>Deuss Ex Machina # 225 – Ay Tutulması: Zahiri Devinim

2 Comments

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents

Deuss_Ex_Machina_225_–_Ay Tutulması: Zahiri Devinim

08 Eylül 2008 Pazartesi gecesi “canlı” olarak gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Guest: Sühan Gürer (http://proodos.blogspot.com/)
Album Of The Week: Pivot-O Soundtrack My Heart (Warp Records)
>1<-Heaven And-Scarlet Woman (Staubgold)
>2<-Opeth-Coil (Roadrunner)
>3<-Ketz-Walktrough (Ketz)
>4<-Pivot-In The Blood (Warp Records)
>5<-Stanton Moore Trio-(Late Night At The) Maple Leaf (TelArc)
>6<-Steinski-Jazz (Illegal Art)
>7<-Heartthrob-Blind Item (m_nus)
>8<-Asian Dub Foundation-Burning Fence (Naive)
>9<-One Day As A Lion-Last Letter (Anti-)

Ay Tutulması: Zahiri Devinim Bölüm (225) – Saydamlaşan Görüşler Zahiri Bir Devinimi Harekete Geçiriyor. Tek tek teğelleyerek…
>>>>>Bildirgeç
Ortaya konan görüntü ve buna bağlantılı olarak seçim ve seçeneklerin giderek daha azaldığı bir Dünya tasvirinin ortasını, hem de tam merkezini kapsayan bir konuya değinmek istiyoruz. Birleştirilmek yerine parçalarını bir daha toparlayamamak üzere bilinçli bir şekilde dağıtmaya en hafif deyimiyle telef etmeye ısrar ettiğimiz bir konuya. Her birimiz için farklı bir tezahürü ortaya çıkartıyor olsa da, bütünlüğüne ve ana resime odaklandığımızda geleceğimizi de şekil ve şemal olarak ortaya çıkartan, yerkürede işgal ettiğimiz sürecimizin en hafifiyle güncemizin eksiksiz gelişimini sağ ve salim sağlayan bir unsur değinmek istediğimiz, belki bir kaç kelam ve tümcenin desteğiyle beraber. Hasıl olan gelişmişlik seyrüsferi içerisinde nicedir adı anılsa da salt bir kavram olmaktan öteye, ileriye “gerçek” olarak çıkartılamayan, getirileri üzerinde konuşulmayan bir değer olan “barış” güncemizin bu haftalık konusu. İçeriğinde eklemlenen her bir ayrıntısı ile aslında nerelerde takılı kalmaya devam ettiğimiz bir şekilde irdelemekten, ısrarla görmezden gelmeye devam ettiğimiz, üzerimizde eğrelti duran bir giysi haline aldığını “metafor” olarak sunabileceğimiz bir kavramsal “barış”. Ortak çıkarımların bütünleştiriciliği yerine bireysel çıkarsamların daha fazla fişeklendiği ahir zaman güncesinde, şimdi daha fazla gözümüz kulağımız gibi üzerinde titrememiz, ön planda tutmamız gerekli olan “barış”.

Tasvirlerin ağrılıklı olarak acı hatıraları çağrıştırdığı bir yerküre içerisinde, belki de olumlu yönlerimizi derleyip toparlayan bir arabirimi temsil ediyor “barış”. İlerimizi görebilmek için, ilerleyebilmek için, fark edip de müdahil olduklarımızın peşinde daha ısrarlı durabilmemiz için, yenilir yutulur cinslere indirgenemeyecek kadar bıçağın sipsivri haliyle benzeşen içinizi karartan, gönülleri yaralayan sorunların çözümlenebilmesi için elzem olan bir takviye “barış”ı daha anlamlandırılabilir kılıyor. Birbiri ardına ilerleyen güncenin ayrıntılarını irdelediğimizde kimi zaman kulaklarımıza da çalınan, bir hayalim var imgelemini de çağrıştırıyor. Yönelip de, eskisinden de kat be kat daha geriye doğru düştüğümüz şimdinin düşününde, yaşamsallığında hep bir arka planda tutmaya çalıştıklarımıza aynayı tutmakta, “barış”. Sözlüklerin bizlere bahş ettiği manalarına dem vurmak değil burada amacımız. Açmazlarımızın iyiden iyiye çevremizi dört bir koldan sarmaladığı günümüzde biraz daha geniş bakabilmeye, hemen alevlenip çok kısa süreler sonunda tüm o dediklerimizden pişman olmamızın önüne geçebilmemiz için bir fırsat alt okumasının üzerinde durmak istiyoruz. Ahalinin de kabul ettiği, bir şekilde artık üzerine çok da kafa yormadığımız, eski zamanlardaki “sulh”un sağlanabilirliği üzerine kafa yormak asıl derdimiz. Çünkü geçtiğimiz Cumartesi akşamı yaşananlar, bir topun peşi sıra 90 dakikalık salt bir mücadeleden ibaret değildi. Yaşanmışlıklar kadar iliklerimize sinmiş olan bir ortaklığın, umarız bu sefer biraz daha uzun sürecektir hatırlanması ve üzerine eğinilmesi, gündem deyip durduğumuz geçişler seremonisi içerisinde hatrı sayılır bir biçimde zamanı yavaşlatmayı da başaracak bir ayrıntı bütünlüğünü beraberinde getiren bir deneyim olarak gerçekleşti.

Sizler ve onlar, ikilemler ve endişelerin, sadece küçük porsiyonlar halinde ısrarla kafalarına kodlanmış halleriyle düşmanlık besleyenlerin de fark edebileceği üzere (kesin olmamakla birlikte hala bir ümit) bir şeylerin “barışa” bir şans daha sağlayabilmenin zemin yoklamasıydı. Karşılıklı olarak birbirlerimize yaşattığımız sıkıntıların, aslında ve sadece kendi halinde yaşayan normal insanları etkilediğini bir kere daha gözlemleyebilme şansıydı. Mümkünlük mertebesinde derece derece. İçtenlik ile bazı şeyleri değiştirmek istediğinizde hala bazı şeyleri rayına oturtabilmek için elimizde imkanların olduğunun da canlı göstergesiydi. Alt etmemiz gereken nice problemler olmasına karşın fikir teatrisine bir oturup, iki dem, üç cümle eyleme döktüğümüz, konuştuğumuzda insanlığımızın ne kadar yakınında durduğumuza dair alametler karşılaşmasıydı. Olması gerektiği kadar naif bir biçimde, algıda tüm seçkiciliği ortaya apaçık bir biçimde seren detaylar ile dolu dolu.Gündelik yaşamın belki de en çok üzerinde durulması gerekli olan politik sıvamalardan, anlık tahlillerden arındırılmış, birebir ve doğrudan ilişkinin başlangıç noktası olarak imgelemek de bu karşılaşmayı biraz daha manidar kılıyor. Öyle ya, kimsenin kimseye edemeyeceği kötülükleri birbirimize etmekten başka şu yerkürede ne gibi faydalarınız olmuş ki? diye soracak ileriki nesillerimiz için, denemekten yılmadığımızı da gösterebilmemiz için, ve tarihe bir şerh daha atabilmemizi sağlayan bir gelişmeydi, Cumartesi gecesi hasıl olan. Çatısı altında bulunduğumuz diyarları biraz daha “barış”ın saflarına dahil edebilmek için bir başlangıç, bir deney. Ezcümle, insan olmanın zaruri gerekliklerinden birisi olan “empati” kavramının can bulmasıydı. Beyhude çabalar ile kaybedilecek zamanlarımızın çok da fazla kalmadığının ispatı. Son söz “Şu anda yarının artık bugün olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Çok geç kalmış olmak diye bir şey vardır. Sayısız uygarlığın beyazlamış kemikleri üzerinde şu acıklı sözcükler yazılı: Çok geç. Eyleme geçmezsek, merhameti olamadan güce, ahlaklı olamadan kudrete, kavrayışı olamadan kuvvete sahip olanlar için ayrılmış zaman koridorlarına sürüklenecegimiz kesin.” – Martin Luther King

Deneysel izleğin yazınsal olduğu kadar işitsel çıkarsamalarına dair örneklemlerinden beslenen bir yapıyı oluşturmaya gayret eden Deuss Ex Machina’nın geçtiğimiz Pazartesi akşamı canlı olarak sizlerle buluşan Ay Tutulması bölümünde de çoğaltımlarımıza yenilerini ekleyebilme imkanına sahip olduk. Proodos güncesinden tanıdığımız Sühan Gürer’in geçtiğimiz Ağustos ayının müzikal gündeminden de kesitleri sunduğu, eleştirilerinden beslenen saatlik bir seçkiyi sizlerle paylaştık. Markus Detmer’in kurucusu olduğu avangard deneysel müzik müştemilatı; Staubgold etiketinden yayınlanan Heaven And’in Sweeter As The Years Roll By albümünden Alexander Hacke’nin vokallerde konuk olduğu art-rock “Scarlet Woman” parçası ile saydam bir art rock parçasını sizlere sunduk. Proodos güncesinin önemli bölümlerinden birisini oluşturan “Myspace Keşifleri” dizininin Ağustos ayı konuğu olan Hırvatistan’lı Ketz’in debut kaydı “Walkthrough” albümü ile sözlerinde kendini geliştirmek isteyen, bu minvalde örnek aldığı isimler arasında da U2, Leonard Cohen, Bob Dylan gibi ana akımı dize getirmeyi başarmış ikonların yollarını takip eden çalışmasından bir kesiti sizlere sunduk. Bir dönemsel kayıt olarak, müziği farklı boyutlarıyla takip etmek isteyen dinleyiciler için önemli bir kayıt olarak değerlendirebileceğimiz “What Does It All Mean 1983-2006 Retrospective” albümü ile Steve Stein aka Steinski’yi de Ay Tutulmasında sunmaya çalıştık. Modern dans müziğinden, eklektik ses kesitleri ile bugün farklı yönlerine de uzandığımız hip-hop’un, breakbeat’in hemen tüm kayıtlarına da ilham uyandıracak kadar çeşitlemelerden beslenen, cut & paste tekniğinin bu nadir işlerinden birisi olan çalışmadan, “Jazz” parçası sözlerimizden daha fazlasını sizlere sunacaktır. Programımızın finalinde ise yıllardır istikrarlı bir şekilde seslerini duyurmaya devam eden, deyim uygunsa ortalığı yıkıp geçen sahne performansları ile ortalığı şenlendiren, politik öfkeyi, öteki olmanın türlü çeşit yönelişimlerine dair aksaklıkları paydaş, paylaştıran Asian Dub Foundation’ın “Punkara” albümüne kulak kabarttık. Sözü One Day As A Lion projesi ile geri dönüş gerçekleştiren Zach De La Rocha’nın “The Mars Volta” eskisi Jon Theodore ile kurguladıkları gerçek dünya şarkısı “Last Letter” ile finale bağladık. Sizlerle bidirgeçimiz vasıtasıyla paylaşmakta olduğumuz haftalık albüm seçkimiz dizininde Doksanlı yılların sonundan bu yana faaliyetlerine devam eden Avustralya’lı grup Pivot’u henüz dumanı üzerinde tüten ilk uluslararası kayıtları olan “O Soundtrack My Heart” vasıtasıyla sizlerle paylaşıyoruz. İyi Dinlenceler.Deneyselliğin son derece rafine zevklere sahip olan elit dinleyiciler için olduğu sanrısı uzun zamandır, müziğin bu farklı yönlerini keşfetmek isteyenler için önemli bir handikapı işaret etmekteydi. Farklı temas noktalarından beslenen ve genel kabul görmüş olan müzikal izlerden çok daha detaylı bir çalışma prensibiyle ortaya konan bu tarz müzikal yapıtları dinleyebilmek için belirli şartlara haiz olunması gerekliliği gibi bir kural-kaide yazınsalının varlığından söz edilegelirdi. Her hangi bir müzikal disiplinde kendine yol açmaya çalışan Deneysel müzikler söz konusu olduğunda. Caz müziğin sabit hatlarını manipüle edilmiş ses kesitleri ile doğal hallerinden ırayan, endüstriyellik aşılaması ile kentsel seslerin de duyumlanmasına olanak sağlayan ekipler arasında hatırı sayılır bir dinleyici kitlesiyle buluşmuş olan “Triosk” grubundan davulcu Laurence Park ile kardeş gitarist Richard Park’ın ekipdaşları olan klavyeci Adrian Klumpes, yerel sanatçılar basist Neal Sutherland ve “turntablist” Dave Bowman’ı da dahil etmeleriyle şekillenmeye başlayan bir proje “Pivot”. Biraz da ana akım medyasının üzerinde eğilmesini “grunge”dan sonra bu “x kuşağı” kendini ne dinleyerek hizaya çekiyor sualine yanıt veren bir müzikal disiplin olarak kısaca anlaşılabilir kılınabilecek “post rock” sularında seyreden bir modifiye, gezici bir enstrümantal yolculuk müziklerinin de ekibin ilk kayıtları olan “Make Me Love You” (SRP039-Sensory Projects) ile dinleyicilerle buluşur. Burada belirtmekte fayda var, yıkımdan sıfıra inmeden var olunmayacağına kani olunan grunge akımının aksine (hala gönlümüzde engin bir yer kaplamaktadır) post-rock’da sesler birer anlatıcı olarak konumlandırılır. Enstrümantal dehlizler ile birbilerine bağlantılanan her bir şarkı ile münnecim olmadıkça kani olunamayacak kadar derinleşen, aslında problemlerin çokluğunu bariz bir şekilde farkına varabilmemiz için, kendi imgelerimiz ile doğrularımızı bulabilmemiz için farklı bir yapılandırmayı taşıdığının da altını çizmeliyiz.

Avustralya içerisinde hatrı sayılır bir başarı sağlayacak kadar üzerine yazılar yazılmış, ilgiyi toplamış debut kayıtta da Pivot bizahati bu eklektik yapıyı, soru ve sorun yumağına dair açılımları anlaşılabilir kılmak için gerçekleştirilmiş ortak deneyselliğin bir tezahürünü oluştururlar. Yaylıların daha çok Kuzey Avrupa gruplarından deneyimlediğimiz duygusal yönelişimlerinden beslenerek türetilen, serbest stil caz ile harmanına mesken eden Artificial Horizon, birazdan değineceğimiz “O Soundtrack Of My Heart”ın da öncülü olarak kısaca betimleyebileceğimiz akustik ile elektroniğin hemhal olduğu “Incidental Blackcloth”, belirli bir sayıklamanın kendi içerisinde dönüşmesine şahitlik eden, döngüler ile kotarılan, boşluğun son derece kıvrak bir davul partisyonu ile krautrock sınırlarına taşındığı “I May Be Gone Some Time” ile Triosk’dan aşina olunan müzikal yapılarının ileriki kademelerine de bir geçiş imkanı sağlarlar. Albümün finalinde kendine yer bulan, Four Tet, Caribou gibi müziğin melodik kurgularında dolaşan, akıllı dans müziği formundan hareketle kotarılan “”Helps None But Hurts None” gibi klasikleşmeye meyilli parçaları ile anlaşılabilir insani endişeleri de paylaşan, nihayetinde çok deneyimli olunmasına karşın bazı durumlarda kendini tekrar etmekten, insani kusurlarını da göstermekten kaçınmayan bir başlangıç kaydı gerçekleştirilir. Birbirini takip eden bir sürecin meyvesi olarak da addedebilecğeimiz “debut” kaydın ardından da grubun müzikal kimliğinin oturma sürecine dair çeşitli tasarılar ve değişkenlikler yaşanır içten içe. Şubat ayı sonlarında Warp Records’un Myspace sayfalarından ekip ile uzunca bir süreli kontrat ve albüm anlaşması imzalanması duyurusu sürecine kadar geçen sürede, Pike kardeşlerin haricinde bulunan üyeler Laptop sanatçısı Dave Miller ile bayrak değişiminde gruptan ayrılırlar. Dave Miller ile Laurence Pike’ın “Roam The Hello Clouds” projelerinin de tanışık olduklarını kısa bir dip not olarak iletebiliriz. Grubun bildiğinden emin olduğu müzikal yansılarla korunaklı sularından, hemen hemen her üyenin farklı bir tavrın yakalanmasına olanak sağlayan çeşitliliğin de bir süre sonra karmaşanın tam ortasına düşürmesi midir neden bilinmez ama, Pivot’da yaşanan bu değişimin ardından oluşan müzikal izlek değişikliği pek çok eski dinleyicisi için de değişim ve deneysellik ile bir sınavlarının da olduğunun habercisi olacaktır.Ağustos ayı ortalarında yayınlanan “O Soundtrack My Heart” da bu minvalde deneysellik ile imtihan etmesi gerekenlerce yakınen mercek altına alınması gerekecek kadar ustaca türeyen seslerden mükellef bir izleği ortaya çıkartıyor. İlham edindikleri ve bunu her fırsatta dile getirdikleri Jean Michael Jarre’ın Oxygene, Les Chants Magnétiques’in kapaklarında kendine yer bulan “Dünya” figüründen, sanatçının new-age disiplinine kattığı orkestral yansılara, bir başka vazgeçilmez grubumuz olarak her fırsatta değinmeye çalıştığımız Autechre gibi soğuk metalik duvarları döven, giderek sertleşen, iznasız ve nedensiz infazlara girişen insalığımıza dair çıkarsamalarda bulunan endüstriyel-tekno kuşaklarına, yıllardır yerlerine pek az grubun müziklerindeki coşkunluk ile yaklaşmaya çalıştığı post punk topluluğu Talking Heads gibi gruplara sırtını dayayan, onların müziklerinden beslenerek farklı deneyimlere girişen bir kolaj kulaklarımıza çalınıyor. Bariz kurallara sığınarak kasti faüllere girişmeden de oyunun sonuna kadar sizleri kendisine bağlayacak kadar çoklu segmentli bir deneyim vaadinin dinleyicilere ulaştırdıkları ise afaki bir gerçek. Statik bir elektronika döngüsünün manipüle edilmesiyle kotarıldığı, güz’ün kasvetli yönünü kısacık süresi dahilinde paydalayan “October” ile albüm açılıyor. 18 Mayıs tarihinde albümün de tanıtım görevini üstlenen ilk kayıt olarak yayınlanan “In The Blood” ile kaydın derinlerine doğru serüvenimiz başlıyor. Gitar ritmlerinin ilk bir kaç dakika boyunca kendini gösterdiği, buzlu bir camın arından birikmiş müzikçilerin de ani bir kararla müdahalede bulundukları izlenimi uyandıran, sonlarına doğru atonal gitar pasajına kendini teslim eden ve yoğunlaştıkça güzelleşen parça ile müzikte hissiyat kavramının ne demek olduğunu irdelemek isteyenler için önemli bir fırsatı oluşturuyor. Jean Michael Jarre’ın müziğine yaklaştıkları anları da betimleyen albümle aynı adlı “O Soundtrack My Heart” parçası değişkenliğin en olumlu yansılarından birisini oluşturmakta. Ötelenen her bir sesin bir kimlik kazandırılmasına çalışıldığı, süresi ilerledikçe “öfke”yi de son derece ustaca kotaran manevralar ile geçtiğimiz sene içerisinde “Battles” ekibinin açtığı yolu devam ettirecek bir gruba daha kavuştuğumuzun ispatı gerçekleşiyor. Warp gruplarıyla devam edelim; Harmonic 313 aka Mark Pritchard’ın Detroit teknosu ile hip-hop’u birbirine harman ettiği sonik deneyi içerisinde duyumsadığımız elektronik bağlaçlarla aynı formdan ilerleyen “Fool In Rain” dene ilerle kotar üçlemesinde, naif bir başarıyı simgeliyor. Yağmur metaforunun dijitalize seslere devr edildiği, Jarre, Vangelis gibi yıllar önce bu ortaya attıkları müzikal yoğunluğun günümüz Dünyasına taşıyan bir kurgu bu parçada hasıl olmakta.İlk albümlerinin atmosferini oluşturan müziğe de en çok yaklaştıkları “Sweet Memory”de caz saflığı ile elektronika’nın kesişimine dair öznel bir çıkarım gerçekleştiriyor. Partisyonlarda kendine yer bulan ağırlaştırılmış, ağıtlaştırılmış havanın yanı sıra, hep bir umudu da taşımak, düşünmek zorunda olduğumuzu da ileten bir büyü “Sweet Memory”. Ortaya karışık olarak her yeni çıkan parçada “en punk benim” kimliğine sahip olmayı zavallı bir moda deyişine dönüşütüren andaval yeni yetme elektrock pespayeliklerine de usturuplu bir ağızınızı toplayın yanıtı olan “Didn’t I Furious” ile hedefi tam onikiden vuruyorlar. Endüstriyel kesitler ile punk damarının gösterişten uzak, olduğu gibi hallerine dair önemli bir veriyi paylaşmakta parça aynı zamanda. Bu tavrı paylaşan “Nothing Hurts Machine” parçasıyla da muhalifliğin Pivot ekibinde de tıpkı diğer Warp Records sanatçılarında da olduğu gibi ön tanımlı olarak yer aldığının ispatını gerçekleştiriyorlar. Sesler değişkenlik gösteriyor olsa da referans olarak add ettikleri isimlerin izlerini, iyi gözlemlerle kendi ses erimlerine birleştirdikleri bir tümleme kulaklarımıza çalınıyor. Rock gitarının elektronika içerisinde nasıl kurgulanabilir endişesini yersiz kılacak kadar da kendilerinden emin bir tasvir ortaya çıkıyor. Albümün finalinde ise melodramatik tasviriyle dinginleşen elektroakustik “My Heart Like Marching Band” ile ufuk çizgisinde bir yokoluş vuku buluyor. Sıfatların ve söyleneceklerin dinleyicinin kendisince de çoğaltılabilecek kadar derinleşen bir yapılandırma, bir müzik Pivot’un albümünden yayılıyor. Kesin hatlarla ayrıştırmak yerine, bir seans ortasında kaydedile kaydedile ilerleyen müzikal günceyi tanımlıyor velhasıl kelam. Tıpkı olağan yaşantılarımızdaki inişler ve çıkışlar gibi, açıkça kartlarını saklamadan, hizaya çekmek için fırsat kollamadan, emir yağdırmadan……

Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Pivot Official
Pivot O Download My Heart
Pivot At Myspace
Pivot O Soundtrack My Heart At Bleep
Pivot In The Blood Video At Dailymotion
Pivot O Soundtrack My Heart Review At Cyclic Defrost
Heaven And At Staubgold
Heaven And At Myspace
Opeth Official
Opeth At Myspace
Ketz At Myspace
Ketz Official Album Download
Stanton Moore Official
Stanton Moore At Myspace
Steinski Official
Steinski At Myspace
Steinski Review At Pitchforkmedia
Heartthrob At m_nus
Heartthrob At Myspace
Asian Dub Foundation Official
Asian Dub Foundation At Myspace
One Day As A Lion Official
One Day As A Lion At Myspace
Not. Parça dizininde yer alan bağlantılardan Proodos’da yayınlanmış olan incelemelere ulaşabilirsiniz.

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;

Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel Shut Me Out By Haydnseek Bill Ohl
© Haydnseek Bill Ohl
Pivot Photos Courtesy From
Warp At RCRDLBL Site
Makinations Page At Flickr

>>>>>Poemé
Varış – Nicolas Guillen

Buradayız işte!
Söz bize ıslak ulaşır ormanlardan,
ve canlı bir güneş yükselir damarlarımızda.
Yumruğumuz güçlüdür,
güçlü kavrar kürekleri.

Yayılıcı palmiyeler uyumakta gözün derinliklerinde.
Katıksız bir altın damla gibi, çığlığımız bizden uzaklaşmakta.

Ayağımız,
sert ve kocaman,
ezer ıssız yollardaki
sıralarımıza dar gelen yollardaki tozu.
Suların kaynadığı yerleri biliriz,
ve severiz suları kanolarımızı ittirdikleri için kırmızı gökler altında.

Şarkımız sade
bizim şarkımız
ruhun derisi altındaki pazuya benzer.

Sabaha sisi biz getiririz,
ve geceye ateşi,
ve bıçağı, ayın sert bir parçası gibi,
barbar derilere lâyık olanı;
bataklıktaki timsahları biz getiririz
özlemlerimizi boşaltan yayı,
tropiğin belini
ve berrak aklı biz getiririz.

Ah, yoldaşlar, buradayız işte!
Kent bekler yaban arılarının
bal petekleri kadar narin saraylarıyla;
caddeleri kuru, dağlarda yağmur yağmadığında ırmaklar nasıl kurursa,
ve evleri gözlerini diker bize korkulu pencereleriyle.

Eskil insanlar süt ve bal verecek bize
ve yeşil yapraklarla taçlandıracaklar bizleri.

Ah, yoldaşlar,buradayız işte!
Güneşin altında
terli derimiz yenilenlerin ıslak yüzlerini yansıtacak,
ve gece boyunca, yalımlarımızın ucunda yanarken yıldızlar,
kahkahamız ırmaklara ve kuşlara uyanacak.

Çeviri : Ali Cengizkan

>Deuss Ex Machina # 222 -Ay Tutulması – Sessizlik Zuhur Eylemiş

Leave a comment

>Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents

Deuss_Ex_Machina_222_–_Ay Tutulması: Sessizlik Zuhur Eylemiş

11 Ağustos 2008 Pazartesi gecesi “canlı” olarak gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.

>>>>>Musique

Guest: Sühan Gürer (http://proodos.blogspot.com/)

Album Of The Week: Ratatat-LP 3 (XL Recordings)
>1<-Amir Perelman-New Song Of Jerusalem (Zigota/Magda)
>2<-Monte La Rue-In The Mood (United)
>3<-Ratatat-Dura (XL Recordings)
>4<-Ratatat-Mirando (XL Recordings)
>5<-Anthony Rother-64 Bit Audio (Telekraft)
>6<-Speedmarket Avenue-Don’t Fall In Love (Elephant)
>7<-Beck-Gamma Ray (Interscope/XL Recordings)
>8<-Underworld-Two Months Off (Live At Tokyo) (Underworldlive.com)

Sessizlik Zuhur Eylemiş Bölüm (222) – Göğe Yükselen Gözyaşları, Belleksizliğin Sınırlarına Umut Çiçekleri Beziyordu, Bir Daha Unutmanın Ne Kadar Bedeli Olduğu Hatırlansın Diye…

>>>>>Bildirgeç

Yine yeniden bilindik sahnelerin, biteviye tekrarlarından mülhem bir görüntü karşısına çıkmaktaydı. Seslerin bir durulup bir arsızca yükseldiği, hemen hemen pek çok şeyin olması gerektiğinden de hızlı bir biçimde devir daime uğradığı bir düzlemin ortasında idi sanki. Kakafonin dış yansısında duydukları gerçek insan seslerine benzeşse de epey bir süre manasını tam olarak kavrayamadığı bu uğuldama kulağını giderek daha rahatsız ediyordu. İşin kötüsü kanıksamaya da başlıyordu. O arada duyduğu vızıltıların da, istisnasız bir biçimde sonradan anlaşılacağı üzere mermiler olduğunu ise hafzalası bir türlü kabul etmiyordu. Önce birer ikişer sonra bir kenti topyekun mahvına sebep olacak kadar binlercesine tümlenen, büyüyen, sağdan sola soldan sağa hava boşluğu içerisinde avare bir biçimde gezinen can alıcıların çokluğunun, idrak ettiklerini kabul etmemesine, aklının itirazına sebep olan en büyük nedeni oluşturuyordu. İnsanların sesleri de, bu katmandan evvelki duyumsadıkları bir yardım çağrısıydı, havanın ağır kokusunu daha da nefessiz bıraktıran. Kolaycı çözümlerin yaygın olduğu, birbirlerini anlayarak hayat denen olguyu idame ettirebilen insanlara neler olmuştu. Nasıl böylesi bir kinlenme ile birbirlerine düşman kesilmişlerdi. Epey uzun bir süre evvelinde eski Dünya’da yaşayan atalarının altına imza attıkları antlaşmalar ile konu ne olursa olsun problemlerin çözümü olarak savaşı görmediklerini deklare etmemişler miydi? Neyin nesiydi bütün bu karaşın ve sis bulutunun yoğun uğultusu. Sisler ufkun sonsuzluğuna kadar uzanırken, birbiri ardına düşünceler hafızasında bir görünüp, bir kayboluyordu. Pantheon’a mühürlenmiş ulusların kutsal gözyaşları bu dirliği sağlamak için türlü çeşit sınavlardan geçmiş insanlığın kefareti, ibret belgesi olarak saklanmıştı. Evrensel barış sağlanabilmişken şimdi, yeniden sil baştan en başa dönmek olmamalıydı. Bulutlar yükseliyordu gök kubbenin çatısında, gözyaşlarını barındıran yağmur taneleri damla damla yeryüzüyle buluşuyordu.

Akıl tutulmasının su götürmez gerçekliğini ortaya çıkartan bu paragraf bir masal değil, keşke öyle olabilseydi. Tıpkı bizden asırlar öncesinde yaşamış beşerilerde olduğu gibi bizden asırlar sonra da yaşayacakların savaşlarla, karşılaşma ihtimalinin son derece yüksek bir ihtimal olduğunun emaresini taşıyan bir bakışım. Kurgu bilimin sınırlarında dolaşıyor olsa da insanoğlunun hemen hemen her döneminde farklı çıkarlar için göze almaktan, çatışmaktan korkmadığı hazin sonlardan birisi olan savaşın ürkünçlüğünü paydalayan bir imgelem dizilimi. Koskocaman Dünya’nın aç gözlülüğe kurban edilecek daha ne kadar çok evladı olduğunu kestiremediğimiz, kabusunun tesiri bol yansıması. Medeniyetler olarak mecazi de olsa ilerlemeye çalışan bireyleri temsil ediyor olsak da, tıpkı 1945’de, tıpkı 1991’de, tıpkı 2003’de, tıpkı 2006’da… vs. çoğaltılabilecek tarihlerde insanlığın birbirlerine yaptığı kötülüklerin detaylandırmasını daha rahat bir biçimde anlayabileceğimiz örnekler ile karşı karşıya kalma sıklığımızın bile ne kadar çok hataya açık olduğumuzun kanıtını oluşturmakta. Bugün geldiğimiz, ilerlediğimizi sandığımız çağdaşlığımızda bireyler olarak yaşama ket vurdurduğumuz hatalarımızı düşünmemiz gerekiyor. Sözlerin yeterli gelemeyeceği acılar ile birleştirilip insanlığımızın belleğinde onarılamayacak yaraların açılması sağlanıyor, tesis ediliyor. Hemen her defasında temennilerin bir daha olmaması yönünde açıklamaların peşi sıra gelmesinin korkunç ironisi, bitmez tükenmez diskürlerle zenginleştirilip alay edilircesine yine yeniden sahnelenerek gelişen bir trajediye dönüşüyor.

Siyaset bilimci Samuel Phillips Huntington’ın 1993 yılında “Foreign Affairs” dergisinde yayınlanan Soğuk Savaş sonrasına tekabül eden 1990’lı yıllardan itibaren uluslararası ittifak ya da ihtilaflarda belirleyici olan unsurun politik ya da ekonomik ideolojiler değil, medeniyetler olmaya başladığını ve 21. yüzyılda da bu trendin devam edeceğini ifade eden “Medeniyetler Çatışması” yazını da bu minvalde bahsetmeye çalıştığımız karaşınlığı daha rahat çözümlemeyi kolaylayan bir kaynak olarak değerlendirilebilir. Giderek daha çok bölümlendirilen, aynı imkanlara sahip olunsa dahi, Doğu ile Batı’nın arasında muhakkak bir ayrışım ve öteki yaratma çabasının detaylandırılması olarak da okunabilecek bir tez. Neredeyse sonsuz bir sarmalın içerisinde birbirleri ile aynı özden beslenen halkların, yaşayışların derinden derine ayrıştırılması çabasında kimliklerin ve bireyselliğin bir kenara terk edilip çağımızın kalıplaşmalarından birisi haline evrildiğine dahası düşman addedildiğine tanıklık etmemiz, kurguların da gerçekliğini doğrulayan bir açılıma ulaştırıyor. Ahaliyi kapsayan deli divaneliğin toplumlarca kanıksanması da bu süreci daha sarsıcı bir izleğe eviriyor. Karanlığa terk edilen hayaller ve yaşantılar ile modernizm çizelgesinde bir adım önde olabilme isteği bu içinden çıkılmaz döngüyü daha da derinlere çekiyor. Son söz “İnsan mezardan dönemez ama hatadan dönebilir.” (Aleksandr İsayeviç Soljenitsin)

Deuss Ex Machina’nın geçtiğimiz Pazartesi akşamı canlı olarak gerçekleştirdiğimiz Ay Tutulması bölümünde de, karaltı bulutlarının enikonu her yeri kapladığı bir zamanda, sesli bir hayat güncesi ortaya çıkartmaya çalıştık. Biçemler değişkenlik gösteriyor olsa da kanıksanmış sessizliğin ortasında ayrıntılarda farklılaşan seslerin izini süremeye çalıştık. Müziğin hayatı kapsayıcılığından, kimi zaman alıntılanan sözlerin gerçekliğine dem vuran bir müzikal kolajı ardımızda bıraktık. Bu minvalde de “Proodos” güncesi ile müziğin üstünkörü, yavan ve belirli klişelere sadık eleştirilerine alternatifi son kertede yaratıcı örnekleriyle paylaşan Sühan Gürer’in konukluğunda Ay Tutulması’nın Temmuz ayının müzikal yansılarına kulak kabarttık. Öncesinde deneyimlenmiş pek çok müzikal izlekten beslenerek, yapılandırdıkları enstrümantal kayıtlarla içinde bulunduğumuz katastrofi günlerinin de fonunu oluşturan, Brooklyn’li ikili Ratatat’ı üçüncü albümleri olan LP3’nin rehberliğinde sizlerin beğenisine sunuyoruz.Ratatat, müziğin ana akım kanallarını da besleyen rock, hip-hop ve elektronik müzik gibi çoğu zaman birbirleriyle taban tabana zıtlık gösterdiğine kâni olunması beklenen müziklerin kesişiminden devşirilen bir deneyselliğin odağını oluşturuyor. Yaygınlığı görece değişkenlik gösteren müzikal tonların enstrümantal harmanını kotararak zor olan yolun içerisine dinleyicileri davet ediyorlar. Ancak hemen belirtmekte fayda var telaşa mahal bıraktırmayacak kadar açık bir biçimde kendini ifade edebilen bir müzikal anlayış, kulaklarımıza misafir ettikleri. 70’li yılların saykodelik müziğinden, 80’li yıllarda yükselişe geçen, şimdiki anlayışının da temellerini oluşturan hip-hop, ve 90’lı yıllarda new age’den elektronika’ya evrilen düzlemler “Ratatat”ın müzikal ilham noktalarını imliyor son kertede. Bir veya daha çok katmandan yapılandırılan seslerin dünyasında kendi hikayelerinizi de kurgulayabilmeniz için genişçe bir alan bırakan enstrümantal prodüksiyon ile halet-i ruhiyenize göre şekillendirilebilecek bir gözlemleme olanağı da sunuyorlar, çekincelerin rafa kaldırıldığı zamanımızda. Bütün bu olguları tetikleyen ekibin temelleri ise Skidmore Üniversitesinden mezun olmalarının ardından, yaklaşık bir sene kadar sonrasında New York’ta birbirlerini bulan Evan “E-Vax” Mast ile Mike Stroud ikilisinin, eğlendirici bir müzik ortaya çıkartma gayesiyle “Cherry” olarak yola çıktıkları 2001 yılına uzanıyor.Profesyonel çalışmalarla farklı kulvarlarda ilerleyen ikilinin, Ratatat olarak “2001-2003” yılları arasında hummalı bir çalışma evresi sonucunda toparladıkları debut albümleri “Ratatat” 2004 yılında “XL Recordings” etiketinden yayınlanır. Albümün açılışında yer alan 2003 yılında “Rex Records” etiketinden yayınlanmış olan, müzikal izleklerinin de başlangıcı olarak değerlendirilen “Seventeen Years” parçası ile çalışma açılır. Gitar tonları ile aksak ritm ve plaktan yükselen scratchler ile şekillendirilen, daha sonraki yıllarda rocktronica türevi olarak anılacak çalışmaların da başatlarından birisi olacak çalışma ile tam da oynamak istedikleri alanı savlayan bir girişi gerçekleştirirler. Sonik ses deneyimlemesinin bir diğer evresini oluşturan “El Pico”, eski bir rock parçasına eklenen elektronik yansılarla manipüle edilmesinin sentezini barındıran “Desert Eagle” , hip-hop’un eklektik yönünü vurgulayan deneyselliğin tasvirleri arasında anılabilecek “Breakaway”, melodikasını latin tınlarıyla ören “Spanish Armada” ve kapanışta yer bulan grubun ilk ismini de hatırlatan, 70’li yılların film müziklerinin tınısını modernize eden “Cherry” ile enstrümantal müziğin seyrüseferinde önemli bir ilk çalışmanın altına imzalarını atarlar. Aranjmanların bir apartman dairesinde sınırlı imkanlarla kaydedilmiş olması bir yana, “Ratatat” için pek çok şeyin yeni başlayacağı bir serüvenin ilk adımını oluşturur “debut”. Öyle ki herkesin onbeş dakikalığına şöhret olacağı tezine sık sık başvuran, iki parçası tutan her grubu “gelecek büyük grup, fikir” olarak tanımlayan, yeni grupları hem sever görünüp, hem de ele geçen ilk fırsatta yerin dibine sokmakta beis görmeyen modern müzik yazını içerisinde de farklı tepkiler alırlar. Devamı olacak mıydı? Yoksa yeni bir hayal kırıklığı mı yaşanacaktı? Bunun yanıtı ise yaklaşık iki sene sonra yayınlanacak olan “Classics” albümü ile “Ratatat” tarafından bizzat verilecektir. İki albümün arasında da, çıkış albümlerinin arifesinde Evan Mast’in kendini geliştirmek için başladığı ve giderek olayın ilerleyişine kendisini kaptırması neticesinde gitarist Mike Stroud’un da el atmasıyla yapmak istedikleri müzikal izlek ile örtüşen bir deneyim olan, Missy Elliott, Raekwon, Method Man, G-Unit gibi hip hop’un önemli isimlerinin parçalarına yapmış oldukları düzenlemeleri paylaştıkları “Mixtape – Ratatat Remixes Vol.1” çalışmasını el altında piyasaya sürerler. Ulaşmak istedikleri harmanı daha kolay anlaşılabilir bir hale dönüştüren hip-hop ile elektronik formların bütünlendiği bir kayıt olarak paylaşılır.

“Classics” albümü de bu çalışmaları kapsayan ama enstrümantal yapılarda daha ilerisi için önermelerde bulunmaktan çekinmeyen yenilikçi tasvirlerden mülhem bir kayıttır. İlk albümde çiğ olarak yansıyan seslerin daha derli toplu kullanıldığı, deneyselliğin de bu minvalde, müziğin zamansal çizelgesini ve dönüşümlerini takip ederek, çeşitlilik arz ettiği bir kayıt olarak “Ratatat”ı daha ciddiye alınan gruplar hanesine taşır. Birbirlerini tamamlayan tasvirler, ara melodiler ile “Classics” isminde taşıdığı iddia gibi modern yaşamın soluksuz temposunda “nefes aldırıcı” bir ses çalışması olarak betimlenebilir. Alışılageldik sesleri de arada duyabileceğiniz, ama tam çıkarmak üzere olduğunuzda tamamen değişen bir form bu tümceyi daha açıklayıcı hale dönüştürecektir. “Western” filmlerinin soluk karelerinden türeyen tango-masal “Montanita”, Rock müziğin en haşarı çocuğu olarak müzik tarihinde yerini almış 80’li yılların Glam türünden ilham alan, temponun yükseldiği anlarda senfonik elektronikaya dönüşen albümün de öne çıkan kayıtlarından “Lex”, aksak ses kesitleri ile slide gitarın mükemmele yakın uyumuna kulak kabartabileceğiniz “Gettysburg” gibi kayıtlar ile disiplinler arası kolajı, nu rave olarak sınıflandırılacak pek çok kaydın da öncülü olan bir bütün “Classics”. Albümden yayınlanmış ikinci kırk beşlik olan “Loud Pipes”da bu iddiayı destekleyen nitelikte, gitar partisyonunun kuvvetli elektronik altyapı ile birleştirildiğinde ortaya çıkan uyumu kıvrak bir biçimde dönüştürmeyi başaran bir hayat müziği olduğunu not düşmeliyiz. “Ratatat” için taşlar yavaş yavaş yerine oturmaktadır, enikonu vokalsiz bir müzik ile türetilebilecek alternatifler konusunda çıkarımlarının tükenmediği kanıtlanır. Parçaların tekil hallerinde bile, başlangıcından sonuna kadar geçen süresi içerisinde yaşanan değişimler, rutin bir pop kaydından daha fazlasını dinlediğimizi işaret eder.Bütün bu kayıt dizininde karşılaştığımız Lo-Fi türetimler ile Ratatat aslında endüstrinin standart olarak sunumlandırdığı popüler müziğin de nasıl olması gerektiği konusunda tecrübe edilmesi gereken bir yapıyı tanımlamayı başarırlar. Serinin şimdilik son ayağı olarak, Temmuz ayı ortalarında “XL Recordings” etiketiyle yayınlanan “LP3” kaydı da bu minvalde, kültürel çeşitliliğin arttırıldığı bir deneyimin yansıtıcısı olarak bizlerle buluşur. İkili, kayıtları 40 gün 40 gece süren uzun bir süre içerisinde, New York’da kiralanan özel bir stüdyo evde gerçekleştirirler. Birbirleri içerisinde bir düzen ihtiva eden önceki iki kaydın yanında, ksilofon, harpischord gibi yeni enstrümanlar ve orta tempo ritmler, vokoderden geçirilmiş ses efektleri ile sinemaografik unsurlardan da faydalanan bir izlek ortaya çıkartırlar. Şehrin ritmini tümleten kuvvetli bas yığınlarının, gitar kesitlerinin yanı sıra, dünya müziğinden örneklere de uzanan bir genişleme bahsi ettiğimiz. Komplike bir çalışma bütünlüğünden ziyade, emprovizasyon üzerinden şekli şemali kazandırılmış bir geçiş dönemi kaydı “LP3”. Jenerik müziğini andıran bir girişi takiben kısa nağmelerle ambient kıvamını yakalayan finaline doğru saykodelik ruhuna kavuşan albümden yayınlanan ilk kırk beşlik “Shiller” ile çalışma başlıyor. Grubun ilk günlerinden bu yana sürekli karşılaştırıldığı Daft Punk’ın akustik yansıması nice olurdu sorusuna yanıtı “Falcon Job”, dingin bir halet-i ruhiye ortaya çıkartan Hint vurmalıları ile klasik gitarın birbirini tamamladığı, akustik finalli “Mi Viejo” ile albümün derinlerine açılıyoruz. Elektronik öğelerin bu sefer 8bit sesleriyle bezeli çıkışına vesile teşkil eden, aşina olunan “Ratatat”a özgü ses örgüsünün de eklenmesiyle en bedbaht anları dahi şenlendirebilecek kuvvetteki “Mirando”, günümüz metropollerinin karaşın seslerinden beslenen, gitar pasajının deyim uygunsa vokal gibi konuşturulduğu rocktronica, “Bird Priest” ve Giorgio Moroder, Jean-Marc Cerrone gibi Disko janrının yaratıcılarına da bir saygı duruşunu imleyen, yükselen ritm coşkunluğuna teslim olunası “Shempi” parçası gibi türetimleriyle Ratatat, eskinin ruhuna yeni kalıplar biçmeye, zamanımıza taşımaya devam ediyor.

Üç dakikalık süresi içerisinde abstrakt “Anticon” etiketinden yayınlanmış çalışmaların izlerini takip eden, partisyonlar arasında yumuşak geçişleri ile modern bir r&b yorumu olarak söz edebileceğimiz “Dura”, oryantalist bir kaydın manipüle edilip, yapısını eğip bükerek oluşturdukları, vurmalıların bir görünüp bir kaybolduğu, gitarın ise ses kesiti olarak kullanılageldiği bir düzlemi yakalayan “Mumtaz Khan” keza balkan müziklerinin bu kadar ön planda olduğu bir zaman diliminde Ratatat yorumunu betimleyen “Gipsy Threat” parçası ile finale ulaşıyoruz. Space-pop ile ambient arası bir kesitin parçanın ana yapısını oluşturduğu, “Black Heroes” elektro-akustik yansıları ile 70’li yılların “Morricone” soundtracklerine bir selam göndererek nihayete eriyor. Sessizliğe açılıp tonları yavaşlatarak. Ratatat ikilisi, bütünleştirdikleri seslerin vasıtasıyla dinleyicilere pek çok mesajı müzikleri ile iletmeyi başarıyor. Son kertede tüketim alışkanlıklarının hızlıca değişkenlik arz ettiği bir zaman diliminde eski ile yeni arasında bir köprüleme görevi üstleniyorlar, illa ki yön haritalarına ihtiyaç duymadan müziğin içerisinde kendi çıkarımlarınızı keşfedebilmeniz için yeterli süreyi de bahşederek. Posası çıkartılana kadar trend belirleyiciler tarafından sömürülmesi önerilen, kimilerinin yeni gözdeleri olan nu-rave, disko-rock gibi bugün denenip, yarın unutulacak bir müzikten uzakta, bildikleri yoldan seslerini iletmeye devam ediyorlar. Kulak kabartın… duyacaksınız.

Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler

Ratatat Official

Ratatat At Myspace

Ratatat Interview At Fact Magazine

Amir Perelman

Amir Perelman At Last.FM

Monte La Rue Official

Monte La Rue At Myspace

Anthony Rother Official

Anthony Rother At Myspace

Anthony Rother At Ek$i Sozluk

Speedmarket Avenue Official

Speedmarket Avenue At Myspace

Beck Official

Beck At Myspace

Underworld Official

Underworld At Wikipedia

Not. Parça dizininde yer alan bağlantılardan Proodos’da yayınlanmış olan incelemelere ulaşabilirsiniz.

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;

Dinamo -makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8

———————————————————

>>>>>Info Go-R-Sel Tears Fall Like Silence By Ms.Lume

© Ms.Lume

Ratatat Photos Courtesy From:

Beggars Group Official Site

>>>>>Poemé


Bizden Sonra Doğanlara – Bertolt BRECHT

I

Gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım!

Ahmaktır hilesiz söz. Düz bir alın

Vurdumduymazlığa işaret. Gülen

Kötü haberi almamış henüz.

Nasıl bir çağdır bu,

Ağaçlardan bahsetmenin neredeyse suç sayıldığı

Birçok alçaklığa suskun kalışı içerdiğinden.

Yolu kaygısızca karşı karşıya geçen

Ulaşılmazdır artık herhalde

Zorda kalan arkadaşları için.

Doğrudur: geçimimi sağlamaktayım hala

Fakat inanın: bu sadece bir tesadüftür.

Yaptıklarım

Arasında hiçbir şey hak vermiyor karnımı doyurmaya.

Tesadüfen ayaktayım. ( Şansım ters giderse mahvoldum.)

Diyorlar ki: ye ve iç sen! Sevin, neyin varsa!

Fakat nasıl yiyip içeyim ki, yediğim

Bir açın ellerinden kaptığım lokmaysa, bir

Susuzun sorduğu bardak suysa içtiğim?

Ve yine de yiyip içiyorum ben!

Ben de bir bilge olmak isterdim.

Yazıyor eski kitaplar bilgelik nedir:

Dünya kavgalarına uzak durmak ve o kısa zamanı

Korkusuz geçirmek

Şiddete başvurmadan hem

Kötülüğe iyilikle karşılık vermek

Düşlerini gerçekleştirmek değil, unutmak

Bilgelik olarak kabul ediliyor.

Tüm bunları yapamıyorum:

Gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım!

II

Kargaşalık döneminde geldim şehirlere

Açlığın hüküm sürdüğünde.

Girdim insanlar arasına isyan döneminde

Ve öfkelendim onlarla birlikte.

Böyle geçti zamanım

Yeryüzünde verilmiş bana.

Savaşlar ortasında yedim ekmeğimi

Katiller arasında yattım uykuya

Özensiz yaklaştım aşka

Ve doğayı sabırsızlıkla izledim.

Böyle geçti zamanım

Yeryüzünde verilmiş bana.

Yollar bataklığa gidiyordu zamanımda.

Cellada bildiriyordu beni konuştuğum dil.

Çok değildi yapabileceklerim. Fakat iktidardakiler daha

Güvende hissediyorlardı kendilerini bensiz, ümit ediyordum.

Böyle geçti zamanım

Yeryüzünde verilmiş bana.

III

Battığımız dalgalardan

Yükselecek olan sizler

Zaaflarımızdan söz ederken

Unutmayın

Karanlık çağı da

Sizlerin kurtulmuş olduğu.

Yürüdük ya, pabuçlardan çok ülke değiştirerek

Sınıf savaşlarının ortasında, çaresiz

Haksızlığın olup öfkenin olmadığı yerde.

Biliyoruz halbuki:

Aşağılıklara duyulan nefret de

Bozar şeklini yüzün.

Kısar sesi haksızlık karşısındaki

Öfke de. Ah, güleryüzlülüğe

Ortam hazırlamak istemiş bizler

Güleryüzlü olamadık kendimiz.

Sizler fakat, geldiğinde vakit

İnsan insanın yardımcısı olduğu

Zaman.

Hatırlayın

Hoşgörüyle bizi.

(Ertuğrul Pamuk’un Çevirisiyle)

>Deuss Ex Machina # 218 – Ay Tutulması: Titreşimler Ağıdı Çağırıyor

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents

Deuss_Ex_Machina_218_–_Ay Tutulması: Titreşimler Ağıdı Çağırıyor, Son Bir Kere

14 Temmuz 2008 Pazartesi gecesi “canlı” olarak gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.
>>>>>Musique
Guest: Sühan Gürer (http://proodos.blogspot.com/)
Album Of The Week: Renfro-Mathematics (Meltwater Records)
>1<-Massive Attack-Risingson (Wild Bunch/Virgin Records)
>2<-Tindersticks-Yesterday Tomorrows (Beggars Banquet)
>3<-Avishai Cohen Trio-Eleven Wives (Sunny Side)
>4<-Avishai Cohen Trio-Lo Baiom Velo Balyla (Sunny Side)
>5<-Philip Glass-Swans Take Flight (Orange Mountain Records)
>6<-Renfro-Broken Little Pieces (Meltwater Records)
>7<-The Herbaliser-Just Won’t Stop (Studio !K7)
>8<-The Raconteurs-Consoler Of The Lonely (Warner)
>9<-Sigur Rós-Festival (XL Recordings)

Ay Tutulması: Titreşimler Ağıdı Çağırıyor, Son Bir Kere Bölüm (218) – Tepkime süresi sürekli geciken persona acelesi olmamasına karşın dilekleri birbir elinden alınınca dımdızlak ıssızlığın içinde sessiz daireler çizer. Bir ileri sonsuz geri…t’a ki yorgun düşene kadar…

>>>>>Bildirgeç

Dijitalize edilmiş yaşamın deyim yerindeyse hükümranlığını sürdüğü şimdinin modern yaşantısı içerisinde, bu envayi çeşit yenilikle beraber daha sıkı bir biçimde baskı, el, göz altında tutuluyoruz. Modern yaşam tiradında en önemli sahneyi kapsayan sabah dokuz – akşam yedi mesaileri içerisinde tüketilen düşünselliğin, hareket edebilmenin, fikir teatrisine girebilmenin, kuvvetle muhtemel zinde zihinlerin de çabuk bir biçimde elden ayaktan düşürüldüğüne şahit oluyoruz. Yönlendirme ve bu çaptan düşmenin sağlayıcısı olarak standartlara bağlı ve maalesef bağımlısı kuralların desteklediği bu paradoksun tamamlayıcısı olarak da lanse edilen görüntü kaydediciler, tüm bu akışı saydam bir şerit hainde kayıt altına alıyor, belleklerin en geniş birimlerinin içerisinde, ufak tefek sayısal parçacıklara bölümleyip, ayrıştırarak. Dahil olduğumuz çevre ve çerçevenin, çok da uzağında olmadığımız güncenin sınırında, bambaşka yaşam formları olarak her biri çok çok önceden numaralandırılmış kartların sahipleri olarak anılan bireyler haline dönüşüyoruz yavaş yavaş. Bir veya daha çok eklenti ile giderek evlere kadar uzanan bir ağın içerisinde zabt-u rabt altına alınıyoruz. Kişiselliğin sınırlarını oluşturan mabetlerimizden çıktığımız andan itibaren bir sürek avının içerisindeymişçesine devamlılığı sağlayan gözlerin önünden ilerliyor, kurguya dahil oluyoruz. Kale C#4 hanesinden K#7 istikametine doğru ilerledi.

Bütün bu karaşınlık dahilinde kısıtlanan sadece George Orwell’in « 1984 » romanında karşımıza çıkmış olan gözetlenme değil aynı zamanda özgürlüğün de sınırlandırılması olduğu gerçeği bir kere daha karşımıza çıkıyor. Tüm olağan dışılığına karşın teknolojik yaşamın kdv’si olarak da tasavvur edebileceğimiz bu durumu vahimleştiren ise daha geniş kitlelerce kabuk görürlüğünün artması. Tepkilerin artık ölçülemeyecek düzeylere inmiş olması. Sessizliğin çoğala çoğala yükselmesi. Enikonu düşüncelere vurulan kilidi takiben, zihinlerde bir eylemi gerçekleştirirken en az üç kez düşünmemiz gerekliliğini de hatırlatan bir uyarı levhasına ihtiyacımız bu kadar çok muydu ? sorusu ise şimdi daha belirgin bir biçimde hafızamızda kendine önemli bir yer teşkil ediyor. İnsan zekası ile şekillendirilen, gelişip üzerine yeni yapılandırmalar eklenen bu dönüşümler gördüklerimizi de daha farklı algılamamıza yol açıyor. Artık gerçek dediğimiz olgunun, durumun bir kurmaca olmadığını ve veya doğruluğundan şüphe götürmemesi gerekir iken türlü çeşit huylanmalara yol açtığını gözlemleyebilmek son derece mümkün. Gözetlenen ile gözcünün arasında bir paraleli de bizler oluşturuyoruz Sahneye hem dahil olup, hem de uzaktan seyrüseferi takip ederek, ortaya çıkan bir tamamlayıcılık. Taviz ve kabulgörürlüğün tavan yaptığı günümüz medyası içerisinde servis edilen görüntüler arasındaki çelişik, parçacıklı ve en önemlisi hatalı pek çok detayı keşfetmek de çabası. Bütünleyicilik ile beraber minimum anlaşı kavramının da göz ardı edilmesinin de neticede bu karmaşıklığa dönüşmesi ise son raddede üzerine kafa yorulması gerekli olan bu müdahaleleri daha yüksek tondan tartışmamızı elzem kılıyor.

Fark edemediğimiz, göz ardı etmeye başladığımız, balık hafızasına kavuştuğumuz ilk andan itibaren bu devinim, kendi döngüsü içerisinde yeni ayrıştırıcılar eklemleyerek, ara bağlantılar ve sorunlar ortaya çıkartarak içinden çıkmamamızın büyük büyük biradere tembih edildiği labirent yapılandırmasını da beraberinde gözlerimizin önüne seriyor. Uzakta kalmış intibası uyansa da aslında çok daha yakınımızda işleyen, İşgal içerisindeki Irak’ta vuku bulan “demokrasi çalışmaları”, bir devletin başka bir devletle olan bitmek tükenmez mücadelesine tanıklık eden “kutsal topraklar” ve sürümcemede bırakılan ortak yaşamlar, hayaller. Birbirleri ile zincirleme bir tepkime sürecine dahil olmuşcasına birbiri ardında yaşadığımız coğrafyada ortaya çıkan “timler”, “çeteler” vs. Hûlasa, giderek daha da karmaşıklaşan olaylar ve bunları algılayabilmenin sınırlarına ulaştığınızda (ki bu da büyük bir çabayı gerektiriyor.) karşınıza çıkan büyük duvarlar, gözetleyiciler, sansüre uğramış görüntüler, demeçler. Olabildiğince makul bir idrak anlayışı içerisinde olan persona’yı dahi dehşete düşürecek gelişmeler çok çabuk bir biçimde sindirilerek, kendi oyun alanımız dahilinde bizleri bekleyen “yeni” tanımlı sürprizlerle oyalanmamız için yönlendirildiğimiz bir kurguya dönüşüyor. Hemen tüm alanlarda olduğu gibi “özgürlük” kavramı da çekiştirilip daraltılabilen, en önemsiz konularda dahi hemen adı anılan, genişletilmeye çalışılan bir olgu halini alıyor. Sayısal ekranlarda birbiri ardına numaralar akıp gidiyor, başı boş ve fütursuzca. Geçtiğimiz Pazar akşamı Echoes Productions tarafından düzenlenmiş, dinlemeye doyamadığımız başucu müzisyenler / topluluklar arasında yer alan “Massive Attack” konseri sırasında led ekranlardan yansıyanlar da tam da bu “özgürlük” noktasına hitap eden, görülmesi gerekenleri tam onikiden vuran saptamaları dinleyici / izleyicilerin zihinlerine bir kere daha mıhlayan sözlerin akıntısına sahne olmuştu. Sadece işitsel bir deneyimden ibaret olmaktansa, görsel öğeler ve verilen mesajların netliği ile yukarıda çözümlemeye çalıştığımız açılımlara sevk eden bir tanıklıklığın tamamlayıcı olan ekibi de bir kere daha yâd edelim, bu vesileyle tek cümleyle de olsa en azından hatırlattıklarını unutmamak için… “Bu erdemin son cümlesi: Gün be gün özgürlügünü ve hayatını ele geçirmelisin.- Johann Wolfgang von Goethe, 1832”

Böylesine başarılı bir biçimde hafızanın derinliklerinde saklı kalanları ortaya çıkartan bu konserin ardından Pazartesi akşamı canlı olarak sizlerle buluşan Deuss Ex Machina içerisinde de, ötekileşen ses köprülemeleri ile bir saatliğine de olsa rutin çemberin dışına çıkabilmeye çalıştık, Proodos güncesinden Sühan Gürer’in katılımıyla beraber. Hayat – müzik akışını son derece yararlı gözlemlerle aktaran Gürer’in sitesinde mercek altına aldığı, yorumlarını paylaştığı çalışmalardan derlenen parçalarla oluşturulan “Ay Tutulması” serisini gerçekleştirdik. Alelade tanımlandırmalardan olabildiğince kaçınıp, daha farklı melodi, yapı ve müzikleri üreten prodüktörlere değinme çabamızda önemli bir ayrıntıyı tümleten dizin içerisinde, alternatif tınıların kesişimlerinden bir derleme ortaya çıkarttık. Elektronik müziğin giderek daha kişiselleştirilebilir, muktedir olduğu dans pistlerinin yanında daha ev dinlenceliğine yönelik, ince işçiliklerle örülmüş örnekleri dinlenceliğe dahil oluyor. Enikonu akıllı dans müziği’nin keşfinden bu yanan pek çok farklı tür ve tarz etiketiyle beraber dinlence listemize dahil oldu, oluyor. Belki sadece nüanslar ile fark edilebilecek ayrıntılarda ayrışan müziklerden, özellikle son iki senedir ağırlığını iyiden iyiye hissettirmeyi başarmış olan elektro-akustik, space-pop, electronica çoğaltımlarından beslenerek gelişmiş “Renfro” ekibini “debut” albümleri Mathematics’e dair notlarımız ile haftalık önerimiz olarak sizlerle paylaşıyoruz.


Durağan ritm döngüsü dahilinde, kendi yolunu çizmekte ısrarcı olan bu vesileyle ara müzikal bağlantılarla arasında sürekli bir fikir teatrisi hali bulunan bir imgelem Renfro nun müziğinde ilk olarak karşımıza çıkan detayı oluşturuyor. Desteği alınan her sesin peşinde takipçisi olan melodik aksamlar, sözel biriktirmeler ile melankoliyi ön planda tutan bir yapıyı da beraberinde getiriyor. Organik ses kayıtları ile makineden türetilen mekanik alaşımın sözlerle kuvvetlendirildiğinde alternatif elektronik müzik için henüz her şeyin tükenmediğini duyumsatması açısında dahi dikkatleri üzerine çekebilecek bir ekip Renfro. 2005 yılında Kuzey Devon ve Doğu Londra yerleşkeli vokalist Tim Branney ile ses tasarımcısı Atom James Dipper ikilisi tarafından temelleri atılan, film müziği kesitlerinden, saha kayıtları ve elektro akustik yapı bozumlarla şekillenen bir pop müziğinin icrası nasıl üretilebilir sorusundan hareketle seyrüseferine başlamış bir proje. Sesin türetilebilir olduğu tüm üreteçlerden destek alan, akademik elektronik müziğin gizil cevherlerinden Tod Dockstader, John Milton Cage Jr. gibi üstatlardan, Matmos gibi günümüz elektronik müziğinde ferahfeza noktaları tespit etmeye gayret eden gruplardan ilham alan, basın duyurusunda yer verilenlere göre; NASA’dan temin edilmiş dipsiz uzay boşluğu tınısından, plastik kredi kartının yanması sırasında ortaya çıkan hararetli sese, durağanlığı bozan sinyallerin kayıtlı olduğu materyallerdeki bozukluklara kısaca “distrotion” gibi gündelik yaşamda var olup tek başına pek bir şey ifade etmediğine kâni olunan seslerin müziğe dönüşme aşamasında faydalanıldığı, üretimlerle anlam kazandırıldığı, esas yapıyı tamamlayan birer bağlaç haline dönüştürüldüğü deneysellikten beslenen bir müzikal izlek kulağa çalınmakta debut uzun çalarları olan “Mathematics”de.

Dipten ağır ağır yükselen kaynaştırmalı ses kesiti ile ilerleyen, kimliksiz vokallerden destek alarak kaotik bir ağıt halini alan, metal yüzeyler arasına iliştirilmiş melankoliyi son derece iyi bir biçimde irdeleyen “Half-Life Of Happiness”, enikonu sterilize edilmiş clickler ve ambient tasavvurlarına doğru ilerlememizi sağlayan, neredeyse fısıldayan vokallerin devreye girmesiyle beraber güncelliğin daraltımlı yollarında nefessiz kalan bireylerin içinde kopan fırtınaları, kırılganlıkları olduğu ham halleriyle dinleyicinin kulaklarına yansıtan “Broken Little Pieces”, Christian Fennesz, Jacaszek, Deaf Center hatta Machinefabriek gibi elektronika’nın ambient ile harmanında mihmandarlığını yapan proje / isimlerin kayıtlarından mürekkip yansılara haiz olmuş, parçanın derinine inildikçe yavaşlatılmış perküsyon döngüsü ile “space-pop”a ulaşan “Terrain”, içinde bulunduğunuz zamandan soyutlanabilmenizi sağlayacak kadar iddialı, ksilofon ile kotarılmış “dream-pop”altyapı üzerine ismi ile müsemma bir biçimde aydınlanmaya doğru meyil ettiren “Illuminations”, bir süreklilik hali içerisinde durmadan değişimlere gebe bir yaşayış içerisinde olan modern beşerilere değinen, ters-yüz edilmiş vokaller arasına sığdırılmış akustik kesitlerle ilerleyen “Add/Subtrakt”, yayınlamış olduğu Pop Ambient dizisi ile dinlence listemizde yer almış Kompakt etiketinin leftfield toplama albüm dizisinin bir uzantısı olarak değerlendirilebilecek, bilinmez, duyulmazlığı hiciv eden güzelleme “Planting Flags”, müzikal-sözel uyum çizgisini çarpıcı bir biçimde işleyen tasvirlerle buyur edildiğimiz, “Mathematics” albümün de doruk noktası olarak mimleyebileceğimiz; “Invite The Bullets In” ile finale ulaşıyoruz. Renfro ikilisi son tahlilde deneyimlenmesi gereken, dinleyicinin kendi rotasını belirleyebileceği çizgileri keşfetmesine yardımcı olan bir dinletiyi paylaşıyorlar. Hayatın getirdiği gündelik soru ve sorunların yanında hesapta olmayan çıkışlar karşısında da sağlam durulabilmesi için de vesile teşkil eden ilhamın aracılık görevini üstleniyorlar.

Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Renfro At Myspace
Renfro Review At Cyclic Defrost
Meltwater Records Official
Meltwater Records At Myspace
Massive Attack Official
Massive Attack Live At Glastonbury 2008
Tindersticks Official
Tindersticks At Myspace
Avishai Cohen Official
Avishai Cohen At Myspace
Philip Glass Official
Philip Glass At Wikipedia
The Herbaliser Official
The Herbaliser At Myspace
The Raconteurs Official
The Raconteurs At Myspace
Sigur Rós Official
Sigur Rós At Myspace
Sigur Rós Videos At Myspace

Not. Parça dizininde yer alan bağlantılardan Proodos‘da yayınlanmış olan incelemelere ulaşabilirsiniz.

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
http://www.dinamo.fm/ -makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel Endalaust By Soleyja © Soleyja
Renfro Photo Courtesy From

>>>>>Poemé
Dünyada Olmak Acıdır, Öğrendim – Bejan MATUR
Yeryüzündeki tüm kızıl taşlara
Tanrının kanı sürülmüştür.
Bu yüzden kızıl taşlar
Çocukluğumuzu öğretir.
Tanrı, biz çocukken,
Yanımızda dolaşır.
Küpemize dokunur
Ve kolyemize.
Pabuçlarımıza ve kurdelamızın
Kızçocuk olmak kıvrımına girer
Saklanır.

Kızıl bir elbise ve yatak almalıyım,
Kızıl bir yüzük,
Ve lamba.
O zaman olmalı ki,
Annenin zamanı başlar ve tükenir.

Beklemeyi bilen kan,
Taş olmayı da bilir.
Dünyada olmak acıdır. Öğrendim.

Kızıl karanlık
Mavi karanlık
Ve başlangıç
Bir anlamı olmalı ki bunların,
Bırakmaz bizi annemiz ve tanrımız.

>Deuss Ex Machina # 215 – Ay Tutulması: In A Distant Forest Somewhere

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_215_–_Ay Tutulması: In A Distant Forest Somewhere

16 Haziran 2008 Pazartesi gecesi “canlı” olarak gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.
>>>>>Musique
Guest: Sühan Gürer (http://proodos.blogspot.com/)
Album Of The Week-Flica-Windvane & Window (Mü Nest)
>1<-DeVotchKa-Head Honcho (Anti-)
>2<-Gnarls Barkley-Charity Case (Atlantic/Warner)
>3<-The Helio Sequence-The Captive Mind (Sub Pop)
>4<-Downliners Sekt-School Daze (Self Released)
>5<-Nick Cave & The Bad Seeds-We Call Upon The Author (Mute Records Ltd.)
>6<-Portishead-Nylon Smile (Island Records)
>7<-Flica-F (Mü-Nest)
>8<-Booka Shade-Dusty Boots (Get Physical Music)
>9<-Pendulum-Showdown (Warner Music UK)
>Fon Müziği<
>0<-Renfro-Broken Little Pieces (Meltwater Records)

Ay Tutulması: In A Distant Forest Somewhere Bölüm (215) – Uzağa Düşen Bir Gölge, Tasvirsiz Geçişlerle Donanmış Geçkinlik, Sayıklanan Melodiler Şimdi Çok Uzaklarda Tınlıyor. Esbjörn Svensson (R.I.P.)

>>>>>Bildirgeç
Kısa bir mola. Çarpıcı bir gelişimle giderek daha hızlı biçimlerde tüketmeye çalıştığımız olağan devrimizin, yaşam gücümüzün rotasından şaşıp, şaşırtılıp takadden düştüğü anlarda hatra gelen söz öbeği. Durum tespiti. Giderek tıpkı şehirlerimizin hali pür meali gibi daha da grileşmiş (beton orman) olsa da (çıkışı bir türlü bulamadığımızdan olsa gerek) içinde kalmaya devam ettiğimiz olağanlığımızın saflarında nefes nefese kalmamıza yol açan, birbirimizi anlamak yerine daha da hırçınlaşan bir biçimlendirme ile mücadelelerin, kavga gürültünün önü alınamaz bir şekilde çoğaldığı, iş bu hayat güncesinin sıklıkla karşımıza çıkartageldiği zamanlarda bir bağlaç haline dönüşen metafor: Kısa bir mola. (deja vû)

Hayatı deneyimleyebilme imkanının sıfıra yakın bir seviyeye indirgendiği modernist Dünya’da sığınılabilecek bir barınağa dönüşen tavır da ha keza. Koskocaman şehirlerde beyaz bayrak istilasına tekabül eden bir imgelem gözümüzün önünde beliriyor. Hızlıca tüket kumpanyasının ve beraberinde hediyesi olan tükenilişin daha da büyüyen bir çemberi kendine dahil etmesinin de bu kısa molalara daha da çok ihtiyaç duymamıza neden olduğu ise şüphe taşımaz bir gerçek. Temennilerimiz, dilek ağacına takılan kurdelelere dönüşüp, evrilip, elde kalan son hayallerimizin de heba olmamasına niyet edilmesi kadar dahilimize dönük bir ütopya.

Elde etmeye çabaladığımız oysa bu kadar karmaşıklaşan, girift bir çözümlemeden çok daha basite indirgenebilecek açılımlar. Kulakları duyamaz kılan kakafoninin, aniden kesildiği, belirsiz durağanlık zamanlarındaki sessizliğin ta kendisi. Kasvetin uykuya çekildiği ya da yakamızdan elini çektiği anların ferahlığı. Duyumsanan endişeler hala bâki kalsa da içte duyulan tanımsız huzurun bir kaç dakikada olsa yaşattığı ümit ve umut silsilesi. Genellemeler ve tanımlamalar değişse de kişiselleştirebileceğiniz kadar çok detayı içeriğinde taşıyan durum.
Yoktan var edemediğimiz sekanslar gibi tüm bu karaşın yüklemli anlarda çalıştırılması için us’un daimi bir özveri ile temkinli bi’biçimde komut satırına düşürdüğü yazılımında simgesi: Kısa bir mola. Kurgulanan yaşamsal geçişler ile uyumluluğu sadece bireysel dönüştürmeler ile sağlanabilen kısa bir mola, ânın değerini de daha iyi algılayabilmemizi sağlıyor. Elimizden kaçırılmaktaymışçasına bir süratle idame ettiğimiz hayat akışının rölantiye alınmasını sağlıyor. Geçip giden zamanı nasıl değerlendirebildiğimizi de kanıksanamayacak kadar aşikar bir biçimde afişe ediyor. Görmek isteyen gözlere.

Yönelişimler ile beraber görece ilerlemelerin yavaş yavaş olduğumuz yerde saymaya doğru evrildiği modernist kurgu, tanımlar arasında da bağlantıların zamanla karmaşık, çelişen yönlerini karşımıza çıkartmakta. Bir yıldız yağmurunun zamanen yoğunlaşıp, sonlarına doğru seyrelmesi gibi fikirler de bütünlüğü ve başlangıç anında öz bulan çıkarımlarından çok her yeni dönemeçte üzerine ilave edilen veya azaltılan yorumları ile beraber kurgulandığı halleri ile kullanılageliyor. Anlamsal bütünlükten çok daha fazlası, daha da çok kabul gördüğü üzere görsel ve işitsel çalışmalar ile tamamlanıyor şimdiki zamanda. Felsefeci / Teorisyen Gilles Deleuze’e göre bedenler ve olaylar her zaman şimdide (şimdiki-an’da) varolurlar ve bu nedenle Deleuze bir tür oluş felsefesi geliştirmeye çalışır. Her eylem sonsuz bir oluşun parçasıdır, asla dil yoluyla belli bir özneyle bağlantıladırılabilecek bir nitelik arz etmezler. (Vikipedi’de yer alan Deleuze başlığından alıntı) Resmin bütününe ulaşmak istediğinizde olasılıkları ve denenmiş yöntemleri gözden geçirmeyi sağlamak için daha çok çaba sarf etmenin zorluğunu yansıtan bir alıntı tümcelerimizi de özetliyor aslında. Anlık değerlendirmeler ile hatanın en uç noktasına gelindiğinde geri dönülmeye çalışılmasındaki nafilelik kadar sahici, üstünkörü çözümleri fark ettirecek kadar uyarıcı bir alıntı. Kısa bir molanın ardılında saklı duran gizli özneleri çarpıcı bir biçimde irdeleyebilmek için bir başlangıç vesilesi. Tahliller devam ediyor, göz kararı izlenimlerle beraber…

Deuss Ex Machina’nın Dinamo FM seyrüseferi içerisinde, programın sacayaklarından birisi olarak tanımlayabilme gayreti içerisinde olduğumuz ve Türkçe müzik eleştirisi konusunda elle tutulabilir bir süreklilik arzı / çabası sarfeden ‘Proodos’ güncesinin ardındaki isim olan Sühan Gürer ile beraber « Ay Tutulması » programını geçtiğimiz Pazartesi akşamı ‘canlı’ olarak gerçekleştirdik. Sadece müziğin birbiri peşisıra çalınıp geçilmesi yerine fikir teatrileri ile kimi zaman yorumlar ve anektodlar ile beraber daha verimli bir kurguyu sizlerle paylaşmaya çalıştık. Bağlantıları ile alternatif ses erimleri arasında paralel düzlemler « Deuss Ex Machina »nın genel çatısını oluşturuken, « Ay Tutulması » ile bu kavisler arasında deneyimlenmesi gerekli isimleri örneklemeye çalışıyoruz. Haftanın albüm önerisi olarak sizlerle paylaşacağımız Flica ve Windwane & Window « debut » kaydı da bu minvalde elektronik müzikte farklı nüanslar arayan dinleyicilerimizin beğeneceğini düşündüğümüz bir seçkiyi ortaya çıkartıyor.
Euseng Seto aka Flica, elektronik müziğin dinlencelik yönünde gelişime en uygun disiplini, bir nev-i açık kaynak türetim membaası olarak savlayabileceğimiz Akıllı Dans Müziği’nin sınırlarında dolaşan bir müziğin üreticisi. Formüle edilmiş örnekleri ile özellikle doksanlı yılların ortasından itibaren yaygın bir biçimde kulağımıza çalınmış olan müzikal derinliğin 2008’deki devamlılığını sağlayan projelerden birisi olduğunu ilk elde belirtebiliriz. Flica’nın müziğinde Apparat’ın Orchestra Of Bubbles öncesindeki uzunca bir dönemini kapsayan ses elementleri arasında dönüştürücülükten, Isan gibi İngiliz kökenli gitarı da geniş bir biçimde türetilen yapıya lehimleyen kurguya, My Bloody Valentine, Chapterhouse ve LFO gibi farklı müzikal akımlardan beslenerek oluşturulabilecek en uygun ses sentezini sürprizler ile beraber kulaklarımızla buluşturan Ulrich Schnauss gibi melodramatik, elektro akustik yansıların türeticilerinin kayıtlarının kesişiminden mülhem olduğu ise bu tabloyu biraz daha anlaşılabilir kılacaktır.

Bağlı bulunduğu Mü-Nest etiketinin sitesinde yer alan biyografisinden alınıtılarsak 1982 doğumlu Euseng Seto’nun müzikal kimliğini kazanması da deneyselliği kurgunun merkezine yerleştirdiği öznel çalışmalarının birbiri ardına bir süreklilik arz etmesinden kaynaklandığını görüyoruz. Huat Liang ile beraber 2005 yılında elektronik temelli ilk projesi olan Muxu’nun temellerini atar. Flica’ya dönüşümün de emeklemesini de bu devre içerisinde gerçekleştiren Seto’nun 2007 yılında başladığı Flica türetmesinin de ilk uzun çaları Ocak ayı içerisinde Malezya’da yayınlanır. Formülün hazır bir şekilde daha önceden var edilmiş ses erimlerinin dengelemesinden ziyadesiyle uzak, elektro akustik öğeleri ile dinlenceliği farklı noktalara taşımayı amaç edinen bir kayıt silsilesi « Windvane & Window » albümünün genel çatısını oluşturmakta. Duraksanan zamanı sinematografik öğelerle besleyen, melodik aksamlar ile vokal arasında dönüşerek ilerleyen, zaman zaman gerisin geriye sarılıyorumuş efektini de hissetiren bir döngü ile akustik piyano’ya kendini teslim eden ; « f » ile albüm açılışını gerçekleştiriyor. Bu mahmurluğu devam ettiren, Oren Ambarchi gibi gitarı tını çoğaltımında farklı bir mercekten gözlemleyen, yapı bozumu ile yıllar öncesinden « Julien Noquet »nin « gel : » olarak yayınladığı kayıtları duyumsatan, tevazuuya ihtiyaç duymadan derdini paylaşan « g », gitardan yayılan tının akustik içerisinde dağılması ile başlayan asıl baskın olan piyanodan yüklenen melodik akışta iyice pişen elektronika « h », gitarın sırasını yaylılara bıraktığı enstantane olarak da müzikal anlamda da deneyselliği iyice hisstemenizi sağlayan, Sigur Ros’un elektronik müzikteki ters köşesi « i », estetize edilmiş ses elementleri ile yapısallığını koruyup değişime uğrayan yüzeylerle karşılaşmamızı sağlayan « j » ile albümün derinlerine olarak müzikal seyyahlık devam ediyor.

Mike Paradinas’ın Planet Mu etiketinin ilk dönemlerinden itibaren aşina olduğumuz kuvvetli bas dizilimi ile aksak ritimlerin çarpışmasına « ağır çekim » bir izlenceliği sağlayan, sert hatlardan melankolik tasvirlere birdenbire geçebilen « k », albümün deneysel çıtasını oluşturan önemli parçalardan birisi olarak değerlendirebileceğimiz muhtelif ses kesiti ile alt yapıda yerini alan kurguyla bir nev-i ezel ile hem ahenk olan « l », Christian Fennesz’in gitarlı müziğindeki yükselen trafiği bir anda sadece gitara odaklı olarak dinlediğinizde hissedebileceğiniz yapıyı ustaca bir yorumlama ile beraber Seto’nun dizin içerisinde bütünleştirici bir öğe haline dönüştürdüğü « m », elektro akustik ile deneysel müzik arasında ismi çokça anılan, Schole etiketinin de kurucusu olan Akira Kosemura’nın düzenlemesiyle beraber « l » sinematografik bir çişelti haline bürünerek albümün finaline dinleyicileri ulaştırıyor. Finalde bir başka yeni prodüktör olan ve Ambient sahasında kayıtlar hazırlayan «Haruka Nakamura »nın elektronik ses yığını seri bir biçimde aktive ederek, downtempo sınırlarına ulaştırdığı « i » parçasının yorumu yer almakta. Flica ve debut kaydı « Windvane & Window » 2008 yılının deneysel-elektro akustik dinlenceliği içerisinde önemli bir çıkışı gerçekleştiriyor. Türler arasında keskin hatlar ile önyargılara boyun eğmeyen, kısa bir mola içerisinde muhtelif keşifler gerçekleştirilebilecek kadar muhtelif özneleri, tıpkı bir edebi metin gibi işleyen, yaşayan bir çalışmanın altına imzasını atıyor.

Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Flica At Mü Nest
Flica At Myspace
DeVotchKa Official
DeVotchKa At Myspace
DeVotchKa Live At KUT’s Studio 1a
Gnarls Barkley Official
Gnarls Barkley At Myspace
The Helio Sequence Official
The Helio Sequence At Myspace
Downliners Sekt Official
Downliners Sekt At Myspace
Nick Cave & The Bad Seeds Official
Nick Cave & The Bad Seeds At Myspace
Portishead Official
Portishead At Myspace
Booka Shade Official
Booka Shade At Myspace
Pendulum Official
Pendulum At Myspace
Renfro At Myspace
Meltwater Records At Myspace

Not. Parça dizininde yer alan bağlantılardan Proodos’da yayınlanmış olan incelemelere ulaşabilirsiniz.

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
info[nospam]dinamo[dot]fm – www.dinamo.fm – misak[nospam]dinamo[dot]fm
Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel Noise – By Anniebee © Anniebee’s Photos
Flica’s Photos Courtesy From Belowed Sites; F & A

>>>>>Poemé
İçe Kapanış – Charles BAUDELAIRE

Derdim: yeter, sakin ol, dinlen biraz artık;
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam,
Siyah örtülere sardı şehri karanlık;
Kimine huzur iner gökten, kimine gam.

Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin,
Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte;
Toplasın acı meyvesini nedametin
Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.

Bak göğün balkonlarından, geçmiş seneler
Eski zaman esvaplariyle eğilmişler;
Hüzün yükseliyor, güleryüzle, sulardan.

Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi
Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran
Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.

Çeviri: Sabahattin EYUBOĞLU
Kaynakça: Siir.Gen.Tr

>Deuss Ex Machina # 213 – Ay Tutulması: Yesterday Was Terrific

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_213_–_Ay Tutulması: Yesterday Was Terrific – Today Is OK

19 Mayıs 2008 Pazartesi gecesi “canlı” olarak gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Guest: Sühan Gürer (http://proodos.blogspot.com/) & Orhan Kaman
>1<-Borko-Spoonstabber (Morr Music)
>2<-Cesare Picco-L’orologio (Blumargot)
>3<-dEUS-The Architect (V2 Records, Inc.)
>4<-Junkie XL-Cities In Dust (Nettwerk)
>5<-Louis XIV-Guilt By Association (Atlantic)
>6<-Louis XIV-Tina (Atlantic)
>7<-R.E.M.-Supernatural Superserious (Warner)
>8<-Stephen Malkmus & The Jicks-Dragonfly Pie (Matador)
>9<-The Grid-8 Miles From Memphis (Some Bizzare)

Ay Tutulması: Yesterday Was Terrific – Today Is OK Bölüm (213) – Bir Ses Yaygın Bir Çeperi Sarsıp Bir Döngünün İçerisinde Birbirine Kavuşmaktaydı. (HdRZZ)

>>>>>Bildirgeç
Günce odağının ve onu sımsıkı bir biçimde çehreleyen, çetrefilleştiren genellendirmelerin izininden giderek, çıkış noktasını kaybeden/ettirilen, “düzey”e dair bildirgeçimiz vasıtası ile bir kaç kelam etmek istiyoruz, huzurlarınızda.Bir tarafta kıyam-felaket tarumar ediciliğin tüm gümbürütüsü ortalığın altını üstüne getirirken, sessiz bir iş bitiricilik bilincinin nakış nakış örgülendiği, alabildiğince çarçabuk bir biçimde konumlanan; yapılandırılan itham etmelerin daha da fazla bir biçimde “genel”i tanımlayacak demirbaşlar olarak addedildiği, listelendiği günümüzde “düzey” varsıl dönemeçler içerisinde yaşadığımız sanrısıda (sanal gerçeklik), asıl zenginliklerimizden (birikim, kültür, düşün) ne kadar uzağa düştüğümüze dair önemli tespitleri muştulayan, artık ucu kesik olsa da yanması için hâla umut beslenen bir metaforu temsil ediyor.

Tespit edilip seçkinleştirilen, ancak “olur” diyenlerce tenzip buyurulanların konuştuklarını duyduğumuz, büsbütün bu hilkat garibeliğinde çarçur edilen, kozmetik yanılsamalar ile dengelenmiş izlenimi uyandırılan ama koskocaman bir karaşının ortasında nereye ve nasıl ilerleyebilmemiz gerektiği konusunda en ufak bir detay dahi barındırmayan yaşantı içerisinde “düzey” sabit döngülerimizde rotamızı olumlu bir biçimde şaşırmamızı sağlıyor. Tesadüflerin birbirlerini perçinlediği, atılacak her yeni adım ile beraber yeniden şekillenebilen bir yap-bozun parçalarını imliyor. Düzensiz akışı ile düşünde mukayese imkanı tanıyor.

“Düzey”, enikonu çekincelerin perdelediği, imgelemlerin sırasında yapılan müdahaleler ile filmin bir ortasını bir sonunu görüp durduğumuz güncemiz içerisinde döngünün aracı bağlarına, ana çıkışlarına ulaşabilmemizi de sağlıyor. Hali hazırda pek çok konuda olduğu gibi, neresinde bulunduğumuzu dâhi tam olarak kavrayamadığımız bu mega-ultra-hiper yaşamsallığı, genelinde Dünya’mızı bir nebze olsun düzeltiyor. Acının artık su götürmez bir biçimde her türlüsüyle yaşam erkine tekmeyi bastığı günümüzde, düzensiz başkalaşımlar, kendini o durumun bizahati ortasında olduğu konusunda empati kurabilme yeteneği hiç değilse sonumuzu daha hayırlı kılacak bir düzeyi, bilinci de sağlayacak bir manevra haline dönüşüyor. Telkin ve uyarıları ne kadar duyumsayabilirsek o kadar seri, o kadar süresiz biçimde. Nitelikten çok niceliğin insanlığın artı puan hanesinde yer/öneminin değiştirildiği modernizmimizi de daha sağlıklı inceleyip, eleştirebilmemiz bu bağlaçlar / türetimler vasıtası ile gerçekleşiyor. Bir çerçevenin dahilinde olanlara karşı değil, hiç değilse değer verdiklerimiz için böylesi bir çaba içerisinde olsak, anlayabilmek için çakralarımızın kurslar vasıtasıyla açılmasını dileyip türlü şekillere gireceğimize, dört köşeli simsiyah bakışımızı engelleyen “at gözlüklerimiz”den kurtulmayı deneyebilsek yüzeysel olarak değil, gerçekten bir düzey arttırımınının sözünü edebilir miydik?

Popülist kültürün, mümkün olduğunca farklılıkları anlaşılmaz birer mit olarak sunmaya devam etmesinin de bu tarz bir yeknesaklığı sağlamlaştırdığını belirtebilir miyiz? Tüm okumaların ve görece daha kolay bir biçimde ulaşılagelen yönlendirici, disiplinlerarası yorumları üstten bir bakış ile asallığının da uzağına atamasına yol açan etmenleri tartışabilir miyiz? Yoksa bültenlerde bize aktarılanlara istisnasız bir biçimde biat etmeye devam edip, bir türlü ilerlemeyen hatlarımızın darlatımında, başkalarının hayatlarına, enstelasyonlarına seyirci mi kalmalıyız? Sosyolog ve araştırmacı Armand Mattelart ile kültürel uygulamaların siyasal-toplumsal boyutu üzerine pek çok yazın kaleme almış Erik Neveu’nun Bilgi Üniversitesi Yayınlarından yayınlanmış “Kültürel İncelemelere Giriş” kitabından alıntılayalım: “Margaret Thatcher entellektüelleri “geveze sınıflar” şeklinde tanımlamaktan hoşlanıyordu. Amerikalı eleştirmenlere gelince, onların durumu Reagancı “muhafazakâr devrim”den beri çok daha rahatsız edicidir. 1960-1970’li yılların örgütsel yapıları ve aynı dönemdeki hareket ütopya ve ideolojileri geniş ölçüde geçmişe aitken, kazanan liberalizm ve ahlaki ve siyasal muhafazakârlık ideolojisidir. Kısa erimli ekonomik verimlilik anlayışları, üniversite kurumları ve basının işleyişine, medya alanına erişime kadar artan bir ağırlık kazanır. Bu koşullar altında, kuramcılığın başarısı, çok etkileyici bir her şeyi “göreceleştirme” ve “yapılanları yıkma” gücüyle donatılmış kavram ve yazarların ısarla talep edilmesi, uydurmalardan büyülenme (“Körfez Savaşı Olmadı”), toplumsal Dünyanın bir metinler ve söylevler kaleydeskopuna indirgenmesi, anlamı derinlemesine siyasal olan bir entellektüel mizaçı ifade eder.Gellner’in acımasız sözüne göre, Amerikan üniversitelerindeki eleştirel öğretim üyeleri kendi geçici güçsüzlüklerini bir “felsefi düşler ülkesi”nin inşasıyla telafi ederler…Ama bu köktenciliğin etkililiği çok kuşkuludur. 11 Eylül suikastları sonrasında Bush yönetiminin ulusal güvenlik ve “haklı savaş” çevresinde seferber olması ve bu kuşatılmış alanların gücünü daha da azaltırken, aynı zamanda Birleşik Devletler’deki çok sayıda muhalif entellektüelin iki iki yüzlülüğünü de gözler önüne serdi” (a.g.e. s.100-101)

Klişe bir tabirle de olsa vâredilen bu düzlemi (alıntılanan makaleden belirli parantezler veya alıntılamalar ile ülkemizin durumuna paralellikleri de irdeleyebilmek/okuyabilmek mümkün) aşabilmek için kırk fırın ekmek yememiz gerekli olsa da, genellendirme anlayışımızdaki düzeyi daha da esnetebilmek henüz elimizde. Olasılıkları tartışarak, yeniden ama yılmadan birbirlerine farklı açılımları deneyerek…Yoksa estetize edilememiş bir istikrar muhabbeti etrafında dolanıp kalacak nesiller olarak “kurgu”nun figüranları haline dönüşeceğiz. İçsel arttırımlar ile genel bir düzey arttırımı, varedilebilecek çözüm önerilerini de mümkün mertebe daha kolay anlaşılabilir, eleştirinin odağında bulunan tüm yapı taşıyıcılarını simgeleyen medyanın boş vakit geçirticiliğinden daha mantıklı ve yapılandırıcı bir paralele çekilebileceği ise apaçık karşımızda.

Geçtiğimiz Pazartesi akşamı canlı olarak sizlerle buluşan “Deuss Ex Machina” içerisinde çaldığımız seçki ile bu minvalde bir düşünsel egzersiz tefrikasına yol açabilecek kayıtları paylaştık. Proodos güncesinden yazılarını takip ettiğimiz, müzik yazını konusunda deneyimlerini, farklı türlerden kolajları ile anlaşılabilir bir dille paylaşan “düzey” arttırıcı Sühan Gürer ile kadim dost Orhan Kaman’ın katılımlarıyla beraber “Ay Tutulması” dizinini Dinamo 103.8’e taşıdık. Yazınsal biriktirmelerden, dinlendikçe farklı çağrışımlara yol açan melodik öğelerle bütünlenen bir dinlence ortaya çıkartmaya çalıştık. Deneyimlenmemiş ses öğelerini, aşina gelen tını yığınları ile harman eden, çekincesiz bir biçimde güncelin ötesi bir müzikal izlek oluşturan kayıtların mümessili Morr Music etiketinden geçtiğimiz Mart ayı içerisinde yayınlanmış olan “Celebrating Life” albümü ile Borko aka Björn Kristiansson’u haftalık kayıt önerimiz olarak sizlerle paylaşıyoruz.

Borko’yu puslu bir platonun girintili çıkıntılı yüzeylerinde seyrüsefer eyleyen bir müzisyenin hayata dair çıkarsamalarına ve detaylarına yer veren bir proje olarak tanımlayabiliriz. Indie’yi karaşın bir elektronik tını etkileşimine bariz bir şekilde açabilecek kadar deneysellik sularında gezinen bir tümevarımcı olarak da keza. Bir kaç dakika içerisinde gelişimini tamamlayan, tüm derdini dinleyiciye açılan kartlar / sözler / sesler ile paydalayan space-pop tınılarına aşina olan dinleyiciler için de merak uyandırıcı yapılandırmalara da yer veren bir kayıt “Celebrating Life”. 2001 yılında Resonant etiketinden yayınlanmış olan “Trees & Limbo” kısaçaları ile
Björn Kristiansson akustik öğelere sırtını dayayan elektronik neşriyatının ilk denemelerini dinleyicilerle paylaşır. Vugulanan yapılandırmalar ile kaydın dönem içerisinde birbiri ardı sıra dinlence listemize dahil olmuş múm, Seabear, Ampop, Sigur Ros gibi İzlanda’lı grupların Kıta Avrupa’sı üzerinde etkisini arttırdığı müzikal deneyselliği taşıyan bir gizli cevher olduğunu belirtelim. Reykjavik’de özel bir okulda müzik hocası aynı zamanda da çeşitli film/ tiyatro oyunlarına müzikler hazırlayan Kristiansson’un “Celebrating Life” kaydında kendi gösteren sinematografik yansıların da temelleri, disiplinlerarası bir üreticinin altı yıllık bir süre dahilinde gerçekleştirdiği örneklemeleri de bu minvalde uzun soluklu bir gözlemci ile karşı karşıya olduğumuzun da altını çiziyor.
Morr Music’in basın bülteninde yer alan sanatçının, çocukluğunda dinlediği Progressive Rock plaklarından, Jim O’Rourke’un melodik akışlarına, kulağına ve elektronika’nın ılımanlaştırıcı öğeleri ile birbirlerine geçiştiği alamet-i farika kayıta dair notlarımıza geçelim: Bir çember dahilinde kendini tekrar eden vokal örneklemi üzerine yapılanan yarı akustik-yarı elektronik tıpkı Lo-Fi’ın sınırlarını belirleyen bir güzergahta ilerleyen, son çıkışlardan önce devinimini tamamlayan bir hikaye başlatıcısı halini alan, melankolik giriş parçası “Continental Love” ile albümün sınırlarına dahil oluyoruz. Jimmy Tamborello ve Ben Gibbard ikilisinden müteşekkil The Postal Service’ın “Give Up” kaydında yer alan parçalara benzeş bir nevi kayıp kardeş parçası olan, programımızın açılışında paylaştığımız “Spoonstabber”, buzlu camın ardında hayal meyal görünüp kayıplara karışan gölgelerin geçişlerine izin veren,bir döngünün tam merkezinde kalakalmışlığı irdeleyen, çocuksu ismine karşın deneysel caz sınırlarına uzanabilecek kadar derinleşip ciddileşen “Shoobaba”, kaynaşıp buharlaşan bir su seremonisinin, çanoyunu (glockenspiel) ile saflarını ilerletip post-rock tamlamasına dönüştürüldüğü, albümün geneline hasıl olmuş “melankoliyi” iyice hissettiren “Sushi Stakeout” ile hayatın tüm o zamana karşı mücadelesinde bir “mola”yı ertelememizi salık veren bir yapıta dönüşümüne hayranlıkla kulak kabartıyoruz.

Düzeyler arası geçişlerin ince elenip sık dokunduğu “Celeberating Life”da sürprizlerden bir diğerini “Lionel Richie”nin “Hello” parçasının ilk mısralarından alıntılayarak gerçekleştiren Borko’nun “Dingdong Kingdom” parçasına ulaşıyoruz. Daha öncesinde kayıtta yer alan iki çalışmayı tümleten üçlemenin son halkasını oluşturan bir “prolog”. Popmatters’da “Jer Fairall” imzasıyla yayınlanmış olan incelemede değinildiği üzere, 70’li yılların televizyon fon müziklerine benzeş, ıramaya yüz tutulmuş bir günceyi, hatıratı tekrardan ucundan kıyısından hatra düşüren bir bağlaç olarak bizim de kendi yorumumuz ilavesiyle takdim edeceğimiz “Summer Logic”, Morr Music başta olmak üzere, alternatif ses akımlarını derleyip, dinleyicilerle buluşturan plak şirketlerinden yayılan müziğe dair tek bir örnek istenildiğinde rahatlıkla önerilebilecek bir çalışma olarak “Hondo & Pondo”yu önerebiliriz. Akustik enstrümanlar ile donatılmış partisyonun, süre geçtikçe bir orkestral cümbüş ya da âyine dönüştürüldüğü keskin hatlara bağımlı kalmadan, düzeyin ve dozun sürekli arttırıldığı bir tasvire bürünen post-endüstriyel-punk-melodika ile Borko’nun bakış açısı ile hayatı adımlamaya devam ediyoruz. Biçimsiz itiş-kakışlar ile sürekli kırdırlan insalığımızın surlarında bir ışık aramaya çıkıyoruz. Özlemlerle dolu..dolu…

Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Borko At Morr Music
Borko At Myspace
Borko Celeberating Life Review At PopMatters
Cesare Picco Official
Cesare Picco At Myspace
dEUS Official
dEUS At Myspace
Junkie XL Official
Louis XIV Official
Louis XIV At Myspace
R.E.M. Accelerate Official
R.E.M. Accelerate Review At Spin
Stephen Malkmus Official
Stephen Malkmus At Matador
Stephen Malkmus At Myspace
The Grid At Myspace
Not. Parça dizini içerisinde yer alan ağ bağlantılarından Proodos güncesinde yer alan incelemelere ulaşabilirsiniz.

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
info[nospam]dinamo[dot]fm – http://www.dinamo.fm/ – misak[nospam]dinamo[dot]fm
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8

————————————————————–
>>>>>Info Go-R-Sel
Dsc02117 – By Thirstyfish © Thirstyfish’s Photos
Borko Photos Courtesy From Belowed Sites M M

>>>>>Poemé
Neyi Anlatıyorum Ben Bir Ozan Çırağı Bile Olamazken
Yılmaz ODABAŞI

Işıdı
Öfkemde dolandı gün allı-mor
Neydi az önce
O zifiri karanlık
Ağarmadan ortalık

Selam civan dost
Bozkır mı uyanan
Güne dönmüş çorak toprak
Seslerle hele yokla kendini

Bahçesi olurmuş acılar ülkesinin
Tomurcuksuz, çiçeksiz
Çocukları oyuncaksız, şekersiz

Önceleri böyle değildi insan
Bir alageyik seker ormanda
Mağrur, atik
Acılar yürür insanlarla yollarda

İnsan,

İlkyaza vuran
Öfkeye gül sunan
Doğruya dost, eğriye düşman

Sevda olmalı
Karanın karanlığında
Pusatsız
Sevda olmalı
Bir uçtan bir uca ağlamaksız

Ve haber haber olmalı
Ölümün sesi toktur
Çocuklar duymamalı

Bak civan dost
Mevzilenmiş acı
Bilenir toprağın avuçlarında

Birşeyler demelisin artık
Neyi anlatır duvaklı güzellikler
Neyi anlatıyorum ben
Bir ozan çırağı bile olamazken

Older Entries