>Bi’Daha Deuss Ex Machina # 159 Determinist Reprezantasyon Kesik Keskin

Leave a comment

>Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_159_–_Determinist_Reprezantasyon_Kesik Keskin

28 Nisan 2008 Pazartesi gecesi tekrar edilmiş programın parça dizinidir
İlk Yayın Tarihi [12 Şubat 2007 Pazartesi]

>>>>>Musique
>1<-Moonbeam-Cobalt Sun (Regular)
>2<-Nick Hogendoorn & Eelke Kleijn-Gamma Fix (Spinifex)
>3<-Dustin Zahn-The Need For Faith (Enemy Records)
>4<-Franklin De Costa-F3Y (Karmarouge Noir)
>5<-Martin Brothers-Stoopit (Christian Marin Remix) (Dirtybird)
>6<-Onur Özer-Allegro Energico (Vakant)
>7<-Martinez-Solar Beams (Dirt Crew Recordings)
>8<-Billy D’Allesandro-Don’t Sleep (Siteholder Records)
>9<-Klock & Dettman-Dawning (Ostgut Tonträger)

Determinist_Reprezantasyon_Kesik Keskin-Bölüm(159)-Bağlantı_İdame Edilmişe Kavuşmak Bazende Detone Seslerde, Kalınca Hatların Do Diyezinde…

>>>>>Bildirgeç
Allame-i Ulul Arz’den Ara Nağmeler

Moonbeam
Regular
Nick Hogendoorn
Eelke Kleijn
Onur Özer
Vakant
Billy D’Allesandro
Siteholder

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
info[at]dinamo.fm – http://www.dinamo.fm – misak[at]dinamo.fm
Makina

Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info gör/sel Met-Rriks_SonmsuzzAKadaR
Photo © Urizen’s Hipermetropial Ludica Photoblog © 2007 Urizen

>>>>>Poemé
Rüyalarınızın Dilsiz Soytarısı – Ümit Şener TA

ben deliyim
rüyalarınızın dilsiz soytarısı
dudaklarınızdaki tebessüm benden
uyandığınızdaki
benden gecenin ıslaklığı
düşlerde girdiğiniz boşluklar sarayı
yalnız uyanmalarınız benden
pırlantasıyım kraliçenin tacındaki
göz yaşlarınızla kırılan ben deliyim,rüyalarınızın dilsiz soytarısı

>Deuss Ex Machina # 210 – Ursprünglicher RAM Ist Verboten

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_210_–_Ursprünglicher RAM Ist Verboten
21 Nisan 2008 Pazartesi gecesi “canlı” olarak gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Radiohead-Nude (Holy Fuck Remix) (Radioheadremix.com)
>2<-The Art Of Noise- Moments In Love (Caspa Remix) (White Label)
>3<-Claro Intelecto-Harsh Reality (Modern Love)
>4<-Claro Intelecto-Innocence (Modern Love)
>5<-Havantepe-Grey Days (Pronounce)
>6<-Anders Ilar-Colors Of Rain (Level Records)
>7<-Anders Ilar-Path To The Sky (Level Records)
>8<-Sten-Fortune (Dial)
>910<-Umut Baş-2224 (CD-R)

Ursprünglicher RAM Ist Verboten Bölüm (210) – Hiç Bir Şey Eskisi Gibi Olamazdı, Kalmamıştı O İnsanlık, Kısıtlanmıştı Tüm İyi Niyetler. Fiil Elde Kaldı. (SpUOn)

>>>>>Bildirgeç
Olguların, fikirlerin ve bunları besleyen yegane etmen olan düşünselliğin henüz ham hallerinden yola çıkılarak, bilinmedik sınırlarda türetilmesini, kullanageldiğimiz türlü çeşit metanın, klişe bir tabirle eşyanın tabiyatına zarar verilmeden, yorumlanabildiği alanı savlayan bir yol gösterici terime odaklanmak istiyoruz : ‘tasarım’. Kabul görmüş, belli ki standartlara bağlanmış, hayat akışı içerisinde yerini almış olana bir çeşitlilik sağlayabilme durumunun tasvirine odaklanan kelimeden. Tasarım, ilintilendiği ve döngülerin tamamlayıcısı olarak etiketlendirildiği zamandan bu yana yaratımın eşlikçisi olagelen bir kavram. Güncelliğin ve tetikleyicisi fütürizmin yıpratıcı etkileriyle giderek, ön tanımı yıllar öncesinden kesinleştirilmiş, kodların sadıklığına terk edilmiş, makinelerin insiyatifine bırakılmış olan mono-grafik tekdüzeliği aşabilmek için gerekli bir unsur. (deja vû) öylesine kolaylıkla hatim edilecek bir konumlandırma veya el kitabına sahip olmasa da us’un türetmeleri ile gerçeğe dönüşebilen ele avuca sığdırılabilen, kullanılabilir kılan metaforlar halinde de karşımıza çıkan bir bağlaç. Kısacası türevleri ve bakışımları ile zihninizde farklı odakları da imleyebilen, ortaya çıkan her yeni önermede farklılığı alışılabilir biçimlerde sunmaktan çekinmeyen bir devir daim karşımıza çıkıyor. Kesinleşmiş yargısallığın ötesinde anlama ve kavrayabilme için engin bir saha ortaya çıkartabilen bir platform haline de dönüşen, dönüştürülen bir vaha halini alıyor : ‘tasarım’.

Yaşamın kritize ettirdiği, çelişkinin kucağına koşa koşa sürüklettiği modern zamanların derya deniz insancıllığında keşif yapabilmenin de önünü açabilen bir platformdan dem vuruyoruz. Varolan nesnelliğin iyi kötü yanlarını tartabilmenizi, fikriyatınızı kendinizce daha doğru bir çizgi yardımı ile minimum rahatsızlığa indirgeyebilmenize yardımcı olan işlevselliği uygulayabilmenizi, algı kapılarının sınırlarında dolanıp duran ama akla yatkın gelmeyen önermelerin dahi bir süre sonrası kararlılıkla işlenebilirliğini ortaya çıkartan deneysel çıkarsamalara da olanak sağlaması açısından tasarım « farkında olalım, olmayalım » hayatın iç dinamiğini beslemeye devam eden bir aparat halini alıyor. Kademeler ve yönelişimler ne olursa olsun, herkes kendi mizacında bir yaratım sürecine ortak oluyor. Gündelikliğin tüm o nahif, kendi halinde, durağan akışı içinde dahi bütün bu çeşitliliği gözlemleyebilmek, örnekleyebilmek mümkün. Steven Sebring tarafından çekilmiş olan, Patti Smith’in anneliğinden, aktivistliğine, ozanlığından, dünü ve bugününe uzanan bir kolajı izleyiciyle buluşturan, « Dream Of Life » belgeselinde Patti Smith şu tümce ile işin özeti kabilinden bir nokta atışı gerçekleştiriyor, anlayana : ‘Hayat, bizim tasarladığımız, yolu kader, şans ve şanssızlıklarla kesişen bir maceradır.’ Yönelişimleri anlık tasavvurlar ile değerlendirip, kendi yolunu deneysellikle örebilen, yılmadan yeni ve yeniden kotarabilen bir yol gösterici, tasarımcı olarak Patti Smith’in sözü özellikle imdi güncesinde çok daha önem arz ediyor. Sabırsızlığın sınırlarında, zerre yaratıma yol vermeden, süratle kotasının tüketilmesi salık verilen hayatı daha anlamlandırabilmek için zihinsel tasarımlar yapabilmek, en azından çaba sarf etmek neticesi ne olursa olsun değmeyecek bir çaba mıdır ? değerli okur/lar.

Ya da hayallere yer vermeyen bir yaşam ne kadar gerçekçiliğini koruyabilir. Katı ve değiştirilmez kurallara bağımlı kalan/kaldırılan, öte yandan her denilene de evet demek dışında bir şık, seçme hakkı bırakılmayan yaşamsallık en nihayetinde kurgunun, pardon filmin de sonuna daha çabuk bir biçimde ulaşmamızı sağlamaz mı ? Değişimler için arada yaşanılan çelişkiler her bir adımda ortaya çıkan yeni yönelişimler, tasarımı ve onun yan unsurlarını hayati kılmayı da sağlıyor, sağlamasını gerçekleştiriyor (nokta) Derleyip toparlıyor. Üretim toplumu olmaktan, alabildiğince çabuk bir biçimde sıyrılıp tüketim toplumu haline dönüştürülen , durmaksızın değişimlerle beraber hediye olarak gelen adaptasyon süreçlerine sevk edilmiş personaların ön planda tutulduğu güncellik içerisine meyil ettirilmemiz de sonucu etkileyen hazır yanıtların sabitliğini sağlamıyor mu ? Birbirlerine dolambaçlı ve çözümlenemez bir biçimde bağlantılanmış, kör düğüm sarmalı olarak tahayyül edilebilecek bir tasarımın varlığından daha aşikar bir gerçek karşımızda değilse, çölde vaha mı görmekteyiz ? Buralarda. Topluca, körlemesine, şansımızı ve zamanımızı boşa heba edip, farkına varmamacasına…Hemen hemen 40 sene geçmiş olmasına karşın ’68 sloganlarından bir tanesi, kendi tasarılarımız için tasalanmamıza devam etmemizi sağlıyor. Sarardıkça güzelleşen neşriyat Roll’dan alıntılayalım : « Umudumuz, umutsuzlar ! » Fikri sabitlik yerini herhangi bir beis görmeden alternatifi seslendirebilenlere de yol verebildikçe, sanırız gerçek, daha kolay ulaşılabilir, tasarım daha iyi yönlendirilebilir bir temsil hakkı kazanmış olacak. Geçerli durumun sorgulanabilirliği daha da artacak, bilinmezliğini koruyor olsa da, öz türetimler hazıra buyur edilen çoğunluğun da menzilinden uzakta kalabilecek, sıfırdan kotarımlar yeni edinim ve kazanımlar olarak hanelerimize işlenecek. Belleğimiz ümidi yeniden tanımlayacak…

Yukarıda kısaltmaya çabaladığımız tasarımın, yeniden kotarabilmenin, nüanslar ile farklılaşabilmenin cephesinde, muğlaklığı aşabilmenin anahtarını barındıran müzik de bizlere yardımcı olmaya devam ediyor. Sözel biriktirmelerin münasip lehçelerle anlamlı kılınmasından, teferruat ve dertlerin üzerine tasarlanacak ve tasalanacak onlarca yön tayin çizgisi ortaya koyabilen, belki bundan çok daha fazlasını melodilerin çeşitliliği, ara bağlayışlardaki hüzün öğeleriyle tümleştiren yapılandırmalara taşıyan tını yumağı, ses haritasından ve stüdyolardan hayatımıza dahil oluyor. Müziği, manidar gelmesine karşın, büyükçe bir yüzdenin kanıksadığı, betimlemelerdeki ısrarlı ötekiciliği bir an olsun unutmamızı, tekil şahıs sorunlarımızın ortaklığını anlayabilmemizi de sağlayan bir tasarım olarak da değerlendirebiliriz. Deuss Ex Machina’nın geçtiğimiz Pazartesi akşamı canlı olarak sizlerle buluşan bölümünde, deneysel potasında bir kaç adım daha ilerleyebilmemize yol açmış/açacak müziklerden bir seçki ile bunu derinleştirmeye ve örneklemeye çalıştık. Tasarım kültürü ile doğrudan bağlantılanabilecek olan bu tarz çıkarımlar dahilinde, eklektik kurgusu ile müzikal dinlencede yeni odakları kulakların beğenisine sunan Mark Stewart ya da bilindik nam-ı ile belirtirsek Claro Intelecto’yu sizlerin beğenisine sunuyoruz.

Modifiye edilmiş bir bakışım ile desteklenmiş, kurgunun derinlerine saklı duran, sırası geldiğinde kolajdaki yerini alabilen müzikal yapılar ile alternatifi sağaltmaya çalışan bir prodüktör Claro Intelecto. Modern müziğin alternatif çoğaltımları konusunda seksenli yıllardan itibaren söz sahibi olmuş « Manchester » odağından çıkagelen, türettiği kolaj ve yansılar içerisinde, bunu belirli ayrıştırmalar, ses öğeleri vs. ile tanımlayan bir müzik sevdalısı. Sanırız en doğru tespit de bu olacaktır. Biyografik anlamda herhangi bir detaya ulaşılamamış olsa da sanatçı hakkında pek çok bilgi türettiği kayıtlar içerisinde kendini belli ediyor. Muğlaklık sıfırlanıyor. Claro Intelecto ile 2000’li yılların henüz başlarında kurulmuş olan, akıllı dans müziği’nin sınırlı sorumlu sahasının dışına da uzanabilen kayıtların peşinde bir serüveni vaat eden « Ai Records » çatısı altında ilk tanışıklığımızı gerçekleştiririz. Akıllı dans müziğinin kritik yüzeylerden beslenen deneyi bol kolajlarından, tanımlandırmanın içinde yer almasına karşın göz ardı edilen dans ettirme vurgusu üzerine de yorumları barındıran bir ferahfeza noktasına tekabül eden etiketten 2003 yılında « debut » çalışması ‘Neurofibro’ yayınlanır. Piyano melodikası ile başlayıp, durağanlıktan stabil bir elektro formuna dönüşen ‘Peace Of Mind’, mesken tutulmuş olan kırık ritimlerin girizgahsız, var edildiği biçimden elektronika ile harman edildiği ‘Percentages’, Fibla, Murcof, Michael Manning ve çok uzun zaman öncesinden Ricardo Villalbos’un müziklerinden hasıl olmuş « duygusallığı » içselleştirebileceğiniz, akustik enstrümanların yardımı ile de bir hikayenin içinde olduğunuz duygusunu iyice açığa çıkartan ‘Baudrillard’s Supper’ ve takipçisi olan deneysel tekno ‘Tria’ türler arası geçişlerde son derece başarılı bir prodüktörün müzikal yelpazesinden önemli bir bölümü oluşturmakta, yansıtmakta idi. Keza albüm içerisinde yer alan, « acid » tavrını model alan ‘Mono’ ve ‘Back’ ikilisi, tekno’nun yaygınlaşmasının fitilini ateşleyen « detroit » tavrını sonuna kadar kullanan, ‘Contact’ ve ‘Chicago’ parçaları « kulüp dinlenceliği » dışında da işlevsellik sağlayan birer önerme olarak, Theo Parrish, Derrick May, Kevin Saunderson gibi öncüllerin karakteristliğine paralel çıkarsamaları barındıran örnekleri ile 2000’li yılların önemli kayıtları arasında yerini alan bir çalışma olarak, ‘Neurofibro’ yu tescil ettirir.Böylesine genişletilmiş, alternatif bağlantılarla ve sıfırdan kotarılan çalışma ile ismini duyuran Claro Intelecto’nun yönelişimlerini daha derinlemesine işleyebileceği bir proje olarak tasarladığı, Andy Stott işbirliği ile temellendirilmiş dans müziğinin farklı odaklarından melodilerin çatısı haline dönüşecek « Modern Love » etiketi kariyerindeki ikinci önemli açılım olarak değerlendirilebilir. Sanatçının, 2002 yılında faaliyete geçen Manchester kökenli etiketten, başlı başına bir müzikal manifesto konseptine büründürülen yapıtları, kara plakların yardımı ile dinleyiciye ulaştıran bir merkez haline dönüşmesindeki katkısı ise yadsınamaz. İlk plağı 2006 yılının başında yayınlanmış olan toplamda 5 plaklık ‘The Warehouse Sesions’ dizisi ile melodramatik, kurgunun karaltılı yönlerinden beslenen techno ile minimalizmi birbirlerine tümleştiren yapılandırmaları dinleyicilerin beğenisine sunar. Minimal Techno müziğinin, diğer pek çok dans müziği formu gibi giderek orjinalliğinden uzaklaşıp, yayvanlaşıp, tekdüzeliğe uzanan bir evrenin içine dahil olduğu günümüz elektronik müziğinde, Intelecto formları ve müziği yeniden yeniden kurgulayarak, değiştirip, eğip bükerek ‘yeni’yi tasarlamaya çalıştığı izlek ile müzikal arayışlarda devamlılığın önemini bir kere daha ispat etmeye, davet ediyor.

Yaratıcılık konusunda olabildiğince verimli bir dinlencelik deneyimi sağlayan Claro Intelecto’nun ikinci uzunçaları olan « Metanarrative »de geçtiğimiz Mart ayı içerisinde yayınlandı. İsmi ile müsemma bir şekilde, meta anlatıcısı, hikaye betimleyicisi ve hepi topu 40 dakika içerisine sığdırılmış sekiz parçalık bir hayat güncesi olan albümde de bu minvalde çözeltileri daha önce sağlanmış olan müzikal formlar ve disiplinleri, farklı mizansenler dahilinde kurgulayarak paylaşıma devam ediyor, sanatçı. Çoğulcu ritimler ile yüklenmiş bass kümelerinden müteşekkil tekno’nun durulaşıp, kavis değiştiren iz ve suretlerine bürünüyor kayıtlar. « The Warehouse Sessions » dizininden aşina olduğumuz seri dans figürasyonları, « Metanarrative » de temponun düşmesine karşın, çoğaltımda dahil olmuş « dub » öğesi ile özellikle Basic Channel’ın kayıtları dışında ulaşılabilirliği sınırlı kalmış ses ayrıştırmalarına, son bir kaç senedir gelişmekte olan dubtronica, dubtechno janrlarının menziline dahil olarak dönüşen bir kayıt bütününe ulaşıyoruz. 90’lı yılların ortalarından itibaren Alman ekolünden pek çok isim tarafından yapılandırılmış kollektif kurgunun (bkz. Pole, Thomas Brinkmann, Meteo, Lawrence ve Dial Hamburg tayfası) yapıtaşlarından feyz alan, Echospace ekibi Rod Modell, Stephen Hitchell, yan projeleri cv313, Soultek, Quantec ve bizden de yetkin bir örnek verelim : Havantepe gibi prodüktörlerin oluşturduğu iklimi farklı bir tekno deneyimi böylelikle ortaya çıkmakta.Sadece ileri geri salınan ses örneklemi ile dehlizlerdeki tınıların başında durduğumuz izlenimi uyandıran, geri dönüşü kuvvetle muhtemel dinlediğinizde fark edebileceğiniz detroit teknosunu buram buram yayan ‘Operation’, Dominik Eulberg, Tom Thiel, Pink Elln gibi doğadan ses örneklerini maksimumda tutarak kotardıkları parçaların izlerinde ilerleyen, technoesk ninni kıvamlı ‘Harsh Reality’, zincirleme bir takının devamıymışça önceki parçaların tamamlayıcısı bir atmosfer ortaya çıkartan, durağan kompozisyonda dub tezahürlerine ayna tutan ‘Innocence’, Basic Channel’ın kayıtları ile birlikte tüketildiğinde daha da yaralayıcı olan, karaltılı ses örgülemesine haiz ve ilerleyen günlerde klasikleşecek kayıtlar arasında gösterebileceğimiz ‘Before My Eyes’ ile albüm sinematografik yansıların istilasına uğrayacağı ikinci bölümüne uzanıyoruz. Sürek avı gibi birbirlerini sürekli takip eden iki farklı ses dalgasının birleştiklerinde ortaya çıkartmış oldukları döngüden beslenen, minimal techno ile dub’ın kişiye göre değişse de tanımı nedir? diye soracak olanlara yanıtları barındıran ‘Nodrex’, akışın yavaş yavaş dönüşerek bir çeşit psychedelic manifestoya dönüştüğü ‘techno tribute’, ‘Dependant’ ile albümün sonunda bizleri bekleyen hüzünlü finale dahil oluyoruz. Evet, herşey tamamdır artık, koskoca bir parti sona ermiştir ve şimdi durup düşünme zamanıdır, tasarlanmış olan şekilciliğimizin ve maskelerimizin teker teker düştüğü gün dönümüdür belki o karşılaştığımız. İcazet istememiş olsak da, ayrılmamızın daha mantıklı olacağı yamalı düşlerimizle son karşılaşmamızdır, hayatın fişinin sonsuza kadar çekilmesidir belki de, « RV »’nin ‘Dexter’ında açmış olduğu yaranın binbir türlü kapanamamasının nedenidir… ‘Beautiful Death’. Tanımlar her zaman olduğu gibi kişiden kişiye değişiklik gösterecektir. Lakin Claro Intelecto, davet ettiği ses dünyası içerisinde dinleyicilere sıfır sürpriz ile olabildiğince samimi müzikler paylaşmaktadır. Hikayeler ve tasalar ve tasarımlar devam ediyor….

Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Claro Intelecto At Myspace
Claro Intelecto Metanarrative Review At Boomkat
Claro Intelecto & Andy Stott Interview For RA.Podcast
Radiohead Remix
Holy Fuck Official
Holy Fuck At Myspace
Havantepe At Myspace
Pronounce Records Official
Anders Ilar Official
Anders Ilar At Myspace
Anders Ilar Sworn Review At TSB
Level Records At Myspace
Sten Aka Lawrence At Myspace
Umut Baş At Myspace

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
info[nospam]dinamo[dot]fm – www.dinamo.fm – misak[nospam]dinamo[dot]fm http://deuss-makina.blogspot.com
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8 ———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel Meta Art – By Thomas Hawk
© Thomas Hawk’s Photos
Claro Intelecto Photos Courtesy From Belowed Sites C & I

>>>>>Poemé
Barış Koyun Çocukların Adını – Refik DURBAŞ

Oyunu sever bütün çocuklar
birdirbir, uzun eşek, körebe
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
oyun sözcüğünün halkların dilinde

(Oyun koyun çocukların adını)

Savaşa karşıdır bütün çocuklar
kışın: kar altında her sabah
tükenip erise de solgun nefesi
yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda
çarkları döndürse de yoksul alevi
savaşa karşıdır bütün çocuklar
nice ölümlerden geçmişlerdir
nice rüzgarlar içmişlerdir
gelincik tarlası çocuklar

(Emek koyun çocukların adını)

Gökyüzünün penceresinden şimdi
bir kuş havalansa
kanat çırpışlarında
hayatın yağmalanmış sevinci
– Kuş uçar rüzgar kalır

(Sevinç koyun çocukların adını)

Uzay denizlerinde şimdi
bir balık ağlasa
gözyaşı billurlarında
yüz bin umut kıvılcımı
– Alev uçar nazar kalır

(Umut koyun çocukların adını)

Çocuk bahçelerinde şimdi
bir çiçek açsa
hüzün sevince dönüşür
sevinç çiçeğe
– Ölüm uçar çocuklar kalır

(Mutluluk koyun çocukların adını)

Barıştan yanadır bütün çocuklar
sabah: kuşatılmış bir toplama kampında
ayrılığın tetiğini okşasa da elleri
akşam: yıldızların mor orağıyla
sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi
barıştan yanadır bütün çocuklar
nice çığlık emmişlerdir
nice korku gezmişlerdir
yürekten hisli sevmişlerdir
güvercin harmanı çocuklar

(Devrim koyun çocukların adını)

Barışı sever bütün çocuklar
beştaş, saklambaç, elim sende
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
barış sözcüğünün halkların dilinde

(Barış koyun çocukların adını)

>Deuss Ex Machina # 209 – Ay Tutulması: Dönülmez Eşiklerdeyim Bu Akşam

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_209_–_Ay Tutulması-Dönülmez Eşiklerdeyim Bu Akşam

14 Nisan 2008 Pazartesi gecesi “canlı” olarak gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Guest: Sühan Gürer (http://proodos.blogspot.com/)
>1<-Cat Power-New York New York (Matador)
>2<-Cat Power-Aretha Sing For Me (Matador)

>3<-Kaki King-Bone Chaos In Castle (Velour)
>4<-One Night Only-Just For Tonight (Mercury)
>5<-Lenny Kravitz-Love Revolution (Virgin)
>6<-Lenny Kravitz-Bring It On (Virgin)
>7<-Adele-Chasing Pavements (XL Recordings)
>8<-Why ?-The Hollows (Anticon)
>9<-UNKLE-Heaven (Traffic Inc.)
>10<-Meat Beat Manifesto-I Hold The Mic! (Planet Mu / Metropolis)
>11<-Benga & Coki-Night (DJ Zinc Remix) (Tempa)

Ay Tutulması-Dönülmez Eşiklerdeyim Bu Akşam Bölüm (209) – Belirsiz bir telaşede son çizgiyi aramak derinlerdeki yaraların dışarıya iç vermesine yol açıyor (RLiveP)

>>>>>Bildirgeç
‘Sezgisel biçimlendirmelerin, yeter ki daha fazla kurcalamayın bildiklerimizi, önümüzü gerimizi geriliminde, koşulsuz önyargıların maskelediği reel gerçekliğin saniye ve salise cinsinde kendi yönergelerinden ve rotalarından çıktığı bir günde, ıssızlığın imdisinde « EaWonni3e » kendini yenileştiren, çeliştikleriyle anlaşılabilir bir yol bulabilmenin kapsamını talim ederek, deneyip yanılarak tayin eden, kontrol mekanizması gibi detaylara gereksinim duymayan, aynı zamanda da gerçeğe yaklaştırdığı her anın seceresini not edebilen bireysel humanoid projesinin son rötuşlarını gerçekleştirmekle meşguldü. Handiyse herkesin enikonu üzerinde durduğu, çalışmaktan onlarca bilim insanının kendilerini bu uğurda feda ettikleri, dna’nın gizi son ve nihayetinde tüm çözümlemesi ile beraber insanlığın dağarcığına açılıyordu. Eşikten geçilmesi için sadece bir kaç tane iletken varlıksı, yarı canlı-insan ile yapılacak testler ve sonucun betimleneceği , dahası nasıl bir insandan nereye doğru evrildiğimizin belgesi olarak da tanımlandırılacak bir kaç terrabytelık rapor kalmıştı. Sonsuzluk çemberi içerisinde bir adım daha atabilmenin yegane şartlarından birisi daha çözümlenecek, vurdulu kırdılı insan halleri, genizi yakan ateş toplarının masumları hedef alması yol açan savaşlar ve felaketler zincirlemesi, milyonlarca yılda oluşmuş halleriyle gezegeni daha yaşanılır kılan fauna’nın son kalanının da yerle yeksan edilmeden ve en önemlisi galiba gezegende yeni ve sonsuz alarm sesleri duyulmadan önce belki hiç yoktan birbirlerine kırdırılan insanlığın gerçekten sükuta ulaşması bu tezler bütünü çalışma ve deneyle aşılacak, bir orta yol sağlanacaktı. « EaWonni3e », saydamlaşan öz benliğini oluşturan tek unsur olan, belki kendisini insana en çok yaklaştırdığını düşündüğü organı halindeki beyninde sayısız çözümleme ve analitik ile bundan sonrasının planlarını kurmaya devam ediyordu. Saat çoktan üçüncü ayın yedinci dilimine dahil olmuştu.’

Kitapların satır aralarında ezberlenmek üzere çok seneler öncesinde kaleme alınmış değiştirilemez olarak tanımlamış bir yerde tabulanmış olan konuların üzerinde ahkam kesilmesine, doğruculuğun ısrarlı taraf tut tavırına karşın hayal gücünün de takviyesi neticesinde oldurulamayacak olsa dahi bir yenileşmenin önünü açabilecek kıvılcımları barındıran önermeleri ortaya atabilen bir edebi kol olan bilim kurgu’nun sınırlarında bir yapılandırma gerçekleştirmeye çalıştık. [BK dostlarının affına sığınarak] Bu tip yazınsal kurgular içerisinde ait olunan gerçekliğin dışına çıkılıp üstten bir bakışıma en azından empati kavramının kişiselleştirilmesine yol açabilecek pek çok düzlem ve örnek okura ulaştırılır. Elimizin altında da olsa, yaşadığımız şehirlerin sınırlarında bir köşeyi işgal etse de farkında olamadığımız onlarca çalışmanın, yaşanmışlığın, detayın yeniden kurgu içerisinde çatılması neticesinde düz mantığın esiri olmaktan alıkoyulan imgeler karşımıza çıkar. Örnekler ve tasvirler ile yazarın hayal gücünün kesiştiği bağlantılar, yeni kavramları da beraberinde yazına taşır. Soluğunu her an ensenizde, yamacınızda hissedebileceğiniz « cyborglar », gelişimini evrenimizden ve insanlığımızdan çok daha önce tamamlamış « galaksiler », birbirlerinin tamamlayıcısı olan herşeyimizi olduğu gibi kayıt altına alan, programlı – programsız « uydu bellekler » vd. Örnek olması açısından geçtiğimiz günlerde hayata veda etmiş olan yazar, bilim insanı Arthur C.Clarke’ın herhangi bir karasal noktada, alıcılar vasıtası ve uydulardan edinilen sinyaller ile haberleşmenin mümkünatına dair çıkarsaması, bugün kullandığımız cep telefonlarının da temellerini oluşturan bir önsunumu, fikri barındırıyordu. Keza üretilmiş olduğu zaman dilimi içerisinde pek yabancıl, okunamaz, öngörülemez olarak tanımlandırılmış pek çok kaynakta da bu ve buna benzer önermeler, aslında modern Dünya’nın sınırlarını bir adım daha ilerletebilmemize olanak sağlayan kimilerince « ütopik » olarak savlanan çözüm önerilerini beraberinde getirmekteydi. Rönesans dönemi aydınlarından Thomas More’un 1916 yılında kaleme aldığı ‘Ütopya’ yazını, içeriksel olarak Yunanca eutopia (iyi yer) ve outopia (hiçbir yer) kelimelerinden hareketle « ütopya » kavramını ortaya çıkartmıştı. Bireyler ve devletlerin mükemmel uyum içerisinde yaşadıkları hayal ürünü ülke gamı ile de genişletilmiş, romanda kullanılan ada imgesinden hareketle, yoksulluk ve adaletsizliğin girdabında yer alan dönemin İngiltere’sine de eleştiriler yönlendirilmişti. Kurgu ile gerçek yeniden birbirleri arasında iletkenlik göstermiş, yazınsal da olsa sorunları paylaşımı gerçekleşmişti.

Geçtiğimiz pazartesi günü İngiltere’nin saygın gazetelerinden ‘The Independent’ın manşetine taşıdığı haberi de bu minvalde değelendirilebilecek bir örnek, çemberin dışına doğru bir adım olarak da değerlendirebiliriz. ‘Prof. Ian Wilmut’un eseri olarak tescillenen klonlanmış koyun Dolly’nin yaratılmasında kullanılan teknikten daha kolay bir yöntem geliştirilmesi, gelecekte dizayn edilmiş bebeklerin üretilme olasılığını ciddi manada ortaya çıkararak endişelere yol açtı.’ Bir insana ait deri hücresini alıp onu embriyonik durumuna geri programlamak ve bir başka insan embriyonuna eklemenin mümkün kılınması gibi daha yolun başında olunmasına karşın, alternatif türetmelerin genetiği modifiye edilmiş nesillere de aşina olabileceğimizi bir vesileyle daha tekrar ediyor. Alışılageldik yaşam sürekliliğinin, sürdürülebilirliğinin çok daha ötesinde çıkışı laboratuvarlar olan barkodlu personnalar. Ne kadar uzağız veya ne kadar yakın orası kesinlikle belirsiz kalsa da, gerçekliğe körü körüne bağlı kalınmadan, yeni metaforlar vasıtasıyla geleceğe dair çıkarsamalar yapılabilmesi bile Bilim Kurgu dizini içerisinde kaynakçaların, alt metinlerin önemini bir kere daha hatırlatıyor. Okuduğunuza dikkat kesilin ! Sanat disiplinleri arasında, gerçekliğe ithaf edilmiş, yapıyı oluşturan kurgular / önermeler arasında deneysellikleri barındıran bir hat üzerinde seyyahlığına devam eden « Deuss Ex Machina » çıkarsamalarına bir ilave daha gerçekleştirdik. 2008 sezonu içerisinde programımıza dahil ettiğimiz bölümlerden olan « Ay Tutulması »nda Proodos güncesinden yazılarını takip ettiğimiz ve adını bu sayfalarda sıkça refere ettiğimiz Sühan Gürer bizlerle beraber oldu. Bir ay içerisinde güncesinde paylaştığı albüm eleştirilerinin sesli okumalarını, kayıtların ardılında kalmış önermeleri, türler arası geçiş noktalarından modern müzik havadislerini ve tabii ki olmazsa olmaz olan « müzikal » örnekleri sizlerle paylaşmaya çalıştık. Birbiriyle bağlantılı kurguların mimarı olarak elektronik müzik tarihinde kendine özdeş bir yer edinmiş bulunan, pek çoklarımız için alternatif türevlerden, elektronik müziğe geçiş noktasında kendini göstermiş bir projeyi « Meat Beat Manifesto » ve onun mihenk taşı, demirbaşı olan Jack Dangers’ı son çalışması olan « Autoimmune »ın paralelinde sizlerin beğenisine sunuyoruz.Meat Beat Manifesto, müziğin hayata bir fon oluşturmasının haricinde, içeriğe yüklenen özneler, bağdaşık veya bağlantılandırılan metinler ile alt okumalara imkan sağlayan bir yapılandırmaya dönüşümünü irdeleyen, formüle edildiği makinelerin ses dağarcıklarının da dışında da dolaşıma çıkan kolajlar ortaya çıkartan bir proje olarak kısaca tanımlandırılabiliriz. Meat Beat Manifesto, 1987 yılında ‘Perennial Divide’ adlı endüstriyel ve şimdiki standartlar içerisinde dahil çok gürültülü olmakla yaftalanmış ekipten Jack Dangers ve Jonny Stephens ikilisi tarafından temelleri atılır. Alaşımında endüstriyel harman ile gelişimini tamamlama yolunda hızlıca ilerleyen techno’nun bir karması olarak şekillenen ses örgüsü Meat Beat Manifesto’nun ilk ulaşılabilir kaydı olan « Suck Hard » kısa çalarında dinleyicilerle buluşur. Jim Nash ve Dannie Flescher tarafından 70’li yıllarda kurulmuş, elektro-endüstriyel müziğin Amerika’da yayılma noktalarından birisi olarak savlayabileceğimiz ‘Wax Trax !’ etiketinden God O.D. kırkbeşliği müteakiben yayınlanır. Bu dönem içerisinde debut kayıtları üzerinde çalıştıkları stüdyonun yanması neticesinde ellerindeki tüm materyalleri yitirdikleri günler içerisinde, bir öz savunma, dert yanma gibi « techno »nun daha önce karşımıza nadiren çıkarttığı içselleştirilmiş lirikler ile bu durumdan dert yanarlar. Debut albümleri olan « Storm The Studio »’da, içerikte yer alan geçiş noktaları ile endüstriyel bir ağıt formunu derinleştirdikleri, rock müzikte hasıl olan eleştirel yönlendirmeleri, kurgusal yapılandırmalar ile beraber ‘sıfırdan’ başladıkları yolda, artık daha sağlam bir biçimde ilerlemeye başladıklarının kanıtını oluşturan bir başyapıt olarak biçimlendirmeyi başarırlar. Karaltılı ve kasvetin doruklarında demlenen bir devinimden beslenen bir proje olarak ardılı sıra yayınlanmış kayıtlar ile Meat Beat Manifesto elektronik müziğin, modern yüzü içerisinde, tür ve tarz sınırlandırmasının dışında yaratıma odaklı, devamlı gelişen bir organizmayı tanımlamayı da başaran yegane ekiplerden birisi olarak tanımlanabilir. Keza ilk albümlerinin arifesinde, daha sonra kurucusu olacağı Nothing Records çatısı altında da pek çok kayıt gerçekleştirecekleri endüstriyel virtüözlerden Trent Reznor’un Nine Inch Nails grubunun turnesinde açılış ismi olmak, gerçek bir « ütopya »nın da olabilirliğini ispat ederler. 1992 yılında yayınlamış oldukları « Satyricon » albümleri, eleştiri dozunun daha da yükseldiği, genelinde Amerikan kültürü ve televizyonlarında yaygın ve örgün olarak paydalanmış, alelade şeylermiş gibi sunulan, ama tüketim toplumundan öte iç dinamikleri alt üst etmekten ve boş zihinlere ulaşmaktan ötesini düşünmeyen sistematiğe karşıt bir duruşu barındıran, The Shamen, The Orb, Orbital gibi elektronik müziğin ana akımını da kasıp kavuran ekipler ile beraber isimlerini daha da büyütmeyi başardıkları bir kayıt olarak, Jack Dangers’ın ilerleyen yıllarda kulaklarımıza çalınacak olan ses deneyselliğinin de kapılarını aralayan bir basamak olarak diskografilerindeki yerini alır. Yukarıda yer alan çalışmalara ilaveten, « Dub » alaşımlı Radio Babylon, techno’nun statik kurgusuna tereddütsüz gitarı harman eden I Am Electro, endüstriyel çığlıklardan mülhem I Got Fear Part 5 ön plana çıkmayı başaran diğer kayıtlar olan dinlence listenize ekleyebileceğiniz örnekler olarak değerlendirilebilir.

Jonny Stephens’ın gruptan ayrılmasının ardından, Dangers elektronik ile cazın buluşmasına, big beat’in tanımlandırılmış ilk örneklerini paylaşacağı 1998 tarihli Actual Sounds + Voices ile yoluna devam edeceğinin, Meat Beat Manifesto ile müziğin farklı yüzlerinde keşiflerinin henüz tükenmediğinin mesajını kayıt vasıtasıyla tez zamanda dinleyicilerine ulaştırır. Parçaların birer birer ayrıştırılması yerine, kurguyu tamamlayan unsurlar olarak değerlendirileceği bu yeni evre içerisinde müzikler yeterince çok açılımı sunmuştur. Warchowski kardeşlerin, Matrix serisinin ilkinde kullanmış oldukları « Prime Audio Soup » ise breakbeat ile endüstriyelliği, sağlam bass faktöryelleri ile sessizliğin senfonilerini birbirine paydalayan bir önerme olarak ayrıca sayfalarca irdelenebilir. Abstrakt Tekno ile deneyselliğin üst sınırları arasında bir gezintiye benzetebileceğimiz « RUOK ? » kaydının ardından, yönü dub’a kıvrılan, Video Art Sihirbazı-Ben Stokes ile kotarılmış …In Dub 5.1 çalışması düzlemler arasında çok rahat bir biçimde kurgu tanımlayan, yeni ekipdaşları veya ortak çalıştığı isimlerden de edindiklerinden yeni yönler tayin edebilen bir prodüktörün dünyasına misafir olabilmenizi sağlayan, tek bir türe dahil edilemeyecek kadar çok çeşitlenebilen bir bağlaç işlevi görmekteydi. Ki hala, pek çoklarımız için hala aynı önem ve değeri taşıdığına ise hiç şüphemiz yok.

Geçmişe dair detaylara, kayıtlara uzandıkça Jack Dangers’ın geçtiğimiz hafta Planet Mu (İng) ve Metropolis (ABD) etiketlerinden yayınlanmış olan « Autoimmune » albümünün de zemininde bizleri bekleyen süprizlerin sınırlarına ulaşmış oluyoruz. Kolajlar birbirlerini takip ededura, alabildiğince samimi olmaya çalışan bir ses emektarının seyyahlık defterinde bir durak olarak tanımlanabilecek ayrıntılar ile dolu dolu bir kayıt « Autoimmune ». Wired dergisinde yer alan uzunca makale ve röportaj içerisinde de değinildiği üzere Dub’ın DNA’sı üzerinde şekillenen, modifiye edilen, derdest edilen, kısacası dün ile bugünü birbiriyle harman eden bir seçkinin resmi geçidi haline dönüşmesi de bu yüzden boşuna değil. Geçirmiş olduğu bağışıklık sisteminin çökmesi neticesinde çeşitli sağlık problemleriyle boğuşmuş olan Dangers, albümün ismini de kişiselleştirilmesinden uzak, ana mesajının Dünya’nın başına musallat olan problemlere, çelişkilere dikkat çekmeyi amaç edindiğinin de ısrarla altını çiziyor her defasında, ısrarla. Olabildiğince muhalif bir kimlik tanılandırmasını başladığı ilk günden bu yana yansıtan işlerin ardında yer alan bir muhaliften de farklı bir konumlandırma beklemek de olasılık dışı olurdu, kanımızca.

Albümüde bu minvalde, gözenekleri arasına enjekte edilmiş kültürel metaforlar ile şimdilik önümüzde uzunca bir yol bulunsa da « ütopya »nın sınırlarına bir adım daha atabilmemizi, gerçek problemlere kafa yorabilmemizi sağlayan bulmacalar olarak tasvir edebiliriz. Bir üst tümce içerisinde değinmiş olduğumuz Abstrakt, Hip Hop, Endüstriyel, Break ve Broken Beat janrlarına ilave olarak bu karşılaşmamızda son dönemin belki de elektronik müziği içerisinde en heyecan verici noktasını teşkil eden Dubstep’de « Autoimmune »un altyapısını oluşturmakta. Jack Dangers’ın vermiş olduğu mülakattan alıntılayalım : ‘Yıllardır, dubstep’e dair detayları müziğimin içerisinde (Dub) duyumsayabilirsiniz. Dub’ın kendisi de başlangıcından bu yana, sadece elektronik veya sadece hip hop’dan ilham / bilgi alış verişinde bulunmaz bizahati Punk’a da öykünür. Meat Beat Manifesto’nun temellerinde de Cabaret Voltaire, The Clash, Public Enemy ve Kraftwerk’den kuvvetli edinimler mevcuttur.’ Alabildiğince kartlarını açık bir biçimde oynayan, elindeki materyali bambaşka hallerde karşımıza çıkarabilen bir sihirbazdan biz dinleyiciler için önemli mesajlar taşınmakta, Her haliyle…Meat Beat Manifesto’nun bir dakika kırk saniye içerisinde özetini savlayan, geniş ağ kümelemesi ‘International’ kolajı ile çalışma açılıyor. Daddy Sandy’nin vokallerde yer aldığı, dubstep’in karaltılı sularında ilerlemeyi sağlayan « teenagerlığa » veda paradoksu ‘I Hold The Mic !’, Kesintili ritim geçişlerinin arasında görünüp kaybolan dub sesler, kısa dalga radyo vericisinde durmaksızın geri geri gelen « This Is A Test » anonsu ile Kromestar, Hatcha, Reso gibi endüstriyel tınılarla da haşır neşir olan Güney Londra menşeili dubstep’e paralel bir kurguyu taşıyan ‘Hellfire’, Dangers’ın gelecek dönemler içerisinde çalışmalarının yönü hakkında da detayları barındırıyor. Ayrıca, kayıt içerisinde duyumsayabileceğiniz gibi, davul kayıtları da Lynn Farmer’ın elinden canlı olarak çıkmakta. Ki bu uzunca zamandır, elektronik takılı pek çok müzikte karşımıza çıkmayan bir başka özellik olarak değerlendirilebilir. Halis muhlis, bir Dünya’da yaşamadığımızın, birilerinin ipimizi çekmekte pek bir acele davrandıkları öz mesajını taşıyan ve Greenpeace için kaydedilmiş ama sınırlı sayıda dağıtılmış bir kayıt olan ‘Solid Waste’ parçası ile ivme hip-hop’un deneysel yönlerine doğru evriliyor.

Melodi, Bass ve karmaşanın hakimiyetinde, alternatif müziğin seceresinde bir çentik daha atan, Bay Area’lı sanatçı Azeem’in vokallerde yer aldığı ‘Young Cassius’, dubstep dönencesinde birbirlerini tetikleyen üçleme olarak, özellikle arka arkaya dinlenilmesini salık vereceğimiz, ‘Guns N Lovers’, ‘Return To Bass’, ’62 Dub’ melankolikten digidub’a uzanan bir sinematografik yansımayı bütünlüyor. Eski günlerden yadigar kalan ve alabildiğince orjinaline sadık kalınmış bir ambient techno halet-i ruhiyesini modernize eden ses kesitlerinde paydalayan, kurgusal matematiğin illa programların ardılına saklanarak kanıtlanabileceğ tezini çürüten deneysel keşif düzeni ile albüm sona ulaşıyor. Jack Dangers, albümün görünmeyen sihirbazlarından Mark Pistel, Lynn Farmer üçlüsü modernist müziğin keşfedilmemiş noktalarında izler oluşturmaya, gizin derinlerindeki kuyulara yeni taşlar atmaya çalışıyorlar. Sadece meraklısı için değil, elzem olan tanınması gerekli olan koskoca bir varsıllığın farkına biraz daha seri bir biçimde varabilmemiz için…Anlamak için…

Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Meat Beat Manifesto Official
Meat Beat Manifesto Sculpture Of Sound
Meat Beat Manifesto At Myspace
Meat Beat Manifesto At Wired Magazine
Meat Beat Manifesto Live At Nighttown’89
Cat Power Official
Cat Power At Myspace
Kaki King Official
Kaki King At Myspace
Kaki King At Rolling Stone Türkiye
One Night Only Official
One Night Only At Myspace
Lenny Kravitz Official
Lenny Kravitz At Myspace
Adele At Myspace
Why? At Myspace
UNKLE At Myspace
Benga At Myspace

Not. Parça dizininde yer alan bağlantılardan Proodos’da yayınlanmış olan incelemelere ulaşabilirsiniz.

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
info[nospam]dinamo[dot]fm – www.dinamo.fm – misak[nospam]dinamo[dot]fm http://deuss-makina.blogspot.com
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel Screaming Boy? – By Joshua Rappeneker
© Joshua Rappeneker’s Photos
MBM Photos Courtesy From Belowed Sites M B M

>>>>>Poemé
Genelleme – Yılmaz ODABAŞI

arınıyor, deviniyor gökyüzü
toz
ve ter karışıyor hayatıma

uzak git bölünüp dağılan
eksilip savrulan ne varsa!

merhaba doğrulup dirilten yanm
ve deli dizelerime biriken çığlık
merhaba
uğultusu rüzgarların bahar akşamlarında

arnyor, deviniyor gökyüzü
akıyor zaman
sevdalar karışıyor hayatıma

>Deuss Ex Machina # 208 – Gekommen Und Spiel In Unserem Hinterhof

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_208_–_Gekommen Und Spiel In Unserem Hinterhof, Hören U. Entspannen Sich Bald Oder Später
07 Nisan 2008 Pazartesi gecesi “canlı” olarak gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Guest: Battle Of The DJS Crew & Winner Timur John Çağlar
>1<-Hercules And Love Affair-Raise Me Up (DFA/EMI Records)
>2<-Hercules And Love Affair-Blind (Album Version) (DFA/EMI Records)
>34<-Knee Deep & DJ Spen-Gotta Have House (KD Anthem Mix)
>5<-Guest: Timur John Çağlar Live Set —-Tracklisting Unavailable—-

Gekommen Und Spiel In Unserem Hinterhof, Hören U. Entspannen Sich Bald Oder Später Bölüm (208) – Tutulmuş, tüm geçitler karaşın sınırlarımızda, özgünlüğümüzde Boyunda tek bir halka ister eğlen ister ağla (Noizzz)

>>>>>Bildirgeç
Oturaklı ve tumturaklı bir çehrenin yıllar yılı tenkitleriyle sabitlediği hayat döngüsü içerisinde kendini yeniden bizlerle buluşturduğu anların seceresini tutan, dönüştüren bir aracı birimden bahsetmek istiyoruz. Olguların şekillendirilmiş yansıtmalarına karşın bir çeşit ön birikimin getirdiği tanı ve davranış biçimlerini kapsayan bir kelime olan « Mizansen »e sözü getirmek istiyoruz. Sav ve savunulanın belirli örneklemeler ile hafzalamıza yerleştirdiği teyakkuz durumlarında elimizi sağlam tutabilmeye yardımcı bir aracı. Sessizliğin ve çok sesliliğin farklı tezahürlerinde, birbirinden çok farklı görünür olsa da hemen hemen aynı kuramları, dertleri, olguları bağıra çağıra [usul usul…vs. doldurabileceğiniz diğer tüm örnekler okurun takdirine bırakılmıştır nokta] konuşamamak, derdini anlatamamaktan muzdarip modern beşerilerin bir nevi sığıntı ve avuntu kaynağı haline dönüşebilen olgulardan birisi olarak kısaltabiliriz tanımı. Bilincin belirli bir çizgi ile oyuna dahil olacağı anlarda, önyargıların tutsak ettiği üstelik çoğu zaman aynı hatalara düşmemizi kolaylayan ve boyunduruk gibi ağırlığı günden güne artan yargıları paralize edebilen, hiç mi olmadı tefekküre daldıran çıkarsamaları da « mizansen » in barındırdığını sözün sırası gelmiş iken belirtelim. Anlık bir yardımcı değil aynı zamanda bizimle şekillenen, yoğrulan ve evrilen bir çıkarsama.

Kelimelerin sıraları ile oynanageldiğinde, farklı olduğu kadar içte biriktirilenlerin de en iyi biçimde yansıtılmasını sağlayan mizansen, bir yerde elimizdeki büyük kozları da idare edebilmemizi sağlar. Tek bir hamlede bütün oyunu, burada doğru kelime hayat olarak da düşünülebilir, imgelerin sınırlandırılmış, katıcıl kütleleri ile doğru olduğunu defalarca tespit ettiğiniz açılımları birbirlerinin karşısına çıkartabilmeyi de, bu vesileyle ortak paydaya ulaşabilmeyi de deneyebileceğimiz bir aparat haline dönüşür, evrilir. Söz dizilimleri sırasında müdahil olduğumuz veya dert yandığımız konulardaki açılımlar, düşüncelerimizi paylaşabilmemizin önünde engel teşkil eden, acaba diğerleri ne düşünür ? problematını da otomatikman erişilmez kılıyor. – Hazır burada tüketilmişi varken yeniden fikir türetmek zordur, alın bunu tepe tepe kullanın kolaycılığına da bir yanıttır aynı zamanda bu benzersizlikler arasında tahliller gerçekleştirebilmek, savları tartışabilmek [deja vû] Üstünkörü, veryansınlardan ibaret bir durum teatrisinden çok daha sahici bir kulvardan gerçekliğe olan yakıştırmalar, keşifler de algıyı daha kolay yönetebilmemize olanak sağlar. ‘Sırrın’ sahteciliğinden uzak gerçek hayat feylezofisi ile bağlantılı bir deneyimleme imkanı ve gözlemi de, tüm kokuşmuşluğa inat modern yaşantıda da kaçış noktalarımızın tümden elden çıkmadığının altını çizer. Şarkıda belirtildiği üzere « …benim hala umudum var… »

Zincirleme bir ilerlemenin de bağlantılandırılabileceği, elimizin altında da bulunan pek çok kaynakta da yer alan bu mukayese edebilme imkanı, bir örnekleşmiş de olsa aynısının tekrarından çok, kişiselleştirilmiş versiyonları oluşturabilmemizi de sağlar, değerli okur.lar. Muhetviyatı üçyüz-beşyüz kelime dağarcığına sınırlandırılmış, giderek bir örnekleşen tasvirlerin, sesini çıkartma sen de sürünün bir parçasısın diyalektiğine de sıkı sıkıya bağımlı bırakıldığımız güncelimizin içerisinde belki de alternatifi oluştur, kurgula, türet anlayışının gizil anahtarıdır, mizansen. « Sınırlı Sorumlu Mikro Yapı ve Etkileşim Kooperatifi ». Algımıza yerleşmiş bulunan kimi bazısı zorunlu, kimi pek çoğu tedirgin edici ayrıntılar, hızı bir türlü kontrol altında tutturulamayan gündemin içinde karşımıza çıkmakta. Hatıratımızı çağrıştırmakta, boyalı basının kendinden menkul değerleriyle mükemmelleşmiş !!! üstadlarının kalemlerinde, giderek balık hafızalı olmak zorunda bırakılan bünyelerimize direktifler olarak porsiyon porsiyon servis edilmekte, anlaşılırlığı değil tüketilebilirliği daha fazla olduğu için daha çok sevilebildiğine kanaat getirilen değerlerin üzerine üzerine oynanarak, düşündürtmeden sonuca ulaştırmaya çabalanarak, sonrası hiç kesitirilmeden kesin yargılarak varılarak. Neticesine baktığımızda da bu zaten bize hasıl olmuş, kanıksanmış bir mizansenin bir parçasıymış gibi tanışık gelmesi de son derece doğal. Hijyenik.

Düz mantığın kolayca hatim ettirilebilir örneklemlerinden, yapılandırmaların tek sesliliğinden feragat edebilen düşünceler, kendi « mizansenimiz » için yeterli olan bilgi akışını da sağlayacaktır. Bu öylesine hasıl olmuş, öngörülebilir ve tüketilmek için hazır paketlerden ziyade, kolay olmayan ama neticesinde de öz’den bağlı kalınmış unsurları da yansıtan bir tümleyici haline dönüşmesi de deneyimlenebilir. Çağımızın teknolojik envanter aksamında yenilikçiliğin sonu gelmemesine karşın, bir sonraki adımımızı nasıl atabileceğimiz konusunda dahi tereddüte düşebilen bünye için, yararlı bir çıkarım da beraberinde gelecektir. Öylesine kelimelerin sözlük anlamlarında değil, ardılında bırakılmış olana, esas meselemiz olan hayat’a dair de kestirme çözümler beraberinde, imaja odaklanılmış içeriği koftan çağrışımların da yavaş yavaş önemini yitirmesine yol açacaktır. Bilgiyi harman eden ve geleceği öngören çıkarsamaları yapabilenlerin sahiciliğinde ve rehberliklerinde…

Bu minvalde, iletilen öğeler, birbirlerine paralel giden söz dağarcıkları, betimlemeler ve bütün bunları kapsayan, ulaşılabilir bir aracı olan müzikten feyz almaya devam ediyoruz. İçeriksel dönüştürmelerinden, farkında dahi olmasak da bütünleştiğimiz, kendi çıkarımlarımıza da ortak kıldığımız açılımlardan yeni « mizansen’ler» türetme çabasına olabildiğince devam ediyoruz. Ayrıntılardan beslenen, tek bir türe bağımlı kalmadan yeni türetmeler için zemin hazırlayabilen ses elementleri Deuss Ex Machina’nın çatısını oluşturdu. Geçtiğimiz pazartesi akşamı canlı olarak sizlere ulaşan programımız içerisinde de, önermelerimize bir yenisini daha ekledik. Radyo Boğaziçi tarafından bu sene ikincisi düzenlenmiş bulunan Battle Of The DJS yarışmasının ardında yer alan ekipten Fidan ve Dilara’yı ve The Hall’de gerçekleştirilen final gecesinden birinci olarak ayrılan Timur John Çağlar’ı konuk ettik. Eklektik seslerin yamacında dolaşıma çıkmış bir müzik dinleyicisinin, kariyerinin başlangıcına tanıklık ettik. Yaklaşık yarım saat civarında seti ile de « house » takısına sahip olan seslerden mükkellef bir dinletiye ortak olduk.
Sesin naif halleriyle olduğu gibi bırakıldığı elektronik tınılardan, dans müziğinin kök ve kökenlerine uzanan bir çeşitleme ile programın ilk bölümünü gerçekleştirdik. Güncelin hızında yok olup gittiği varsayılmış olsa da, bugün dinlediğimiz elektronik müziklerin başlangıç noktalarını teşkil eden akımlar arasında yer alan disko, funk ve house türleri arasında bağlantılar kurgulayan bir ekibi sizlerin beğenisine sunuyoruz. Alaşım ve alışkanlıkların çıkış dönemleri, haricinde, birer tüketim çılgınlığı kampanyası altında lanse edilerek « trend » olarak tescillendiği günümüzde, Andrew Butler ve şürekasının tanımlamaları, izledikleri kurgular, türetmeler başlı başına bir geçmişe dönüşü ilan ve ikrar ediyor. Kimden bahsettiğimiz çok aşikârdır sanırız, New York’un modern müzik mabedine, « debut » kayıtları ile pek çok kritikten olumlu eleştiri almış bir ekip olan Hercules And Love Affair, alışkanlıklarımızı ve eski kayıtlarımızı tekrardan dinleme ihtiyacı doğuran bir dinlencelik manifesto ile zamanda yolculuğa davetiye çıkarıyor.

Bilindik tarz ve tür klişelerine sığınılmadan, ortaya çıkartılan ses elementlerinin zamanı ve mekanı belirsiz ‘mizansenler’ haline dönüştürülmesini imgeleyen bir kolaj karşımıza çıkmakta. New York sanat sahnesi üzerinde birbirleriyle bağlantılı pek çok disiplin için verimli bir ön sağlama imkanı tanıyan, modernist aynı zamanda ses kolajlarında ütopik yaklaşımların dahi bir şekilde normalize edilebildiği çalışmaların, projelerin kaynağı, üniversite çıkışlı bir isim olan Andrew Buttler’ın çeşitli performanslar için düzenlediği çalışmalar ile temellendirdiği bir proje « Hercules And Love Affair ». Pitchforkmedia sitesinde Philip Sherburne’ün kaleminden çıkan eleştiri yazısında değindiği, Fact dergisine Andrew Buttler’ın vermiş olduğu söyleşiden alıntılayalım : ‘Gino Soccio’nun ‘Runaway’ parçasının Kraftwerk’ün tarzı ile harman edildiği bir kesit’ olarak tanımlandırılabilecek bir kolaj, geçmiş ile hala bağlantılarını korumaya hevesli bir dinleyicinin üreteç olma yolundaki serüvenini daha kolay algılayabilmemizi olası kılan açılımları ile Buttler’ın müzikal çizgisinin de ana hatları yavaş yavaş şekillenmektedir. Geçtiğimiz sene yayınlanan « Sound Of Silver » albümüyle derdest edilmiş bir dans-rock füzyonun nice yönlere uzanacağını kanıtlayan LCD Soundsystem projesinin James Murphy ile mimarlarından olan Tim Goldsworthy’nin de co-prodüktör olarak albümün sadece « disko » özlemi duyan yetişkinlere hitap eden bir hatıra kaydı olmasından daha fazlasını sağladığını, şarkılar arasında geçilen ses dehlizlerinde kimi zaman bir tamamlayıcı haline dönüşen ritimlerin, kimi zaman da iyice temposunu yitiren ve solisti ön plana çıkartan bir melodram yansımasına uğrayarak tekdüzeliği aştığını belirtelim. Böylesi bir güncelleme ile elektronik müziğin de giderek tekdüze aynı alaşımlardan kotarılmış ve makinelerin hakimiyetinde bir form olmasından daha sahici bir estetiğe ulaşıldığının altını çizelim. Disko’nun gözde olduğu dönemlerden kalma bir alışkanlık ile eril yakıştırmaların, deri kıyafetler, altın takılar gibi fetiş objesi hallerinden ırak, « haylazlık kotası henüz tamamlanmamış » ürkütücü disko müziği neşriyatçıları kumpanyası olarak, bizahati kendilerince ifşaa edilip tescillendiklerini belirtelim.Ortaya çıkan kolajı daha da şevklendirici bir dinleti haline dönüştüren, türün gereği, bir nevi olmazsa olmazı olan vokal performanslarında da, 2005 yılında yayınlamış olduğu ikinci uzun çaları olan « I’am A Bird Now » ile modern güncenin, çözümlendirilemeyen insani problemlerinden dert yanan, tam tanımlandırılamayan bir acı tümletmesi halinde teorileri paylaşan Antony & The Johnsons grubundan, Antony Hegarthy ; debut kaydı « Lost In Lust » ile ‘Sade ile Wu-Tang Clan’dan RZA’nın harmanı bir vokal olarak sesini duyuran Nomi ve takı tasarımcılığının yanısıra DJ’lik ve vokalistlik yapan bir başka New Yorker Kim Ann Foxman ile Hercules And Love Affair’in düzeneği tamamlanıyor. Hercules And Love Affair’in başlı başına bir alamet-i farika olmasına yol açan nedenler arasında gösterilen, vokal çeşitliliği rutini yerine getirmekten uzak, farklılığı sağlayan ses deneylerine ulaşan, melankolik, sahici bir dinlencelik ortaya çıkmasının da anahtarını oluşturan diğer bir etmen olarak söz edilebilir. Albümün başlangıcında yer alan, disko öğesinden feyz almasına karşın daha sakin bir giriş öznesi halinde duran balearic vurgulu « Time Will » Hegarthy’nin ‘bana herşeyin en iyisi olduğum yalanını söyleyip durma’ çözümlemesi ile beraber modern ilişkilere de taşlamasını paylaşan bir dönüşüm gerçekleştiriyor siftah siftah. « Saturday Night Fever » soundtrack’inin yıllar sonra bulunmuş adaşı nizamında, kollektif vokaller, orkestral akustiği ve Cerrone’nin yaylı partisyonları vasıtasıyla ‘70li yılları günümüz dinlenceliğine taşıyan « Hercules Theme », Disko’nun sadece tek bir dahli, tek bir çıkarsaması olmadığı gibi, alternatif kesişimlere de daima açık olduğunu ibra eden, ‘Acid Devrimi’nin de 20.yılı vasıtasıyla bir nev-i saygı duruşu kabilinden de değerlendirilebilecek introsundan, geçişlerde kulağımıza çalınan Chicago House’a bağlanan, yetinmeden de pan flüt sesleri ile koral bölümlerde takviyeye giden bir ‘anthem’ « You Belong », disko’nun house ile keşiştiği seksenli yılların başındaki deneyselliği, Arthur Russel, Giorgio Moroder gibi bu işlerin piri konumundaki prodüktörlerin, şarkılarının yansımasına dönüştüren, Kim Ann Foxman ın vokallerde yer aldığı « Athene » albümün gözlemciliğini de kulaklarımıza taşımayı başarıyor.
Andrew Buttler’ın verdiği mülakatlardan birinde değindiği üzere « Disko artık, ucuza kaçan bir düğün aperatifi olmaktan çok uzaklarda » betimlemesi ile albümden çıkmış olan ilk kırkbeşlik olan « Blind » parçasına geçiyoruz. Antony Hegarthy’nin grubu ile beraber türettiği çalışmalardaki, kolu kanadı kırık, hayat mücadelesinde, sevi / çekince / üzüntü denklemlerinden uzakta, çok daha olumlu bir performans sergilediğini ortaya çıkartan « Blind » muhteviyatı ile tüm yukarıda değinmeye çalıştığımız, giderek birbiri içerisinde kördüğüm haline dönüşen ilişkileri, eleştirel bir yaklaşımla mercek altına almamızı olası kılıyor. Chk Chk Chk’den Tyler Pope ve Automato’dan Andrew Raposo oktavlık bass hatlarını [disko’nun alameti farikalarından] düzenlemekle ortak oldukları kayıt, kesin köşelerinden ziyade eklektik bir kurguyu tanımlandıran, Sezar’ın hakkı Sezar’a « House »un mahşeri Warehouse günlerini yâd ettiren bir kolaj haline dönüşüyor. Durağanlaşan unsurlar ve tabii ki sesler de Hercules And Love Affair’in çalışmasında yer almakta. Bunu bariz bir şekilde irdeleyen, endüstriyel yaklaşımların minimize edilmesine karşın sofistike bir pop alaşımından çok daha fazlasını barındıran , ağıt topaçlaması « Easy », gerçekliğin acı yönlerini umursamadan, kendi ayakları üzerinde durabilen, dosdoğru işaretlemelere ve yön tayinlerine ihtiyaç nedir bilmeyen, şimdinin Dünyasına ütopik gelebilecek bir vahayı imleyen, Kompakt’ın disko füzyon maestrosu Justus Köhncke’nin kayıtlarına paralel bir kurgu « Raise Me Up », 80’li yılların konga ve vokal harmanını, synthesizer’ın köprülemesi ile Chic gibi disko’nun ahir zaman kıdemlilerine « ithaf » eden bir yönergede ses veren « True False, Fake Real » ile albüm nihayetleniyor.

Hercules And Love Affair, geçmişin birikimini yeniden elden geçirerek modernize ediyor. Disko’nun taşımış olduğu zihin boşaltıcı, eğlendirici, yansıtıcı insani öğeleri son derece kıvrak alaşımlarla birer bilmece haline dönüştürüyor. Kesinleşmiş olan ise zaman ne kadar çabuk akarsa aksın, « mizansen » olsa bile bu tarz üretimler hayatı biraz daha olurunda yaşayabilmemizi kolaylaştırıyor. Enikonu cıncığı çıkartılmış olan pek çok olgudan daha hakikatli bir hayat dersi barındırıyor.

Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Hercules And Love Affair At Myspace
Hercules And Love Affair Official
Hercules And Love Affair On DFA Forum
Hercules And Love Affair Review At Pitchforkmedia
Hercules And Love Affair Review At Reset!
Ben Mono At Myspace
Ben Mono Official
Knee Deep At Myspace
Knee Deep Official
DJ Spen At Myspace

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
info[nospam]dinamo[dot]fm – www.dinamo.fm – misak[nospam]dinamo[dot]fm
Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8 ———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel Blind Eyes Can Dream – By Psychonautfromatlant
© Psychonautfromatlant’s Photos

Hercules And Love Affairs Photos Courtesy From Belowed Sites
H & L A

>>>>>Poemé
Yıldızların Altındaki Kağnı – Valeri PETROV

İki köhne bıçkıhane dağın orda.
İner eski Bukova yolu köye doğru.
Gecenin içinde gıcırdar durur
tahta yüklü yedi kağnı.

Arkada, karanlıkta, yan yana,
ilkokul öğretmeniyle arabacı,
yol alırken tütün içer laflarlar,
seyrederek evreni, yıldızları.

“İnanasım gelmez benim sen ne desen,
Samanyolu yıldızlardan nasıl olur.
Tanrıdır rüzgâr estiğinde gökyüzüne biçim veren.
O saat has buğdayın ince çiçeği savrulur.”

Susar öğretmen, dinleyerek
yaşlı adamın dediklerini bir bir,
ve tahtalara uzanmış dalar
binlerce yıldıza.

Hep aynı ezgiyi söyler tekerlekler tek düze,
bir rüzgâr eser Balkanlardan, savruk, kaygılı,
ve taşır gecenin içinde reçine ve ot
ve taze tahta ve tütün ve katran kokusu.

Karaltılar içinde her şey bir güzel:
Balkanlar ve kağnı, insanlar ve tahtalar.
Ağır ağır yürüyen mandalar kapkara,
ve gözlerini mavisi ışıl ışıl.

Çeviri: A.Kadir-Eray Canberk
Kaynakça

>Deuss Ex Machina # 207 – Rapporti Di Errore Degli Esseri Umani

2 Comments

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents

Deuss_Ex_Machina_207_–_Rapporti Di Errore Degli Esseri Umani
31 Mart 2008 Pazartesi gecesi “canlı” olarak gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Baader Meinhof-Baader Meinhof (Hut Recordings)
>2<-Baader Meinhof-Mogadishu (Hut Recordings)
>3<-Ayyuka-Takınak (Live At Açık Radyo 94.9) (Artist’s Own)
>4<-Ayyuka-Hayat Derde Bandı Beni (Live At Açık Radyo 94.9) (Artist’s Own)
>5<-Derdiyoklar-Şu Dünyanın Halkı (Türküola)
>6<-Pulera-Fukara (Artist’s Own/Demo)
>7<-Pulera-Si İlla (w.Trumpet) (Artist’s Own/Demo)
>8<-Get Cape. Wear Cape. Fly-Keep Singing Out (Atlantic)
>9<-Get Cape. Wear Cape. Fly-Let The Journey Begin (Atlantic)
>10<-Mlle Caro & Franck Garcia-Dead Souls (Ben Watt Radio Edit) (Buzzin’ Fly)
>11<-Neon Neon-Raquel (Lex Records)
>12<-Neon Neon Feat. Cate Le Bon-I Lust U (Lex Records)
>13<-The Whitest Boy Alive-Golden Cage (Fred Falke Remix) (Universal)

Rapporti Di Errore Degli Esseri Umani Bölüm (207) – Saybirborglar Nefesini Kesip Daraltılmış Alanda Kısa Kısa Pastişler İşlemeye Koyduldular Derinden Derine (Pb4C)

>>>>>Bildirgeç
Hayata karşı naif bir duruşu, aldırış etme bu da geçer ! veciz sözüyle özdeşleştiren, içinden çıkılamayacak sorunlar silsilesi karşısında dahi « pat » diye çözüme ulaşan karakterleri, bazen imrenerek, bazen eleştirerek ; takip ettiren, zihin jimnastiklerini bulunduran, bazı bazı değil her daim bir gerilimi barındıran, iletken tepkiyi okura göre değil, yazarın ruh haline göre dönüştüren bir külliyattan bahsetmek istiyoruz : Novella ya da Dime Novel. Alışılageldik standartlara bağlı ve bağımlı kalmadan, yeterince taze bir soluk olarak değerlendirebileceğimiz, dahası pek çoğumuzun ana dilinde yerleşik olmayan kelime dağarcıklarında bir serüveni de vaat etmeden okurla buluşturan, sitem ve sistem eleştirisinin aynı kadaraj içerisinde satırlar arasında bulunabileceği bir izlek çalışması olarak da genişletebileceğimiz bir tavır aynı zamanda Novella. Tertemiz bir kurgulama ile okunup bir kenara terk edilmekten uzak, bir kerede içinde çıkılamayacak kadar çok çeşitliliği kelimelerden destek alarak kotaran, güncelliği dilin önemli öznelerinden birisi olan « argo »dan beslenerek daha gerçekçi kılan bir arayüz.[deja vû] Özellikle İkinci Dünya Savaşı ardından kimliği ve tavırlarıyla yönelişimlerin, oldurulması istenilenler ile gerçekleri birbirinden ayırt edebilmemizi daha kolaycıl kılan, çabalayan bu çalışma dizini modernizmin temelinde yatan nüans farklarını da gözlemleyebilme imkanı tanıması açısından imdinin güncesi içinde de yerini korumaya devam etmekte. Sarı sayfalardan hayat güncesi, tecrübesi…

Biteviye bir dönüşüm ile daima ileriyi gösteriyor olsa da zaman, aslında başladığımız noktadan çok da ırayamadığımızı, belki kimilerimize yöre yerimizde saydığımızı bu gizil ucuza kotarılmış yazınsallar [asla bir horgörü değil buradaki ucuzluk] içerisinde keşfedebiliriz. Eskilerden kalma, kapağı ve yazarı hakkında ufacık bir detayın bile olmadığı bir muhteviyat içerisinde yer alan tek tümce dahi bunu daha da anlaşılır kılacaktır : « Hayat bana hep kırmızı kart gösterdi ». Hayat gailesi içerisinde beklentilerimizin şekil ve şemal değiştirmesine olanak tanıyamadan, birbiri ardına kodlanmış vazifelerimizi üstlendiğimizi ve neredeyse her gün aynı rutin içerisinde olduğumuzdan dahi bi haber kalmış personnalar olarak çok daha irkiltici, uyandırıcı örnekleri de alıntılanabilir, ancak bunun kadar kesin bir yargıyı taşıyanı çok nadir çıkacaktır. İlericiliğin kör bir sadakat ile sınandığı, türü ve tarzı ne olursa olsun hep bir bit yeniği aranır olduğu önermelerin arasında hiç olmazsa yazarın sahiciliği satırlarına yansımıştır. Kendimizi avutabilmek için türlü çeşit düşgörüler ile çevreleyebiliriz bazı görmezlikleri, görmek istemediklerimizi, hatıra belleklerimizde silinmez addedilenleri. Öylesi böylesi yoktur oysa, birdenbire ortaya çıkan durumun içerisinde vakıf oluruz, oyunumuzu çevirmiş ama her seferinde direklerle buluşmuşuzdur. Teknik becerilerimiz bir yana kendimiz olmaktan dahi imtina etmeye devam ettikçe de, türlü çeşit maskeler, en son çıkan guru teknikleri ile arabasını da satan bilgeliğe oyanmaya çalıştıkça, sır’a ulaşacağım derken büsbütün allak bullak oldukça vs. gibi yarım kalmışlıkların sonunda bizleri bekleyen şeyde tam da budur : « Kırmızı Kart ». Anonim tümcenin içinde özetlenen durum kadar da sahici olmayan bir /kart/vizit/…

Modern insanın kendisi ile çelişkiye düştüğü, derlenip toparlanmak bir yana ikilemlerini kendi kurmacaları içerisinde daha da çetrefilleştirdiği görüngü içerisinde novella bir içtenliği de barındırıyor. Tüm o sahici bakışımların ve notların arasında gerçek ve basit bir dille kurgulanmış hayat derslerini. Özellikle seksenli yıllar boyunca giderek bir boyunduruk halini alan teknolojik gelişmişliğin bizi olduğumuzdan daha da ilerici yapamayacağı gibi daha da rahat kılmayacağına artık hepimiz kâniyiz. Fiberkoptik kablolar ile Dünya içerisinde olabildiğince çabuk bir veri akışına, ses iletişimine sahip iken, daha zor elde edilebilen esas bilginin özünü kaybetmemiz de ironik bir dille de olsa, çuvalladığımız sahalardan bir diğerini oluşturuyor bu kitaplarda. Herşey mevcut, donanımsal olarak tamam ancak sonuca ulaşabilmek maalesef daha uzunca bir deneyim gerektiriyor.Yüzeysel bir yansıtıcılık ve iletkenlik ile sayfaların arasında kalmış olan çoğu ütopik olaylar birer birer gerçekleştikçe, çizginin görünür kılınması daha da zorlaşıyor. Silinikleşen ve öteki kavramların da daha şiddetli bir biçimde eleştirel yaklaşımları alt etmeye çabaladığı bir devinim ortaya çıkıyor. Doğaçlama yap-bozların arasında eksik parçaları toparlayıp ana resime ulaşabilmemiz ise bizlere kalıyor. İster istemez şu soru da akıla düşüyor değerli okur ; Tek tek kutuları yoklamaya başlarsak bir ömür yeter mi ?

Böylesine karmaşıklaşmış, handiyse işin içinden çıkılamayacak kadar ipin ucunun kaçtığı, kaçırıldığı, dağa kaçıp yanıp kül olduğu mevzulara da el uzatmış novella’ların içerik destekleyicilerinden birisi olarak da asıl ilgi ve paylaşım alanımız olan müzikten de bahsetmeliyiz. Köşeleri çok belli formlar ile yapılandırılmış ses öğelerine, ana akım denen yüce makamlarda seyyahlık eyleyen, ekranlarımıza çakılı kalmışçasına dönüp dönüp aynı teraneleri kabul etmemizi bekleyen müziklerden uzakta kalan, kıyıda köşede kalmış müziklerden bir yol haritası karşımıza çıkmakta. Özellikle « marjinal » olarak etiketlenegelen, ki dinledikçe çok taraflı gelebilecek bir önermedir kendileri , dönemsel bir kurgunun havasına kapılıp da ekşimeye yüz tutan ses örgülerine karşıt bir yapılandırma ve yeni bir soluk oluşturabilme çabasına sahip üretimler, satırların gerçekçiliğini de arttırarak kişiselleştirilebilmesine olanak sağlayan etmenler arasında değerlendirilebileceği çeşitli örneklemeler ile irdelenebilir.

Bu tarz kroşesi bol, ilmiği sık atılmış müziklerin belirli bir devire bağlı kalmadığını da belirtebiliriz. Ait oldukları dönem veya üretmiş oldukları sene kaç olursa olsun daimi bir paralel kotarabilme imkanlarını sonuna kadar kullabilen, bir müzikal çıkarsama şansını sonuna kadar kullanabilen bir avuç müzisyen bahsedilen ve isimsiz kılınan. Nefeslerinin, tıpkı novellaların son çeyreğindeki çözümlenmeye kadar sıkı sıkıya bağlı kaldığı bir görüngüyü taşıyan müzikal kesişimler, ses deneyleri ve onların üreteçlerini Deuss Ex Machina çatısı altında pek çok farlı türden ve tarzdan yetişmiş olsalar da birbirlerini tamamlayan sesler ile ortaya çıkan kolajları sizlerle buluşturma çabamıza devam ediyoruz. Yıllar öncesinden geliyor izlenimi verse de, şimdinin teknolojik olanakları ile eskitilmiş bir yamalı bohça izlenimi veren « kurtlu » çalışmalardan ziyadesiyle farklı, kullandıkları ve betimlemeye çalıştıkları dönemin belgelerinden veya arda kalanlarının izlerinden hareket eden sezgisel açılımları ile orada olamasınız da o yılları yaşamanızı kolaylayan bir ikili Neon Neon’u « debut » çalışmaları olan ‘Stainless Style’ın aracılığıyla sizlerle paylaşıyoruz.

Neon Neon’u , herşeyden önce birbirlerinden farklı tonlarda müzikal çalışmalar ortaya çıkartan paylaşımların altında imzaları olan uzun soluklu bir ikilinin servüeni olarak tanımlayabiliriz. Britanya rock müziğinde, gerek kullandıkları dildeki yerel öğelere sıkı sıkıya bağlı kalmalarından, gerekse de kullanılan teknolojik desteğin sadece müzikleri daha derli toplu yapılandırmasından ötesini kullanmadıkları için, lo-fi dinleyicileri arasında da hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi bulunan Galli grup Super Furry Animals’ın elebaşı, aynı zamanda da geçtiğimiz sene Candylion kaydı ile de solo projelerde sesini dinlediğimiz Gruff Rhys ekibin bir yarısını oluşturuyor. Diğer tamalayıcı ise 90’lı yılların özellikle ikinci çeyreğinde ivme kazanmış bulunan elektronika’nın hip hop ile katışık, çerçeveleyici melodik kesitlerini kayıtlarında paylaşmış olan, Mogwai ve Boards Of Canada gibi toplulukların parçalarına düzenlemeler gerçekleştirmiş, yeni türetmelerin de ataları arasında rahatlıkla gösterilebilecek Boom Bip aka Bryan Hollon. İkilinin 2006 yılı Ekim ayında « Dolorean » olarak temellerini attıkları projenin üretim süreci içerisinde de bu farklı öznelerden ve türlerden birer tutam örnek birazdan değineceğimiz kaydın da ana omurgasını oluşturuyor.
« Stainless Style » henüz kısa bir süre geçmiş olmasına karşın şimdiden çok uzakları işaret ediyormuşçasına ötelenmiş olan 80’li yılların bir müzikal bellek dökümünü kapsayan bir kayıt olduğunu belirtmeliyiz. İkinci ve en önemli unsur ise albümü adadıkları isme olan göndermeleri sıkça kayıt içerisinde duyumsayabilmeniz. Türlü çeşit yeniliği, modernize edilmiş hayat akışını ve süresi belirsiz olsa da bir yerde karun kadar zenginliği tatmış ve bir dönem içerisinde Amerikan Otomotiv endüstrisinde katkıları ile « futurist » takısına da sahip olmuş, 2005 yılında vefat etmiş tasarımcı / patron John Delorean’ın inişli çıkışlı hayatına ithaf edilmiş bir kayıt « Stainless Style ». Kendisinin tasarımları arasında yer alan ve « Geleceğe Dönüş » serisinde de kullanılmış olan DMC-12 kodlu araç belki de en kolay biçimde Delorean’ı keşfetmenize olanak sağlayacak bir tasarım harikası olarak yıllardır kendi kulvarında apayrı bir özerkliği sağladığını belirtebiliriz. [ipucu] 80’li yıllarda yaşanan çapının ve etkilerinin diğer on yılları da etkileyeceği ekonomik büyümenin ardında kalan bir masal kahramanına, bir novella yazınının işitsel tamamlayıcısı bir kurgu bütünü, ses çalışması…

« Stainless Style » belirgin bir düzleme doğru seyyahlık ediyoruz izlenimini daha ilk seferinde başaran, Jarre ile Moroder arasında bir çizgiyi eşeleyen elektron dansına vakıf « Neon Theme » ile başlıyor. İsmiyle müsemma bir taşlamayı da barındıran, 80’li yılların pop müziğinde bir serüveni ortaya koyan « Dream Cars », melodik öğelerin arasında bir görünüp kaybolan synthesizerlardan destek alan, ses örneklerinden tutun da vokale kadar Rhys’ın ikonlara selam gönderdiği « I Told Her On Alderaan », Boom Bip’in kontrol, pardon üretim sürecinde ağırlığını gösterdiğini « Pitchforkmedia » da yayınlanan kritikten öğrendiğimiz, Raquel Welsh’e atfen düzenlenen, Miami Bass janrının tüm karakteristik öğelerinin 2008’e taşındığı, Rhys’ın ise yandan çarklı pop düşlerini ortaya çıkartan « Raquel » zamanda bir geni dönüşü mümkün kılıyor. Spank Rock ve Har Mar Superstar’dan Sean Tillmann’ın vokallerde konuk olarak yer aldığı, albümden uzunca bir süre önce 12’’ olarak yayınlanmış « Trick For Treat » funk tınısı ile modern hip-hop’un karşılaşması olan bir deneyselliği dinleyicilerle buluşturuyor. Özellikle son bir kaç yıldır belirgin bir şekilde seslerini iyiden iyiye yükselten hip hop ile oluşturulabilecek alternatif ses kolajlarında hangi sınırlara ulaşılabileceğini de betimleyen bir örnek olarak albümde ön plana çıkmayı başaran bir çalışma olarak da ayrıca kulak kabartmanızı tavsiye ederiz.
Programımız içerisinde de paylaşmış olduğumuz, dönüştürücü bağlantıları ile italo-disko’nun kışkırtıcı yansımalarından da feyz alarak şekillenmiş, Galli sanatçı Cate Le Bon’un vokallerde Gruff Rhys’a eşlik ettiği « I Lust U », Karaltılı elektro haznelerinden endüstriyel açılımlara çıkan, denseylliği ile hip-hop’un arka bahçesinde dolanmanızı sağlayan Yo Majesty destekli « Sweat Shop », Manchester’lı toplulukların dinamizmini rocktan, eklektik yönlerini de elektronik seslerden derledikleri formüllerin izlerinde ilerleyen « Michael Douglas », « Kaç düşmanım daha var ?, kaçı bana karşı hala ayakta » mealinde bir John Delorean repliği ile « Stainless Style » parçasıyla finale ulaşıyoruz. Neon Neon, belirli ayrıştırmaları ve belirgin bir öngörü kabiliyetleri ile geçmişten yükselen tınıları, havadisleri, belki az biraz da olsa çekiştirmeleri potansiyel bir hikaye haline dönüştürmeyi başaran bir müzikal izlek ortaya çıkartıyor. Muhteviyata ortak ettikleri sanatçılar ile de bu çıkışlarının sağlamasını gerçekleştiriyorlar. Keşfedin.

Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
info[nospam]dinamo[dot]fm – http://www.dinamo.fm/ – misak[nospam]dinamo[dot]fm

Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
——————————————————–

>>>>>Info Go-R-Sel
Leaving Newcastle – By Marmota

Neon Neon Photos Courtesy From Belowed Sites
1, 2, 3

>>>>>Poemé
Kimin Suçu ? – Erik STINUS

Sağlığımız bozuldu, diyoruz,
güzel günler geçip gitti.
Ölüm mangalarının suçu değil bu,
burada öyleleri.
Yetişmenin suçu, diyor kimi;
değişen havanın suçu,
diyor komşum,
romatizma ağrılarım söylüyor bunu;
senin suçun, onun suçu, başkalarının suçu,
her şey suçluluk duygusunun suçu,
diyor mutlu suçsuzlar.
Yahudilerin, Arapların, göçmenlerin,
uzaklarda yaşayan sabırsız bir halkın
ve elbette kızılların
suçu oluyor sonunda,
her şeyin kızıl
ak ya da kara
olmaması.

Yanıt kesin değilse,
suçu soranda aramalı.

Çeviri: Murat ALPAR

Kaynakça: Siir.Gen.Tr