>Deuss Ex Machina # 343 – La Pression Du Néant Sur Nos Vies

Leave a comment

 

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_343_–_La Pression Du Néant Sur Nos Vies

21 Mart 2010 Pazartesi gecesi “canlı” olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.
>>>>>Musique
>1<-Thomas Fehlmann-Scheiben (Kompakt)
>2<-Thomas Fehlmann-Berliner Luftikus (Kompakt)
>3<-Pantha Du Prince-Stick To My Side (Walls Version) (Rough Trade)
>4<-Pantha Du Prince-Lay In A Shimmer (Fata Morgana Version) (Rough Trade)
>5<-Burial & Four Tet & Thom Yorke-Ego (Text Records)
>6<-Burial & Four Tet & Thom Yorke-Mirror (Text Records)
>7<-Korus-Vivid Motions (Audio Doughnuts)
>8<-Korus-Cruising Through London (Audio Doughnuts)
>9<-FaltyDL-Waited Patiently (Feat. Lily MacKenzie) (Planet µ)
>10<-FaltyDL-Eight Eighteen Ten (Planet µ)
>11<-Blawan-Kaz (R & S Records)
>12<-Blawan-Lavender (R & S Records)

 

 

La Pression Du Néant / Sur-Nos-Vies
(343)

 

Yıkımların büyüklüğüne tanıklık ediyoruz. Önce küçük sarsıntılarla hemen peşisıra dolu gibi şiddeti artarak ilerleyenler. Neresinden bakarsanız orasında çürümüşlüğün yansıması. Çürüğün kokuşmuluğu, günahsız olmaya pek bir heveskar olanların nasıl da saman altından melunluklar çevirdiklerini aynalıyor. Kırılaganlaştıkça, yıkımın şiddeti ve tahribatı artıyor. Katarı kaçıran son seyrüseferine çıkmaktaymışçasına aceleci davranan personanın bir başına kalabalıkların ortasında tekilleştirildiğini görmemize de imkan sağlıyor. Bütün bu doğallığın kalbinde, doğal olmayan yıkımların ezcümlesi. Çaresizliğin adı yükseltildikçe bir yandan olumlama imkanlarının ne kadar kıt kanaat olduğu, kaynakların yetersizliğine karşın nasıl da hor kullandığımızı her şeyi utanılası bir vesika haline dönüşümü o ahval içinde cereyan ediyor. Ayaz kopup da fırtınanın çiseltisi çoktandır başlamış olmasına karşın kim önce hareket etmeli, edecek beklentisinin ulaştırdığı bezginliği, atilliği pekiştiriyor. Her dönemeç aşıldığı sanılan her bir engelin ötesinde nasıl yeni kumpas ve adı sanı konulmamış olan türlü çeşit alavere dalaverenin yeniden bina edildiğini, bizlerin önüne çekildiğini ortaya çıkartıyor. Yoksunuz, dertlerimiz çoğaltımını mütemadiyen sürdürüken, yalnızız. Kaybetmekten kaçındırıldığımız, hazır lokmalarla avunmaya alıştırıldığımız için şimdilerde bir yerlerde tanımlandırılmaya çalışılan adaletin ne demek olduğu konusunda bile tekçe bir yanıt bulamıyor aksine sürüm sürüm sürünme rekorlarımıza her yeni gün yenilerini ekliyoruz. Tahribatın vehameti kör şiddetin fitilini ateşlendirir, taraf olmaya bunca zamandır heveskar olanların sahne nihayet! bize geldi sevinçlerinin iç kavuruculuğunda horul horul uyumamızın daha ehven olacağı ilan ediliyor. Kime göre neye göre sualine gereksinim bile duymadan, usturupsuzca. Oldu bittilerin dünyasında hiçbir yıkım, yıkıntı veya felaket taaruzu altından çıkamazlarla nasıl olsa diye en başından kestirip atarak, ilişiklendirilerek yepyeni bir model şekillendiriliyor. Böylesi bir tenkisat düzeni bahtiyarlığın değil daha fazla çetrefilli çatallı dillerle donanmış bizleri kendilerince köşeye kıstırmaya ant içmişlerin muktedirliklerinin dünyasına dahil ediyor. Pekala ikircikli hallerin somuta yönlendirildiği bu güzergahlarda adalet tesisi kör bir vicdansızlığa teslim ediliyor. Karar verilemeyen, adı sanı bir türlü konulamayan, bir türlü sonuca ulaştırılamayan zigzag çizmeler yaşamı kapsıyor. Eğrisinin artık düzeltilecek bir tarafı kalmamış olmasına karşı bir umuttur düze ulaşılır nasılsa ya hu elbette diyerek beklentileri ivedilikle derdest ettiklerini söylemek artık bize zul geliyor. O muktedirlere ise işte bulunmaz delil kabilinden bir okumanın daha önü açılıyor. Soluksuz daha da soluksuz kılma, sözkonusu olduğunda işitilmezliğin derinlerine, bellek kutusunun açılmayı bir seferde başaramadığımız kilidinin altına saklanıp, zulalanmakta. Ötelenen salt şimdinin yanıtı aranması, çözümün nihai yolunun tesisi değildir, ‘geçmiş’ olarak nitelendirilen ama kimi vicdanlarda asla nihayete ermeyecek olan bir mücadelenin ve çözüm arayışının yıllar yılıdır sürdürülen kesin, yara açan, hallerden haller beğendirten, ve net izlerini bulabilmek ve anmak mümkündür. O muktedirliğin elinde görünmez, bilinmez kılınmaya çalışılanların toplusu. Handiyse hepsi birden, cümbür cemaat!. Cümbür cinnet.. Tercihlerimiz, aidiyetlerimizden önce nasıl bir memleket sathında yaşamak üzere hayatlarımızı kurduğumuzu belirginleştirir. Ya derme çatmadır bu en ufak bir darbeye karşı koyamayacak olan veyahutta çok sağlamcadır üfürükten söylencelerle yeni şehir efsanelerinin dedikodularına pabucun bırakılmayacağına baştan emin olan. Bize paket halinde sunulanlarsa bu zeminin kayganlığının ve kaypaklığının derecelendirilebilir olduğunu acı bir tecbrübe kabilinden yâd ettiriyor Çoğu zaman kendiliğinden bir ikrarın ortasında buluruz kendimizi, benliğimizi, toplumumuzu. O en korunaklı bellediğimiz anların, güzel vakitlerin nasıl da birer birer boyunduruklar, tehditler, yıldırmalarla çitlendiğini, dar alana hapsedildiğimizi anlamlı kılacak belirginleştiricilerle yüzleşiriz. Oysa hayat yoksunun, mahrumun, ulaşamayanın, sesi çıkmayanın da adalet taleplerini kapsamaktaydı. Değil mi. Koskocaman İnsanlık Hakları Evrensel Bildirgesinin anlı şanlı satır ve kuplelerinde yazıldığı haliyle, geçerlilik kazanmasının bir türlü bu satıhda sağlanamadığı bir ütopya mıdır bütün zeminde açıklananlar. Şimdi ve burada üzerimize arsızca biçimlendirilmeye çalışılan elbisenin veya kefenin eni ve boyu üzerine lügatlar parçalanıyor. En hakiki olan nedir sorusuna sözümona yanıt bulunma çabasındaymış gibi görünenler her yakaladıkları boşlukta fetvalarını, önyargılarını, aşılmaz benliklerini dolduran hınçlarını üzerimize dökmeye olanca kakafoniyle beraber devam ediyor. Gürül gürül adı konulmayan yargılama şekli hayatlarımızın sınırları ve kapsamını yeniden tanımlandırıyor. Köteğin ve kösteğin bir numarası olmayı terk etmeyenlerin sıfatlarında patlayan şamarın hesabı onun içindir ki gümbürtüye getirilmeye çalışıyor. Onca yılın tahrikkar, itaat dışında seçenek bıraktırmayan dayatmacılığını, emir eriliğini alaşağı eden bir tokat mı mühimdir bu bahiste. Ya da henüz taslak aşamasında olan bir kitabın satırlarında nelerin nelerin ortaya döküleceğinden ödleri kopanların her kimdir ki bu yayın taslağını ellerinde sanal belleklerinde saklamayı sürdürürlerse o içinden kimsenin çıkamadığı ergenekon terör örgütünün bir parçasıdır kabilinden okumalara sevk ettirilmesini yeterince işletmiyor. Gazetecilik yapmaktansa dostlar çarşıda, pazarda görsün diyerek ortalığı kapsayanların ellerinin ucuyla ittikleri şeylerin anlaşılır kılınmasına çaba sarf edenlerin üzerleri kırmızı kalemlerle, sanal takiplerle çizilip durulurken sade vatandaşlar olarak bizlere de susmanın gerekliliği pay ediliyor. Neye karşı kinlere ve nefrete karşı daha açık konuşmanın önüne dikenler çekeren girilmez levhalarının donatılmasını bu ileri demokrasi diyarında tanıklığımızı yok yere sürdürmemiz bekleniyor. Nice olacak o yaftalamalarınızın sonucunda yargıyı engellemenizin, yayın özgürlüğünü talan etmenizin kefareti dediğimizde de vavelyanın bir başka perdesi sürdürülüyor. Başka bir köşe içerisinde eskinin seçkin özel harekatçısı olan bir zatın kan donduran demeçlerinin yankısının, sorgusunun açtığı yeni şeyler üzerine fikri takip bekleneduruyor. Yok kamyon, haybeye dağlara taşlara çarpmış gibi gerçeğin ne olduğu sorusuna ulaşmaktansa, afilli boşluklarda zaman aşımlarına bir briket daha eklentileniyor. Havanda su dövülüyor: E ne oldu hiiiç gümbürtünün arkası yarın! Evet bir de dört yıldır ortalık yerde göstere göstere, devletçilik görüngüsü altında çeteleşmiş, nefret ekiciliğinden ziyadesiyle şımartılmış ahval-i erkanın bilgileri dahilinde, gözlerinin önünde karanlığa, bir adet suça itilmiş çocukça!! teslim edilmiş bir başka gazetecinin davasında adalet beklentisi seslendiriliyor Yarın sabahtan Beşiktaş’da yinelenecek olan şekilsiz yakıştırmaların, gereksiz kovuşturmaların değil salt adalet beklentisinin karşılığı bomboş bırakılıp durmadan yola devam ediliyor. Ne yoluna gittiğimiz çok afaki bir biçimde anlaşılır olmasına karşın tahribattan kurtuluşumuz varmış gibi, adaletin bir gün tecelli edeceğine biat etmemiz isteniyor. E ne olacak hiiiiç yaygın bildiklerimiz yine kendimize kalacak. Hrant İçin, Nedim İçin, Ahmet İçin adalet taleplerimiz bir kulaklarını tırmalayacak geçecek. Nasıl olsa unutulacak bunlar da günün birinde, yorulacaklar en sonunda muktedirliğin yılmaz yekpareliğinin aşılmaz surlarını arşınlamaktan diye işlerini savsaklayanlar. Kıssanın ezcümlesi pat dilimizde, pat yazdıklarımızda, pat söylediklerimizde muktedirin gözetimlerinde, dayatmaları ile beraber yavaş ve dikkatle bütün bu kısacık dörtlükte karşımıza çıkan olanca yanlışıklara, tahribatlara karşı suskunluğa teslim olmamız bekleniyor. Bilinmesi gereken aslında hiç önemsemedikleri üzerini örtbas etmekten kaçınmadıkları şeyler için sesimizin daha tükenmediğidir. Silinmeye çalışılan hafızanın arşivi tüm canlılığıyla usumuzda belirgin yeni rotalar oluşturuyor. Ne 3 boyutlara, ne de yeni teçhizatlara gereksinim duyulmaksızın…

 

>>>>>Bildirgeç

İki Resim Arasındaki Yedi Farkı Bulun – Bülent SOMAY*

Birinci resimde tokadı atanın yüzü gizli, ikincisinde ise tabak gibi ortada. Bunun sonucu olarak, ikinci resimdeki kişi hakkında sokaktaki adamdan Başbakan’a kadar ağzına geleni söylemeyen kalmadı, oysa ilk resimdeki kişi dört yıldır bulunamadı. Kıssadan Hisse: Birine tokat atacaksanız yüzünüzü gizleyin.

2. Birinci resimde tokadı atan solak, ikincisinde ise sağ elini kullanıyor. Bunun hiçbir mana ve ehemmiyetini bulamadım, ama tespit tespittir, yazıyorum. Kıssadan Hisse: Yok.

3. Birinci resimde tokadı atan polis, ikincisinde ise milletvekili. İkincisinin yasalarla güvence altına alınan dokunulmazlığı var; birincisinin ‘dokunulmazlığı’ ise yasalarla değil, “Polistir, ne yapsa yeridir” anlamına gelen Türk yönetmelik, gelenek, görenek, töre ve âdetleriyle güvence altında. Bunun sonucu olarak, ikincisinin milletvekilliği bittiği zaman hakkında dava filan açılabilir. Birincisinin ise maşallah yeri sağlam; hakkında dava açmak için o kadar çok yerden izin almanız gerekir ki sonunda yılıp vazgeçebilirsiniz. Nitekim o resimde tokadı yiyen kişi dava açmaya bile kalkmadı. Kıssadan Hisse: Birine tokat atacaksanız milletvekili olmayın, polis olun.

4. İkinci resimde tokadı yiyen az önce Newroz kutlamasındaki insanların üstüne boyalı su ve göz yaşartıcı gaz sıkılması emrini verenlerden biri; birincisinde ise sakin sakin bir kafede oturuyor. Kıssadan Hisse: Tokadın geleceği varsa siz hiçbir şey yapmasanız da gelir.

5. Birinci resimde tokadı atan kişi ‘görevli’, oysa ikinci resimdeki (milletvekili olması bir yana) Newroz kutlamasına katılan, gönüllü bir insan. Birinci resimdeki, sade vatandaşa ‘haddini bildiriyor’, ikincisindeki ise canı yanmış, can havliyle tokadı sallıyor. Dolayısıyla “Tabii, ölçüsüz şiddet kullanılmasını onaylamıyoruz, ama…” girizgâhından sonra ilk resimde tokat atan kişiyi mazur göstermek için her yola başvurulacak, ikinci resimdeki kişinin ise savunmasını kimse ciddiye almayacak. Kıssadan Hisse: Birine tokat atacaksanız bir bakın bakalım, ‘görev’ tanımınızda yeri var mı.

6. Birinci resimde tokadı yiyen kişi kırk yıldır Marksist ve hatta Troçkist. Gerçi tokadı atan polisin büyük ihtimalle bundan haberi yok, ama olsun. İkincisinde ise tokadı yiyenin kendisi polis, atanın da bundan haberi var. Kıssadan Hisse: Marksizm er geç cezasını bulur.

7. Birinci resimde tokadı atan da yiyen de erkek. İkinci resimde ise tokadı atan kadın, yiyen erkek. Kıssadan Hisse: Dayağı hep kadınlar yiyecek diye bir kural yokmuş demek ki. Eyvah!

* Meram kısmında iliştirmeye çalıştığımız sözcüklerimizin paralelinde okunabilecek bir makale olarak Bülent SOMAY’ın Radikal Gazetesi’nin 27 Mart 2011 tarihli yayınında, yorum bölümünde yayınlanmış olan İki Resim Arasındaki Yedi Farku Bulun başlıklı metnini yazar ve kurumun anlayışlarına binaen sizlerin takdirlerine sunuyoruz…

..Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #342 (14.03.2011)
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! – 500binradikal.com
Bloguma Dokunma!
Açık Radyo Dinleyici Destek Projesi 2011
İki Resim Arasındaki Yedi Farkı Bulun – Bülent SOMAY – Radikal – Yorum
Atıl(a)mayan Tokat ve Egemenin İncinen Gururu – Ertuğrul KÜRKÇÜ – Bianet
Bu Olayların Gereği Yapıldı Mı? – Birgün
Umarım Acıtmıştır – Yıldırım TÜRKER – Radikal Pazar
Bir Tokadın Anlattıkları – Hakan KARAKOCA – BiaMag
Kolektif Acılara Bireysel Tokat – Cemile BAYRAKTAR – Demokrat Haber
‘An Azadi! An Azadi!’ Meselesi – Mıgırdiç MARGOSYAN – Evrensel
Densiz Derken? – Şuursuz Kabalak – Deliler Evinden Anılar
Bugünlerden Geriye – Adnan YÜCEL – Eleştirel Medya Günlüğü
Önce Hesap Verin – Akın OLGUN – Birgün Pazar
‘Kürt Siyasetinin Sivil İtaatsizlik Tarihi Uzun’ – Elif KALAYCIOĞLU – BBC Türkçe
İtaatsiz Derviş Muradına Ermiş – Ayhan BİLGEN – Günlük
İşkence Hatırası ve Sivil İtaatsizlik – Sarphan UZUNOĞLU – Jiyan
Sivil İtaatsizlik Taksim Meydanı’nda – ANF
Selahattin DEMİRTAŞ’ın İlginç Tespitleri – Amberin ZAMAN – Habertürk
Kürt Sorunu Batı’da Tartışıldı – ETHA
BDP’ye Öneri, PKK’ya Uyarı – Okay GÖNENSİN – Vatan
Kürt “Tahriri” Mi? – Ferda KOÇ – Sendika.org
RSF: Seizure And Destruction Of Ahmet Şık’s Unpublished Book: “A Very Dangerous Precedent” – Yeni Medya
Çifte Kavrulmuş İmamlı Yönetimin Adı Faşizmdir!… – Ahmet NESİN – Blog
Ertuğrul MAVİOĞLU: İktidar Susturmak İstiyor, Susmayacağız – Zeynep KURAY – ANF / Sol Defter
Elektronik İdam – Soli ÖZEL – Habertürk
Basılmamış Kitap Avı… Kafayı Mı Yediniz Yoksa? – Hasan CEMAL – Milliyet
Fahrenheit 2011 (*) – Alınteri.net
Hangi Kitaba Sığar? – Evrensel
Dün Hepimizi Sildiler! – Erdal GÜVEN – Radikal
Türkenheit 451 – Süreyyya EVREN – Birgün Pazar
Ctrl Alt Delete – Serdar AKİNAN – Akşam
Şık’ın Basılmamış Kitabıyla İşlediği Suç! – Ali BAYRAMOĞLU – Yeni Şafak
“imaminordusu.com”dan İlk Sızıntı – ETHA
İnsanlık Suçları – Umur TALU – Habertürk
Müezzinin Taburu – Aydın ENGİN – T24
Biri Beni Uyandırsın – Shelbyl – Komünal İşkembe
Dışarıda Basılmamış Kitapların Avı, Gece Dışarıda Gezen Kadınlara Polis Azarı Var. – 93 Numara
Vicdanın Perdeye Yansıyan Yüzü: Press – A. Hicri İZGÖREN – Günlük
“İhmal” Sırası Gelmeden – Zeynep ÇAĞDAŞ – Atılım
Sadece İmamın Ordusu Mu? – Ender İMREK – Evrensel Pazar
Liberallerin Kitap Yasağıyla İmtihanı – Sol.org.tr
Demokrasi Aşığı Devrimcilik – Ömer YILDIZ – Sol Defter
Kalitemiz Ortada – Kaan SEZYUM – Radikal Hayat
Basına “Üç Maymun” Eleştirisi – ETHA
“Özgürlükçü, Demokratik ve Katılımcı Anayasa İstiyoruz” – Bianet
Yeni Anayasa – Derya SAZAK – Milliyet
Nefret Suçları ve Nefret Söylemi İle Mücadeleye Yönelik Bir Web Portalı Oluşturuldu! – Yeni Medya
Türk’e Yalan Kürt’e Şiddet – Veysi SARISÖZEN – Günlük
Orhan Pamuk’a Kerinçsiz Cezası – Demokrat Haber
Ayhan Çarkın: ‘Büyükelçileri Asala Değil, Bizimkiler Öldürdü…’ – Ses Online
Ahlâk Fukarasıyız – Kürşad KAHRAMANOĞLU – Birgün
CHP’de Kıpırdanma, AKP’de Bocalama – Oya BAYDAR – T24
Anne Ceylan: Hep Aynı Senaryo – Atılım
Cumartesi Anneleri: Asıl Siz Bizden Özür Dileyin – Evrensel
Hrant İçin Adalet İçin 28 Mart Pazartesi 9.30′da Dolmabahçe’den Yürüyoruz – Jiyan
Kurtarılmak – Lijepa Djevojkaa
Ne Kadar Eşit, O Kadar Zengin – Mehveş EVİN – Milliyet Cadde
Bazı Kadınların Seçilme Hakkı – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal Hayat
Dersim’li Kadın Cinayetlerine Protesto Yürüyüşü – ANF
Hoş Geldin Veysi Boran – Mehmet Şafi EKİNCİ – Jiyan
Samimiyet Üzerine – Cüneyt UZUNLAR – Muhavere
Cihan Alptekin’le Sansaryan Han’da 43 Gün – Tayfun CİNEMRE – BiaMag
Devrim Bizimdir – Alınteri.net
Anayasa Mahkemesi 4-c’yi Gündemine Aldı – Evrensel
Grev Güncesi – İkinci Tekel Direnişi
Grev Güncesi – Ankara Tekel Direnişi
Grev Güncesi – Sabah / ATV Emekçileri
Posta Güvercinleriyle Protesto – ETHA
Desa Ürünlerini Boykot Çağrısı – ANF
Direnişteki İşçiler Birleşti – Birgün
İnsanca Yaşam İçin 3 Nisan’da Ankara’ya – Atılım
Lanetliler Buluşuyor – Tufan SERTLEK – Sendika.org
BM’nin Sicili – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
Savaş Üzerine – Derviş Aydın AKKOÇ – Birikim
Libya Olaylarının Işığında Anti-Emperyalizm ve “Müslümanlar”ımız – Garbis ALTINOĞLU – Köxüz
İmdaaat, Demokrasi Geliyor! – L.Doğan TILIÇ – Birgün
Küresel BAK’tan ‘Libya İşgali’ne Tepki – ANF
Mission Creep – Marwan BISHARA – Al Jazeera
Bir Siyasal Deney Laboratuvarı Olarak Arap Dünyası – ANF / Başka Haber
Devrimin Küreselleşmesi – Tarık BERKAVI – Al Jazeera / Sendika.org
Fırtına Dediğin Böyle Kopar – Immanuel WALLERSTEIN – Znet / Atılım
İngiltere’de Yüz Binler Sokaklara Döküldü – Sol.org.tr
‘Nükleer Santral, Çatlar Patlar’ – Zeynep ERDİM – BBC Türkçe
Nükleer… – Halil SAVDA – Köxüz
Nükleer Enerjiperestliğimiz! – Nihal KEMALOĞLU – Akşam
Nükleer Karşıtları Yine Eylemdeydi – Yeşil Gazete
Hiroşima, Nagasaki, Fukuşima, Akkuyu… X? – Mehmet RATİP – Birikim
Ferhat Uludere: “Derdimize Derman Olamayan Yerler…” – Barış YARSEL – Futuristika

Thomas Fehlmann Informative via Kompakt
Thomas Fehlmann – Gute Luft Album Review / John BERGSTROM / PopMatters
Thomas Fehlmann / Mersenne / Undomondo
Pantha Du Prince Official
Pantha Du Prince / Guest Lists / Tyler GRISHAM / Pitchfork
Pantha Du Prince / dR Warp / Deuss Ex Machina
Walls Informative via Kompakt
Burial & Four Tet & Thom Yorke – Alex YOUNG – Consequence Of Sound
Burial & Four Tet & Thom Yorke – Michael CRAGG – The Guardian
Burial Informative via BBC Music
Four Tet Official
Thom Yorke Informative via Wikipedia
Korus At Twitter
Korus At Facebook
Korus At Soundcloud
Various Artists / Taste The Bass / Club Bass & Wine
FaltyDL At Tumblr
FaltyDL Interview / Rory GIBB / The Quietus
FaltyDL – You Stand Uncertain Album Review / Matthew BENNETT / BBC Music
Blawan At Twitter
Blawan / Fact Mix #230 / Fact Magazine
Blawan – Bohla EP Review / Cliff / Phuture Labs

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Something’s Wrong Here, Part 6 By Japheth Bongwoo
Monster Made Of Eyes / Japheth Bongwoo Roe’s Flickr Page

>>>>>Poemé

İnsanı İnşa Etmek – Alain BOSQUET

Çok büyük oldu cömertlikleri.
Kaplan dedi: “Ona gözlerimi veririm.”
Ayçiçeği: “Yolculuk edebilsin,
taçyapraklarımın yolculuk etmesi gibi,
doğudan batıya.”
Deniz: “Gitsin gelsin,
yeniden gitsin yeniden gelsin diye.”
İguana: “İşte pullarım
korusunlar diye kendi ısırıklarından.”
Tuz: “Birkaç yakıcı hasreti olsun
yakıcı oluşum gibi.”
Dağ: “Ona büyük olmayı öğreteceğim.”
Kanarya: “Ona şarkı söylemeyi öğreteceğim.”
Albatros: “Ona katı temizliğimi bırakıyorum.”
Kömür: “Binlerce yıl sonra
benim gibi olacağını bilecek mi?”
Orkide: “Ona tenimi saklıyorum;
var mı ondan yumuşağı?”
Yıldız: “Benim baş dönmem ona kanıtlayacak
üstesinden gelmek zorunda olduğunu.”
Arı: “Ona iş bulacağım.”
Zaman: “Benden daha tembel olsun,
mutluluk formülümdür bu.”
Uzay: “Hafif olsun, küçük olsun,
benim olmak istediğim gibi.”
İpek: “Ona hiçbir şey sunmuyorum,
bana benzesin isterim.”
Sayı üç: “Kendini ikiye bölsün
ve yedekte korusun, ey kutsal üçlü!”
Irmak: “Kaynağım ona, ırmak ağzım ona,
bilsin diye kan nereye koştuğunu.”
Tanrı: “Bütün gücüm ona, yerimi alsın diye.”

Çeviri: Aytekin KARAÇOBAN
Kaynakça: Şiir.gen.tr

>Deuss Ex Machina # 342 – Lo Spazio È Solo Rumore, Se Tu Potessi Vedere Rilevarlo

Leave a comment

 

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_342_–_Lo Spazio È Solo Rumore, Se Tu Potessi Vedere Rilevarlo!

14 Mart 2010 Pazartesi gecesi “canlı” olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Dntel-A Day Without Rain (Dying Songs / Self Released / MP3)
>2<-Dntel-Afer Ventus (Dying Songs / Self Released / MP3)
>3<-Halls-Cave Days (Self Released / MP3)
>4<-Halls-Kaleidoscope (Self Released / MP3)
>5<-Nicolas Jaar-Too Many Kids Finding Rain In The Dust (Circus Company)
>6<-Nicolas Jaar-Balance Her In Between Your Eyes (Circus Company)
>7<-Bibio-Saint Christopher (Warp Records)
>8<-Bibio-Artists Valley (Warp Records)
>9<-Vector Lovers-Nightwalking Your Memory (Soma Quality Recordings)
>10<-Vector Lovers-Metrolux Forever (Soma Quality Recordings)
>11<-Anders Ilar-Unfold (Yard Rec)
>12<-Anders Ilar-Unconditional Surrender (Maschine Remix By Yard) (Yard Rec)

 

Lo Spazio È Solo Rumore, Se Tu Potessi Vedere Rilevarlo!
(342)
Duvarlar, setüstü briketler, betonarme yığıntılar, birbirlerine çimentoyla bağdışık hale getirilmiş, tekilleştirilmiş izolasyon imgesinin belki de en bilindik karşılığını oluşturan kelime. Nedensiz, nasılsız hayat akışının tam da ortalık yerine aniden konduruluveren hacimsel kütle. Kapsanarak içeriğine hapsedilen sesi çıkartılmayacaklar olarak tasnif edilenler için pekala bir çeşit mezar. İdenin, sözcüklerin, kulağa anlamlı gelebilecek her türlü önermenin birbirlerinden ayrıştırılmasını mümkün kılan cinsinden bir mezar. Yanlış hasıl olur doğru bulunur belki diye zamanla modernleştirilerek sanal aleme, ateş duvarı olarak taşınan yapı. İnsan iradesini hiçe sayarak toptan fiştekleyici, ayrıştırıcı haline dönüştüren bir imgelem olan duvarlar. Karar aldık enn hayırlısı buyumuşa, hedefi başlangıçta düşünülüp taşınılarak, ince elenip sık dokunularak ve sonuçta istenen netice için 12’ye denk düşürülüveren duvarlar zamanımızın yalın okumasını, demokrasi dediğimiz çoğul tanımlarla şekillendiren yapının önüne çekilen setleri analiz etmeye imkan sağlıyor. Kulağın dört açılarak işitilmesi gerekli olanların önünün nasıl alındığını hatırlatıyor. Belki çoğunda istememiş bile olsak da ayrılmaktansa bir ömrü beraber geçireceğimiz bir yarenliğinin katarı düzülüyor. Her sıvayla tutulu brikette, her dimağı derdest eden, düşüncelerden düşünce beğendirten ayrıştırmanın merkezinde. Ve bu toz duman içerisinde ötekisine karşı linç, söz söyletmemezlik, direnç gösterip köşeye kıstırma kararlılığını bozguna uğratacak yegane şey yeni söylemler gerçekleştirebilmektir. Haklardan feragat edilmesini topyekün vazgeçilmesini dayatan statükonun içerisinde sözcüklerle gördüklerimizi daha yüksek perdeden işitilir kılmalıyız. O duvarların kalınlaştılıralarak hayatlarımızı iyice dar etmesinden önce hiç değilse bunu becerebilmeliyiz. Görünen köy kılavuz hiç istemez. Her şey afaki bir biçimde meydandayken, bu kadar aleni bir biçimde nefret söylemi şekillendirilip, yeni etaplar taltif / tertip edilirken durup neler oluyor sorusunun tam da vaktidir. Belaltı çalışılan muktedirlerin sosyo politiğinin gündelik yaşamda yansımalarının asıl sorun ve nüvelerden uzakta tutmayı amaç edindiğini de buna ilave edebiliriz. İliştirebiliriz. Vakit ne kadar yakınımızda, elimizde avucumuzda bulunduğunu varsayıyor olsak da, bu hudutta hepimizin geleceğinin ağır ipotek ve alıkonuşlar altına aldığını söylemenin vaktidir. Boşluğun içerisinde yankılanan bir adalet talebinden, talep edilen adalete karşı susturmaların arsız bir biçimde sunumlandırıldığı bir zamanda ödenecek bedellerin kalmadığını, ödetmenin peşisıra nice kural kaidesizliğin olur adledildiğini gördüğümüz nettir. İlaveten ayar yapmaya gereksinim duyulmaksızın. Kökleştirilmiş sorunlarımızın açılımlarla düzenlenebilir, iyileştirilebilir olduğu yanılgısına bir kere tuzaklanmışken, tuzun artık kesifleşip koktuğunu, yaranın kanırtılacak bir tarafının kalmadığını resmen kangrene tam hızla ilerlediğini hissediyoruz. İyileştirme, kollektif belleğin ötesinde berisinde açılmış nice gediğin, yapılandırılmış duvarların tasfiyesinin mümkünatının azalarak tükenmesine sebebiyet vereceklerin resmi geçitlerine tanıklık ediyoruz. Vuslattan daha fazla, yaslara denk tutulabilecek bir çabalanmanın ortak paydasında. Neşter vurularak, düzenlemeye tabii tutularak şifa sağlanacak enikonu iyileştirilecek bir demokrasinin, ülkenin varlığından, varsıllığından giderek uzaklaşıyoruz. Muktedirlerin içeriği boş demokrasilerinin, demokrasiye sahip çıkmayacaklara fikslenip uzak durun telkinlerinin, sopa sallamalarının kaale alınacak tarafı kalmamıştır. Daha fazlasına ne derman ne de kelimeler yeterli gelmekte çözümsüzlüğün girdabında bir seviye daha aşılmaktadır. Kadınların bireysel hak, hukuğundan, emek mücadelesinin türlü farklı alanlarındaki giderek çoğaltılan dayatmalara, sade suya tirit yargılarla bağnazlıklarla işini yapmaya gayret eden gazetecileri bugüne kadar verdikleri emeklerinin, söz söyleyebilmelerinin karşılığı olarak, mükafat kabilinden zindanlara tıkmanın dönüşümü değil tam aksine, olduğumuz yerde saymayı olağanlaştırdığını, düze çıkarttığının farkındayız. Altı çizilesi metinlerin dizgicilerinin üzerlerini kırmızı kalemle çizmek, sadece fikrini ifade etmeye yanıt olarak türlü çeşit tehditlere bel bağlatmanın kapı aralatmanın, zemin sağlatmanın içinde yaşadığımız griliğin ötesindeki barış dilini, ifade özgürlüğünü, tartışabilirliği, demokratik ülke özlemini ayağımıza servis etmeyeceği muhakkaktır. Üzerlerini kapatmaya, daimi olduğu şekil ile tam tekmil hazır kıta bekleyenlerin ‘Dersim 38’ katliamı üzerine gidememiş olması, adalet talebi karşısında zaman aşımı gibi bir öne sürüşe bu kadar ivedilikle sarılıyor olması bile son kertede düşündürücüdür. Verilen mücadele o bile isteye tozlandırılmış olanın akibetine uğramamak için bir tecrübedir. Yıllar geçmiş olsa bile. Muktedirliğin el değiştiriyor olması bir yana, gelenin gidenin izlerinde kendince yeniden ‘duvar inşaasına giriştiğinin vesikasıdır. Bu bağlamda Türkiye İnsan Hakları Vakfının 20. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında Depo’da tertiplenen “Ateşin Düştüğü Yer” başlıklı sergi de iş bu satır aralarında epey adlarını andığımız amma velakin unutuşların mezarlığına terk edilmesine çabalanan nice hayasızlığı, hak tanımazlığı manidar bir biçimde görünür kılmaktadır. Beyaz, grimsi duvarların ardılında olup biten, karanlığa teslim edilen insanların portreleriyle yüzleşmenin bir başka alanıdır. Kelimelerin izin verdiği doğaçlamaların ötesinde gerçeğin yalın ve çırılçıplak, hedefsiz, endişesiz paylaşıldığı bir görünüm icrasıdır. Yinelemekte fayda var görünen, memleket sathında fayların artık içiçe geçtiği kırılmaların çoğaldığı şimdilerde kay(ıp)bedenler olmamak için direnç göstermemizin hepimizin ödevlerini şekillendirdiğidir. Bir kere daha..

>>>>>Bildirgeç
Ateşin Düştüğü Yer – Şuursuz Kabalak*

Cumartesi günü fırsat yaratıp Depo’daki Ateşin Düştüğü Yer sergisini gezme şansı buldum. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın 20. kuruluş yıldönümü vesilesiyle açılan sergi, farklı sanatçıları ve sanatçı gruplarını insan hakları çerçevesinde Depo’nun çatısında topluyor.

Depo’ya adımınızı attığınızda avaz avaz İstiklal Marşı’nı okuyan bir çocuk sesi karşılıyor sizi. O sesi takip edip üst kata yöneliyorsunuz, yerlerde krılmış kalemler, cezaevinden yazılan mektuplar, duvarlarda gazete küpürleri var. Birden tam karşınıza kocaman bir yazı çıkıyor; “Kızımın parçalarını eteğimde taşıdım”. Kışladan atılan havan mermisiyle hayatını kaybeden 14 yaşındaki Ceylan’ın annesi Saliha Önkol’un sözleri bunlar. Ardından çeşitli, sanatçıların resimleri, yerleştirmeleri, kolajları ve videoları sarıyor etrafınızı. Türkiye’nin insan hakları ihlalleri tarihinin tam göbeğindesiniz artık. Tek tek hatırlıyorsunuz, öldürülen gazetecileri, yakılan köyleri, işkenceleri, katliamları…

TİHV, hala ateşin düştüğü yedeyiz diyor bu sergiyle, nasıl 20 yıldır olduysak hala burdayız. Sergi, hem ziyadesiyle zayıf olan toplumsal belleğimizi canlandırıyor, hem de ağır bir tokat gibi oturuyor yüreğimize. Hakikatle yüzleşmek her zaman zor olmamış mıdır zaten.

20 Nisan’a kadar sürecek olan sergide Türkiye’de yaşanan her türlü hak ihlaline karşı yapılan çalışmalar sergileniyor. 131 sanatçının videodan enstelasyona, resimden kolaja çok çeşitli işleriyle katılşdığı sergi, Türkiye’nin son 30 yıllık insan hakkı ihlalleri sürecine dair oldukça geniş bir panaroma sunuyor.

Küratörlük veya sponsorluklardan bağımsız, tamamen gönüllülük temelinde kollektif katkılarla oluşturulan sergiye bu kadar çok sanatçının çalışmalarıyla katılması ise insana umut veriyor. Hele de bunca iyi çalışmayı birarada görme frsatı kaçırılmaya gelmez.

* Meram kısmında denkeştirmeye çalıştığımız sözcüklerimizin devamında okunması elzem bir okuma parçası olarak Şuursuz Kabalak’ın Deliler Evinden Anılar başlıklı güncesinde yayınlanmış olan “Ateşin Düştüğü Yer” başlıklı makalesini, yazarın anlayışına binaen sizlerin beğenisine sunuyoruz….

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

 

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #341 (28.02.2011)
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! – 500binradikal.com
Bloguma Dokunma!
Blogların Dünyasına – Doç. Dr. Aslı TUNÇ – Birgün Pazar
Açık Radyo Dinleyici Destek Projesi 2011
Ateşin Düştüğü Yer – Şuursuz Kabalak – Deliler Evinden Anılar
“Ceza Adaleti Olmadan Toplumsal Travma Aşılamaz” – Ayça SÖYLEMEZ – Bianet
Sancılı Bir Hafıza Oyunu – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal Hayat
Biraz Vicdan, Biraz Da Hakkaniyet Duygusu – Okay GÖNENSİN – Vatan
Hapis Analar, Hapis Çocuklar – Serdar M.DEĞİRMENCİOĞLU – Evrensel Pazar
Demokratlığın Pusulası Şaştığında – Ahmet İNSEL – Radikal
Savcılık ve Mahkeme Huzurunda Geçen Her Anın Dolaysız, Doğrudan Tanığıyım – Akın ATALAY – Birdirbir.org
Orhan Dink: “Daha Çok Konuşmalıyız” – Gökhan TAN – Habervesaire
Şener-Şık Skandalında İktidarın Yeri – Süreyyya EVREN – Birgün Pazar
Ahmet Şık – Eren KESKİN – Günlük
Türkiye’yi Kurtarır Mıydın? – Ece TEMELKURAN – Habertürk
Dokuz Adım Atın Suikast Aydınlansın – Funda TOSUN – Agos / Nor Zartonk
Nedim, Ahmet ve Ötekiler! – Merdan YANARDAĞ – Sol.org.tr
Arınç, Azadiya Welat ve Atılım’ı Hedef Gösterdi – Sendika.org
Yazıyoooor! Gazeteciler “Yazamıyoruz” Diye Yazıyor! – Melih PEKDEMİR – Birgün
Gazeteciler Özgürlük İçin Ankara’da Yürüdü – Yeşil Gazete
DİSK – KESK – TMMOB – TTB: Şimdi Sesimizi Büyütme Zamanıdır! – N.CEMAL – Sol Defter
‘Savaskarsitleri.org’ Sitesine Dava – ANF
Okuma Parçaları – Umur TALU – Habertürk
Darbe Günlükleri: Tepkiler…- Alper GÖRMÜŞ – Habervesaire
Medeniyetin O Tek Dişi Neremize Saplanmış – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
Sağlam Kazığa Oturmak – Kaan SEZYUM – Radikal Hayat
Korku ve Çıkar – Gülnaz DUMAN BİLGE – Günlük
İklim Hanım’dan Film Çıkar Mı? – Mehveş EVİN – Milliyet Cadde
Utanç Raporu’nu Okumak – Kürşad KAHRAMANOĞLU – Birgün
Mor Gabriyel – Cengiz AKTAR – Dur De!
Tsunamiden Diledim! – Sarphan UZUNOĞLU – Evrensel
Wikileaks’den Çıkanlar – Soli ÖZEL – Habertürk
Amerikalı Gözüyle Ergenekon – İsmet BERKAN – Hürriyet
Paşa’nın Sağ Yumruğu – Oya BAYDAR – T24
CHP’nin Dizaynında Demirel Mi Var? – Erdem CAN – ANF
Tükürür Gibi Siyaset – Emre DURSUN – Kronik Muhalif
Barışı Görmeden Ölmek İstemiyoruz! – Hasan CEMAL – Milliyet
Demirtaş: En Büyük Güç Olmaya Talibiz – ETHA
An Azadî An Azadî! – Evrensel
Kürtçe Ağlamak – Ayşe KADIOĞLU – Radikal 2
Tuğluk: Adaylığımızın Reddi Adaletsizlik – Ekin KARACA – Bianet
Kürdocul İşler – Eleştirel Günlük – Eleştirel Medya Günlüğü
Xadım: Arafta Kalmış Bir Kürt – Koray ÇALIŞKAN – Radikal
Press Filmi Hakkında – LermontovL – Jiyan
Muhtar’ın Billosuyla Üzülmesi – Sırrı Süreyya ÖNDER – Radikal Pazar
Atasözlerine Güvenin – Sennur SEZER – Evrensel Pazar
Uygarlığın Sonunda Gezintiler… – Ergin YILDIZOĞLU – Sendika.org
Nükleersiz Dünya… – Mustafa SÖNMEZ – BiaMag
Nükle-er – M. Şehmus GÜZEL – Günlük
Nükleerde Mavi Hapı Seçmek – Durukan DUDU – Yeşil Gazete
Göm Zehir Saçan Ateş Toplarını Ki Bir Daha Kalbin Ağrımasın – Mehmet BOZKURT – Sol.org.tr
Paket Paket GDO’lu Ürün Raflarımızda! – Nihal KEMALOĞLU – Akşam
Hayat Çalma – Karin KARAKAŞLI – Kronik Muhalif
Türkiye’nin Eşitsizlik Karnesi, Dördüncü Kez “0” – Başka Haber
Patronun Komplosuna Uğradılar, Direnişe Geçtiler – Sol.org.tr
Gerçek İşsiz Sayısı 6 Milyon – Evrensel
Casper Günlüğü 27: Direnişin Videosu (BİÇDA) – Sol Defter
Grev Güncesi – İkinci Tekel Direnişi
Grev Güncesi – Ankara Tekel Direnişi
Grev Güncesi – Sabah / ATV Emekçileri
Sözlerimi Geri Alamam – Mehmet UHRİ – Radikal 2
Sağlık Haktır, Satılamaz! – Özge Başak TANELİ – Birgün Pazar
Taşeron Öldü Gözümüz Aydın – Alınteri.net
100 Gündür Direniyorlar – Evrensel
‘İlçe Emniyet Müdürü İşçileri Kandırdı’ – ETHA
Gerçekçi Ol – Flagg – Etlien Zine
“Yeni Medya Düzeni” Hakkında Bir Öngörü – Özgür UÇKAN – Gennaration
Yazık, Bunu 42 Yıl Önce Akıl Edemedik – Robert FISK – The Independent / ANF
Allah-Free Revolution – Meram – Post-Express
Libya, Türkiye Dış Politikasının ‘Akorunu Bozdu’ – BBC Türkçe
Gerger: Uluslararası Haydutluk – ETHA
Kapitalistler Kimi Sever? – Ömer YILDIZ – Sol Defter
Filistin, Tikellik, Evrensellik – Fırat MOLLAER – BiaMag
Liberalizmin Sessiz Çoğunluğu – Akın SARI – Sendika.org
Kendi Hayâllerinin Kurbanları Olarak Slavoj Zizek’in Film Karakterleri – Cengiz ERDEM – Blog
Madde ve Mana – Rasyonalitenin Kökeni – Saffet Murat TURA – Metis Yayınları

 

Dntel At Myspace
Dntel / Jimmy Tamborello’s Blog – Dying Songs
Dntel / Enya Mixes Informative & Download via Dublab
Halls Official
Halls At Facebook
Halls / Introducing: Halls via Pop Headwound
Nicolas Jaar Official
Nicolas Jaar / Interview “Ghosts That Appear Inside The Silence.” By Tamara EL ESSAWI via Dummy Mag
Nicolas Jaar / Space Is Only Noise Album Review By Andrew GAERIG via Pitchfork
Nicolas Jaar On XLR8R Podcast #184
Bibio At Myspace
Bibio Artist Page On Warp Records
Bibio / Mind Bokeh Album Review By Andy WHITAKER via Igloo Magazine
Vector Lovers Official
Vector Lovers Artist Page On Soma Quality Recordings
Vector Lovers / Electrospective Album Review By David POLLOCK via The List
Anders Ilar At Myspace
Anders Ilar / Live At Supynes 2010 via Yard Rec Soundcloud Page
Anders Ilar / Stories Of Old Album Review By Chris DOWNTON via Cyclic Defrost

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Tryin To Recreate…………………………The Old Space. By Marcus HENRY
Marcus HENRY’ Flickr Page

>>>>>Poemé
Ruh Söküğü – Özge DİRİK

ruhlar incinir.
sürekli incinirler.
onları yaşatmak için günboyu çalışır bahaneler.
çok zayıf hafızaları vardır
güçlü doğarlar
yaşlandıkça daha unutkan olmak zorundadırlar, bu ölümlerini geciktirir.
Evet, evet
ruhlar ölürler.
o kadar hızlı ölürler ki
hiç yanmaz canları.
ruhların canları vardır,
bir değil, beş değil
milyon tane canları vardır.
hepsini birden bir kadında da bırakabilirler
sakat bir köpeğin bacağına da sarabilirler yüzlercesini.
bir bakarsanız hain bir masada kirli ellere bacaklarını sunup ölen ruhçuklar
görürsünüz.

ruhlar düşünmezler

her ruh iyi bir bedende ruh konağı bulmak ister,
iki üç gün refakat ederler değişik bedenlere,
olmadı mı olmaz
bedensiz ölen ruhlar vardır

bazı ruhlar bedenlerle valse kalkarlar
bu uyum diğer ruhları acıtır.
ruhlar acırlar.
birbirlerine, kendilerine, bedenlerine

güzellik ruhta değil, ruh güzellikte konaklar.
iyi bir ruh için iyi bir beden mükemmel olmak demektir.
bunu hep inkârda da olsalar
ruhların sırrı güzel bedenlerdir,
buna ulaşanı kıskanırlar.

bu yüzden bendeki ruhu,
hep dışladılar.

[12 kasım 2003]

Kaynakça: Kuzey Yıldızı Edebiyat Dergisi

Deuss Ex Machina # 341 – La Gent! La Meva Ànima Es Posa Dret Davant Teu!

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_341_–_La Gent! La Meva Ànima Es Posa Dret Davant Teu! / Peu Davant Meu, Oh La Meva Ànima

07 Şubat 2010 Pazartesi gecesi “canlı” olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-AGF & Craig Amrstrong-I Opened My Eyes (AGF Producktion)
>2<-AGF & Craig Amrstrong-Konstantinopolis (AGF Producktion)
>3<-Felix Kubin & Ensemble Integralés-Die Besucher (Dekorder)
>4<-Felix Kubin & Ensemble Integralés-Uncanny Valley (Dekorder)
>5<-The Kilimanjaro Darkjazz Ensemble-Les Etoiles Mutantes (Denovali Records)
>6<-The Kilimanjaro Darkjazz Ensemble-All Is One (Denovali Records)
>7<-Kreidler-Gas Giants (Bureau B)
>8<-Kreidler-Saal (Bureau B)
>9<-Weird Ribs-Gallop (Self Released / MP3)
>10<-Weird Ribs-Spacerail (Self Released / MP3)
>11<-Vefa-Atlas (Music For Non-Musicians)
>12<-Vefa-Nasır (Music For Non-Musicians)

La Gent! La Meva Ànima Es Posa Dret Davant Teu! / Peu Davant Meu, Oh La Meva Ànima
(341)
Son sürat hokkabazlık, son sürat hilebazlık. Kılıfına uydurulmaya çalışılan niteliksizlik topeykün bir potada hemhal ettiriliyor. Bütünleştirilerek ambalajlanıyor. Bir de burdan buyurunuz diye yolun taşları döşeniyor. Adilane olması gereken makamlar birer ikişer siyasetin ayak oyunlarının sergilendiği zeminlere dönüşüyor. Siyasetin gerekiğini yapması beklenen makamlar ise tam da mahalle kavgalarındaki gibi birbirlerinin gözlerini oymanın yollarını arıyor. Sümenaltı etmeye gerek bile görmeden ağızlarını bozuyor, kirli defterlerin en olmadık sayfalarına sığınarak en muktedir benimki, en hakikatli sözcükler bende oyunu çevriliyor. İşin aslı mahallenin daimi cazgırlarıysa tüm bu hengamede neler olup, neler bitiyor bir türlü işin içinden çıkamıyor!. Ağırlaştırılan müfredat, hızlandırılan gündem hep bir şeylerin üzerini örtüyor. İtinayla alaşağı ediyor. Suskunluğu içerisinde tozlanacak yeni dosyalar oluşturuluyor. Resim ortalansa da netlik son kertede sağlanamıyor. Vizörün ardında daim olan sansür hissedilir kılınıyor. Netliğe değil muğlaklığın istikrarına prim veriliyor. Gaz verilip yol tutuşu, pardon olmayan düzenin istikrarını bozmayın diye vızıldanıyor. Muktedirliğin eşsiz toz pembesi ise her birimizin daimi kabusunu şekillendiriyor. Çıplak gerçeği tartışmak daim olduğu üzere başka bahara bırakılıyor. Bakar körlüğün talim alanı, görüş menzili dahilinde muktedirin pişkinliğini fark etmek mümkündür. Böylesi birbirilerine zincir zincir bağlantılanabilen bir bakışım yoğunluğu içerisinde. Cozurdamaya başlayan atıflarında, belaltı vuruşlarında, hep biz haklıyız! diretmesine sığınılan yansıtılanların tümünün başatlığında. Yansıtılan ile görünürde yansıtılması için hallice çaba sarf edilenlerin, zarf mazruf ilişkisiyle parallelikler barındırır. Görme, duyma, anlama!. Bir şekilde bütünleştirilen, tabulaştırılan kutsal üçlüye sahip çıkan sistem, bize tam da lazımgelen demokrasiyi ütopik bir erime dönüştürmektedir. Kah davul zurna, kah sessizliğin ortasında yapılandırdıkları, işleme koyduklarıyla. Yansızlığını illa ki biat etmeden, emir erleri haline dönüşmeden, olumlu olumsuz görüşler haline indirgememe, engel koyma çabasının esas engelleyicisi sır haline çevrilen hakikatlerin, bu yolda köşeye kıstırılarak önünün bir şekilde kesilmesi olduğunu bir kere daha hatırlatmalıyız. Sözün kısası derdest edilen gönül, açmazlara terk edilen vicdan, tahakkümlerle idame ettirilen adalet ne meramı rahat bırakıyor. Ne ruhu taze, ne nefesi sıhhatli kılıyor. Boğuntuya getirilenler fay kırıklarının derinliğini daha da acımasız yeni yıkımlara terki diyar ediyor. Anlamak isteyene… Keşmekeş içerisinde varedilmekte olup olağanlaştırılan şeyler ise statükonun aradığını, istediğini kendiliğinden değirmenine bolca suyun taşınmasını simgeleştiriyor. Sembolikleştirilerek, çaresizleştirilerek korku duvarları daha derinlerden temellendiriliyor. Sinsince, kural tanımazlık bir yana haklarımız iyice sakız bellenerek, muhalifliğin üzeri usulca değil birden bire kırmızıyla çizilmesine sebat edilerek. Hiç bir zaman hayatımızdan çıkmamacasına bir dirayetle. Taşınan su belli başlı hakikatleri belleğimizden silmemizi salık veriyor. Nice unutuşa gebe bıraktırılmış olmamız, yetmezmiş gibi daha fazlasının talebi dört bir yandan, ekranlara, yazınsallara yansıtılanlarla ikrar ediliyor. Dikte ettirilen, net bir biçimde hakikatleri aramanın yokuşa göstere göstere sürüleceğini fark ettiriyor. Ne onun, ne bunun vebaline teslim olmadan, bağımlı kalmadan özgür bireyler olarak haklarımızı tesisimiz bu ileri demokrasi dersinde yarınlara bırakılıyor. Umarsızca, değnek benim elimde kime dokunursam onların günüdür bugün, dediğim dediktir çaldığım güdük de olsa düdüktür veczi gerçekliğini bir kere daha kanıtlıyor. Çaresizleştirildikçe muktedir karşısında, köşeye sıkıştırıldığı ilan edilenler, dokunan yanar yakarışıyla kendini ispata gereksinim duymayacak isimler muhalifliğin yankısını terennüm ediyor acı acı. Çın çın beynimizin içinde çınlıyor. Belirsizleştirildikçe muğlaklığa teslim edildikçe sorgulanacak bir şeylerin olmadığına kâni olmamız bekleniyor. Her zaman olduğu üzere kabul buyurursak telkinlerinin yanında! alttan alta gösterilip çekilen aba altından sallanan meşe odunlarının refakatinde. Oldu bittilerin yeni Türkiye’sinde. Yakın mazinin cunta idarecileri gibi ‘adalet’ zevatının yargılarını aman adımlarınıza yazdıklarınıza dikkat buyurunuz uyarılarıyla şekle şemale sokma gayretkeşliği ortadayken, handiyse resmin tümü daha bir anlaşılır kılan detaylardan olmayı başarmakta dostane! uyarıları. Çoğunluğa bir şekilde geçmiş olanın nasıl da görünürde az olana karşı kalkanlarını hemen devreye soktuğu tekmili birden vurgulanıyor. Şimdi, kendi halimiz ve ahvalimizin içerisinde gözlerimiz açılıyor. Onlar göstermekten kaçınıyor olsa da mazlumluğun da el değiştirebildiği anlaşılıyor. Oluşturulan kör karanlıklar, yaftalamalara, boğuntuya getirmelere karşı vicdanlarımızı çekincesiz bir biçimde ortaya koymanın gerekliliği ortaya çıkartıyor. Hesaba kitaba dayanmadan kimlerin yanında durulması gerektiğini tekrar ettiriyor. İkrar ettiğimiz yanlızlaştırıldıkça, izole edildikçe daha fazla insancıl olana kucak açmamızı tez veriyor. Makam, mevkii, büst veya isimlerin göz korkutuculuğuna teslim olarak değil salt insanı anlayabilmek adına önyargıları kırabilmenin ancak ve ancak inat ederek ve dört elle hayata sarılmamızın, rotamızı şekillendirebileceği bir eşiğe ulaştırıyor. Nasıl bir ülke dahilinde yaşamak istiyoruz sorusuna çözümlemeler için zihni berraklaştırıyor. Hiç bir zaman oldurulmadığı kadar kuvvetli bir biçimde. Taa ki boğulmadan, ilmiğin urganını boynumuza geçirtmeden, bir kişinin daha alelacele kumpaslara teslimiyetinin gösterilmeyecek olduğunu işittirecek kadar bütünleşik, anlayışlı, birbirlerinin yansısını ezip geçmeyecek, empati kuran, anlamazdan gelmeyen bireyler olabilmenin büyük sınavı önümüzde duruyor. Gün içinde Galatasaray’dan-Taksim’e uzanan yürüyüş boyunca birbirilerini tanıyan, tanımayan, aynı görüşü paylaşan, paylaşmayacak olan, nadiren de olsa birbirlerine karşı ses yükselten kişi, kurum veya kanaatlerin birbirleriyle ortak bir zeminde buluşabildiğinin idrakına varabildikten hemen sonrasında iş bu sınavın tüm geleceğimiz boyunca yaşayacaklarımız arasında önemini, değerlendirmesini siz değerli okurlarımızın anlayışlarına bırakıyoruz. Meram: Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!

>>>>>Bildirgeç

Gözümün İçine Bak ve ‘Yargıya Güven’ De / Yonca ŞIK Röportajı / Ezgi BAŞARAN*

Tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın eşi Yonca Şık ‘Sabırlı olalım’ diyenlere soruyor: “Dink davası ortdayken, tutukluluk süreleri bu kadar uzunken bana ‘Yargıya güven’ diyebilir misiniz?”

Gazeteci Ahmet Şık 6 Mart’ta tutuklandı. Emniyet’teki cemaatçi yapıyı anlatan İmamın Ordusu adlı bir kitap yazıyordu. Kitabın kopyası ve ismi geçen bir word belgesi bir hafta önce aranan OdaTV’deki bilgisayardan çıkmıştı. Tutuklanması hakkında başka somut bilgiye sahip değiliz. Hikâyeyi karısı Yonca Şık’tan dinleyelim.

Nasıl bir gazetecidir Ahmet Şık?
Ahmet cezaevinden gönderdiği mektupta gazeteciliğini her zaman mağdurun ve ezilenin yanında olmak üzerinden tarif ediyor. Bu mağdurdan yana olma hali de çoğu zaman onun da mağdur olmasına yol açtı. Şimdi olduğu gibi.

Kaç yıldır birliktesiniz?
Epey oldu. 1996’dan beri beraberiz.

96 yılı Metin Göktepe’nin de öldürüldüğü yıldı. Ahmet, Metin Göktepe ile ilgili yaptığı haberleriyle de hatırlanıyor. Neler yaşamıştı?
Yeni Yüzyıl’da çalışıyordu. Zor bir dönemdi çünkü Metin aynı zamanda onun arkadaşıydı. Ailesinin o dönemde Ahmet’in de başına bir şey gelir diye korkuları olduğunu biliyorum. Ahmet ve gazeteci arkadaşları Metin’in davasını ısrarla takip etmişti. Metin’den önce olduğu gibi sonrasında da bu tip hak ihlallerinin olduğu davaları sıkı bir şekilde takip etti ve haberlerini yaptı.

Derin devlet yapılanmasına çomak sokan haberleri Susurluk’la mı başlar?
Öncesi de var ama hatırladığım kadarıyla 1997’de Radikal’de çalışmaya başladığında ısrarla izlediği davalardan biri de işkence gören Manisalı liseliler olayıydı. Gözaltında kayıplar için oturma eylemi yapan ‘Cumartesi Anneleri’ni başlangıcından itibaren çok yakından takip etti. Aynı dönemde zaten Susurluk çıktı ve Susurluk’la ilgili haberler de yapıyordu ki şu anda o dönemde haberini yaptığı kişilerle maalesef aynı davadan yargılanıyor. Bence Ahmet çok haklı olarak en çok buna takıyordur kafayı.

Radikal’deki eski arkadaşlarından Ahmet’in haber yapmak için gittiği her eylemde hırpalandığını duydum. Doğru mu?
Hırpalanmak biraz hafif kalıyor sanırım. Evet epeyce çok dayak yedi. İşin ilginç yanı bunların bazılarında dayak attı diye 50 tane robokop polisi şikâyetçi bile oldu. Yıllar önce Celal Başlangıç’la yine bir ’gözaltında ölüm’ haberine gitmişti Aydın’a. Çevik Kuvvet’in oluşturduğu bir koridordan dayak yiye yiye dışarı çıktıktan sonra bir polis koşarak telsizle Ahmet’in kafasına vurmuş. O anda düşüp bayılmış. Ben de evde televizyondan izlemiştim bunları. Ahmet’in kafasında 13 ayrı yara izi var. Aslında 14 ama bir tanesi gecekondu yıkımı sırasında tesadüfen kafasına isabet etmiş bir taş…Onu saymıyoruz!

“Bu kadar kendini atmasan bu işlerin içine” demediniz mi hiç?
Hayır tabii ki, niye diyeyim. Yani olur mu öyle şey! Hayat böyle bir şey değil ki bizim için. Endişeleniyorsun tabii ama herkesin kendine ait bir yolu var. O yaptığı işi inanarak yapıyor ve öyle mutlu. Ahmet’i Ahmet yapan da bunlar esasen. Ayrıca böyle olduğu için de Ahmet’i çok seviyorum.

Nokta dergisinde ne zaman çalışmaya başladı?
2007’de, derginin kurulması aşamasından itibaren kapanana kadar orada çalıştı.

TSK’nın Medya Andıcı haberini Nokta’da yapan Ahmet’ti değil mi?
Evet. 8 Mart sayısının kapağı Ahmet’in Medya Andıcı haberidir.

Nokta Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş hafta içi köşesinde Ahmet’in darbe günlükleri haberiyle hiç alakası olmadığını söylüyordu. Bir bilginiz var mı?
Bir gazete ya da dergide haberin yapımı aşaması nasıldır, kimler dahil edilir, kimler edilmez bunları bilmiyorum. Ama Alper Görmüş’ün, Ahmet’in nasıl bir gazeteci olduğunu iyi bilen biri olduğunu biliyorum.

Bir önemi var mı, Darbe Günlükleri haberini Ahmet yazdı ya da yazmadı?
Hiç yok. Hatta farz edelim ki Nokta dergisinde hiç çalışmadı. Ergenekon’la ilişkisi olup olmayacağını sadece Darbe Günlükleri haberi mi belirler? Alper Görmüş’ün o yazısından sonra ”Bak zaten Darbe Günlükleri haberini o yapmamış, demek ki Ergenekon üyesi olabilir” gibi akla ve mantığa sığmayan yorumlar oldu. Nasıl bir analitik zekâ ama? Maşallah! Halbuki 20 yıllık bir gazetecilik pratiği var bu adamın. Demin de söylemiştim; Ahmet şu an Ergenekon davasının esasını oluşturan olayları yıllarca izledi ve haberler yaptı .

Ahmet Şık ve Ertuğrul Mavioğlu’nun Ergenekon sürecini didik didik eden 40 katır 40 satır kitabı da Nokta döneminden sonra değil mi?
Evet. 2009’un sonunda başladılar ve çok uzun sürdü. Bildiğim kadarıyla çıkış noktaları şuydu: Ergenekon süreci yeterince derinleşmiyordu. Savunmasında da söylüyor zaten; gerçek kişiler gerçek suçlardan yargılansın! Ertuğrul Abi ve Ahmet, davaya bu açıdan bakan bir kitap yazmaya çalıştılar ama çalışma süreci ben ve kızım için kâbus gibiydi. Hatta kızım “Asıl Ergenekon mağduru benim” diyordu.

Niye?
Ahmet 9-10 ay aralıksız deli gibi çalıştı. Biz de rahat çalışsın diye elimizden geleni yapmaya çalıştık. Aslında Ahmet evdeki her işi ayrım yapmadan yüklenen biridir. Bu dönemde bazı kaytarmalar oldu haliyle.

Yazmakta olduğu kitabı İmamın Ordusu’nu okudunuz mu?
Hayır okumadım.

Kitabın kopyasının Soner Yalçın’a ait bilgisayarlardan nasıl çıktığı konusunda bir fikriniz var mı?
Hiçbir fikrim yok. Ahmet de buna çok şaşırdı. İkimiz de kitabın orada çıkmasıyla ilgili bir açıklama geliştiremedik ama tabii ki çok tedirgin olduk. Düşünsenize; size ait bir şey bir anda hiç alakanızın olmadığı ve asla olamayacağı birinin bilgisayarında çıkıyor. Bence korku filmi gibi. Bunun ortaya çıkartılması gerekiyor.

İşin gözaltı ve tutuklamaya varacağını tahmin etmiş miydiniz?
Ergenekon’un bir sistematiği var: Önce çeşitli isimlerle ilgili bir tür itibarsızlaştırma süreci başlıyor. Yani bazı isimler basına sızdırılıyor ve tepkiye göre kısa süre sonra hop o insanların evi aranıyor, gözaltına alınıyorlar. Ahmet’in adı geçince aklımıza geldi elbette ama bu o kadar saçma olurdu ki hep ”ne alaka”, ”yok artık” diyordum ama o saçmalık oldu işte.

Geçen gün açık görüşte buluştuğunuzda nasıl görünüyordu?
İyi, moralli ve çok öfkeli. İyi ve moralli çünkü bu süreçte insanların ona inandığını biliyor. Yapılan haberleri takip ediyor. Bir taraftan da çok öfkeli çünkü bugüne kadar bütün gazetecilik pratiğini ve inandığı değerleri tamamen yok sayan bir suçlamayla karşı karşıya. Dediği gibi deli saçması bir durum işte. Bir de telefon konuşmalarının belli kısımlarının alınmasına kızmış. “Madem öyle dinlenen süre içindeki bütün konuşmalarımı açıklasınlar” diyor.

Savcının çok gizli dediği somut delillerle ilgili ona soru sorulmuş mu?
Hayır. Kitap dışında hiç bir soru yokmuş. Nedir o açıklanmayan deliller açıklasınlar istiyoruz. Ne avukatların fikri var ne de Ahmet’in. Ortada kitap taslağından başka hiçbirşey yok! Ahmet gazetecilik yaptığı için içeride. Başkaları gibi gazetecilik yapmadığı için değil. Bu çok net. Şimdi, tutuklama kararına itiraz edildi. Bu itirazı inceleyecek hâkimlerin ‘Ergenekonu Anlama Kılavuzu’ kitabını okumak için yeterince zamanları var. Umuyorum ki okurlar ve Ahmet’in bu davanın sanığı olmasının ne kadar saçma olduğunu görürler.

Sizi nasıl günler bekliyor?
Bazı insanlar “Davanın sonucunu görelim” diyor. Sabırlı olalım yani. Tamam tabii ki sabırlı olalım, hukuka güvenelim. Ama Hrant Dink davası ortada. Hâlâ bir sonuca ulaşmadı. Bir kere tutuklanan çok kolay çıkamıyor. Tutukluluk süreleri çok uzun ve herkes bunlardan çok şikâyetçi. İddianamenin hazırlanıp kabul edilmesi ve yargılamanın başlaması kim bilir ne kadar sürecek. Yani var olan sistemde bir çok haksızlık yapılıyor ve herkes bunu kabul ediyor. Böyle bir durumda yargının sonucunu bekleyelim demek bence insanlarla alay etmektir. Bunu ısrarla söylemek isteyenlere, benim gözümün içine bakın diyorum. Gözümüzün içine bakıp bize yargıya güven, sabırlı ol diyebilecek misiniz?
Bence bu ciddi anlamda bir polis operasyonu. Ahmet’in tutuklanma kararını veren hâkimin de isteyerek ve ikna olarak o kararı verdiğini hiç sanmıyorum. Anladığım kadarıyla yargı sadece belge imzalayan bir kurum gibi çalışıyor.

Kitabı basacak mısınız?
Evet. Ahmet böyle bir nedenden dolayı bundan vazgeçmez ki!

Şu andaki ruh haliniz?
Şaşkın değilim. Bu mevzuyu başıma kötü bir şey geldi duygusuyla yaşamıyorum çünkü bu haksızlık ve hukusuzluk büyük bir tepkiye yol açtı. destek ve dayanışmayla bunun üstesinden tek başıma gelmek zorunda kalmıyorum. Ahmet de böyle hissediyordur. Zaten muhalif bir yerde duruyorsan faturası vardır bu ülkede. Bizden daha kötü şeyler yaşamış arkadaşlarımız var. Hayatımız da hep biraz zor oldu. Geçecek biliyorum.

* Meram kısmında denkeştirmeye çalıştığımız sözcüklerimizin devamından okunması elzem bir yazınsal olarak Ezgi BAŞARAN’ın Yonca ŞIK ile gerçekleştirdiği “Gözümün İçine Bak ve ‘Yargıya Güven’ De” başlıklı röportajını, yazarın ve Radikal gazetesinin anlayışlarına binaen sizlerle paylaşıyoruz.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #340 (21.02.2011)
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! – 500binradikal.com
Bloguma Dokunma!
Gözümün İçine Bak ve ‘Yargıya Güven’ De – Yonca ŞIK – Ezgi BAŞARAN – Radikal Pazar
Arat Dink’ten Ahmet’e Mektup – Arat DİNK – Bianet
Ahmet Şık’a Mektup – Sennur SEZER – Evrensel Pazar
“Dokunmayanın İçi Buz Tutar” – Sarphan UZUNOĞLU – Jiyan
“Dokunan Yansa Da Dokunacağız” – Sevgim DENİZALTI – Serbay MANSUROĞLU – Birgün
“Tutuklu Gazeteciler İçin Tek Ses Olduk” – Nilay VARDAR – Ekin KARACA – Ayça SÖYLEMEZ – Bianet
Gazetecilere Özgürlük Yürüyüşü – ETHA
Sakıncalıdır! – Umur TALU – Habertürk
Ahmet Şık’sız Cumartesi – Aren Arda KAYA – Habervesaire
Adil Yargılama Hakkı Kâğıt Üstünde Kalıyor – Erdal GÜVEN – Radikal Pazar
Basın Özgürlüğüne ve CHP’ye Karşı ‘Rötarlı Taciz’ – Ragıp DURAN – Apoletli Medya
Gazetecilikten Nasıl Tahliye Olunur? – Ümit ALAN – Birgün
Biz De Bildiğimizi Yazarız – Can DÜNDAR – Milliyet
Kim Demiş Ahmet Şık “Gazeteci Değil” Diye? – Esra ARSAN – Bianet
Sap Döner, Hesap Döner – İnci HEKİMOĞLU – Günlük
Ergenekon’u Sulandıran Kim? – Oya BAYDAR – T24
Ergenekon Davası Yön Mü Değiştirdi? – Ahmet İNSEL – Radikal
Mahçupyan’ın Algısı – Shelbyl – Komünal İşkembe
Nadire Mater: “Görmüş’ün ‘Zor Yazısı’ Eksik Olunca!” – Bianet – Sol Defter
Agos: Biz İkna Olmadık – Yeşil Gazete
Hukuksal İşlemler – Rıza TÜRMEN – Milliyet
Çöküntünün Resmidir – Okay GÖNENSİN – Vatan
Parçalı Bulutlu – Ece TEMELKURAN – Habertürk
Belden Aşağı, Olmadı Savcılık Seviyesi Gazetecilik – Özcan ÖZEN – Sendika.org
Çoğunluğun Tiranlığı – Armağan ÖZTÜRK – Jiyan
Demokrasinin Acentası Kepenkleri İndirdi – Süreyyya EVREN – Birgün Pazar
Sahibinin Sesi Eko Yaptı – Sarphan UZUNOĞLU – Evrensel
FT: Erdoğan Atatürk Mirasına İtinasız Davrandı – Philip STEPHENS – BBC Türkçe
Vesayet – Ferda KOÇ – Sendika.org
Bildiğini Okuma Alışkanlığı ve Yeni Dengeler – Ayhan BİLGEN – Köxüz
İfade Özgürlüğünün Sınırları OdaTV Mi? – Ayça SÖYLEMEZ – Bianet
Duygunun Günlüğü – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
Çayır Çimende İleri Demokrasi – Üstün YILDIRIM – Evrensel Pazar
Sosyalistler ve Seçimlere Dair Bazı Hatırlatmalar – Foti BENLİSOY – Sol Defter
Ali Topu Hâlâ Agop’a Atmıyor – Mehmet ÖZEN – Habervesaire
Mahremin ve Modernin Tomografisi – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal Hayat
Blogumadokunma! – Orhan ULUCA – Birgün
Yeni Bir Kitap: Blogdan Al Haberi… – Yeni Medya
Kardeşlik Üzerine – Cüneyt UZUNLAR – Muhavere
Kîne Em… – Alınteri.net
Halk Newroz’da İradesini Ortaya Koyacak – ANF
Efsane, Siyaset ve Newroz… – Mustafa ÖZER – Jiyan
Süreci Germek Mi, Sorumlu Davranmak Mı? – Delil KARAKOÇAN – Günlük
“Öldürmeyin” Demek Suç Mu? – Halil SAVDA – Köxüz
Dağın Ardına Bakmak, Dağa Çıkan Çocukları Anlamak… – Hasan CEMAL – Milliyet
Gerçeğin Peşindeki Gazetecilerin Öyküsü – ETHA
Bizim Milletimizin Dili Çoktur – Alp ALTINÖRS – Atılım
Parlamentoda Nitelikli Kürt Temsiliyeti İçin – Şeyhmus DİKEN – BiaMag
‘İleri Demokrasinin Utanç Tablosu’ – Evrensel
Tutsak Kadınlar İçin Eylem – Atılım
Yargı Katı, Millet Katı, Kadın Katı – Emre DURSUN – Kronik Muhalif
‘Bayan yanı’ ve Türkiye’de Kadın Sorunları – Kürşat AKYOL – BBC Türkçe
Filmmor Dokuz Yaşında: Peki Yaşarken Eşit Miyiz? – Melek ÖZMAN – BiaMag
Bütün Türkiyeli Ezilen Kadınlara – Yılmaz ODABAŞI – Eleştirel Medya Günlüğü
Kadınlar Silahlanmak Zorunda! – Mutlu TÖNBEKİCİ – Vatan
Aköz ve Ardıç Kadınlardan Korksun – Serpil BAKIR – Atılım
Gazeteci Mavioğlu’na “Hassas Vatandaş” Şikayetiyle Yeni Dava – Emir ÇELİK – Bianet
Vicdani Reddimin Beyanıdır! – Burcu Çiçek EKEN – Kronik Muhalif
Chomsky: ABD ve Batı Asıl Terörist – Birgün
Naomi Klein: Bu Demokrasiye Karşı Açık Bir Saldırıdır – Evrensel
On İki Yıllık Bir Bölüşüm Bilançosu – Korkut BORATAV – Sol.org.tr
İşsizlik – Micheal DWNNING – Maaşsız Hayat – Express
İşsizlik Düştü Mü?.. – Alınteri.net
İşsize 3, GAP’a 9 Milyar Aktarıldı – ETHA
Halkın Yarısı Geçinemiyor – ANF
İşsiz ve Güvencesizler Nasıl Örgütlenir – Murat IŞIK – Günlük
Grev Güncesi – İkinci Tekel Direnişi
Grev Güncesi – Ankara Tekel Direnişi
Grev Güncesi – Sabah / ATV Emekçileri
AKP Kuşatması! – Tufan SERTLEK – Sendika.org
15 Bin Metal İşçisi Greve Çıkıyor – Birgün
Binlerce Sağlık Çalışanından Grev Uyarısı – ANF
Hükümetin Tedavisi İçin ‘Beyaz Grev’ – ETHA
Ben Bir Doktor Babasıyım – Açık Radyo
Beyoğlu’nda HES Protestosu – CNN Türk
Sosyalizmin Siyaseti – Ömer LAÇİNER – Birikim
İliştirilmiş Gazetecilik Bitsin Artık!.. – Ragıp DURAN – Köxüz
Wikileaks İtirafları – Nihat HALICI – BiaMag

AGF Official
Craig Amrstrong Official
AGF & Craig Amrstrong – Orlando Album Informative via AGF Producktion
AGF & Craig Amrstrong – Jay – Caffeine-Headache
Felix Kubin Official
Ensemble Integralés Official
Felix Kubin & Ensemble Integralés – Echohaus Album Trailer via Youtube
Felix Kubin & Ensemble Integralés – Echohaus Album Review – Oliver LAING – Cyclic Defrost
The Kilimanjaro Darkjazz Ensemble Official
The Kilimanjaro Darkjazz Ensemble – From The Stairwell Album Informative via Denovali Records
The Kilimanjaro Darkjazz Ensemble – From The Stairwell Album Review – Jack CHUTER – ATTN:Magazine
Kreidler Official
Kreidler Informative via Bureau B
Kreidler – Tank Album Review – Jus FORREST – Igloo Magazine
Weird Ribs At Myspace
Weird Ribs At Bandcamp
Weird Ribs – Günün Tavsiyesi – Urufixx – Son Yudum
Vefa Facebook Sayfası
Vefa Bandcamp Sayfası
Vefa-Yetimhane – Gönenç GÖÇMENGİL – Amme Hizmeti

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Cherub By Roey AHRAM
Roey AHRAM’ Flickr Page

>>>>>Poemé
Halkın Ekmeği – Bertolt BRECHT

Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.
bakarsınız bol olur bu ekmek,
bakarsınız kıt,
bakarsınız doyum olmaz tadına,
bakarsınız berbat.
Azaldı mı ekmek,başlar açlık,
bozuldumu tadı,başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.

Bozuk adalet yeter artık!
Acemi ellerle yuğurulan,iyi pişirilmemiş adalet yeter!
Yeter katıksız,kara kabuklu adalet!
Dura dura bayatlayan adalet yeter!

Bolsa insanın önünde ekmek,lezzetliyse,
gözler öbür yiyeceklere yumulsada olur.
Ama her şey bollaşmaz ki birdenbire…
Bilirsiniz,nasıl bolluk doğurur ekmek:
Adaletin ekmeğiyle beslene beslene.

Ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl,
adalet de gerekli her gün,
hem o, günde bir çok kez gerekli.

Sabahtan akşama dek,iş yerinde,eğlencede,
hele çalışırken canla başla,
kederliyken, sevinçliyken,
halkın ihtiyacı var pişkin, bol ekmeğe,
günlük, has ekmeğine adaletin.

madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,
onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?

Öteki ekmeği kim pişiren?

Adaletin ekmeğini de
kendisi pişirmeli halkın,
gündelik ekmek gibi.

Bol, pişkin, verimli.

Çeviri: A. KADİR, Asım BEZİRCİ
Kaynakça: İnsanokur.org

Deuss Ex Machina # 340 – Sota El Sòl Sobre Dels Nostres Caps

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_340_–_Sota El Sòl Sobre Dels Nostres Caps

 

28 Şubat 2010 Pazartesi gecesi “canlı” olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.

 

>>>>>Musique
>1<-Mark Templeton-Traditional Instruments (Anticipate Recordings)
>2<-Mark Templeton-Beginnings (Anticipate Recordings)
>3<-Tim Hecker-Hatred Of Music I (Kranky)
>4<-Tim Hecker-Hatred Of Music II (Kranky)
>5<-A Damned Age-Seclusion (Camomille Music)
>6<-A Damned Age-Fragile (Camomille Music)
>7<-Ben Frost-Seaworld I (Amnesty International)
>8<-Ben Frost-Seaworld II (Amnesty International)
>9<-Kontakte-A Snowflake In Her Hand (Drifting Falling)
>10<-Kontakte-With Glowing Hearts (Drifting Falling)
>11<-Tripart-Fiction (Bağımsız Müzik / MP3)
>12<-Tripart-Red Effect (Bağımsız Müzik / MP3)

 

Sota El Sòl Sobre Dels Nostres Caps
(340)
Kederin yoğunluğu düşündüğümüzden de derin bir kıyımı simgeleştirir. Biçarelik mevhumunun içerisinde çabalandıkça daha da derine batan bünye için yüzleşmek belki o salihi sağlamayacaktır. Ancak, kıyımın en derinlerimize açtığı yaraları nispeten onaracak düzeltecektir. Yüzleşebildiğimizde hakikatin esamesi okunmayan yüzlerine vakıf olabilmek ferahlığı sağlayacaktır. Görmek yerine sağırlığa meyil edilerek takınılan tavır ediniminin önünü alabilmek sağlanabilecektir. Oturduğumuz yerden kendiliğinden bir şeylerin olumlu manada değişmeyeceğini iyice belledikten sonra çabalama bu kederli halin sonunu er ya da geç getirecektir. Daimi olduğu üzere tasavvur edilen sınırlılığın ötesine bakabilmekten geçer hayat okumaları. Yalın ve gerçeğe en kısa yoldan ulaşılabilirlik için yüzleşmek gerekir. Rafların altında toz tutanlarla halının altına süpürülmüşlerin aynı düzlemde eşit olarak irdeleyebilmektir bu yolun başlangıcı. Enikonu tarumar edilmiş olup geleceksizliğe mahkum edilmiş bulunan her adımı Orwell’i kıskandırırcasına kayıt altında tutan muktedir dünyası karşısında, modern bireyin yapabileceği yegane şey bu tahakkümleri aşmak olmalıdır. Aşabilmek için didinmek, düşler kurmak. Kurduğu düşlerle, yarınların dünyasında yeniden varolabilmenin yollarını arşınlamak. Elbette ki kanıksanmış olanın ötesini görebilmeye yardımcı olur düşler. Beyhude bir çabayla önüne dağ gibi set çekilmiş olguların okunmasını, anlaşılabilirliğini derinleştirir, imgeler. Gerçekte olup bitenin içinde saklı duran kumpasları tek bir karede özet olaraktan görebilmeyi başarır ve yansıtır. Beher makamdan eylem şimdiki zamanı doğru analiz etmeyi kolaylaştırır. Tanıklığın mümkün olanın en üst seviyesinde gerçekleştirilmesine aracılık eder. Kolaya kaçmadan, içerik küf tutmadan, yaralar kanırtılmadan, demagojiye ikide bir kaçılmadan, demokrasi hallice katledilmeden, bağlamından uzaklaştırılıp vicdan arabeskleştirilmeden bütün bunların oldurulur kılınması ve olumlanması ancak pahayla satın alınamayacak olan muhaliflikle söz konusu olur. Düş kurmanın zaruriyeti, gerçekliğin yıldırıcı baskınlığına karşı çözümü dimağa taşımasıyla belirginleşir. İçten içe yapılan deneyimlemelerle gözün açılması irin bağlamış olan vicdanın temizlenmesi mümkün olur. Her durumda kendi içerisinde barındırdığı artı ve eksileri muhteviyatında tutsa da bir noktada canlandırmaların, haleti ruhiyeye bağlı değişimlerin temeli her daim düşlerde atılır. Düşler kurulup dönüştürüldükçe tekil bireyi, imgeleştirip çabalayarak gerçekliği, hayata monte ettikçe vakıf olunanları ve üzerimize çöken koyu griliği aşmak söz konusu olur. Aynı şekilde anlam da pekiştirilir. Yıllandırılmakta bir beis görülmeyen acılardan mürekkep bir ‘hayat’ başlı başına olmayacağı gibi sevinçlerden de tıkabasa dopdolu bir sürecin olmadığını yâd ettirir düşler. Tahakküm ettirilenin, el birliğiyle zikredilen yaklaşmayın vallahi çarpar engellemesinin, esamesi okunmayacak vesair çabaların aşılabilirliği bu bağlam dahilinde geleceği şekillendirebilmek şimdiden ipotek altına alınarak torbalanmış, derdest edilerek asgari ücretin ucuna asılmış egemen düzenin foyasını ortaya çıkartacaktır. Er ya da geç. Korkularımızın eksiğini asla azaltmayacak aksine arttıracak olan hiddeti, muktedir şiddetinin sadece yersizleştirme değil aynı zamanda da yurtsuzlaştırmayı da beraberinde getirdiği kentsel dönüşüm adı altında gerçekleştirilen toplumun izole edilmesi hareketinin kaymağını hüpletirken birilerinin kursağında bırakabilmektir. Her toplanış ve yürüyüşte başlarına zeballah gibi mavililerin salınmasının, cop seslerinin, kırılan kemiklerin değil, hakkaniyetli bir ses çıkartmanın gidişata dur diyebilmenin kimi zaman bu tarz yıkımları engelleyebileceğini hatırlatacaktır. Er ya da geç. Masabaşında şekillendirilen bir dünyanın değil sokakta kazanılan haklarla var edilebilen yaşanılası bir dünyanın simgeleştirilebilmesini artık bir düş olmaktan çıkartacaktır. Er ya da geç. Yıllardır aranılıp durulan, belki bir umut çıkar gelir diye günlerin geceleri kovaladığı, gecelerin birbirleri ardına tana ulaştığı vakitlerde tutulan yaslı nöbetlerde yaşlı gözlerle beklenen kayıpların izlerini bulma umudunu cidden yeşertebilmektir. Bu gerçekleyiş hasıl olduğu vakit insanların dozer kepçelerinin paslı demirleriyle değil, nizamiyelerin arazilerin. çöp dağlarının altında değil hepsinden önemlisi teferruat olarak değil birer can olduğunu algılatabilmek mümkün olacaktır. Yitirilen her kim olursa olsun! Göstere göstere yitirtilip, yaşlarını henüz reşitlik sınırlarına taşıyamamış olan Uğur Kaymaz, Canan Saldık’ların vicdanlarımızda açmış oldukları onulmaz yaraların daha fazla derdest edilmesini olanaksız kılacaktır. 12 yaşında, 13 kurşunla infazının deyim yerindeyse bağıra çağıra, göstere göstere gerçekleştirildiği bir ülkede kalıcı barışın tesisinin, karanlığa teslim edilmesinden sonra adına yaptırılan heykelden bile bir şeyler olabilir kestirme okumasını yapıp, makam mevkilerinin getirdikleri sorumluluklarını örseleyerek, belediye başkanlarına mahkumiyet biçen mahkemelerin kifayetsizliğini de anlaşılır kılacaktır. Muktedirin defterinde esamesi okunmayan handiyse bir değer verilmekten kaçınılarak nötr yani boş bırakılan katledişlerin karşılığında aslanlar gibi dikilen, faillerin bir şekilde aklanması ritüelinde yolu epey kat edilmiş aşamalardan bir diğeri Canan Saldık’ın halihazırda görülmekte olan davasında onu vuranların aklanması, cezalarının sıfırlanmasının adaletsizliğini idrak ettirebilecektir. Sadece 2011 yılı içerisinde şiddete uğramış, canı alınmış 23 kadının (insanın) yanına daha nice yeni ismin her an gelebileceğini bildiğimiz, bellediğimiz bir memleket sathında insana verilen değerin arttırılmasının, can kayıplarının önünün alınmasının adına devlet dediğimiz düzenin asli görevi olduğunu bir kere daha ikrar ettirecektir. Er ya da geç. Bir türlü oldurulmayan muhalefetin varlığını yazdıklarında, belgelediklerinde, işittirdiklerinde okumaya alışkın olduğumuz Ahmet Şık, Nedim Şener gibi isimlerin füccetten tek seferde alınkonulmaları, devrim mahkemelerini hatırlatan ivedilikte yargı önüne çıkartılarak aslı astarı olmayan ithamlarla yüzyüze bıraktırılmalarının sorumsuzluğuna dur diyebilmektir. Düş olarak kalmasından ise artık bir gerçeklik olarak özgür basının varlığını duyumsatan, kalemini belirli bir çerçeveye dahil edip sözcükleriyle ortalığın tozunu atarken sadece muktedirin borazanı olmayı becerebilenlerin yanında, fikirlerinin tek bir paresinin bile belirli bir anlamda aydınlanmayı sağladığını artık iyice bildiğimiz isimlerin boyunlarına ilmiğin geçirilemeyeceğinin farkındalılığını idrak ettirmiş olacağız. Er ya da geç. Sözsüzlüğe teslim edilip, suskunluğa mahkum kılınmış toplumların yaşadıkları karşısında sesi avaz avaz çıkan muktedirin yanında bu satırlara dahil edemediğimiz, haklarında bir şeyler ekleyemediğimiz nicesinin yalnızlaştırılmalarının, her seferinde başkaca bir düzlemde yeniden şekillendirilen müdahale eyleminin, koltuk korumaktan, içi çoktan bozulmuş, parçaları neredeyse dağılmaya yüz tutan birleştiricilikten uzaklaştıran etmenler olduğunu hiç bir şüpheye gerek bıraktırmaksızın ayan beyan belgeleyen bir ileri demokrasi içerisinde düşler gereksinimimizdir. Bahanelere dar alanda bir deva verecekmiş gibi, kıssadaki yılana dört elle sarılır gibi sarılmadan tongalara düşürülmeksizin dimdik durabilmek düş ile paralellikler barındıran demokratik, eşit, hakların tarumar, vicdanların üzerinde tepinilmediği bir ülke ütopyamızı da gerçekçil kılacaktır. Kim bilebilir?

>>>>>Bildirgeç
Edep, Korku, Vicdan ve Diğerleri… / Mustafa KARA*

Rivayet olunur ki, Anadolu tarihinde önemli yer tutan esnaf loncaları “ahilik dergahı”nın kapısında “Edep yahu!” yazarmış. Bu söz bugün, “edebini takın” anlamında varlığını sürdürüyor. Türk Dil Kurumu’nda “edep”, “toplum töresine uygun davranma, incelik” diye özetlenmiş.

“Edep”e dair bu bilgileri niye verdik? Bugünlerde “edep yeri”yle düşünen, “edep yeri” ile konuşanlar fazlasıyla arttı da o yüzden. Engin Ardıç’ın, Emre Aköz’ün yazdıklarını burada sıralasak; işçi sınıfının mürekkebine, kağıdına ve sizin çok değerli zamanınıza yazık. Engin Ardıç ve türevlerini okudukça faşist propaganda bakanı Göbels’in sözleri geliyor aklıma; “Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar. Hıristiyanlığın bu kadar etkili olmasının sebebi 2000 yıldır aynı şeyi söylüyor olmasıdır”. Bu yaklaşımın Göbels’çi propaganda ilkesi olarak ifadesi ise şöyle: “Bir yalanı yeteri sıklıkla tekrarlarsan, halk eninde sonunda ona inanır”. Hani bizim “Kırk kere söylersen olur” atasözümüzün “çağdaş” propaganda teknikleriyle söylenmiş hali.

Mesela? “Solcular devrim nikahı yapıyorlar”. Gören var mı? Bilen var mı? Neredeyse 20 yıllık devrimciyim, ne duydum ne işittim. Bir tevatür, bir şehir efsanesi gibi… Şimdi “kara kuru”luk, “sevgi görmeme”, “asosyallik” gibi sözlere değinmeye bile gerek yok. 20-25 yıldır yaza yaza, kafalarında bir “devrimci” imajı kurmuşlar, artık kendileri bile inanıyor. Dedim ya, bu zevatçın “dönme eylemi”nin başları aşağı yukarı bizim delikanlılık ve devrimcilik çağımıza denk gelir. Eski usül söyleyişle, onlar giderken, biz geliyorduk! Neyse, o gün bugün “tilkinin bildiği kırk türkü var, kırkı da tavuk üstüne” misali aynı şeyleri yazıp duruyorlar. Sadece “edep” dereceleri güne göre değişiyor; o kadar. İnanan var mı? Sanmam. Nazlı Ilıcak Engin Ardıç’ı savunmak için söylemiş ya, “mizah yazarı kabul edin” diye… O hesap.

Göbels demişken, bu faşistin tek numarası bu değil tabi. Propaganda fikrine dair getirdiği “yenilikler” bugün bile hayatımızı biçimliyor. Nazi Almanya’sından ABD’ye, oradan tüm dünyaya… Göbels’çi propaganda egemenlerin dilinde, hayatımızın tam tepesinde. Örnek mi? Göbels’in ilkelerinden “Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır” sözü, sanki iktidar sözcülerinin “ileri demokrasi”; “işkenceye sıfır tolerans” ve “basın özgürlüğünde ABD’den ilerideyiz” söylemi için düşünülmüş bir ilke! Bir başka ilkesinde, “Halkı her zaman ateşle. Asla soğumasına izin verme” diyor Göbels. Ya da, “Hatalı olduğunu veya yanlış yaptığını asla kabul etme. Asla rakibinin üstün bir yanı olduğunu kabul etme. Asla kabahat üstlenme”…

“Sadece bir rakibine odaklan ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yık” cümlesi bugün iktidar sözcülerinin felsefesi gibi adeta. “Asla kendinden başka bir alternatife hareket alanı bırakma” var ki, bugün tam da bunu tartışıyoruz.
Siz bakmayın “hükümeti eleştirmek serbest”, “kimse yazısından dolayı tutuklanmıyor” gibi “ileri demokrasi” söylemlerine. “Korku” herkesin yüreğine yerleşsin istiyorlar. Türkiye’de halkın yüzde 90’ı, çobanından bakkalına, evdeki nineden ortaokuldaki çocuğa telefonunun dinlendiğini düşünüyor. Bu abartılı korku iklimini kim yarattı? “Abartılı” olduğundan biraz gülünç, ama her gün gazetelere yansıyan telefon kayıtlarına bakarsak alabildiğine gerçek!
Ahmet Şık’ın “Dokunan yanar” sözlerini de, Nedim Şener’in “Hrant için Adalet için” sözlerini de iyi okumak lazım.

Komplonun bile bir “adab”ı vardır ya, lüzum görmüyorlar artık. Gazetecilere de, Ümit Kıvanç’ın Gece Vardiyası’nda yaptığı gibi, “Ahmet Şık Ergenekoncu’ysa ben Kaddafi’nin gizli polis şefiyim” diye matrak geçmek kalıyor. Mizah ile direnmek iyi, çünkü “Cemaate, AKP’ye dokunan yanıyor” söylemi bile önünde sonunda yeniden korku üretmeye yarayabiliyor çünkü.
Göbels’in ilkelerine bakarken, “yargı”ya dair olanı da atlamayalım: “Yargı, devlet hayatının efendisi olamaz, devlet politikasının hizmetkârı olmalıdır”. Ne kadar tanıdık değil mi? Bir hafta önce kürsüden “Çetelerle karşı verdikleri mücadele” ile övünen ve bunu siyasi ranta dönüştüren Erdoğan’ın bugün yine Ergenekon bağlantılı gazeteci gözaltıları konusunda “Bağımsız yargının kararı” demesi ironik mi sizce?

Gazeteci kökenli olan faşist bakan Göbels’ten çok söz ettik, ama günlüğüne 14 Nisan 1943’te düştüğü bu notu da ekleyelim: “İçinde biraz onur kırıntısı kalan herkes gazeteci olmamak için büyük çaba sarf edecektir”.

İşte arzu edilen gazetecilik aleminin özeti budur. Onur ve vicdan kırıntısı olan kimsenin yapamayacağı, yapmaktan hicap duyacağı bir meslek. 2002’deki medya mülkiyet durumu ile 2011’deki arasındaki fark, “yandaş”lığın düzeyini gösteriyor. Teorik olarak “yandaş” sayılmayanların vergi, ihale, teşvik ve elbette yargı baskısı ile işini yapamaz hale gelmesini de unutmayalım.

İşte bu ahval ve şerait içinde gazetecinin vazifesi çok açık; her gün yeniden yeniden “edep yahu” demek; “korkuya teslim olmamak”, “onur ve vicdan kırıntısına bile sahip çıkmak”. Unutmayalım, Göbels “Bir yalanı yeteri sıklıkla tekrarlarsan, halk eninde sonunda ona inanır” dese de, tarihin akışı istediği gibi şekillenmedi. Gün geldi, insanın gerçeği geldi ve Berlin’in kapısına dayandı.

Faşist generale sesleniyor ya büyük Alman şair Bertolt Brecht; “İnsan dediğin nice işler görür, generalim, / Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin. / Ama bir kusurcuğu var; / Bilir düşünmesini de”. Düşünen insan doğru yolu bulur.

Cuma günü Taksim’de, Ankara’da sokağa çıkan her renkten gazeteciler, insanın en temel özelliklerinden biriyle, “vicdan” ile eyleme geçtiler. Tek başına kalan, kendini yalnız hisseden insanın içine düştüğü “korku”yu yenebilecek bir duygu “vicdan”; elbette bir araya gelinirse, yalnızlığa örgütlenme ile son verilirse… İşte bu yüzden kapısında “edep yahu” yazacak bir meslek örgütü de şart!

* Meram kısmında sunmaya çabaladığımız cümlelerimizin devamlılığında okunulması elzem olan bir bakışımı denkleştiren Mustafa KARA’nın Evrensel gazetesinde iktibas edilmiş olan “Edep, Korku, Vicdan ve Diğerleri…” başlıklı makalesini yazarın ve gazetenin hoşgörülerine sığınarak sizlerle paylaşıyoruz.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #339 (14.02.2011)
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! – 500binradikal.com
Bloguma Dokunma!
Edep, Korku, Vicdan ve Diğerleri… – Mustafa KARA – Evrensel Pazar
Ahmet’e Mektup – Yıldırım TÜRKER – Radikal
Tanımayanlar İçin Ahmet Şık – Aydın ENGİN – T24
Orwell’a Selam – Soli ÖZEL – Habertürk
Anlatmak Ya Da Göstermek – Cüneyt UZUNLAR – Muhavere
At İzi Taklidi – Nazım KAYALAR – Atılım
Aferin, Pek Güzel Yapıyorsunuz! – Ümit KIVANÇ – Taraf
Haklar ve Özgürlükler: Öznesi Kim? – Hüsnü ÖNDÜL – Evrensel
Yarın Sizin De Kapınızı Çalarlarsa – Birgün Pazar
Ergenekon Yurdun Adı – Emre DURSUN – Kronik Muhalif
“Ergenekon” Kokuşurken – Ertuğrul KÜRKÇÜ – Bianet
Ahmet Şık Sosyalisttir! – Deryaze
Hem Mapusta Hem Torna Tezgahında… – İç Mihrak
Kötümser Olun, Yüzleşin, Mücadele Edin! – Sarphan UZUNOĞLU – Jiyan
Franz Kafka’nın 97 Yıllık ‘Dava’sı – Güngör URAS – Milliyet
Nedim, Ahmet ve Bütün Gazeteci Arkadaşlar İçin: Özgür Bir Yazı! – Ece TEMELKURAN – Habertürk
Tehlikeli Arama ve Gözaltı Operasyonu – Ragıp DURAN – Apoletli Medya
Şener 2009’dan Beri Dinleniyormuş – Ntvmsnbc
Sınır Tanımayan Gazeteciler: Türkiye Basınında “Kara Perşembe” – Bianet
Gazetecilere Özgürlük Yürüyüşü – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
Birileri Çıldırmış Olmalı – Erdal GÜVEN – Radikal
Basın Özgürlüğüne Darbedir! – Hasan CEMAL – Milliyet
Referandum Fütursuzluğu Ahmet Şık’ı Bile Aldı – Süreyyya EVREN – Birgün Pazar
Cemaate Dokunan Yanıyor! – Fatih POLAT – Evrensel
Gazeteciler Hem Ergenekon’a Hem de AKP’ye Karşı Yürüdü – Seyfi ADALI – Sol Defter
Ergenekon Gözaltılarına Protesto – BBC Türkçe
Olağan Şüphelilerde Son Sahne: Siz Ergenekon’u Ne Sanmıştınız? – Ali Ergin DEMİRHAN – Sendika.org
Demirtaş: Öz De Ergenekon’dan Alınabilir – ETHA
Gazeteciliğin Cenaze Töreni – Çınar OSKAY – Radikal Pazar
Gazetecilere Dokunmayın – Ümit ŞAHİN – Yeşil Gazete
Entelektüel Vicdanımıza 1 Yıl Üç Ay Hapis Cezası Verildi – Gerçek İnatçıdır
Nasıl Olacak?.. Ne Yapmalı?.. – Umur TALU – Habertürk
Gül: ‘Savcılar Titiz Davranmalı’ – Fikret BİLA – Milliyet
Komplolar Gizli “Yasa”ların Üstünü Örtüyor – SDP MYK – Sosyalist Demokrasi
60 Yıl Önce, 60 Yıl Sonra – Altan ÖYMEN – Radikal Pazar
Gazeteciler ve Gözaltı – Etyen MAHÇUPYAN – Zaman
Siyasette Yeni Hissiyat: “Oh Canıma Değsin” – Metin ÇULHAOĞLU – Birgün
Anlamak Gideni ve Gelmekte Olanı – Oya BAYDAR – T24
Canan’ı Vuran Askerlere Beraat! – ANF
Canan Saldık’ı Vuranlar ‘Suçsuz’ Bulundu! – İpar Haber
Anne Ben Canan, Kafamda Neden Kurşun Var? – Sarphan UZUNOĞLU – Jiyan
Bahanesiz Utanç – Karin KARAKAŞLI – Kronik Muhalif
Toplu Mezarlar ve Toplum Vicdanı – Akın YILMAZ – Atılım
“Toplu Mezarları Kepçeyle Kazanlar Yargılanmalı” – Ayça SÖYLEMEZ – Bianet
Cumartesi’yi Agos’a Bağlayan Faili Meçhul Sokaklar – Barış DAĞLI – Jiyan
Fincancı: ‘İşkence Artık Göz Önünde Yapılıyor’ – Zeynep KURAY- ANF
Kürt Siyasetçilere 149 Yıl Hapis – Evrensel
Samast Artık “Suça Sürüklenmiş Çocuk”… – Elif GENÇKAL – Bianet
Ayşe Paşalı Davasında Adli Tıp İhmali – Esra KOÇAK – Birgün
Öldürüldü Kadın Ünzile – Radikal
Ölü Kadınlar – Zeynel Abidin KAPLAN – Sendika.org
SKM, Kadınları İsyana ve Örgütlenmeye Çağırdı – Atılım
Zehirli Dil – Gözde BEDELOĞLU – Birgün
Yaz(g)ımız Karadır Abiler! – Nuran AYDIN – Kronik Muhalif
Çocuklar, Duvar, Devlet ve Bir Yazı – Fatih YÜCEDİL – Jiyan
On Binlerce Alevi ‘Varız’ Dedi. – ETHA
Mücadele Güzel Şey. Barış Daha Karmaşık – Sevan NİŞANYAN – Köxüz
Özgürlük Kotası – Tuğçe ÖZSOY – Başka Haber
Blogspot’un Engellenmesi Üzerine – 5N1K Programından Kesit – Gelecekonline Youtube Sayfası
Blogger’lar Ne Diyor, Ne Yapacak? – Çetin Cem YILMAZ – Çekme Kaset
‘Yazma Özgürlüğümüzü Geri İstiyoruz!’ – Nihan BORA – Ntvmsnbc
“Blogdan Al Haberi” Kitabı Blog Kapatmanın Üstüne Geldi – Nilay VARDAR – Bianet
Bloguma Dokunma – İsmail Gökhan BAYRAM – Evrensel Pazar
Blogçular Da Sokağa – Mehveş EVİN – Milliyet Cadde
Blogspot Yasağı ve Digiturk – Fırat YILDIZ – Elma Alt Shift
Özgürlükler ‘Twit’le Gelmez – Ezgi BAŞARAN – Radikal Hayat
The Shirky-Marazov Social Media Dispute Turns Ugly – The Fifth Wave
The Economist: ‘Erdoğan’ın AB Eleştirisi Erbakan’ı Hatırlatıyor’ – BBC Türkçe
Sevabın ve Günahın En Büyüğü – Mesut ODMAN – Sol.org.tr
Memleketimden Şiddet, Baskı ve Terör Manzaraları – Örsan K. ÖYMEN – T24
Küresel Kapitalist Sistemin Yeni Ekolojik Kurbanı: Ergene – Nejla DEMİRCİ – Birgün / Duvar Gazetesi
Yunanistan’da Kağıtsız İşçilerin Açlık Grevinde 40. Gün – Dilek ÖZKAN – BiaMag
Şiddeti Satmak – Üstün YILDIRIM – Evrensel Pazar
Dünü Ne Ki Bugünü Ne Olsun! – Alınteri.net
Gelir Utancıyla Yüzleşememek – Mustafa SÖNMEZ – Cumhuriyet / Blog
TÜİK’in İşsizlik Oranı 11.9 – ETHA
4-C Tekel İşçisini İntihar Ettirdi – Esra KOÇAK – Jiyan
Grev Güncesi – İkinci Tekel Direnişi
Grev Güncesi – Ankara Tekel Direnişi
Grev Güncesi – Sabah / ATV Emekçileri
49 Ölümün Özrü Olur Mu? – Birgün
Konak’taki Direniş Sürüyor – Atılım
Yeni Bir İşçi Düşmanlığı – Alınteri.net
Need Versus Greed – Jeffrey D. SACHS – Al Jazeera
Devrim Yılının İkinci Ayı Biterken – Ömer MADRA – Açık Radyo
Devlet Devriminden Devlete Karşı Bir Devrime – Muzaffer ORUÇOĞLU – Köxüz
Miş Kifaye! – Sinem ADAR – BiaMag
Devrimin Kitabı Yazılır Mı? – Ruadith ARROW – BBC Türkçe
Žižek, Hallward, Badiou, Ali, Chomsky… Haiti Hakkında Açık Mektup – Tamar SHLAIM – Sol Defter

Mark Templeton Official
Mark Templeton Artist Page On Anticipate Recordings
Mark Templeton Winter Mix 2011 via Percussion Lab
Tim Hecker Official
Tim Hecker / Take Cover: Ravedeath 1972 – Ryan DOMBAL – Pitchfork
Tim Hecker Live At Sala Rossa, Montreal, Quebec (2011-02-10)
Tim Hecker ve Sesler Üzerine Deneme – dR Warp – Deuss Ex Machina
A Damned Age / Hanne Adam via Twitter
A Damned Age At Soundcloud
A Damned Age / Fragile via Camomille Music
Ben Frost Official
Ben Frost – The Invisibles
Ben Frost – The Invisibles – Mersenne – Undomondo
Kontakte At Myspace
Kontakte Artist Page On Drifting Falling
Kontakte – We Move Through Negative Spaces – Jonathan HILL – Future Sequence
Tripart Facebook Sayfası
Tripart Myspace Sayfası
Tripart – Second January EP – İndirme / Download

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Kaynakça / İç Mihrak Facebook Sayfası

>>>>>Poemé
Tarafsız Aydınlar – Otto René CASTILLO

I
Tarafsız aydınları
yurdumun
sorguya çekilecek
günün birinde
en basit insanları
tarafından
halkımızın.

Soracaklar onlara
ne yaptılar diye
ağır ağır ölürken
ulusları,
tatlı bir ateş gibi
ufacık, bir başına.

Kimse sormayacak onlara
giysilerini,
uzun öğle uykularını
yemek sonrasında,
bilmek istemeyecek kimse
anlamsız uğraşlarını,
hiçlik konusunda görüşlerini,
nasıl para kazandıklarını
felsefe yaparak.
Sorguya çekilmeyecekler
yunan mitolojisi konusunda,
nasıl iğrendikleri konusunda
kendi kendilerinden,
korkuyla ölürken içlerinde bir şeyler.

Sormayacaklar
nasıl vardıklarını
doğrulara
yalanın gölgesinde.

II
O gün
basit insanlar,
tarafsız aydınların
kitaplarında, şiirlerinde
yer almayanlar,
her gün ekmek getirenler onlara,
süt getirenler,
çörek ve yumurta getirenler,
giysilerini dikenler,
arabalarını sürenler,
köpeklerine, bahçelerine bakanlar,
onlar için çalışanlar,
gelip soracaklar:
“Ne yaptınız
acı çekerken yoksullar
içlerindeki sevgi
ve yaşam sönüp giderken?”

III
Tarafsız aydınları
güzel yurdumun,
cevap veremeyeceksiniz.

Yiyip bitirecek sizi
bir sessizlik kuzgunu.
Yüreğinizi kemirecek
zavallılığınız.
Susup kalacaksınız
kendi utancınızla.

Çeviri: Ülkü TAMER
Kaynakça: Şiir.gen.tr