>Deuss Ex Machina # 237 – Life In A Glasshouse – Report’08

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents

Deuss_Ex_Machina_237_–_Life In A Glasshouse – Report’08
“Sene Devir Oldu, Baki Kaldı Tınılar”

29 Aralık 2008 Pazartesi gecesi ‘canlı’ gerçekleştirilen programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Guest: Sühan Gürer (Proodos / Dinleme Parkı)
>1<-Machinefabriek-Fonograaf (Dekorder)
>2<-Aidan Baker & Tim Hecker-Hymn To The Idea Of Night (Alien8 Recordings)
>3<-Koushik-Out My Window (Stones Throw Records)
>4<-Pivot-In The Blood (Warp Records)
>5<-Benga & Coki-Night (Tempa)
>6<-iTAL tEK-Wind Tunnel (Planet µ)
>7<-Why?-The Hollows (Live At Eli’s Live Room) (Anticon / Tomlab)
>8<-Nine Inch Nails-21 Ghosts III (The Bull Corporation)
>9<-Mogwai-Danphe And The Brain (Matador / PIAS)
>10<-Portishead-Third (Island Records)
Life In A Glasshouse – Report’08 Bölüm (237) – Günler birbirilerini kovalayıp geçiyor, hayat hataya mahal vermeyen bir dakiklikle. Ne çok ümidimiz vardı oysa hayata geçirmekte aceleci davrandığımız, ne çok istek ve temenni, bir cam kubbenin içinde tıkılı kaldık…
>>>>>Bildirgeç
Çark tüm hızıyla dönüyor. Hızı ve rotası kestirilmiş olanın peşi sıra gidip geri gelen bir çemberleme, devamlılığı sağlayan bir yönergeler bütününden mülhem yapısal karşımıza çıkıyor. İçinde geçiniyor, geçinip gidiyormuşçasına kendimizi kaptırıverip gittiğimiz bir yapılandırma. Durağanlaşmadan, sonu ne olur bilinemeden gidilen bir seyahat gibi dönemeçlerin keskinliğinde çokça vakıf olamadığımız bir çark, etrafımızı sarmalamakta. Öngörüler ve beklentilerimiz aksini gösteriyor olsa da, en azı temenni, yokuş yukarı çıkmak için tersinden hareket ettiğimiz bir duruma çıkartıyor, bu çark ve onun getirdiği yaşamsallık. Farkına varmak yerine ısrarcılığımızla dar alanda kıstırılmışlığımızın simgelesi de olan çark. Tükenme deyiminin, sonuna kadar hakkını verdiğimiz bir mücadelenin sahasını oluşturuyor bu çark haddizatında. Bir örnekleşmeye başlayan, farklı seslerin tek bir ses haline indirgenmesini sağlaya duran bir hengamenin de merkezinde konumlandırılan bir evren, aslında. İdeyi oluşturan, zeminlerin artık eskisinden de zor bir biçimde kurgulanabildiği bu evrende, açmazlarımızı da simgeleyen, kimler olduğumuzu da açık seçik beyan eden, günlerin önünü arkasını belirginleştiren, kapsayan bir olgular dizini karşımıza çıkmakta. Sessizliğin içerisinde yol almaya çalışmak kadar ürkütücü, ahalinin gelgiti içerisinde tek başına ayrıştırılmanın eziciliği kadar gerçekçi, hiç gidilemeyen, gidilemediğinde de kanıksanması daha kolay olan acıların, yanı başınızda kopan çığlıklarını duymak kadar sahici bir çark bu devinim. Çarkın dişlileri bir gün sizi de kapabilir!

Asgari müşterekte birleşmeyi unutan bir neslin ahvali olarak daha fazla dibe batmamak içinde farkına varılması gerekenleri işaretleyen bir süreç, bu debelenip durduğumuz. Görülmesi gerekli olanları süs, püs yığınından arınmış bir biçimde idrak edebilmek için faydalanabileceğimiz bir görüngü tümleteci. Pundunu bulduk mu, kulbunu takmaktan geri kalmadığımız, her halukarda kendimizi haklı görmenin dışında da fikirlerin olduğunu anlayabilmemizi sağlayan bir bağlaç. Öyle ki, çoğunlukla geleneksel bir söylem haline getirilen sınırlandırmaların dışına çıkabilmenin bile belirli bir riske bağlantılandığı, bir zaman diliminde çarkın varlığını da kanıtlamış olacağız. İçselleştirmenin getirisi olarak belki daha fazla hataya meyil edeceğiz, ancak sonuç ne olursa olsun kırk kere doğrudur bu denilerek sunulanın da çok da doğruyu belirtmediğinin idrak edeceğiz. Durumun vehameti karşısında, bana dokunmayan yılan bir yaşasın kisvesinden kurtuluşumuzu da sağlayabileceğiz. Dünya denilen şu sahnenin üzerinde figüranlıktan kurtulabilmeyi de deneyebileceğiz belki kimbilir? Sorunun içerisinde bile kendi yönünü tayin eden bir bakışıma sahip bir imge çark. Duraksız bir koşuşturmacayla nihayete ermiş bir senenin ardından ortaya çıkartılabilecek detaylandırmalar bütününü de kavislere girmeden açıklayabilmek için kullanmaya başvurduğumuz bir ‘simge’ olarak betimleyebiliriz. Birbiriyle ilintili olan, her bir adımda, her yaşanan günde karşılaşmak zorunda kaldığımız ‘sorun’ gerçekliğini de ortaya çıkartabilen bir bütüne ulaşıyoruz. Çarkın dişlileri arasında seyrüseferimizi sürdürmeye çabalarken. 365 gün altı saat, ardılımızda kaldı, söyleneceklerin daha en başında olduğumuzun da farkındayız, bu satırların aracılığı ile sizlerle uzunca zamandır konuşup, dertleşmemiz de biraz da bu çarkın devinimine hız katabilme gayesiyle sürüyor. Her bir yeni adımda, her bir tümcede, olabildiğince kartları saklamadan, açık bir biçimde, fikrimizi paylaşma gayesiyle.

2007 yılının değerlendirmesinde kaleme aldığımız üzere, giderek grileşen, hatları keskinleştirilen, biz, siz, onlar ayrıştırmalarına girişilen bir evrenin varlığından dem vurmuştuk. Geçen bir senenin ardında hala aynı noktalardaki eksikliklerin varlığını koruyor olmasını, istisnasız bir biçimde ötekileştirmenin artık çok olağan bir şekilde lince doğru evrilmesinin seceresini ortaya koyan nice hatalarla karşılaştık. İlerletilmeye çalışılan açılımların aslında var edilmeye çaba sarf edileni de zora soktuğunu çeşitli kere çoklu karelerde irdeleme imkanına sahip olduk. 21. yüzyıl içerisinde olmamıza karşın eskilere terk edip, ardımızda bıraktığımızı sandığımız kafatasçılığının yeniden sahnelemesine tanıklık ettik. Sesler ekip, sessizliğin çok daha fazla yaygınlaşmadan durumun fecaatliğine dair çıkarımlar gerçekleştirdik. İşitilmesi bir yana konuşulması üzerinde bile problem bulunan konularda daha söylenecek şeylerimiz olduğunun farkına vardık. Kesintisiz bir biçimde hayatımızı etkisi altına alagelen olguların izlerindeki çoruşmalara, kakafoniye ulaştık. Dipsiz bir kuyu halini alan Avrupa Birliği maceramızın nihayetinde bu senede nadasa bırakıldığını, getirilerinden birisi olan demokratik açılım taleplerinin bile duyulmaz olarak sınıflandırıldığını idrak ettik. Emeğin saygınlığının 2008 ‘de arttırmasını beklerken 1 Mayıs’da yine yeniden Taksim’in kuşatılıp, emekçilere geçilmez kılınmasını gözyaşı bombalarının başrolünde, hazır ve nazır teyit ettik. Ekonomik dengelerin daha fazla rayından çıkmasının ardından, hamdolsun bizi teğet geçen bir krizle burun buruna geldik. Bir tümce öncesinde bahsettiğimiz emeğin ne kadar da kolay gözden düşürüldüğünün, istatistiki bilgiler haline dönüştürüldüğünü de, işten çıkartılmalarla beraber yeniden fark ettik. Fark ettik ki, korumaya çalıştığımız bu çarkın aslında başkalarının oluru olmadan, ne bir adım ileri, ne bir adım geri götürülebildiğini de ha keza. Mecazi olması bir yana fikir denilegelen bütünün sunumlandırılmasında vaha görevi üstlenen, bilgi dediğimiz şeyin en ham halini de, en yoğunlaştırılmış makalelerini de bir arada bulabileceğiniz internette geleceğin ön izlemesini de geride bıraktığımız yılda, yüzlerce yeni sitenin engellenmesi ile beraber yaşadık. Bilgiye ulaşabilmek için tünellerden, geçitlerden, ayarlamalardan geçilebildiği bir bilgi kaynağımız oldu vesselam. Kıstas yerini kıssaslara bıraktı.

Dünyada yankısını kısa sürede bulan “umut” dalgalanmasının ne kadar kısıtlı bir sürede haşat edildiği gerçeğini de idrak ettik. Bir şeylerin değiştirilebilirliğine olan sebatın, gerçekten istenildiğinde başarı olarak geri döneceğine olan tutkunun süresinin, kutsal dengelerle örgülenmiş çarkın, talimatnamesine şartsız uyulmasından geçtiğini öğrendiğimiz ana kadar olduğuna dair çıkarsamaya tosladık. Baştakini, umudun ne kadarının kaldığını ise 20 Ocak 2009’dan sonra görebileceğiz. Popülizmin dümdüz ettiği, başlıklara taşıdığı, dışlaştırdığı, dış kapının mandalı bellediği insanların başlarına gelenlerin günyüzü bulduğu bir 2008’i geride bıraktık. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)Genel Sekreteri, Tayfun Görgün’ün 10 Ekim’de açıkladığı gibi hukuksuz cezalandırma bir devlet politikası halini aldı. Muhalifliğin tamamiyle sindirilmesine çalışıldığı, pek çok konuda olduğu üzere, işkencede de gözleri görmez, kulakların duymaz kılındığı, çalışıldığı, çok sesi çıkanın bir şekilde susturulduğu bir düzenin, cânı nasıl kolay bir biçimde zapt edebildiklerini şahitlik ettik. Türkiye’de Engin Çeber, Yunanistan’da Alexandros Grigoropoulos’un ödedikleri bedelin, gün gelir hepimizin kapısını da çalabileceği gerçeği ise en büyük derslerden birisini uslara düşürdü, ahir zamanımızda. Mahşerin gözlerimizin önündeki canlandırılmasıydı bütün bunlar bildiklerini kendine saklayıp susmanın, sıradanlaştırılan çarkın içinde diğerleriyle herşeye evet diyebilmenin, yaşamak için öncül olduğunun alt yapısıydı. Öyle ya, ses etme konuşabilme ve diyalektik oluşturabilmek uzay çağında daha mümkün değildi, olur alınmadan. Yılın son günlerinde yaşanan Gazze Katliamı da, bu karaşın 2008 tablosunu daha da vahimleştiren bir yönü ortaya çıkarttı. İnsanlığımız, yıllardır süren gücü yetenin güçsüzü ezmeye devam ettiği kanlı bir finale daha imza atılıyordu. Sözün bittiği yer tabirinde bir evre daha açılıyordu, uzunca bir süre daha etkisi yadsınamayacak bir biçimde etkisini an itibariyle daha da korkutucu bir görünüme evrilen.Son sözü, Birgün Gazetesi yazarlarından, NTV Haber Müdürü olan Mete Çubukçu’nun Radikal’e verdiği yeni yıl temennisi tamamlasın: 2008 iyi başlasa da sonu pek iç açıcı geçmedi. Ekonomik kriz keyif kaçırdı, İsrail’in Gazze’deki çocuklar üzerine ‘döktüğü kurşun’ tuz biber ekti. Bu karamsar hava 2008 ’in en iyi haberi olan ‘Obama rüzgârını’ bile durdurdu. 2009’da enseyi karartmayayım ama insanlık alemi olarak vicdanımızı, adalet duygumuzu, ilişkilerimizi bir kez daha gözden geçireceğimiz bir yıl olsun.

Müzik, bu birbirleriyle en başında bağlantılı görünmeyen, ancak dikkatli bakıldığında çarkın işlevini yitirmesine neden olan durumları irdeleyebilmemize, sağlıklı yorum getirebilmemize, resmin genelini anlayabilmemize yardımcı olan bir bağlantıyı sağlıyor. Değişkenlik arz eden makamların birbirleriyle oluşturdukları ses dehlizleri, yeni rotalar, yeni düşünceleri beraberinde getiriyor. Hiç olmadığı kadar çoğalan bir biçimde muhalifliğin ön plana çıktığı, gündelik dilin içinde kendine yer bulan söylemlerin üzerine giderek alternatifi kotarmaya çabalayanların çoğaldığı bir dinlencelik kulaklarımızda yer etti.Uzun uzun, nağme nağme. Kimi zaman düşündürücü bir egzersizi sundu, kimi zaman zihin dağıtan bi kurguyu, doğaçlamalarla şekillendirilen bir mizansenden, hayatın gerçek kesitlerine uzanan laf ebeliği dolu göndermelere, imtiyasızlığını sonuna kadar kullanan biat etmek yerine alternatifi geliştirebilmek konusunda deneyselliğin kapılarını aşındıranlar 2008’in müzikal izleğini oluşturdu Deuss Ex Machina dizininde. Birazdan göz gezdireceğiniz 45’lik listemizde de bu minvalde, yol gösterici olmuş, çeşitli kereler programımız içerisinde yer vermeye çabaladığımız çalışmalardan bir derlemeyi bulacaksınız. İliştirilen notlar ile beraber, dinlemek için bir öneri bütünü.Çünkü bu satırlardan ne kadar yazılırsa yazılsın, müzik en doğru mesajını dinleyiciye ulaştığında karşılığını bulan bir önerme. Çünkü müzik, yaşamanın daraltılmış sahalarından daha geniş bir perspektifi yakalayabilmemizi kolaylaştırabilecek kadar içselleştirebileceğiniz tınılar bütününden menkul. Deuss Ex Machina’nın da çatısını oluşturan, kaynakça olark faydalandığımız, sizlerle paylaşmaya çabaladığımız müziklerin kulağımızı birazcık da olsa daha farklı olana açabilmesi temennisiyle. İyi Dinlenceler…

01 – Portishead – Third (Island Records)

Kişisel bir not defteri edasıyla kaleme alınmış, nükteli, iğneli ve derinlerimize kadar işlemiş olagelen şiddet sarmalının paralelinde şarkı sözlerinin arzı endam ettiği, kasvetin beraberinde getirdiği acıların anatomisini ortaya çıkartan detaylardan beslenen bir ekol ekip, Portishead. Kurşuni griliğin göğün ve yerin platolarını kapladığı bir zaman diliminde, sözlerini sakınmadan, çıkışlarını sağladıkları trip-hop eksenini riske girip yeni yüzeylere taşımaları bile başlı başına önem teşkil etti üçüncü albümleri olan Third’de. Varolanın dışındakilere kulak kabartmamızı sağladılar. Geoff Barrow, Adrian Utley ve Beth Gibbons, deneysellikte ustalaşmanın getirisini de her bir parçasında ayrı bir zevk alınacak, zamanımız katastrofunu de dillendiren bir masal haleti ruhiyesine büründürerek Third’ü kulaklarımıza ulaştırdılar Bitmeyecek bir kalp çarpıntısında umutsuzluğun çoraklaştırdığı insanlara düşünme imkanı sağladılar. Yılın En İyi Albümü.02 – Mogwai – The Hawk Is Howling (Matador – PIAS)

Stuart Braithwaite ve şürekasından müteşekkil Mogwai topluluğu No Future = No Education (Fuck The Curfew) kısa çalarını da kaydettikleri Chem19 stüdyosuna 10 yılın ardından geri döndüklerinde, çiğ melodilerle beslenen, gürültü hüzmelerinin izdüşümlerine kapısını aralatan The Hawk Is Howling albümüyle geçtiğimiz senenin önemli kayıtlarından birisinin altına imzalarını attılar. Sınırlara bağımlı kalmadan, yenilenme zamanı geldiğinde kabuğunu tereddütsüz biçimde değiştiren, etiketlenemeyen müziklerindeki seyrüseferlerinde, sözü de kararında kullanarak yeniden şaşırtmayı başarırlar. “Lanet olasıca vurdumduymazlığın, neredeyse gerçek amâlardan daha görmez insanların kalp yaralarındaki kabuk bağlanmışlıklarının eziciliğine inat ederek, direniş sözü geçtiğinde o ne ola ki zırvalamasının diyarlarında Mogwai çişeltileriyle, duru bir uyanışı simgeliyor. Teşvik ediyor.Durduk yerde hiçbir değişim olmaz biraz da siz çaba sarf edin demeye getiriyorlar sözü, ki hiç haksız değiller…”03 – Nine Inch Nails – Ghosts I – IV (The Null Corporation)

Ürettiği çalışmalar ile modern müziğin mihenk taşları arasında yer alan Trent Reznor’un, fikir olarak son derece önemli ama değeri maalesef anlaşılamamış “Year Zero” kaydının üzerinden altı ay geçmiş iken, Interscope etiketiyle olan ihtilaflı ayrılığının ardından ekibiyle ortaya çıkarttığı “Ghosts I – IV” enstrümantal detaylandırmaları yeni eşiklerin muştulayıcısı olan bir kayıt olarak dinleyicilere ulaşır. Geçişleriyle tını dehlizlerine açılan, melodik yapıların da çoğu zaman ütopik yansımaları dirilttiği tonlamalardan beslenen bir bütünlük ilk bölümden itibaren kendini gösterir. Albüm kaydı sırasında Reznor’un değindiği gibi, bir parça oluşturma sürecinde, önceliği görsel malzemelerden esinlenmeye, onların çağrıştırdığı yer, imgelem, durumlar üzerine odaklanarak tıpkı bir soundtrack gibi detaylarda büyüyen kompozisyonlar dizisinin yapılandırılmaya gayretlerinin de sağlamasıdır. Kendi müzikal evrenlerine dahil olduğunuz Nine Inch Nails akışlarıyla pek çok şeyi açıklamaya vakıf olan birer methiye haline dönüştürüyor. Her bir hayaletin karakterinde başkalaşmış, mekanikleşmiş insallık hal ve gidişlerine sert eleştirilerde bulunuyor. 04 – WHY? – Alopecia (Anticon – Tomlab)

İçeriğin giderek boşlanması, birbiri ardına benzeşen aynı akorlardan türetilmiş bir müzikal disiplin haline dönüşen ‘indie’nin 2008’de vasatı aşmasını sağlayan önemli kayıtlardan birisine değinmek istiyoruz. Jonathan Wolf, Josiah Wolf, Doug McDiarmid aka Douq ve Austin Brown dörtlüsünden oluşan WHY?, 2005 yılında yayınlanmış olan “Elephant Eyelash” kaydında tertipledikleri Bay Area Rock band formuna yaklaşan bir evrim geçirmelerinin ardından gün yüzü bulan Alopecia ile ne kadar ciddi olduklarını bir kere daha kanıtlamayı başardılar. Sözlerin derinlerinde günyüzü bulan çelişkileri, bunları tamamlayan folk kesitlerinden, rockabillylere, elektronika kümelerden, alaşımın kökünde yer bulan hip-hop’un alameti farikası olan laf ebeliğinin incelikleri ile bütünlemelerinin neticesini de kısa sürede almayı başarırlar. Yaşamın sert duvarlara çarpa çarpa ilerlediği bir zamanda, pusun ardılında ortaya çıkanları fark etmek için kimi zaman uyarıcı, kimi zaman da yönlendirici bir vazife Alopecia’ nın Deuss Ex Machina’nın da başatlarından birisi olmasını sağladı.05 – iTAL tEK – Cyclical (Planet µ)

Dinlemiş olduğunuz müziğin geçmişin önemli çıkışlarına benzeştiği anları teyit ettiğiniz olur mu? Saf formüllerle örgülenmiş, birbiri içerisinde değişkenlik arz eden yapılandırmaların üretim safhalarını da merak ettiğiniz oldu mu? Elektronik müziğin giderek bir popüler meta haline dönüştürülmesinden siz de muzdarip misiniz? Bu soruların bir veya birkaçına yanıtınız evet ise, Alan Myson’ın “iTAL tEK”i Cyclical albümünde derlediği ses öğeleri ile elektronik müzik dinleyicilerini tatmin edecek bir bütünü ortaya çıkartmayı başardığını belirtelim. 90’lı yılların elektronik müzik algısındaki Leftfield seslerini, deneysel bileşkeleri ile akıllı dans müziği sularına dolaştıran, partisyonlar arasına serpiştirdiği “bass” kümeleri, “dub” öğeleri, filmlerden derlenmiş konuşma alıntılarından oluşan katmanlar iTAL tEK’in müziğini daha rahat mercek altına almanızı sağlayacaktır. Mike Paradinas’ın Planet Mu etiketinden yayınlanan Cyclical bu minvalde, değişkenleri süreklilik arz eden bir sentezi barındırır. Ambient’ın ham partikülleri, illbient’ın matematiksel kurgusu, technonun orjinaline bağlı kalınan tezahürleriyle beraber bir başyapıt haline dönüşür. Birbirleriyle geçişlerinden tutun da özenle hazırlanmış kapak çalışmasına kadar tam bir bütünlük ile beraber.06 – Benga – Diary Of An Afro Warrior (Tempa)

Güney Londra’nın Croydon semtinden çıkan Benga (Beni Uthman ya da Benga Adejurno) geçtiğimiz sene içerisinde yayınladığı Diary Of An Afro Warrior albümü ile elektronik müziğin en keşfedilmeye müsait formlarından birisi olan dubstepi daha anlaşılır kılmayı başarır. Kendine referans olarak aldığı James Brown’dan, Michael Jackson’a pop müzik ikonlarından, elektronun ham yansımalarına, aksak ritmlerin müzikal aynalaması olan breakbeat’e, elektronik müzik dinlenceliğinin atalarından “house” müziğe kadar pek çok farklı kaynaktan beslenen bir kolaj müziğinin yapısında kulaklara çalınanların kısa bir özetini sağlayacaktır. Benga aynı zamanda, Dubstep’in salt bir kolaj, bir ardıl, bir dönemeç olmadığını başlı başına farklı bir metodoloji ile kendine sürekli yeni elbiseler biçen bir terzi edasıyla yeniden formüle edilebilen bir ses yelpazesi olduğunun altını kalınca çizer. Sadece albümden Coki ile beraber kotardığı ve François Kevorkian gibi duayenin bile listesine dahil olup, oluru almış Night adlı parça bile, dans müziğinde kurgulama tekniği ile farklılığın peşinde koşmak isteyen elektronik müzik takipçilerine yeterince açık bir şekilde yardımcı olunduğunun kanıtını oluşturur. Sonuca bağlarsak da, dubstep Benga gibi prodüktörlerin çabalarıyla gündemde kalmaya, birilerinin müzikal inatlarını kırma konusunda kulak aşinalığı sağlamaya devam edecek görünüyor. 07 – Pivot – O Soundtrack My Heart (Warp Records)

2007 yılında Battles gibi kendi yolunu çizmeye çaba sarf eden math-rock ekibine benzeşen bir izleğin yolcusu olan Avusturalya’lı Pivot topluluğu O Soundtrack My Heart’da dinlendikçe kuvveti artan bir deneysel enstrümantalizmi dinleyicilerle paylaşmayı başardılar. Ağustos ayı ortalarında yayınlanan O Soundtrack My Heart’da bu minvalde deneysellik ile imtihan etmesi gerekenlerce yakınen mercek altına alınması gerekecek kadar ustaca türeyen seslerden mükellef bir izlek ortaya çıkartırlar. İlham edindikleri ve her fırsatta dile getirdikleri Jean Michael Jarre’ın Oxygene, Les Chants Magnétiques’in kapaklarında kendine yer bulan “Dünya” figüründen, sanatçının new-age disiplinine kattığı orkestral yansılara, bir başka vazgeçilmez grubumuz olarak her fırsatta değinmeye çalıştığımız Autechre gibi soğuk metalik duvarları döven, giderek sertleşen, iznasız ve nedensiz infazlara girişen insanlığımıza dair çıkarsamalarda bulunan endüstriyel-tekno kuşaklarına, yıllardır grupların yerlerini nadiren de müziklerindeki coşkunluk ile yaklaşmaya çalıştığı post punk topluluğu Talking Heads gibi gruplara sırtını dayayan, onların müziklerinden beslenerek farklı deneyimlere girişen bir kolaj kulaklarımıza ulaştı. Başından sonuna kadar bir muhalif manifesto.08 – Koushik – Out My Window (Stones Throw Records)

Birbirine benzeşip neredeyse aynı tornadan üretilmiş bir örnek stereotiplerle, görsellik ile ses arasında uyumsuzlaşan görece zenginlik klişesine takılı kalıp sokağın sesi olmaktan uzaklaşan, toplumsallıktan yüksek sosyeteliğe terfinin farklı bir yönü içinde turnusol kağıdı halini alan hip-hopu, orjinalliğindeki yaratıcılığa da sadık kalarak, gerçek biriktirmelerle örülen bir müziğin mihmandarı Koushik. 1960’lı yılların popüler müziğini referans olarak aldığı ise hemen hemen tüm eleştirilerde karşımıza çıkartılan ilk çözümleme. Popüler müziğin en nahif zamanları, aynı zamanda da en üretken olunduğu, dönemsel bir kurgu yığınından ziyade ikibinlerin ortasında hala tüketilen, üzerine fikir teatrileri gerçekleştirilen mihenk taşı yıllarından beslenmek çok da yanlış bir tercih olmadığının kanıtı olarak Koushik’in Out My Window kaydını gösterebiliriz. Yönlendirmelere gerek duymadan, kartlarını açıkça oynayan bir dinlencelik sahası sağlayan çalışma, gündelik yaşama farklı perspektifler ile bakışıma dair çoğaltımlar barındırması açısından da Deuss Ex Machina’nın paylaşmaya çalıştığı Müzik-Hayat bağlantısını da son derece kıvrak bir biçimde irdelemeyi başaran bir öznellik taşır. 09 – Aidan Baker & Tim Hecker – Fantasma Parastasie (Alien8 Recordings)

Cevapsız kalmış soruların çokluğu bazen ürkütücü boyutlara ulaşıyor. Temas edilen her bir yeni eşiği birbiri ardına tahayyül edilemeyen, kestirilip atılamayan yeni problemlere geçitler vererek güncemizi sürdürüyoruz. Sürünüp duruyoruz. Kuru gürültünün ortaya çıkarttığı toz dumandan gerçekliğin asgari bileşkelerini aramaya çıkıyoruz, tüm o kakafoninin yalıtımına karşın. Kanada’nın deneysel elektronik müzik konusunda öncüllüğüne dair pek çok çıkarımı da Deuss Ex Machina’da sizlerle paylaşmıştık. Geçtiğimiz yılın önemli kayıtları arasında göstereceğimiz Fantasma Parastasie’de tam da yukarıdaki cümleciklerimiz içerisinde cereyan edeni imleyen, gözlemleyen bir bakışımı paylaşıyor. Fennesz’in gitar ile kotardığı emporvize ses dalgalanmalarının izinde ilerleyen, muktedir olan seslerin ayrıntıları üzerinde çalışmalar kayıt eden Tim Hecker ile deneysel ambient üçlüsü Arc ve tanımsız bir üst kimlik halini yavaş yavaş elde etmiş olan ambient-drone-metal harmanının öncüllerinden Nadja grubundan, Aidan Baker’ın işbirliği, deneyselliğin hayat ile ilintisini hipnotize edici bir sunumlandırmaya eviren bu kayıdı ortaya çıkarttı. Sessizliğin hakim sürdüğü gecenin karanlığında, dertleşen, hayat hesabına dair anlamlar çıkartabilmenize olanak sağlayan bir başyapıt olduğu ise su götürmez bir gerçek.10 – Machinefabriek – Dauw (Dekorder)

2008 yılı içerisinde üretkenliği ile deneysel müziğin farklı tezahürlerinde anlam kazandırma çabası içerisinde bulunan Rutger Zuydervelt’in masterclass’lığını tescil ettirdiği Dauw çalışması da geçen yıldan anılmayı hak eden bir başka önemli yapıtı oluşturdu. Minimalizmin çağdaş örneklerine de göz kırparak, ilintili olduğu ve içeriğinin kuvvetlenmesini de sağlayan ambient kıvılcımlarından kotarılan, masallarından oluşur çalışma. İçerisinde Zuydervelt’in enstrümanların rotalarının tıpkı Boomkat’de yer alan yazıda da olduğu üzere Mogwai’nin post-endüstriyel rock’u ile Philip Jeck’in yapılandırdığı, pikaplarla kotardığı “crunchy” deneyselliğinin asgari müşterekte buluşmasının mimarlarından olur. Sözün manasız kaldığı, dinlenip hazım edildikçe derinlerine inilen bir melodik kesit yığınını paylaşır, Zuydervelt. Yaklaşık yarım saat süren Ambient Senfonisi “Singel”in tınılarına kadar ulaşacak bir serüven, zamanın durağanlaştığı bir izlekte.

11-45 In Alphabetical Order

2sleepy-Art Fraud (Esthetic Music)

AGF-Dance Floor Drachen (AGF Produktion)

Autechre-Quaristice (Warp Records)

Autistici-Volume Objects (12K)

Bar Kokhba Sextet-Lucifer: Book Of Angels Volume 10 (Tzadik)

Bella Koshka-Slow Dancing On The Ocean Floor (Bella Koshka Music)

Borko-Celeberating Life (Morr Music)

Burnt Friedman & Jaki Liebezeit-Secret Rhythms 3 (Nonplace)

Claro Intelecto-Metanarrative (Modern Love)

Deadbeat-Roots And Wire (Wagon Repair)

Detektivbyrån-Wermland (Danarkia)

Distance-Repercussions (Planet µ)

Fennesz-Black Sea (Touch)

Flica-Windvane & Window (Mü Nest)

Flying Lotus-Los Angeles (Warp Records)

Gel Sol-IZ (Psychonavigation)

Gnarls Barkley-The Odd Couple (Atlantic)

Grouper-Dragging A Dead Deer Up A Hill (Type Records)

Heaven And-Sweeter As The Years Roll By (Staubgold)

Hercules And Love Affair-Hercules And Love Affair (DFA – EMI Records)

Ilyas Ahmed-The Vertigo Of Down (Time-Lag Records)

Jacaszek-Treny (Miasmah)

James Blackshaw – Litany Of Echoes (Tompkins Square)

John Zorn-Dreamers (Tzadik)

Max Richter-24 Postcards In Full Colour (130701/FatCat)

Neon Neon-Stainless Style (Lex Records)

Nick Cave And The Bad Seeds-Dig!!! Lazarus Dig!!! (Mute Records)

Peter Broderick-Float (Type Records)

Ratatat-LP 3 (XL Recordings)

Renfro-Mathematics (Meltwater Records)

R.E.M.-Accelerate (Warner)

Sian Alice Group-59:59 (The Social Registry)

Sigur Ros-Med Sud í Eyrum Vid Spilum Endalaust (EMI)

Virus Syndicate-Sick Pay (Planet µ)

Yair Etziony-Flawed (Spekk)

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar… (12 Ocak 2009’da görüşebilmek üzere…)

Okuma Parçaları :
Yarısı Dolu Bir Bardak: Türkiye – Can Dündar – BBC Türkçe Servisi
Yeni Yıla Övgü – Yıldırım Türker – Radikal
Filistin! Filistin! – Kacakova – Mutlak Töz

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina

Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8

———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel Banksy: Detail By Eddiedangerous
© Eddiedangerous
All Album Artworks: From Discogs.com Database
>>>>>Poemé
Karşılığını Bulamamış Sorular İçin – Haydar ERGÜLEN

Serin rüzgârlar taşır
Bir dostumun yüzünü yakan mevsim
İncelmiş bir hayatın kederiyle
Sessizce durur anıların yamacında
Renginden su alan resim

Odalara sığmazdık odalar dar
İçinde gizli bir ses ölürken
Dönenip durdu heves
Dağlar dağlar

Saatleri biz sustururduk
Korkusuyla kendi sesimizin
Yokederdik kardeşliğini
Gündüzle gecenin

Karardı baktıkça gözler
Balkon derinliğindeki dağlara
Heves yollara düştü
Tedirginlik korkulara

Yüzün gecikmiş bir mektupta
Anlaşılır dürüst ve ıslak
Yitirilmiş bir anıyla çıkageldi
Güneyin ılık sokaklarından

-Her ses bir renge yakışır
Su kendi bildiğince akar
Hiçbir şeye benzemez içimizdeki uçurum
Ne kadar acemi harcı olsa da
Ölümle karşılanmalı bazı sorular.

1979

>Deuss Ex Machina # 226 – Comprensione Di Saggezza Di Conoscenza

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_226_–_Comprensione Di Saggezza Di Conoscenza

15 Eylül 2008 Pazartesi gecesi “canlı” olarak gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Album Of The Week: Koushik-Out My Window (Stones Throw Records)

>1<-Koushik-See You (Stones Throw Records)
>2<-Koushik-Be With (Stones Throw Records)

>3<-Why?-These Few Presidents (Anticon)
>4<-Why?-Simeon’s Dilemma (Anticon)
>5<-Fujiya & Miyagi-Hunderds & Thousands (Full Time Hobby)
>6<-Fujiya & Miyagi-Dishwasher (Full Time Hobby)
>7<-Shingo Suzuki-Insider Your Love (Origami Productions)
>8<-Shingo Suzuki-Shayo (Feat. OL’K) (Origami Productions)
>9<-Infinite Livez vs. Stade-Man Machine (Big Dada Recordings)

>10<-Ben Mono Feat. Jemeni-Jesus Was A B-Boy (Marlow Co-Remix With Comixxx) (Compost Records)
>11<-Saul Williams-The Ritual (Fader Label)
>12<-Saul Williams-Sunday Bloody Sunday (Fader Label)

Comprensione Di Saggezza Di Conoscenza Bölüm (226) – Anlaşılabilir Kaygıların Çevirdiği Dolaplardan Şüphe Duyan Zihin Herkesin Fişini Çekmeye Davet Ediyor.

>>>>>Bildirgeç
Aynanın buğulu camına akseden suretindeki değişimleri, farklılaşmayı çözmeye gayret ediyordu. İlk elden simasını değiştiren, yaşanmışlıkların taş beyazı kestirttiği saçlarına odaklanmıştı. Kırlaşmanın artık son evrelerinde, pamuk tarlası misali kafasını kaplayan , tıpkı herhangi bir karikatürde kendisine yer bulan konuşma balonu misali öbekleşen, bakımını da aksattıkça, daha da gürleşmiş olan saçlarına göz atıyordu. Yüzünde artık orta yaşların tam da ortasında olduğunu belirten yaşam çizgileri, kırışan karışan halet-i ruhiye’nin eşlikçisi kırışıklıklarda bu tablo içerisinde kendisine yer buluyordu. Mâziye uzanan bir düş görü içerisinde kendi hayalleri peşinde koşmasının üzerinden ne kadar çok zaman geçtiğini hesaplamaya çalışıyordu. Kendine dert edindiği, aslında ortaklaşa bireylerin tümünü ilgilendiren bir dönüşüm çalışmasının temellerini atmaya çalıştıkları günlerde ne kadar da genç olduğu hatırına düştü. Bireysellikten çok daha fazlası için, toplumsal gelişebilirliğin biraz daha kolaylaşabilmesi için, yaşamanın istemsizce baskı ve yönlendirmelere ihtiyaç duyulmadan özgün yol/çizgisini bulması konularında halkın esas “söz sahibi” olması gerektiği konusundaki dirayeti tartışıp, uygulanabilirliği için türlü çeşit yöntemleri tartıp durduğu zamandan ne kadar uzaktaydı. Ne kadar ıraktaydı. Üzerinden uzunca bir zaman geçtiği ise kesindi. Tıpkı yıllanmışlığın beraberinde görsel bir tarihi de oluşturmasına olanak sağladığı, değişimleri ve hayal kırıklarını, şenliklerin ardından kopan fırtınaları, biçarelik içerisine mahkum edildikleri o karar anlarının acısı, soğukluğunu zihnine işleyen makineye, gözlerine odaklandı. Neler görüp, neler geçirip ders alması gerektiği konusunda uslanmayan bir yaramaz çocuğun gözlerindeki ateşi, çoktan zâyi etmiş bir çift hayat teşrifçisi, eşlikçisi gözler. Tükenmiş olan sadece feriydi gözlerinin, duraksamasını ve kendini incelemeyi bir kenara bırakıp hayatın şimdi içine dalma vaktiydi. Yeniden ve yılmadan.

Üzerine düşmekten, fikir yürütmekten, teammüllerin baskınlığına karşın biat etmekten imtina etmediğimiz, tıpkı kısacık türetmemizde olduğu gibi zaman hızlıca ilerliyor olsa da içimizde bir yerleri kaplayan bir olguya değinmek istiyoruz. Yaşlandıkça fark etme ivmemiz azalacağına, giderek ağırlaşan, teyakkuzda olduğumuz her an karşımıza yeni ve yeniden çıkabileceğini düşünmekten alıkoyamadığımız bir olgu. Anlatımların harci- alem dinleyiciler için çok da öngörülebilir bir anlamı barındırmıyor görünse de, anlama ve düşünme evresinde kulaklarımızı tıkmaya devam ediyor olduğumuzdan fazla değil bir kaç dakikalığına üç maymunluktan sıyrıldığımızda, anlamların günümüze de uygun yansılarını keşfedebileceğimiz bir olgu. Yıllar birbirini hızlıca kovalıyor görünse de ve üzerinden yaklaşık olarak 28 sene geçmiş olmasına karşın toplumsal gelişmişliğimizin nerelerine ket vurulduğu, hangi canları yaktığına tanık olabileceğiniz, hangi fikirlerin hala tabu halinde dolaştığına tanıklık edebileceğiniz bir olgu. Darbe kelimesinin sözlük anlamında karşımıza çıkan yıkımdan çok daha fazlasını betimleyen bir türetme. Hasıl olduğu şafak vaktinden bu yana bir kendini gösterip, birden kayıplardaki gri bir gölge edasıyla görünmez kılındığı ama bir yandan da tavırlarının devam ettirildiği bir sürecin tanımı. Olduğumuzdan belki çok daha ilerisine ulaşabileceğimiz bir muasır medeniyet çizgisinden nasıl alaşağı edildiğimizin, dahası geleceğimizin de ipotek altına alındığına dair tüm başlangıçları gözlemleyebileceğimiz bir sürecin tanımı. Halk’ın kendi kendini yönetmesi olarak kısaltabileceğimiz “demokrasi” nin çanına ot tıkama eyleminin baş ismi olarak da aksettirebileceğimiz bir olgunun merkezini işaretcisi “darbe”. Mustafa Kemal Atatürk’ün önemli deyişlerinden birisi ve açıldığı ilk günden bu yana da meclis çatısı altında, duyurulan, anılan bir tümce bütünü olan “Egemenlik Kayıtsız ve Şartsız Milletindir.” vecizinin herşeyi afaki bir biçimde ilan etmesine karşın, ladesin çekincesiz bir şekilde birilerince çekilmesinin figürü olan “darbe” burada bahsetmek istediğimiz.

Şekilciliğin giderek önem kazandığı, içi iyice boşaltılan bir gelişmişlik yanılsaması ile sarılıp sarmalandığımız güncemizde, sorunların temel çıkış noktalarını da işaret ediyor bugünden 28 yıl önce gerçekleştirilen “darbe”. Kağıt üzerinde anlaşılır kılınsa da insan hakları konusunda endişelerden dem vurmanın da, bir öğünde aynı yemeği paylaşıyor olsanız da, aynı aşa ekmek doğradığınız insanlardan ayrı olduğunuzun belirli belirsiz sürelerde hatırlatılmasına yol veren alt kimlik-üst kimlik tartışmaları da, biteviye bir kurguyu barındıran dizilerin bitmeyen reklam kuşakları gibi sürekli güncellenen, içine ilaveten yeni korkularla desteklenerek revize edildiği mahalle baskısı kavramının da ve en önemlisi düşüncelerini açık, seçik ifade edebilmenin bile belirli kaidelerle sadece sınırlı bir zümreye ait olduğu sanrısının altının bir kere daha çizilmesi bile bu endişe verici sürecin bir şekilde yaşatılmaya devam edildiğini gösteriyor netekim. Bu satırlar dahilinde paylaşmaya çalıştığımız tümcelerde olduğu gibi örülen her yeni duvarın bir diğerini tetiklediği bir ülkede anlaşılabilir bir açıklamaya dahil ulaşamıyor olmamız da 28 yıl sonrasında hala mı korku egemen tüm benliğimize sorusunu zihinlere düşürüyor , teker teker ? Son söz Türk Mühendis ve Mimarlar Odası Birliğinin “TMMOB 12 Eylül’ü Yargılamaktadır” duyurusundan alıntıladığımız, altına imzamızı eklediğimiz sözlerle gerçekleştirelim. “Demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir Anayasa hayata geçirilmedikçe, sosyal hukuk devleti egemen kılınmadıkça, ekonomi ve dış politika ülke ve halkın çıkarları yerine belli çevrelerin güdümünden çıkartılmadıkça, 12 Eylül Anayasası ile gasp edilen grevli, toplu sözleşmeli sendikalaşma hakkı bütün çalışanlara yeniden tanınmadıkça ve cuntacılar yargılanmadığı sürece 12 Eylül’ün yarattığı tahribatları aşmak mümkün olmayacaktır.TMMOB, 12 Eylül ile başlayan Türkiye’nin kapitalist küreselleşmeye eklemlenme sürecinde “Bir başka Türkiye, Bir başka dünya”nın mümkün olduğunu bilmekte ve mücadelesini bu yönde sürdürmektedir.”

Bütünleştirildiğinde oluşan geniş resmin farkında olmaya çaba sarf eden Deuss Ex Machina’nın geçtiğimiz Pazartesi akşamı, dinleyenlerin de şahit olduğu üzere teknik aksamalara rağmen finaline ulaşmayı başardığımız program dizini içerisinde bu türetimlerle de birebir olmasa da düşüncede örtüşecek, birleşecek dile getirdikleri ile düşündüklerimizi de tamamlayan müzikçilerden bir kolaj ortaya çıkartmaya çalıştık. Anticon etiketinin medarı iftiharlarından “Why?” ekibinin sınırlı sayıda basılan canlı kaydından “These Few Presidents” ve içeriği ile başucu kayıtlarımızdan birisi olan “Simon’s Dilemma”parçalarını paylaştık. Steve Lewis ve David Best’den müteşekkil elektro-pop’un varolması gerektiği iklimlerin şartlarını paylaştıkları projeleri olan Fujiya & Miyagi’nin üçüncü stüdyo kayıtları olan “Lightbulbs”a uzandık. Harareti artan bir Notwist soundunda cereyan eden elektrik akımından beslenen, lo-fi “Hunderds And Thousands” ve Pitchfork Media sitesindeki kritikte de değinildiği üzre çağdaş Serge Gainsbourg yorumlaması olarak etiketlenen “Dishwasher” ile ikilinin usatlaşan yorumlarına kulak kabarttık. Bu senenin sürpriz dinlenceliklerinden birisi olan, Japon sanatçı/dj Shingo Suzuki’nin debut kaydı olan “The Abstract Truth”a yollandık. Batı kurugusuna yakın duran ritmik altyapılar üzerinde Japonca vokaller ile oluşturulan deneysel bakışımlara meraklı dinleyicilerimiz için küçük bir tadımlığı sunduk. Deuss Ex Machina’nın finalinde ise geçtiğimiz sene içerisinde dijital olarak yayınlanan, bu yıl içerisinde de nihayet “hard cover” olarak arşivimize ekleyebildiğimiz çalışması “The Inevitable Rise And Liberation Of Niggy Tardust”la çağdaş ozanların hakikatlileri arasında açık ara öncül olan Saul Williams’ı konuk ettik. Endüstriyel üretim cevheri Trent Reznor ile ortaklaşa gerçekleştirilen ve her birinin bir diğerinde aşılmaz olarak gördükleri müzikal duvarların tamamen serbest stil olarak çalşılması neticesinde daha kolay bir biçimde kotarılmasına / aşılmasına olanak sağlanan çalışmadan, U2’nun en iyi olduğu zamanlarda paylaştığı, dinlenceliğin sadece kurgudan ibaret olmadığının yanıtı “Sunday Bloody Sunday” parçasıyla nihayetlendirdik seçkiyi. Haftalık albüm önerimiz olarak da sizlere, geliştirdiği ses erimi ile yıllanmış müziklerden ilham alıp günümüze dair müzikal hikayeler ortaya çıkartmaya çalışan Ontario, Kanada’lı Koushik Ghosh’u ilk stüdyo kaydı “Out My Window”un yayın arifesinde sizlerle paylaşıyoruz. Birbirine benzeşip neredeyse aynı tornadan üretilmiş bir örnek stereotiplerle, görsellik ile ses arasında uyumsuzlaşan “karizmatik zengin” klişesine takılı kalıp, sokağın sesi olmaktan uzaklaşan, toplumsallıktan yüksek sosyeteliğe terfinin farklı bir yönü içinde turnusol kağıdı halini alan hip-hop’un orjinalliğindeki yaratıcılığa sadık kalarak, gerçek biriktirmelerle örülen bir müziğin mihmandarı “Koushik”. 60’lı yılların popüler müziğini de referans olarak aldığı ise hemen hemen tüm eleştirilerde karşımıza çıkartılan ilk çözümleme. Popüler müziğin en nahif zamanları, aynı zamanda da en üretken olunan, dönemsel bir kurgu yığınından ziyade ikibinlerin ortasında hala tüketilen, üzerine fikir teatrileri gerçekleştirilen “mihenk taşı” yıllarından beslenmek çok da yanlış bir tercih olmasa gerek. Koushik’in 14 yaşında, abisine özenerek adım attığı DJ’liğin de çatısını oluşturduğu müziğin, alt yapısında gerekli olan ses yığınlarına dair yeterli verileri elde etmesini sağladığını ise kendisi sık sık röportajlarında belirtmekte, kurduğu kısacık cümlelerde: “Dinlediğim parçalarda, kendi tınılarıma ekleyebileceğim neler olabilir tasasına takılı kalan bir dinleyiciyim. Çiğ Disko, 80’lerin Soul müziği, Fransız Folk müziği gibi değişken hatları takip ediyorum. 60’ların da müziğiyle ilgili olduğum da bir gerçek. Prince Paul, Beach Boys, Sly Stone, My Bloody Valentine, Funkadelic, Marley Marl, George Harrison ve şimdilerde “Kanye West” gibi isimlerden ilham alıyorum. Bu tarz bir dinlenceliğin yanında da neredeyse takıntılı bir biçimde Madlib, Jay Dilla ve Doom’un müziklerini evirip çevirip kesintisiz dinliyorum. Bütün bunlar ile nasıl bir yol tutturabildiğim ise gri bir alan. Kesinlikle.” Belirli bir modellemeden uzakta, salt müzik dinlemeye / keşfetmeye hevesli bir takipçinin ulaşabileceği en iyi damıtımı ise “Text Recors” etiketinden, kurucusu Four Tet’in de desteğiyle yayınladığı ilk kısa çaları olan “Battle Times” ile çözümleme yoluna gider. Taslaklar ve dinlenenlerin harmanı ortaya çıkartılacaktır, Koushik tarafından.

Kendi kendine oluşturduğu, neredeyse kısıtlı bir düzenekten kotardığı kayıt bütünü aynı zamanda da Koushik’e “Stones Throw Recordings”in de kapısını aralatacaktır. İflah olmaz bir altmışlı yıllar folkunun fanatiği olan Peanut Butter Wolf’un Madlib ile ortaklaşa bir konser için geldikleri Kanada’da gerçekleştirilen tanışıklığın ardından ise “One In A Day” ve “Be With” kısa çalarları birbirini takip eden günlerde peşi sıra yayınlanacaktır. Tüm bu kayıtların derli toplu olarak bütünlendiği toplama albüm ise 2005 yılında dinleyicilerle buluşur. Sözlerin derinlerde bir yerden kaydedildiği izlenimi barındıran, varla yok arası vokallerle desteklenerek şekillenen, folk alaşımı ile naif bir modellemeye sırtını dayayan, albümün de açılışını gerçekleştiren “Be With” ile kayıt açılır. Bir dakikalık süresi içerisinde deneysellik ile “big band” formunu bütünleyen “Homage” kaydı ile enstrümantal yönelişimlerin çıkışına doğru bir geri bildirim kulağa ulaşır. Canlı seanslar sırasında ortaya çıkan, anlamlandırması biraz da zor olan bir huşu dalgasının yayılmasını sağlayan, eksantrik ballad “One In A Day”, Eski bir kaydın devri düşürülerek oluşturulduğu intibasını uyandıran, “trip-hop”un Koushik’de uyanan yansıması olarak savlanabilecek “Back To The End” ile bir “mixtape” dahilinde en beğenilen şarkıların resmi geçidinin tam ortasında olduğunuzu hissettirmesi bile başlı başına müzikte alternatife kulak kabartmak isteyen dinleyiciler için önemli bir besleme noktasını oluşturduğunu belirtebiliriz. Çalışmanın 11 ile 14. parçalarına tekabül eden son bölümünün ise yukarıda bahsettiğimiz “debut” kırk beşliğe ayrıldığını belirtelim. Hararet dozu giderek artan bir ivme ile yapılandırılan, caz müziğinin ahali arasında da kolaylıkla dinlenebilir örneklerini beraberinde getirmiş olan “brass band” formunun az ve öz elektronik nağmeler ile kesiştirilmesinden mülhem “Battle Rhymes For Battle Times”, Koushik’in taşıdığı kimliklerden bir diğeri olan Hint’liliğini dejenere edilmiş bir batı-doğu sentezlemesi baştan savması olarak ele alan “füzyon”culara yanıtı olarak da değerlendirilebilecek “Ew” çalışmasıyla, bir resmin parçalarını teker teker keşfederek onlarla sıfırdan bir tablo oluşturmanın hikayesini çağrıştıran kayıt olarak “Kosuhik”in müziğine verimli bir giriş imkanı sağlanır. Ağustos ayı içerisinde dijital olarak ulaşılabilir kılınan, debut albüm “Out My Window” ile ilgili notlarımıza geçelim. Dub ve Reggae’nin doksanlı yıllar içerisinde keşfedilerek, önce jungle şimdilerde dubstep’e varan bir dönüşüme uğraması gibi, Kosuhik’in payda ettiği, bölümler arasında geçişlere olanak verdiği Hip-hop’da sadece yüksek ritmlerle kotarılan bir “floor-filler” olması hatasına düşmeden, Deuss Ex Machina’da parçalarına ayrıca özenerek yer verdiğimiz Anticon Kollektifi, Flying Lotus, Samiyam gibi modern neşriyatçılar ile Four Tet, Caribou gibi aynı odaklardan beslenerek saydam bir akıllı dans müziği icrasına girişen sanatçıların oluşturmaya çabaladıkları enstrümantalliğin ulaşılabilir örneklerinden birisinin altına imzasını atmaya çalıştığını ilk elden iletebiliriz. Formların ve sürelerin bağnazlaştırıcı özelliklerine fazla takılmadan, neredeyse her dinlediği, refere ettiği isimlerin çalışmalarından da birer bukleyi barındıran bir kayıt bütünü “Out My Window” da kulaklarımıza ulaşmakta. Sitar ile benzeşen enstrümantal bir kolajla örgülenen, durağan bir düşük tempo melodikası “Morning Comes”la kayıt açılıyor. Yukarıda da değindiğimiz ve ilk dönem kayıtlarını da dinlemek isteyenler için de açılan bir kapıyı imleyen “Be With” ile müzikler arası deneyselliğin farklı yüzleri arasında seyyahlığın derinlerine doğru inişimizi gerçekleştiriyoruz. Saykodelik ruhuna biat etmiş kayıtlar silsilesi içerisinde kulak kabarttığınızda hiçbir falsoya yer vermeden kendini dinlettirmeyi başaran, kendisinin de dahil olduğu The Free Design parçalarına yeni düzenlemelerin gerçekleştirildiği “The Now Sound Redesigned” albümündeki kayıtlarla paralel bir hatta ilerleyen, “Lying In The Sun”, Motown Soul’u ile yukarıdaki açılımların kaynaştırıldığı “Coolin” paçaları ile “Koushik” zamansız metaforlar, sesleri bir kaybolup bir dirildiği vokal tümlemeleriyle zamanın ruhunda bir yolculuğa dahil ettiriyor dinleyenleri. Yaşadığı çevrenin de güncesinden etkileşimini alan, akustik yoğunluğun tavan yaptığı “See You”, hip-hop’un enstrümantalliği ile bir dirhem folk öğesi katılmasının yanıtını bulan “Nothing’s The Same” aksak ağırdan alan bir melodi kurgulamasıyla muğlak bir pop baladından daha fazlasını paylaşıyor. Sentez nasıl olmalıdır sorularına yanıt arayanlar için yeterli cevapları içeriğinde barındırarak. City Centre Offices etiketinden yayınlanmış olan kayıtların bütünlüğü imgelemine fazlasıyla sadık kalan, deneysel ses kesitlerinin bu sefer plaktan sağlanan “scratchlerle” sağlandığı, çok düşük yoğunluklu melodram “Ifoundu”, 60’lı yılların popüler müziğini deneyimleyebileceğiniz, önemli örneklerden birini tanımlayan, eklektizmin de dans edilebilir bir kurgu yoğunluğuyla büyüleyici bir atmosferi yakalayabileceğini ortaya çıkartan “Bright And Shining” ile finale ulaşıyoruz. Bu genel başarı grafiği ve dorukların yaşandığı yılların izlerini takip ediyor olmasına karşın, modern beşerilerin kaygılarına da kulak kabartan metaforların mucidi kabilinden elini geliştirmeye devam eden “Koushik”in bu sözlerden çok daha fazlasını irdeleyebileceğiniz uhrevi “Out My Window” parçası ile albüm tamamlanıyor. Son birkaç senedir hasıl olan müzikal akımlar arası duvarların sınırsızlaştırılması, tek bir türe bağımlı kalınmadan fazlaca disiplinden esinlenilerek kotarılan sesler müziğin geleceği içinde umudumuzu koruyabilmemizi sağlıyor. Hayat akışı içerisinde arka fon olmasından daha fazlasına vakıf olmak isteyen, musikişinaslar için olduğu yıldızlara boğdurulmamış bir deneyim vaat ediliyor. Kulak kabartın.

Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Koushik At Stone Throw Records
Koushik At Myspace
Koushik Album Review At Weiss
Koushik Interview At Pardon My Hindi
Why? At Anticon
Why? At Myspace
Why? Interview At Pitchfork Media
Fujiya & Miyagi At Myspace
Fujiya & Miyagi Review At Alçak Basınç
Fujiya & Miyagi Interview At Time Out Istanbul
Shingo Suzuki Official
Shingo Suzuki At Myspace
Infinite Livez Official
Infinite Livez At Myspace
Stade Official
Stade At Myspace
Ben Mono Official
Ben Mono At Myspace
Ben Mono At Compost
Saul Williams Official
Saul Williams At Myspace
Saul Williams At Radikal

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;

Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina

Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel Blowing For Neptune, The God.By Cosmonautirussi © Cosmonautirussi
Koushik Photos Courtesy From
Stones Throw Records
>>>>>Poemé
Ellerin Avucumda İki Ateş Damlası – Nihat BEHRAM

Çiçeğinde yeni yeni kamaşan zerdalisi ömrümün,
gülüşümde çekirdeği sertleşmemiş ilk çağlam,
kızım benim, nazım benim,
gurbetelde sazım benim,
yalazlanmış can tanem,
körpe dalım bir tanem..
Sisini gözlerimin, içimdeki dumanı
seziverdin de sanki
acılandın uykunda,
sızlandın huysuzlandın..
Dudakların kurumuş, ter içindesin yavrum!
Kolsuz kanatsız kalmış
geceden beri başucundayım..
Çırpınarak anlamını arayan binlerce sözcük
kabukları koparılmış yaralar gibi
uğulduyor beynimde..
itiraf etmeliyim ki yavrum
çekip gitse de bir bir
ekmeğe, özgürlüğe, insanlık ve hayata dair
içimi dişleyen düşünceler,
senin bir gülücüğün şimdi
yaşamam için bana yeter.
Geceden beri başucundayım..
İşte, sabaha dayandı gün!
Aşsız, işsiz, kuruşsuz
bir ıssız bayırdayım.
Bebeğim, canımın kıvırcığı,
boranda fırtınada sürgün vermiş tomurcuk,
üzüm tanem, nar tanem,
acar yanım, bir tanem..
Kim kime, dum duma bir tufandayız;
günlerin ağzında kara bir gül
dikenleri tenimize dayanmış;
ürkütülmüş, sarılmış, acıyla sınanmışız..
İnim inim uykunda nasıl da yalnız
yanıyor yüzün yavrum,
yüreciğin kaşlarında tütüyor,
ellerin avcumda iki ateş damlası,
tutuşmuş rüyaların, sesin duyulmaz,
kendi kollarımızdan başka
saranımız yok bizim..
Yazım benim, güzüm benim,
yemin olmuş sözüm benim;
sana kuş bulmalıyım
sana düş bulmalıyım
gidip iş bulmalıyım..
Koynunda çırpınırken böyle çaresiz
kahrınla tanıştırdın bizi ey hayat
zehrinle tanıştırdın;
alışılmaz bildiğimiz nefrete alıştırdın!
Onurumuz:
senin için sakladığım tek servetim bu yavrum;
süt olmaz, aş olmaz, iş olmaz onurumuz..
sızım benim, gizim benim,
gurbetelde izim benim;
ateş almış taş altında kalmışız,
gün olur hesabını sorarız elbet.