe oldurulmasına karşı bir endişenin kendisindendir bu kadar   dillendirmeye uğraş didiş olduğumuz. bir şekilde yazmaya teşne olduğumuz, çalıştığımız. çabalandığımız.

altmış sekiz günün arından bitirilerek yarın bir gün unutulacak olan tutsakların hangilerinin derdine kaniyiz, hangilerinin neyden tutulup da içeriye mahpus edildiğini bilmediğimizi yineleyebilmek için tüm bu meram. üzerinden on yedi yıl geçtikten sonra hala net bir yanıt bulunamayan, niceleri gibi münferittir münferit diye diye unutturulmaya, geride kalanları avutulmaya devam edilenler kervanına katılan fehim tosun gibi kayıp edilenlerin akıbetlerine zihin yorabilmek içindir bu meram. bir gün bizler de ansızın yok olmayalım diye!. bir tespit, bir ahkam kesilmesi karşısında bariz hinliklerin sergilendiği nice basın emekçisinin tutsaklıklarının sene-i devriyesini, özgür basının ne demek olduğunu, hangi bedeller ödetilerek nasıl algıların karşısında ses edildiğini yineleyebilme çabasına eklenme çabasıdır bu meram. anca beraber kanca beraber. unutuşun tarlasına çoktan terk edilmeye hazırlanmış olan üzerinden tam iki yüz seksen altı gün geçmesine rağmen hala kimin elleriyle, hangi amaç doğrutusunda vatandaşına bomba yağdırılabildiğinin hesabının sorulamadığı roboski kıyımını unutmadığımızı yineleyebilme kısmına ihtfanedir bu meram. sorumlular sorumsuzluklar sergilemeye devam ederlerken kah bomba, kah biber gazı, kah cop, kah dokuz sütuna manşetlerle bu halkın ötekisi diye sunulanlarına bu hayatı nasıl dar ettiklerini artık isteseler de saklayamadıklarınızı ikrardır meram.

görünen imgelemin nelerden mürekkep olduğu artık belirginleşmişken hala yok o öyle sandığınız gibi değil, böyledir ve şöyledir diye argümanlarını sergilemeye doyamayanlara illallah demek edi bese, yeter artık imidir şu gördüğünüz kelimelerden mülhem bulmaca. unuttukça, unutmaya nail oldunukça daha başımızdan ne eksik edilmeyeceğini tam kesitremediğimiz bir modern zaman tasavvuruna karşı uyanmanın zamanı henüz gelmemiş midir? seslenip durduğumuz kendi sıkış tıkışlığımız, bunca nefessiz konuluşumuza rağmen hala yola koyulmak için hangi emarelere bekleyedurmak lazım olandır. hiç düşündünüz mü. yarın geçmiş olmadan! bir türlü düze çıkmayan, elbirliğiyle çıkartılmayan, derdest edilebilmesinin bunca kolaylıkla sağlanmasının önü alınmayan her durumda şartlanmışlıkların, önyargıların paralelinde el altında tutulan değişim ve dönüşümün empatiyle değil tahakkümlere dört elle sarılmasından halen geçtiğini cismanileştiren bütün bütün bu hayat denilen akışın dinamiklerini perişan ederken hala herşey güllük gülistanlık bahsine sıkı fıkı tutunanların, aradan kelama karışılan, meramı anlamlandırılmaz belleten bir yargının kendisidir yalanlar. bu belleyiş çabalarının sacayaklarından birisi ayrıştırılmak istenmeyen öğesi olan yalanlar. bir iki sonra ipin ucu koyverilen hangi durumlarda nasıl bir tepkime verilmesi gerektiğinin epey hallicedir birbirine karıştırıldığı tam anlamıyla derinlemesine yol aldığımız bataklığı anlamlandıran bir edimdir yalanlar.

hakikat ve tam manasıyla hakkaniyet mevzubahis ise bunun gibi önceliklerimizden olanların manipüle edilip kırmızı çizgilerin ardına taşındığını gösteren, haddizatında hır gürün bütün anlama çabalarının önüne hiddetle budur suru duvarını ördüğünü irdeleyebilmemize olanak sağlayandır yalanlar. bıkılıp, usanılmayan el yordamıyla bile bunca bilginin ortalıklarda olduğu bir zamanda halen büyük birader mitinin korunaklılığını tabu kıldırılması vesair anlamlarını dökümlendiren bir ağın kendisidir yalanlar. topumuzu bir günde alaşağı, ideyi çürüğe, aklı unutuşa terk etmemizi salık verdiren, bunu dikte ettiren bir yapının bizzat kendisidir. zehri halen içimize çekmeye devam ettirildiğimiz. kahrını, ızdırabını bir ömür çekmeye mecbur kılındığımız, buradan öte köy yok şuradan öte yol yok denilerke başka seçeneklerin daha en başında devredışı bıraktırılmasına şahittir yazıldığımız masalların beşiği yalanlar. sürümcemesiz bir şekilde, kesintisiz olarak insani olanı ayaklar altına alınırken vicdan muhasebesini bir vitrin düzenlemesinin parçası olarak değerlendiren, şartlar bunları ve daha fazlasını gerektiriyordu diye üzeri çizilen doğruların katili olan yalanlar. bu şekilde gerçeklik dönüştürülürken bu menzilde hiddetin kendisiyle mesaiye zorlatandır yalanlar.durmaksızın, akış devam ettirilirken hangi konularda sınıfta kalmayı sürdürdüğümüzü zihine kazıtmakta olandır yalanlar.

bugün bu şartlar bu iklim böylesine sert ve aşılmaz kılınmışsa, böylesine bağnazlıkla hemhal aşılmazlıklarla kolkola biraradalığı, hamuru sağlam karılmışsa ne yapılması gerektiği konusunu diri tutan, nesneleştiren zihine düşünmeyi, aksinin sonu olacağını personaya bildiren bir vesikalayıcıdır yalanlar. görmekten çekinmeyene. karaşınlık her dem kuşkuları öne sürerek, şüpheleri ortaya taşıyıp kaybolarak, mütemadiyen biz biliyoruz ne naneler çevriliyor bahsinin kıvılcımı yakılarak, bundan işkillendirerek devamlılığı sağlanan bir edim. dün nasıl hayatın merkezine konumlandırıldıysa bugünlerde de bunca yalanla kolkola güncelliği kapsayan bir eylemin kendisi. muktedirliğin görmeyi unutturup duymayı hafızdan defettirip bilmenin tamamen devredışı bırakmasının akıbeti çok belirgin olan unutturma vurgusunun bir başka öğesi olan karaşınlık. günümüz bunca yıkımla hemhal tecrübeden düşe kalka ilerleyememe, olduğumuz yerde sabitlenme ile ilişkilendirilmiş bir neticeden ibaret ve ilişkiliyken hala durmadan ilerlediğimizin yansıtılması, hakir görüyorlardı zamanında çok şükür bugün o ah aldıklarından, ettiklerinden hemen hiç geri kalmayan bir dönüşümü tamamladıklarını avaz avaz duyurmaktadır. usulüne uygun yansıtmaktadır. mesel ortada dağ gibi yükselirken, blöf, şov ve benzerleri ile donatılmış cümleler lacivert takımların, vatan elden mi gidiyor (bu kaçıncı kez!) şiarında yol katedenler içinse birer linç pratiğinin halen temellendirilebiliyor olması düşündürücüdür.

kapsayıcılık çoktan bir kenara atılmışken iddianamelerin fantazileri kıskandıran coşkunluğunda çarmıha gerilenlerin, yaftalanarak suçlu ilan edilenlerinn birer insan değil suç objesi, üreteni, vicdansızlar olarak resmedilmesi, terör örgütü yapılarından birisi ya birimi olarak gösterilmeye ve anılmaya çalışılması bu düşündürücülüğü derinini bildiğimiz o gayya kuyusunu resmiyete dökmektedir. hiçbir şart ve koşul altında muhalif söyleme, bunca eğreltiliğe karşı tepkimeye ve kelama geçit bırakılmaması, bilakis tüm düşünüp harekete geçenleri hah işte şüpheliler, içimizdeki hainler, ekmeğimize ortak olan, yiyip içip arkamızdan hançerleyenler bahsinin gösteregeldiği düpedüz, kapkaranlık bir kuyunun kendisidir ötesi değil. manidar çözümlemelere gerek bıraktırmayan bir biçimde her neyle karşılaşıyorsak onun tam dengidir. bu dipsiz kuyu. iyi polisliğin, kötü polisliğin pay edildiği, ahkam kesmelerin had bildirirken kutsiyet atfedilmiş olanların hınçla yolunu kesiştirenlerin eriyip de giden bedenlere bir gıdım tuz, bir gıdım şekeri bile çok görenlerin, olmadığına kendilerini kandırmaya devam ettikleri bu savaş ikliminin sahadan evlerimizin içlerine kadar nüfus ettiğini görebilmek için alim olmak gerekliliği yoktur sanırız. olmayacaktır. bir yapılandırma, kurgusal bir izleğin içerisinde yönetmenin algısına, empatisine ve tahayyülüne göre tam vaktinde devreye girecek kurtarıcı, kahraman veya adlandırılışının her ne olduğuna sizin karar verebileceğiniz karakter yok yanıbaşımızda.

olup biterken bunca şiddet , şirazesinden de zıvanasından da çıkmış hiddet bir gösteri öğesi değildir. tam aksine düşünülmesi gereken bir gerçeklik trajedisidir. günler günleri kovalarken suskunlaşmaya biat  arttıkça pusun yeri göğü kapladığı bir cehennem tasviri gerçekçil kılınmaktadır. yaşadıkça, nefes aldıkça derinden yaralayan cinsinden bir yer altı aylık ve iki yaşında bebeklerin babalarına sarılmalarına müsammaha gösterilmeyen tam aksine dört bir yandan mukavemet ile aşılmaz duvarların örüldüğü bir cehennemdir burası. ömrü hayatını bundan sonra ve ötesini hesaba kitaba çok da katmadan, hayatlarını ortaya koyan açlık grevini gerçekleştirmiş tutsakların b1 vitamini ihtiyaçlarını, eylem bittikten sonra tedavilerini bile aksatmaktan geri kalmayanların nefesler tükettikleri bir cehennemin bizahati kendisidir burası. sempatik görünme maksadını geçtik empati denilen edimin nasıl çift taraflı çalıştırıldığını, seçimlere göre muamelelerin düzenlendiğini ve halen bunun geçer akçe olduğunu belleten hareketlere imza atılandır bu cehennem. emeğin karşısına emek örgütü, hakkın karşısına hak örgütlerinin konuşlandırılabildiği, aman sus yerin kulağı vardır efendimiz bize çok çoook kızar korkusuna sıkı sıkıya tutunanların hamlelerini doğrudan yana değil eğriden, mazlumdan yana değil muktedirden taraf seçtiklerini tazeleten bir cehennemdir burası.

kıyamların, tehcirlerin, tecritlerin vakıa, nümayiş eden bulmuştur, bulacaktır. sorun mu ne sorunu o sizlerin hüsnü kuruntusu. vicdan dediğinizi hangi terör yardakçılarının, uzantılarının hangi amaçlar doğrultusunda kullandıklarını çok iyi biliyoruz. biber gazı diye ortalığı velveleye verdiğiniz öldürmez bilakis hizaya getirir. bunlar ve dahası gibi nice laf salatasının dengi haline dönüşen karanlık kararlılığın!, eylem ve pratiklerinin paralelinde yaşamak zorunluluğudur bizleri halen karalamalara yönlendiren. ses çıkartmak konusunda uğraştıran. çatlak ses edenler olmayaydı nasıl da güzelce idare edildirdi bu gözel yurt psikolojisinden illallah demenin ivedilikliğini meydana serilmektedir. cehennem laf ola beri gele diyerekten değil tamamen bu ülkenin her anındaki her olumsuzluğu, vakayı tanımlandırmaya hali hazırda tek başına yeterliyken, “el aman” feryadı artık işitilesidir. el aman, yeterliliği, kaniliğiyle başlı başına bu resmin karşılaştığımız görünümü, kadrajı dahilinde ortak temennimiz olması gerekendir. birbirinden ayrışık değil de tekmilini birden bir arada görebildiğimiz vakit bu cehennemi yapılandıranların bunca yaşatmama çabalarının karşısında halen yaşamı savunmak için elimizde başkaca bir şansımız olmayacak. bir daha böylesi bir dönemeç, yoldan dönmek şansımız, ihtimalimiz olmayacak!. bilelim…  

>>>>>Bildirgeç

Ölümü Değil, Çözümü Konuşalım!.. –  Selma IRMAK / Diyarbakır E Tipi Cezaevi – Özgür Gündem*

Sonbaharın en dingin en durgun demlerini yaşıyoruz. Sarmaşığımızın sararan yaprakları kendini usul usul boşluğa bırakmakta… Doğa huzurlu bir sesizliğe hazırlanmakta… Oysa cehennemin yüreğinde yaşıyor gibi bir hisle kavruluyoruz. Hergün başka bir söylemle irkiliyor, dehşet verici sözlerle sarsılıyoruz. Körleşen vicdanları insanlığımız acıyarak izliyoruz.

12 Eylül tarihinden beridir devam eden açlık grevleri en kritik sürecini çoktan geride bıraktı. Günlerdir adeta kızdırılmış bir sacın üzerinde yürüyor, bir ateş hattından geçiyoruz. Hükümetin başı tarafından fütursuzca sarfedilen sözler, bu ateşe benzin dökmekte, harlanmaktadır. Adalet Bakanı ‘ya hayırlı bir söz söyleyin ya da susun, söz orucuna girin’ demişti. Bunu en çok başbakana söylemek gerekiyor sanırım. Başbakan söylemleriyle, kutuplaştıranı ayrıştıran bir tutum sergiliyor. Çözüm değil, ölümü davet ediyor. Açlık grevlerini değerledirme biçimi vicdansızlık sınırlarını çoktan aşmış durumda. Her durumdan kendine pay çıkaran, politik bir çıkar elde etme gayretinde olan Başbakanın bir zamanlar bir ‘dava’ insanı olduğu, zalime karşı mazlumun yanında yer almayı emreden idealin sahibi bir insan olduğuna kim inanır? Sık sık andığı Şeyh Edebali’nin sözlerini düstur edinmesi şöyle dursun, kemiklerini sızlatan pratikleri hangi ruh haliyle açıklanabilir?

İdrak etmekte zorlananlar için şunu söyleyelim: ‘İnsan iradesi her şeyin üstündedir!’ Tıbbın da, ilmin de açıklamaya gücünün yetmediği yerde insanın iradi duruş gerçekliği vardır. Bir öğün yemeği dahi atlamayanlar elbette iki ayı geçen bir açlık grevinin sürdürülemeyeceğini sanır. İmkansızın mümkün olduğunun en açık ispatı, işte eylemimizdir!… Bu eylemde yer alan her bir arkadaşımız yaşamla yaman bir mücadele vermiş, iradesi suyla sertleşen çelik gibi güçlenmiş insalardır. Yaşam algısı kısa bir ömür, konforlu, rahat bir hayat biçiminde değildir. Evveli ve ahiri birlikte yaşayan, geçmişi bugünle harmanlayan, yarının mayasını kurma üzerine tasarlanmış bir yaşam algısı vardır. Politik ve varoluşu öncelemiş, baştan ayağa vicdan olan insanlardır. Eylemdeki bir arkadaşımızın, Başbakan’ın “bir yerlerden talimat alıyorlar” sözü üzerine, “evet, talimat alıyoruz, vicdanımız bize talimat veriyor” sözü bence her şeyi açıklamaya yeter de artar bile. Elbette böyle bir yaşam felsefesini algılamak her beynin kaldırabileceği, muhakame edebileceği bir gerçeklik değildir. Başbakan bu nedenle bir kuzuyu arkasına alarak açıklamalar yapmakta inciler dizmektedir.

Yapılan açıklamalar, fütursuzca sarfedilen sözler eylemin gücünü ve anlamını düşürme amaçlıdır. Küçümseme, hafife alma, yiyip, içiyorlar türünden beyanlar itibarsızlaştırma denemeleridir. Türkiye kamuoyu ve devrimcileri bu türden ithamlara yabancı değildir. Bu tutum aslında devletlerin tipik savunma refleksleridir. Devlet güvenliğini sağlama almak için oluşturduğu koskoca bir sistemle yetinmez bir de böylesi taktikleri devreye koyar. Zaten işkence yöntemlerinden biri psikolojik şiddet değil midir? Esasen işkencenin temelinde psikolojiyi çökertme, ruhu ele geçirme, kişiliği parçalamaya, yaralamaya dönüktür. Küfürler, taciz, tecavüzler itibarsızlaştırarak teslim alma, direnişten düşürmeyi hedefler.

Bir süredir açlık grevi eylemine dönük yürütülen psikolojik savaş, tam da bu türden bir işkence yöntemiyle yürütülüyor.

Manüpülatif bu yöntemin bir diğer amacı da kamuoyunu yanıltmadır. Dikkat edilirse kamuoyu bir süredir eylemin taleplerini, eylemcilerin kamuoyuna söylemek istediklerini değil, Başbakan’ın şahsında hükümetin ithamlarına verilen cevapları konuştu, tartıştı. Bir tür savunma psikolojisi geliştirmek durumunda kalındı. “Vardı, yoktu, şöyle değil, böyleydi” tarzı açıklama yapma zorunluluğu bile, hükümete manevra yapma, gündem saptırma olanağı yarattı.

Yürütülen psikolojik savaş ya da propagandanın yöntem olarak ABD patentli olabileceği konusunda kuşkularım var. Amerikan yöntemi çokça örneklerine tanık olduğumuz kadarıyla, hep şöyle seyretmiştir; “Yalan-dolan, iftira, önemli değil, yığınların hassasiyet göstereceği bir söylemi ortaya at. Karşı taraf kendini aklamaya çalışırken sen amacına ulaşmış olursun zaten! Rakibini hep savunma pozisyonunda tut ki psikolojik üstünlük sende olsun. “Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da savaşlar hep böyle çıkarılmadı mı? Başbakan’ın akıl doneleri de bu yöntemi deniyorlar. Ama kötü bir taklit biçiminde tabi… Mesela Almanya’da Merkel’le yaptığı basın açıklamasında cebinden çıkarıp gazetecilere gösterdiği aylar öncesine ait yemek fotoğraflarıyla Başbakan biraz ters köşe oldu kanımca. Merkel gözleri fal taşı gibi açılarak bu tutuma pes! demiştir herhalde. Çünkü hayretle, tahmin ederim biraz da kıskançlıkla bakıyordu Başbakan’a. “Ben bile bu kadarını yapamazdım!” diye aklından geçirdiğini düşünüyorum.

Ama korkunun ecele bir faydası yok. Tüm bu beyhude çabalar bu haklı ve anlamlı eylemin gücünü gölgelemeye yetmedi, yetmeyecek. Psikolojik savaş yöntemleri, işkencevari taktikler de eylemlerin moral ve heyecanından bir gıdım eksiltmedi. Ama sarfedilen sözler gökkubbe altında nahoş sedalar olarak kaldı. Günü geldiğinde o sözler sahibini rahatsız eder elbette. Çünkü, el eli yıkar, el döner yüzü yıkar.

İnsan şuna hayıflanıyor; hani şair diyor ya, dostluk da düşmanlık da mertçe olsun! Her savaşın kendine göre etik-ahlak kuralları vardır. Başbakanın kimi zaman öykündüğü Selahattin Eyyübi’nin savaş meydanında sergilediği incelikli, ağır başlı, kendini bilen, düşmanında saygı uyandıran tutumunun yanından geçen bir davranışı var mı?

Esamesi bile okunmuyor. Kaldı ki biz düşman değiliz. Ortak vatanda birlikte ama eşit ve özgür yaşamak isteyen kardeş iki halkız…

Cezaevlerinde bedenlerini açlığa yatıranlar da bu gerçekliğe işaret ediyor. Yaşamın doğal akışının sağlanması için böylesi bir eyleme başvuruyor. İki halk arasında göçen köprüleri onarmak, kopan bağları doğru temelde yeniden inşa etmek için çırpınıyorlar…

O nedenle kamuoyuna sözümüz, şimdi ölüm değil, çözümleri konuşmanın zamanı. Eylemlcilerin talepleri etrafında kilitlenmek, taleplerin hayat bulması için daha ciddi ve sonuç alıcı bir gayretin içinde olmak gerekiyor.Toplumda duygusal bir atmosferin olması çok olağan ve insanidir. Ne varki salt duygulanım sorunların çözümüne yetmiyor. Yüreğin sesini dinlemek kadar gereğini yapmak duygularımızı anlamlandırır. Anadilde savunma talebi eğer toplumsallaşırsa, kamusal alanda kaullanım ısrarı genelleşir, kitleselleşirse de sonuç alıcı olur. Bu talep tutuklular ve cezaevindekilerle sınırlı kalırsa ne kadar sonuç alıcı olur? Öte yandan anadilde eğitim talebi en doğal hak iken, devlet, uyguladığı asimilasyon politikalarının gücüne güvenip, bu hakkı bir lüks, olmasa da olur, pozisyonunda tutmasında biraz da bizim yaklaşımlarımız etkili değil mi? Keza Kürt sorununun çözüm anahtarı İmralı’da ise Sayın Öcalan’ın sözünü ettiği sağlık, güvenlik, serbestlik koşullarının sağlanması için daha sonuç alıcı bir yürüyüş ve çaba gereklidir. Hiçbir mücadele kolay koşullarda seyretmemiştir. Çok ağır bedeller karşılığında haklar elde edilmiştir. Mahatma Gandi bedenini açlığa yatırırken Hindistan halkından açlık grevine girmesini değil, İngiltere sömürgeciliğine karşı mücadele etmesini istemiştir. Örneğin pazarlarda İngiliz askerlere mal satmama, ısrarla ve inatla İngiliz kumaşı yerine Hint kumaşını salık vermiştir. Dünyanın jandarması İngiltere, Hint fakirinin önünde böyle yenilgiye uğramış tasını,tarağını toplayıp gitmiştir.

Ezcümle, kimse ölümü ağzına almasın. Ölüm bizden uzak olsun. Daha yaşayacak çok baharlarımız var bizim. Ölümü değil çözümü konuşalım, çözüm için çareler arayalım, çabalayalım. Unutmayalım, barış için ter dökmezsek, gözyaşı dökmeye devam edeceğiz…

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Bu savaş ikliminde bile olsa gerekliliktir. Gerekliliğimizdir. Özgür Gündem Gazetesi’nde yayınlanmış olan Selma IRMAK’ın “Ölümü Değil, Çözümü Konuşalım” başlıklı makalesi hemen bu minvalde okunması, bilinmesi elzem olan tespitleriyle gündelikliğin tatavlasında kaynayıp giden pek çok şeyin farkına varabilmek için yardımcı bir metindir. Selma IRMAK ve Özgür Gündem  Gazetesi’nin anlayışlarına binaen metni sayfamıza alıntılıyoruz. Okudukça ötekisi sandığınıza vakıf olabilmek, anlayabilmek beklentimizi yineleyerek…

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Avrupa Birliği – 2012 İlerleme Raporu – European Commission Document Stuff
İşkence ve İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamelenin ve Cezanlandırmanın Önlenmesi ve Tutuklu Hakları – 21. Rapor – CPT
Turkey: Respect The Rights Of Hunger Strikers – Amnesty International – Af Örgütü
Ölümü Değil, Çözümü Konuşalım!.. – Selma IRMAK / Diyarbakır E Tipi Cezaevi – Özgür Gündem
Jîyan Xweşe – Pervin BULDAN – Yüksekova Haber
Anaların Ahı – Erdoğan ZAMUR – Ajans Amed
Neden Vicdan? – Eleştirel Abi – Eleştirel Medya Günlüğü
Faysal Sarıyıldız’dan Mektup Var! – Sarphanuzunoglu.net
Abdullah Öcalan: Açlık Grevlerine Son Verilsin – ANF
Jailed Leader Calls For End Of Kurdish Hunger Strike – Ivan WATSON & Gül TÜYSÜZ – CNN
B 1’in Tutuklanmasına, Urfamisin’in ve Antepsin’in… – Ahmet NESİN – AN’s Blog
Erdoğan’ın Sinirleri ve Açlık Grevi – Foti BENLİSOY – FB’s Tumblr
‘Meram’ınız Hakkı Öldürüp Vermek Mi? – Ali TOPUZ – Utay
Chomsky: Açlık Grevinin Talepleri Makul – BBC Türkçe
Günler Geçiyor… Gel De Yaşa… – Kollektif Meram – Futuristika.org
Zalimler, Mazlumlar ve Yok Hükmünde Olanlar – M. Ender ÖNDEŞ – Özgür Gündem
Polis, Kolçak’ı Hedef Alarak Saldırdı – ETHA
Demirtaş: ‘Başbakan Tehdidi ve Şantajı Görmek İstiyorsa Türkiye’nin Tarihine Bakmalıdır’ – İMC
Modern Zaman Diktatörleri – Özgür EYLEMCİ – Ajans Amed
Açlık Grevi Yazıları – Kollektif – Özgür Gündem
Baba, Onlar İnsanmış Ama! – Demiray ORAL – DYH
Le Monde: Çıkmazı Aşmak İçin Öcalan’la Müzakere Yapılmalı – ANF
Haklılığın İnadı / Erdoğan’ın İnadı – Ragıp DURAN – Bir + Bir
Baş Harfi R… – Özgür Gündem
34 Yalnız Bir Sayı Değildir – Açık Radyo
Elindeki İp Erdoğan’ın Boynuna Dolanacak! – Gülseren YOLERİ – Yeni Özgür Politika
Tehlikenin Farkında Mısınız? – Rober KOPTAŞ – Agos
Bu Davayı Kaçırmamalısınız! – Nebahat Kübra AKALIN – Başka Haber
‘Davaların Hepsi Demokrasi, Hukuk ve Adil Yargılama Hakkına Aykırı’ – Pressout
Mahkeme, Sıcak Suyu Çok Gördü – Elçin YILDIRAL – Sevgim DENİZALTI – Birgün
‘Akif Beki ve CPJ’ – Kenan KIRIKAYA – Pressout
Türkiye’de Hapishanenin Tarihi ve Estetize Edilen Ölüm – Mustafa EREN – BiaMag
2023 Vizyonuna İdam Cezası Yakışır – Hıdır TOK – Başka Haber
Okul Formasıyla Kemik Testi, Sonra Cezaevi – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal
14 Yaşındaki Çocuğu Tutuklamak İçin Yaşını Büyüttüler – Medyanın Günlüğü
Zulüm Olağanlaştıkça Zalim Sıradanlaşır! – Amed DİCLE – Ajans Amed
Anadili Temelli Çokdilli ve Çokdiyalektli Dinamik Eğitim – M. Şerif DERİNCE – DİSA
ÇHD: Hayata Dönüş’ün Failleri Hesap Verecek – ETHA
1920’lerden 1984’e Dek Armut Toplayan Bir Halk: Kürtler – Mahmut KAPTAN – Zeki ve Samimi
İsveçli Vekillerden Erdoğan’a Sert Eleştiriler – Murat KUSEYRI – ANF
Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu… – H. EYLÜL – Kızıl Bayrak
Pespayeler Zinciri – Kadir CANGIZBAY – Birgün
301 Hâkimi Ombudsman Adayı – Agos
Bakan Şahin, Alevi Evlerinin Counter Strike’dan Etkilenen Çocuklarca İşaretlendiğini Söyledi – İMC
Halka Gözdağı Verilmek İsteniyor – Vural NASUHBEYOĞLU – Evrensel
Bütün Şehri Fişliyorlar – Ahmet ALTAN – DYH
75 Yıldır Dua Edecek Bir Mezarları Çıralarını Yakacak Bir Taşları Yoktur – Ferhat TUNÇ – Yeni Özgür Politika
Ne Mutlu Türküm Diyene! – Erkan Tufan AYTAV – Haber 7 / Agos
Her Şey Olur #529, Draft-Progress-Original – Cem DİNLENMİŞ – CD’s Tumblr
Tanrıkulu: Mayınlar Ne Zaman Temizlenecek – ETHA
Kürt Meselesini Filmlerle Konuşmak – Ayça ÇİFTÇİ – BiaMag
Ana Dilinde Eğitim – Zana FARQÎNÎ – Özgür Gündem
O Darağaçlarını Kuranlar, Hayırla Yadedilmedi Pek.. – Yetvart DANZİKYAN – Radikal
Renault İşçileri Fabrikayı Terk Etmedi! DİSK’e Geçmek İstiyorlar! – Sol Defter
Taban Örgütleri-TİS Komiteleri Kuralım, Mücadeleyi Kucaklayalım – Bursalı Bir Sınıf Devrimcisi – Kızıl Bayrak
Arçelik İşçisi De Ayağa Kalktı – Evrensel
Çatışmaların Şiddetsiz Çözümünde Bir Duayen Johan Galtung’la Söyleşi – Açık Radyo
Değerlerimiz – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
Donkişotlar ve Yel Değirmenleri… – Xwe Metin AYÇİÇEK – Yeni Özgür Politika
Ankara’da Devlet Terörü – Kızıl Bayrak
Vatansever! – Lütfi Doğan TILIÇ – Birgün
ABD İsrail Saldırılarını Desteklediğini Açıkladı – Korsan Dergi
Ortadoğu’nun Üvey Evladı: Filistin! – Cengiz GÜNAY- Akademik Perspektif – Medyanın Günlüğü
“Sizinle Konuşurken Bombalar Düşüyor” – Rusya’nın Sesi
#opIsrael – Anonymous Stands By Palestine In This Time Of War And Grief – AnonRelations
Anonymous Takes Down Over 650 Israeli Sites, Wipes Databases, Leaks Email Addresses And Passwords via TNW
İzlanda: Eylem Halindeki Doğrudan Demokrasi – Thorvaldur GYLFASON – Halit YERLİKHAN – Agos Şapgir
‘Kadrolu Yalancılar ve Kirlenmiş Vicdanlar’ – Ayhan BİLGEN – Evrensel
Hiçliğin/Boşluğun Örgütlenmesi – Rahmi ÖĞDÜL – Birgün
Maraton, Weber, Marx – Ferhat KENTEL – DYH
Yıkılsın Bu Sistem – Hakan TUNÇ – Korsan Dergi
Cumhuriyet’in ‘Pathos’u – Sibel KARADAĞ – Başka Haber
Aşağıdan Bir Meram! – Aşağıdan.org

Paul Corley Official via Bedroom Community
Paul Corley Official via Twitter
Paul Corley On About Disquet via Resident Advisor
Spectral Being Official via Facebook
Spectral Being Section via Microphones In The Trees
Spectral Being Live At No Fun House In Kalamazoo, MI. 15.03.2012
Mogwai Official
Mogwai – A Wrenched Virile Lore Review By Darren CARLE via The Skinny
Mogwai – Rock Action Podcast Series 12 Episodes
Emeralds Official via Editions Mego
Emeralds – Just To Feel Anything Album Review By Mike DIVER via BBC Music
Emeralds’ Steve Hauschildt Plugs In On The Twinkling ‘Interconnected’ via Fact Magazine
Efterklang Official
Efterklang Official via 4AD
Efterklang – Piramida Albüm İncelemesi – Zülâl KALKANDELEN – Zülal Müzik / Cumhuriyet

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Untitled By Jon Eswards via Flickr

>>>>>Poemé
Devran Ters Yöne Dönüyor – Bülent ÖZCAN

Dönüyor devran dönüyor,
Devran ters yöne dönüyor…
İşkence, açlık, kıyım var;
Devran ters yöne dönüyor…

Zindan içinde zindanlar,
Kurşuna dizilir canlar,
Ölür nice genç insanlar,
Devran ters yöne dönüyor…

Hiroşima, Halepçeler
Zincirler ve kelepçeler,
Ana babasız bebeler,
Devran ters yöne dönüyor…

Tarih kör topal ve sağır,
Duymaz seni bağır bağır;
Gözyaşı, zulüm ve kahır,
Devran ters yöne dönüyor…

Kaynakça: Şiir

>>>>>Podcast Ünitesi
Deuss Ex Machina # 422 (22.10.2012)
Deuss Ex Machina # 423 (29.10.2012)
Deuss Ex Machina # 424 (05.11.2012)

Deuss Ex Machina # 424 – kas oled läbinud see ööl

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_424_–_kas oled läbinud see ööl

05 Kasım 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
i-Micromelancolié – Timelines (Jozik Records)
ii-Micromelancolié – Blackest Rainbow (Jozik Records)
iii-Offthesky & Man Watching The Stars – Star-Crossed Through Empty Thick (Rural Colours)
iv-Offthesky & Man Watching The Stars – Captured In A Quill Of Sloe (Rural Colours)
v-Jan Bang & Erik Honore – The God Of Gradual Abdication (Samadhisound)
vi-Jan Bang & Erik Honore – The God Of Silence (Samadhisound)
vii-Yaron Herman – Atlas And Axis (The ACT Company)
viii-Yaron Herman – Heart Break Through (The ACT Company)
ix-Forabandit – Cançion (Buda Musique)
x-Forabandit – Leylâm Mevlâm (Buda Musique)
xi-Bandista – Haymatlos (Oppa Tzupa Zound Zystem)
xii-Bandista – Hiç Kimsenin Şarkısı (Oppa Tzupa Zound Zystem)

                                             kas oled läbinud see ööl
                                                         (424)

düşüp kalkarak, kah eğrilip, kah doğrularak kah durduğun yerde sabitlenerek kah hareketin devinimine kendini kaptırıp giderek durmaksızın ilerleyerek, bir öyle bir böyle seslendirilenlerin bir şöyle bir böyle bir şu bir bu diye ayrıştırmaların dolu dizginliğinde sığınılacak bir limanı belki bulurum bahsiyle, çabalanımıyla yol alabilmeye uğraşıyoruz. karşılaştığımız resmin hengamesinde griliğinde neden sorgusuna girişilmemesi bir yana her defasında bu da artık fazla değil mi diye düşünedururken buluyoruz kendimizi. sessizlik. müdanasız v mübalağasız kelamın yetkinliğinin, dilin getirdiklerinin aklın tahayyülü v kapasitesi doğrultusunda şekillendirilebileceği bir ortam varlığının giderek sepyalaşmış, soluklaşmış bir ütopya haline dönüştürülmesine vah vahlanıyoruz. sessizlik. onca yaşanmışlığın paralelinde hala hiçbir şey olmamışçasına benzeş zihni bağlı kelamların vakit sektirmeksizin tekrar edilişine, hıncın v ölümün kutsanmasına hayretleniyoruz. sessizlik. bir oh olsundur furyası alıp başını ilerlemişken başka bir yerden oh olsun çağrısının, çapsızlığının hadi bir bilemedin iki kişi tarafından savunulduğunu zannederken koskocaman bir cenahın hayattaki tutunduğu has dalın o olduğunun ifşaasına, ikrarına tanıklık ediyoruz. sessizlik. bir yerinden başlanacaksa bu diyarı anlayabilmek bahsinde neresinde hata yapıyoruz kısmının çoktandır belirgin olduğu bir dönemeçte kopan sessiz çığlıkların tanıklığında kem küm edip duruyoruz. gak guk. sessizlik.

bilmemenin değil görmemenin bir şekilde normal olarak sınıflandırıldığı ona denk tutulduğu bir cenahta ne yana dönersen dön karanlık bir imgenin peşimizde koşturup durduğunu, seni, onu değil asıl hepimizi o kıstırılmış sahanlığa derdest edip sıkış tıkış tutmak için yola çıkıldığını idrak ettiren vesikalara bakakalıyoruz. sessizlik. yaşama tutunmanın nasıl bir şey olduğuna dair koskocaman ahkamlar kesilirken, aforizmalar apartılırken birilerin halen, kasti olarak laf salatası yapıyorsunuz bahsine el vermelerinin kadüklüğünü, bilinçisizliğini seyreyliyoruz. sessizlik. herşey laf salatası, her sesleniş anlamsız birer lagaluga ise zaten muktedirin elinde olan iplere göre orası burası fark etmez cehennemin tam da ortasında bir şeyler yapılmasına gerek olmadığına ulaşmış, ermiş oluyoruz. olmuyor muyuz. sessizlik. haddizatında bir şeylerle yüzleşme gailesiyle yola çıkılan temellendirilen  hareketlenmelerin topyekün paketlendiği, devre dışında bırakıldığı bir ahvalde o da eksik kalsın denilir gibi sözün kıymeti harbiyesini üç kuruşa kenara terk etmenin yollarına alıştırılmaya çalışıyoruz. her gün ayrı bir mizansen sergileniyormuş gibi değerlendirilirken bu cenahın merkezinde, kalbinde ayrışmanın, dip dibe insanlığın katlinin anlık resmi geçitlerinde kelamdan gayrı neye sığınmalıyız diye düşünedururken bir yan, bir yön hısımlığı, linçle taltif etmenin yollarında yeniden kotarmanın derdine düşüyor. sessizlik.

bir bitmez edim olarak bu vatanın ekmeği kısasının handiyse her olur olmadık vakıa dahilinde seslendirilmesinin, her pundu bulunana yakıştırılmasının can yakıcılığından az çekmemişiz gibi birlik v beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde! ötekisine hınçın bunu sağlayabileceğine kanıp zemini uygun bulanların felaketlerini birer ikişer icrai sanat eylemelerine tanıklık ediyoruz. utançlarımız dağ gibi yükseliyor. sessizlik. karanlığın normalleştirilmesi, olağan belletilmesi düzeneğinde bir şekilde insanlıktan uzaklaşıldıkça sanki daha iyisi, daha güzeline ulaşacakmışız bahsine tutuluş, bütün vicdani olanın önünde set gibi yükseliyor. ya köpek gibi havlıyorlardı denilerek, ya da kontrgerilla gerekliliği bir kere daha anlaşılmıştır diye ucundan kıyısından bahisler açılarak bu sathı mahalin ötekisine karşı kartlarının tükenmediği hatırlatılıyor!. sessizlik. aba altından sopanın değil basbayağı göstere göstere yola çekmenin, hizanın içerisinde tutabilmek için zorun, zor olarak tanımlananın, işkencenin işkembe-i kübradan savunulmasının ibretlik vesikaları döküz sütuna şok şok şok, flaş flaş flaş bezemeleriyle sunumlandırılıyor. bir tık, iki tık daha fazlası için şiddetin kayığına her dem olduğu gibi elinde tuzlukla koşar adım gidenlerin, el oğuşturanların, beklenti içerisinde bulunanların ne iyi etmişler gazlamalarıyla beraber bir ayrışımın kökü derinleştiriliyor. ayrılıyoruz ayrıştırılıyoruz farkında mısınız?

bunca zıvanasından çıkmışlığın ben merkezciliğinde kimliklerin, aidiyetlerin üzerinde per per tepinilerek zorunlu bir deneyimden bir başkasına hazırlanıyoruz. hazırlatılıyoruz. sessizlik. bugün pek çok şey açık açık tartışılabiliyor, dillendirilebiliyor diye ortalıklarda kelam eksik konulmazken hala neyin adını anabileceğimiz, kime değer verebileceğimiz, neyden ne manalar anlamamız gerekliliği özensiz bir biçimde her dem olduğu gibi ana akımın şarlatanlarının çabalarıyla beraber yeniden zihinlere kazıtılıyor. durmak yok bodoslama emir erliğine, ötekisine öfke katmaya devam! sessizlik. bugün altmış birinci gününe girmiş olan açlık grevinin silsile halinde hepimizi çürütmesi, eksiltmesi, hezeyanın bunca kalıplaşmış şeklini bulmuş yansısında hala bir şey yok, yiyorlar, içiyorlar vatan hainleri söyleminin hemen dibinde kökümüz kuruyor bu kök saldığımızı sandığımız, vatandır, topraktır diye bellediğimiz cenahta hala ne olduğumuzun tam karşılığı bulunmaya çalışılıyor. insanlığa kaç var! kaç basamak aşıldı, geriye kaç adım kaldı! bıraktırıldı. bütünce yekpare bir mozaik. mermerden böyle yekpare. basbayağı kör bir sessizlik. canların o veya bu şekilde illa billa yok edilmesinin böylesine naçar karşılanıp, kolayca sineye çekilir nasılsa diye tanımlandığı bir ülke operasyonların sonunu görebilir mi?

sayılar rakamlar havada uçuşurken, günler geceler birbirini kovalarken, yok kış operasyonları yok yaz bilmemneleri diyerek siyasal soykırım, savaş ikliminin, düşünsel özgün v özgürlüğünün ayaklar altına alınmasının sadece buna odaklanılmasının bu yeri ne kadar yaşatılır kılabildiği artık afaki değil midir? herkes mi cinnet geçirmektedir ki yapılıyorsa, dillendiriliyorsa bir şeyler tabî ki onlar da hak ediyorlar(muş) kısmına bunca göz kapalı teslimiyet halen mümkünatlar dahilindedir. öyle böyle alkışlanmaktadır. sahi biz ne ara bu insanlık mevzularında ota boka yaslana, tutuna bildiğimiz batağın bunca derinine düştük. nefessiz, çelimsiz, kelamsız kaldık. sessizlik. ezici çoğunluğun her kimse, her kimi kapsıyorsa bir şeylere sabrı kalmadı, tükendi denilerek karşısına konumlandırılana, ahkamının dozunu bir şekilde şiddete kırdığı bir zaman mevhumunda bunca ağır yükleniş, peyperdey seslendiriş, durmaksızın yineleyiş karşısında ne etsek, ne yapsak hafzalamız düzene girer, uyuduğumuz avuntu dünyasından sıyrılma söz konusu edilebilir? sokağında, içerisinde, dışarısında şiddetin laf olsun diye değil gerçekten yaşanılmaz kıldırdığı, herkesin bir ötekisine karşı diyecek sözünün kantarı çoktan dengesizleştiren bezeyişlerle ağız dolusu hakaretlerini yinelediği bir yerde asgari müşterek diye bir tanımın karşılığı bir gün bulunabilir mi?

yetmemişçesine hala her günü bir öncesinden daha büyük gıybetlere teslim ederek, donatarak, ağız birliği etmişçesine hep aynı noktadan hiddete kapıyı açık bırakarak, ona özellikle ihtimam göstererek doğru olandan uzaklaştıkça muasırlaşsak neye yarar, ikibinyirmiüç hedeflerine nail olsak neye yarayacak! burada. dönüp dolaşıp muktedirliğin v payandalarının bir örnekleştirilmiş tepkimelerine sadece göz gezdirildiğinde bile muhafaza altına alınıp, önemsenen şeylerin bütün bu anlama gayretine girişip, iki kelam denkleştirme çabasında anlatmaya çalıştıklarımızın ne kadar tersi bir odağı tanımlandırdığı bir kere daha teyit edilebilir. bir şekilde sayılarla olan ilişkimiz çetele tutmak adına degil. yaşamak zorunda bırakıldığımız cehennemde kaçar kaçar eksiliyoruz bunu bir kere daha bellemek için olduğunu da yineleyelim. toz pembelik haleti ruhiyelerin bırakın yakınını yöresini tam da tersindeyken kolayca dillendirilen “ne de güzel” yaşıyorlar zorları neymiş bahsinin, dile yapışıp ondan yeni türetmelere girişilmesinin bu eksikliği yoksunluğu, yok sayılmaları olağanlaştırılıp, sıradan bir durum olarak ele alınmasının hüznünü de perçinlemektedir. yok oluşlarımızın tamamı vicdanını terki diyar eyleyenlerin, bunu gerekli! görenlerin dünyasına armağan olsun, kurban.

sessizleştikçe sıranın bir yerinde kalakalmış hallerimiz, birbirinden ne önce ne sonrasızlığımız karar merciliğini kararsız kazımlığa bırakışların çoğulculuğunda ne edersek edelim bu gazap yurdunda en önemli şeye insana sıranın getirilmeyeceğini fark etmek bütün bu yazın çabasının, karalamanın ötesinde hala düşündürücü olan unsur olduğunu ilave edelim. çoraklaştıkça, biber gazına, dayağa, sinkafa alıştıkça, had bildirmelerde seçenek çoğaltıldıkça yoksunlaştığımızı anlamlandırabilmek için daha neler başımıza gelmeli sorgusunun dibinde çözüm feryadımızı yineleyelim. bir duyan olur bir gün buralarda da sulh olur, hakkaniyet olur, gerçekten adillik söz konusu olur. yalandan değil hakikaten demokrasi bahsi vuku bulur diyerek, öykünerek imrenerek. hesaptan kitaptan, al takke ver külah doğaçlamalardan uzakta kalarak o meraklı olanların dillerine doladıkları ayrıştırıcısınız, şusunuz, busunuzlara gelmeden yineleyelim insanlık çok güzel, denesenize eğreltiliğin seslendirilmesi, hamurunun karılması dile yerleşmiş olan “kutsal önyargıların” beraberliğinde, çerçevesinin kapsamının tanımlandırılması, şeklinin buldurulması gibi birbirini takip eden bir daraltım sahası içinde denek bellenişimizin paralelinde nesnelliğinden çok ihtiva ettikleriyle bir çok şeyi anlaşılır kılan, kah metafor kah bizahati varlığı ile beraber bu cinnet vatan dediğimiz içerisinde icrai sanat eylenenleri tam v eksiksiz tanımlandırabilmeye yardımcıdır taş.

kutsiyet atfedilmiş şeylerin göreceliliği üzerinden hangi baskılama unsurlarının devreye sokulup, hangi manipüle edicilerin tercih edildiğini, önemsendiğini veya tersine hakir görüldüğünü anlamlandırabilmek için kullanılabilecek argüman toparlayıcılarından birisidir taş. gediğine konulabildiğinde bir kalk borusu vazifesi gösteren, sırası geldiğinde başvurulduğunda bu pejmürdelik saiğinden çıkışın insanın insanı anlamasından geçtiğini hatra düşüren lafazanlığın boşa çene çalmanın değil bazen kaskatı kesilmeyi böyle sıradanlaştıran o vicdansızlık timsali seremonileri, al takker ver külah oyun v sahnelemeleri meydana serebilen, yerinde ağırlığının tam karşılığını cismanileştiren, atılanı toplananı bu toprağın simyasına uygulanan, yapılan edilen sürümcemesiz sansürlemeleri değinilerin önlerine bina ettirilen setleri idrak ettiren bir özetleyicidir taş. kendiliğinden pek bir anlam, ehemmiyet v detaylara vakıf olunmayan toplumsal kilitlenmişliğimizi, iletişim yoksunluğumuzu, empati eksikliğimizi yüzümüze vuran bu sathın, insanın yüzünde tek bir olumlamaya handiyse yer bıraktırmayan cerahatin sıradanlaştırılması, münferit belletilmesi karşısında halen gerekisinimimiz olan anlamak için daha fazla çaba sarf etmemiz gerektiğini idrak ettirendir taş. bu dünyanın algısını, merhametini, kapsayıcılığını dar kalıplara sıkış tıkış tepiştirerek, tektipleştirmelerin götürüp kenarına bıraktığı yarları, uçurumları fark ettirebilecek olandır taş. görebilme çabası içerisinde bulunanlara.. dikkat.

vicdansızlık, otokratizmin tüm yan unsurlarıyla bağdaşık hiddetlilik, şiddete meyyallik, birbirlerinin turnusolu olan sistem sensin bu da kapağı yan unsuru diye belletilen ana akımın, parti parti partizanlığın taşımış olduklarının, beraberinde sunduklarının meramı değil meseleleri karga tulumba ayrıştırmaların vesikalanması çabası olduğunu yineletendir taş!. bir gün önce dile pelesenk edilenlerin ertesi günün sabahında unutulacağı v herşeyin yeniden başlayacağını bilmek, o sıfırlanmışlığı defaatle tecrübe edenlerden olmak, ben ben diye kükreyip duran muktedirliğin biz dediğimize varasıya kadar heder ettiklerini düze çıkartandır taş. günahsız olan eline taşı alsın denilmişken şimdi meteor yağmuru gibi kafamıza, böğrümüze, benliğimize, aklımıza v vicdanımıza hedeflenenleri anlamlandırabilmemize vesile olacaktır taş!. çoğunluk bir çok şeyin farkında bile değilken iki ayı aşan süresi dahilinde hemen her şeyin tastamam bir kere daha belletilmesi, ezber yoklamasına tabî tutulmak, vardır yoktur vicdansızlığına müdanasızlıkla tamah etmek bu üç maymunluğu sürdürmek onca hiddeti reva bunca hezimeti ala en temel hakları kem küm gım gım diye bellemeye çalışmak onun üzerinden söylemlere, pratiklere girişmek her ne oluyorsa ona zemin sağlanıyor, vuku buluyor hiç de iyiye gidilmiyor kısasını meydana çıkartmakta, özetlemektedir.

o haktır bu değildir. şu bir ihtimal olabilir bu dokunulmazdır. o kutsal bu lanetlidir. bu böyledir şu şöyledir öz anadilinde eğitime hazırlıksızızdır, karşılanması tavizdir. eşit yaşama beklentisi, bu toprağın ayrışmaz unsurusunuz ama şimdilik talepleriniz değerlendirme dışıdır diye geçiştirilenlerdir. hiddet at başı giderken ne de güzel hoş mukavemet edene hadleri polisimizce bildiriliyor işte zevzeklenmelerine fon eylenendir. vicdan kara toprağa verilirken bu sefer on bir yaşında bir surette bugün de yurtta bir şeycikler olmadı kelamına sahiplenişe göndermedir özetlenen. duyumsadıklarımız, gördüklerimiz aklın sınırlarının ötesinde ütopik, kurgumasal olarak atfedilenlerin, öyle sayılanların nasıl müdanasız bir biçimde bu sathı mahalde bir gerçekliğe ulaştığını üstelik basbayağı can yakıcı bir hakikat mevhumuna dönüştürüldüğünü yineleyebilmek olasıdır. bu halen birbirlerini anlamaktansa, yermeyi yerin dibine sokmayı mahalle ağzıyla konuşup kalaylayarak bu hezimet sağanağından sıyrılabilmeyi ümit edenlerin göründüğü bir vesikadır. ırkının üstünlüğünü, caka satabilmek için bir şey bulduğunda bunu sinekten yağ çıkartır gibi arsız bi çabayla denkleştirip tümce haline getirerek hiç mi hiç uğraşmayıp basmakalıplığın klişelerinden medet umarak yol alanların göründüğü bir vesikadır. acının sağlı sollu gelmesi bir sağanak gibi yetmezcesine operasyonlar ile ocaklara düşürülecek yeni korlar v ağıtların yükseltilmesine çabalanılan bir vesika.

hangi bir elem ile yüzleşebilinmiş ki darbelerin mimarlarıyla, zor zahmet binbir rica minnet ne bildiklerini, ne gördüklerini yahut bellediklerinin neler başımıza açmış olduklarının peşinde koşturulmasının, hesaba çekildiklerine inanmamızı muştulayan bir vesika düzeneğidir karşımıza çıkan. öyledir böyledir sorun morun yoktur. kelamın sıklıkla yinelenmesine karşın bir türlü öze meselin kendisine yaklaşılamadığını yineleten vesika. utan vesikaları!. bağdaşık bir örnek, tektipleştirilmiş algı, dayatılan her neyse ona tamah ettirmeyi amaçlayan erkin varlığı tüm etmenleriyle bu vesikalar gibisi nicelerini hayat akışına dahil etmektedir. bolca kullanılan, çekinilmeden dillendirilen metaforlar değiniler v edimler toplamında görüp karşılaştığımız yegane şeyin elem olduğu afakidir. canhıraş bir biçimde meramı otokrasinin binbir yüzeyinde karılıp önümüze çıkarttığı kaşıklayın diye buyurduğu temcit pilavı böylesi bir şeydir haddizatında. vesikanın kendisinde yarım yamalak, kadrajın ya başında ya sonunda itinayla bakıp görülebilecek olan şeyleredir bu meram neşriyatı. dönüp dolaşıp hala maşaallahları var denilen insanların çektikleri azabı hiçe saymak, yokmuş gibi davranılmasının yürek kaldırmaz biganeliğin bir normal olarak değerlendirilmesi, bunun bellenmesi çabalanmasına karşıdır bu sesleniş.

işitilmezlik ile donatıldıkça, donandıkça bugünü kurtardık yarına allah kerim kısasından yola çıkılan bir güncelde altında kalakaldığımız her dem anılası devrik hayatlarımıza, o hayatların enkazları altında hala bir umudun yeşertilebileceğine inanmak v çoğaltabilmek maksadıdır meramın. bunca ağıtlarla donanan günde kör kurşuni grilik yel kadırmayan seslenişler, tutumlar, dayatmalardan dayatma beğendiren muktedirlik ele demokrasi buraya otokrasinin şekli tamama erdirilmiş olan suretlerinin durmadan yinelenmesindeki kör inatçılık durmak yok yola devam       şıkkının nasıl bir toplamdan ibaret olduğunu göstermektedir. yalın v ilaveye gereksinim olmaksızın. kral çıplak!. bulunduğumuz anın, vardığımız odağın, içinde kalakaldığımız sıkış tıkışlığımızın ortak yapımında ide can çekişmektedir. fikriyatın ne olduğunun, neyi amaçladığının, kapsadığının, neyi düze çıkartmak olduğunun okunmadığı bilinmediği tek tek klişelerden tepkimelerin kotarıldığı bir sathı mahalde yaşıyoruz. yahut yaşarmış gibi yapıyoruz. bu sathı mahalde kopan çığlıkların her neyden ileri geliyor olursa olsun can yakıcılığına odaklanmak istiyoruz. değişimlerin zaruriymiş gibi gösterildiği bir zaman diliminde yıkıntının altında bir umut var olacak mıdır kısmının karşılığını bulmaya çalışıyoruz.

bilmecelerle örülü dört yanımız, yöremiz. manidar çıkarsamaların hedef bu buyurun buradan saldırınların, afedersiniz onlar, şunlar bunların etkili olan, dönüşmüş dünün mazlumunun bugünün muktedirinin damarlarındaki asil kanla bağdaştırılmamasına çabalarını sergilediği halen seyirci kalınan bir bilmece. içeriğini her gün acıyla tecrübe ettiğimiz. biganeliğin er meydanında kendi postunu kurtarmak dışında başka bir şeyle işi olmayanların zihin yorduran çabalanımlarına nail olmaya çalışıyor, uğraşıyoruz. basmakalıp şekilciliğin, jurnalleştirmelerin ortamı bildiğimiz tam, eksiksiz karşılığıyla terörizz etmelerin her ne demek olduğunun yılmaz savunuculuğuna karşı, çıkarsız v karşılıksız insan nedir sorusuna yanıt arıyoruz. acının tolere edilebilir sınırının çoktan yıkıldığı bir güncellikte akil olanın, insan dediğimize kattıklarını v getirdiklerini bir yandan da götürdüklerine ermeye çalışıyoruz. bir tüketim gerçekliği diye alışılageldik seslenişlerle kesitirilip atılmadan, o saçmalara denk gelmeden, kin kusmadan konuşulabilecek, paylaşılabilecek bir kara parçasını hayal ediyoruz. çok ama çok oluyoruz…

>>>>>Bildirgeç
Açlıkta Üşümek – Bülent USTA – Birgün*

Sonbahar gerçekten geldi. Artık akşamları üşüyoruz, yağmur bulutlarının biri geliyor, biri gidiyor. Insan, kaldırımları örten sararmış yapraklara kayıtsız kalamaz ya, mevsimler gibi toplumsal olayların da insanları derinden etkilediğini düşünürsek, 57. gününe giren “Açlık Grevleri”ne nasıl kayıtsız kalınabilir ki… Kayıtsız kalınır, kaldırımları örten sararmış yapraklara kayıtsız kalınabildiği gibi… Ama ister kayıtsız kalınsın, ister kalınmasın, insanların tümünü derinden etkiler mevsimler, iklimler, toplumsal olaylar… Açlık Grevleri de, tıpkı sonbahar gibi geçen her günle birlikte yavaş yavaş ama derinden etkiliyor bu toprakları…

Yaşar Kemal, “Açlık Grevleri”nin etkisinin bir nesli yok etmeye varacağından endişelendiğini açıkladı basın toplantısında geçenlerde. Onun bu çağrısı ve uyarısı, elbette yönetenler tarafından ciddiye alınmadı. Yönetenler için, bir nesli yok etmek ya da yok etmemek değil ki mesele. Kendilerince yüksek gördükleri idealler ve çıkarlar uğruna devletler kaç nesli harcadı, yok etti bugüne kadar.  Zaten bu topraklarda nesiller ya savaşlarda yok edildi, ya da askeri darbelerde harcandı bol bol. Sadece darbe dönemlerinde değil, darbe sonrası yaratılan siyasi iklim de nesillere iyi gelmedi hiç. Mesela fiziki antropoloji alanında çalışmalar yapan bir antropolog, Türkiye’deki baskı ve stres dolu atmosferin fiziksel açıdan da yeni nesilleri etkilediğini ve boylarının diğer Avrupa ülkelerine göre daha kısa kaldığından bahsetmişti bana. Sadece beslenme ya da genler değil, siyasi ve kültürel baskı ortamı da, insanların fiziksel gelişimini etkilerken, ruhsal gelişimini nasıl etkilediğini varın siz düşünün.

“Açlık Grevleri” devam eder ve siyasi iktidar ölümlerin önüne geçemezse, bu topraklarda hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, barışın, sararmış yaprakların kaldırımları örtmesi gibi, ölümlerin altında kalacağı kesin. “Açlık Grevleri”nin talepleri size makul gelmeyebilir, hatta karşı da olabilirsiniz. Ama gözünüzün önünde aç kalarak ölüme giden insanlara karşı kayıtsız kalabiliyor ve onların kendi tercihleriyle böyle bir ölümü arzuladığını düşünüyorsanız, büyük bir yanılgı içinde olduğunuzu bilmeniz ve böyle düşündüğünüz için de bir insan olarak utanmanız gerekir. “Açlık Grevleri”ndeki insanlar, kendilerini aç bırakarak ölmeyi değil, canları pahasına savundukları fikirleri, canlarını ortaya koyarak duyurmak istiyorlar sadece. Başkalarına değil, doğrudan kendilerine şiddet uygulayarak bir tür pasif direniş sergiliyorlar. Gandhi de, İngiliz yönetimindeki Hindistan’ın bağımsızlığı için açlık grevi yapmıştı. Hatta Roma İmparatoru Tiberius döneminde, Hıristiyanlara yönelik katliam ve işkenceleri protesto eden Tiberius’un dostu avukat Nerva da, açlık grevine başvurmuş ve bu uğurda hayatını kaybetmişti. Türkiye’nin açlık grevleri tarihi ise, çok sayıda ölümle dolu. Nâzım Hikmet de açlık grevi yapmıştı, haksız yere tutuklandığı için. Hatta annesi Celile Hanım, üzerinde “Bende Ölmek İstiyorum Gece Gündüz Oruçluyum” yazan bir pankartla Galata Köprüsü’nde imza toplamıştı.

Foucault, cezaevlerindeki her eylemin siyasi olamayacağını söyler. Mesela der ki, iki kişi bir gardiyanı rehin alıp kaçarlarsa, bunu yapan siyasi mahkûmlar bile olsa, eylemin kendisi siyasi olamaz. Ama mahkûmlar, siyasi talepler öne sürerek, kollektif biçimde ve cezaevi yöneticilerine yönelik değil de iktidardaki siyasi partiye seslenerek bir eylem yapıyorlarsa, siyasi bir eylem vardır ortada ve bu siyasi eylemin muhatabı kolluk kuvvetleri ya da cezaevi yöneticileri değil, doğrudan hükümettir. Yani, daha önceleri olduğu gibi, hükümet “Açlık Grevleri”ne adli bir vakaymış gibi bakamaz. Devletlerin vicdanı olmadığı için, devlet için sadece siyasi bir mesele olan “Açlık Grevleri”, kamuoyu içinse aynı zamanda vicdani bir meseledir. Kamuoyunun vicdanını harekete geçirecek olan medyanın kuşatma altında olduğunu düşünürsek, durum sandığımızdan da vahim.

Foucault, Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Büyük Kapatılma” adlı yazılarından oluşan seçkideki bir söyleşisinde şöyle der: “Ve, eğer hapishane doktorları bu kadar korkak olmasalardı, sadece açıkladıkları şeyle, gördükleri şeyi söyleyerek sistemi ciddi bir şekilde sarsabilirlerdi.” Aslında sadece hapishane doktorları değil, elinde yetki ve güç bulunan vicdan sahibi herkes, başta medya çalışanları ve yöneticileri olmak üzere, korkmayıp gördükleri şeyi söyleyebilselerdi ya da söyleyecek olanlara izin verebilselerdi, Türkiye’de her şey çok farklı olabilirdi. Yaratılan korku ve baskı atmosferi, büyük oranda vicdanları da susturmuş durumda. Bir başka sorun da, cezaevinde açlık grevi de yapmış olan Ulrike Meinhof’un Sel Yayıncılık’tan çıkan “Protestodan Direnişe” adlı gazete yazılarının toplandığı kitabında dile getirdiği gibi, öfkenin kanalize edilerek ya da kurumsallaştırılarak soğurulması. Şöyle yazmış Meinhof: “Hoşnutsuzluğun kurumsallaştırılması, insanları harekete geçirmekten çok uyutur, başkalarının sorunu çözeceği hissini verir, insanların vicdanını rahatlatır, kendilerinin harekete geçmesi ve sorumluluk alması gerekliliğinden muaf oldukları hissini uyandırır, satranç tahtasında piyon olmanın değiştirilemez bir durum olduğu yanılsamasını yeniden güçlendirir, birçokları için özel yaşama kapanmayı meşrulaştırır, kişisel tutumun kamusal amaçlar için kullanılması hakkındaki bilgisizliği sağlamlaştırır.”

Ulrike Meinhof’un bahsettiği bu bilgisizliğin en üst sınırlarındayız bugün. Vicdanımızı başkalarına devrederek yaşadığımız sürece de, bilgisizliğimizin daha kaç kişinin canını yakacağından ve bu toprakları nasıl büyük felaketlere sürükleyeceğinden habersiziz.

Sonbahar gerçekten geldi, artık akşamları üşüyoruz… “Açlık Grevleri” sınıra dayandı, artık bizi her zaman üşütecek ölümler bekliyoruz… Sonbahar, ruh hâlimizi etkiliyor… “Açlık Grevleri” sadece ruh hâlimizi değil, açlık grevinde olanların hayatlarını etkileyecek…

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar v okumalar belki daha fazlası. Bülent USTA’nın Birgün Gazetesi’nde yayınlanmış olan Açlıkta Üşümek başlıklı makalesinde olduğu gibi derinleştirdikçe, ardına bakabildikçe günün getirdiğinin etrafında neler olup bittiğini, nasıl bir sona doğru hepimizi yönlendirdiği anlaşılabilecek bir meram haline dönüşmektedir. Bülent USTA’nın ve Birgün Gazetesi’nin anlayışlarına sığınarak bu makaleyi sizlerle paylaşıyoruz….

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Avrupa Birliği – 2012 İlerleme Raporu – European Commission Document Stuff
İşkence ve İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamelenin ve Cezanlandırmanın Önlenmesi ve Tutuklu Hakları – 21. Rapor – CPT
Turkey: Respect The Rights Of Hunger Strikers – Amnesty International – Af Örgütü
Açlıkta Üşümek – Bülent USTA – Birgün
Senin Kızın Olabilirdi – Ayşe GÜNAYSU – Özgür Gündem
Barış İçin “Yavaş Ölüm”! – Harun ERCAN – Bir + Bir
Ölümleri Durdurmak İçin Ölümü Göze Alıyoruz – Hacire TANIRĞAN / Bakırköy Kadın Cezaevi – Özgür Gündem
İnsanlığın Açlık ile İmtihanı – Onur AKSOY – Sendika.org
60. Gün – Sibel YERDENİZ – T24
Çağdaş Gazeteciler Derneğinden Açlık Grevi Konusunda Açıklama – Dışarıdaki Gazeteciler
“Suskunluğa…” – Bedreddin G. – Ajans Amed
Direniş, Terörist, Felsefe, Şemdin Falan – Xwe Metin AYÇİÇEK – Yeni Özgür Politika
Açlık Grevleri: Vicdana Çağrı – Ferhat KENTEL – Taraf
Tecrit – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
Test Edildi ve Onaylandı – Ayşegül DEVECİOĞLU – Bianet
Ece Temelkuran: Ölümleri İzlemek Utanç Verici – Ali GÜLER – ANF
Yaşamı Sürdürmeye Katkı – Prof. Dr. İnci GÖKMEN – Sürdürülebilir ODTÜ
KTÜ’de Açlık Grevi Eylemine Polis ve ÖGB Saldırısı – Sürekli Devrim Hareketi
Yeğpayrutyun Azadutyun Havasarufyun – ETHA
Açlık Grevi Makaleleri – İçeriden – Dışarıdan – Özgür Gündem
Hansel ve Gratel – Kemal BOZKURT – Radikal Blog
Açlık Grevcileri Kazanıyor – Dr. Mustafa PEKÖZ – Sendika.org
Ağlama Anne, Güzel Yerdeyim – Ümit KIVANÇ – Roboski Belgeseli Tanıtım via Vimeo
‘Ağlama Anne Güzel Yerdeyim…’ – Reyhan YALÇINDAĞ – Yeni Özgür Politika
Seni Unutursam Kalbim Kurusun!… – Selma IRMAK / Diyarbakır E Tipi Cezaevi – Özgür Gündem
Hakikatin Travması – Yetvart DANZİKYAN – Agos
Roboskili Fikret Encü Gözaltına Alındı – ANF
Muhalefet (Sizseniz), Muhalefet (Sizsiniz) – Ayhan BİLGEN – Evrensel
Bu Yazıyı Aç Karnına Okuyun… – Siyabend Fırat ÇETİN – Demokrat Haber
Gandhi Akyol’u Duysa… – Ertuğrul KÜRKÇÜ – Özgür Gündem
Çiller’in Hükümsüz Gözyaşları – Gözde BEDELOĞLU – Birgün
Çiller, Muleta ve Zenbilli Ali Efendi – Sırrı Süreyya ÖNDER – Emek Dünyası
Çiller ve Bıyıklarım – Eleştirel Abi – Eleştirel Medya Günlüğü
“Popülizm Yapıyor” – Akşam Postası – Rusya’nın Sesi
Will Erdogan Do Nothing To Save The Lives Of Kurdish Hunger Strikers? – Binnaz SAKTANBER – The Guardian
Turkey Needs To Change Course Over Own Insurgency – Hugh POPE – CNN World
Urgent Call For Kurdish Hunger Strikers In Turkey – Jadalliya
Çatışmalarda 9 Ayda 393 Kişi Öldü – ETHA
Kürtlere ‘Seçmeli Hayat’ – Demiray ORAL – Taraf
Politik Yalanlar – Sara AKTAŞ – Özgür Gündem
Adalet Bakanlığı’na: “Gel De Yaşa” Postası – Korsan Dergi
Esir Avukatlar Davasından Duruşma Notları – Gülseren YOLERİ – Yeni Özgür Politika
Pozantı Mağduru 2 Çocuk Hücreye Atıldı – Meliha GÜNDÜZ – ANF
Kışlada Ölüm Var! – Muhalefet
Yeni Anayasa Sürecini İzleme Raporu – Editörler: Mehmet UÇUM – Özge GENÇ – TESEV
Cellata İnat, Yaşamak Lazım! – Kadir CANGIZBAY – Birgün
Siyasette Aykırı Bir Ses: Gülseren ONANÇ – Karin KARAKAŞLI – Agos
AKP’nin 10 Yılı: Dış Politikada Nereden Nereye? – Emre GÜNTEKİN – Sürekli Devrim Hareketi
Adalet Bakanlığından Tutuklu Gazeteciler Hakkında Skandal Rapor – Emek Dünyası
Muhafazakâr Filan Değil, Resmen Dingo! – Ragıp DURAN – Bir + Bir
Akan Kanı Kim Durduracak? – Gizem A. WEBER – BiaMag
“Sömürgeciliğin Ruhu Irkçıdır!” – Senem GÜNEŞER – Ajans Amed
‘Sevag Balıkçı Davası’ ile Ölümün Hiyerarşisi – Serdar KORUCU – Demokrat Haber
Sevag Balıkçı’nın Annesi Ani Balıkçı: Vereceğiniz Kararla Öteki Olmadığımız Belli Olacak – Başka Haber
Er Sevag Şahin Balıkçı Davasında Yayın Yasağı – Korsan Dergi
Karmaşık Bir Hissiyat Türklerinki – Roni MARGULIES – Taraf
Hedef Gösteren Akit’e Takipsizlik – Agos
Mahalle Baskısı Mührü Getirdi, Nefret Suçunu Da Getirmesin – Çiçek TAHAOĞLU – Bianet
MÜ’de Bir Öğrenci ‘Ülkücüler’ce Bıçaklandı – İMC
Ekim Ayı Irkçısı: Bursa Valisi Şahabettin Harput – Dur De
“Halklar ve İnançlar Konferansı” Sonuç Bildirgesi – Nor Zartonk
Surp Giragos’ta Çan Sesleri – Diyarbakır Belediyesi
UIT-CI ve UBK Arasında Koordinasyon Komitesi Kuruluş Deklarasyonu – İşçi Cephesi
Sendikalar Yasası Onaylandı; İşten Atılana Tazminat Yok, Grev Yasak! – T24
Profesyonel Sendikacılığa Son Vermek İçin Öneri: “Ters Piramit” – Bahadır ALTAN – Sol Defter
Ankara’da Büyük Öğrenci Protestosu – Beyza KURAL – Bianet
Kuruluş Yıldönümünde YÖK Protestosu: Ankara’da Son Yılların En Büyük Öğrenci Eylemi – İMC
Afganistan’dan Çıkış Yolu Bulamamak – Ashley SMITH – Sendika.org
Yıkmaya Değer Put Nerede? – Başar BAŞARAN – Başka Haber
Şiir, Peşew, 60.Gün – Berken BEREH – Evrensel
Babamın Sesi – Açık Dergi – Açık Radyo
Babamın Sesi, Annemin Sessizliği – Kenan TEKEŞ – BiaMag
Rüzgârda Yâr Üşürken Koşamaz Oldum… – Uğur BİRYOL – Agos ŞapGir
Kürdüm, Dilim Var Demek Ve Onun İçin Ölmek – Metin ÖZVARIŞ – Korsan Dergi
Puşkin… – Veli BAYRAK – Demokrat Haber
Düşüş’ten Sonra Şiir – Halil TURHANLI – Birgün
Kitabın Ömrü Olur Mu? – Sevda AYDIN – Evrensel

Micromelancolié Official
Micromelancolié Artist Page via Twitter
Micromelancolié – Gravity Boat Informative via Microphones In the Trees
Offthesky Official
Man Watching The Stars Official
Offthesky & Man Watching The Stars-Afar, Farewell Album Review By Nathan THOMAS  via Fluid Radio
Jan Bang Artist Page via Samadhisound
Erik Honoré Informative via Wikipedia
Jan Bang & Erik Honoré-Uncommon Deities Album Review By John KELMAN via All About Jazz
Yaron Herman Official
Yaron Herman – Alter Ego Official Album Informative via The ACT Company
Yaron Herman – Alter Ego Album Review via The Jazz Breakfast
Forabandit Official
Forabandit – Un Dialogue Fertile Entre Troubadour Occitan Et Asik Anatolien via Buda Musique
Forabandit – Cançion Live Performance
Bandista Resmi Sayfası
Bandista İletişim Panosu via Twitter
Bandista, Festus Okey İçin Söyledi – Bianet

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Vernel By Darklorddisco (Tom GUYCOT) via Flickr

>>>>>Poemé
Kalbimin En Doğusunda – Didem MADAK

Aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda
İçimde yağmur duasına çıkmış birkaç köy
Birkaç köy sular altında
Kalbimin doğusu,
her resme güneş çizen bir çocuktu.
Gam yükünün kervanları yürürdü dudaklarımda
Kavruk ve çatlaktı dudaklarımın toprakları
Ölümün ötesinde bir köy vardı
Orda, uzakta, kalbimin en doğusunda
Şimdi bana yalnızca Dertli türkülere duyduğum karşılıksız aşk kaldı
Güzel beyaz bir tay doğururdu her sene hafızam
Yorgundu oysa
Durmadan, durmadan hatırlamaya koşmaktan.

Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
Okyanusları mavi olmayan.
Benim için hayat,
Kalbi kalpazanlıktan kırk sene yatmış çıkmış bir adamdı.
Geçmişim acıyor şimdi, yalnız benim değil
Benim ülkemin geçmişi de acıyor mesela.
Bilirdim oysa ilk badem ağaçları çiçek açar baharda.
Bilirdim çiçek satan çingene kızlarını
Onlar bütün şimdileri, bütün zamanlara
Bir gül parasına satardı.Oğlan kıza bir gül alsa
Bilirdim odur en kırmızı zaman.
Adına aşk diyorlardı
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.

Kim bir şairi kırsa
Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela
Bilirim kim dokunsa şiire
Eline bir kıymık saplanacak.
Bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman
Yorgunum oysa
Durmadan kendime bir tunç ayak aramaktan.

Aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda
Boş salıncaklar gibi gıcırdayarak konuştum karanlıkla
Kediler gibi mırıldanarak.
Alkolden bir denize bıraktım kalbimi
Kırmızı bir sandal gibi
Arka sokaklarda sarhoş konuştum karanlıkla
Avuçlarımla konuştum
Allah büyüktür diyen insanlar gibi.Kedi dili büsküvilerinin bir pastayla konuşması gibi
Yumuşak ve kremalı konuştum onunla.
Boynumda leylaklar açardı baharda
Mor ve pembe konuştum karanlıkla
Gece açılıp gündüz kapanan bir parantezdim
Sözler vardı içimde işe yaramayan
Sözlerle konuştum karanlıkla…
Önce söz yoktu kalbimin en doğusunda
Sözler…
Bir yağlı urgandı acıyı boğmaya yarayan

Kaynakça: Şiir Evim

>>>>>Podcast Ünitesi
Deuss Ex Machina # 422 (22.10.2012)
Deuss Ex Machina # 423 (29.10.2012)

kenarlık # 8 – mika vainio / kevin drumm / axel dörner / lucio capece – venexia (pan 28 / pan)

Leave a comment

“i have nothing to say/ and i am saying it/ and that is poetry/ as i need it” / lecture on nothing (1949) – john cage

dönüştürebilmek anlık karşıtlıklar sırasında tecrübe edilenler sayesinde ziyadesiyle çabalanımın gerekli olduğunu bilahare zihne yerleştiren, belleten bir tavır ile söz konusu olur. gördüğüne kayıtsız kalmak bir yana olabildiğince feyiz, ders veya adına her ne demek isterseniz onunla tanımlandırabileceğimiz, tasvirin bütünlüğün surlarını arşınlayabilmek için çabalanımın başlı başına gerekliliği bir kere daha kendini ortaya çıkartmaktadır. dönüşüm, etrafımızda olup bitenler için değildir sadece. tüm günümüzü v hatta yarınlarımızı eğrelti mizansenler, hayal kırıklıkları, baskılar v bi’tabii ki teferruatlar olarak adledilmiş olan diğer olgular üzerinden yine, yeni, yeniden şekillendirilmeye devam ederken muktedirlik makamının sunageldiklerini çözümleyebilmek, hayat dediğimiz bu yapının her ne olduğunu irdeleyebilmek için bir tespit sahasının kazanımını beraberinde hiç de yabana atılmayacak bir biçimde suna gelir. günün tahakkümüne karşı dönüştürebildikçe, yeni okumalara yeni tespitlere girişebildikçe sıkışık kaldığımız bu dar alanın ötesine uzanabilmek her neye dönüşüyorsak onun farkına erebilmek hasılı kelam belirginleşecektir. görmek v anlamak, hissetmek v iş işten geçmeden empati kurmak, sorunu keşfedip çözüme odaklanabilmek bu dönüşüm sürecinin sacayakları arasında değerlendirilebilir. tanımlamalar, güncellenirken bilincin de o doğrultuda yeniden tanımlanabilmesi, bina edilmesi bütün bu tepkimeleri bir odağa toparlayarak bütünleştirerek mümkün olabilir. dönüşüm nam edimin bir ambalaj, kaplama veya yüzeysel bir çabalar silsilesinden mürekkep atfediş olmayacağı meydandadır. ortadadır.

kulağımıza ulaşan sesler bu bağlamda bunca ağır gıybetin her dakika, her an yinelenebildiği, sade suya tirit vechelerin bahsinin sergilenebildiği bir şimdiki zaman sahanlığında bir çok şeyi algılayabilmeyi önemli ölçüde sağlar. sağlamlaştırır. döne döne, bata çıka ilerleyebildiğimiz anlık rutinin olağanlaştırılmış ya da öyle sunulan yüzeylerinin her ne olduğunu çözümleyebilme seslere odaklandıkça mümkünatlar dahiline ulaşır. böyledir. tavır yıkımın ziyadesiyle yükselik sergilediği bir aralıkta, tam da her şey olup bitti şaiasının yaygınlaştığı bir eşikte gelir bizi bulur. toptanlaştırılıp, tektipleştirilmiş, kutuplardan her dem kutup beğendirilmiş, ya oncusun ya da buncu, hiç birinden değilsen de kesin ideolojik bir şeylerin maşasısısın, kandırılmışsın vecizlerinin dilden asla v kata düşürülmediği bir zamanelikte, zamanın ruhunu anlamlandırabilmek, işitselliğin boyutları arasında kulaklarını ferahfeza odaklara daha fazla açmaya nail olmaya gayret ederek mümkün olabilir. anlatılanların hiç de öyle olmadığının okumasına girişebilmek bazen bir endüstriyel tını ile bağlamından uzaklaştırılma söz konusu edilmeksizin yeniden şekillendirilmeye müsait olan kurgulamaların dahilinden gelip bizleri bulur. berlin yerleşik bill kouligas’ın pan etiketinden yayınlanmış olan “venexia” (pan 28) canlı kaydı bu kenarlığın tavsiyesi olacak çalışma olarak sizlere takdimimiz olacaktır. pan sonic günlerinden bugüne sesi modellemeye, kurgulamaya v yeniyi türetmeye çabalayan bir prodüktör olan mika vainio kaydın ardındaki ilk üreticimiz. territory band, jim o’rourke gibi nev-i şahsına münhasır müzikal yapılar v ses lehimleyicileriyle ortak projelerin ardında yer alan isimlerden, kevin drumm ikinci üreticimiz. caz müziğin sınırları arasından deneysel sulara ilerlemekte hiç çekinmemiş bir isim olan axel dörner v arjantin’li minimalist kuşağın temsilcilerinden lucio capece’nin katılımları ile beraber dörtlünün 2008 yılında venedik’te verdikleri bir konserin kaydı “venexia”nın tılsımlı dünyasını kulaklarımıza ulaştırır. konser sahasında kalmış bir deneysellik cümbüşünün, yukarıda uzun uzadıya değinmeye çalıştığımız dönüştürülebilirlik bahsinin hangi evrelerden geçirilerek devamlılığının olacağının yetkin bir önermesidir “venexia”. kainatta dolaşmakta olan seslerden verimli birer güncel okumaya teşebbüs olarak da değerlendirilebilecek evreler, geçişler v her bir sanatçısının kendisini ön plana çıkartmaktan ziyadesiyle uzak yalın bir biçimde sunageldikleri anın görünmeyen bahislerinde ortaya çıkan, huşudan çok haşin bir çekimsizlik, hiddete açıklık v şiddet turnusollerinin benzeş öğelerine karşı dimağı diri tutacak, ayıltacak gürültü perspektiflerini iliştirir. deneysellik, akustik veya elektronik ses mihmandarlığı düşünsel potansiyelin bu kadar sınırlandırıldığı bir coğrafyada belki dikkatle kulak kabartılırsa! her dem önem arz edecek bir kalk borusu olmayı koruyacaktır. “venexia” gibi süresel bağlantılarla işi olmayan, çoklu katmanlarla ses veren kurgulamalar, sesleniş v terennümler bu temennimizi şimdilik güvence altına alan kayıtlardandır.

mika vainio / kevin drumm / axel dörner / lucio capece live at konfrontationen festival in jazzgalerie 2011

mika vainio / kevin drumm / axel dörner / lucio capece – venexia official informative via pan
mika vainio / kevin drumm / axel dörner / lucio capece – venexia review by matthew phillips via tiny mix tapes
mika vainio official
kevin drumm informative via wikipedia
axel dörner official
lucio capece official
bill kouligas – mnml ssgs mx fnl

Older Entries