>Bi’Daha Deuss Ex Machina 234 – Frequenze All’interno Delle Lingue Perse

4 Comments

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents

Deuss_Ex_Machina_234_–_Frequenze All’interno Delle Lingue Perse

04 Mayıs Pazartesi gecesi *tekrar edilmiş programın parça dizinidir.
İlk Yayın Tarihi: [01 Aralık 2008]

>>>>>Musique

Album Of The Week: Virus Syndicate-Sick Pay (Planet µ)
>1<-Kosha-Rise Of Jah (Mixing Records)
>2<-Blazin Beats-Bitch (Mixing Records)
>3<-Distance-Headstrung (Planet µ-Chestplate)
>4<-Rumblejunkie-Dope Angel (Antiserum Remix) (Sub.Mission)
>5<-Virus Syndicate-Live At The Apollo (Planet µ)
>6<-Virus Syndicate-Dippin’ (Planet µ)
>7<-MRK1-Infection (Earwax)
>8<-Ebola-Neck Sprain (Proboscus)
>9<-Eero Johannes-We Could Be Skweeeroes (Planet µ)
>10<-Kode 9 vs. LD-Bad (Hyperdub)
>11<-Secret Agent Gel-Wednesday (Low Motion)
>12<-Rumblejunkie-Dope Angel (Sub.Mission)
>13<-Kosheen-Guilty (Plastician Remix) (Dubplate)
>14<-Radiohead-The Gloaming (DJ Shadow Remix) (White Label)

Download Set-İndir

Frequenze All’interno Delle Lingue Perse Bölüm (234) – Büyüyoruz Kendi Dengimizin, Bellediğimiz Sınırlarımızın Dışında, Bambamşka, Başkalaşmış Dillerin Üzerinde Dere Tepe Dümdüz Giderek, Ardılına Bile Bakmadan, Acının Ne Kadar Kolay Unutulduğunu Hatıralara Kazıyarak…

>>>>>Bildirgeç
İmkanlar elverdiğince kurgulanabilir mizansenler bütününden ayrıştırılan farklı imgelemlerin ortaya çıktığı gündelikliği ve yaşamı daha anlaşılabilir kılmaya yarayan bir olgu hakkında iki kelam etmek bir kaç satır da olsa yorum yapmak istiyoruz. Başkalaşıp, değişimin hızlıca dönen çarkının arasında, kendimizi kaptırıp gitmişken, dönüp de bir durum değerlendirmesini yapabilmenin kolaycılığına da kapı aralatan bir ayraç olan dil, kullanılabilirliği ile beraber idelerimizi anlaşılabilir çözümlemelere, hataların açmış olduğu yaraların hızlı bir biçimde iyileştirilebilmesi için gerekli olanı sağlayan bir yardımcı olarak yaşamımızı kapsıyor, kaplıyor. Yönelişimlerimiz kendi içerisinde birbirlerinden de ayrı odakları işaret ediyor olsa da, dil aslında tüm bu ayrıntılamalarımızı sağlıklı sorgulayabilmemiz için bir vesile teşkil ediyor. Düşüncenin önünde biriktirilen yarım yamalak dizilmiş kelime öbekleri, manidar birer cümle, fikriyat haline dönüşümünü sağlıyor. Giderek ironikleşen biçimlerde tezatların birbiri ardına sahne aldığı günümüz içerisinde de; bu minvalde çıkarımlar sağlayabilmek, sorgulara teşebbüs edebilmek, gidip geri dönemediğimiz eşiklerdeki hatalarımızın sonuçlarını öngörebilmek, tektipleştirilmiş bir düşünce girdabında kendimizi olduğumuz gibi, illa bir hazır kalıba sokmadan da ifade edebilmek için dil yardımıza koşuyor. Tekinsiz bir rayından çıkmışlığın kanıksandığı, sözlerin de birbirlerinden ayrıştırılamayacak bir biçim ve anlayışla bu duruma destek olduğu karaşınlığı aşıp , ilerimizi görebilmek için de sanırız dilden başka sığınabileceğimiz bir çatımız yok. Oluştuğu gibi, olduğu gibi, tüm seçeneklerin zihnimizin sınırlarıyla belirlendiği bu olgu, izansızlığın alıp yürüdüğü zamanımızda, değerlendirmek için artık son bir şansımızın kaldığına dikkati çekiyor. Olanbildiğince gerçekliğin acıtıcılığına da dem vurduran ince nüanslarıyla topluca, tek perdede. Sözcüklerin bizlere sunduğu zenginlikle yoğrulmuş dilimizden başka herhangi bir şeyimiz yok elimizde, son kertede.

Genişletilmiş, geliştirilmiş kelimelerle zenginleştirilmiş olan dil, düz mantığın sabitliğiyle yapılmış, kalın duvarları da aşabilmek için vesile teşkil etmekte. Zihinde belirmiş, ortaya çıkartmaya çalışılan soru ve sorunların çözümlenenebilirliğini arttıran çabaların bütününü de pekiştiren bir deneyimleme sahasını oluşturduğunu da bu tanıma eklemleyebiliriz. Söylenceye dahil olmuş tek başına bir kelime bile dilin yapısını sağlamlaştırdığını önerirsek, dil hayatın zor şartları altında sadece ve sadece kendi seslerini duyurabilmeye çalışanların, belki bir yerlerde yankı bulacak önerileri duyurabilmelerine de aracılık eden yapılandırmaların tümünü kapsadığını da belirtebiliriz. Bu eşikte zor olan ise sözlerle, birbirlerine tutturulan dilin kapsayıcı tüm imkanlarına gözlerini kapatarak, bir tek üstün amaçlarının istikbalini düşünerek, bulanıklaştırmaya çabaladıkları, diğerleri olarak tanımladıklarını, kendilerinin imkan ve olanaklarına da sahip olmayan keza aynı sınıfsal zeminden de saymadıkları insanlara reva olarak gördüklerini hiçbir beis duymadan ifade edenlerin, dikte edenlerin çokluğunun ortaya serdiği gerçeklik Dünyası ile yüzleşmek kalıyor. Muktedir olanların seslerinin, sözlerinin bize göre en başta sayılması gerekli olan dillerinin çatallaşmış, köhneleşmiş zihniyetlerini yansıtıyor olması, tekrara ve korkuya dayalı olan sözlerin altındaki asıl manalarını konuşmaktan kaçınmak zorunda bırakılan bir toplum haline evriliyor olmamız bile, soru’nun önemini arttırıyor. Kelimeler kaçınılmaz bir biçimde mazur görülmeyen, önemsenmeyen, görüşlerin teker teker damgalandığı bir dile doğrudan evriliyor. Sözlerin karamsarlığının alenen ifşaa edildiği, mutlak doğru olarak sunumlandırılanın ise sorgusuz, sualsiz bir biçimde kabul ettirilmesine dayanan bir döngüye ulaşılıyor. Körü körüne, körlemesine.

Alternatifi aramanın çokta uzaklarda olmadığının bilinmesine karşın devamlılığı sağlanan bu durum neticede var edilmeye çalışılan dilin kendi yapısını, ifade çeşitliliğini de yaralamaya, tökezletmeye teşebbüs olarak da ele alınabilecek sonuçlara ulaştırıyor. Düşüncenin içten geldiği gibi iletiminin ve paylaşımın önü alınmaya çalışılıyor her halükarda, fırsatta. Yönlendirmeler içten içe bu biriktirilen değişkenlikleri giderek kanıksamamıza neden oluyor. Gündelik koşuşturmacanın ardından, yığınlar halinde önüne dikiliverdiğimiz, gözlerimizi dörder dörder açtığımız, televizyon ekranları da çelişki, çözümsüzlük olarak neticeye bağlanan aracılığıyla beraber bu döngü tamamlanıyor. Dahilde sıkışık kaldığımız hanelerimizde, bir de dilin beraberinde getirmiş olduğu düşüncelerin yalın ve sahici yanı olagelmiş unsurlarla yüz göz olmadan yaşamımızı idame ettirmemiz vurgulanıyor. Alt mesaj olarak durmaksızın ilerleyen bir devinim ile beraber, tüm o alt yazılar, görüntü karmaşası ve gerçekliğin de çarpıtılmaya son derece müsait olan habersiz haber – kuşak yayınlarının yardımcı rolleri ile beraber. Olduğumuz noktadan bir adım daha ilerisine ulaşabilmek için ise bu zincirleme düzeneğin dışındaki noktalara ulaşabilmemiz gerekiyor, ortak çabayla. Aynen, Ludwig Wittgenstein’ın “Tractus Logico Philosophicus” yaptınında kaleme aldığı üzere, Dünayı resmedecek, dili aramamız gerekiyor. Sizli, Bizli ayrıştırmalara bağımlı olanı değil, hepimizi çatısı altında kapsayacak bir dil yapılandırmasına ulaşana kadar sürecek bir değişim ve arayış. Önyargıların örmüş olduğu nato kafa nato mermerliğin aşılabildiği, çözüme kavuşturulabildiği bir dil arayışı.

Deuss Ex Machina’nın Pazartesi akşamı sizlerle paylaştığımız bölümü içerisinde, yukarıda kısa da olsa değinmeye çalıştığımız dil olgusunu, endüstriyelliğin getirisi olan yabancılaşmanın etkilerinden , alternatif seslerin çoğaltılmasının gerekliliğine olan sebatla da ilişkilendirebileceğimiz bir seçkiyi sizlerle paylaştık. Müziğin salt bir yaşam fonu oluşturan izlencesinin dışında, alt okuması yapıldığı süreçte dinleyiciye, değişken çözümlemeler sunan bir yapıyı barındırmasına da öykünerek, yenilikçi formlar içerisinde elektronik müziğin şimdisine göz atma imkanına sahip olduk. Hayat güncesine de dair gözlemlerin fazlalaştığı, tereddüt ve endişelerin de üzerine giden betimlemelere zemin sağlayan , sözel açılımlar gerçekleştiren, bir yandan da popüler müziğin kapsamı alanını genişletmeye, bahsi açılmayan konulara dair anektodların aktarımını üstlenen yapılandırmalara sahip müzikler çatımızı oluşturdu. Salt tüketim kültürünün, dinle, hızlıca tüket sindirmeden unut gitsin, nasıl olsa yenisi var anlayışına karşı duruşu irdeleyen, seslerin sınırlarını zorlayan deneyselliklere de ev sahipliği yapan, dub-reggae müziğinin İngiltere’den yayılımını gösterdiği dubstep, moshstep, grime gibi disiplinlerin müziği taşıdıkları açılım bütünü bugün geldiğimiz noktada, sınırlı sayıda üretilen kayıtların da en az popüler müzikler kadar ilgi toparlayacağını, eksik olarak gördüğümüz unsurların tamamlandığında beklentileri karşılayan bir müziğe doğru evrilebileceğini ispat eden önermeleri barındırıyor. Kurgu, gerçek hayata doğru da yakaştıkça, şatafatın, parıltılarla cilalanmış popüler müzik icrasının olumlu yönde geliştiren yüzeylerine ulaşmak da görece kolaylaşıyor. Sırasıyla Ragga, Jungle, UK Garage gibi rave kültürünün gelişimi sürecinde bir parçasını oluşturmuş müziklerde, seslerini duyduğumuz MC’lerin son açılımlarından birisi olan, milenyum başlangıcından bu yana kayıtlarını yayınladıkları Grime disiplininden, 2008 yılının sonlarında yayınlamış oldukları ikinci albümleri olan “Sick Pay” kaydının da rehberliğinde “Virus Syndicate” grubunu sizlerin beğenisine sunuyoruz.Etkileşime girdiği aksak ritimler, yüksek bas kesitleri, ses örneklemeleri ile beraber şehrin müziğini yansıtan bir kurguyu barındıran Grime’ın geçişleri ile yer yer hip-hop’un hafızalara kazınan, hayatın gerçekçi yönlerine göndermeleri de barındıran bir kolaj olduğunu ilk elden belirtebiliriz. Ne sadece eğlence, ne sadece eleştiri ve yergi, ikisini de kararında birleştirebilen bir bileşke. Sasha Frere Jones New Yorker dergisinde yazdığı makalede belirttiği üzere, Grime doksanlı yılların sonunda raveleri tekrar gün yüzüne çıkaran, Amerika’lının hip-hop dediği müziğin İngiliz aksanıyla yeniden kotaran, nadiren yavaşlayan vokallere/rap’e dayalı bir müzik. Hip hop hala dans müziklerine nazaran sert bir müzik. Grime ise tam tersine müziğe kendinizi kaptırdığınızda hareketlenmeyi de barındıran bir tür. Doğu Londra menşeili, Dubstep, 2step, UK Garage, Moshstep de olduğu üzere Grime’da önyargıya sahip müzik dinleyicisini de etkileyebilecek ayrıntılara sahip bir müzikal formu sunuyor. Dahilinde farklı yönelişimler de barındıran, ağırlığı Londra’lı sanatçılardan oluşan Grime’a alternatif müziğin mabedi olma konusunda, Londra’nın ardından ikinci söz sahibi olan Manchester’ın adının geçmesini sağlayan ekip olarak Virus Syndicate’i gösterebiliriz. Ekip, kurucusu olduğu Contagious Recordings etiketiyle yayınlamış olduğu kısaçalarlar ile breakbeat’den, dubstep’e uzanan bir çizgide bahsetmeye çalıştığımız müzikal izleklerden işler paylaşan, 2003 yılında Sidewinder ödüllerinde En İyi Grime prodüktörü ödülünü kazanmış, Mark Foster aka MRK1 ve Gunchester kollektifinin üyeleri arasında yer alan JSD, Goldfinger ve Nika D adlı üç MC’den müteşekkil bir proje. 2Stepin kırılgan ritmlerini hip hop’dan soul’a evrilen bir düzlemde yeniden kotaran ara bağlaçlar ortaya çıkartan bir icrai sanat topluluğu olarak türün gelişiminde, Wiley, Roll Deep gibi sanatçılarla paralel bir hatta, alternatifler ortaya koydukları seyrüseferlerine girişirler. Diğer yandan da Tony Wilson ve Factory Records gibi zamanın Londra indie müzik sahnesine yanıt olarak Happy Mondays, Joy Division ve New Order gibi alternatifleri türetmiş bir kentin yeni yetmeleri olarak bu devinimde yeni kuşak olarak söz sahibi olurlar. Açılan eşiğin izleri üzerinde kendi yollarını çizerler. (JSD’nin UK Hiphop.com’a verdiği röportajdan alıntılanmıştır.) 2006 yılında günyüzü bulan debut albümleri The Work Related Illness çalışması, müzikal değişkenlere sıklıkla başvurulduğu, jungle ve dub müziğinin de yapılarını oluşturan eleştirel bütünlüğe sahip, karakteristik ‘ses’ kimliklerinin de tanımlanmaya çalışıldığı bir deneyselliği barındırır.Planet Mu etiketiyle yayınlanan çalışma, İngiliz MC’liğinin ulaştığı gelişmişliği mercek altına alan, zekice kotarılmış söz bütünlüğüyle, ortaya çıkartılan müziklerdeki ince nüanslarla bütünlenmiş bir yapıt olarak kısa sürede dinleyicilerin ilgisine mazhar olur. Amerikan, yer altı rapinin içselleştirdiği, konularda, detaylarda benzeşen sözcüklerin vokal kısmlarına gelindiğinde, üç sanatçının tarafından belirlenen yönler doğrultusunda evrildiği, geliştirildiği, öfkenin paylaşıldığı bir iletim halini alırlar. Albümün açılışında kendisine yer bulan, kasvetli havanın yansıtıcısı olarak MRK1’ın prodüksiyona iliştirdiği koro kesitinin, güncel sokağın sesini yansıtan örnekle bütünlendiği, “Seni uyarıyorum, bir gün yasını tutacaklar” sözcükleriyle beraber, gerçek bir yer altı albümü deneyimine buyur ediliriz. Ses kesitlerinin kullanımındaki zenginliğin yansısı olarak, kuvvetlenen bir sinematik yansıtıcılık da parçanın bu kasvetini duyumsatır. Sabah 9 akşam 5 gerçeğini ti’ye alan, gündelik koşuşturmacanın çarkları arasına kendini kaptırmadan da yaşanılabileceğini ironik bir dille inceleyen, caz yoğunluklu 2step parça Clockwork “gerçek kesit” olarak çalışmada yerini alır. Gözlemlere dayalı olanı, bilinip de pek fazla sözü edilmeyen yaşayışların dünyasını irdeleyen, vokal geçişlerinin arasına yerleştirilip egzantrik bir tümevarıma ulaşmayı kolaylaştıran, yükselen çiğ melodi katkılı, Karma gibi parçalar, Grime’ın gösterişe ihtiyaç duymadan, direkt olarak mesajını paylaşan prodüksiyonları arasında özel olarak anılabilir. Finalde yer alan Tim Burton’ın Batman filminin, Danny Elfman tarafından yazılan ana müziğinden kesitlerin, yoğun bass kümeleri, vurmalılarla yapılandırıldığı, vergi uzmanı ile olan karşılaşmayı hicveden tefrika Taxman parçası da bu değerlendirmemize eklenebilir diğer bir örneği teşkil eder.

Keskin hatlara sahip, işlenen konuların şehrin arka sokaklarında yaşanan olaylara dair vurgunun da üzerine ısrarla baskı yapan Virus Syndicate’in şimdilik son durağı olan Sick Pay albümü hakkındaki notlarımızı iletelim. Alttan ilerleyen ses alaşımlarının üzerine, Jamaika’nın toasting kültüründen de ilham alarak oluşturulan, ağırlıklı olarak hip hop ile karşılaştırılmasına da neden olan laf ebeliğinde bu çalışma içerisinde de artan bir ivme ile yeni tarzlar deneyimleyerek yola devam eden, MC triosu karşımıza çıkmakta. MRK1’ın dubstep’in sınırlarına bir nebze olsun daha da yaklaşan denemelerini de duyumsamanız mümkün. Melodilerin kaynaktan edinilmiş hallerinin üzerinde, yenileştirilmiş ses efektleri ile harman edildiğinde elde edilen sentetik örneklemeler, yerini daha organik, olduğu gibi işleyen kirli bir ses formuna bırakıyor. Sesler çeşitlendirilirken, parçaların vuruculuğunu arttırmaya vesile teşkil eden, sözlerde politik, toplumsal çarpıklıklardan, gündelik hayatın parçası olan sorunlar, aşk gibi ortak konulara dair çıkarsamalara dahil olduğu bir secere oluşturulur. Virüsün yayılımına dair göndermeleri barındıran, aksak vurmalıların, endüstriyel ritimlerle buluştuğu hoşgeldiniz kaydı Doorway ile albüm açılıyor. Bizim sanat müziğimize de benzeyen, eleştirilerde Arap müziği olarak kayıt altına alınan, kanun , keman ikiliğinin pasajı üzerinde, bir önceki çalışmanın kapanış parçası olan vergi memurunun dönüşünü, iğneleyici sözlerle harman eden bir curcuna Taxman Returns ile albüm, denyselliğin çok da zorlayıcı olmadan dinleyiciye buluşturulabileceğini kanıtlıyor. Yüksek bas kümesinin, hararetli bir dans pisti canavarına evrimini işleyen moshstep; Vibrator, bhangra’nın sahne aldığı, karikatürize edilmiş bir sahnenin canlandırıldığı ismiyle müsemma Dippin’, işin canlı performans kısmına en çok yaklaşan, geçmiş müzik türlerine de selam çakmayı ihmal etmeyen bir dinlenceliği sağlayan Live At Apollo, son sekiz senedir dinlemekte olduğumuz alternatif elektronik disiplinlerin tümüne dair bir ön izleme yapabilmenizi de sağlıyor.

‘Hemşireyi ara, dilimde çok büyük bir yara var, hiç kimsenin çözemeyeceği, fakirliğinden onur duyan’ dizelerinde olduğu gibi kültürel olduğu kadar, genelleme ve ön yargılara takılı kalmışlığa da muhalif göndermeler kulaklarımıza çalınmakta. Endüstriyel gitarların geçen hafta Deuss Ex Machina’da incelediğimiz Distance’ın çalışmasında kendine yer bulduğu gibi dolu dolu kullanıldığı, yaşadıkları Manchester’dan seslerini duyurmaya devam edecek olmalarına dair terk etmek olmaz ana fikirli yapılandırmanın çehresinde şekillenen Won’t Give Up ile finale ulaşıyoruz. Çalışmanın ilave şarkılar hanesinde, son dönemde yıldızları parlayan dubstep kollektifi Various Productions’ın ters yüz ettiği Apollo ve Neva Argue’nin moshstep yorumuna da kulak kabartmanızı salık veririz. Virus Syndicate, enerjik yapısının dahilinde pek çoklarının diline pelesenk olmuş tekerlemelerden daha mantıklı sözler sarf etmeye gayret eden bir kollektif. Müziğin kalıplara takılı kalmış örneklerinin ötesinde alternatifi arayanlar içinse biçilmiş kaftan. Keşfedin!.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Virus Syndicate At Planet µ
Virus Syndicate At Myspace
Virus Syndicate & MRK1 At BBC Radio 1
Virus Syndicate’s JSD Interview On UK Hip Hop.com
Kosha At Myspace
Kosha At Pyro Radio
Blazin Beats At Last FM
Mixing Records
Distance At Planet µ
Distance At Myspace
Rumblejunkie At Myspace
Rumblejunkie At Virb
Sub.Mission At Myspace
MRK1 At Myspace
MRK1 At Wikipedia
MRK1 “Totally Unauthorized” Sampler
Ebola At Myspace
Eero Johannes At Myspace
Eero Johannes At Planet µ
Kode9 Official
Kode9 At Myspace
Kode9 At Barefiles
Kode9 vs Flying Lotus On Rinse FM
Kode9 vs LD At Dubstep Forum
Hyperdub Official
Secret Agent Gel Official
Secret Agent Gel At Myspace
Kosheen Official
Kosheen At Myspace
Kosheen At Ekşi Sözlük
Plastician At Myspace
Guilty Remix At Chemical Ltd.
Radiohead Official
DJ Shadow Official
DJ Shadow At Myspace

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————

>>>>>Info Go-R-Sel Parrhesia – Through Language In Vienna
© Parrhesia Civil Language
Virus Syndicate Photos From
1– –2– –3

>>>>>Poemé
Dağınık Gazel – Yılmaz ODABAŞI

“Eski güzel şeylerden değil,
yeni kötü şeylerden başlamak gerekir.”
-Water Benjamin-

Göç
geçer…

Geçer ayrılıklar baladı.
Siyah bir orman olur gençliğimiz.
Bize böyle pay kalır.
Bize böyle pay kalır…

Ağla sömürgem… Belki dönemem!
Oralarda usul usul talazlanan nehirlerde yaz kalır;
kış yanar, düş üşür yüreğimde.
Ağlarım, gözyaşım beyaz kalır…

Sonra askerler yeniden kuşatırlar aşınmış kaleleri.
Bin “hawaar “parçalar gecenin döşeğini.
Ocaklar iniler, yas büyür, orta yerde kan kalır;
Dıngılava’da peştamallı çocuklar havuzlara işerler;
gözlerinde bir mahmur özlem kalır…

Derken bir Ankara, bir poyraz beni döve döve içeri alır.
Yollar da giderek uzaklaşır… Giderek uzaklaşır.
Fahişeler terli kasıklarıyla sabaha uğurlanır,
kuşlar inkâr edilir, gökyüzü yağmalanır;
ben büyürüm bu kederle kalbim uslanır…

Ağla sömürgem!
Ağla ve kucakla kumral delikanlını.
Buralarda çatılmış bir tüfeğim böğrümde taflan kalır.
Şimdi Kızılay’da oturmuşum hasretin kancasında;
geçer zaman, geçer yıllar, günlere bir yeni hazan kalır…

Ağla sömürgem… Sen hep mağlup bir ağlayışta,
ben uzak susarım bu mağlubiyet için hep anlayışta.
Bak, çöpçüler bu geceyi de piç edip süpürdüler.
Ben ise haber değeri bile olmayan bir haykırışta,
özleminle hâlâ bir yakarışta…

Ağla, ben de ağlarım gözyaşlarım özlemine az kalır.
Buralarda nem var; nem varsa sende kalır!
Daha çağırırken beni,
anı bile kalmaya tenezzül etmeyen dağ dorukları,
sömürgem yaslar durur sesime kırgın ayrılıkları…

Ben gittim
ve yittim!

Oralarda usul usul talazlanan nehirlerde yaz kalır,
yaslarım günleri yüzüme gözyaşım beyaz kalır.
Burada yıllar küfürle uğurlanır.
Ben büyürüm içindeki haylaz çocuk uslanır…
Ve günler geçer, herkes gider, pistler boşalır;
sahnede bir kurtlar, bir ben bir klasik dans kalır.

Ağla sömürgem… Buralarda döne döne-
mem! Artık bir yeşile dolmasak da anılardan haz kalır.
Sen de bir zaman duyarsın
bir gün bir taze mezar kazılır:

Ardından bir dağınık gazel ile, kül ile
Ankara’da bir ölü yılmaz kalır…

>Deuss Ex Machina # 234 – Frequenze All’interno Delle Lingue Perse

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents

Deuss_Ex_Machina_234_–_Frequenze All’interno Delle Lingue Perse

01 Aralık 2008 Pazartesi gecesi yayınlanan programın parça dizinidir.

>>>>>Musique

Album Of The Week: Virus Syndicate-Sick Pay (Planet µ)
>1<-Kosha-Rise Of Jah (Mixing Records)
>2<-Blazin Beats-Bitch (Mixing Records)
>3<-Distance-Headstrung (Planet µ-Chestplate)
>4<-Rumblejunkie-Dope Angel (Antiserum Remix) (Sub.Mission)
>5<-Virus Syndicate-Live At The Apollo (Planet µ)
>6<-Virus Syndicate-Dippin’ (Planet µ)
>7<-MRK1-Infection (Earwax)
>8<-Ebola-Neck Sprain (Proboscus)
>9<-Eero Johannes-We Could Be Skweeeroes (Planet µ)
>10<-Kode 9 vs. LD-Bad (Hyperdub)
>11<-Secret Agent Gel-Wednesday (Low Motion)
>12<-Rumblejunkie-Dope Angel (Sub.Mission)
>13<-Kosheen-Guilty (Plastician Remix) (Dubplate)
>14<-Radiohead-The Gloaming (DJ Shadow Remix) (White Label)

Download Set-İndir

Frequenze All’interno Delle Lingue Perse Bölüm (234) – Büyüyoruz Kendi Dengimizin, Bellediğimiz Sınırlarımızın Dışında, Bambamşka, Başkalaşmış Dillerin Üzerinde Dere Tepe Dümdüz Giderek, Ardılına Bile Bakmadan, Acının Ne Kadar Kolay Unutulduğunu Hatıralara Kazıyarak…

>>>>>Bildirgeç
İmkanlar elverdiğince kurgulanabilir mizansenler bütününden ayrıştırılan farklı imgelemlerin ortaya çıktığı gündelikliği ve yaşamı daha anlaşılabilir kılmaya yarayan bir olgu hakkında iki kelam etmek bir kaç satır da olsa yorum yapmak istiyoruz. Başkalaşıp, değişimin hızlıca dönen çarkının arasında, kendimizi kaptırıp gitmişken, dönüp de bir durum değerlendirmesini yapabilmenin kolaycılığına da kapı aralatan bir ayraç olan dil, kullanılabilirliği ile beraber idelerimizi anlaşılabilir çözümlemelere, hataların açmış olduğu yaraların hızlı bir biçimde iyileştirilebilmesi için gerekli olanı sağlayan bir yardımcı olarak yaşamımızı kapsıyor, kaplıyor. Yönelişimlerimiz kendi içerisinde birbirlerinden de ayrı odakları işaret ediyor olsa da, dil aslında tüm bu ayrıntılamalarımızı sağlıklı sorgulayabilmemiz için bir vesile teşkil ediyor. Düşüncenin önünde biriktirilen yarım yamalak dizilmiş kelime öbekleri, manidar birer cümle, fikriyat haline dönüşümünü sağlıyor. Giderek ironikleşen biçimlerde tezatların birbiri ardına sahne aldığı günümüz içerisinde de; bu minvalde çıkarımlar sağlayabilmek, sorgulara teşebbüs edebilmek, gidip geri dönemediğimiz eşiklerdeki hatalarımızın sonuçlarını öngörebilmek, tektipleştirilmiş bir düşünce girdabında kendimizi olduğumuz gibi, illa bir hazır kalıba sokmadan da ifade edebilmek için dil yardımıza koşuyor. Tekinsiz bir rayından çıkmışlığın kanıksandığı, sözlerin de birbirlerinden ayrıştırılamayacak bir biçim ve anlayışla bu duruma destek olduğu karaşınlığı aşıp , ilerimizi görebilmek için de sanırız dilden başka sığınabileceğimiz bir çatımız yok. Oluştuğu gibi, olduğu gibi, tüm seçeneklerin zihnimizin sınırlarıyla belirlendiği bu olgu, izansızlığın alıp yürüdüğü zamanımızda, değerlendirmek için artık son bir şansımızın kaldığına dikkati çekiyor. Olanbildiğince gerçekliğin acıtıcılığına da dem vurduran ince nüanslarıyla topluca, tek perdede. Sözcüklerin bizlere sunduğu zenginlikle yoğrulmuş dilimizden başka herhangi bir şeyimiz yok elimizde, son kertede.

Genişletilmiş, geliştirilmiş kelimelerle zenginleştirilmiş olan dil, düz mantığın sabitliğiyle yapılmış, kalın duvarları da aşabilmek için vesile teşkil etmekte. Zihinde belirmiş, ortaya çıkartmaya çalışılan soru ve sorunların çözümlenenebilirliğini arttıran çabaların bütününü de pekiştiren bir deneyimleme sahasını oluşturduğunu da bu tanıma eklemleyebiliriz. Söylenceye dahil olmuş tek başına bir kelime bile dilin yapısını sağlamlaştırdığını önerirsek, dil hayatın zor şartları altında sadece ve sadece kendi seslerini duyurabilmeye çalışanların, belki bir yerlerde yankı bulacak önerileri duyurabilmelerine de aracılık eden yapılandırmaların tümünü kapsadığını da belirtebiliriz. Bu eşikte zor olan ise sözlerle, birbirlerine tutturulan dilin kapsayıcı tüm imkanlarına gözlerini kapatarak, bir tek üstün amaçlarının istikbalini düşünerek, bulanıklaştırmaya çabaladıkları, diğerleri olarak tanımladıklarını, kendilerinin imkan ve olanaklarına da sahip olmayan keza aynı sınıfsal zeminden de saymadıkları insanlara reva olarak gördüklerini hiçbir beis duymadan ifade edenlerin, dikte edenlerin çokluğunun ortaya serdiği gerçeklik Dünyası ile yüzleşmek kalıyor. Muktedir olanların seslerinin, sözlerinin bize göre en başta sayılması gerekli olan dillerinin çatallaşmış, köhneleşmiş zihniyetlerini yansıtıyor olması, tekrara ve korkuya dayalı olan sözlerin altındaki asıl manalarını konuşmaktan kaçınmak zorunda bırakılan bir toplum haline evriliyor olmamız bile, soru’nun önemini arttırıyor. Kelimeler kaçınılmaz bir biçimde mazur görülmeyen, önemsenmeyen, görüşlerin teker teker damgalandığı bir dile doğrudan evriliyor. Sözlerin karamsarlığının alenen ifşaa edildiği, mutlak doğru olarak sunumlandırılanın ise sorgusuz, sualsiz bir biçimde kabul ettirilmesine dayanan bir döngüye ulaşılıyor. Körü körüne, körlemesine.

Alternatifi aramanın çokta uzaklarda olmadığının bilinmesine karşın devamlılığı sağlanan bu durum neticede var edilmeye çalışılan dilin kendi yapısını, ifade çeşitliliğini de yaralamaya, tökezletmeye teşebbüs olarak da ele alınabilecek sonuçlara ulaştırıyor. Düşüncenin içten geldiği gibi iletiminin ve paylaşımın önü alınmaya çalışılıyor her halükarda, fırsatta. Yönlendirmeler içten içe bu biriktirilen değişkenlikleri giderek kanıksamamıza neden oluyor. Gündelik koşuşturmacanın ardından, yığınlar halinde önüne dikiliverdiğimiz, gözlerimizi dörder dörder açtığımız, televizyon ekranları da çelişki, çözümsüzlük olarak neticeye bağlanan aracılığıyla beraber bu döngü tamamlanıyor. Dahilde sıkışık kaldığımız hanelerimizde, bir de dilin beraberinde getirmiş olduğu düşüncelerin yalın ve sahici yanı olagelmiş unsurlarla yüz göz olmadan yaşamımızı idame ettirmemiz vurgulanıyor. Alt mesaj olarak durmaksızın ilerleyen bir devinim ile beraber, tüm o alt yazılar, görüntü karmaşası ve gerçekliğin de çarpıtılmaya son derece müsait olan habersiz haber – kuşak yayınlarının yardımcı rolleri ile beraber. Olduğumuz noktadan bir adım daha ilerisine ulaşabilmek için ise bu zincirleme düzeneğin dışındaki noktalara ulaşabilmemiz gerekiyor, ortak çabayla. Aynen, Ludwig Wittgenstein’ın “Tractus Logico Philosophicus” yaptınında kaleme aldığı üzere, Dünayı resmedecek, dili aramamız gerekiyor. Sizli, Bizli ayrıştırmalara bağımlı olanı değil, hepimizi çatısı altında kapsayacak bir dil yapılandırmasına ulaşana kadar sürecek bir değişim ve arayış. Önyargıların örmüş olduğu nato kafa nato mermerliğin aşılabildiği, çözüme kavuşturulabildiği bir dil arayışı.

Deuss Ex Machina’nın Pazartesi akşamı sizlerle paylaştığımız bölümü içerisinde, yukarıda kısa da olsa değinmeye çalıştığımız dil olgusunu, endüstriyelliğin getirisi olan yabancılaşmanın etkilerinden , alternatif seslerin çoğaltılmasının gerekliliğine olan sebatla da ilişkilendirebileceğimiz bir seçkiyi sizlerle paylaştık. Müziğin salt bir yaşam fonu oluşturan izlencesinin dışında, alt okuması yapıldığı süreçte dinleyiciye, değişken çözümlemeler sunan bir yapıyı barındırmasına da öykünerek, yenilikçi formlar içerisinde elektronik müziğin şimdisine göz atma imkanına sahip olduk. Hayat güncesine de dair gözlemlerin fazlalaştığı, tereddüt ve endişelerin de üzerine giden betimlemelere zemin sağlayan , sözel açılımlar gerçekleştiren, bir yandan da popüler müziğin kapsamı alanını genişletmeye, bahsi açılmayan konulara dair anektodların aktarımını üstlenen yapılandırmalara sahip müzikler çatımızı oluşturdu. Salt tüketim kültürünün, dinle, hızlıca tüket sindirmeden unut gitsin, nasıl olsa yenisi var anlayışına karşı duruşu irdeleyen, seslerin sınırlarını zorlayan deneyselliklere de ev sahipliği yapan, dub-reggae müziğinin İngiltere’den yayılımını gösterdiği dubstep, moshstep, grime gibi disiplinlerin müziği taşıdıkları açılım bütünü bugün geldiğimiz noktada, sınırlı sayıda üretilen kayıtların da en az popüler müzikler kadar ilgi toparlayacağını, eksik olarak gördüğümüz unsurların tamamlandığında beklentileri karşılayan bir müziğe doğru evrilebileceğini ispat eden önermeleri barındırıyor. Kurgu, gerçek hayata doğru da yakaştıkça, şatafatın, parıltılarla cilalanmış popüler müzik icrasının olumlu yönde geliştiren yüzeylerine ulaşmak da görece kolaylaşıyor. Sırasıyla Ragga, Jungle, UK Garage gibi rave kültürünün gelişimi sürecinde bir parçasını oluşturmuş müziklerde, seslerini duyduğumuz MC’lerin son açılımlarından birisi olan, milenyum başlangıcından bu yana kayıtlarını yayınladıkları Grime disiplininden, 2008 yılının sonlarında yayınlamış oldukları ikinci albümleri olan “Sick Pay” kaydının da rehberliğinde “Virus Syndicate” grubunu sizlerin beğenisine sunuyoruz.Etkileşime girdiği aksak ritimler, yüksek bas kesitleri, ses örneklemeleri ile beraber şehrin müziğini yansıtan bir kurguyu barındıran Grime’ın geçişleri ile yer yer hip-hop’un hafızalara kazınan, hayatın gerçekçi yönlerine göndermeleri de barındıran bir kolaj olduğunu ilk elden belirtebiliriz. Ne sadece eğlence, ne sadece eleştiri ve yergi, ikisini de kararında birleştirebilen bir bileşke. Sasha Frere Jones New Yorker dergisinde yazdığı makalede belirttiği üzere, Grime doksanlı yılların sonunda raveleri tekrar gün yüzüne çıkaran, Amerika’lının hip-hop dediği müziğin İngiliz aksanıyla yeniden kotaran, nadiren yavaşlayan vokallere/rap’e dayalı bir müzik. Hip hop hala dans müziklerine nazaran sert bir müzik. Grime ise tam tersine müziğe kendinizi kaptırdığınızda hareketlenmeyi de barındıran bir tür. Doğu Londra menşeili, Dubstep, 2step, UK Garage, Moshstep de olduğu üzere Grime’da önyargıya sahip müzik dinleyicisini de etkileyebilecek ayrıntılara sahip bir müzikal formu sunuyor. Dahilinde farklı yönelişimler de barındıran, ağırlığı Londra’lı sanatçılardan oluşan Grime’a alternatif müziğin mabedi olma konusunda, Londra’nın ardından ikinci söz sahibi olan Manchester’ın adının geçmesini sağlayan ekip olarak Virus Syndicate’i gösterebiliriz. Ekip, kurucusu olduğu Contagious Recordings etiketiyle yayınlamış olduğu kısaçalarlar ile breakbeat’den, dubstep’e uzanan bir çizgide bahsetmeye çalıştığımız müzikal izleklerden işler paylaşan, 2003 yılında Sidewinder ödüllerinde En İyi Grime prodüktörü ödülünü kazanmış, Mark Foster aka MRK1 ve Gunchester kollektifinin üyeleri arasında yer alan JSD, Goldfinger ve Nika D adlı üç MC’den müteşekkil bir proje. 2Stepin kırılgan ritmlerini hip hop’dan soul’a evrilen bir düzlemde yeniden kotaran ara bağlaçlar ortaya çıkartan bir icrai sanat topluluğu olarak türün gelişiminde, Wiley, Roll Deep gibi sanatçılarla paralel bir hatta, alternatifler ortaya koydukları seyrüseferlerine girişirler. Diğer yandan da Tony Wilson ve Factory Records gibi zamanın Londra indie müzik sahnesine yanıt olarak Happy Mondays, Joy Division ve New Order gibi alternatifleri türetmiş bir kentin yeni yetmeleri olarak bu devinimde yeni kuşak olarak söz sahibi olurlar. Açılan eşiğin izleri üzerinde kendi yollarını çizerler. (JSD’nin UK Hiphop.com’a verdiği röportajdan alıntılanmıştır.) 2006 yılında günyüzü bulan debut albümleri The Work Related Illness çalışması, müzikal değişkenlere sıklıkla başvurulduğu, jungle ve dub müziğinin de yapılarını oluşturan eleştirel bütünlüğe sahip, karakteristik ‘ses’ kimliklerinin de tanımlanmaya çalışıldığı bir deneyselliği barındırır.Planet Mu etiketiyle yayınlanan çalışma, İngiliz MC’liğinin ulaştığı gelişmişliği mercek altına alan, zekice kotarılmış söz bütünlüğüyle, ortaya çıkartılan müziklerdeki ince nüanslarla bütünlenmiş bir yapıt olarak kısa sürede dinleyicilerin ilgisine mazhar olur. Amerikan, yer altı rapinin içselleştirdiği, konularda, detaylarda benzeşen sözcüklerin vokal kısmlarına gelindiğinde, üç sanatçının tarafından belirlenen yönler doğrultusunda evrildiği, geliştirildiği, öfkenin paylaşıldığı bir iletim halini alırlar. Albümün açılışında kendisine yer bulan, kasvetli havanın yansıtıcısı olarak MRK1’ın prodüksiyona iliştirdiği koro kesitinin, güncel sokağın sesini yansıtan örnekle bütünlendiği, “Seni uyarıyorum, bir gün yasını tutacaklar” sözcükleriyle beraber, gerçek bir yer altı albümü deneyimine buyur ediliriz. Ses kesitlerinin kullanımındaki zenginliğin yansısı olarak, kuvvetlenen bir sinematik yansıtıcılık da parçanın bu kasvetini duyumsatır. Sabah 9 akşam 5 gerçeğini ti’ye alan, gündelik koşuşturmacanın çarkları arasına kendini kaptırmadan da yaşanılabileceğini ironik bir dille inceleyen, caz yoğunluklu 2step parça Clockwork “gerçek kesit” olarak çalışmada yerini alır. Gözlemlere dayalı olanı, bilinip de pek fazla sözü edilmeyen yaşayışların dünyasını irdeleyen, vokal geçişlerinin arasına yerleştirilip egzantrik bir tümevarıma ulaşmayı kolaylaştıran, yükselen çiğ melodi katkılı, Karma gibi parçalar, Grime’ın gösterişe ihtiyaç duymadan, direkt olarak mesajını paylaşan prodüksiyonları arasında özel olarak anılabilir. Finalde yer alan Tim Burton’ın Batman filminin, Danny Elfman tarafından yazılan ana müziğinden kesitlerin, yoğun bass kümeleri, vurmalılarla yapılandırıldığı, vergi uzmanı ile olan karşılaşmayı hicveden tefrika Taxman parçası da bu değerlendirmemize eklenebilir diğer bir örneği teşkil eder.

Keskin hatlara sahip, işlenen konuların şehrin arka sokaklarında yaşanan olaylara dair vurgunun da üzerine ısrarla baskı yapan Virus Syndicate’in şimdilik son durağı olan Sick Pay albümü hakkındaki notlarımızı iletelim. Alttan ilerleyen ses alaşımlarının üzerine, Jamaika’nın toasting kültüründen de ilham alarak oluşturulan, ağırlıklı olarak hip hop ile karşılaştırılmasına da neden olan laf ebeliğinde bu çalışma içerisinde de artan bir ivme ile yeni tarzlar deneyimleyerek yola devam eden, MC triosu karşımıza çıkmakta. MRK1’ın dubstep’in sınırlarına bir nebze olsun daha da yaklaşan denemelerini de duyumsamanız mümkün. Melodilerin kaynaktan edinilmiş hallerinin üzerinde, yenileştirilmiş ses efektleri ile harman edildiğinde elde edilen sentetik örneklemeler, yerini daha organik, olduğu gibi işleyen kirli bir ses formuna bırakıyor. Sesler çeşitlendirilirken, parçaların vuruculuğunu arttırmaya vesile teşkil eden, sözlerde politik, toplumsal çarpıklıklardan, gündelik hayatın parçası olan sorunlar, aşk gibi ortak konulara dair çıkarsamalara dahil olduğu bir secere oluşturulur. Virüsün yayılımına dair göndermeleri barındıran, aksak vurmalıların, endüstriyel ritimlerle buluştuğu hoşgeldiniz kaydı Doorway ile albüm açılıyor. Bizim sanat müziğimize de benzeyen, eleştirilerde Arap müziği olarak kayıt altına alınan, kanun , keman ikiliğinin pasajı üzerinde, bir önceki çalışmanın kapanış parçası olan vergi memurunun dönüşünü, iğneleyici sözlerle harman eden bir curcuna Taxman Returns ile albüm, denyselliğin çok da zorlayıcı olmadan dinleyiciye buluşturulabileceğini kanıtlıyor. Yüksek bas kümesinin, hararetli bir dans pisti canavarına evrimini işleyen moshstep; Vibrator, bhangra’nın sahne aldığı, karikatürize edilmiş bir sahnenin canlandırıldığı ismiyle müsemma Dippin’, işin canlı performans kısmına en çok yaklaşan, geçmiş müzik türlerine de selam çakmayı ihmal etmeyen bir dinlenceliği sağlayan Live At Apollo, son sekiz senedir dinlemekte olduğumuz alternatif elektronik disiplinlerin tümüne dair bir ön izleme yapabilmenizi de sağlıyor.

‘Hemşireyi ara, dilimde çok büyük bir yara var, hiç kimsenin çözemeyeceği, fakirliğinden onur duyan’ dizelerinde olduğu gibi kültürel olduğu kadar, genelleme ve ön yargılara takılı kalmışlığa da muhalif göndermeler kulaklarımıza çalınmakta. Endüstriyel gitarların geçen hafta Deuss Ex Machina’da incelediğimiz Distance’ın çalışmasında kendine yer bulduğu gibi dolu dolu kullanıldığı, yaşadıkları Manchester’dan seslerini duyurmaya devam edecek olmalarına dair terk etmek olmaz ana fikirli yapılandırmanın çehresinde şekillenen Won’t Give Up ile finale ulaşıyoruz. Çalışmanın ilave şarkılar hanesinde, son dönemde yıldızları parlayan dubstep kollektifi Various Productions’ın ters yüz ettiği Apollo ve Neva Argue’nin moshstep yorumuna da kulak kabartmanızı salık veririz. Virus Syndicate, enerjik yapısının dahilinde pek çoklarının diline pelesenk olmuş tekerlemelerden daha mantıklı sözler sarf etmeye gayret eden bir kollektif. Müziğin kalıplara takılı kalmış örneklerinin ötesinde alternatifi arayanlar içinse biçilmiş kaftan. Keşfedin!.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Virus Syndicate At Planet µ
Virus Syndicate At Myspace
Virus Syndicate & MRK1 At BBC Radio 1
Virus Syndicate’s JSD Interview On UK Hip Hop.com
Kosha At Myspace
Kosha At Pyro Radio
Blazin Beats At Last FM
Mixing Records
Distance At Planet µ
Distance At Myspace
Rumblejunkie At Myspace
Rumblejunkie At Virb
Sub.Mission At Myspace
MRK1 At Myspace
MRK1 At Wikipedia
MRK1 “Totally Unauthorized” Sampler
Ebola At Myspace
Eero Johannes At Myspace
Eero Johannes At Planet µ
Kode9 Official
Kode9 At Myspace
Kode9 At Barefiles
Kode9 vs Flying Lotus On Rinse FM
Kode9 vs LD At Dubstep Forum
Hyperdub Official
Secret Agent Gel Official
Secret Agent Gel At Myspace
Kosheen Official
Kosheen At Myspace
Kosheen At Ekşi Sözlük
Plastician At Myspace
Guilty Remix At Chemical Ltd.
Radiohead Official
DJ Shadow Official
DJ Shadow At Myspace

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————

>>>>>Info Go-R-Sel Parrhesia – Through Language In Vienna
© Parrhesia Civil Language
Virus Syndicate Photos From
1– –2– –3

>>>>>Poemé
Dağınık Gazel – Yılmaz ODABAŞI

“Eski güzel şeylerden değil,
yeni kötü şeylerden başlamak gerekir.”
-Water Benjamin-

Göç
geçer…

Geçer ayrılıklar baladı.
Siyah bir orman olur gençliğimiz.
Bize böyle pay kalır.
Bize böyle pay kalır…

Ağla sömürgem… Belki dönemem!
Oralarda usul usul talazlanan nehirlerde yaz kalır;
kış yanar, düş üşür yüreğimde.
Ağlarım, gözyaşım beyaz kalır…

Sonra askerler yeniden kuşatırlar aşınmış kaleleri.
Bin “hawaar “parçalar gecenin döşeğini.
Ocaklar iniler, yas büyür, orta yerde kan kalır;
Dıngılava’da peştamallı çocuklar havuzlara işerler;
gözlerinde bir mahmur özlem kalır…

Derken bir Ankara, bir poyraz beni döve döve içeri alır.
Yollar da giderek uzaklaşır… Giderek uzaklaşır.
Fahişeler terli kasıklarıyla sabaha uğurlanır,
kuşlar inkâr edilir, gökyüzü yağmalanır;
ben büyürüm bu kederle kalbim uslanır…

Ağla sömürgem!
Ağla ve kucakla kumral delikanlını.
Buralarda çatılmış bir tüfeğim böğrümde taflan kalır.
Şimdi Kızılay’da oturmuşum hasretin kancasında;
geçer zaman, geçer yıllar, günlere bir yeni hazan kalır…

Ağla sömürgem… Sen hep mağlup bir ağlayışta,
ben uzak susarım bu mağlubiyet için hep anlayışta.
Bak, çöpçüler bu geceyi de piç edip süpürdüler.
Ben ise haber değeri bile olmayan bir haykırışta,
özleminle hâlâ bir yakarışta…

Ağla, ben de ağlarım gözyaşlarım özlemine az kalır.
Buralarda nem var; nem varsa sende kalır!
Daha çağırırken beni,
anı bile kalmaya tenezzül etmeyen dağ dorukları,
sömürgem yaslar durur sesime kırgın ayrılıkları…

Ben gittim
ve yittim!

Oralarda usul usul talazlanan nehirlerde yaz kalır,
yaslarım günleri yüzüme gözyaşım beyaz kalır.
Burada yıllar küfürle uğurlanır.
Ben büyürüm içindeki haylaz çocuk uslanır…
Ve günler geçer, herkes gider, pistler boşalır;
sahnede bir kurtlar, bir ben bir klasik dans kalır.

Ağla sömürgem… Buralarda döne döne-
mem! Artık bir yeşile dolmasak da anılardan haz kalır.
Sen de bir zaman duyarsın
bir gün bir taze mezar kazılır:

Ardından bir dağınık gazel ile, kül ile
Ankara’da bir ölü yılmaz kalır…

>Radar Live – Günce # 2 – İyi Müzik Her Saniye…

Leave a comment

>Uzlaşmacı ve müziğe meraklı olan herkesi sarmalayıcı bir etkinlik olarak kurgulanmış Radar Live’da ikinci gün full program ve çoklu seçmeli olarak zihinlerde sıkı izler bırakarak geçti.

Alternatif kültürün yaygınlaşması için müziğin tanınmasını ve bilgilendirici birer yol haritası olarak şekillenen etkinlik/festival Radar Live türler arasında bağlaçlar kurarak melodik serüvenler yaşanmasını bir kere daha olanaklı kıldı. Hiç olmadığı kadar çok katılımın sağlanabilmesi için güneşin batması gerekli olsa da katılımcı/dinleyici profili çıkan isimlere göre homojenleşen gelişen düzleşen artan bir ilgi ile takip edildi.

Güneşin kavuruculuğu bir yana rüzgardan kaynaklı olarak asker yanığı temasına ulaşmış bulunduğumuz ikinci gün 10.00 sularında Ahu’nun egzantrik seti ile beraber uykudan uyanmanın mahmurluğunu üzerimizden attık. Bezgin alemlerinin namlı şahsiyetlerinden sevip saydığımız Hastaman ve onun tamamlayıcısı keskin Radikal küpüyle yarar Kaan Sezyum ağabeyimizin seçkisi ile fevkaladenin fevkinde plajın ortasında sevildik sayıldık. Tüm türler arası geçişler birbirlerine paralel olarak ilerleyen seyyahlık ile beraber hem müzik yükseliyor hem de güneş’in kavuruculuğu.

Akşam üzerine afiyetle tüketilecek memleketimizin saykodelik hacimli deneysel topluluğu “Replikas” artık ustalıklarının belgelendirmesi olarak da değerlendirebileceğimiz bir set ile Radar Live’ın akşam seansının açılışını gerçekleştirdiler. Gelecek kaygımızın üzerimizde şekillendirdiği yaraları üstürüplu bir dille bağlayan “Ömür Sayacı”, Erkin Koray’ın yeniden yeniden “cover” yapılmış parçalarından biri olarak tüketilmeye devam eden, dinlenilmeye doyulamayan “Çiçek Dağı” bezirgan başlarının hegemonyasına kafa sallayan “Hortum” ve Batı Berlin diyarlarından memleketin hip-hop sahnesine transfer olan lafazan-usta Fuat’ın katılımı ile şenlenen “Üç Dil” tevazuu ile müzikalitenin nerelere gidebileceğinin niye bunca senedir takipçisi olduğumuzun ispatı olarak kara kaplı altın yaldızlı defterimizde yerini aldı. Ha bir de ben diyeyim Repli sen de Kas “Replikas, Replikas”…

Beirut sahnesine ve müziğine geçmeden evvel konser performansları ile albüm kayıtlarının bir gittiği sevip saydığımız yeni topluluklardan “DANdadaDAN”ın performansına da kısaca değinmekte fayda var. Sahnede olayı yaşamak, müziği hissederek duyurmak deyimi bu satırlarda geçerliliğini sağlıyor. Vokalist Korhan Futacı’nın deneyimliliği ve kontrolü kitleyi yönlendirebilecek kadar etkileşimli ses yelpazesi ile donatılmış saksafon sololar müziklerinin doğru bir şekilde iletilmesini sağladı. Aramızda dolanan “Hayaletler”, çatalın hikmetini çözebilir misin “Zın Zın”, gitmenin bazen zorlayınca sonu beraberinde getireceği mimlenen “Kara Araba” zaten omurgalı bir müzikal seleksiyon oluşturmaya çabalayan bir ekip için sağlam adımlarla ilerlediklerinin bundan sonra da izlenmesi öncelikli olarak listelerimize dahil edilmesi gerektiğini belirtiyoruz. Zach Condon’un sekiz kişilik aktif topluğunun ve detaylı “balkan/çingene” müziği seçkilerine dair notlarımıza geçelim.


Balkanlar ile hiç tanışmadan, uzunca bir Doğu Avrupa gezisi ardından alınmış bir karar silsilesi ile girişilen, ilk parçanın büyük abi tarafından “eleştiri bâbında nine şarkılarına” benzetilmesi neticesinde bugün “çok şükür” dinlediğimiz ve seyrine doyamadığımız bir müzik ortaya çıktı. Nazar değmesin diyerek sahnede yerini alan Zach ve şürekasının ilke melodileri ile plaj vesaire bölgelerden yoğun bir giriş gerçekleşti. Alışılageldiği üzere dinlenilen ve tüketilen müziklere benzeş bir formu tutturmayı başarmış bir ekip olarak Beirut seyircinin beklentisini tatmin etmeyi başaran bir grafik tutturmayı başardı. Slovakya’nın baş şehri “Bratislava” nın ruhunu betiği parça, sevi ve ölüm temasını yaralayıcı bir ezgi bütününe dönüştüren “Postacards From Italy” ve yeni çalışmalarından bir iki örnek ile Worldcard ana sahnesinin tozunu kaldırdılar. Bekleşen ve sabırsızlanan dinleyiciler için sıkı bir güneş banyosu ardından alınan serin bir duş etkisi yaratarak, dinlediğimiz müziklerin temellerini de harman ederek bizleri mesut ettiler. Bu arada Radar Live öncesi grup ile bağlantıya geçen dinleyicilerin taleplerinden biri olan yılların anonim şarkısı olan “Şiki Şiki Baba” Koçani Orkestar’dan bu yana dinlemiş olduğumuz en iyi düzenlemelerden birisi olarak kayıtlarımıza not ediyoruz.

Türdeş harmanı olarak keyifli ve ultra chill out kıvamlı Nouvelle Vague topluluğu artık dinleyicileri tanıdığından dozu kıvamında bir seçki ile dinlenmeye alınmış bünyeyi tatmin etmeyi başardılar. Dead Kennedys “cover”ı “Too Drunk Too Fuck” parçası dinlencede “pik” noktayı yakalamayı başardık.

Etkileyiciliği, bir örnek olamadığı her halukarda belirli olan 2005 yılında Synch Festivalinden belleğimize yerleştirdiğimiz Jamie Lidell gecemizin en aydınlık noktalarından birisi olarak belirtmekte fayda var. Özellikle “Multiply” kaydının adaşı parça, Music Will Not Last, Game For Fools albümle özdeş olarak ilerlese de röpdöşambırı (valla sözlüklerin yalancısıyız) ile sahnede ala franga bir caz-motown soul-alabildiğine funk-elektronika bütünseli olarak sahneyi Booka Shade topluğuna bıraktı. Elektronika harmanı olarak dahası deneysel kurgusu ile ardıllarının niye takipçisi olduklarını çok “şık” seleksiyonlar ile sunmayı başaran “Jamie Lidell” Festival içerisindeki alternatifliğin özel örneklerinden birini sundu.

Gecemizi Manchester’ın medarı iftiharı olarak belirtebileceğimiz (Happy Mondays’te aynı seviyededir yazmadan geçmeyelim.) indie alemlerinin takdirlerini çoktan toplamış topluluklarından James, Radaristalar ile buluşmasına tanık olmak üzere Worldcard ana sahnesinin yolunu tuttuk.


Tim Booth’un enerjik bir o kadar da samimi ve içten vokali ile ekibin geri kalanının uzunca bir süre sonrasında birliktelikleri ile tazelenmiş “James” formel olarak disk ve plaklardan dinlemiş olan bizim gibi genç kuşak için de öğretici, bilgilendirici ve Madchester’ın kudretli zamanlarını 2007 yılında yaşamamızı olanaklı kıldı. Özellikle “Say Something” ile Thr Rapture ile yorulmuş olmamızı unutturan bir giriş ile nelerin bizleri beklediğini müjdelediler. Sözel tanımlandırmalar gerisi için teferruat teşkil edeceğinden yıllardır bu anı bekleyen dinleyicilerden, sözlerin güzellikleri ve manaları üzerine muhabbetlere dayanan “James” temalı toplanışlarımız nihayetinde mutlu “Son”a kavuşmuş oldular.Evet bir kere daha bu topraklara ayak basmak için hiç olmadıkları kadar çok hevesli olduklarını bis’leri sırasında duyarak sözleşmemiz dinleyicileri fazlası ile memnun etti. “Sağolun” Tim Booth, Jim Glennie Larry Gott, Saul Davies, Mark Hunter, Dave Baynton-Power kulaklarımızı şenlendirdiğiniz için…

Bu uzun ve zevkli maratonu tamamlamak için de Anton Kubikov ve Maxim Milyutenko ikilisinin melodik, aksamlı, realist pasajlar içeren tematik çıkışlı minimal techno grubu SCSI-9 topluluğu için Miller Arena’nın yolunu tuttuk. Geçiş dönemlerinin en sıkı olduğu dönemlerde Rusya gibi farklılaşmanın ve gelişmenin zorluklarını alt ederek sadece müzik ile var olan ikilinin Kompakt gibi (giderek büyüyen bir medya haline dönüşen etiket) plak şirketinde asal bir uzantıyı oluşturduklarını, melodik kurgunun sadece elektronik aksamdan kaynaklanan bir düzenleme dizisi, ses temaşası olmadığının asl’olanın duygu olduğunu belirten, şimdilerde form olarak açıldığı sulardan daha neo-analitik new age tınılarına da kucak açan çalışmalara imza atan SCSI-9 Radar Live’ın ikinci gecesi için uygun, telaşsız ve gerçekten mesut bir şekilde geceyi nihayete erdirmemizi olanaklı kıldı…

Radar Live tüm hızı ile devamlılığını sürdürmeye devam ediyor… 10.000 civarında Radarista ile yola ve müziği keşfe devam…Çokça müzikle, bolca muhabbetle… Bildirgeçlerimiz ile sizlerle beraber olmaya devam edebilmek ümidiyle…

Official Resimler İçin Fotoğrafları Çeken; Burak’a ve Hızlı Servis İçin Başta Ayça Güçlüten Nezdinde Basın Merkezinde Çalışan Emekçilere özel teşekkürlerimizle…

Ayrıyeten sürekli güncellenen Radar Live Blogu İçin Tıklayınız