Deuss Ex Machina # 404 – la vie â noir transposed

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_404_–_la vie â noir transposed

11 Haziran 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Klive-Wailing Corpuscles (Mille Plateaux)
>2<-Klive-Swoon (Mille Plateaux)
>3<-Lutris-If Destruction (AY)
>4<-Lutris-Luminous Flux (AY)
>5<-Mohn-Mohn (Kompakt)
>6<-Mohn-Ebertplatz 2020 (Kompakt)
>7<-Claro Intelecto-Second Blood (Delsin)
>8<-Claro Intelecto-Night Of The Maniac (Delsin)
>9<-Walls-Raw Umber /  Twilight (Voigt & Voigt Mix) (Kompakt)
>10<-Walls-Drunken Galleon (John Tejada Mix) (Kompakt)

la vie â noir transposed
(404)

bir had bildirmektir, yola v hizaya çekmek için olmadık sözleri seslendirmektir, altında kalınacağı altından kalkınılamayacağı biline biline, handiyse bile isteye hep lades yine lades diyebilmek adına ipin ucunu hep aynı noktalara değdirmek, iliştirmek adına akla gelmeyenin başa getirilmesinin anahtarlarından birisidir, gündelikliğimizin ayrıştırılmaz bir parçası haline dönüştürülen korkularımız. had bildirirken durmaksızın aynı pespaye tonlamalarla yaptık ettik sonuç budur diye efelenmelerin ne kadar da kadük, ne kadar da insana yabanıl kaçacak bir tavır olduğunu bir kere daha perçinleyendir. kendisi gibi olmayanın, kendisine zerre miskal benzemeyenin başına getirilenler, başına getirilecekler için kestirilip, biçimlendirilen sözler, ifşaatlar v uygulamalar silsilesinin her durumda erk-muktedir v iktidarın başat, tahakkümperver vesikalarıyla tam tamına birleşen, örtüşen bir mizansenin maalesef bu seferinde kurgu olmayacak kadar hakikiliğini tescilleyen korkular. dünümüz, bugünümüz v yarınımız için hep bir istim üzerinde, hep bir ama ya sonrası diskürü ile birleşen çıkarsamalarla yüzyüze kalmaktayken onların karalarını uygulamaya geçmeleri, sözlerini birer gerçeğe dönüştürmelerinin açmış oldukları hezimet geçitleri, korkunun içimize bunca ağırlıklı bir biçim ile sirayet etmesini sağlamaktadır. olağanlaştırmaktadır.

her olmaz dediğinizin bir şekilde olurunun aranması çabasında ilk elden korkulara başvurulması şöyle yaparsak böyle olur, bunu yaparsanız bu olur, ötekisini çok kurcalarsanız felan filan olur yollu değinilerle birleştirilerek, dokunursan yanarsın yollu göndermelerin canlı tutulmasını, dayatılanın olağanlaştırılmasının önündeki engelleri aşabilmek için bir ana unsur halini de beraberinde getirmektedir. yol v yordam aramaya çıkmaya tenezzül etmişken bir kereliğine dahil olsa bu kıssanın vakfettiklerini dimağa kazıdık mı gerisi nasıl olsa çorap söküğü gibi gelecektir beklentisinin tümü bütünleşik bir ülke mozaiğinden arta kalanlarda yaşatılanları göz önünde tuttuğunuzda nasıl bir sonucu önümüze serdiğini anlamlandırabilecektir. sonuç kabilinden duyumsatılanlar, yaşatılanlar peyperdey üst üste eklendiğinde aslında nasıl gayya kuyusunun diplerine itildiğimizi vesikalayacaktır. her defasında bir örnekleştirilen hiddetimizden, gazabımızdan paylarına düşenleri er ya da geç alacaklardır savlamasının bir ayağı korkunun simyasına yapılan müdahalelerle, değişikliklerle sağlanırken bir yandan da erk-muktedir-iktidarın vitrini olanların, vitrininde bulunanların dillerinden yansıyanların çözümlemelerinde bütün bu pürüzlü anı çekilmez kılan, düşündürücü haleti ruhiye toplamını çözümleyebilmek mümkündür. görebilene.

korkuyu olağanlaştırdık mı ne gidenin yasını tutabilirsiniz, ne duranın çektiklerini anlamlandırabilir. korkuyu özünüze yerleştirdik mi ne gününüzün nasıl bu kadar cehenneme döndürüldüğünden dem vurabilir, ne de yarınlarınızdan neleri el çabukluğuyla beraber aldığımızı anlayabilirsiniz. korkuyu göstere göstere, uygun adımlarla hamlelerle beraber kotardık mı bir sonraki evrenin ne olduğunun sorgusunu bile yapmaktan imtina edeceksiniz. bütün bu çıkarsamalar v daha fazlası için sadece bir kaç gün içerisinde gündelik sınırlarda ortalığa salınan, uygulananlara dikkat kesilmeniz yeterlidir. düşündüğünü kendine saklayıp, bir şeylerin yolunda gitmediğinin farkına varmış olsanız bile bunu ancak kendi zihninizdeki iç sesinizle paylaşabileceğiniz tam da aksini söylemek istediğinizde, buna teşebbüs ettiğinizde seslendirmeye çabaladığınızda durun o kadar uzun boylu değil yollu engellemelerin dahil edildiği bir güncellik ile baş başa kalırsınız. eliniz ayağınız olan bir bilgisayarın kendiliğinden bir zombi sunucusu haline dönüştürülmesi, sağı solu spamlerken, bilgisayarınızın içeriğine yönetimine şusuna busuna müdahil olunmasından mütevellit acaba bir yerlerde bir hata mı ettim ben derken, tam da akıllara anında pat diye düşüveren gazetecilere yollanan virüsler, virüslerle bulaştırılan programlar, “trojan” diye atfedilen içeriyi fethedip ne var ne yoksa dökümleyen, gizlinizi saklınızı!! sanki varmış gibi ortaya çıkartmayı amaç edinen, bu pratikle de bir şekilde kendilerinin işlerine gelebilecek delilleri sizlere uygun yoldan sokuşturmalarının yolunu açan sistematiğin sistem bu buyur buradan yakınız çıkarımıyla baş başa kalırsınız.

ortalıkta olanın korkunçluğunu bildiğinizden çekinceniz olmasa da ürkmek serbesttir, ürkeklik normal. korku diye bahsettiğimizin biraz da bu v bunun gibi ortalıkta olan onlarca örnek ile delil olarak el altında tutulabilecek, bundan iddianame kotarılabilecek bir yapının artık orwell mi dersiniz, yahut gilliam gibilerinin hayal mahsüllerinden kotardıklarının sınırlarından çok daha sahici, çok daha yıkımlara zemin sağlayan bir gerçeklik tasviri olduğunu da iliştirmeliyiz. sadece kurgumasal olarak bellenmişlerin birer ikişer, az veya çok gerçekliğe kavuşturulmasının yanı başında tam da durduğumuz noktanın ne kadar da toplumsal hafızamızın gelip geçiciliğinden dem vurulsa da asla silinemeyecek olduğunu ikrar ettirendir. kimisi küçük ayrıntılardan ibarettir, kimisi küçük tefek görünmektedir. kimisi uzaktadır, aklımızın aldığını fikrimizin erdiğinin ötesinde, ırağında tutulandır. amma velakin sahicidir. gerçektir. bunca yaşanmışlığa paralel bir biçimde artık bu kadarı da fazla dediğimiz şeylerin olur adledilmesinin, tekrardan rutine eklenme gayretkeşliğinin açık seçik olarak sundukları bu kısacık meram sahasında denkleştirmeye çalıştıklarımızdan daha farklı perspektifleri de anlaşılır kılacaktır. anlamlandıracaktır. her yanımız yarım yamalak, her yan bir ömür törpüsü, her yanda bir el insaf seslenişi, her yanda bir acı feryat bunca kolaylıkla göğe salınırken imdi yaşadığımız kubbenin, ne kadar da sağaltıcı, sağlıklı olduğunun okumasını hepimiz kendi şapkamızı önümüze alarak yapabiliriz.

cana verilen kıymetin, hayata gösterilen özenin, asgarinin en altında tutulduğu bir yerinden yakanıldı mı sonuna kadar limitleri zorlarlarcasına daha ağırlarına karşı nasıl olsa ‘bağışıklık’ kazanıldı bahsiyle hareket edilen her hamlede bu anlamlandırmak istediklerimiz aracısız önümüze çıkacaktır. bizler artık utanç vesikalarının hangisine yanmalıyız sorularını sormaktan imtina etmeyenler olarak; ne v hangi hamlelerle bu korku dağlarını aşabileceğimizin sorgusuna girişmeliyiz diye düşünmekteyiz. her yanımız bunca çok v ağır gıybetin vesikalarıyla sarılmışken hala mübalağaya yer bıraktırmayacak bi’ biçimde ama, fakat v ötesiyle rol çalmaya, vakti heder etmeye ant içmişlerin ileri demokrasi memleketinde vaktimizin sandıkları boldan az olduğunu idrak etmeliyiz. idrak ettirmeliyiz. kaybettirdikleriniz, kayıp ettiklerinin, kaybına göz yumduklarının, her pundunu buldu mu karar hükmünde kararnamelerle kılıfını uydurdukları, bir gece dersine çalışıp ertesi gün tın tın boş teneke olmaya devam eden kararsız karar mekanizmalarının icrasının hiçbirimizin evet hiçbirimiz için bir karşılığının olmayacağının, hayrının dokunmayacağının bilindikliği elzemdir. iş bu raddede dola boşuya laf salatalarıyla denklik yarıştırmak adına, dillendirilmeye hemen hiç doyulmayan demokrasi nutuklarının altından çıkan çapanoğullarından, sendeletici, sarsaklayıcı gelgelelim oldukça düşündürücü harelerin, karelerin ortaya çıkarttığı esas resimin kendisine baktığımızda bunun ötesini görebilmek söz konusu olacaktır, yalnız v güzel yurdumda!.

yalnız v güzel ama bir o kadar da muhalifine, kendisine benzemeyene, kendisi gibi olmayana, seslenişiyle, duruşuyla, yaşamıyla farklısını ortaya koyana, koymaya bunca ağır yüklenişe rağmen v karşı hep bir hinlik besleyeduranların yurdunda, yurdumuzda! bir makamın ya da bir vurgunun, bir edimin ya da çıkarsamanın müdanasız bir biçimde yok sayılıp hakir görülerek, biteviye tekrara bağlı v bağımlı bırakılmış, sınırlandırılmış perspektif dahilinden şekillendirilmesi, bu tahayyülün nihai bir sonucu olarak önümüze sunulması dün nasılsa bugün de o kadar ince ince düşündürücüdür. düşündürücülüğünü korumaktadır. korku tasvirlerinden nefret turnusollerine, hiddet algısının olağanlaştırılmasından şiddeti makul bir çözümleyici olarak savlayanlara kadar birbirlerinden farklı pek çok katman v konuda ortaya çıkartılan, sonuç merhalesinde duyumsatılanlar vehamet vesikalarının neden hiç eksik olmadığını, bunca ağır yükün nasıl usul usul sırtımıza bina edildiğini, taşır bu taşır öyle ya da böyle diyerek istiflenildiğini belirginleştirmektedir. olağanlaştırma gayretinin yamacında hemen herşeyle yüzleşmek, helalleşmek hesaplaşmak konusunda arşıalaya olmadık vecizleri sıralayanların bu tahakküm düzeninin, bizahati kendi elleri, insiyatifleriyle kotardıklarına karşı olan duruşlarındaki ikiliğin, üzerini örtelim konuşacak konu mu kalmadı seslendirmelerinin, yaptık oldu bir de hesap mı vereceğiz? diklenmesinin bütünlüğü o utanç vesikalarının nasıl da güncellik dahilinde tutulduğunu, bir şekilde koz olarak saklandığını, istikrar istikrar diye söylenegelenin hemen hemen tüm sosyopolitik evrelerde, olay akışlarında istisnaya yer bıraktırmaksızın takdisinden mürekkep olduğunu fark ettirmektedir.

akıl nadasa terk edilmiş fikir tatile çıkartılmış, duyumsatılması beklenenler muhafaza altına alınıp izole edilmiş yok sayılmasının artık açıkça mümkün olmadığı sorunlara karşı ya başka bir adlandırma çabası uğraşı vs. yahutta ne sorun mu var düzeyinde ironik bile olmayacak tetkiklerin, vecizlerle dökümlendirildiği, üzerinden atlanıldığı bir evre bir araf v aralıktır içinde kalakaldığımız. bir yerlerde durmaksızın kumpaslar çevrilmekteyken, onun konuşması bunun görüşmesi, şunun giydiği, bunun taktığı ötekinin kalemi v kelamının sıklıkla atfedilen bu milletin tahtet şuuruna eylediklerinden dolayı çekinilesi, dokunulmaması gerekli, bahsinin açılmasının dahi yasak olduğunun bilinesi bir otokrasi vesikasını oluşturduğu ayan beyan ortadadır. bilinçaltına zerk edilmiş korku öğesi ne dünden farklı ne bugünden, bu gündem tortusu dahilinde sunduklarının değişik ne de yarınlarda musallat edeceklerinin tüm bu zaman çizelgesinin pay ettiklerinden aşağıda kalmayacağını cismanileştiren, belirli v belirgin kılan bir okumayı beraberinde iliştirir. korkmaktan gayrısını bu halka reva görmeyenlerin, her işitmezden geldiği konuyu duyarlılık gösteriyormuşçasına diline doladığında yeni bir pejmürdeliği, yeni bir hiddetin hamuruyla karılmış önermelerin duyumsatıldığı, yaşatıldığı bir evre daha önümüze açılır.

ayrım, ayrılık gayrılık söz konusu edilemez derken afedersinizden, at bir takla da görelim ne kadar sevindiğini gibi düzeyinde buralarda artık sıralamaktan hicap duyacağımız tahlillerle, bir yandan tenkitlerle, uyarılarla donatılmış bir seremoni arz olunur. müsamaere kıvamını bile yerin dibine sokacak kadar utanılası, nasıl bu kadar eroltaş kalpli olunulabileceği konusunda örneklemlerin canlandırıldığı bir melodram icra olunur. durum budur. melodram belki işin düz ayağıdır elbette. trajedi bu kadar derinleştirilmiş, tahakküm handiyse bu kadar serpilmiş, tehditlerin havada uçuşması bir yana zaman mevhumunda geriye dönüşleri belirsiz bir zaman dilimine ilhak, irtica olarak değil, onu tekrarlamak değil neredeyse daha beterlerine ulaşmak bunu v ötekilerini acı birer hakikat kıldırmak, canlandırmak üzere teşebbüse vesile kılınan, araç bellenen bir bileşke ortaya çıkmaktadır. karanlık varlığını duyumsatmayı, suskunluk kendini hatırlatmayı, muhaliflik hala dikenli bir gül bahçesi olmaya v tanımlandırılmaya muktedir elinde sürdürüldükçe, buna devam edilebildikçe karşılaşacaklarımızın tanımının ön deyişi, çağrısı v çağrışımları melodramdan emin olunuz daha ağırları daha fenalarını iliştirir. sürdürmeye çabaladığımız hayat akışında hep bir ötekisi olduğumuzun duyumsatılmasından, diz çöktürülecek, sebat ettirilecek herşeye sessiz kalmaya tüm kayıtsızlığıyla devam edebilecek sineye çektirdikleri yetmez oyunun kurallarını bir daha, bir daha boza yapa yeniden tanımlandırırken nesillerin geleceğinin, halkların birlikteliğinin en önemlisi düşünselliğin v özgürlüklerin sınırlandırılmasında akla gelmeyecek düzlemlerin gerçeğe dönüştürülmesi uğraşı bu yapısal kısanın vehamet düzeyini az biraz tanımlandıracaktır.

12 eylül darbesinin yol verdiklerinin, temellerini attıklarının bugün birer ikişer hasatına girişildiğini imlemek yabanıl kaçmayacaktır. hala biteviye düşman klişelerinin tüm aşınmasına karşın sahip çıkılmasından, özgürlükler derken bile kendi önermesini anında taça çıkartıp çürütecek bu kadar hakikat varken hala v hala üç maymunluğa devam edilmesinden, yalanlara sahip çıkılmasından bu meselin konumlandırılması bir kere daha okunabilir. tahrifatın boyutu gözlemlenebilir. anadilin seçmeli ders, siyaset alanı, sahnesinde varlığını korumanın muktedir lügatında hemen herşeyi birbirine karıştırıp çorba haline dönüştürmekten geçtiğini bir kere daha anlamlandırmaktadır. zaruri olarak görülmüş, tehdit unsuru olarak ele alınmış, bu hakkı verirsek mazallah daha nicelerinin sonu gelmez, getirilmez diye düşünüledurulan, bu vurguya istisnasız sahip çıkılan bir yapının dahilinde, şartlanmışlıkları, kaygıları bir kenara koyup da nihai bir çözümlemeye girişilecek midir? her yere bolca dağıtılan sulh, özgürlük, demokrasi tahayyüllerinin savunularının bu topraklarda nihayetinde bir karşılığı olabilecek midir? yoksa herşey aynı tas aynı hamam dönüp dolaşıp fasit dairenin en başına geri mi dönülecektir? konuşmaktan, yüzleşmekten, fikrini savunmaktan, değerlerini korumaktan, adalet istemekten, yargısızlığın değil bizahati hukukun üstünlüğünden, herkesin bir herkesin eşit ilkesinden öte köy öte yol yokken hala dolambaçlı yanıtların, çekimser sunuşların, yalancı dolmaların vadesi tükenmemiş midir?

politik tasvirlerin, hakikar bildirimlerinin, meşrebine uygun gördükleri v işittiklerini dile getirmenin, endişelerini dillendirmenin karşılığı ondört koca yıl mıdır? milletin vekaletliği, verilmiş emanete sahip çıkılıp duyumsatmak, anlamazdan gelenlere çözüm yolları göstermek, didinmek v daha fazlası, halkın hakkını savunmak zor engebeli, sonucunda tutsak olunabilecek bir hal midir? bir bütünlük müdür, orwell’in yazınında bile kaydına rastlanmayan, irade olarak seçilmişleri salt bir şekilde doğru olanı tanımlandırıyor, bir şekilde oyunu bozuyor diye uydur kaydır iddianamelerle belediye başkanlıklarından, mahpusa yollamak, isimlerini hedef haline dönüştürmek bundan da öyle ya da böyle medet ummak, öyle alt edilmez böyle alt edilir diye göz dağı vermek utanılası değil midir? hala değil midir? parsız v eşit eğitim hakkını dillendirip bunu pankarta dökmenin, yasal çerçevede son derece normal olan gösteriler icra etmenin, derdini belirgin kılmanın bir ucu bitmeyen mahkemeler, bir ucu sonu gelmeyen biber gazlarına, dayağa maruz kalmak mıdır? sokağa çıkıp tepkisini kotarmanın, bütün bu adaletsizlik düzeninde en önemli paylardan birisine sahip olan eşitliksiz eğitim sisteminden, lego parçaları gibi sökülüp sonra toparlanamayan, 4+ sistemindeki gibi yarım ağız, çalakalem bir çıkarsamaya karşıt durmanın, ideyi öne sürüp, duyurmanın neresi bol keseden dağıtılan demokrasi, özgürlükler bağlamından zerre uzakta, uzağındadır. uzağına konumlandırılabilir.

dahası düşündüğünü ifade edebilmek ne zamandan bu yana suçtur. suçun kendisidir. ne zamandan beridir bu grinin en grisinde yaşamakla özdeşik olan hayatlarımıza ilintilenmiştir, yamanmıştır. wan depreminin yaraların henüz tam olarak sarılamamışken fethiye v şırnak’ta meydana gelen depremlerin ardınan ortaya dökülüveren inci gibi faşizan tespitlerin, ayrıştırıcı, ayrımcı had bildirmelerin, had bildirmeye hazır v nazır teşne olanların oraya buraya yazabildikleri beddua v ötesi şeyler utanılası değildir de, halkına sahip çıkmak için yola koyulup da ses etmek midir suç? açıktan veya kapalıdan gösterilmiş tahakküm sunuşlarının, öfkesini başka bir şeye kanalize etmeden kendi canından olanlara reva görebilenlerin yurdunda, muktedirin eylediklerinin tastamam bir okumasının denkliğini bulabilmek söz konusu olabilecek midir? hakkaniyet kaf dağının ardına saklanmışken böylesine, milimi milimine bu topraklarda saracak, hain bellenecek öteki ilan v ikrar edilecek kimseler kalmayınca sıra kime gelecektir? yaşanmayan, esasen yaşatmayan baharın ardından gelen bu yaz günlerinde düşünülesi önemli sorulardan birisidir. sıra kimde, sıra hangimizde? mübalağaya, lafı evirmeye gerek bıraktırmayan açıklıkta hemen hemen her günü yeniden bir savaşım, taşların yerinden oynatılması v düzen tahsisi için yola çıktık onun için durmak yok yola devam diye buyuranların taahütleri, yıkılıp yerle yeksan edilen, istimlak edildikten sonra modern yapı-kondularla donatılan sulukule sathı gibi eğreti, tüh kentsel dönüşüm de palavraymış. yıkıldı iş bitti aman kanunsuzmuş, şuymuş, halk yerinden edilmiş falan fişmekan, fasarya olarak ele alınıp değerlendirilen hakkın, yaşam hakkının bile isteye heder edilmesi, bir hak tanımazlık çerçevesinin asli bileşeni değil midir? ta kendisi değil midir? bilginize…

>>>>>Bildirgeç
Akıl Tutulması – Sebatullah TEKİN*

Zygmunt Bauman günümüz toplumları özerk bir toplum modelinden ne kadar uzaksa, reel siyaset ve demokrasinin de ideal tiplerinden o kadar uzak olduğunu belirtir (Bauman, 2000: 94). Reel siyaset ve demokrasinin ideal tiplerinden uzak olması aklın refleksif özelliğini yitirmesiyle ya da aklın tek boyutlu araçsal bir rasyonaliteye indirgenmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Aklın refleksif özelliğe sahip olması demek aklın kendisini eleştiriye tabi tutması, kendi üzerine düşünmesi, olay ve olguları tek boyutlu olarak değil de çok boyutlu ve eleştirel bir formatta ele alması durumudur. En önemlisi de aklın özerk olma potansiyeline sahip olmasıdır. Ancak kendisini sorgulamayı bırakmış olan aklın toplumsal sorunlara eleştirel yaklaşması ve özerkliğini koruması mümkün değildir.

Dolayısıyla özerkliği kalmayan akıl bir araç haline gelmiştir. Akıl bütünüyle toplumsal sürece boyun eğmiştir (Horkheimer, 2005: 67). Daha önce aklın en büyük düşmanı dogmatizm olarak görülürken, bugün aklın en büyük düşmanı eleştiri ve sorgulama olarak görülmektedir. Tüm bunlar bir akıl tutulmasıdır. Aklın kendi akılsızlığına boyun eğmesidir.

Akıl tutulmasının toplumsal yansımaları

Hobbes çok zaman önce etkili tahakküm için “Üzerinde düşünülmesi gereken tutku Korku’dur” demişti. Hobbes açısından, korku toplumsal düzeni bir arada tutan ve güvenceye alan şeydir ve bugün bile korku gösteri toplumunun önde gelen kontrol mekanizmasıdır (Hart & Negri, 2008: 335). Belirsizliğin artması, insanların gelecek konusunda kaygılar yaşaması, aklın özerkliğini yitirmesi ve buna bağlı olarak da yetenek ve öngörü kaybının meydana gelmesi insanların iktidarların kontrol mekanizmalarını sorgusuz olumlamasına yol açmaktadır. Böylece toplumsal alanda belirsizlik üretenler kontrolü daha fazla ellerinde bulundurabiliyorlar. AKP’nin “istikrar sürsün” söylemi ve politikalarının arkasında yatan bu korku mekanizmasıdır. Bu korku mekanizması Türkiye’de adeta zihinlerin önüne bir set çekmiştir. İzlenen politikalara karşı akademik, toplumsal ve siyasal alanlarda verilen tepkiler bir akıl tutulmasının yansımalarını ortaya koymaktadır.

İnsanlığın ve aklın kırılma noktası: Uludere

Cezaevlerinde çocukların taciz ve tecavüze uğraması büyük bir duyarsızlık ve sessizlikle karşılandı. Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül puşi takmasından dolayı şüpheli bulunup tutuklanırken sanat, siyaset ve sivil toplum aktörleri veya kurumları tarafından dikkate alınmadı. Yine öğrenciler parasız eğitim istedikleri için cezaevine konuldular ama AKP tabanından herhangi bir itiraz gelmedi. Son zamanlarda her gün Kürt siyasetçi, öğrenci, seçilmiş ve parti aktivistleri tutuklanmaktadır. Ne muhalefet kanadından ne de iktidar kanadından ve özellikle de genel olarak halk tabanından herhangi bir tepki gelmemektedir. İnsanlığın ve aklın kırılma noktası Uludere’dir. Devlet tarafından 34 sivil insan katledildi ama ne “dindar gençlik”ten, ne camilerden, ne “muhafazakar demokratlar”dan ne de genel olarak Türkiye kamuoyundan önemli bir tepki geldi. Bu durum Türkiye kamuoyunun büyük bir duyarsızlaşma ve akıl tutulmasının içinde olduğunu göstermektedir. Akıl tutulması araçsal aklın önplana çıkması ve insanlığın insani duygusunu yitirmesi durumuna işaret etmektedir. Son olaylara yönelik tavır göstermektedir ki Türkiye’deki insani durum çıkarsal parti hesaplarına feda edilmiştir.

Horkheimer’ın dediği gibi bugün düşünce kendini doğruluğuyla değil, belli bir kurumlaşmış gruba yararlı oluşuyla meşrulaştırmak zorunda kalmaktadır (Horkheimer, 2005: 114).  Doğrunun ne olduğu değil kimin söylediği daha önemli olmaktadır. Dolayısıyla AKP tabanının Uludere, tacizler, tutuklama ve hak ihlalleri karşısında sessiz hatta bu gelişmelere olumlayıcı yaklaşmaları bu durumun bir göstergesidir.

Zulme ahlaki kılıf

Cezaevlerinde çocuklara yapılan taciz ve tecavüzler, bu kadar tutuklama furyası, öğrencilerin okullardan uzaklaştırılmaları, mühalif düşünceye tahamülsüzlük, gazeteci ve milletvekillerinin tutuklu kalması ve son olarak Uludere katliamı Türkiye’de önemli bir gündem oluşturmazken, kürtaj ve sezaryen sürekli gündemleştirilmektedir. Hatta Başbakan istese bir sene bile konuşulmaya devam edilebilir. Ne de olsa “bekaretin azizliği.” Ceninin yaşam hakkından bahsedilirken toplum alkış tutabilmekte, “dindar kesim” ya da “dindar gençlik” bunu indirilen bir ayet olarak sahiplenebilmekte ama son 10 yılda 10 bin 804 işçinin ölmesi, küçük çocukların polis kurşunuyla katledilmesi, faili meçhul cinayetler ve Cumartesi Anneleri’nin feryatları, 34 sivil insanın uçaklarla bombalanması bunların hiçbirisi bu kesimler tarafından sahiplenip gündemleştirilmemiştir. En son Diyanet İşleri Başkanı da bekaretin azizliği konusunda birkaç kelam etti. Tavrını koydu. İktidar kesimi bunu din kurumunun doğal tepkisi ve olması gereken bir tavır olarak gördü. Oysa aynı din kurumu yukarıda saydığımız gelişmeler hakkında tek bir kelam dahi etmedi. Türkiye’de din devletin ideolojik bir aygıtıdır. İktidarın söylemlerini ve yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışan bir kurum olarak işlev görmektedir. Din adamları geçmişte olduğu gibi bugün de ehlileştirilmişlerdir (Samir Amin, 2006: 71). Dolayısıyla da ehlileştirilen din adamları kapitalist sermaye politikalarını dini söylemlerle ahlakileştirmeye çalışmaktadırlar. Ancak kapitalizm ne kadar ahlaklıysa ehlileştirilmiş bu din adamları ve bu politikaların onaylayıcıları da o kadar ahlaklıdır. AKP içindeki holding ve kapitalist sermaye sahiplerinin hırsızlık ve kaçakçılıkları doğal kaarşılanırken Uludere’de yapılan ‘kaçakçılı’ğın bedeli ağır bir ölüm olabilmektedir. Bunun yanında Başbakan’ın her açıdan izah ve mantıktan yoksun “her kürtaj bir Uludere’dir” açıklamasını “dindar gençlik” takdirle karşılarken, toplumsal, siyasal, sanat ve akademik çevrelerden önemli bir tepki gelmemiştir. İşte bu toplumsal akıl tutulmasının bir yansımasıdır.

İktidarın uyuşturması

Marx, zamanında din için kalpsiz dünyanın kalbidir ve kitlelerin afyonudur demişti. Türkiye’de iktidarın milliyetçi ve ideolojik bir karakter kazandırıp inşa ettiği din başta “dindar kesim”i veya “dindar gençlik”i genel olarak da onun politikaları içinde olan insanları öyle bir uyuşturmuş ki artık bedenleri acı çekmemekte ve toplumsal-siyasal olaylar karşısında tepkisiz kalabilmektedirler. İktidar onlar yerine üretebilmekte ve onlar yerine düşünebilmektedir. İktidarın istediği onların fikri değil, bedenleridir. Dolayısıyla ruh afyonla bol bol uyuşturulduğu için bedeni yönlendirmek kolaylaşmaktadır.

Diğer önemli bir akıl tutulması da entelektüeller çevresinde yaşanmaktadır. Entelektüeller adeta kısırlaştırılmıştır. Artık proje ve siyaset üretememektedirler. İktidarın hegemonik söyleminin birer parçası haline gelmişlerdir. Farkında olmadan iktidarın belirlediği sınır ve formlar içerisinde konuşmaktadırlar. İktidar geliştirdiği hegemonik tavır ve söylem ile aydınların ve entelektüellerin düşünsel sınırlarını belirleyip bu sınırlar içerisinde kendi ideolojisini konuşturmaktadır. Dolayısıyla aydınlar ve entelektüeller gündem belirleyenler veya gündem üzerinde söz sahibi olanlar değil, daha çok belirlenen gündemler doğrultusunda kısır bir tartışma ortamı yaratmakta ve sadece bir görüntü oluşturmaktadırlar. Giderek iktidarın hegemonik politikasının birer aktörü olmaya başlayan aydın ve entelektüel kesimi farklı düşünceleri sentezleme veya bunları buluşturmak yerine farklı fikirleri dışlayan ırkçı bir politika izlemeye başlamışlardır. Ayrıca refleksif akıl özelliklerini yitiren bu kesimler iktidardan insaf ve özgürlük bekleme eğilimindedirler.

Oysa Bauman’ın belirttiği gibi totaliter rejimlerin entelektüellere ve sanatçılara sunabileceği tek özgürlük, dinleme, not alma ve itaat etme özgürlüğüdür. İtaat et ya da yok ol; gerçekliği yaratma ve neyin temsil edilecek kadar gerçek olduğuna karar verme hakkı, sadece yöneticilere ait bir ayrıcalık olarak kalacaktı (Bauman, 2000: 105).

AKP’nin aydın kesimi ve sanatçıları etrafına toplayıp toplumsal bir özgürlükten bahsetmesi Bauman’ın belirttiği totaliter rejimlerin aydınlara verdiği “özgürlük”ten hiçbir farkı yoktur. “Yetmez ama evet” diyenlerin özgürlüğü gibi… İktidarın politikalarını övebildiğin kadar değerli ve özgürsün ama eleştirip sorguladığın kadar da “teröristsin” ve tutsaksın.

Oysa Edward Said’in belirttiği gibi, entellektüel, “diyalektik bakımdan muhalif olması itibariyle toplumda var olan her türlü yozlaşmayı, çekişmeyi ve tahakkümü ifşa edip aydınlığa kavuşturan, hem topluma dayatılmış suskunluğa hem de göze görünmeyen gücün normalleştirilmiş sükûnetine mümkün olan, her yer ve zamanda meydan okuyup bu eğilimleri kırmaya çalışmakla sorumlu olan kişidir.” Ancak topluma bir akıl tutulmasının hakim olduğu görülmektedir. İktidarın şefkatli kollarına ihtiyaç duyan aydın ve entelektüeller ile iktidarın şefkatli ellerine muhtaç olan insanların yaşadığı bir akıl tutulması.

Kaynakça:

    Max Horkheimer (2005), Akıl Tutulması, 6.Baskı, (Çev. Orhan Koçak), Metis Yayınları, İstanbul
    Samir Amin (2006), Modernite, Demokrasi ve Din Kültüralizmlerin Eleştirisi, (Çev. F. Başkaya, U. Günsür, G. Öztürk), Maki Yayınları, 1.Basım, Ankara
    Zygmunt Bauman, Siyaset Arayışı (2000), Metis Yayınları (Çev. Tuncay Birkan), 1. Basım, İstanbul

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar… Sebatullah TEKİN’in kaleminden çıkan Akıl Tutulması başlıklı makale zamane erkin, iktidarın elinden kotarılanları irdeleyebilmek, tahlil edebilmek için önemli bir okuma parçasını oluşturmaktadır. Özgür Gündem v Sebatullah TEKİN’in anlayışlarına binaen dikkatle okunası bu metni sayfalarımıza iliştiriyoruz.

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Dünya Basın Özgürlüğü Günü: Dünya Çapında Gazetecilere Yönelik Saldırılar – Uluslararası Af Örgütü – Amnesty International
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Akıl Tutulması – Sebatullah TEKİN – Özgür Gündem
Önce Bir Gönül Bağı – Kadir CANGIZBAY – Birgün
siz hiç ölmezmişsiniz…öyle söylediler… – Kemal BOZKURT – Jiyan
Kürtlerin Arş-ı Alaya Çağrısı – Faysal SARIYILDIZ – Radikal 2
İyi Uykular Türkiye… Burnunda Yanık Bedenlerin Kokusu Olsa Da… – M. Serdar KORUCU – Demokrat Haber
Acımıza Saygı Gösterin – Yeni Özgür Politika
Atalay: Gündemimizde ‘Ev Hapsi’ Yok – ANF
Aysel Tuğluk’a 17 Yıl Hapis Cezası – Habertürk
7 Çocuğa ‘Facebook’dan Delil 240 Yıl Hapis! – Emek Dünyası
F Tipinde Babalar Günü – Bişar Abdi ALINAK – Radikal
Adaletin Ortaçağ Karanlığı – Maya ARAKON – T24
‘Urfa Cezaevi’nde Hayvan Bile Yaşamaz’ – DİHA – Birgün
Neo Faşizm! – Hülya YALÇINDAĞ – Yeni Özgür Politika
Ağırlaştırılmış İleri Demokratik Eza – Büşra ERSANLI – Radikal 2
“Delil Yok, İddianeme Boş” – Ece KOÇAK – Bianet
Gül Bahçesinin Tutsaklığı, Gülistan’ın Yeni Yaşı… – Sarphan UZUNOĞLU – Jiyan
Ortaçağın Karanlığında Kürtler! – Hakan TUNÇ – PolitikART
Ahmet Şık: Başbakanın Talimatıyla Serbest Bırakıldım – Birgün
Şafak’ın Haklılığı – Nihal KEMALOĞLU – Akşam
Ana Dilinde Susmanın Bedeli – İbrahim GENÇ – Yüksekova Haber
Kürt Çocukları ve Kürtaj – İshak KARAKAŞ – Jiyan
“kürtaj hakkı ya da ölüme davetiye çıkarmak!” – Mustafa SÜTLAŞ – Bianet
Sulukule Projesi İptal Kararı – Açık Dergi – Açık Radyo
Fetih, Makyavel ve Üçüncü Köprü – Gökhan BİLGİHAN – İmece / Birdirbir
Küresel Barış Vizyonu – Metin YEĞİN – Özgür Gündem
Zîlan’da Bir Eşkıya Fotoğrafı ve Tarihin Tekerrürü – Selaheddîn BIYANÎ – PolitikART
42 Yıldır Emekçilere Sömürü ve Baskı Yasaları Dayatılıyor – Birgün
Memleket Hikâyeleri: Tıpkı Bizim Gibi – Emel GÜLCAN – BiaMag
Sözüm Meclisten İçeri – Hasan KIYAFET – Özgür Gündem
İhsan Eliaçık: Patron İşçilerin Değil, İşçiler Patronun Rızkını Verir – Selma KARA – Demokrat Haber
Bu Vatanın Ekmeğini Yemek…  Bu Vatanın Emeğini Yemek! – Umur TALU – Habertürk
Güvencesiz Kürt, Güvencesiz Emektir – Murat IŞIK – Emek Dünyası
Katırlaşmış Bir Devlet – Özgür AMED – Yüksekova Haber
Diyarbakır Tarihinde Taşımacılık; Develer, Faytonlar, Eşekler.. – Nudem ATEŞ – ANF
Özel Yetkili Mahkemeler Tartışılırken, O Esnada Başka Bir Yerde.. – Yetvart DANZİKYAN – Radikal
ÖYM Sınavından Çakanlar – Oya BAYDAR – T24
Türkiye AİHM’de Vicdani Red’den Mahkum – Yeni Özgür Politika
Dr. ITAMISH: ‘Medeniyetler Çatışması’ Büyük Bir Yalandı – Perwer YAŞ – ANF
Yâd Ellerin Yarenleri – Derya BENGİ – Post Express / Birdirbir,
İdeolojik Yalıtım – Bülent USTA – Birgün
Büyük Dönüşüm Yakın! – Aziz KONUKMAN – Muhalefet
“Sermayeye Karşı Gelmek, Marx’ı Anlamaktan Geçer” – Ece KOÇAK – BiaMag
Bahar Bitmeden – Hüsnü MAHALLİ – Akşam
Evlatlarımız Ölmesin – Gündüz VASSAF – Radikal
Guardian: Özgürlükler Aşınıyor – Mehdi HASAN – Açık Radyo
Geçmiş Ne Kadar Geçmiş: Sosyalizm ve LGBT Hareketi – Fırat GENÇ – SDYeniyol
Blowback ya da Gerilemekte Olan Güçlerin Dramı – Immanuel WALLERSTEIN – Demokrat Haber
Banê Kurdên Dîndar “Înisiyatîfa Azadî” – Ömer DİLSÖZ – Yüksekova Haber

Klive Official Artist Page via Myspace
Klive – Sweaty Psalms Album Informative via Vertical.FM
Klive – Sweaty Psalms Album Review By Sean KEENAN via Trebuchet
Lutris Official
Lutris Official Artist Page via Facebook
Lutris Artist Page via Soundcloud
Mohn / Wolfgang Voigt Official
Mohn / Jörg Burger Official
Mohn – Mohn Official Album Informative via Kompakt
Mohn – Mohn Album Review By Simon Jay CATLING via The Quietus
Claro Intelecto Official
Claro Intelecto – Reform Club Official Site via Delsin Records
Claro Intelecto – Reform Club Album Review By Jonny MUGWUMP – Fact Magazine
Walls Official Informative via Kompakt
Walls Special Show via Red Bull Music Academy Radio

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromosMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
DSC_0034 By Ben JEFFERSON via Flickr
Ben JEFFERSON’s Flickr Page

>>>>>Poemé
Yaşam  – Pär LAGERKVİST

Ey yaşam, seni unutmayacağım ömrüm oldukça
Boğazıma sarıldığın o geceden beri.
Gençtim, körpeydim.
Gövdem sivilceli ve mosmor
Ellerim boğazımda zincirlenmişti.

Her gece yatağımın köşesinde
Dalıyorum o ıssız karanlıklara,
İnsanlar arasında yürüyorum korkuyla
Ellerin hep boğazımda.

Bir aralık boğulmam işten bile değildi.
Kesik kesik sözcükler geldi kulaklarıma
Karışırken kara toprak kanıma.

N’olduysa işte o anda oldu,
Duydum birdenbire yaşadığımı,
Tüm ağırlığımca, tüm boyutumla,
İlk kez kuşkulandım o suskun boşluktan
Akarken taze kanım karanlıklar içine.

Ey yaşam, ömrüm oldukça seni unutmayacağım.
Boğazıma sarıldığın o geceden beri
Gençtim, körpeydim
Sivilceli ve mosmordu gövdem
Ellerim boğazımda zincirlenmişti.

Çeviri: Ata KARATAY
Kaynakça: Şiir

>Deuss Ex Machina # 210 – Ursprünglicher RAM Ist Verboten

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_210_–_Ursprünglicher RAM Ist Verboten
21 Nisan 2008 Pazartesi gecesi “canlı” olarak gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Radiohead-Nude (Holy Fuck Remix) (Radioheadremix.com)
>2<-The Art Of Noise- Moments In Love (Caspa Remix) (White Label)
>3<-Claro Intelecto-Harsh Reality (Modern Love)
>4<-Claro Intelecto-Innocence (Modern Love)
>5<-Havantepe-Grey Days (Pronounce)
>6<-Anders Ilar-Colors Of Rain (Level Records)
>7<-Anders Ilar-Path To The Sky (Level Records)
>8<-Sten-Fortune (Dial)
>910<-Umut Baş-2224 (CD-R)

Ursprünglicher RAM Ist Verboten Bölüm (210) – Hiç Bir Şey Eskisi Gibi Olamazdı, Kalmamıştı O İnsanlık, Kısıtlanmıştı Tüm İyi Niyetler. Fiil Elde Kaldı. (SpUOn)

>>>>>Bildirgeç
Olguların, fikirlerin ve bunları besleyen yegane etmen olan düşünselliğin henüz ham hallerinden yola çıkılarak, bilinmedik sınırlarda türetilmesini, kullanageldiğimiz türlü çeşit metanın, klişe bir tabirle eşyanın tabiyatına zarar verilmeden, yorumlanabildiği alanı savlayan bir yol gösterici terime odaklanmak istiyoruz : ‘tasarım’. Kabul görmüş, belli ki standartlara bağlanmış, hayat akışı içerisinde yerini almış olana bir çeşitlilik sağlayabilme durumunun tasvirine odaklanan kelimeden. Tasarım, ilintilendiği ve döngülerin tamamlayıcısı olarak etiketlendirildiği zamandan bu yana yaratımın eşlikçisi olagelen bir kavram. Güncelliğin ve tetikleyicisi fütürizmin yıpratıcı etkileriyle giderek, ön tanımı yıllar öncesinden kesinleştirilmiş, kodların sadıklığına terk edilmiş, makinelerin insiyatifine bırakılmış olan mono-grafik tekdüzeliği aşabilmek için gerekli bir unsur. (deja vû) öylesine kolaylıkla hatim edilecek bir konumlandırma veya el kitabına sahip olmasa da us’un türetmeleri ile gerçeğe dönüşebilen ele avuca sığdırılabilen, kullanılabilir kılan metaforlar halinde de karşımıza çıkan bir bağlaç. Kısacası türevleri ve bakışımları ile zihninizde farklı odakları da imleyebilen, ortaya çıkan her yeni önermede farklılığı alışılabilir biçimlerde sunmaktan çekinmeyen bir devir daim karşımıza çıkıyor. Kesinleşmiş yargısallığın ötesinde anlama ve kavrayabilme için engin bir saha ortaya çıkartabilen bir platform haline de dönüşen, dönüştürülen bir vaha halini alıyor : ‘tasarım’.

Yaşamın kritize ettirdiği, çelişkinin kucağına koşa koşa sürüklettiği modern zamanların derya deniz insancıllığında keşif yapabilmenin de önünü açabilen bir platformdan dem vuruyoruz. Varolan nesnelliğin iyi kötü yanlarını tartabilmenizi, fikriyatınızı kendinizce daha doğru bir çizgi yardımı ile minimum rahatsızlığa indirgeyebilmenize yardımcı olan işlevselliği uygulayabilmenizi, algı kapılarının sınırlarında dolanıp duran ama akla yatkın gelmeyen önermelerin dahi bir süre sonrası kararlılıkla işlenebilirliğini ortaya çıkartan deneysel çıkarsamalara da olanak sağlaması açısından tasarım « farkında olalım, olmayalım » hayatın iç dinamiğini beslemeye devam eden bir aparat halini alıyor. Kademeler ve yönelişimler ne olursa olsun, herkes kendi mizacında bir yaratım sürecine ortak oluyor. Gündelikliğin tüm o nahif, kendi halinde, durağan akışı içinde dahi bütün bu çeşitliliği gözlemleyebilmek, örnekleyebilmek mümkün. Steven Sebring tarafından çekilmiş olan, Patti Smith’in anneliğinden, aktivistliğine, ozanlığından, dünü ve bugününe uzanan bir kolajı izleyiciyle buluşturan, « Dream Of Life » belgeselinde Patti Smith şu tümce ile işin özeti kabilinden bir nokta atışı gerçekleştiriyor, anlayana : ‘Hayat, bizim tasarladığımız, yolu kader, şans ve şanssızlıklarla kesişen bir maceradır.’ Yönelişimleri anlık tasavvurlar ile değerlendirip, kendi yolunu deneysellikle örebilen, yılmadan yeni ve yeniden kotarabilen bir yol gösterici, tasarımcı olarak Patti Smith’in sözü özellikle imdi güncesinde çok daha önem arz ediyor. Sabırsızlığın sınırlarında, zerre yaratıma yol vermeden, süratle kotasının tüketilmesi salık verilen hayatı daha anlamlandırabilmek için zihinsel tasarımlar yapabilmek, en azından çaba sarf etmek neticesi ne olursa olsun değmeyecek bir çaba mıdır ? değerli okur/lar.

Ya da hayallere yer vermeyen bir yaşam ne kadar gerçekçiliğini koruyabilir. Katı ve değiştirilmez kurallara bağımlı kalan/kaldırılan, öte yandan her denilene de evet demek dışında bir şık, seçme hakkı bırakılmayan yaşamsallık en nihayetinde kurgunun, pardon filmin de sonuna daha çabuk bir biçimde ulaşmamızı sağlamaz mı ? Değişimler için arada yaşanılan çelişkiler her bir adımda ortaya çıkan yeni yönelişimler, tasarımı ve onun yan unsurlarını hayati kılmayı da sağlıyor, sağlamasını gerçekleştiriyor (nokta) Derleyip toparlıyor. Üretim toplumu olmaktan, alabildiğince çabuk bir biçimde sıyrılıp tüketim toplumu haline dönüştürülen , durmaksızın değişimlerle beraber hediye olarak gelen adaptasyon süreçlerine sevk edilmiş personaların ön planda tutulduğu güncellik içerisine meyil ettirilmemiz de sonucu etkileyen hazır yanıtların sabitliğini sağlamıyor mu ? Birbirlerine dolambaçlı ve çözümlenemez bir biçimde bağlantılanmış, kör düğüm sarmalı olarak tahayyül edilebilecek bir tasarımın varlığından daha aşikar bir gerçek karşımızda değilse, çölde vaha mı görmekteyiz ? Buralarda. Topluca, körlemesine, şansımızı ve zamanımızı boşa heba edip, farkına varmamacasına…Hemen hemen 40 sene geçmiş olmasına karşın ’68 sloganlarından bir tanesi, kendi tasarılarımız için tasalanmamıza devam etmemizi sağlıyor. Sarardıkça güzelleşen neşriyat Roll’dan alıntılayalım : « Umudumuz, umutsuzlar ! » Fikri sabitlik yerini herhangi bir beis görmeden alternatifi seslendirebilenlere de yol verebildikçe, sanırız gerçek, daha kolay ulaşılabilir, tasarım daha iyi yönlendirilebilir bir temsil hakkı kazanmış olacak. Geçerli durumun sorgulanabilirliği daha da artacak, bilinmezliğini koruyor olsa da, öz türetimler hazıra buyur edilen çoğunluğun da menzilinden uzakta kalabilecek, sıfırdan kotarımlar yeni edinim ve kazanımlar olarak hanelerimize işlenecek. Belleğimiz ümidi yeniden tanımlayacak…

Yukarıda kısaltmaya çabaladığımız tasarımın, yeniden kotarabilmenin, nüanslar ile farklılaşabilmenin cephesinde, muğlaklığı aşabilmenin anahtarını barındıran müzik de bizlere yardımcı olmaya devam ediyor. Sözel biriktirmelerin münasip lehçelerle anlamlı kılınmasından, teferruat ve dertlerin üzerine tasarlanacak ve tasalanacak onlarca yön tayin çizgisi ortaya koyabilen, belki bundan çok daha fazlasını melodilerin çeşitliliği, ara bağlayışlardaki hüzün öğeleriyle tümleştiren yapılandırmalara taşıyan tını yumağı, ses haritasından ve stüdyolardan hayatımıza dahil oluyor. Müziği, manidar gelmesine karşın, büyükçe bir yüzdenin kanıksadığı, betimlemelerdeki ısrarlı ötekiciliği bir an olsun unutmamızı, tekil şahıs sorunlarımızın ortaklığını anlayabilmemizi de sağlayan bir tasarım olarak da değerlendirebiliriz. Deuss Ex Machina’nın geçtiğimiz Pazartesi akşamı canlı olarak sizlerle buluşan bölümünde, deneysel potasında bir kaç adım daha ilerleyebilmemize yol açmış/açacak müziklerden bir seçki ile bunu derinleştirmeye ve örneklemeye çalıştık. Tasarım kültürü ile doğrudan bağlantılanabilecek olan bu tarz çıkarımlar dahilinde, eklektik kurgusu ile müzikal dinlencede yeni odakları kulakların beğenisine sunan Mark Stewart ya da bilindik nam-ı ile belirtirsek Claro Intelecto’yu sizlerin beğenisine sunuyoruz.

Modifiye edilmiş bir bakışım ile desteklenmiş, kurgunun derinlerine saklı duran, sırası geldiğinde kolajdaki yerini alabilen müzikal yapılar ile alternatifi sağaltmaya çalışan bir prodüktör Claro Intelecto. Modern müziğin alternatif çoğaltımları konusunda seksenli yıllardan itibaren söz sahibi olmuş « Manchester » odağından çıkagelen, türettiği kolaj ve yansılar içerisinde, bunu belirli ayrıştırmalar, ses öğeleri vs. ile tanımlayan bir müzik sevdalısı. Sanırız en doğru tespit de bu olacaktır. Biyografik anlamda herhangi bir detaya ulaşılamamış olsa da sanatçı hakkında pek çok bilgi türettiği kayıtlar içerisinde kendini belli ediyor. Muğlaklık sıfırlanıyor. Claro Intelecto ile 2000’li yılların henüz başlarında kurulmuş olan, akıllı dans müziği’nin sınırlı sorumlu sahasının dışına da uzanabilen kayıtların peşinde bir serüveni vaat eden « Ai Records » çatısı altında ilk tanışıklığımızı gerçekleştiririz. Akıllı dans müziğinin kritik yüzeylerden beslenen deneyi bol kolajlarından, tanımlandırmanın içinde yer almasına karşın göz ardı edilen dans ettirme vurgusu üzerine de yorumları barındıran bir ferahfeza noktasına tekabül eden etiketten 2003 yılında « debut » çalışması ‘Neurofibro’ yayınlanır. Piyano melodikası ile başlayıp, durağanlıktan stabil bir elektro formuna dönüşen ‘Peace Of Mind’, mesken tutulmuş olan kırık ritimlerin girizgahsız, var edildiği biçimden elektronika ile harman edildiği ‘Percentages’, Fibla, Murcof, Michael Manning ve çok uzun zaman öncesinden Ricardo Villalbos’un müziklerinden hasıl olmuş « duygusallığı » içselleştirebileceğiniz, akustik enstrümanların yardımı ile de bir hikayenin içinde olduğunuz duygusunu iyice açığa çıkartan ‘Baudrillard’s Supper’ ve takipçisi olan deneysel tekno ‘Tria’ türler arası geçişlerde son derece başarılı bir prodüktörün müzikal yelpazesinden önemli bir bölümü oluşturmakta, yansıtmakta idi. Keza albüm içerisinde yer alan, « acid » tavrını model alan ‘Mono’ ve ‘Back’ ikilisi, tekno’nun yaygınlaşmasının fitilini ateşleyen « detroit » tavrını sonuna kadar kullanan, ‘Contact’ ve ‘Chicago’ parçaları « kulüp dinlenceliği » dışında da işlevsellik sağlayan birer önerme olarak, Theo Parrish, Derrick May, Kevin Saunderson gibi öncüllerin karakteristliğine paralel çıkarsamaları barındıran örnekleri ile 2000’li yılların önemli kayıtları arasında yerini alan bir çalışma olarak, ‘Neurofibro’ yu tescil ettirir.Böylesine genişletilmiş, alternatif bağlantılarla ve sıfırdan kotarılan çalışma ile ismini duyuran Claro Intelecto’nun yönelişimlerini daha derinlemesine işleyebileceği bir proje olarak tasarladığı, Andy Stott işbirliği ile temellendirilmiş dans müziğinin farklı odaklarından melodilerin çatısı haline dönüşecek « Modern Love » etiketi kariyerindeki ikinci önemli açılım olarak değerlendirilebilir. Sanatçının, 2002 yılında faaliyete geçen Manchester kökenli etiketten, başlı başına bir müzikal manifesto konseptine büründürülen yapıtları, kara plakların yardımı ile dinleyiciye ulaştıran bir merkez haline dönüşmesindeki katkısı ise yadsınamaz. İlk plağı 2006 yılının başında yayınlanmış olan toplamda 5 plaklık ‘The Warehouse Sesions’ dizisi ile melodramatik, kurgunun karaltılı yönlerinden beslenen techno ile minimalizmi birbirlerine tümleştiren yapılandırmaları dinleyicilerin beğenisine sunar. Minimal Techno müziğinin, diğer pek çok dans müziği formu gibi giderek orjinalliğinden uzaklaşıp, yayvanlaşıp, tekdüzeliğe uzanan bir evrenin içine dahil olduğu günümüz elektronik müziğinde, Intelecto formları ve müziği yeniden yeniden kurgulayarak, değiştirip, eğip bükerek ‘yeni’yi tasarlamaya çalıştığı izlek ile müzikal arayışlarda devamlılığın önemini bir kere daha ispat etmeye, davet ediyor.

Yaratıcılık konusunda olabildiğince verimli bir dinlencelik deneyimi sağlayan Claro Intelecto’nun ikinci uzunçaları olan « Metanarrative »de geçtiğimiz Mart ayı içerisinde yayınlandı. İsmi ile müsemma bir şekilde, meta anlatıcısı, hikaye betimleyicisi ve hepi topu 40 dakika içerisine sığdırılmış sekiz parçalık bir hayat güncesi olan albümde de bu minvalde çözeltileri daha önce sağlanmış olan müzikal formlar ve disiplinleri, farklı mizansenler dahilinde kurgulayarak paylaşıma devam ediyor, sanatçı. Çoğulcu ritimler ile yüklenmiş bass kümelerinden müteşekkil tekno’nun durulaşıp, kavis değiştiren iz ve suretlerine bürünüyor kayıtlar. « The Warehouse Sessions » dizininden aşina olduğumuz seri dans figürasyonları, « Metanarrative » de temponun düşmesine karşın, çoğaltımda dahil olmuş « dub » öğesi ile özellikle Basic Channel’ın kayıtları dışında ulaşılabilirliği sınırlı kalmış ses ayrıştırmalarına, son bir kaç senedir gelişmekte olan dubtronica, dubtechno janrlarının menziline dahil olarak dönüşen bir kayıt bütününe ulaşıyoruz. 90’lı yılların ortalarından itibaren Alman ekolünden pek çok isim tarafından yapılandırılmış kollektif kurgunun (bkz. Pole, Thomas Brinkmann, Meteo, Lawrence ve Dial Hamburg tayfası) yapıtaşlarından feyz alan, Echospace ekibi Rod Modell, Stephen Hitchell, yan projeleri cv313, Soultek, Quantec ve bizden de yetkin bir örnek verelim : Havantepe gibi prodüktörlerin oluşturduğu iklimi farklı bir tekno deneyimi böylelikle ortaya çıkmakta.Sadece ileri geri salınan ses örneklemi ile dehlizlerdeki tınıların başında durduğumuz izlenimi uyandıran, geri dönüşü kuvvetle muhtemel dinlediğinizde fark edebileceğiniz detroit teknosunu buram buram yayan ‘Operation’, Dominik Eulberg, Tom Thiel, Pink Elln gibi doğadan ses örneklerini maksimumda tutarak kotardıkları parçaların izlerinde ilerleyen, technoesk ninni kıvamlı ‘Harsh Reality’, zincirleme bir takının devamıymışça önceki parçaların tamamlayıcısı bir atmosfer ortaya çıkartan, durağan kompozisyonda dub tezahürlerine ayna tutan ‘Innocence’, Basic Channel’ın kayıtları ile birlikte tüketildiğinde daha da yaralayıcı olan, karaltılı ses örgülemesine haiz ve ilerleyen günlerde klasikleşecek kayıtlar arasında gösterebileceğimiz ‘Before My Eyes’ ile albüm sinematografik yansıların istilasına uğrayacağı ikinci bölümüne uzanıyoruz. Sürek avı gibi birbirlerini sürekli takip eden iki farklı ses dalgasının birleştiklerinde ortaya çıkartmış oldukları döngüden beslenen, minimal techno ile dub’ın kişiye göre değişse de tanımı nedir? diye soracak olanlara yanıtları barındıran ‘Nodrex’, akışın yavaş yavaş dönüşerek bir çeşit psychedelic manifestoya dönüştüğü ‘techno tribute’, ‘Dependant’ ile albümün sonunda bizleri bekleyen hüzünlü finale dahil oluyoruz. Evet, herşey tamamdır artık, koskoca bir parti sona ermiştir ve şimdi durup düşünme zamanıdır, tasarlanmış olan şekilciliğimizin ve maskelerimizin teker teker düştüğü gün dönümüdür belki o karşılaştığımız. İcazet istememiş olsak da, ayrılmamızın daha mantıklı olacağı yamalı düşlerimizle son karşılaşmamızdır, hayatın fişinin sonsuza kadar çekilmesidir belki de, « RV »’nin ‘Dexter’ında açmış olduğu yaranın binbir türlü kapanamamasının nedenidir… ‘Beautiful Death’. Tanımlar her zaman olduğu gibi kişiden kişiye değişiklik gösterecektir. Lakin Claro Intelecto, davet ettiği ses dünyası içerisinde dinleyicilere sıfır sürpriz ile olabildiğince samimi müzikler paylaşmaktadır. Hikayeler ve tasalar ve tasarımlar devam ediyor….

Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Claro Intelecto At Myspace
Claro Intelecto Metanarrative Review At Boomkat
Claro Intelecto & Andy Stott Interview For RA.Podcast
Radiohead Remix
Holy Fuck Official
Holy Fuck At Myspace
Havantepe At Myspace
Pronounce Records Official
Anders Ilar Official
Anders Ilar At Myspace
Anders Ilar Sworn Review At TSB
Level Records At Myspace
Sten Aka Lawrence At Myspace
Umut Baş At Myspace

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
info[nospam]dinamo[dot]fm – www.dinamo.fm – misak[nospam]dinamo[dot]fm http://deuss-makina.blogspot.com
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8 ———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel Meta Art – By Thomas Hawk
© Thomas Hawk’s Photos
Claro Intelecto Photos Courtesy From Belowed Sites C & I

>>>>>Poemé
Barış Koyun Çocukların Adını – Refik DURBAŞ

Oyunu sever bütün çocuklar
birdirbir, uzun eşek, körebe
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
oyun sözcüğünün halkların dilinde

(Oyun koyun çocukların adını)

Savaşa karşıdır bütün çocuklar
kışın: kar altında her sabah
tükenip erise de solgun nefesi
yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda
çarkları döndürse de yoksul alevi
savaşa karşıdır bütün çocuklar
nice ölümlerden geçmişlerdir
nice rüzgarlar içmişlerdir
gelincik tarlası çocuklar

(Emek koyun çocukların adını)

Gökyüzünün penceresinden şimdi
bir kuş havalansa
kanat çırpışlarında
hayatın yağmalanmış sevinci
– Kuş uçar rüzgar kalır

(Sevinç koyun çocukların adını)

Uzay denizlerinde şimdi
bir balık ağlasa
gözyaşı billurlarında
yüz bin umut kıvılcımı
– Alev uçar nazar kalır

(Umut koyun çocukların adını)

Çocuk bahçelerinde şimdi
bir çiçek açsa
hüzün sevince dönüşür
sevinç çiçeğe
– Ölüm uçar çocuklar kalır

(Mutluluk koyun çocukların adını)

Barıştan yanadır bütün çocuklar
sabah: kuşatılmış bir toplama kampında
ayrılığın tetiğini okşasa da elleri
akşam: yıldızların mor orağıyla
sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi
barıştan yanadır bütün çocuklar
nice çığlık emmişlerdir
nice korku gezmişlerdir
yürekten hisli sevmişlerdir
güvercin harmanı çocuklar

(Devrim koyun çocukların adını)

Barışı sever bütün çocuklar
beştaş, saklambaç, elim sende
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
barış sözcüğünün halkların dilinde

(Barış koyun çocukların adını)