>Deuss Ex Machina # 244 – Oetsu To Kanki No Nanoriuta

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_244_–_Oetsu To Kanki No Nanoriuta

23 Şubat 2009 Pazartesi gecesi ‘canlı’ gerçekleştirilen programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Album Of The Week: Harmonic 313-When Machines Exceed Human Intelligence (Warp Records)
>1<-^|SiCk0|^-Equals (Intolerance Records)
>2<-Adamned.Age-Part Of My Dejection (Halbsicht Records)
>3<-Adamned.Age-Substanz P (Halbsicht Records)
>4<-L’usine-Auto Pilot (Deru Remix) (Ghostly International)
>56<-Milieu-Sun Dress (Milieu Music)
>7<-Milieu-Cropduster (Milieu Music)
>8<-Kernell32-Out Your Love (Interbeat)
>9<-Kernell32-Survivor (Interbeat)
>10<-Harmonic 313-Köln (Warp Records)
>11<-Harmonic 313-Battlestar (Feat. PhatKat & Elzhi) (Warp Records)
>12<-Mr. Oizo-$tunt$ (Flying Lotus Remix) (Warp Records)
>13<-Modeselektor-Suckerpin (Feadz Remix) (BPitch Control)

Oetsu To Kanki No Nanoriuta (244) – İnsanların çoğu başlarına gelenler hakkında düşünmezler ve öğrendiklerini kavrayamazlar, yalnızca kanılarına inanırlar. (Clemens Alexandrinus, Stomateis, II 8 [II 117. 1 st.]) Fragmanlar – Herakletions (Kabalcı Yayınları) (Sf.63)

>>>>>Bildirgeç
Özgürlük hiçbir zaman verili değildir, her zaman tehdit altındadır. Mutlak belirlilik, her defasında da, özgürlük yoksunluğudur. Theodor Wiesengrund Adorno

Seslerin birbirlerine çarpıştırıldığı, kimin ne dediğinden çok ne kadar fazla gürültü kopardığına kilitli kalmak zorunda bırakıldığımız bir zamanın ortasındayız. Öncülü ve ardılı olagelmiş, tüm kabulgörü, hoşgörü geleneğinin üzerine koskocaman çarpıların iliştirildiği bir zamansal. Aşılmazlığın örmeye de devam ettirdiği, yenileştirilmiş cephelerde gün yüzü bulan koskocaman duvarlarla etrafımızın sarılıp, sarmalandığı bir evren, sözcüklere sığınıp sizlere aktarmaya çalıştığımız. Giderek, insancıllığın özü olan, konuşarak anlaşabilmenin, dünya üzerindeki diğer varlıklardan ayrılmamıza olanak sağlamakta olan düşünselliğin önünün alınmaya çalışıldığı bir günceden dem vuruyoruz. Yazmanın zor olmasına karşın, kimseciklerin üzerinde durmaya teşebbüs dahil etmedikleri sorunların çokluğunun ulaştırdığı noktada, gerisin geriye gidişatımıza dikkatleri çekmek istiyoruz. Modernizmin doruklarına varıyoruz sanrısına karşın, ne kadar kendimizden emin bir biçimde, daha fazla batağa saplandığımızı düşünüp, tasalanıyoruz. Bütün bu şartların getirisi olan bireysel özgürlüklerin sağlanamadığı bir ortamda, tüm toplumu kapsayacak açılımların sağlayacağı özgürlüğünde havada kalıyor olması da, bütününe bakıp ortaya çıkan hengameyi daha iyi çözümlememizi kolaylaştırıyor. Bireyler arasında cereyan eden, en ufak tartışmada dahi bir şekilde, mağlubu simgeleştirmek için ötekileştirmeye başvuruluyor. Ortaya atılan önermelerin, işlevsizliği bir yana bırakıldığında son çare olarak sığınılan bir olguyu tanımlıyor ötekileştirme. Kendine reva gördüğünün onda birisini karşısında muhatap aldığının da hakkı olduğu gerçeğinden uzaklaştıkça, giderek daha fazla kanıksanan bir yönelim halini alıyor. Tertip edilegelen her bir münazara giderek içler acısı bir müsamere piyesine evriliyor. Çoğu zaman, değişikliğe gerek dahi duymadan aynı kadrolarla, sınırsız fantazyalarla.

Beklentilerin çokluğuna karşın yine de insan evladı düşünmeden de edemiyor. Söz konusu öncelikler adı bir türlü konulamayan özgürlükler, edinilmesi elzem olan haklar, söylenmesi gereken sözcüklerle bir bütün olarak ne zaman dillendirilecek. Vakti öldürmekten başka bir amaç taşımayan havanda su dövme girişimlerinin tümü nereye kadar gerçek resimden uzak durmamızı sağlayacak. Sindirilmişliği kabullenerek, olmamız gereken muasır medeniyet seviyesine ulaşmamak için daha kaç girişime, yer ve zemin sağlayacağız. Dillendirilmeye çalışılan her bir açılımda muhakkak köstek olmanın dışında da birilerinin akıllarına, biz bir yerlerde hataların büyüğünü yapıyoruz sözü gelecek mi? Toplumdaki ayrıştırmanın, öteki yaratmanın değerli kılınmasının sebepleri nicedir? Edinimler bilginin özümsenip irdelenmesiyle bir şekilde süzgeçten geçirildikten sonra sunumlandırıldığı günlerden ne kadar uzağa doğru gittiğimiz gerçeği de, pek çok farklı örnekle irdelenebilir. Yazımızın en başında değindiğimiz üzere, gürültünün dozunun giderek artmasına karşın ifşaatın boyutları da daha fazla derinleşiyor son kertede. Kakafoni galip gelecek bir evreye ulaşıyor, körü körüne. Açık edilmeye çalışılan her tabuyu nasıl olduğundan farklı manalandırmalarla yâd ettiğimiz ise acımasız bir gerçek. Buna örnek olarak da, karşılıklı olarak acının yaşandığı bi dönemi irdelemeye imkan sağladığı öne sürülen, fakat her ne hikmetse küçücük bireylerin zihinlerini daha fazla karıştırmaktan, bulandırmaktan başka da bir hayrı dokunmayacak olan, ırksal ayrımcılığın giderek popülistleşen bir milliyetçilik söylemiyle harmanına ev sahipliği yapan bir belgeseli ilk olarak anabiliriz. Talim terbiye kurulunun yönetmeliklerinde açık olarak yer almakta olan “temel insan haklarına aykırılık taşımaması, cinsiyet, din, dil, renk, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri ayrımcılık içermemesi” ilkesinin nasıl içten içe ezilidiğini ortaya çıkartan son derece somut bir delili sunmakta, ötekileştirmeye ilişkin. Ortaya çıkartılan yayın olumlandırılmaya çalışılan, temelden farklıkların önünü almaya çalışanların da direncini kırmayı da amaç edinen bir izlencelik sağlamaka. Belgeselin içeriksel olarak doyurucu kılınması yerine izlemesi pek çoğumuzu zorlayacak görüntüler ile desteklenerek, işte sizin düşmanınıza kapının aralık tutulma girişimi olduğu ise, basından takip edebildiğimiz kadarıyla varabileceğimiz pik nokta.

Tıpkı daha öncesinde sizlerle paylaştığımız yazılarda olduğu üzere, bu ülkenin sınırları içerisinde en azından ayrıştırılmaması gerekli olan ve sıklıkla değinilmeye çalışılan toplumsal bütünlüğün üyeleri olarak adları geçen insanların yüzlerine, siz hem bizden farklısınız, üstelik bir de hainsiz yaftasından başka bir mana taşımamaktadır. Çözüm sunmaktan uzak, insanların karşılıklı konuşabilmelerinin de önünü almanın çabasıdır. Yıllardır varlığını koruyan, bu ülkenin bileşkelerinden birisi haline gelmiş bir azınlığın, binlerce yıldır varlığını sürdüren manastırlarının da bulunduğu topraklarda yaratılmaya çalışılan el koyma girişimin de, yukarıda kısaca değinmeye çalıştığımız çözümsüzlüğe önemli bir diğer örneği teşkil etmekte. Ait olunanın, bağlılığını ifade edenin de en azından normaller kadar hak ve hukuğu olduğu gerçeğinin görmezden gelinmesi, bu ikilemlerin daha da fazlalaşmasına sebebiyet vermekte olduğu da zamanımızın bir gerçeği olmakta. Keza sadece etnik-mezhepsel ayrıştırmaların, yok saymaların yanında, emeğin gerçek karşılığının da bir türlü bulunamadığı bir coğrafya üzerinde ikametteyiz. Tanımsız, bilinmez olarak değerlendirilen, kapitalist sistemin de çarklarının döndürmek dışında herhangi bir pay biçilmemiş, fikri nedir sorulmamış insanların karşılaştıkları problemlerde bu özgürlük savının henüz iş sahalarında da pek de geçerli akçe olmadığını bir kere daha acı bir biçimde hatıra düşürüyor. Sendikal haklarını talep ettikleri için çalıştıkları gazeteden kapı dışarı edilmiş, 10 basın emekçisinin ikinci haftalarına giren grevlerini de bu vesileyle paylaşmakta fayda var. 29 yılın ardından hala yıkılmazlığını korumakta olan sistemsizliğin, eskinin ‘basın’ şimdilerin ‘medya’ sarmalı içerisindeki emeğin değersizleştirilmesi karşısında, grev haklarını kullanan bu insanlar, kanıksanmış yenilgilerden, üzerine ölü toprağı serpilmiş hallerimizden sıyrılabilmemiz için birer vesile teşkil eder ümidiyle de son sözü Sabah/ATV Grevi blogundan yaptığımız birinci elden alıntıya bırakalım:

Biz bu grupta çalışan, işsiz olmayan (şuan işsiziz) kendi isteğiyle greve çıkan, işi bırakan, işten atılmayı göze alan insanlarız. Sendikanın basın gibi bir işkolunda daha aktif görev alması gerektiğine inanıyoruz. Bu hem örgütlülüğün çalışana güç katmasıyla hem de gazetecilerin kendi mesleğine sahip çıkmasıyla alakalı. Bu yüzden öncelikle sendikayı önemsiyoruz. İşverenin sendikaya karşı olumsuz tutumudur bizi bu duruma getiren. Şimdi bu bile basına nasıl baktığımızın göstergesidir. Israrla böyle bir kuruluşta nasıl çalışıyorsunuz diye sorulmasını ise garip buluyorum. Burada çalışıyor olmamız köle olduğumuzu göstermez. Bir her zeminde editöryal bağımsızlığın bu ülkenin olmasa olmazı olduğunu dile getiriyoruz.

Toplu sözleşmenin buradaki kilit noktasını açmak gerekiyor. Karnı doymayan hiçbir insandan demokrasi, tarafsız basın, doğru düzgün gazetecilik bekleyemezsiniz. Maslow’un hiyerarjisine ve bilime ters her şeyden önce. İlk önce doğru düzgün maaşlar ve iş güvencesi geliyor. Bu sayede gazeteciler şu haberi yaz diye genel yayın yönetmenine patronuna karşı çıkabilecek. Çünkü bir kalemde genel müdürün onu işten atamayacağını bilecek.

Velhasıl biz ölü olan toprağı eşelemeye çalışıyoruz. Yaptığımız çok küçük bir adım. Öyle kendimizi kahraman vs hissetmiyoruz. Sadece bu olayın başka kapıları açmasını ve basınımızın, kitle iletişim araçlarının manipüle etmeden doğru düzgün habercilik yapmasını istiyoruz.

Deuss Ex Machina’nın geçtiğimiz Pazartesi akşamı canlı olarak sizlerle paylaştığımız bölümünde de özgürlüğün farklı okumalarına imkan sağlayan, türetilebilirliğe dikkatleri çekmeye çaba sarf etmekte olan, özgünlüğünü koruyan bir müzikal seçki gerçekleştirmeye çalıştık. Güncenin kendisinde varlığı süreduran sindirilmişliğin yanısmalarından bir nebze de olsa uzaklaşabileceğimiz bir kurguyu ortaya çıkarttık. Seslerin salt bir eğlence olgusu taşımasının dışında içeriği de besleyen, diğer etmenler olan alternatifin tanımına dair çıkarımlarla, deneyselliğe uzanan bir bakışım rotamızı belirledi. Makina’da geçtiğimiz haftanın albüm önerisi olarak sizlerle paylaştığımız ‘Studio 1’ projesinin ardındaki üretici Wolfgang Voigt yazınında da değindiğimiz üzere, makinelere nüfuz eden, onlara ruh kazandırabilen işler kotarmaya çalışan, müziği de aşama aşama geliştirerek farklılaştıran seslerin izlerini sürmekte olan çalışmalar çatımızı oluşturdu. Rutin bir şekilde tek bir müzikal izleğe bağlı kalmaktan özellikle imtina ederek, varedilmiş kurgulamaların tümünden derlenerek birbirleriyle de uyumluluk gösteren bir dizin oluşturma çabası, Deuss Ex Machina. Kuru gürültüleri yoğun bir biçimde de duyumsatmayı başaran gündemin ortasında, bariz değişkenliklere zemin sağlayan müzikler, fikriyatı beslemeye de devam ediyor. Eskinin müzikal beklentilerinden ilham alınrarak şekillendirilen dönüşümler, şimdinin müziğinde de farklı olanın daha çabuk bir biçimde keşfedilmesini sağlıyor. Haftalık albüm önerimiz olarak, çalışmalarının dahilinde, elektronik müziğin hemen tüm alt başlıklarında kayıtlar yayınlamış, yaratıcı kimliğinin hakkını sonuna kadar vermiş bir prodüksiyon dehası olarak nitelendirebileceğimiz Mark Pritchard’ın son projesi Harmonic 313’yi “debut” albümün arifesinde sizlerle paylaşıyoruz. İyi okumalar.

Mark Pritchard, geçmişin izlerini takip ederek, moderni yapılandırmaya çalışan bir prodüktör. Tekil bir kurgulama biçimi olarak elde edilmiş ses kesitlerinin, biteviye tekrarlarına dayalı olan, döngünün sağladığının dışına çok fazla çıkılmadan eklemlenen sesler ile birleştirildiğinde ortaya elektronik bir yığıntıdan da başka bir konumlandırmaya indirgenemeyecek ses karaşınlığına karşın, olabildiğince anlamlandırılabilir örnek ve çoğaltımlara girişen bir ses türeticisi, ritim tasarımcısı. Kurgusal yapının merkezine konumlandırdığı ve üretimine odaklandığı herhangi bir müzikal disiplin dahilinde azami verimi ortaya çıkartmak konusunda da ısrarlı bir deneyselliğin mihmandarı. Sonic Youth, Pixies, My Bloody Valentine gibi indie akımının üretkenlik doruğuna ulaşmış olduğu yıllardaki dinleyiciliğinin ardından takip eden günlerde, elektronik seslere de merak salıp, işin üretim safhasına kafa yoran bir isim Pritchard. Tanımının dönem içerisinde henüz yeni yapılabilir olduğu Detroit Techno ve Chicago House ekseninin kendisinin çizmeye başlayacağı müzikal kariyerinin de altyapısını oluşturduğunu da çeşitli röportajlarından teyit etmek mümkün.1991 yılında, bir yandan müziğini beyaz etiketli plaklar aracılığıyla paylaşan öte yandan da DJ’liğin de üstesinden gelen bir isimdir, Pritchard. Oluşturduğu, parça dizinlerinde hip-hop’dan techno’ya, erken dönem drum’n’bass kayıtlarına kadar uzanan seçkiyi dinleyiclerle paylaşır. Taunton’da gerçekleştirilen bir kulüp gecesinde, daha sonra projelerinin hemen pek çoğunda ortak çalışmalara imza atacakları Tom Middleton ile tanışmasıyla beraber de bu sürecin hızlandığını, kariyerinin dönüm noktalarından birisini oluşturduğunu ekleyebiliriz. Yine aynı dönem dahilinde Middleton’ın aracılığıyla, zamanımızın müzikal deli-dahilerinden Richard D. James ya da bilinen namıyla Aphex Twin’in, bizzat Pritchard tarafından anılan tabiriyle de, inanılmaz müziklerini dinlediği bir seansın ardından Middleton ile beraber Evolution Records’un temellerini atmaya karar verirler.

90’lı yılların henüz başlarında yapılandırılan Evolution Records etiketiyle, Aphex Twin’in Selected Ambient Works’ünde dinlemiş olduğumuz tınılarla benzeşen, yer yer zamansız, çekimsiz ve çekince taşımayan bir elektronik betimlemenin, yer yer de techno’nun disiplinler arasında ayrıştırılmasından, çok daha öncesinde kurguda işlenen, karaltılı, somut örneklere dayanan bir IDM kolajına ev sahipliği yapan Reload adı altında Middleton ile beraber kayıtlar gerçekleştirirler. Söz konusu kayıt dizininde, kendi imkanlarıyla plak olarak, hiç olmadı kaset’e alınmış kayıtlar olarak dolaşıma çıkmış, dönemin tüm ruhunu sindirmenizi de sağlayan bir bütünlük barındırdığını ilk elden iletebiliriz. “Underground” yaklaşımını sonuna kadar destekleyen, şimdilerin dubstep disiplininde olduğu üzere kollektif kimlik üzerinden müzikal paylaşımın ön planda olduğu bir kurgu ‘Reload’ ve arkasından gelecek olan diğer çalışmalarında belkemiğini oluşturan, söylem olduğu çıkarımını da gerçekleştirebiliriz. Deneyselliği ön planda tutan, elektronik müzik ile techno’nun kuvvetli yapısından feyz alarak dönüşümü tamama erdiren bir izleğin sağlaması Reload’u tanımlandırır. İkilinin bir sonraki durağı olan, Ambient’ın ana yapısından hareketle kotardıkları, Global Communication olur. Doğalın ses istemcisi olarak tanımın yapıldığı, keskin hatların durağan geçişlerle yumuşatıldığı, kolay dinlenebilir düzenlemelerinin daha fazla dinleyicinin türü tanımasını, benimsemesini sağladığı bir disiplinde, Pritchard ve Middleton’ın türetimleri dinleyiciye yeni ufuklar açmak konusunda son derece cömert davranan sinematografik bir detay zenginliği barındırır. Pritchard’ın elektronik sesleri keşfinde ilham odağı olarak tanımlandırdığı THX 1138, 2001 A Space Odyssey gibi kurgu bilim filmlerin atmosferini de yansıtan bir aynalamayı da es geçmememiz gerekir. Yalıtılmış, komünite dahilinden olmayan ana akım dinleyicilerine, doğal tınılardan beslenerek geliştirilen, Kraftwerk’den başlayıp, Vangelis’lere kadar uzanan genişlikten bir derleme bütünü olagelen ’76:14′ albümü bu minvalde elektronik müziğin başyapıtlarından bir diğeri olarak dinleyicilerle buluşur. Yüzeyler arasında ses kabarcıklarını çağrıştıran elektronik kesitler, bir veya daha fazla, farklılık barındıran katmanlar ile beraber Ambient Techno’ya uzanan bir serüvenin varlığı albümü gerek yayınlandığı dönemde, gerekse de The Guardian gibi önemli yayın organlarınca 90’lı yılların önemli Ambient kayıtlarından birisi olmasını da sağlayacak detaycıllığı barındırır.İçten dışa, keza tersine de vakıf olunabilecek kadar girintileri olan bir müziktir, kayıttan yansıyanlar. Parça adlarının sürelere göre tanımlandırıldığı, atfedilen her bir kayıt dahilinde, Techno’nun giderek yükselen bir tüketim olgusu barındıran bir tür olmasının da önünü almaya çabalayan, seslerin makine insan bağlamında birbirleri içerisinde, deyim uygunsa eritildiği, dönüştürüldüğü bir atmosfer ortaya çıkartılır. Tıpkı diğer dönemdaşları, Aphex Twin, The Orb, Orbital, Biosphere gibi grup ve isimlerin yapmakta oldukları ses deneylerinde olduğu gibi, kendini tekrara düşürmeden farklılaşan, kaygıların ortaya çıkmasına imkan sağlayan düşünselliği de içeren bir muhteviyat kotarılır. Bu birbirleriyle tam anlamıyla bağlantılı olan müzikal türlerin yanında, Mark Pritchard gerek Tom Middleton’la gerekse de solo projeleriyle, elektronik müziğin diğer disiplinlerinden de kayıtlar ortaya çıkartmaya devam eder. Kısa süreli yayınlarında betimlemeye çalıştıkları elekto-funk Jedi Knights, Proggy House temellerinin üzerinden yapılandırılmış olan Link ve drum’n’bass ses eriminin üzerine Pritchard’ın özgün bakışımını yansıttığı, Good Looking Records etiketiyle yayınlanan Links EP’si ile Chameleon projeleri müziğin tekdüzeliğini de aşmayı amaç edinen üreticinin, farklı çıkarımlarını duyumsamayı düşünenler için iyi bir başlangıcı teşkil edecektir. Elektronik müzik konusunda, sınırlandırmalara bağlı olmadan kendini sürekli geliştirmeye, öğrendikleriyle başka projelerinin zeminini oluşturmaya gayret eden bir isim Pritchard. Buna örnek teşkil eden ve Harmonic 313’nin de öncülü olan, Dave Brinkworth ile temellendirdikleri Harmonic 33 projesini de bu bağlamda değerlendirebiliriz. Bir yanda Pritchard’ın hip-hop’un egzantrik, sürekli taşların yerini değiştirmeye imkan sağlayan yenilikçi ses kaşifliği, diğer yandan da kayıtları dinlediğimizde ortaya çıkan bir zamanların elektronik seslerinin üzerine şekillendirildiği aşikar olan sinyal müziklerinin istisnasız çekim gücünün, çalışmanın yapısını da oluşturduğunu iletmeliyiz. Droppin’ Science plak şirketinin alt kolu olan Alphabet Zoo etiketinden yayınlanan Kaleidoscopic Sounds EP’si seslerin derinlemesine ilerlediği bir atmosferi tanımlayan bir bütünlüğü ortaya çıkarır. 60’lı yılların kült film müziklerinden, Bronx’un iliklerine kadar işlenmiş bir unsur haline dönüşmüş, yaratıma odaklı, enstrümantal hip-hop’un birbirleri içerisinde eritildiği mihenk taşı kayıt Music For Film, Television And Radio Volume 1, Warp Records etiketiyle yayınlanır.

DJ Shadow gibi nevi-şahsına münhasır örneklemcilerin, belge niteliği taşıyan prodüksiyonları, tozlu raflarda bekleyen kayıtları diriltmeleri, yenileştirmeleriyle yakınlık kurabileceğiniz Optigan, kulağa da aşina gelen ses kesidinin üzerine döşenmiş aksak ritm coşkunluğuyla Funky Duck, ağırdan alınan ses sinyallerinin, geçtiğimiz sene iki serisi birden yayınlanmış olan John Baker’ın The John Baker Tapes çalışmasında yer bulan parçaların izini takip eden, 70’li yılların popüler seslerini lounge titreşimlerinde yeniden varedildiği Departure Lounge, Brinkworth’un hip-hop çözümlemelerinin, Pritchard’ın ambient sınırlarında duran ses yelpazesinin, mükemelle en yakın biçimde irdelenmesi, albümün en önemli anı olarak da değerlendirebileceğimiz Paranoia gibi parçalar ile tüketilen bir müzikten yavaş yavaş daha fazla itina isteyen, dinlendikçe kulakta aşinalık sağlayan, zorlayıcı olmadan deneysel seslere kulak vermek isteyen dinleyicilerin teşebbüslerini boş bırakmayacak kadar genişleyip ilerleyen bir serüveni ortaya çıkartırlar. Bu projenin hayat bulmasının üzerinden üç sene geçtikten sonra Mark Pritchard’ın, Techno’nun yaratım sürecinde kendine yer bulan deneyselliğin izleriyle hip-hop’un çiğ seslerden de müzikler icra edebilinmesine olanak sağlayan esnekliğinden ilham alarak kotardığı, “Harmonic 313” projesine ulaşırız. Eğlendirici unsurları da yadsımadan, sert sessiz tekno yaratımının izlerini barındıran ilk çalışma Dirtbox EP’si 2008 yılında Warp Records etiketinden dinleyicilerle buluşur. Dans müziğini ele aldığımızda şimdinin, en heyecan verici müzikal alaşımını barındıran dubstep ile de paralelliklerini barındıran, keskin hatlarla örülmüş, yüksek bas kümelerinin atmosferi sağlamlaştırdığı Dirtbox parçası ile kayıt açılır. İsimsiz kollektiflerin türetmiş oldukları, melodik unsurların ön planda tutulduğu, sonik ses alaşımlarıyla uyumluluğu ön plana alındığında, tıpkı Anticon etiketinden yayınlanmış, deneyselliğe vurgunun pik yaptığı, Rock eleştirili Hip hop deneyimlemesinde olduğu gibi, Techno ile düzenlenmiş, tertip edilmiş bir hip hop manisfestosuna ev sahipliği yapan Arc Light plağın A yüzünü oluşturur. Ses kesitlerinde endüstriyel vurgulamalara ev sahipliği yapan, doğrudan hip hop altyapısının techno’dan da beslenerek yapılandırıldığı, karşılıklı birbirileri içerisinde süreklilik arz eden bir devimi ortaya çıkartan The Returners ve enerjik yapısıyla birebir örtüşen, sağlam bir dans pisti müziği halini imgeleyen dijital dub türetmesi Wobbz, Harmonic 313 çatısı altında tek yönlülükten ırak, olabildiğince çok farklı temas noktalarıyla elektronik müziğe nitelikli bir bakışımın dinleyicilerin beğenisine sunulacağının müjdecisi olur.

Bu bağlamda bir ileri noktayı temsil eden, dinleyiciyi de ortaya çıkan yapıtın bir parçası haline gelmesi için çaba sarf ettiren etkileşimli EP 1 çalışması yayınlanır. Kayıtların içerisine işlenmiş küçük oyunlar ile parça adlarının çözümlenmesi için, Harmonic 313 sitesine yönlendirilen kullanıcının dinlediklerini daha çabuk bir biçimde özümseyebilmesi için yardımcı olan bir çalışmayla da tüketimin çok yoğun bir biçimde yaşandığı , mp3 kültürünün neredeyse ortaya çıkan çalışmaları çabuk bir biçimde öğütmesine karşı da bir duruşa dikkatleri çeken bir deneyimi barındırıdığını belirtmeliyiz. Dinlenilen her bir kayıt, şimdi ile geçmişi, üretim çeşitliliğine de vurgulamanın yapıldığı bir yapılandırma bütününü ortaya çıkartır. Kelimeleri harf harf tanıtan, eğlendirici bir hoşgeldin mesajının ardından, eklektik technoesk kurgunun raks edilir bir kurguya dönüşümünden mülhem, Problem 1’la (Word Problems) kayıt açılır. Yoğunlaştırılmış vuruşlarla bezenerek yer yer Jay Dilla’nin öncülü olduğu, merak uyandırıcı deneyleri ile benzeştirilebilecek, mat yüzeylerle de şimdinin ruh halini de yansıtan Problem 2 (Neon), koşulsuz dönemeçleriyle beraber, Flying Lotus, Samiyam, Dabrye gibi hip-hop enstrümantalizmini deneysellik sınırlarına ulaştırmış yenilikçi isimlerin kayıtlarının, duru halleriyle örtüşen, düşük yoğunluklu techno vurgusunun, aksak ritimlerle buluştuğu Problem 3 (Call To Arms) karaltıya çalan bir dubstep evrimine de kulak kabartabilmemizi olası kılıyor. Sinyallerin çarpıcılığında Detroit Techno’sunun karakteristik özelliklerini de yansıtan melodik akışkan Problem 4’u (Flashback) da tamamlayıcı bir diğer öğe olarak değerlendirebiliriz. EP’nin açılışında yer bulan parçanın vokallerden arındırılmış, Techno baslarının da daha bir ön plana çekildiği aynalaması Problem 6 ile (No Word Problems) döngüyü tamamlarız. Başla, derinliği keşfet, sürükleyiciliği yakala, belleğinle kurgunun bir parçası sen de ol, açılımlarıyla çalışma, sadece öntanımı yapılmakta olan, bir yerlerden bilindik gelen seslerin tekrar anımsanmasını sağlayan bir tamamlayıcı haline dönüşüyor. Bu plak kaydının devamlılığı olarak parça adlarını çözümleyenleri bekleyen bir ödül olarak siteden yayınlanmış olan Problem 7 (Solve It – Use The Mp3 Artwork!) ya da çözümlenmiş ismiyle Shoot Em Up, Pritchard’ın kapsadığı tüm müzikal kalıpların ezcümlesini ortaya çıkartan bir bileşkeyi dinleyicilerle buluşturur.3 Mart tarihinde Warp Records etiketiyle yayınlanacak olan When Human Exceed Human Intelligence albümü, bütün bu birbirine paralel işlerin, ortaya çıkan müzikal sentezlerin harmanından oluşturularak, dinleyicilerin beğenisine sunulan bir odağı tanımlıyor. Tekdüzeliğe mahkum edilen elektronik seslerin, aksak ritimlerin, deneyselliği eğlendirici bir biçimde işleyebilmenin olasılıkları üzerinde kafa patlatan çoğaltımlara yer verildiğini ilk elden belirtmeliyiz. Dirtbox ile açılan albüm, dubstep’in sağlamlaştırıp yeni eklemelerde bulunduğu dijital-dub öğesine zerk edilmiş, lo-fi techno alaşımının hemhal oldukları bütünlemeye ev sahipliği yapan Cyclotron parçasıyla enerjik bir giriş gerçekleştiriyor. Saydam alaşımı ile elektro’nun melodik ambient sularında yeniden yaratımına odaklanmış olan, yüksek bas kesitlerinin Luke Vibert’ın sınırlı sayıda yayınlanmış olan incelikli old skool kayıtlarıyla benzeşen No Way Out ile Pritchard’ın ses kümeleri arasında geçişlerine kulak kabartılabilir. Uhrevi havasıyla, IDM’in özgücünü kazanmış olduğu ilk çıkış zamanlarını yâd ettiren dijital ses kreşendosundan beslenen, Ambient tonları ile hip-hop’un icrasını ortaya çıkartan, albümün de doruk noktalarından birisi olan Köln, bu kurgunun ters köşesi olarak tasarlanmış, 8bit ses pasajlarına yer verilmiş olan doğaçlama Galag-a gibi parçalarla beraber, birbirinden farklı noktalardan derlenmiş elektronik müziklerle kotarılan bir temsilin içeriğine ortak oluyoruz. Program içerisinde sizlerle paylaşmış olduğumuz, PhatKat ve Elzhi’nin vokalleriyle tam manasıyla bir “underground hip-hop vs. detroit techno” çözümlemesi Battlestar, makine ile insanı birbirine yakınlaştıran bir deneyimi ortaya çıkartıyor. Şüphesiz çözümlemelerin dinleyiciye bırakıldığı bir yönelişim gerçekleştiriliyor. Bütünlüğüne bakıldığında elektronik seslerin de pek ala yetkinliği elde tutan bir müzikal disiplin olduğunun altı çiziliyor. Steve Spacek’in vokallerde yer aldığı Falling Away parçasını da bu minvalde değerlendirebileceğimiz bir diğer örneği teşkil ediyor. Nahif bir melodikanın çevrelediği, ters yüz edilen elektronik seslerle Apparat’ın Raz O’Hara’yı konuk ettiği kayıt dizinlerinin sunduğu sahiciliği barındıran, düşündürücü bir bütünlük sağlamakta. Güncenin katıcıllığının karşısında bir duraksama anını temsil ediyor. Albümün kapanışında da, 90’lı yılların başına geri döndüğümüz bir mikro ayrıntılama parçası olan Quadrant 3 ile baş başa kalıyoruz. Sert ünsüz techno alfabesiyle, sokağı kendisine mekan bellemiş, yükselişini tamamlamış hip-hop’un enstrümantal yapılarının bir ying-yangı oluşturduğu parçada zamansız bir tını çekimine tanıklık ediyoruz. Bir yanı sürekli ilerleyen geçişlerle, deneysellikle yolunu açmaya devam eden, öte yanı durağan bir tempoyu belirginleştiren bir sesizlik anını irdelemeye devam eden lirik bir final. Harmonic 313 ve ardılındaki yaratıcı isim Mark Pritchard tüm imkanlarıyla makinelerin ruhuna nüfuz etmeyi başarıyor. Eğip bükerek, seslerin dünyasında yeni serüvenler ortaya çıkartarak, bugünün elektronik müzik sahnesini kaplayan hamlığın geçici olduğuna inanabilmemizi sağlıyor. Yetkinliğiyle beraber, varedilecek nice kurguların olduğunu ortaya çıkarıyor. Seslerin izi üzerinden, payelerden uzak bir biçimde sadece bildiğinden emin olduğu kurgulamaların da altına imzasını atarak, zamanımızın önemli prodüktörlerinden birisi olduğunu açıkça ifşaa ediyor.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Kurşun Askerler Üretmek Üzerine – Aylin GÖÇMEN – Birgün
Grev Güncesi – Sabah / ATV Emekçileri

Harmonic 313 Official
Harmonic 313 At Myspace
Harmonic 313 At WordPress
Mark Pritchard Official
Mark Pritchard At RBMA Sao Paolo 2002
Harmonic 313 Album Review At BBC
Harmonic 313 DJ Mix At RCRDLBL
Harmonic 313 EP 1 Review At Myownkaos
^|SiCk0|^ At Intolerance Records
^|SiCk0|^ At Myspace
Adamned.Age Official
Adamned.Age At Myspace
Halbsicht Records Official
L’usine Official
L’usine At Myspace
L’usine At Ghostly International
Deru At Myspace
Mr. Beatnick / SHHHHH Official
Mr. Beatnick At Myspace
Ahu aka Dolly At Myspace
Ahu aka Dolly Mix For Gilles Peterson WWI At Put Me On It
Milieu Official
Milieu At Myspace
Milieu Music Official
Kernell32 Official
Kernell32 At Myspace
Kernell32 At ReverbNation
Mr. Oizo At Myspace
$tunt$ Remix Official Informative At Warp Records
Modeselektor Official
Modeselektor At Myspace
Feadz At Myspace

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8 ———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel Live Painting – By Jeff Claassen
© Jeff Claassen
Harmonic 313 aka Mark Pritchard Photos Courtesy From Xplosiva2007 Flickr Page
Photos By Silvia Garis

>>>>>Poemé
Düşlerde Fener Olmak – Wolfgang BORCHERT

Ben ölünce
hiç değilse
Bir fener olsam,
kapında dursam,
soluk donuk geceyi
aydınlığa boğsam.

Ya da limanda
gemilerin uyuduğu zamanda
gülüşürken kızlar
uyumasam,
dar kirli bir kanalda
bir yalnıza göz kırpsam.

Daracık bir sokağa
assalar beni
teneke, kırmızı bir fener
bir meyhane önünde
dalgın düşüncelerle
tempo tutup şarkılara
sallansam.

Ya da şöyle bir fener
gözleri büyümüş bir çocuğun yaktığı
duyulup da korkunca çevresinde yalnızlığı
dışarda camlarda
fırtınanın ıslığı
kâbuslar, görüntüler, cinler.

Evet, hiç değilse.
ben ölünce
bir fener olsam,
tek başına geceleri
uykulardayken dünya
gökte ayla senli benli
sohbete dalsam.

Çeviri: Behçet NECATİGİL
Kaynakça: Fener, Gece ve Yıldızlar, Wolfgang Borchert, Çevirenler: Behçet Necatigil, Ayşe Sarısayın, [Can Yayınları]
Şair Wolfgang Borchert 26 yaşında neden öldü? – Pakize Barışta – Kıyı – Taraf Gazetesi

>Deuss Ex Machina # 243 – Onde Nada Aconteceu Nunca

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_243_–_Onde Nada Aconteceu Nunca

16 Şubat 2009 Pazartesi gecesi ‘canlı’ gerçekleştirilen programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Album Of The Week: Studio 1-Studio 1 (Studio 1-Kompakt)
>1<-Subvert-No Smokey Ganja (Rottun Recordings)
>2<-L-OW-Rising (F1 Remix) (Z Audio)
>3<-Balkansky-Hipnoza (Subtrakt)
>4<-Balkansky-United (Subtrakt)
>5<-Shockman-Oh Mi Natty (Voltage Music)
>6<-Professor Smith-Subting (Polar Remix) (Voltage Music)
>7<-Yard-Swaggle (Narita Records)
>8<-Señor Frio-Idant (Narita Records)
>9<-Hexstatic-TLC (Ivan L. Remix) (Ninja Tune)
>10<-Coldcut-Space Journey (Hexstatic Remix) (Ninja Tune)
>11<-Studio 1-Gold / Neu 4 (Studio 1 / Kompakt)

Onde Nada Aconteceu Nunca(243) – Kaçırılmayan Bir Bölüm Gibi, Sürekliliği Korunan Bir Somurtkanlıkla Zenginleştirilmiş Bir Günce, Devamsız Arkası Yarına Sarkan Bir Hiçbir Şey Olmamışlığın Kalibresinde

>>>>>Bildirgeç
İçinde yaşayıp durduğumuz çevremiz, çehremiz dönüşümünü zamanın akış hızına bağlantılı olarak yenileyip geliştirmeye imkan sağlarken, el altında tutmaya çalıştığımız önemli olgulardan birisi olan melodram hayatı ve onun bağlamındaki tüm değişkenlikleri yönlendirmeye devam ediyor. Nafile bir teşebbüs olarak da addedilen, tutturmaya çaba sarf ettiğimiz yolumuzun şekil alabilmesinin, ilerisini tahayyül edip ona göre davranabilmemizin önü tıkanıyor. Sanrılarımıza bağlı kalıp, düşüncenin tam da özünü oluşturan fikir bütünlüğünden ayrışmamıza neden oluyor. Gerisin geriye bitmek tükenmek nedir bilmeyen bir savaşımın içerisinde buluyoruz kendimizi, merhale merhale gitmek istediklerimiz, yapmaya çalıştıklarımızdan uzaklaşan bir düzlemde şekillenen güncemizde. Topluca bir tepkisizliğin içerisinde feryad figanın sesinin kıstırılabilirliğine tanıklık ediyoruz. Susmanın gereksinimi olanların tamamına yakınını oluşturan eylemlerimizi vakti zamanında ifa etmeye çalışıyoruz. Sözümüz tam da meclisten içeri. Kendi içerisinde çelişmeye başlayan hissiyat vurgusunun hissedilebilirliğini de kutsal bir melodramın bütünlemesinde gözyaşlarımızın katkısıyla beraber deyim yerindeyse hipnotize edici bir “atmosfer” kazandırarak vakitten kazanmaya çalışıyoruz. Çeliştiğimiz farkındalılık noktalarında daima bir öteki yaratmaktan kaçınmıyoruz. Yeni eklemelerimizle de kendi içinde kaçındıklarımızdan oluşan bir mizansenin kurgusuna ortak oluyoruz. Kayıp ettiğimiz zamanda tam manasıyla gizlemek zorunda olduğumuz ikircikliğimizin de vuslata kavuşmasına imkan sağlıyor. Çiğ duygusallıklar kâr etmediğinden metaya çevirmekte bir an bile tereddüt etmediğimiz gözyaşlarımızın başrolü kaptığı melodramlara buyur ediliyoruz. Tercihen, tercihli yolun son çıkış uyarılarını nazarı dikkate alarak.

Sözcükler kovarken birbirlerini sayfada dımdızlak kalınan sessiz ünlemler haline dönüşüyor halimiz ahvalimiz. Afişe edildikçe de hatalarımız, yüzümüzde belirsizliğin çizgileri çoğalıyor, derinleşiyor. Ardılına saklanmaya çalıştığımız maskelerimizin altında fırtınalar gün yüzü buluyor. Enikonu alışkın olduğumuz, aşina kılındığımız, kendimizle özdeşleştirdiğimiz yanlışlıklarımızın tümünde görmezden gelebilmeyi de bütün bunlara ilave ettiğimizdeki ortaya çıkan; bütüncül melodram olgusunu da daha rahat çözümleyebilmek kolay bir hal alıyor. Zamanın hızına karşın benliğimizde kendine yer bulan aşılmaz sahalarımızı oluşturuyor gitmemecesine özümsediğimiz. Kendimizi zorlayarak da olsa alışır alışılır diyerek meylettiğimiz acımasızlığımız, kör kör parmağım gözüne eleştirilerimiz, kanıksanan olguların yerli yersiz sahneyi ele geçirmesi drama, melodram ikilisini birbirine yakınlaştırıyor. Yok sayılmaya devam ettikçe bazı şeylerin, üzerine düşmedikçe hataların çözümünü beklemek de haliyle giderek zorlaşıyor. Beylik cümlelerin tasdik edici onamalarının, birbirinin turnusol kağıdı işlevini de gösteren bakışımların ezici üstünlüğünde, gerçeği aramaya çalışmak, melodramın sunduğunun basit bir kurgu olmasının dışında bize çok da fazla bir getirisi olmadığının bilinciyle tanıklık etmeyi de, sorunun kendisine odaklanmayı da ulaşılmaz kılıyor. Topyekün bir korunma mekanizması icat edip işlevsellik kazandırmamız da bu yüzden. Gözyaşlarının kullanılabilirliğini keşfettiğimizden bu yana geçen süreç içerisinde melodramların nasıl kurgudan gerçeğe doğru evrildiğini idrak edebilmemiz de kolaylaşıyor, son tahlilde. Mütemadiyen bir tereddütün ortalığa salıverdiği endişe, doğrunun tam da ne olduğu konusunda bir türlü anlaşamamanın getirilerinden birisi haline dönüşüyor. Dönüştürülüyor , biçimsizlik yeni baştan hüzünbazlığın günceyi işgal etmesine olanak sağlıyor.

İçeriğin çoktan boşaltıldığı, boşlandığı vizyontelenin de melodramın kendisini öncelikle seyrettiriyor iken şimdi bilakis resmi propaganda aracı haline dönüştürmesini de ilave edebiliriz. Hengamenin de karmaşıklaşan ağ görüntüsünde. İçselleştirilmesine gerek bırakılmadan bir görüntüyü bir sonrasında ekrana gelen sahnede unutmamızı, yerine yenilerini geleceğinin bilinciyle izlememizi salık vermekte olan bir doyumsuzluğun merkezini tutmaya çalışıyor, vizyontelenin kelaynakları. Sorunun merkezini boşlayıp, etrafında kopan uğursuz uğultulara mekan sağlamaya devam ediyor. Eleştirilebilir yönlerin hemen tümünde kullanılageldiğinden gündelikliğin gereksinimlerinden birisi haline dönüştürülmesi, ‘melodramın’ kuvvetini de etkisini de arttırmasına imkan sağlayan en önemli faktör olduğunu da bir kez daha belirtmekte fayda var. Meşruluk kazandırılan, çıkar sağlanıp nemalandırılan her bir durum bizleri aşılmaz sanılan yolların en dibinde yer alan uçurumlara ulaştırmaya yetiyor. İçinden çıkılması mümkünat dahilinde olan sorunların tam da merkezinde bu ajite edicilik, gözyaşından medet ummak yer almakta, şimdinin gündeminde. Toplumsal bir eşik atlamanın yegane temellendirilmesi olarak da sunulan hikayelendirmeler, çözümsüz bir geleceğin kapılarını aralatmaya yetiyor. Ses vermeye çaba sarf ettikçe, kimi gerçekten mağdur olduğunu anlayamadığımız bir gerçeklik haline evriliyor, ekran. Dahası gündelik yaşam. Kanıksamaya başlandıkça da bu önceden ayarlı, çoktan seçmeli mağduriyet, teşebbüs etmeye niyetli olan, bir şeyleri çıkmazlara düşmeden, yolundan alıkoymaya çaba sarf eden, hatalarımızın nerde olduğu konusunda emin olanların da yedek kulübesinde sabitlenmesine sebebiyet veriyor. Kendi yolunu çizebilmeye çalışanların önüne bitmek tükenmek bilmeyen bir tamamlanması gerekli olanlar listesi çıkartılıyor. Kolay zora doğru koşuluyor, koşullandırılıyor. Sırada bekleyenleri katılımcısı olacakları, sansürlü fikir teatrisine girebilecekleri bir onbeşdakikalıkşöhretin karşılığında gözlerini ve vicdanlarını kapatmaları isteniyor. Gerçek bir kere daha tarumar edilir, saman altından sular yürütülürken…Şimdi! Reklamlar

Pazartesi akşamı ‘canlı’ olarak gerçekleştirdiğimiz Deuss Ex Machina dahilinde de yukarıda kısacık da olsa değinmeye çalıştığımız olguların izlerinde şekillenen bir seçkiyi sizlerle paylaşmaya çalıştık. Genellendirmelerin alıp başını gittiği, herkesin birbirinin hatasından doğacak kazanımlar için takipte kalmaya devam etiği bir düzlemde, alternatif seslerin izleriyle güncenin rotasına dair ön izlemelerden dem vurmaya çalıştık. Popüler olanın taahhüt ettiklerinin, üzerinde düşünmemize fırsat tanımaksızın yekünde anlaşılır, anlaşırız kolaycılığının dışarısında kalan alternatifi işaret etmeye çabaladık. Müzik bize bu konuda, ‘parmağını kıpırdatmaya tenezzül’ etmeyenleri bile düşüncelere daldırabilecek kadar geniş bir alan sağlıyor. Farkına varalım veya önemsemeyelim, tını yığınlarının içerisinde güncelliğe dair çıkarımlar gerçekleştirebilmek, ahir zamanların bir gereksinimini karşılıyor. Okuduklarımızın ve takip etmeye çalıştığımız yayınlardan edindiğimiz fikriyatların birer birer sağlamasına imkan tanıyor. Tüm o zamane bencilliğine, ben yaptım oldularına, hataları ikrar etmekten ötesini göstermekten aciz kalmaya gelip dayanan sistemin kilitlenmesine dair alt okumalar da bunun cabası. Geçişlerin birbiri peşisıra durağanlaşmaya imkan sağlamadığı, tepkileri münferitleştirmeye yönlendirdiği, aynen notta değindiğimiz üzere gözyaşı fırsatçılığının alıp başını gittiği günümüzde, aslolan gerçeklerin her ne kadar acıtıcı da olsa üzerine gidebilmek, bir nebze daha iyisini kotarabilmeye çaba sarf etmekten de geçtiğini bir kere daha hatırlatmakta fayda var. Ezcümle, makalelere sığdırılamayacak kadar çoğullar haline dönüşmüş olan sorun yumaklarında, asıl ilgi alanımızı oluşturan müzik türetilebilir açılımların merkezliğini korumaya devam ediyor. Merak edip, kadraja bir türlü dahil edilemeyenlere gerçekliğin yapısı hakkında fikir edinmeyi sağlıyor. Deuss Ex Machina’da haftanın albüm önerisi olarak sizlerle, yapılandırdığı elektroniklerle harman ettiği müzikal eleştiri kuramlarıyla nam salmış, Köln Technosu ve Kompakt odağının kurcularından Wolfgang Voigt’in deyim uygunsa mihenk taşı kayıt dizini olan Studio 1’ı 12. senesinde yeniden elden geçirilmiş versiyonuna dair sözlerimizle sizlerle paylaşıyoruz.Endüstriyel gelişmişliğe paralel olarak rotasını belirleyen bir müzikal disiplin, techno. Saydamlaşmış döngülerin tıpkı makinelerin çarkını çevirmesinde olduğu gibi, belirli bir rutin içerisinde değişkenlik arz etmesiyle de benzeştirebileceğimiz kurgusal bi’ütopya bütünleyicisi aynı zamanda. Tüm verilerin bir eksen üzerinde hareket etmesini sağlayan, değişken yüzeylerinde eklenen ses yığınlarıyla beraber gerçekliğin izlerine de ayna tutan bir simgeyi çağrıştırıyor, son tahlilde. Modernizmi; “düz mantıkla” ifade edecek olursak, makinelerin hakimiyetinde insan gücünün azlığında şekillendirilmiş olan proto yapısallar bütünündeki bir üretim mekanizması olarak ele alırsak, techno vâredilmiş yeniliği de enine boyuna mercek altına alan, seslerin sağladığı detaylandırmalar ile hatalara dair önermeleri paylaşıma açan bir sahayı tanımlıyor. Yolunda ilerlediğini sandığımız pek çok şeyin nasıl oldu bittilerle gerçeğe dönüştüğünü ortaya çıkartıyor. Seslerin serüveninde başatlığın makinelerde olmasının insancıllıktan uzaklaşıp, duygusallığı ayaklar altına alıyor yanılsamasına karşın, techno ve onun tabanından yayılan müzikal neşriyatların pek çoğunda ikilemlere gerek bıraktırmadan bir sistem muhalifliği sergilendiği, dahası söylenecek pek çok şeyin sayısal figürler halindeki melodilerle iletildiğinin ortaya çıktığı bir kurgusal gerçeğe ulaşıyoruz. Endüstriyelleştirmenin eksi getirilerinden birisi olan bireyin toplumdaki yalnızlaştırılmasını ve yalnızlığa alıştırılmasını da hicveden örneklemler ile salt bir müzikal eğlence kültüründen daha fazlasını takdim etmekte, techno. Bir müzikal form olmasının yanında bir “kültür” olarak da arzı endam eyleyen techno’nun semalarında, Wolfgang Voigt’un çalışmaları ekseriyetle bu açılımların doğrultusunda alternatif olanı ortaya çıkartmaya çalışan bir dinlenceliği kapsar. Türlerin, henüz belirgin özellikleri olmadan ayrıştırılamadığı zamanlarda endüstriyel formların hemen hemen her türlüsünden bir önizlemeyi de sağlayan, çeşitliliği ortaya çıkartmaya çaba sarf eden kurgusal bir şenliğinin baş mimarıdır, Voigt.

70 ve 80’li yılların neredeyse tümünde Almanya’da etkisi hissedilir bir biçimde ana akıma yön vermiş olan Anglo-Amerikan popüler müziğinin örnekleriyle büyümüş bir isim Voigt. Birbirleriyle giderek benzeşen, çoğu zaman tekdüzeliği aşamayan müzikal eşiklerin içerisinde, hissedilir bir bütünlük arz eden, kendi yapılandırma sahasına sahip, nitelikli bir deneysel müzikal yapılandırmanın peşisıra, ilk kayıtlarını gerçekleştirir. 80’lerde üyesi olduğu BLEI projesi altında bu deneyimlerini gerçekleştirme şansı bulur. Tersine işleyen bir döngü çemberinde, mikroskobik detaylandırmalarla hareket eden, yer yer Alman folkunun kendine has müzikal dünyasından örneklemlerden de beslenen ama asla tekrara dayanmayan (üretilmişin “modern yorumu” olarak da lanse edilen tekrar yorumlamalar) bir formülün peşindedir, Voigt. Geçtiğimiz sene tekrar basım olarak, derlenip elden geçirilen “GAS” projesinin alt yapısı da bu dönemde atılır. Tüketilebilir müzikal aranjmanlardan, dinlendikçe insanın içine işleyen, düşüncelere daldıran melodilerin, yer yer gürültünün kapısını yokladığı Neu Deutsche Welle ekolünü takip eden bir elektronik deneyimlemedir, bütünlüğünde ortaya çıkartılan bu yenilikçi bakışım. Voigt neredeyse elindeki tüm müzikal olasılıkları değerlendirmeye almış bir sanatçı aynı zamanda. Techno henüz disiplin olarak dumansız fabrika şehri Detroit’ten Avrupa’ya geçiş noktasında ortaya çıkarttığı teorilerle, bugünkü Cologne Sound’unun altyapısını oluşturmaya odaklanır. Melodikanın, döngülerin içerisinde ayrıştırılarak yeniden parçanın özünde yer bulan ses kesitinde var edilmesiyle oluşturulan, bir yerde Techno’nun bugün daha anlaşılabilir bir müzikal izlek halini almasını sağlayan bir deneysel bütüne ulaşan minimalist akımın Amerikan cephesine karşı yaratılan yanıtının temsilcisi, ‘coder’ıdır.

Bu öncüllüğe dair bir başka önemli sav olarak da sanatçının diskografisine yer vermiş olan Discogs sitesinde karşımıza çıkan 30 civarındaki lakap, isim ve grup üyeliklerinin neticesinde ortaya çıkmış müzikal çeşitliliği de eklemleyebiliriz. Bugün deyim yerindeyse tekdüzeliği artık enikonu kabullenip kendi içerisinde de bölümlenmeye başlamış minimal techno’nun 90’lı yılların başındaki Robert Hood, Daniel Bell, Underground Resistance kollektifi gibi – saf – yaratım sürecini herşeyin üzerinde tutmuş, ön planda olmak yerine, müziğini iletebileceği kayıtların çeşitliliğine imkan sağlayan farklı isimlerle dinleyicilerle buluşmayı tercih etmiş bir prodüktör Wolfgang Voigt. “90’lı yıllar boyunca haddinden fazlasına ulaşmış olan fikri temellendirmelerimi düzenleyebileceğim bir yöntem olarak, farklı isimler veya lakaplar ile kayıtlarımı yayınlamayı tercih ettim. O zamanlarda türetilen her bir fikir devrimsel bir nitelik taşıyordu, üstelik ilham verici derecede de yenilikçi. İşin açıkçası farklı isimler veya proje- ler olarak hayat bulan kayıtlarda minimal elektronik müziğin farklı örneklerini tasvir etmekteydi. Bir başka önemli nedenim ise özellikle prodüksiyon aşamasında kurallara bağımlı kalmadan üretmeye de olanak sağlayan anonimlikti, aynı dönemi paylaştığı pek çok üretici gibi.” Entelektüel müzik dergisi Wire’dan Simon Reynolds’a vermiş olduğu röportajında Voigt’un belirttiği üzere, yenilenmiş her bir kayıt ile varedilmiş olan müzikal yansılara göndermeleri de barındıran, ses yüzeyleri arasında geçişe imkan sağlayan bir deneyimleme imkanı doğmaktaydı kollektifliği seçmesiyle beraber. Techno’nun karakteristik özelliği olan kadraj dışılığıyla, bas yüklemelerinde kendine yer bulan nahif taraflarıyla beraber, minimalizmin topyekün elektroniklerle yeniden tanımlanmasını da sağlamaktaydı, bu kayıt silsilesi.

1993 yılında, techno’nun türler arasında geçişlerine imkan sağlayan alt disiplinlerinin müzikal yansı ve türetimlerine ev sahipliği yapan Profan’ın temellerini atar. Kuramsal bütünlükle hareket eden bir yapılandırmadır, Profan. Manifestoları olarak belirlenen, hafif ama eğilmez, entelektüel teknodansa pop müzik olarak tanımlanmasının daha uygun olacağı belirtilen bir karşılaşama metninin ardından kayıtlar dinleyicilerle buluşur. Techno yayımcısı kimliğinin sınırlarının dışarısında, yerel’de ortaya çıkartılan müziğin dışavurumunu benimsemiş bir yapısallığa önem veren bütünlüğü, arz eder Profan. Bugünün elektronik müzikal ikliminin çok dışında, her ne kadar da pop müzik olarak adlandırılsa da genelinde Alman endüstriyel bakışının, daha öncesinde de türetilmiş Kraftwerk estetiğinin bilincinde yolunu çizmeye çalışan bir müzikaliteyi ortaya sürer, Voigt ve Profan. Taa ki 1998 yılında Michael Mayer, Jürgen Paape ile beraber kurulacak olan Delirium plak şirketinin “Kompakt”a dönüşmesiyle beraber minimal techno’nun başatlığında tüm bu manifestoyu da anlamlandıran, günümüzün önemli modern müzik etiketlerinden birisine evrilinceye kadar.Wolfgang Voigt müzikal tektipleşmenin de önünü almaya çalışan bu deneysel estetizasyon sistemliliğiyle beraber, popüler elektronik müziğin çehresindeki değişkenlikler de rahatlıkla gözlemlenebilir. 2008 yılı içinde, 20. yılını geride bırakmış olan Acid Techno’dan, sert elektronik katmanlarıyla türetilmesine karşın, içeriğinde Motown ruhunu da barındıran, eklemlenen melodikliğiyle dinleyiciyi hala etkilemeyi sürdüren bir mihenk taşı Detroit Techno, karaltılı ses kümelerinin izleriyle puslu bir atmosferi yansıtmayı amaç edinen, çok düşük yoğunluklu ses yapısalı Minimal Techno’ya, şimdilerde kıymeti harbiyesi anlaşılan, Dub müziğinin köklerinden beslenerek geliştirilen Dub Techno’ya ve gerçekliğin heves kırıcılığında yol alanların seyyahlıklarında eşlikçi olarak, akıllarda kalmış haline sahip çıkanların icralarıyla, yaşamaya devam eden Ambient Techno’ya kadar farklı müzikal yönlerin izleri üstünde yol almış disiplinler bu konuda, Voigt’u ve Studio 1’ı dinlemek isteyenler için, yeterli bir başlangıcı sağlayacağını söylemek elzemdir. Bahsini edeceğimiz diğer ayrıntılara geçmeden bir kisa toparlama yapalım: “Profan sisli bir geçmiş, güneşli bir gelecektir.”
Kasım 1995 ile Mart 1997 arasında 10 adet renk kodu ile anılan kayıt dizini olan Studio 1’da, techno dinamikleri üzerinde deneysel çıkarımlara atfedilmiş, ilerleyen günlerde Cologne Sound’unun da ilk temelleri arasında gösterilecek olan Alman minimalizminin yenilenmiş hallerine dair kayıtlar ortaya çıkartılır. Tekil bir döngü (loop) yığının, alt üst edilip, kimi zaman mikroskobik detaylandırılmasına, deforme edilmesine, techno’nun bariz enerjisini taşıyan yoğunlaştırılmış bas kolajlarına, incecik bir hattın üzerinde sanal bir ölçeklendirme ile beraber ilerleyen her bir plak oyuntusunda yeniden varlığı kanıtlanmaya çalışılan, orjinalinde oluşturulan, yaratım sürekliliğine göndermeler barındıran bir kayıt timsalidir. Gelb, C.K. Decker ve Mike INK gibi kayıt dizisinin öncesinde ortaya çıkartılmış olan technesk teori, kurgulamada derinlemesine bir serüven vaat eden, hipnotik olarak tanımlandırılan bir ses yumağının ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Studio 1, Wolfgang Voigt’in en başından bu yana savunmakta olduğu geçiş noktaları, kotarılmaya çalışılan bileşkeleriyle beraber başta Almanya olmak üzere elektronikler üzerinde şekillendirilen müziğin, içeriğinin doyurucu olmasını da kolaylaştıran bir odaktır. Saydam, esnedikçe dönüşmeye devam eden yapılandırma, kah mutlu bir atmosferin bütününü, kah duygusal bir eşiğin yakınlaştığını irdeleyen bütüncüllüğü içeriğinde barındırır. Zincirleme üretim mekanizması birbirlerini takip eden her bir plakta bu zamanına göre yabancı, soğuk karşılanan müzikal devinimin, tüketilebilir olduğunu da kanıtlanır. Salt bir dans mottosunun dışında, derinlerinde gizlenmiş seslerle, soyut geçişlerle, somut ritm değişkenlikleriyle beraber zamansızlığın müzikal icrasına dönüşür. Belli kurallara göre düzenlenen bir şematik akıştan ziyade, rastgele keşfedilmiş izlenimi uyandıran makine seslerinin yapılarıyla, belirli noktalarında endüstriyelleşmeye de göndermeleriyle kraut-rock’ın erken dönemlerindeki tavizsizliğine, şarkıların sürelerinin kestirilemediği, sınırsızlığın deneyimlenmesinin devamlılığı sağladığı eski günlere de bir selam gönderilir, ustalara saygının tezahürü olarak.Bu on plaklık dizinden seçilmiş parçaların, düzenlemeleriyle oluşturulan Studio 1 toplaması 1997’de yayınlanır. Kollektifliğin devamlılığı olarak parçaların birbirleriyle uyumları gözetilerek, sadece renk kodlarıyla anılan rumuzlarının sıralandığı kapak çalışmasıyla dinleyicilerle buluşur. İçerdiği müziğin önüne hiçbir şeyi katmayarak. Millenyum başlangıcında son baskıları da tükenen bu özgün albümün yeniden gözden geçirilmiş versiyonu ise 12 Ocak 2009’da Kompakt etiketiyle yayınlanır. Minimalist elektronik müziğin ‘sıfır’ noktasından günümüze dair değişkenliğini irdeleyebileceğimiz bir belgesel kayıt niteliğini de taşımaktadır, Studio 1’ın yeni basımı. Çoğunlukla yayınlandığı dönemin içerisinde tüketilen elektronik müziğinden farklılaşmış olarak, deneyselliğin kıvamında kullanıldığında ortaya çıkartmış olduğu merak uyandırıcılığı merkezine alan, bugünün Kompakt odağının müzkal seceresini anlayabilmemize de imkan sağlayan bir bütünlüğü içerir, ilk elden. Albümün açılışında Grün’de yer bulan #3 numaralı parçanın, ağırlaştırılmış, stereofonik dub öğesine havale edildiği bir girizgaha sahip olan Grün / Neu1 parçası yer alır. Ritmik yoğunluğundan da eksilme olmadan, tertemiz bir techno kaydına kulak kabartırız. Endüstriyel bir döngünün (loop) çevresine serpiştirilmiş izlenimi uyandıran mikro ses kesitleriyle tamamlanmış, sonralarında mikro-house olarak da tanımlandırılacak Akufen, Thomas Brinkmann prodüksiyonlarının öncülü Blau 2, keskin hatlarla şekillenen bir tekno-masalın karşılığını bulmasını sağlıyor. Deneysel avantür döngüye dahil edilmiş erken dönem technosunun tez canlı melodikasını duyumsayabileceğiniz, Rot plağının içeriğindeki Detroit ekseninin devamı olmuş Rot / Neu 2, burada ortaya çıkartılan alaşımın daha seri bir kurguda yapılandırıldığı, “click” kümesi olarak tabir edebileceğimiz somut elektronik seslerle bütünlenmiş hali olan Blau parçasıyla beraber Voigt’in sunduğu geniş etkileşimli müziğin içerisinde seyrüseferimiz devam eder. Dub-techno’nun Basic Channel’ın 1993-95 döneminde yayınladıkları, etkisi çok kuvvetli olan kayıtlarla başabaş giden seyreltilmiş tını partisyonuyla da benzeşen Hellblau, 9 dakikalık süresi içerisinde detaylarında yeniyi tanımlamaktan çekinmeyen, üretimin zamansızlığı da ortaya çıkartan bir parça haline dönüşüyor. Gas döneminde dinleyeceğimiz, ambient kıyılarında ilerleyen serinkanlı techno’nun habercisi olarak da değerlendirilebilecek, makinelerin müziğinin ruhunu ortaya son derece iddialı bir biçimde koyan, kirlenmiş ses çarpışanlarına ev sahipliği yapan, muhalif karaşınlık Rosa ile finale ulaşıyoruz. Deuss Ex Machina’nın finalinde sizlerle paylaştığımız, 4 Mart 1997’de yayınlanmış olan Gold çalışmasının alternatifini kulaklarımıza ulaştıran Gold / Neu 4 parçası yer almakta. Sentetik seslerin hakim kılınan atmosferi, şenlikli bir kakafoniye evirdiği, kütlesel bas kümesinin bugün her önüne gelenin plağında kullanmaya çalıştığı döngü (loop) kullanımının gerektiği gibi kullanıldığında etkileyiciliğini nasıl da arttırdığının delili olan bir kayıt ile çalışma nihayete eriyor. Gerek Studio 1, gerekse de yukarıda çok kısa da olsa değinmeye çalıştığımız 30’un üzerinde farklı kurgusal maskenin ardında yer alan Voigt, çağdaş elektronik müziğin kalıcı örneklerini dinleyiciyi, bazen sarsıcı biçimlerde yüksek kademeden ses bütünlüğüyle, bazen de kulağınızda daima yer etmiş bir biçimde tınlamaya hazır ve nazır olacak seslerin bütünlüğüyle türetimler gerçekleştiriyor. Bugünün minimalist yaklaşımlarının fersah fersah ötesinde, zamansız bir müzikal secereyi ortaya çıkartıyor. Makine ile insanı birbirine yakınlaştırıyor. Ezcümle: Başyapıt.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Türümüzü Kötüleme Alışkanlığı – Gündüz Vassaf – Radikal

Wolfgang Voigt At Kompakt
Wolfgang Voigt At Raster-Noton
Wolfgang Voigt / Mike INK Fan Page At Myspace
Wolfgang Voigt’s Lecture At RBMA Barcelona 2008
Wolfgang Voigt / GAS Review At Mnmlssgs
Wolfgang Voigt / GAS Interview By Simon Reynolds At Energy Flash
Wolfgang Voigt Interview By Mercedes Bunz At Angbase
Subvert At Myspace
Subvert At Rottun Recordings
Subvert At Muti Music
Rottun Recordings At Myspace
L-OW At Myspace
L-OW At Last.FM
Z Audio At Myspace
Balkansky At Myspace
Balkansky At Subtrakt
Cooh At Myspace
Professor Smith At XLR8R
Voltage Music At XLR8R
Voltage Music / Dub I.D. At Myspace
Voltage Music Review At Forward Ever
DJ Tomas At RBMA Radio
Narita Records Official
Yard At Myspace
Señor Frio At Myspace
Hexstatic At Ninja Tune
Hexstatic At Myspace
Hexstatic Pulse (Dance Mix) Video At Myspace
Coldcut Feat. Hexstatic-Timber Video At Dailymotion

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
KnotPineBox @ 14th Annual Olympia Experimental Music Festival – By Deadair
© Dead Air Dead Air Fresheners At Myspace
Studio 1’s Titles Courtesy From:
Discogs Database & Pokpok Flickr Page

>>>>>Poemé
Olmak – André BRETON

Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu. Kanadı yok
umutsuzluğun, akşam vakti deniz kıyısında bir taraçada,
toplanmış bir sofrada kalayım demiyor. Umutsuzluk bu, o bir
sürü olayların dönüşü değil bu, tıpkı akşam karanlığında bir
karıktan öbürüne giden tohumlar gibi. Bir taşın üstündeki
yosun ya da su bardağı değil o. Kardan elenmiş bir gemi o, ya
da düşen kuşlara benzetebilirsiniz, ama kanlarının en küçük
bir kalınlığı yok. Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu.
Başa takılan süslerle çevrilmiş küçük bir şey o. Umutsuzluk o.
Kopçası bulunamayan inci gerdanlık, bir ipe gelmez, böyle bir
şey işte umutsuzluk. Gerisinden, ondan hiç söz etmeyelim.
Başlamışsak bitiremeyiz umutsuzluğu. Saat dört sularında
avizeden umutsuzlanırım ben, gece yarısına doğru da
yelpazeden umudumu keserim, tutukluların cigaralarından
umutsuzlanırım. Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu.
Yüreği yoktur umutsuzluğun, el umutsuzlukta hep soluk
soluğa kalır, umutsuzlukta kalır öyle aynalar, bize asla ölüp
ölmediklerini söyleyemezler. Beni büyüleyen umutsuzluğu
gördüm ben. Yıldızların türkü söyledikleri vakit gökyüzünde
uçan bu mavi sineği seviyorum. Şaşılacak, o uzun dolu
tanelerine benzeyen umutsuzluğu, o kendini beğenmiş o öfke
küpü umutsuzluğu büyük çizgileriyle tanıyorum. Her gün
herkesler gibi kalkıyorum, kollarımı çiçekli bir kâğıda
uzatıyorum, hiçbir şeycikler hatırlamıyorum, ama hep
umutsuzluğun yardımıyla o geceden koparılmış güzelim
ağaçları görüyorum. Odanın havası davul tokmakları gibi
güzel. Zaman içinde zaman bu. Büyük çizgileriyle tanıyorum
umutsuzluğu. Bana bir sırık uzatan perdenin rüzgârı gibi o.
Böylesi bir umutsuzluk akla gelir mi! Yangın var! Ah yine
geliyorlar… İmdat! İşte merdivenlere düştüler… Ve o gazete
ilanları, o kanal boyunca ışıklı reklamlar. Kum yığını, git, pis
kum yığını! Büyük çizgileriyle önemli değil umutsuzluk. Bir
orman yapmaya giden angarya ağaçlar, bir gün daha yapmaya
giden bir yıldız angaryası, ömrümü uzatan bir angarya günleri
daha.

Çeviri: İlhan BERK

>Deuss Ex Machina # 242 – Dimensional Space Conquered By Mistakes

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_242_–_Dimensional Space Conquered By Mistakes

09 Şubat 2009 Pazartesi gecesi ‘canlı’ gerçekleştirilen programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Intrusion-Under The Ocean (echospace [detroit])
>2<-Intrusion-Little Angel (with Paul St. Hilaire) (echospace [detroit])
>3<-Fraet-Was It You (Benbecula)
>4<-Fraet-Another Way To Answer (Benbecula)
>5<-Hudson Mohawke-Speed Stick (Warp Records)
>6<-Hudson Mohawke-Overnight (Warp Records)
>7<-Liam Rowley-Extrinsic (!Kaboogie Records)
>8<-F-The Untitled Dub (7even Recordings)
>9<-Léonard P.-Nuclear War (Elastica)
>10<-iTAL tEK-Double (Planet µ)
>11<-Martyn-Vancouver (2562 Puur Natuur Dub) (3024)
>12<-Zeno-Boxed In (Sub.mission)

Dimensional Space Conquered By Mistakes (242) – Keskinleşmiş Diller Sorgusuz Sualsiz Yanlışlarıyla Beraber Atmosferi İşgal Ediyor. Durağanlığın Kıyısında Sesi Kısılmış Nesiller Yetişiyor. Dur Kalk Dur Kalkma !

>>>>>Bildirgeç
Söz Duvara Çarpıyor Belli Ki
Yankısı
Günler Sonra
Bulunamıyor Ne Acı Ki
Derdest Edilenin, Günün Ardı
Toparlanarak Dönmek Üzere
Bir Hafta Müsade,
İzninizle

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Intrusion At Last.FM
Intrusion Review At Resident Advisor
Talking Shopcast With echospace[detroit] At Little White Earbuds
Fraet At Myspace
Fjordne At Myspace
Benbecula At Myspace
Hudson Mohawke At Myspace
Hudson Mohawke At Lucky Me
Hudson Mohawke At Mary Anne Hobbs Experimental Show
Hudson Mohawke At RCRD.LBL
!Kaboogie Records Official
!Kaboogie Records At Myspace
F At Myspace
F Exclusive Mix For Electronic Explorations
7even Recordings At Myspace
7even Recordings At DubstepXclusive
Léonard P At Myspace
Numa Crew At Myspace
Elastica At Myspace
iTAL tEK At Myspace
Martyn At Myspace
Martyn / 3024 At Blogger
Zeno Official
Zeno At Myspace
Zeno Blazin The Stuff/Boxed In EP Download
Sub.mission Official
Sub.mission At Myspace

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel Fourth Dimension By Bradleywindy
© Bradleywindy

>>>>>Poemé
Uzaklık Yakınlık – Edip CANSEVER

Soruyordun
İlkyaz işte
Uyanıp bir bahçeyi dinliyoruz
Tenhalık böyle

Dallar mı kırılmış, sarmaşıklar mı toz içinde
Beklesem hemen gelecek olduğun
Tam öyle olduğun
Oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda
Kırık dökük de olsa yanımda
Mesela çok sevdiğin bir deniz bile yanımda
O deniz ki aramızda hiç kımıldamadan
Erkeğini iyi tanıyan bir kadın gibi yorgun.

Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
İkimizdik, iki kişi değildik
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum
Sanki bir bakıma ayrılık böyle.

Karşılıklı otursak da ne zaman
Masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizdi
Bir tırnak yeşilinden gerisin geriye
Ayak bileklerimizden gerisin geriye
Bütün bunlar gereksiz, bilmiyorum sanma
Gereksiz ama yalnızlık böyle.

Bir hüzün kaç kişinin hüznü olurdu
Çıkarsak toplamak yerine
Her hüzün başka türlü olurdu
Ne yaparsan yap saati kurma
Öyle dağıldık ki hepimiz
Her günün geçmesi bir gerçek oluyor
Seninle her uzaklık gibi böyle..

Sonrası Kalır, 1974

>Deuss Ex Machina # 241 – Like The Noise Of Great Silenced Population

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents

Deuss_Ex_Machina_241_–_Like The Noise Of Great Silenced Population

02 Şubat 2009 Pazartesi gecesi ‘canlı’ gerçekleştirilen programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Album Of The Week: Yagya-Rigning (Sending Orbs)
>1<-Shoosh-Strange Tides (Herb Recordings)
>2<-Shoosh-Return Of The Silver Surfer (Herb Recordings)
>3<-Carbon Based Lifeforms-Irdial (Soundmute Recordings)
>4<-Carbon Based Lifeforms-Pou (Soundmate Recordings)
>5<-Yagya-Rigning Níu (Sending Orbs)
>6<-Yagya-Rigning Átta (Sending Orbs)
>7<-Aoki Takamasa-Stay On The Light (Commmons)
>8<-Aoki Takamasa-Decent Frequency (Commmons)
>9<-Ekin Fil-No.44 (Self Released)
>10<-Ekin Fil-To It’s Head (Self Released)
In Memoriam – Charles Wesley Cooper, III (’77-’09)
>11<-Telefon Tel Aviv-I Made a Tree On The Wold (BPitch Control)
>12<-Telefon Tel Aviv-You Are The Worst Thing In The World (BPitch Control)

Like The Noise Of Great Silenced Population (241) – “- Küçümsemeyelim Bunu: Biz bile, biz özgür tinliler bile “değerlerin yeniden değerlendirilmesi”yiz, bütün eski “doğru” – “doğru olmayan” kavramlarına karşı cisim bulmuş bir savaş ilanıyız, zafer ilanıyız. “
Friedrich Wilhelm Nietzsche

>>>>>Bildirgeç
Düşünsel birikimlerimiz kendi rotasında ilerlerken, dur durak bilmeden kendi çabalarımızla ortaklık kurduğumuz değişkenlikler yeni görüngüler ortaya çıkartıyor. Serin kanlı, olaylara itinayla bakmak deyimi birden kendini unutturarak, giderek bir irin halini almış, bahsini sıklıkla ettiğimiz o hoşgörü tanımının anlamını da unutturan kindarlığımız ile karşılaşmamıza neden oluyor. Kıymeti bilinen söz ve biriktirmelerin bir sonraki kademesi olan hayata uygulanabilirliği konusundaki çekincelerimizi de bir kenara bırakarak, topyekün usulca bir yön değişimine tabii oluyoruz. Şeritler birbirileri içerisinde yön değişimini belirli istikametlerde zorunlu kılar iken, biz bütün bu yönlendirmelerin dışında kendi halimizde ters yönü işgal ediyoruz, ilerleyebilmeye çalışıyoruz. Varlığımızın neden olan tüm kudretli düşünselliğimizi de heba etmeye deyim uygunsa ant içerek, gözümüzü karartarak. Olabildiğimizden farklısına karşı olan tahakkümlerimizin dozunu daha çok arttırarak. Gittiğimiz yolun ne getireceğini, neyle karşılaşabileceğimizi de hiç kestirmeden hızlıca ilerleyen bir karar mekanizmasının ortasında kalıyoruz. Yeküne vurduğumuzda ortaya çıkan karaşınlık gölgemizden korkmamıza benzeşen bir/1/ hezeyana dönüşmekte. Yeni güzergahları tam kestirmeden attığımız her yeni adımın önünde çelimsiz bekleyişimizin nedenlerinden birisi olup çıkan da biraz bu değil midir? Kavramların karmaşıklaştığı, yolun kullanılamaz duruma getirildiğini fark edebilmek de bu kadar mı zor? Değerli okur. Kırk kere düşünüp bir adım atmanın evlâ olduğu dünden, şimdi herşeyin özüne saniyeler içerisinde vakıf olup karar vermemiz gereken bir sınav formuna evriliyor ise insanlığımız ve ona bağlıca çıkarımlarımız, sorgulamadan eyvallah çekmeye devam mı edeceğiz ortalığı toza dumana boğan karmaşıklığı? Nice girizgahlara sebep olmuş dert küpümüzde, gün yüzü göremeyecek miyiz? Nedir nicedir? Van Minüt.

Düşüncenin önüne çekmeye çabaladığımız her yeni set ile beraber daha gözü kara, daha teslimiyetçi, baskınlığa dahi sesini çıkartmayan, çelimsiz manalandırmalarla ördüğümüz yapılandırmalara doğru evriliyoruz, buyur ediliyoruz. Ait olduğumuzu sandığımız medeniyet şemasının dışında belirsizliğini koruyan bir muamma kümesine dahil edilmeye, ha gayret öteleniyoruz. Birimizin değerlendirmesini ötekimiz beğenmediğinde, bel altı vurmaktan çekinmiyoruz. Yüce amaçlarımız doğrultusunda özün kaybolmaya, birliğin yok olmaya yüz tuttuğu, handiyse ana resmin üçe dörde bölündüğü bir paylaşı hak etmeye zorlanıyoruz. Bölündüğümüz kadarıyla, birbirlerinin sınırlarına dokunamayan, birbirleri ile olan problemlerinin çözümünü ortak akıl ile varılabileceğinin farkına bile varmak istemeyenlerin yönettiği dünyada üzerimize biçilen koyunluk vazifesini yerine getirmeye çalışıyoruz. Araştırılabilir iz sürmenin ırağında, ne kadar günü geçirmeyi kolaylayan, hafıza-ı beşerin nisyan ile malul olduğu gerçeğine ışık tutan, avucutularımızla yaşamımızı idame ettirmeye çalılşıyoruz. ‘İnsani eylemliliğin’ ne demek olduğunun anlamından bir haber, koşar adım bir o yana bir bu yana sürüklenip duruyoruz. Fikri münazaralar ile sağlanan dirliğin yerinin çoktan ağzının payını en önce ben vereceğim yarışına dönüştürüldüğü, bilincin hükümsüz kılınmaya çalışıldığı, anlamlandırma çabasına ucundan kıyısında ortak olmak isteyenlere de esaslı bir sus’un çakıldığı bir düzlemde, nelerin bizleri bu hallere evirdiği nasıl kendimizi içinden çıkılamaz levhalarına alıştırdığımızın idrakına varmamız kolaylaşıyor. Dün bahsini açmaya çekindiğimiz konuları, tam şimdi vakti geldi konuşabileceğiz diye düşünür iken de, aniden reklamlara giriveriyoruz. Yemeğin altını yakmaktan, ne yediğimizi unuttuğumuz manasızlığı yücelttiğimiz bir popüler kültür afyonlamasına maruz bırakılıyoruz. Tuu Minüt.

Biçimsiz yaftalamalar ile tarumar ettiğimiz zaman sonucunda elde avuçta kalanlarımızı da zayi edip rahatlayacağız Üzerine eğilmekten imtina ettikçe yaşamsal konularımızda, ektiklerimizi de biçecek, karşılığını da zamanı gelince alacağız gerçeğine koşaradım yaklaşmamız da sanırız hayal değil. Tekil manalandırmaların da dışında kalmaya mecbur bırakıldıkça, verimliliğimizi de yitiriyoruz. ‘Barış’ın egemen kılınmasına hizmet ediyoruz diye düşünürken, hiç ummadığımız bir yerden ateşin harını da yükselmesine neden oluyoruz. Kendi içimizde çelişmekten kaçınmayarak, görmezden gelmeye ısrar ve itinayla devam ettiğimiz problemlerimizi genellendirme gayreti içerisinde olanlara alkışlar tutup, yollarını gözlüyoruz, aynaya bakmadan karşımızdakilerden hesap sormaya yelteleniyoruz. Gerçeğin peşinde koşadurmak yerine olabildiğince popülizme sırtını dayamak dedikleri cinsinden ortaoyunları sergileniyor. Zaman akıp gitse de, içimizde biriktirdiğimiz kinin, bünyeyi ele geçirmesine şahitlik de cabası. Düzen olarak addedilenin karşısında manidar bir biçimde tavır alabilmek gerçekten onurlu bir davranış biçimi olarak anlamlandırılabilir. Gerisin geriye bir önyargı zincirlemesine tabii olmadığını idrak ettirebilmek için, lafı gediğine koyabilmek de gereklidir kimi zaman, zamane. Körler sağırlar birbirlerini ağırlar toplantılarına evrilen bir zamanların düşünsel toplanışının şimdiki zamanda karşı karşıya bıraktırdıklarının gerçekliğinde ise denilecekler hep yarıda kalır. Sözün gerisini getirebilmek, anlaşılabilir bir endişeyi, gamı paylaşabilmek de aynı zamanda, taraf olurmuyum endişesi olmaksızın mümkünatı yokmuş gibi gösteriliyor. Teyit ettiriliyor. İmdimizde ayrıştırmaların varedilmesine dair mümkünse özenle kurallarımıza uyunuza kapı açık bıraktırılıyor! Düşünsel manada ilerleyebilmeye tenezzül etmişler içinse çoktan yaftalar hazır ve nazır. Nasıl olsa kimseciklere karşı bir hesap verme durumumuz söz konusu bile olmadığından gönülden geçenlerin boyunduruğuna, zamanın çarklarına, uçurumların taa diplerine yol almaktan bir beis görmüyoruz, alkışlarıyla beraber. Entelektüel varlık içi boşaltılmış bir müsamereler zincirinde telef olmaya yüz tutuyor. Herkesin bilirkişi olarak tanıma kavuşturuluduğu “ağ”da baskın olmanın ne muktedir, ne de hakir görülmek için tekbaşına yeter bir kıstas oluşturmadığı faş ediliyor. Flaş flaş flaş. Avunmak için teraneler, sığınılacak yeni açıklamalar, öz çemberin dışında olan biteni taraflı bir gözle kayıt altına alıp, tepkisiz kalmak olurundan sayılıyor. Ne de olsa geçer akçeler masaya yumruğu indirmekten geçiyor. İnsan, hiç değilse düşüncelerin ardı sıra dizildiği bir toplanışta daha mantıklı bir çıkarsama bekliyor. Kendini avutmak zorunda olanları daha manidar işlere kafa yordukları, gerçekten üzerine eğildikleri konuların takipçisi olacak avamın da kederinden dem vurulacak bir bütünlük bekliyor. Şimdi tam da burada. Kitlesel bir acının üzerine oynanan halaybaşılığın değil. Sözün özünü aşağıdaki okuma parçası dizininde sizlerle paylaştığımız Noam Chomsky’nin röportajından yaptığımız alıntı ile tamamlayalım müsadenizle: “Entellektüeller bir avuç konformizm uğruna iktidarlara teslim oluyor. İktidarları destekliyor. Tarih yazacak olanlar entellektüellerdir ama onlar çoğunlukla yanlış yolu tercih ediyor. Söylem ve uygulamalar birbilerini tutmuyor. Hans Morgenthau bu nedenle haklı olarak entellektüelleri iktidar gücünün sözcüleri olarak isimlendiriyor.”

Güncelin bilinmezliği karşısında korkularımız giderek çoğalıyor. Ekalliyet, kalıplaşmışlığın giderek daha da fazla cephe bulmasına, kendi içerisinde ikilemlere düşmesine tanıklık ediyor. Zaman su gibi akıp gidiyor klişesi de, herhangi bir şeyi rayından alıkoymadan sürüklemeye devam ediyor, günceyi. Referans aldığımız noktalar ile müziği birbirlerine paralel bir kurgu tümleyişinde sunabilme çabasına vesile teşkil eden bir program ‘Deuss Ex Machina’. Bağımsız ve bağlantısız müzikal türetimlerin alt okumalarına, anlamlandırılmasına yardımcı olmaya çaba sarf eden bir deneyselliği sizlerle paylaşma gayreti içerisindeyiz. Mümkünatların, oldurulabilirliliğin çok sınırlı kaldığı günümüzde, belki ütopik, belki gerçeğin ta kendisinde olan ciddiyete bağımlı kılınmış, ama her vesilesiyle seslerle gündelikliği birbirilerine harman etmeye gayret eden bir çaba. Bize bilmemiz gerektiği kadarının tasvir edildiğini daha ötesine kafa yormamamızın, düşündüklerimizi de kendimize saklamamız gerektiğini ikaz eden uyaranlara karşın, müzik alabildiğince yalın bir biçimde soruların yanıtlarına dair göndermeleri sesle sözle dinleyiciye ulaştırır. Deneysellik açmazlarla sabitlenmiş bir yaklaşımdan ziyade, bize bugünün dünyasını manalandırmada geniş bir referans noktası sağlar. Tolere edilenin, duyumsadıklarımızın da detayındaki bağlaçları ile ana resim dediğimizin varlığını idrak edebilmemizi kolaylaştırır. Deuss Ex Machina’nın pazartesi akşamı yayınlanan bölümü dahilinde de bu bağlantılamaların izlerini sürmeye devam ettik. Ana akımın seyreltilmiş tekdüzeliğine, bir örnekliğinden rahatlıkla ayrıştırılabilecek bir kolajı ortaya çıkartmaya çalıştık. Elektronik müziğin sacayaklarından birisini oluşturan, türetimlerin çeşitlenmesinin de temellerindeki akımlardan techno’nun zamansızlığına göndermelerde bulunan bir disiplinde işler ortaya çıkartan Aðalsteinn Guðmundsson a.k.a. Yagya’yı üç senenin ardından dönüşü imgeleyen Rigning albümünün başatlığında sizlerle paylaşıyoruz.

Elektronik müzik en basit tanımıyla makinede türetilmiş bir bileşenler bütünü. Melodik kurgulamayı sınırsız bir ses seçeneğiyle beraber yeniden yeniden tanımlayabilmeye imkan sağlayan bir bütünlük. Dosdoğru bir hat yerine, eklenip, elenip, çıkartıldıkça ortaya farklı müzikal izlekler çıkartılabilecek geniş bir ses sahası sunan bir müzikal vaha aynı zamanda. Sentetik seslerin, gerçek seslerle harmanı ile deneyselliği kaçınılmaz bir biçimde dinleyicinin kulaklarına da aşina kılan bir form. Türetilebilir olması aynı zamanda, dinleyicinin kendi rotasını da belirleyebilme özgürlüğünü beraberinde getirip kullanıma sunmakta. Dirençli bir dans kompozisyonunun aniden durağanlaşan bir melodrama, girift bir hatta ilerleyişi, düşünceleri beraberinde taşıması ile elektronik müzik gerçekliğin de aynalamasını barındıran bir müzikal tür haline evriliyor. Üzerine yaftalanmış tektipleştirilmiş tüketilebilir halinden ayrıştırılmış olan elektronik müzik kulvarında Aðalsteinn Guðmundsson’un ürettiği yapılandırmalar alabildiğince gerçekçiliği eşeleyip, kulaklarda farklı tatlar bırakan bir dinlenceliği sağlıyor. Kurguda kendine yer bulan her bir ayrıntı, müziğinin tamamlayıcısı haline dönüşüyor çalışmalarında. 90’ların başında Moritz Von Oswald ve Mark Ernestus’un temellerini attıkları, minimalist anlayışın techno’da kendine yer bulan sert ritmleri mercek altına aldıkları Basic Channel güzellemelerinin takipçisi olan Dub Techno’nun müstehzi yaklaşımlarla teknik olarak aynılaştırılmasına karşıt bir duruş da sanatçıyı müzikal anlamda belirli bir hatta ilintileyebilmemizi kolaylaştırıyor. Kurgu devinimi içerisinde yeni çıkışlara meyil ettirilir iken Aðalsteinn Guðmundsson, doğal seslerden faydalanarak ya da bir başlık altında toparladığı karakteristik hikayelendirmelere dayandırarak, Dub Techno’yu modernize etmeye devam ediyor. İzlanda Üniversitesinde, Bilgisayar Mühendisliği okuduğu günlerde başlamış bir çaba bugünlerin elektronik müziğini de daha iyi anlamlandırabilmemizi sağlayan bir çeşitlendirmenin de temelini oluşturuyor.Basic Channel’ın yanısıra, Ambient’ın isim babalığını yapmış Brian Eno, modern minimalist akımın öncüllerinden Philip Glass ve Dub Techno’nun köklerine zerk ettiği denysel karaşınlık projesi Gas ile nam salmış Alman techno’sunun duayenlerinden Wolfgang Voigt’in çalışmalarının sanatçının ilham odaklarını tanımlandırdığını iletebiliriz. Zamanın techno müziğinde hatrı sayılır bir dinleyici kitlesi edinmiş olan İzlanda’lı Thule Musik kollektifinden “Thorhallur Skulason” ile beraber Sanasol adıyla çalışmaları yayınlanır. 1997’de “Deep Thoughts” kaydını mütakiben gerçekleştirilen bu EP dizininde alabildiğince derinleşen bir perpsektifte teknoya dair çıkarımlar gerçekleştirilir. Henüz dönem içinde çok yeni addedilmiş olan Dub Techno’nun öncül kayıtları arasında rahatlıkla anabileceğimiz Seven eleven A.M.E.P. , The Normal Spot kayıtları bu minvalde bugün rotası şaşmış bir biçimde tüketilme gayreti içerisinde olan minimal techno’nun orijinalitesine de bağlılık gösteren bir anlayışın mamülleri olarak anılabilir. Sanasol projesinin yanı sıra, Plastic ismiyle de özellike River Electric gibi teknoesk yapılandırmaların da altından başarıyla kalkar sanatçı. Aðalsteinn Guðmundsson’un “Yagya” olarak ilk kaydı ise 2002’de Force Inc. Music Works etiketiyle yayınlanan “Rhythm Of Snow” olur.

Durağanlaşmış bir platonun ses tasvirlerine girişen detaylarında şekillenerek evrilen bir kayıt bütünü Rhythm Of Snow’u oluşturur. Elektronik dans öğeleri ile süslenmiş kayıt dizilerinin sonrası duru bir ses kolajına ev sahipliği yapan çalışma, deneyselliğin kıvamında kullanıldığı bir işitsel doygunluğu da beraberinde getirir. Kar tanelerinin imgeleminde doğal hayatın seslerini de duyumsatmayı başarır. Guðmundsson’un oluşturduğu atmosfer kendi döngüsü içerisinde sürekli olarak farklılaştırılan, tınılar bütününde minimalist yaklaşıma ev sahipliği yapan bir destanı da çağrıştırır. İzlanda gibi hemen her müzik türünde kendi başlarına nitelikli işler ortaya çıkartan bir coğrafyaya da hakkını teslim etmenin bir yoludur da Rhythm Of Snow. Elektronik elektronik. Çiğ ‘su’ birikintisini anımsatan ses kesitinin derinleştikçe yüzeye gönderdiği sesin yankısından beslenen dub techno Snowflake #2, Kompakt’ın Pop Ambient serilerinin başlangıcında tanışık olduğumuz düşük ritmli yoğunlaştırılmış alaşımdaki minimal techno ile benzer özellikler taşıyan Snowflake #4, albümün doruk noktalarından bir diğerini oluşturan “epik” tasvirlerin de ilk örnekleri arasında anabileceğimiz Ambient kolajı Snowflake #6, technonun tabanını oluşturan kuvvetli beat’lerin deyim uygunsa ağır çekimde prodüksiyona dahil edildiği ve ses dehlizlerinde yankılanmasını betimleyen Snowflake #8 parçasıyla elektronik müzikte bitmek tükenmek bilmeyen bir hissiyat var mıdır? iki yok mudur? sorularına da “açıklık” getirecek kayıtlardan birisi olarak yayınlandığı dönemden bugüne kadar etkisini sürdürmeyi başaran çalışmalar arasındadır, Rhythm Of Snow.

Bu çalışmayı takip eden Will I Dream During The Process? 2006 yılında Hollanda’lı “Sending Orbs” etiketiyle yayınlanır. Önceki kaydın içeriğinde kendine yer bulmuş deneysel kurgudan, bir sonraki adım olarak da değerlendirilebilecek, Yunan Mitolojisinden ve efsanelerden beslenen bir dinlencelik rotası çizilir Guðmundsson tarafından. Techno’nun köklerinden derlenerek yapılandırılan bir müzikal secere ortaya çıkar. Gördüklerimiz, duyduklarımız beraberinde hissettiklerimiz, uzun bir macerayı da simgeleyen, hayat akışını düzenleyen bir anektot vazifesi göstermesi açısından da albümün istekleri karşılıksız koymadığının kanıtlarına haiz bir bütünlük arz eder. Albümün açılışında yer alan karaltılı sesler bütünü Wind And Thunder Peter Namlook gibi üreteçlerin de izlerini taşıyan bir melodramatik tümleyişe ev sahipliği yapar. Minimalist techno’nun deneysel kanadındaki parçalarla aynı düzlemde ilerleyen, ambient girişinin ardından nüktelerle büyülenmiş bir atmosfere dahil olunan Choose süresi dahilinde düşüncelere daldırmaya başaran bir müzikaliteyi sağlar. Giderek yükselen melodikası ile beraber minimal house’un sınırlarından ses veren As It Is gibi parçalar ile deneysel kurguya da sahip olan bir parçayla da pek ala dans edilebileceğini ortaya çıkar. Enstrümantal doygunluğu ile belirli bir kıstasın ötesinde bir ambient klasiği haline dönüşen We Lose Ourselves, dub ile drone erimlerinin bir potada bütünlendiği tam anlamıyla gerçek kesite dönüştüğü Their Blood Is Black And Yellow içsel donanımıyla beraber dinleyeni sarsacak kadar etkin bir bütünlüğe sahip olduğunu belirtmekte fayda var. Basic Channel’ın türettiği müzik ile aynı damara sahip bulunan yer yer detroit techno’suna meyil ettiği ara bölümleriyle farklı bir mizanseni ortaya çıkartan Change’de albümün cevherleri arasında anabiliriz. Netice itibariyle ikinci albümünde de Guðmundsson yine farklı bir rota içerisinde müziği dinleyiciyle buluşturmayı başarır. Beyhude bir çaba ile anlatabilmenin ötesinde dinlendikçe aşinalık sağlanan uzun dönem etkisini koruyan kayıtlarından birisinin altına imzasını atar sanatçı.

Ocak ayı içerisinde yayınlanan üçüncü albüm olan Rigning kısaca bahsetmeye çalıştığımız iki kaydı tamamlayan bir yapılar bütününü barındırır. Kayıtların kendi içlerindeki organik yapılarının deneysel elektronik aksamlarla hemhal olduğunda ortaya çıkan bileşkenin Guðmundsson tarafından incelikle işlenmesine dayanan bir geçişler bütünlüğünden menkul olduğunu ilk elden iletebiliriz. İlk kayıtlarda kendini gösteren minimal varyasyonlarının yerini dub techno’nun kuvvetli pasajlarına terk ettiğini de ilk bir kaç dinleyişin ardından sizde gözlemleyebilirsiniz. Rigning aynı zamanda bir “konsept albüm” İzlanda’ca yağmur kelimesinin karşılığına denk gelen ‘rigning’ doğal seslerin izlerinde belirginleşen çiseltileri duyumsayabileceğiniz kadar gerçekçiliğini koruyan, ses denemelerinin çokluğu ile farklı haleti ruhiyelerde bünyenin gereksinim duyduğu enerji veya melankoliyi bahşeden bir yapılandırma içermekte. Tabii ki bunda önemli bir payı da Sylvain Chauveau’nun Nuage ve The Black Book Of Capitalism, Goldmund’un The Malady Of Elegance gibi önemli kayıtların miksajını gerçekleştirmiş olan Andreas Lubich aka Lupo’nun katkısını da yadsımamak lazım. Kısa bir süre içerisinde genişçe bir dinleyici kitlesi edinmiş olan dub techno’nun da Intrusion, Deep Chord, Stephen Hitchell & Rod Modell’in gerek solo gerekse de Echospace ve cv313 projelerinin müzikleri ile de farklı bir yakınlık kurduğunu söylemeliyiz. Geleneksel Berlin minimal ses örgüsünün içerisine de işlenmiş olan sesleri duyumsatan, geleneksel dans melodilerine de kapısını aralık bırakan bir yapı, Rigning’de kulaklara çalınmakta.Tutarlı bir yol izleyen kayıt bütününde parçalar sadece sıralama numaralarıyla adlandırılarak eskinin kollektifliğine selam gönderilmekte. Albümün açılışında saha kayıtlarında rastladığımız doğal yaşam seslerinin izlerinde şekillenip dub ritmleriyle kendi yolunu çizen, finaline doğru seslerin minimuma indirgendiği Rigning Einn yer alıyor. Wolfgang Voigt’ün projeleri içerisinde en önemlilerinden birisi olan GAS’in müzikal sentezine yakın duran, doğaçlama ses öğeleriyle beraber farklı bir dans müziği deneyimine imkan sağlayan, mat dokulu “groovy” Rigning Tvö ile albümün içlerine doğru seyrimiz devam eder. Ambient’ın ağıtımsı havasını yansıtan melodik bileşkesiyle dinleyeni kendine hapseden döngüler bütünü Rigning Şrjü, albümün en durağan temposuna sahip olan kısa süreli Rigning Fjórir, yağmurun başatlığında new age ile techno’yu buluşturan Rigning Sex parçası albümün bütünlüğünü sağlamlaştırmaya, bir kademe daha yaklaştırıyor. İzlanda coğrafyasını oluşturan ‘beyaz’ soğukluğun vücut bulduğu, tıpkı bir önceki kayıt Will I Dream During Process?’in müzikal renklerini barındıran aynalama Rigning Sjö’nün ardından programımız içerisinde de paylaştığımız iki parçaya ulaşıyoruz. Duru bir ritm hüzmesinin, yağmur sesleriyle resm edildiği dub techno’nun hakkaniyetle işlendiği bir dışavuruma sahip Rigning Átta ve tıpkı onun refere ettiği noktaların üzerinde şekillendirilen kuvvetli bas öğeleriyle tamamlanan, dans ettirir Rigning Níu ile finale ulaşıyoruz. Bütün gerçek-hayal bileşiği albümün de finalinde sunulmuş olan Rigning Tíu parçasıyla döngüsünü tamamlıyor. Yagya veyahut Aðalsteinn Guðmundsson, dinleyici tarafından çoğaltılabilecek anlamlar barındıran bir dinlenceliği sunuyor. Dönüşümleriyle, modern elektronik müziğin önemli kayıtlarından birisinin altına imzasını atıyor, son tahlilde. Ezcümle gündemin yoğunluğunda bir nebze sıhhati sağlıyor. Kulağını açmasını bilene, deneysellikte yeni eşikler açılıyor. Guðmundsson makineler aracılığıyla müziğe ruh katmaya, anlamlandırılabilir kaygıları iletmeye devam ediyor. 2009’un hemen başlarında çokça anılacak bir ses deneyimi…İtinayla dinleyiniz.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçaları
Peres’e Neden Kart Gösterilmedi? – Erkan Goloğlu – Radikal
Taraftar Uyuma Şministim’e Sahip Çık – İbrahim Altınsay – Radikal
İkiyüzlülüğün Dobralığı Dobralığın İkiyüzlülüğü – Umur Talu – Sabah
Monşerlikten Vazgeçmenin Bedeli – Gökhan Özgün – Taraf
Kıskananlar Çatlasın Makamında R.Tayyip Erdoğan – Kaçakkova – Mutlak Töz
6-7 Eylül Olayları Bir MİT Organizasyonu – Dilek Güven Röportajı – Ecevit Kılıç – Sabah
Obama İle Değişim Olmaz – Noam Chomsky Röportajı – İbrahim Varlı Çevirisiyle (Birgün)
Orijinal Metin – Noam Chomsky Röportajı – Merkur

Yagya Official Page At Sending Orbs
Yagya At Myspace
Yagya At Last.FM
Yagya Rigning Review At Igloo Magazine
Yagya Rigning Tvö Video At LiveVideo
Underground Resistors – Biba Kopf – The Wire Issue #150 (Aug-96)
Shoosh At Myspace
Shoosh At Last.FM
Shoosh At Herb Recordings
Shoosh Orpehum Circuit At Boomkat
Carbon Based Lifeforms Official
Carbon Based Lifeforms At Myspace
Carbon Based Lifeforms At Soundmute Recordings
Aoki Takamasa Official
Aoki Takamasa At Myspace
Aoki Takamasa Live In Osaka 30.11.2007 At Sync Podcast
Ekin Fil Official
Ekin Fil At Myspace
Ekin Fil At Myspace II
Ekin Fil At Bozuk Kaset
Telefon Tel Aviv Official
Telefon Tel Aviv At Myspace
Telefon Tel Aviv At BPitch Control

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel

>>>>>Poemé
Yalnız İnsan – Louis ARAGON

Yalnız insan merdivendir
Hiçbiryere ulaşmayan
Sürülür yabancı diye
Dayandığı kapılardan

Yalnız insan deli rüzgar
Ne zevk alır ne haz verir
Dokunduğu küldür uçar
Sunduğu tozdur silinir

Yalnız insan yokki yüzü
Yağmur çarpan bir camekan
Ve gözünden sızan yaşlar
Bir parçadır manzaradan

Yalnız insan kayıp mektup
Adresimi yanlış nedir
Sevgiler der fırlatılır

Kimbilir kim tarafından