>Deuss Ex Machina # 351 – muuntaminen ihmiskunta voisi hyvinkin olla ainoa todellinen toivo hengissä

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_351_–_muuntaminen ihmiskunta voisi hyvinkin olla ainoa todellinen toivo hengissä_

16 Mayıs 2011 Pazartesi gecesi “canlı” olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-FBOM-Molasses (DubKraft)
>2<-FBOM & Outlaw Producer-Disaster Relief (DubKraft)
>3<-N3ON-Final Chapter (Play No Games / MP3)
>4<-N3ON-Anti Gravity (Play No Games / MP3)
>5<-Kode9 & The Spaceape-Promises (Hyperdub)
>6<-Kode9 & The Spaceape-Neon Red Sign (Feat. Cha Cha) (Hyperdub)
>7<-Kevin McPhee-Bridges ([NakedLunch])
>8<-Kevin McPhee-Get In With You (LV Remix) ([NakedLunch])
>9<-Mount Kimbie-Maybes (James Blake Remix) (Hotflush Recordings)
>10<-Mount Kimbie-Sketch On Glass (Hotflush Recordings)
>11<-Instra:Mental-Love Arp (Nonplus Records)
>12<-Instra:Mental-Memory Implant (Nonplus Records)
>13<-Drexciya-Andreaen Sand Dunes (Tresor)
>14<-Drexciya-Triangular Hydrogen Strain (Tresor)

muuntaminen ihmiskunta voisi hyvinkin olla ainoa todellinen toivo hengissä
(351)Koskocaman bir boşluğun merkezinde zihinlere sirayet eden ikircikli haller sorguları, soru sormayı beraberinde getiriyor. Bugünün dünyasında varlığını, yaşamını idame ettirme, hayat gailesinde hasarsız eşikleri atlama teşebbüsünden başkaca sorulara yer açılıyor. Yer parselleniyor. Mütedeyyin kuşkuçuluklar, kumpas tezgahlarına örüntülenen, binbir güçlükle sözümona denkleştirilen şimdinin Türkiye profilinden karşımıza çıkan kesitler, görünenler kılavuz istemeden bir şeylerin taşlarının çoktandır yerinden oynatıldığını zihne derliyor topluyor, ayıyor. Ayırt ettiriyor. Menem şeylerden elemlerden çekilmemiş gibi dahasının mümkünatları üzerinde gümbürtüler kopartılıyor. Dört bir yandan, dört bir cepheden. Birbirlerini tekrar edip duran tekerlememsi sözcükler lakayıt davranışlar biteviye prompter denen nesneden hatmedilerek en başta kitleleri gaza getiren ama sonra gazozun gazının kaçması gibi kolayca havada buhar olan söylenişler, serzenişler tekrarlanıp gün kurtarıldığı sanılıyor. Öyle olduğuna inanç göstermemiz bekleniyor. Nereleri arşınladığımız, hangi noktalara ilerlediğimiz tartşılmaktan ziyade uzak bir teferruat olarak anlamlandırılıyor. Muktedirliğin şimdiki bir eli yağda bir eli balda oh ne ala memleket şiarında. Şarlamasında. Hep pembe tonların hakim olduğu, daimi tozpembelikten güllük gülistanlığın bile farkına biz adem oğlu ve kızları olarak farkına varamadığımız bir geçiş döneminde miyiz diye ilk sual şekillenmektedir? Şekillendirilen herhangi bir durum karşısında aynı yalçın kayalıklarda boşyere gırtlak patlatanların paralelinde avaz avaz öfke nöbetlerine girenlerin boş yere kendilerini paraladıklarını idrak ettirmektedir. Nicesinde daha önemli şeylerin tam da vakitlice konuşulması lazımgelirken nerede koftan, içeriksel ve biçimsel olarak halkına katkısı sıfır şey varsa bu kadar mal bulmuş mağribi gibi saldırılmasının sebepleri de irdelenebilir. Fark edilebilir pek tabii ki. Defaatla, bakmaktan hiç erinmeyenlerin sözlüklerinde yer edinmeyen şeylerin tümünün nasıl bir gündem silsilesi ise bir anda hızlı trenden çabuk bir biçimde ekseninin kaydırıldığını göz önünde tuttuğunuz, bulundurduğunuz vakit bu keskinlik daha net bir biçimde anlamına kavuşacaktır. Üstelik bütün bu hengame içerisinde oy verecek olanların, hakları peşinde koşulacak olan bizlerin yerine karar vericiliğin nasıl da hızlı bir biçimde muktedirliğin eline geçtiğinin idrakı da mümkündür. Her şeyden önce o yozdillerin partizanlığında, eğriliğinde ısrarcıl olan dillerin sahiplerince adam yerine konulmak bu kadar mı zordur, hala işin kuralına, kılıfına göre uydurulup götürüldüğü, işletilip dönüştürüldüğü sanrısına kendilerini kaptırıp gitmişlerin düzeninde. Düzen-siz-liğinde. İnsanı, insansı önceliği olanı, bulunanı, olaylara, tahlillere dahil etmekten çok dışlamak, anlamaktan çok fırçalamak, yol açıp, zemin oluşturup sağlam temeller atmak yerine yıkıntıların altında bıraktırmak, işitmektense karalar karası kör bir “vicdansızlıkla” sessizliğe teslim olunan iş bu düzen adı altında gerçekleştirilen yıkımlar bütünlüğüdür adam yerine konulmanın engelleyicisi ve bilakis müsebbiplerinden. Görerek yıllar yılıdır, zaman zamanı kovalarken, vâkıf olduklarımızın; hemen tümünden payımıza çıkartıverdiklerimiz. Fiiliyatta hemen hemen hiçbir dönüşüm, gelişim, ilerleme çok kolay olmasa da daha yolun en başından çamura yatmak da neyin nesidir diye sorgulama çabasındadır sade vatandaş. Bi’haber konulduğundan etrafında kopan fırtınalara kayıtsızlığı tescil edilmeye çalışılan; gık dese höt denilerek susturulabileceği sanılan, sıranın dışını olağan bir merakla kolaçan edip meylettiği vakit; aba altından uzatılan sopalarla, denklerle hizaya, gerisin geriye dahil edilmeye uğraş verilen, en olmadı dayatılan bu kesimin, hepimizin layığı bu mudur? Bu anlayışsızlık dolu, dibine kadar kindarlık kusmakta olan, ayrıştırmak için fırsat kollayan derdest etmek için her yolu mübah gören davranışlar mıdır karşılığımız, karşılaşacağımız beklentisiyle harala gürele didinip durduğumuz, vuslat bu mudur nedir? Son tahlilde uzun yolun en son düzlüğünde finalinde uzanacağımız mükafatımız. Birbiri peşisıra cereyan eden olaylar silsilesi içerisindeki ufacık detaylar bile daha yolumuzun ne kadar upuzun boylu olduğunu idrak ettirecektir. Her şeyden önce kimliğin kendisini benim / senin diye ayrıştırarak bir ölümü diğerinden üstün, üstte tutulduğu bir zamane imgesi karşımıza çıkartılır. Yıllar yıldır kin kusan silahların, öfke paydalayan ellerin, ayrıştıran dillerin halleri bu kadar açık ve seçik olarak özetlenirken neye yarayacaktır bu mendebur hoyratlık devamlılığı. Kayıtsız şartsız itaatkarlığı. Elbirliğiyle zulüm ettirmeler, zulümlerin hiç eskimezliğini, örnekleyen askeri vesayetin sahneyi kapsamak için eline geçen fırsatları gözardı bir an olsun etmeden, memleketinin bir parçası olan o insanlara “silah” doğrultmalarının, “komutan” nam şahsiyetin, o insanlara küfür kıyametlerin binini birden söylemesinin, söyleyebilmesinin hangi makul gerekçeleri olabilir? Hala olaslık dahilinden değerlendirilebilir, hangi makül gerekçe? Hepimizin başlangıçta insan olduğumuz gerçeklik değil midir?, insan değil miyiz? Bitirilmeyecek kindarlıkların hangi geleceğimizi ne kadar muasırlaştıracağını tartışmak bir yana helak edilen canların, gençlerin varlıklarına karşı bir sorumluluk biz yaşayanların üzerinde değil midir? Yoklamaların tümünde yok sayılmalı mıyız, vicdanen, memleketin en batısında bir kenarda sürdürdüğümüzü sandığımız olağanlığımızla cebelleşirken. Cehennem yanıbaşımızda canlandırılırken, birilerinin ocaklarına ateşlerin hiç sekmeden uğramasının yükünden, ciddi ciddi ağrılarımızı ne zaman paylaşabileceğiz. Milleti sadıka makamından vatanı sırtından bıçaklayan hainlere topyekün terfii ettirilen, her sene döne dolana yine yeniden bir şeyler olabilir beklentisini, kırıntısını boşa çıkartacak kadar siyasi malzeme edilen, olmayan, hiç oldurulmayan nüfuzlarının üzerinde bile “devletlunun” elinin çektirilmediği bizim aidiyetlerimize karşı, renk, mozaik, sınavda karşılarına doğru/yanlış şıklarının dışında bir seçenek bıraktırmayan kesin yargıların, tekrarlarını bu çatı altında tartışamamaktır adam yerine konulmamak. Kırımların, teharibatların yıkımlarında, yıllardır süregelen beklentilerin hepsinde umut zerreciklerinin yem edilmesinden daha sahici bir duvardır bu anlayışsızlık bu kindar tarihimizi öğrenelim ki sonradan kurda kuşa yem olmayalımcılık. Tarihçilerimizin bile yeri geldi mi sektirmeden beton millet sakarya edebiyatına dahil olduğunu, teslim alındığının göstergesi, işaret fişeğidir değil midir? Bir başka yüzünden bakmaya çalıştığınızda babasının göz göre göre karanlığa teslim edilmesine şahitlik etmiş, canından zorla ayrılmış bir evladın vecizlerinde saklı duran hedef göstericilerden, ayrıştırıcılardan birisi olan ekabir devletlunun, kahvede okeye dördüncüsü gibi her koşul ve şart altında yeri sapasağlam olan çiçek gibi bakanımızın veciz halka seslenişlerindeki ayrıntıların dillendirilmesi karşılığı muktedirce pes artık mıdır? Hangi fikriyatla bakılırsa maşaçılıktır? Üzerinden tozun alınmadığı, eskimek bir yana atıl bırakıldığında bu zihin fakiri vicdanlardan silineceği umulan bir cinayetin sorumluluğu, sonuçsuzluğu daha ne kadar önem arz edecektir? Verilecek bir tane bile ayan beyan dosdoğru yanıt yoksa en muhterem bakanı savunmak mıdır, muktedirin üzerine biçimlenen. Ortaoyunu değil hakikatlere sıra gelebilecek, bir tiyatral faaliyet olan maskaralıktan adalete geçiş sağlanabilecek midir? Adam yerine koşulsuz, şartsız insanlık konulabilecek midir? Engelli bir işçiye muktedir dilinin, hem engellisin hem de iş vermişiz daha da ne beklersin – geçinemem deyyu durursun diye münasip bir dille!! ayar verme hevesinin kahredici ortaoyunu da düşündücü değil midir? Hemen herkesin başına gelebilecek bir olgunun, zaruri vücut kaybın kendisinden hesap sorulması için bir neden teşkil edebileceği o insan kardeşin aklına gelir miydi? Asgari şartlarla, asgari ücretle, asgarinin altında bir yaşamı sergilemek, sürdürmenin hesabını sormak istemek neden ağır gelmektedir? Bakanlarımız, vekillerimiz bu dertlerin muhatapları değil midir? Kalkıp fizanın sonu, bilinmezlikler diyarında yaşayan vekillere mi dert yanılacaktır, makul olan böylesi midir? Velhasılı sorun hiç yoktur ama ara pürüzler için çözüm denen şeyden inatla bi’haberdirler muktedirler-lar. Bir haberlikleri bir avantaj olarak değerlendirmek işlerine gelendir. Defaatle bildiklerini okumaktan, yinelemekten geri kalmaz vakitlerini hiç sektirmezler. Dert ise çoktur aslında her gün bir tane, bir tanecik daha azar azar ilave ederler sonunun nereye varabileceğini çok kestirmeden, yüklenişlerimizi ağırlaştırırlar. Birbirlerini yemek, yermek, yerin dibine sokmak için en olmadık fırsatları kaçırmayanlar esasen konuşulması gerekeni yalan ederler. Daha neler neler. Eee üstad Nesin’lik hallerimizin sonunu torunlarımız, torbalarımız görebilecek midir? Bu kadar çiğlik yetmemekte midir? Son nerededir? İnsanlığımız için son kalan umut kırıntılarının da tüketilmemesi için çaba nerededir? Adam yerine konulmak, layığını bulabilmek salt seçim dönemlerinde miting meydanlarında çığırtıların, avaz avazlığın arasında çoktan terk edilen ince bir nüktedanlık olarak mı kalacaktır?
Quo Vadis…..

>>>>>Bildirgeç
Türk Sorunu Ya Da Sıfır Sorun!.. – Aksi Yazılar – Veli BAYRAK*

Sıfır sorun; daha ziyade ülkelerin Dış İşleri Bakanlıklarının tekelinde gibi gözüken bir cümledir! Zira konuya ilişkin en çok cümleyi onlar kullanırlar:

-Türkiye komşuları ile sıfır sorun yaşamak istiyor!
Aslında “Türkiye’de çok şey istiyor” deyip dalgaya alınacak bir cümledir bu cümle! Birileri de çıkıp “İyi de birader sen istiyorsun ama komşuların istemiyor” da diyebilir! Kaldı ki Türkiye’nin isteyip istememesi de “Laf ola torba dola” cinsten bir istektir!
Siyasetle içli dışlı olup da “Türkiye komşuları ile sıfır sorun yaşamak istiyor” cümlesini duymayanımız yok gibidir! Kaldı ki zaman zaman halkın “Kelli felli” dediği insanlar bile böyle bir şeyin neredeyse imkansız olduğunu bilmelerine rağmen televizyon ve gazetelerde bu cümleyi sık sık kullanırlar:

-Türkiye komşuları ile sıfır sorun yaşamak istiyor!
Her ne kadar cümlenin başında ki “Dış” kelimesi, “Sıfır Sorun” politikasına ters gibi gözüküyorsa da (Sıfır Sorun politikasını, başında “Dış” kelimesi bulunan bir kurum yürütüyorsa, daha baştan dışlanan bir ülke ile sıfır sorun yaşamak zor olsa gerek! ) bu durumun sadece bize özgü olmaması az biraz olsun durumu kurtarabilmektedir! Zira bizde de, komşu ülkelerde de “sıfır sorun” politikasını yürüten kurumlara genellikle Dış İşleri Bakanlığı denilmektedir! O halde buradan bir sonuç çıkartıp da yazılanları bir cümlede toparlamak gerekirse şöyle bir cümle kurmak çok da sağlıksız olmayacaktır:

-Dışlanan memnun dışlayan memnun sıfır sorun bahane!
Kaldı ki bu güne kadar yapılan “sıfır sorun” politikalarının tamamında harcanan paralar bol sıfırlı (yüzlerce heyet, onlarca uçak, onlarca otel, yemek, bavul, alışveriş ), elde edilen kazanımlar ise solda sıfırlı olmuştur! Belli ki bu iş kepek sorununa, saç sorununa, kıl tüy sorununa ya da paranın sonundan 6 sıfır atılmasına benzememektedir! Öyle ya; kendi vatandaşı ile sorun yaşayan bir ülkenin, komşuları ile “sıfır sorun” yaşayabilmesi mümkün müdür? O halde yurdum insanının ağzında sakız olan sorunları sıralamakta fayda var:

Kürt sorunu, Alevi sorunu, ermeni sorunu, Çerkez sorunu, Rum sorunu, Roman sorunu, , Kıbrıs sorunu, kadın sorunu (Ki en az onun kadar sorunlu, üstelik bu işten sorumlu bir de bakanlığımız var ), HES sorunu, iş sorunu, işsizlik sorunu (Ekonomik sorunu son iki soruna dahil edebiliriz!), öğretmen sorunu, öğrenci Sorunu, eğitim sorunu, Musul sorunu, Kerkük sorunu, İki devlet tek milletten tevellüt Dağlık Karabağ sorunu, Ege Denizi sorunu, Hatay sorunu, enerji sorunu, çevre sorunu, su sorunu, çöp sorunu, yol sorunu, alt yapı-üst yapı sorunu, Melih Gökçek sorunu, trafik sorunu, bunlarda yetmezmiş gibi İnternet sorunu…

Böylesine sorun bolluğu yaşayan ve neredeyse metre kareye bir sorunun düştüğü bu ülkede, Kürt sorunu, Alevi sorunu, Ermeni sorunu, Roman sorunu, Rum sorunu gibi başlıkların yanına bir de “Türk sorunu” başlığını eklemek, sorunların tamamını ortaya koyması açısından önemli gibi gözükmüyor mu?

Bu kadar sorunu içerisinde yaşayıp da Kürtler için “Bu ülkede Kürt kardeşimin sorunu var, ama Kürt sorunu yok” demek,

Bu kadar sorunu içerisinde yaşayıp da Alevilerin Cemevleri talepleri için“ Her dinin bir ibadet yeri var. İslam’da ibadet yeri mescittir. Kuran İbadet yeri olarak mescidi gösteriyor. Aynı Allah’a inanıyorsak (Buradaki kışkırtıcılığı iyi görmek lazım) niye biz ibadet yeri olarak ikilik çıkarıyoruz” demek,

Bu kadar sorunu içerisinde yaşayıp da (Dalga geçer gibi) bir milyon yedi yüz kişiyi ilgilendiren LGS sınav sonuçları için “Ben tatmin oldum, ben de tatmin oldum, ben daha çok oldum” demek,
Bu kadar sorunu içerisinde yaşayıp da Kıbrıs’ta yaşayan ama AKP’nin politikalarını beğenmeyen muhalifler için “Kıbrıs’la stratejik olarak ilgiliyim! Türkiye buradan çek git diyor! Sen kimsin be adam! Şehidim var, gazim var! Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardır” demek,

Kürt sorununun, Alevi sorununun, öğrenci sorununun, Kıbrıs sorununun yanında bir de Türk sorununun olduğunu söylemeyi gerektirmiyor mu?

Hem Kürt’üyle, Alevi’siyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Ermeni’siyle, Roman’ıyla, Rum’uyla hepimiz kardeşiz diyeceksin, hem hemen hepsiyle sorun yaşayacaksın, hem de sende hiçbir sorun yokmuş gibi kardeşiz dediğin bu insanlara sorunlu muamelesi yapacaksın!

Evet bu ülkenin bir çok sorunu var ama galiba en büyük sorunu Türk sorunu! Türk olmanın, Kürt ya da Rum olmaktan daha önemli bir meziyet olmadığını kabul etmedikçe değil komşu ülkeler ile apartmanda ki komşuların ile bile “sıfır sorun” yaşayamazsın!..

Meram kıssamızda derlemeye gayret ettiğimiz dağarcığın devamında okunabilecek, ilintilenebilecek detaylar ihtiva eden Veli BAYRAK’ın kaleminden Evrensel Gazetesi’nin 22 Mayıs Pazar günkü nüshasında yayınlanmış olan Türk Sorunu Ya Da Sıfır Sorun!.. başlıklı makalesini kurumun ve yazarın anlayışlarına sığınarak sizlerin beğenilerine sunuyoruz.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! – 500binradikal.com
Özgürlük ve Demokrasi Adayları Seçim Beyannamesi – Sol Defter
#DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Friendfeed.com/ozgurbasin
Türk Sorunu Ya Da Sıfır Sorun!.. – Veli BAYRAK – Evrensel Pazar
“Soykırım” Sınav Sorusuna Yerevan Tepkisi – Burcu BALLIKTAŞ – Bianet
Hrant’ın Kanlısı Değil Zanlısı – Arat DİNK – Taraf / Jiyan
Başbakan’dan Arat Dink’e ‘Kanlı-Zanlı’ Teessüf – Radikal
İsmet Paşa Seninle Gurur Duyuyor – Taylan ESMER – ANF / Birgün Pazar
Nereye Erdoğan Nereye? – Mustafa YALÇINER – Özgür Gündem
Gerçeğe Dönüş – Ferda KOÇ – Sendika.org
Kent Konseyi: Operasyonları Durdurun – ETHA
Dimyata Pirince Giderken… – İhsan ÇARALAN – Evrensel
Kimi Seçsem Sensin – Başar BAŞARAN – Jiyan
“Medyanın Genlerinde Olan Statükoculuktur” – Haluk KALAFAT – Bianet
Medyamızın Günahları Üzerine… – Hasan CEMAL – Milliyet
Ahmet Şık’ın Filmini İzleyin! – Özlem ÇELİK – Akşam
Kısa ve Acılı – Oya BAYDAR – T24
“Pax Rhetorica” Ya Da Barış Aslında Ne Kadar Yakınımızda! – Hakan AKÇURA – Open Flux / Köxüz
Hamit GEYLANİ: Erdoğan’ın Günlüğü Savaş Günlüğüdür – Jiyan
Acil Gereksinim: Halkların Devrimci Kolektifi… – Delil KARAKOÇAN – Özgür Gündem
Acıları Bile Fişlenmiş Bir Halk Var Karşımızda – Akın OLGUN – Birgün Pazar
Sırrı Süreyya ÖNDER: Kürt Sorunu Çözülene Kadar Kürt’üm – Devrim BÜYÜKACAROĞLU – Evrensel Pazar
Devleti ‘Ekarte’ Etmek – Dilek KURBAN – Radikal
Bıçak ve Jilet – Ece TEMELKURAN – Habertürk
Sabır Sınır Ötesine Taştı – Nuray MERT – Milliyet
Barış Olmazsa Kayıplar Da Bulunmaz – ETHA
Mustafa KARASU: Çözüm İçin Birinci Meclis Güncellenmeli – Ahmet ÇİMEN – ANF
Uçurumun Kenarı – Açık Gazete – Açık Radyo
Bir Gece Dağlarda – Yıldırım TÜRKER – Radikal Pazar
Vicdan Tutulması! – L.Doğan TILIÇ – Birgün
Bir Cumhuriyet Çocuğu: Abdullah Öcalan – Tayfun ATAY – T24
İbrahim Çiçek: Biz Özgürlük ve Adalet İçin Yürüyenlerin Yoldaşıyız – Atılım
Gotîyê Xaç, Nabê Paç! – Şeyhmus DİKEN – BiaMag
Mıgırdiç MARGOSYAN: Ben Gittim Ama Yine Geldim – Atılım
Bir Unutkanlığın Anımsattıkları ve ASALA Olayı – Garbis ALTINOĞLU – Köxüz
Dağlıca’daki Askerlere “Örgüt Propagandası” Davası – Ayça SÖYLEMEZ – Bianet
Balıkesir’de Irkçı Seçim Propagandası – Atılım
Bu Kişisel Bir Ağıttır – Cansu KARAGÜL – Jiyan
Kayıplar Haftasında Bir Kayıp İddiası – Zeynep KURAY – ANF
Sürgünde 147. Yıl – Jineps – Nor Zartonk
Kadın Cinayetleri Politiktir! (1) – Füsun ERDOĞAN – BiaMag
12 Ayda 95 Çocuk, Son Dört Ayda 116 Çocuk Tutuklandı – İHD – Bianet
Kırk Kapının İpini Çekmek – Sezai SARIOĞLU – Özgür Gündem
İzmir’deki Şifresizlerin Açlık Grevi 2. Gününde – Atılım
Her Eve İnternet, Her Haneye Tecavüz! – Umur TALU – Habertürk
Sensin Rantçı! – Deniz TAN – Tamamen Atıyorum
Allah Çarpar Akif! – Sol Postal – haber.sol.org
İnternet Sansürü Nasıl Olacak? – Kaan SEZYUM – Radikal Hayat
İnternet Toplumsal Muhalefete Yeni Araçlar Sağlıyor – Nihat HALICI – BiaMag
Hoşça Kal Vatandaşlık Hoş Geldin Piyasacı Sahip… – Nihal KEMALOĞLU – Akşam
Ustalık Dönemi! – Tufan SERTLEK – Sendika.org
16 Ton – Ümit KIVANÇ
TÜİK’in İşsizlik Hesabı – Erkan AYDOĞANOĞLU – Evrensel
TOKİ ve Rant Dağıtımı – Mustafa SÖNMEZ – Cumhuriyet – Mustafasonmez.net
Özkök İle Muhabbet – Shellbyl – Komünal İşkembe
basit siyaset – Cüneyt UZUNLAR – açık koyu
Psikopatlığın Yasası Ya Da Titivillus – Rahmi ÖĞDÜL – Birgün
Banal Yeni Çağ Muhafazakârlığı – Bülent SOMAY – Radikal
İspanya’nın ‘Öfkeli Gençleri’ Gösteri Yasağını Dinlemedi – ANF
“Dans Olmadan Devrim Olmaz” – Özge ÖZDEMİR – Bianet

FBOM At Myspace
FBOM At Soundcloud
Outlaw Producer At Soundcloud
N3ON At Facebook
N3ON At Soundcloud
N3ON – EP via Play No Games Official Download
Kode9 At Myspace
Kode9 & The Spaceape Live At Boiler Room via Generation Bass
Kode9 & The Spaceape – Black Sun Album Critic By Nate PATRIN – Pitchfork
Kevin McPhee Interview & Mix – Oli MARLOW via Sonic Router
Kevin McPhee – Get in With You EP Critic By Andrew RYCE via Resident Advisor
Mount Kimbie Official
Mount Kimbie At Soundcloud
Mount Kimbie via Bakdo Kills It
Instra:Mental At Facebook
Instra:Mental – Resolution 653 Critic By Chris POWER via BBC Music
Drexciya Informative via Phinnweb
Drexciya Informative via Wikipedia
Drexciya Research Lab
Drexciya – Neptune’s Lair via Electronic Music Review

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Glorified Graffiti By Mondmann
Mondman aka Robert MOONEY’s Flickr Page

>>>>>Poemé
Sessizlik Bir Güvercin Midir? – Veysel ÖNGÖREN

İlkbahar rüzgârı
Dolaş ev içlerini, işitince
Ölümün silâhlarla geldiğini
Anlatılırsa öykümüz
Gül bahçelerini serinlet
Genç kızlar oyalı yazma örtünüp
Saçlarını güllerle süslesinler

Ertelenmez bir adıma
Def gibi gerilmişti can
Hava bir yargı gibiydi
Apaçıktı
Dünyaya karşı bizi
Tutan sesimize
Dünya dalında ham
Anında farkettim onu

Ölüm tanıştırdı bizi

İlkbahar
Her yıl için oralara git
Çünkü bekliyenlerimiz var orda
İşbilir adam kişilere
Dövüştüğümüz günü hatırlat:

“Silâhım yerde durmasın öyle
Elimin ateşidir, sıcaklığıdır avucumun
Göz kırpmazlığımdır
Suskun buldunsa onu
İhanetleri bağışlamanın güçlüğündendir
Artık hiç konuşmıyacağımı bil

Bil
Ülkemiz vazgeçilmezdir
Bir anadır, çağrıdır, somut
Özsuyu yüreğimizde bir ağaçtır
Yüreğimiz tek armağanımız halkımıza
Sahibi olduğumuz tek şeydir
Ölüm donattı gelip onu silâhlarla
Dallarında incindi yaprakları ağaçların
Hayat, armağanıydı bize halkımızın
Silâhlarla gelen ölüme bağışladık
Öpmek istediğim yalnız sensin
Vakit bulabilseydim evet
Söylenecek bir şey vardı belki

Kahramandı diyorlar
Oysa çok daha ağırbaşlıdır ölüm
Ülke denildiğinde
Bu yüzdendir öfkelendi ve sustu aşk
Gözlerini iki kere kaçırmalarından
Hem dosttan hem düşmandan”

Sustu. Hiç konuşmıyacak.
Deme ki ben sürdürmeliyim:

“Sevildi her zaman ve her yerde
Şarkılarda ve şiirlerde
Aşk

Kalınca yalnız
Küsmüş bir dulluktur aşk
Tazedir, alımlı, biraz şaşırmıştır
Ayırdığınız ne
Sıkışan kalbiniz mi
İnce bir sızı mıydı boğazınızdan geçen
Ne ayırdınız kendinizden
İşte bir kere daha
Yeni rüzgârlar, ölüm ve hafifçe bir kırgınlığım
Bilirim
Aşk onurlu kızıdır bir ülkenin
Bundandır seviştiğimiz
Çocuğumuzdur sabah

Ölüm silâhlarla geldiği zaman
Kalktık onu karşıladık
Günü saati sorduk söylemediler
Günü hiç öğrenemedik ama gölgeye baktık
Öğlendi abdest aldık helâllaştık
Ölüm silâhlarla geldiği zaman gençtik
Elimizi çabuk tuttuk yaşlandık
Kendimize yakıştırmak için onu
Onu kendimize yakıştırmak için
Höykürdükçe üç el silâh sıktık
Ölüm silâhlarla geldiği zamandı
Ölüm utanmasın diye dövüştük
Ne yaptıksa onun için yaptık, bir tek
Avuçlarımızın sıcaklığı kabzasındadır
Silâhlarımızın hâlâ
Silâhlarla geldiği zamandı, bir de
Küstü gün
Yüreklerimizi ülkemizi ışıtsın diye bıraktık.

Dost, Mayıs 1972
Kaynakça: Şiir.alternatifim.com

>Deuss Ex Machina # 267 – Dreams Of The Red Chamber

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_267_–_Dreams Of The Red Chamber

14 Eylül 2009 Pazartesi gecesi “banttan” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Album Of The Week: Koby Israelite-Is He Listening? (Tzadik)
>1<-Metavari-Story For A Song Without End (Crossroads Of America Records)
>2<-Metavari-The Priest, The Shore, And The Wait (Crossroads Of America Records)
>3<-James Yorkston & The Big Eyes Family Players-Sovay (Domino Recording Company Ltd.)
>4<-James Yorkston & The Big Eyes Family Players-I Went To Visit The Roses (Domino Recording Company Ltd.)
>5<-Amiina-Þristurinn (Self Released)
>6<-Amiina-Tvisturinn (Self Released)
>>>>>Myspace Keşifleri / Talents From Myspace<<<<<
>7<-Bark Cat Bark-Haipakka (Dedicated Records)
>8<-Bark Cat Bark-Benque Viejo (Dedicated Records)
>9<-Gayda İstanbul-Kağıthane (Kalan Müzik)
>10<-Gayda İstanbul-Bum Bum (Kalan Müzik)
>11<-Bandista-Yan Babilon (Opzzz!)
>12<-Bandista Feat. Sultan Tunç-Pardon Afedersiniz Mr.Genelkurmay (Opzzz!)
>13<-Koby Israelite-Two Stone Down (Tzadik)
>14<-Koby Israelite-Papa Don't Trill (Tzadik)

Dreams Of The Red Chamber (267) – Sıramızı Bekleyip Sonuçları Görmek İstiyoruz. Talep Ettiğimiz Her Çözüm Hamlesinde Karşıtlıkların Baskınlığına Gebe Bıraktırılmaktan Usanan Kitleler Olarak Tek Bir Seferinde Bir Şeylerin Düzeltilebildiği, Arapsaçı Olmadığı, Çözümün Kaf Dağının Ardına Bıraktırılmadığı Bir Ülke Hayal Ediyoruz. Çok Mu Şey İstiyoruz. (Eylül-Kederine Sansür De Eklendi!)

>>>>>Bildirgeç
Hayatımızı idame ettirdiğimiz yerküremiz artık Charles Lutwidge Dodgson’ın zamanın ötesindeki bir tasvirler bütününde oluşturduğu, türlü çeşit sürprizlere açık tutulmuş ‘Alis Harikalar Diyarında’nın çok çok daha ötesinde bir gerçekliği karşımıza çıkartmakta. Alenen temize çekilmesi gerektiği unutulmuş bir teksir nüshası gibi, alelade yanlışlıklarla tutturulmaya ve devamlılığı sağlanmaya çalışılan bir izlek. Her yanında farklı birer fırtınanın koptuğu ama kimseciklerin farkına varmaması için tıpkı kurgudaki gibi “tavşan deliği” bulunamadığında kendini göstermeyen bir karmaşanın ev sahipliliğini üstlenmekte hayatlarımız. Sürümcemenin dahilinde durmaksızın birbirlerini tetikleyen etmenlerin artık istisnai bir durum teşkil etmedikçe önemsenmediği hatta bilakis unutturulmaya sevk edildiği bir güncelliğin de sınırlarındayız. Olması gerektiği gibi tartışmaların, söze kıymet vermenin gerekliliğinin yerine oldukça kuvvetli bir halde derdest edilip ekranlarımızdan duhul eden olayların zihnimizde yer edinmeyip bir an evvelinden silinmesine tanıklık ediyoruz. Varsa yoksa hızlıca sindirilmeye çalışılan bilgiler, üstünkörü lafazanlıklar ve her zamankinden pek de farkı bulunmayan genellendirmelerin birleşimi çıkarsamamızı daha kolaycıl bir biçimde bütünleştirecektir. Keskinleştirilmeye gösterilmekte olan çabanın onda birini, bugün çoğumuza kurmaca olarak gelen bir yazınsalda bile daha hakikatli yolların tercih edilmesine karşın, şüpheyle yaklaşmamız ve bir türlü bitmek bilmeyen acabalara, samanın altında yürütülen sulara sağırlaşmamız vesilesiyle bir kere daha dikkat çekmek istiyoruz. Hemen her an yeni bir sınırlandırılmışlık ve o muktedir üstünlüğü korumaya biat etmiş olan katıcıl değişmezlikleri göstere göstere ilerleten sınırlardan bahsetmek istiyoruz. Kendi içimizi de yiyip bitiren bir virüs haline çok da yabancı olmayan bir haller toplamasından. Olumlamaya çalıştıkça, belki bir gün olur a değişmezlikleri de değiştirebiliriz söyleminden uzaklaşmamıza neden olan kalın kalın çizilmiş sınırlara dikkat çekmeyi diliyoruz. Enikonu oldu bittilerden ise artık bir durun diyebilmeyi, görev olarak değil içten bir yakarışı duyurmayı borç edinenlerin çabalarının heba olmamasına ulaşmayı düşlüyoruz. Her daim olduğundan, varlığını kanıksamaya başladığımız yıkıcılığın, kırmızı çizgilerle, adamın tepesini attırmayın sözlerinin ve vurgulamalarının gür çıktığı bir zaman diliminde hiç değilse etrafımızdaki değişimleri mümkün mertebe sorgulayabilmenin gerekliliğine işaret etmek istiyoruz. Gün gelir de lazım olur kabilinde değil sadece yaşadığımız anın hızlıca yitirttiği değerlere bir kere de olsa şans verebilmek adına. Ötesi yok.

Detaylandırmalara paralel olarak genişletilen veya daraltılan sınırların açmazları beslediğinden de dem vurmalıyız öncelikle. Varsa yoksa kötülüğe karşı bir savunma mekanizması olarak ısıtılıp duran, zaruri olmadıkça tenezzül dahi edilmeyen, dinlenmeyen sınırın dışındakilere, görece hoşgörü gösterilmesinin zorunluluk taşımadığı anlarda devreye girmekte olan paylamanın varlığından bahsedebiliriz. Sus pus kesilmelerin, gözardı etmelerin belki pek çok olayda da daha sonra açığa çıktığı gibi bu durumun tüm yansımalarında karşımıza çıkartıldığını iliştirmeliyiz. İlerlemek şöyle dursun açılım denilenin bir kaç adım sonrasında neler yaşayabileceğimizin bile kestirilmediği bir hengamenin varlığı henüz o sınırlara ve sınırlandırmalara karşı yabancılık hissetmediğimizden kaynaklanıyor olabilir mi? Dur durak bilmez bir biçimde sürekli ayrıştırmaların karşılığında yeniden başladığımız noktada kendimizi bulmaktan da öteye gidemeyişimiz bu sebeple ilintilenebilir. Yıllardır söylenegelenlerin bir şekilde zihinde edindiği yerin aynı tektiplilikle terbiye edilmiş kötümserliklerle bağlantılı olmasından da keza. Düşünce ve ide dönüştürüldükçe, toplumun çoğunluğunca tasvip edildikçe sağlıklı bir işlevsellik kazanabilir. Kalıplara sıkıca rehin bırakılmış neredeyse terk edilmiş rutinin içeriğinde bile bu durumun önemine haiz pek çok ayrıntı keşfedilebilir. Söylem genişletildikçe, muğlaklık olarak tanımlanmış olanlar çözümlendikçe veya çözüm yolunda ilerletildikçe varsayılmakta olan sınırlandırılmışlığı da aşabilmek mümkünatlar dahilinde olacaktır. Kuşkusuz ki bunun için ellerini taşın altına sokmuş öncüllerin izlerini takip etmek, sözlerine kulak kabartmak varsa gönlümüzden geçenleri de dillendirmenin önemi artmakta. Nasıl olumlu olanın temellendirilebileceğinin yol haritaları belki oralarda saklıdır. Tasvip edilmeyenin ve sürekli bir biçimde öteki olarak addedilmişliğin can yakıcılığından kurtulabilmenin yöntemlerinden birisidir de üstelik. Çünlü insanlar konuşabildikçe, derdini ve kederini birbirleriyle paylaşabildikçe, öfkenin yerine sevgiyi koyabildikçe bu şimdilik görünür görünmez ayrışımlar aşılabilecektir. Yaklaşık 36 ay önce karanlığa teslim edilen Hrant Dink’in anısına geçtiğimiz 15 Eylül tarihinde (Dink’in doğum günü de aynı zamanda) göstermiş oldukları mücadeleleriyle bu sınırların ve kalınca ayrışımların önünü almaya çaba sarf etmekte olan gazeteciler Alper Görmüş ve Amira Hass’a özel ödüller takdim edildi. Farkına varamadığımız nicesinde anlam aramaktan kaçınır olduğumuz o hallerin üzerine üzerine gidebilen, tıpkı Hrant Dink’in bu ülkenin dinamiklerine olan inancı, sevgisi ve çabasıyla örtüşmekte bir an bile tereddüt etmeyeceğimiz bir çabalanmanın karşılığı o akşam Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun yerleşkesini doldurmaktaydı.

Halkların birbirlerine karşı olan sorumlulukları iyi günler olduğu kadar, yaşanılmış olan acıların da artık söz edilebilir kılınması, her halkın da eteklerindeki taşları dökebilmeleri, sınırların açılabilmesi gibi pek çok alt başlığa ulaştırabileceğimiz Türkiye Ermenistan arasındaki devletler düzeyindeki diyalog çabalarının tartışılmaya başlandığı günlerde Hrant Dink Vakfı’nın yapmaya çabaladığı bütün bu eylemlerin yarım kalmamasına da vesile teşkil etmektedir diye düşünmekteyiz. Yıllarca salt bir toplumun vitrinliği olarak yeri geldi mi anılan bir azınlıktan ise olabildiğince bu toprağın öz vatandaşları kadar memleketine bağlılık duymuş, gereken diyalog ortamı için türlü vesilelerle diaspora Ermenileri üzerinde de tesiri uzunca süre gitmeyecek savunmalara, işin ve zannettiklerinin en doğrusu bunlardır diyerek tezler ileri sürmüş, anlatma yoluna gitmiş, bir insanın ardından şimdi daha fazla sözcüklere sahip çıkmak gerekmekte. Tıpkı ödülü almış Görmüş ve Hass’ın da dile getirdikleri gibi. Her iki anlamıyla da sınırlarımız ve kanıksamış olduğumuz hatalarımızdan artık ferâgat edebildiğimiz müddetçe birbirlerimizi anlayabilmemiz mümkün olacak. Yoksun ve desteksiz bıraktığımız her değişim çabasının ardından da baka kalmamak için böylesi daha iyi değil midir? Zaman mevhumu akar durur iken birbirilerimize sözler hazırlamaktan, duymamaktan, anlamamaktan, görmemekten daha yeğ değil midir? Seçimleri ve gideceğimiz yolları aslında bizler belirleyeceğiz. Ne iki devlet kademelerinin ne de otorite olarak arabulucuğa soyunmuş görünen büyük devletlerin yöneticileri değil. Notumuzu Milliyet Gazetesi yazarlarından Ece Temelkuran’ın kaleme aldığı ‘Kocaman Kollar’ yazısından yapmış olduğumuz, altı çizilesi tümcelerle gerçekleştirelim:

Protokol imzalandıktan sonra son söz Meclis’te olacağı için siyasi partilerin desteği gerek. Sadece Davutoğlu değil, Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbantyan için de kariyerlerinin en zorlu dönemlerinden biri başlıyor. Birbirini düşmanı görerek ve kendi ulusal kimliğini bu düşmanlık üzerine kurmuş, barışmaya hiç de ihtiyaçları olmadığına inanmış iki halkı yakınlaştıracaklar. Barışırlarsa içlerinde hangi yaraların iyileşeceğini bilmeyen, bilmek istemeyen iki öfkeli halk… Zor iş.

Derinlik meselesi
“Karşımızda tutulanı yanımızda hissedebilmek onu ancak yeniden insan olarak görebilmekle mümkündür.”
Bu cümle, önceki gün Birgün gazetesinde yayımlanan, Gazi Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Serap Erdoğan’ın yazısından. Erdoğan, Hrant’ın anısına yazdığım ‘Ağrı’nın Derinliği’nden Ermenistanlı şair Silva Gabudikyan’ın kitaba da ismini veren cümlesine dikkat çekiyor:
“Ağrı sizin için bir yükseklik, bizim içinse bir derinlik meselesidir.”
Erdoğan, bir psikiyatr olarak bu cümlenin iki halk arasındaki barışın ipucunu taşıdığını söylüyor:
“Kendi zulmümüzün gözlerinden karşımızdakinin acılarının derinliğine, kurban edilişlerimizin öfkesine düşmeden bakabilmek ve bilebilmek içimizdeki her acıya karşılık onların yükseklerinde de acıların kol gezdiğini…”

Ermeni gençler
İpek Yezdani, fotomuhabir Bünyamin Aygün ile birlikte Erivan’dan yazıyor iki gündür. Yazı dizisinin dünkü bölümünde İpek, üniversiteli öğrencilerle konuşuyor ve açılıma ne kadar olumsuz baktıklarını anlatıyor. ‘Derinliklerinde’ ne acılar olduğunu, tıpkı bizim gibi bir düşmanıyla barışmaktan korkarak büyütüldüklerini biliyorum. Ama çocukların söylediği önemli bir şey var:
Protokoldeki tarih komisyonu meselesi.
İnsanlarının, acılarının ‘tarih komisyonlarında tartışılacak bir meseleye’ indirgendiğini düşünmeleri onları kırıyor muhakkak. Kürt-Türk meselesi için de geçerli olan bir konu bu ve daha önce de yazdım. Davutoğlu’nun bunu anlayacağından eminim:
İnsanların acılarına hürmet edildiğini bilmeleri gerekiyor. Bu, sadece diplomatik değil insani beceri de gerektirir.

Pervasız kollar
Hrant’ın böyle bir insani becerisi vardı. Delal’ın ‘pervasızca sarılırdı’ diye anlattığı o ‘kocaman kolların’ yaptığı buydu. Ne ki bu toprağın en güzel oğullarından biri İstanbul’da bir kaldırımda kaldı. Acısı hâlâ yüreğimizdedir. Tazedir. Bu yüzdendir ki Türkiye’nin, Türkiye halkının Ermenilerin acılarına hürmet ettiğini göstermesinin tek yolu Hrant’ın o kocaman kollarını o kaldırımdan kaldırmaktır. Bunun için de yapılacak en güzel şey o sınırın, bizden Hrant’ı alan sınırın üzerinden lanetin kaldırılabilmesi için yapılacak tek şey, Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını 19 Ocak’a, Hrant’ı kaybettiğimiz güne denk getirmektir.
Böylece Ağrı, her iki halk için de ‘derinliklerine’ hürmet edilen bir dağ; Ermenistan ve Türkiye, ortak oğullarını beraber anan iki halk olabilecektir
”. (16.09.2009)

Farkındalılık sağlanabildikçe veyahutta belirli bir ivme kazandırıldıkça yönelimlerdeki önyargıların bu keskinliklerle dolu karaşınlığın ötesine ulaşabilmek söz konusu olacak. Hiç bitmemecesine tekrarlarda kendini yeniden bulan çözümsüzlüklerin getirdiği daimi bir açmaz halini egale edebilmek de ancak bir çabalanma bütünlüğü ile olacaktır. Ne ötekisinden ne de berikisinden medet umarak, saldık çayıra mevlam kayıra kolaycılığının, adam sizde uğraşacak dert mi, keder mi kalmadı benzetmelerinin ani ve çok kısa süreli akıl tutulmalarının karşısında yegane tutumun ortak dili olan barışı koruyabilmek, sözü tam vaktinde ve gerektiğinde kullanabilmekten geçtiği bir kere daha hatırlarda yer edinmektedir. Öyle ya da böyle yaşamakta olduğumuz bilgi çağının, her türlü dökümana neredeyse birkaç basitçe tıklama ile ulaşılmasına karşın hala ısrarcıl bir biçimde tabulara ulaştırılan, ulaşılmaz kılınanların da bir şekilde yeniden tanımlandırılabilmesinin önemi karşımıza çıkar. Kendi içerisinde dönüştürüldükçe, en başında bahsedilenlerin nasıl bambaşka bakışımlara ulaştırıldığının farkına varıldığında bu benzetmelerin hem bir ayrışım derinleştirici, hem de ucu çoktan kaybettirilen çözümleme yolunun simgesi ipi çağrıştırdığı söze eklenebilir. Deuss Ex Machina’nın Pazartesi akşamı banttan yayınlanan kurgusunda da böylesi bir olgunun, karşılaştırmaların çağrışımlarından ilham edinen bir seçki ortaya çıkartmaya çalıştık. Seslerin tekil hallerinde bizlere salt bir dinlencelik, eğlendirici meta olmasının yanında aslında çok da ihtiyaç duyduğumuz kıssadan hisseleri de bahşettiğini sunabilmeye gayret ettik. Yaşam kendi rutinin ötesinde olabilenleri algılayabilmemiz için çeşitli yardımcı öğeler, etmenler bahşeder. Müzik gerek kültürel alt metinleriyle, gerek algılanması en kolaycıl sanatsal eylem olması hasebiyle bu alanda sıklıkla yardımcı olarak kullanageldiğimiz bir disiplin. Dinleyicinin beğenisi doğrultusunda kendi rotasında yeni keşifler yapmasına imkan sağlayabilen, sözcüklerin kıymetinin idrak edilebilmesine ve dahası aldığımız tüm yaraların nedenlerini sorgulayabilmemizi sağlar. Sağlamlaştırır. İçinden çıkamadığımız bu devasa izler ve döngülerin girift hallerinde cesurca bir tavırla İnsan Neyle Yaşar? Sorusunun ardılında üzerimize düşenleri keşfedebilmeyi mümkün kılar. Sorunları büyüterek içinden çıkılmaz addetmenin değil artık bir noktada asgari müştereğin bulunup çözümlenebilmesine aracılık etmeyi teşvik eder. Bu bağlamda 2003’den günümüze, modern avantgarde caz denildiğinde akla gelecek bir kaç isimden birisi olan John Zorn gibi zamane müzik üstadının onayını alacak kayıtların altına imzasını atmış Koby Israelite’yi dördüncü uzunçaları olan ‘Is He Listening?’in başatlığında haftanın albüm kaydı ve sanatçısı olarak sizlerle paylaşıyoruz.Müziğin alabileceği çehre ve değişimler konusunda son derece yetkin örnekleri barındırmakta olan bir çatı caz müziği. Sabitliklerin üzerine üzerine giderek farklı rotalar keşfettirmeyi amaç edinmiş pek çok sanatçı da bu müziğin kabul görmesini bir yerde de yaygınlaşmasını sağlayan yol göstericilik rolünü üstlenmekte. Değişimler beraberinde ilk çıkış noktasını oluşturan deneysellik hüzmesini de genişçe ele almakta olan müzikal kurgulamaların varlığını da belirginleştirir. Formların zamanla birbirlerinden geri beslenmesi gibi caz müziğinde de yeni keşifler ve seslerle beraber farklı yaklaşımlar sergilenmeye çalışılır. Oluşturulan kompozisyonlar üreticinin beklentileri ve iletmek istedikleri ile zamanla bir tasvirler bütününe dönüşür. Yarıda kalmış cümlelerin tamamlanabilirliği gibi bir tanımlama sanırız bu dönemeçlerle beraber müziğin ilerletilmesi geleneğinde farklı bir duruşu yakalamış olan John Zorn ve şürekasındaki müzisyen ve grupların kayıtlarını tanımlayabilmesi mümkün. Kurucusu olduğu Tzadik Records’dan günyüzü bulmuş kayıtların neredeyse tümünde yukarıda kısacık detaylandırmaya çalıştığımız deneysel izlek oluşturma gayretkeşliğinden dem vurabilmek mümkün. Kimi zaman saf bir caz dinlenceliği, kimi zaman da en uç noktaları kendisine referans edinen, türler arası geçişlerle beraber yaratılanı bir sanatsal yapıt olarak algılamamıza imkan sağlayacak çeşitlendirmeler bu rotayı belirgin kıldı. Müziğin özü üzerinde tasavvur edilmiş her bir eylemsellikle beraber keskin hatlarından ve belirli odakların kısıtlılığının aşılmasının tercih edildiğini söylemeliyiz. Müzik karmaşıklaştırıldıkça, belleğin ve dinleyicinin kulağının farklı olana alışıp tepki verdikçe dönüşümü kuvvetlendirilen bir dinlencelik ve seyyahlık ortaya çıkartılır. Bunu da çeşitli alt başlıklarda değerlendirilmekte olan Tzadik külliyatı dahilinde derinleştirebilmek mümkün. Somut alaşımların ve yönlendirmelerin ortaya çıkarttığı sesle caz müziğinin ileriki basamakları söz konusu olduğunda nelerle karşılabileceğimizin yanıtı olarak değerlendirilebilecek bir duruş genel anlamıyla kulaklarımıza çalınmakta. 23 Kasım 1966 doğumlu Koby (Yaakov) Israelite’nin ortaya koyduğu müzikal yapının tasvirini de bu tanımdan hareketle yapabilmek mümkün. Caz müziğinin karakteristik öğeleriyle beraber Balkan tınılarının kanı kaynatan seslerine, Yahudi geleneksel müziğinin katettiği dönüşümlerin ardından, Muammer Ketencioğlu’nun yazısından alıntılayarak ‘şarkı gemisi’ sözlük anlamıyla tanımlandırdığı Klezmer müziğine, karaltılı tını yoğunluğu ve Rock müziğinde kültürel dönüşümünü belirginleştirmiş Death Metal gibi sert sesleri bütünleştirme yolunu tercih etmiş bir müzisyen. Herşeyden bir tutam olmasına karşın asla birbirlerini ezmeyen veyahut da rahatsızlık verici bir biçimde kakafoniye yol açan bir durum söz konusu değil kayıtlarında, en başından bunu belirtmekte fayda var. Tel Aviv’de yaşadığı çocukluk döneminde almış olduğu piyano eğitiminden itibaren müzikle haşır neşirliği sürekli olarak artarak ilerleyen ve kendini geliştirme konusunda mahir çabalanımlarının biyografisinde karşımıza çıktığı bir isim Koby Israelite. 14 yaşında uzun sızlanmalar sonucu edindiği çakma davul seti ile beraber Rock müziğinin sınırlarına ulaşmasının birlikte gerçekleştiğini söyleyebilmek mümkün. ‘The David Rich Drumming School’da iki yıl boyunca eğitim alacaktır. Led Zeppelin gibi mihentaşı grubunun hayranlığının da bu yönelişimi belirginleştirdiğini ve müzikal altyapısını kuvvetlendirdiğini belirtmeliyiz. 20’li yaşlarının başında geldiği ve şu anda yaşamını sürdürdüğü İngiltere’de zihnindeki müziği taşıyabilmek gayesiyle çıktığı serüvende pek çok grupta baterist olarak yer alır. Bir yandan pek çok farklı müzisyenle çalışma imkanı yakalamasının tüm avantajlarını sonuna kadar kullandığı bir dönem geçirir Israelite.

1999 yılında kendi parçalarının taslakları üzerinde yoğunlaştığı ve kayıtlara girişeceği döneme ulaşılır. John Zorn’un ‘Naked City’ projesinde olduğu gibi değişik yönelişimler ve müzikal seslerin hemhal edildiği kurgunun izlerini benimseyen, oradaki fikriyatla kendi parçalarını da beğenebileceği düşüncesiyle demo kayıtlarını üstada ulaştırmasının ardından da 2003 yılından bu yana Radical Jewish Culture dizini altında dinlediğimiz albüm çalışmalarının başlangıcına ulaşırız. ‘Dance Of The Idiots’ çalışması yazması oldukça karmaşık hale gelmiş olan ses sekansları arasında ustaca kotarılmış bir dinleti imkanı sağlayacaktır. Modern Caz’ın ekseninde Koby Israelite’nin damıttığı, belirginleştirip vurgusuyla ön plana çektiği türlü çeşit envanter tınılarının birbirlerine buluşturulduğu bir “ilk” kayıt olacaktır. İsrail’in gerek müziği gerekse de muhalif kimliği ile ön plana çıkmış müzisyenlerinden birisi olan Gilad Atzmon’un Klarnet’iyle konuk olduğu rahat dinlencelik örneklerinden birisi olan Saints And Dates ile kayıt açılır. Kulağa aşina gelen sefaradik ezginin başlı başına yeniden tanımlandırıldığı güzelleme hali Toledo Five Four albümün dingin noktaları arasında anılabilecek bir diğer örneği tanımlar. Hemen ardından gelen If That Makes Any Sense ise ağıdı çağrıştıran vokallerin endüstriyel rock ile buluşmasına ev sahipliliği yapan bir çeşitlendirmeyi sunar. Enikonu yaşanmış olan acıların tümüne dair göndermelerin de bulunduğu, tıpkı İsrail’in çelişik duruşu ve serzenişlerinin sadece kendisine dair bir konu olduğunda ortaya çıktığı bir bakışıma da hararetli bir muhalifliği ortaya çıkarır. Battersea Blues aynı istikamette belirginleştirilme yolunun tercih edildiği blues müziği ile endülüs raksının birbirlerine yakınlaştırıldığı bir çalışma olur. Adı yavaşça ana akım müzik dünyasında duyulmaya başlanan yılların gizli cevherlerinin karşılığındaki Balkan müziğinin aslına sadık kalınarak yeniden kurgulanmasına dair önemli bir dinlencelik olan In The Meantime, tek bir parça içerisinde caz ile rock nağmelerine oradan deneysel sınırlara ve jenerik müziklerine kadar birbirlerinin tamamen zıddı olan seslerin birleştirildiği Wanna Dance? gibi kayıtlar, albüm boyunca sunulmaya çalışılan çok yönlülüğü afişe eden çalışmalar olarak anılabilir. Koby Israelite’nin nevi şahsına münhasır örnekleyici tavrını kayda yansıtmış olan 2nd Of Tamuz, speed metal döngülerinin klezmer ezgilerine ulaştırıldığı aynalama vazifesini layıkıyla yerine getiren bir örneği tanımlandırır. ‘Dance Of The Idiots’ korunaklı müzikal bağları üzerinde farklı bir dilin tanımlandırılmasına ön ayak olmaya çaba sarf eden, dinleyici kısmından da bu türetime ortak olmasının talep edildiği bir şenlik tasavvur edilir. En kıssasından.Enstrüman hakimiyeti konusunda yetkinliğini konuşturduğu bir diğer kayıt olan ‘Mood Swings’ 2004 yılında Tzadik etiketinden yayınlanır. Bir önceki çalışmanın devamlılığını belirginleştirmeye gayret eden, özgün niteliği giderek artan bir ses bütünlüğü ortaya çıkartılır. Deneysel tasvirlerin caz yamaçları boyunca derlendiği kah Balkanlara uğranıldığı kah Londra’nın puslu havasının hakim kılan öğelere ev sahipliği yapan ama bir yandan da dahil olduğu Radical Jewish Culture serisi içerisinde bizahati John Zorn tarafından deklere edilmiş ve manifesto kabilinden kaleme alınmış olan metinde değinildiği gibi, ana müzikal akımlar arasında nasıl değişkenlikler oluyorsa bu pek tabii ki Yahudi müziği için de düşünülebilir sorgulamasının yanıt bulacağı bir kayıt olacaktır. Hemen tüm ön kayıtlarının Koby Israelite’nin elinden çıktığı çalışmanın açılışında Progressive Rock gitarının üzerinde kurgulanmış olan geleneksel (pek çok eleştirmene göre) Türk musikisinin etkileşiminin yansımasındaki alaşımın ilişik halde parçayı şekillendirdiği bir kurgu ile dinleyici selamlanır. Koby Israelite’nin Taraf De Haidouks’u keşfinin ardından neredeyse tüm müzikal bakışını yeniden şekillendirmesine vesile teşkil edecek akordiyon’u da albümün üçüncü parçasında ağırlıklı olarak duyumsamak mümkün kılınır. Tigran Aleksanyan’ın duduğundan yayılan nağmeler ile birleştiğinde bir zaman yolculuğunun ara kesidini hissetmek mümkün olur. Koby Israelite zaman mevhumunu derbeder ederek, değiştirip dönüştürerek oldukça farklı bir dinlencelik deneyimini sunar. Bunun bariz yansımalarından birisi olan ve albümün de üst noktalarından birisini oluşturan özgün Metal-Klezmer birleşimi Ethnometalogy gibi örneklerde derinleştirebilmek mümkün. Bu duruma örnek teşkil edebileceğini düşündüğümüz bir diğer çalışma 12 Bar (Mitzvah) Blues parçası olur. Geleneksel ezginin yer yer melodik caz kavislerine yer yer de elektornik ile uyumlu bir şekilde akordiyon’dan yayılan seslerle hemhal ettirildiği, emprovize olmasına karşın oldukça naif bir kurgu ortaya çıkartılır. Parçanın sonuna doğru bu çoğul katmanları birleştirildiği bir yüksek tempolu final gerçekleştirilir. No Room For Anarchy ise Doğu Avrupa’nın melodi kapsamsallığından hareketle kotarılmış yer yer valse eşiğini sürdüğü bir toplamı duyumsatır. Modern Caz kapsamının Tzadik bakışında ne demek olduğunu idrak ettiren, durağan tempolu kısımları ile farklı bir mizanseni dinleyiciye yansıtmış olan Mood Swings / Smile ile albüm nihayetlenir. Yine John Zorn’un Masada “ses kitapları” dahilinde grubuyla beraber kurgulamış olduğu müziklerin Koby Israelite’nin ellerinde yeniden biçimlendirildiği hallerinin kaydı olan ‘Orobas: Book Of Angels Vol. 4’ sanatçının üçüncü uzunçaları olarak kariyerinin bir üst noktasını temsil edecektir.Masada kayıtlarında belirgin bir biçimde ilerisini düşünen, fazlaca detay barındıran ama bir o kadar da keşfetmesi zevkli-zor bir dinlenceliğin üzerine yeni yorumlar getirebilmek açıkçası Koby Israelite gibi bir çoklu enstrümantalist dışında ismin altından kalkabilmesinin zor olacağı bir tercihi de tanımlar. Aynı noktalara düşmeden alabildiğince geniş açıdan bir müzikal çeşitlendirme imkanı sağlanır, ki albümün açılış parçası olan Rampel’den itibaren sizi kendi içerisine çekiveren bir kayıt olmasının müsebbibi biraz da bu yetkinliğin aşırıya kaçmadan türler arasında dinleyiciye de alternatif güzergahlar tanımlayabilmesinin de gerçekçe teşkil ettiğinden dem vurabiliriz. Koby Israelite’nin gitar aranjmanının 70’lerin Rock hakkaniyetinde ilerletildiği Zafiel ilerleyen süresi dahilinde akordiyon’un ön plana çekildiği bir yarı ağıt havasının yakalanmasına neden olur. Öylesine içten ve keyifli bir biçimde süreduran bir kayıt timsali. Ezgisinin tanıdık geleceğini düşündüğümüz Nisroc, İsrail’in ikilemlerle dolu havasını yansıtmayı başaran bir yanı batıda diğer yanı doğuda kalan bir güzelleme halinde kurgu içerisindeki yerini alır. Çok sesli Balkan Müziği orkestralarının kurgularındaki delişmen çeşitliliğin tek başına parçayı alıp yürüttüğü Khabiel, düşük tempoda kopaduran fırtınaların seslendirildiği temposu inişli çıkışlı bir biçimde ilerletilen Chayo parçasıyla kaydın finaline ulaşılır. Banjo’nun lirik bir klezmer ses eriminde akla hayale gelmez esas enstrüman rolünü takındığı, albümlerin temas noktalarından birisi olan kötülüğün (şeytanın) tarafını seçmiş meleğin ikilemlerini, nedenlerini çözümlemeye giden bir tasarlama olan Rachmiel ile albüm tamamlanır. John Zorn’u ve genel anlamıyla Masada külliyatını hatmetmişler için kolayca içeriğine dahil olunabilecek dönüşümler ortaya çıkartan Koby Israelite’nin şimdilik son kayıtlarından birisi olan Is He Listening? Temmuz ayı içerisinde dinleyicilerle buluşur. Bu kadar geniş çaplı bir müzikal kompozisyon çalışmasının en nihayetinde kıyısından da olsa üstadın izi üzerinde ilerleyen bir sanatçının kendine özgün bir Masada yorumu olarak değerlendirebilmek ilk elden mümkün olacaktır sanırız. Yorumların hemen her albüm çalışmasında giderek daha fazla belirginleştirdiği ise Koby Israelite’nin müziğinin artık belirli bir kalıbın dışını takip etmekten, soru sormaktan, dinlediğinde kendince çözümlemelere girişmek isteyen dinleyici için son derece müspet bir kayıt olduğu gerçeğinin altını bir kere çizmeliyiz. Formlar ve izlek düşünüldüğünde Tzadik ses erimi denilegelenin neleri kapsadığına dair yetkin bir özet olarak da kısaltabiliriz bu çıkarsama cümlesini. Speed Metal gitarlarının albümün girişinde bir çalan şarkıya bir de albüm kapağına bakakaldırdığı ama ilerleyen bölümleri boyunca bu nümayişe eklenmiş olan piyano, cajun vesair enstrüman ile beraber tatlı bir rüyanın tasvir edildiği ara bölümüyle beraber karakteristik klezmer ses eriminin açıklarına ulaşan Joy parçasıyla albüm açılışı gerçekleştirilir. Balkan / Çingene müziğinin kulağa hoş gelecek bir örneğinin akordiyon ile düzenlenmiş hallerindeki Papa Don’t Trill giderek bir grup halini almakta olan Koby Israelite albüm kaydı müzisyenlerinin (Ofir Gal – Gitar, Yaron Stavi – Bass, Michael Israelite – Bass) grup formunu deneyimledikleri bir dinletiyi sunar. Easy Listening’de ise tamamen iki farklı müzikal kutbun birbirlerine lehimlendiği, uzun uzadıya anlatmaya gerek bıraktırmayacak kadar kelimelere dökülmesinin imkansız kılındığı bir Arabesk-Metal çıkarsaması olur. İzler üzerinden hareket eden Koby Israelite’nin genel müzikal anlayışların ikilemlerini gözleyerek kotardığı bir düzenleme halinde defaatle dinlenilmesi gereken bir parça olduğunu iletelim sadece. Akordiyon’dan yayılan melodikanın parçayı sürüklediği atmosferin tahmin edilemez bir biçimde hararet dozu arttırılmış rock nağmelerine evrilmesini duyuran Shmekeria, albüm boyunca kuvvetli karşıtlıklardan bir diğerini oluşturur. Albümün belki de doruk noktasını oluşturan Yahudi ilahisi Adon Ha’Selichot’ın Mor Karbasi’nin insanın tüylerini diken diken eden yorumlaması ile beraber geliştirilen müzikal zenginleştirme, mayanın çoğu zaman tutturulamadığı sentezlemenin iyi bir biçimde kotarıldığında nasıl başarılı olunabileceğini kanıtlayan mühim bir örneği teşkil eder. Ki bir kaç dinleyişin hemen sonrasında defaatle o parçaya geri dönmenizin mümkün olmasının nedeni yürek burkan müziğin sözlerle beraber sizleri mistik havanın derinlerine çekebilmesidir. Muhaverede söylem farkını ortaya koyarken asla esasın bozulmadığını ve bütünlüğün sağlandığını da ek olarak belirtmeliyiz. Tigran Aleksanyan ile Koby Israelite’nin enstrümantal bir düeti icra ettikleri Under The Apricot Tree geleneksel müzik ile caz akustiğinin bir potada sunulduğu, nitelikli ve sade bir dinlencelik olarak kayıttaki yerini alır. Ayrışımlar ve söze kıymet bildirmemenin karşısında giderek sağırlaşan toplumlara ithaf edildiği izlenimini canlandıran, sanatçının Politik söylemlerle direkt olarak bağlantılı olmadığı vurgusunu yapmasına karşın dinleyen tarafında olanlar için pek çok mesajı açıkça dile getiren Self Hating Blues, metal akkorların akordiyondan beslemeli anonim ezgi içerisinde taşlamayı devam ettirdiği Two Stone Down parçasıyla albümün sonuna yaklaşılır. Türlü çeşit katmanların ses verdiği ‘Is He Listening?’in kapanışında coşkun bir armoni nehrinin duyurulduğu Just Like Everybody Else ile albüm tamamlanır. Ser gitarlarla reggae müziğinin üzerinde iliştirilmiş yeni klezmer bakışımı, bir anlamda John Zorn’un ve Tzadik’in yıllardır istikrarlı bir biçimde sürdüredurduğu detaycıl müzikal yansıların, yeni kuşak sanatçılarca da hakikatle ilerletildiğini müjdeleyen bir sonuça ulaştırır. Koby Israelite müzikal disiplinleri teker teker dolaşarak, özümsediği karakteristik müzikal ses kılavuzuna dahil ettiği öğeler ile başkalaşmış bir seyyahlığın devamlılığını sağlamakta. Gerek avantgarde, gerekse de caz ve dünya müziği külliyatı içerisinde ismini sıklıkla zikretmemize vesile teşkil edecek kadar yoğun bir açılımı beraberinde getirmekte dinleyici tarafındaki bizlere de zihinlerdeki sorularımızın yanıtlarını da biraz çabayla bulabileceğimiz gerçeğine vurgu yapmaktan kaçınmayarak. Dinlendikçe daha da fazla bağımlısı olunabilecek bir üretici olan Koby Israelite, yılın kendi alanı dahilinde en namzet işiyle takdimimizdir.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Kocaman Kollar – Ece TEMELKURAN – Milliyet
Babam Vakıfla Yaşayacak… – Delal DİNK – Rober KOPTAŞ Röportajı – Devrim SEVİMAY – Milliyet
Kucaklaşınca Silinir Sınırlar – Gözde BEDELOĞLU – Birgün
Bizim Duvarlarımız Var! – Ozanser UĞURLU – Radikal
İstanbul Hangi Dili Konuşur? Ya Da İstanbul’un Yabancıları – Gündüz VASSAF – Radikal
Grev Güncesi – Sabah / ATV Emekçileri

Değerlendirilesi Güncel Makale ve Yazılar

Last FM ve MySpace’in Kına Gecesi – Dinleme Parki
İstanbul Bienali’nde Devrim – Can ILGIN – İşçi Mücadelesi
Sanatın Yeni Halleri – Necmiye ALPAY – Radikal
Ses Yitince Yazı Da Yolcu – Can ANAR – Serbest Yazarlar
Selden Zarar Gören Nesin Vakfı Destek Bekliyor – Bawer ÇAKIR – Bianet.org
Pan Sonic / Keiji Haino – Shall I Download A Blackhole And Offer It To You Albüm Eleştirisi – Okan AYDIN – Fasitdaire – Nota Bene
Julian Lynch Interview – David Perron – Foxy Digitalis
Tyondai Braxton Gets Loopy – The Guaridan
Mega Clearance – Mersenne – Undomondo
All Tomorrow’s Parties Planner: Best Indie Bands – Scott THILL – Wired
The Black Heart Procession – íí – 13Melek

Koby Israelite Official
Koby Israleite At Myspace
Koby Israelite At Tzadik
Koby Israelite Interview – Matthue ROTH – Zeek
Koby Israelite Band Live At RFH – Youtube
Klezmer Müziğinin Öncülleri – Muammer KETENCİOĞLU – Muammerketencioglu.com
Metavari Official
Metavari At Myspace
Metavari At Muxtape
James Yorkston Official
James Yorkston At Myspace
James Yorkston & The Big Eyes Family Players Official Info
James Yorkston & The Big Eyes Family Players At Domino Recordings Co.
The Big Eyes Family Players At Myspace
Amiina Official
Amiina At Myspace
Amiina Fansite
Bark Cat Bark At Myspace
Bark Cat Bark At Last.FM
Dedicated Records Official
Gayda İstanbul Resmi Site
Gayda İstanbul Kalan Müzik Sayfası
Gayda İstanbul BGST Müzik Sayfası
Gayda İstanbul Myspace Sayfası
Gayda İstanbul Roll Dergisi Röportajı – Çiğdem ÖZTÜRK – Merve EROL
Bandista Resmi Site
Bandista Myspace Sayfası
Bandista Paşanın Başucu Şarkıları Download / İndirme Linki
Opzzz! Manifest Resmi Site

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>Info Go-R-Sel Sevan Highway In Armenia – Tommy & Georgie
Tommy & Georgie Flickr Page

Koby Israelite Photos Courtesy From:

retorta_net – Mário Pires – FMM 2008 Flickr Set

>>>>>Poemé
Çağımızda Her Aşk – Roni MARGULIES

Ayrıntılardan arındırsam hayatımı;
desem ki: ben Elsa’yı çok sevdim.
O kadar. Bir kapı aralandı kısaca:
Bir başka dünyada, başka bir çağda
mümkün olabileceğini gördük aşkın.
Usulca kapandı tekrar kapı sonra.

Uzun uzun durmasam üzerinde;
desem ki: ben Elsa’yı çok sevdim.
O kadar. Aşkın başkalarını dışladığı,
sevdanın ille de bire bir yaşandığı yerde,
biri bir başkasını ne kadar sevebilirse,
o kadar sevebildim ben de işte.

Desem ki, böylesi bir dünyada,
böyleyken insan ilişkileri
başka türlü sevemezdik zaten.
Elsa duymuyorsa artık sözlerimi,
ne anlamı olabilir ki dediklerimin!
Sonuç olarak yenildik işte.

Desem ki, yumuşak bir sesle,
baştan yeniktir çağımızda her aşk.
Herkes gibi yenildik işte biz de.
İsyan etmesem, doğal karşılasam
ve ağlamayabilsem.
Ağlamasam.

Desem ki, değişecek birgün herşey,
çıkacak aşk bireylerin tekelinden.
Ne değişir ki bizim için? Ne değişir ki?
Baştan yeniktir çağımızda her aşk
ve çağımızın çocukları, Elsa’yla ben,
yenildik işte herkes gibi.