>Deuss Ex Machina # 257 – Outmospheric Arts Of The Outmosphere

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_257_–_Outmospheric Arts Of The Outmosphere

15 Haziran 2009 Pazartesi gecesi “banttan” yayınlanan programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Album Of The Week:Ilyas Ahmed-Goner (Root Strata)
>1<-Riceboy Sleeps-Boy 1904 (Parlophone Records)
>2<-Riceboy Sleeps-Stokkseyri (Parlophone Records)
>>>>>Myspace Keşifleri / Talents From Myspace<<<<<
>3<-aAirial-Untitled #2 (Self Released)
>4<-aAirial-Poussières D'Etoiles (Self Released)
>5<-Ilyas Ahmed-As Another (Root Strata)
>6<-Ilyas Ahmed-Exit Twilight (Feat. Elizabeth Harris) (Root Strata)
>7<-Erkan Oğur & İsmail Hakkı Demircioğlu-Pencereden Kar Geliyor (Kalan Müzik)
>8<-Erkan Oğur & İsmail Hakkı Demircioğlu-Kaleden İnişmolur (Kalan Müzik)
>9<-Musa Göçmen-Ağıt (Rec By Saatchi)
>10<-Musa Göçmen-Yüzün (Rec By Saatchi)
>11<-Yaşar Kurt & Arto Tunçboyacıyan-Kendim Gibi (Arma Müzik)
>12<-Bandista-Hiçbir Şeyin Şarkısı (Self Released/Opzzz!)

Outmospheric Arts Of The Outmosphere (257) – Dışlanmış, Kapı Dışı Edilmiş Hayallere Yer Açmak Çabası Atmosfere Takılıyor. Siz / Biz / Onlar Çemberinde Tekil / Çoğul Hazımsızlıklar Yüzünden Bir Türlü Gün Yüzü Görülemiyor. Hep Beraber, Hep Beraber.

>>>>>Bildirgeç
Mesele, geçmişten tecrübe edilerek edinilenlerin, şimdilerde derinleştirilip, geleceğe aktarılabilmesidir. Bütünde işlevselliğinin de hezimete uğratılmasına fırsat verilmeden, sözleri tazeleyebilmektir. Mesele, vurgulanmaya çalışılanların öneminin imlenebilmesidir. Ayırdına varıldığında vah, tüh dememek için, deneyimleme, özümseme ve yeniden varedebilmenin yansıtılmasıdır. Farklı bileşenlerden sabit ayrılıklar ortaya çıkartmaktansa, bütün farklılıklardan yepyeni bir ortak sahanın, bilincin çabalanmasıdır, mesele. Kederli bakışımların, oluruna alışılmış hezeyanların, yetersiz söylemlerin bir daha karşılaşılmamasının sebebiyeti olarak ilintilenebilir. Mesele, boşa giden, heba edilmiş zamanda daimi bir biçimde eskilerin, söylenmişlerin tekerleme halinde tekrarlanmasının önüne geçilebilmesidir. Söylendikçe, söze değeri de katıldıkça dönüştürülebilen, nihayetinde bilinenlerin refakatinde yeni odaklar keşfedilmesidir. Çabanın tam da karşılığıdır, mesele. İdrak edilmişler ile yönlendirilmiş tenkit edilmişliğin birbirlerinden ayrışıp, ayrıştırılıp çözümlenmesidir. Kuvvetle muhtemel günün getirdiklerinin ardına da bakabilmektir pekala, çok istemsiz bir biçimde hayatlarımıza bir şekilde dahil edilmiş, sorunlarımızı da göremememize neden teşkil eden ara görüntülerden ve görünenlerden ırayabilenlerin karşılaşmasıdır mesele. Fikrin belirli bir düzlem içerisinde akışın dahilinde kendisini hissettirmesine karşılık verenlerin vicdanlarının seslenmesi, çağrısıdır mesele. Mesele, yerle yeksan olanın karmaşasında yeniden hayata tutunabilmektir. Belirsizlik bulutu dahilinde saklı tutulmaya, söze kavuşturulmamaya, üzeri kapatılmaya devam eden her bir durum, olgu ve olayda hatra düşen şüphenin diğer adıdır. Sınırlandırılmış sahaların dahilinde göstermelik izinler ve beklentisizliklerle hemhal edilmiş gerçek addedilenlerin sorgulanmasıdır mesele. Yönsüzleştirilip tek bir doğrultu üzerine, doğru olarak savlananların ne kadar yanıltıcı olabileceğinin keşfedilmesidir mesele. Nasıl olsa farkına varılmaz denilerek, ses edenimiz, karışanımız edenimiz olmaz denilerek giderek daha da fazla esasın arkasına gizlenen gerçeğin farkındalılığıdır, mesele. Çaba; ister tekil, ister daha kalabalık olsun bireylerin seslerini yükseltebilmelerinin, dayatmaların ve horgörünün tavan yaptığı zamanın hızını bir nebze olsun kesmesi, ne oluyoruz dedirtebilebilmesi de bir başka tamamlayıcısıdır, meselenin. Taraf olmanın zorunluluğudur kimi konularda, mesele. Bir tarafından tutulup peşine düşülen hayat gailesinden resmi geçitler tasavvurunda duraksamadan sözünü ifade edebilmektir mesele. Görünmüş olanların birer vakit öldürücü hezeyanlar olmasından öte, zihindeki yarıda kalmış soruların yanıtlarının tamamlayıcılığı unsurundan da dem vurulmasıdır mesele. İnsan olmanın, insani kaygılar taşımanın, kendilerini kurtarmış belleyenlerin dar bakışımlarından, adam sendeciliklerinden de uzaklaştırabilecek hareketlenmedir mesel. Kederin simsiyahlığında bambaşka renklerin varlığını kanıtlayabilmek, olurunu değil eşitlikçiliğini, hak edilebilirliğinin sınırsızlığını, sesin yankısını tanımlandırandır mesele. Yaşadığımız güncelliğin kapsamı dahilinde oldurulmaz, olumsuzluğunun yükselen eşiğini dizginleyebilmenin gerekliliğidir meselenin tam kapsayıcılığı, sözün özü.

Akıntının tersine karşı alabildiğince itikatli bir biçimde yol açabilmek, yeni eşikler ortaya çıkartabilmek, sözcüklerden edinilenlerle kelamlar ortaya sürmek da bu kapsamın dahilinde değerlendirilebilir. Mesele, varedilmiş olanın yanlışlarını tekrar etmek değildir. Eleştirilebilirliğin herkes için eşit mesafede, eşit şart ve düzeylerde gerçekleştirilebileceğini belirginleştirmektir. Bölünmelerin getirmiş olduğu ayrılıkların da nihayetinde, sorunları önünü alınamaz bir biçime evirdiğini, genişlettiğini söyleyebilmektir. Susmaların sonsuz bir döngüde kaçıyormuş hissinden ötesini sağlamadığının bilinmesidir. Durmaksızın ilerleyen an, vakit, günün ardından ümitsizliğin tepelemesine kasvetine teslimiyetçilikten ötesine vakıf olabilmektir ha keza. Hakkın kendisinin nasıl badirelerle edinilebildiğinin düşünsel bir yansımasıdır. Tepkimeleri ortaya çıkartan yegane şeyin düşünsel bir mesel ediniminden kaynaklandığı iddia edilebilir. Bunu yaşanmış olan nice toplumsal olayda imleyebilmek de ayrınıtlarıyla beraber mümkündür. Varlığı kanıtlanmış sistematik dahilinde halkın kendi kendini yönetmesi olarak tanımlandırılan demokrasinin uygulanabilirliğine dair de, takılı kalınıp da her daim en başa geri dönüşlerin hemen tümünü de bu detaylarda sabitlemek, al kalemler ile beraber kalınca çizebilmek de söz konusu. Yaşadığımız coğrafyanın da bu konularda pek mahir örnek, çıkarsamalar barındırdığını iletebiliriz. Yakın doğu komşumuz olan İran’da 12 Haziran tarihinde yapılmış olan seçimlerin ardından da ortaya çıkan karaşınlığı, sistemin nasıl kendi içerisinde bölünmez, değiştirilip geliştirilemezliğinin katıcıl bir biçimde ortaya, yine yeni yeniden çıktığının ispatı arasında ilintileyebiliriz. Kimi zaman ağır kuralların ve hükümlerin geçerlilik sağladığı, kimi zamanda umulmadık çıkışların odağa alındığı, dine dayalı bir demokrasi yorumlanmasına sahiplik yapan bir ülkede hemen hemen birbirlerinin aynısı, tamamlayıcısı hassasiyetler üzerinden hareket eden iki adayın arasında bile ne kadar büyük farklar ayrışımların da ortaya çıktığınıysa en son bir kaç gündür internet üzerinden yayınlanan görüntülerde fark etmek mümkün. Meselenin özünde ne kadar aynı olunsa da detaylar üzerinde farklı bir söylemi tutturmak, ilerletmek konusunda çabalara girişmiş olan Mir Hüseyin Musavi’nin destekçilerine reva görülenlerin tam da katıcıllığın koruma kalkanlarını nasıl da tehlike var! denildiği anda harekete geçirdiğini ortaya çıkartan bir imgelemi önümüze getirmekte. İnsanların temel hakları olan seçme özgürlüklerine bile müdahalelerin, demokratlığın bile sadece yönetimin devamlılığını sağlayacağına Din Konseyi tarafından hemfikir olunup onaylanan adaylardan Mahmut Ahmedinecad’a ve taraftarlarına hak olarak tanımlanmasının, haberleşme özgürlüğünü bile çok sert tedbirlerle beraber ulaşılmaz kılınması gibi çoğaltılabilir örneklerin gerekliliğini tanımlandırabilecek, açıklayabilecek herhangi bir argüman henüz yok. Farklılaşmanın sadece ucunun dahi gösterilmesinin, sınırlı taleb edilmesinin veyahut ismen anılmasının bile belli başlı problemlere kol kanat germekle eşdeğer olarak atandığı bir ülkenin, halkının ortaya koyduğu çabanın ne kadar önemli olduğunu açıklayacak pek çok söz edilebilir. Mesele, mümkünatlar için çaba sarf edilmesidir, mesele hak olanın da edinilebilmesine olan sebattır. Ufak bir ihtimal de olsa güneş yeniden doğduğunda nefesin daha gür, daha kendinden emin çıkabilmesidir. Gerisi laf-ı gûzaf. Sözümüzün sonuna Milliyet Gazetesi yazarlarından Ece Temelkuran’ın 17 Haziran tarihli İran yazısından yaptığımız altınıyı ekleyelim:

Tiannenmen?
Daha ilk gün, insanlar sokaklara çıkmaya başladığında, görüntüler 1979’daki Şah’a karşı ayaklanmada insanların sokaklara çıktığı günlerin arşivlerden çıkarılmış görüntülerine benziyordu. Daha ilk saatlerde bile içimden şöyle geçti:
Çünkü biliyorum, İran halkı ciddidir. Bir kere ayağa kalktılar mı…
Fena. Nitekim muhalefet lideri Musevi eğer kararlaştırılan büyük gösteriyi iptal etmeseydi ve göstericilere ‘itidal’ çağrısı yapmasaydı şimdiye kadar çoktan bir Tiannenmen görecektik.
Zira seçimlerin sadece bir gün öncesinde İran’da bir e-muhtıra olayı yaşandı. Muhtıra, kısaca ‘Öyle renkli devrim falan yapmaya kalkarsanız icabına bakarız’ diyordu. Bu uyarıya aldırmayanlar Devrim Muhafızları’yla bağlantılı askeri bir binayı kundaklamaya kalktılar.

Sonuç tuhaf…
Polis linç girişimleriyle karşılaştı. Fakat bütün bunlara rağmen İran’daki kaynaklar Ahmedinecad’ın ardındaki sistem desteğinin azaldığını söylüyor.
Ayetullah Ali Hamaney, seçimlerin incelenmesini istiyor. Haklı, zira sandık sonuçlarında hakikaten bir tuhaflık var.
Musevi’ye desteğin en yüksek olduğu yerlerde bile Ahmedinecad her nasılsa tulum çıkarmış. Öte yandan, seçim sonuçlarının açıklandığı gece İran televizyonu sonuçları bölge bölge verirken arada yirmi dakikalık bir kesinti oluyor, bambaşka şeylerden söz ediliyor ve seçim sonuçlarına geri dönüldüğünde aniden ulusal sonuçlar verilmeye başlanıyor.

Taraf olmak
Peki siz İran’da olsaydınız? Biliyorsunuz ki bölgede ABD tarafından istenen bir değişiklik var ve Musevi o değişikliğe tam denk düşüyor.
Sinir bozucu. Ama öte yandan, Ahmedinecad döneminde her türlü özgürlük ciddi biçimde hasar gördü ve ahlak polisi sokaklarda durmadan insanların peşinden koşturuyor. Batılı haber kanallarının ısrarla ‘devrim’ diye vermeye çalıştığı haberleri görüyorsunuz ve bunun bir devrim olmadığını biliyorsunuz ama özgürlükleriniz için sokağa çıkmak istiyorsunuz.
Halk iradesi üzerindeki dini ve siyasi vesayetin kalkmasını istiyorsunuz. Ama biliyorsunuz ki bu sizden başkalarının da işine yarayacak. İran’da siyasi denge değişirse bölgede ‘imparatorluğa’ karşı kafa tutacak kimse kalmayacak. Dışarıdan bakanların durumu olmadığı şekilde paketleyip yabancı haber bültenlerinde ülkenizin olmadığı gibi gösterilmesine, hikâyenin eksiltilmesine kızıyorsunuz ama bu ülke de böyle gitmez.
Ne çok karışıklık. Taraf olmak kesinlikle gerekli ama taraf olmak ne kadar zor. İran sokaklarından gelen görüntüleri televizyondan, internetten neredeyse saplantılı bir biçimde takip ederken bunu düşündüm. İran’da araya giden arkadaşlara selamla…

Öne sürmeye, atıfta bulunmaya, iletme gayreti içerisinde olduğumuz konularda giderek daha da fazla grileşen bir metinsellik üst çatısına ulaşmaktayız. Sözcükler, çoğu zaman keyiflendirici bir durumdan ırakta olan konuları karşımıza çıkartıyor. Hafifletme gayretkeşliği içerisinde olunsa da bir noktadan da sonrasında düşüncelerin iletimi daha önem arz eden bir kimliğe bürünüyor. Zaman mevhumu sürmekte iken, edinilen, idrak edilenler ve bilinmezlikle terbiye edilip anlaşılmaz addedilenlere dair çıkarsamalar bir şekilde bu günce aracılığıyla sizlere ulaştırılıyor. Hatalarını barındırsa da ortak sorunların herkesleri kapsayacağına, ucunun birilerine nihayetinde dokunabileceğini fark ederek, sorumluluklarımızı tekrardan hatırlatmaya çaba sarf ederek yapılandırılan bir sunum gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Hoşnutsuz gidişatta farkındalılığı sağlayacak, arttıracak yegane kaynaklardan birisi müzik. İster atonal tekniklerle tek bir tını haresinden şekillensin, ister çoklu katmanlarıyla yüzeylerine eklenmiş her bir dönemeciyle beraber çoğul bir müzikal dinlencelik sağlasın, sözcüğün ve yazınsalın tamamlayıcısı bir devinim kulaklarımıza ulaşır. Müzik, önceden hazırlanarak tüketime sunulmuş ön tanımlı bir bütünselliğinin yanında, dinleyicilerin de kendi yol haritalarını, fikriyatlarını eklemleyebilecekleri değişken bi’geniş sahayı beraberinde getirmekte. En serbest kürsüsünden. Yorumlamaya ve yorum katabilmeye de imkan sağlar bir şekilde işlenmeye hazır ve nazır bir biçimde, türlü farklı çeşitlilikte sesler bu gri güncelliğin içinde nefes alabilmemizi sağlar. Bir düşünce zincirlemesi içerisinde, tınılar kümesinden yayılan tılsımlı dinlencelikler tamamlanmayı bekleye duran dönüşümleri de sonuca ulaştırmaya vesile teşkil eder. Kümelenmiş olan kasvetin üzerinden güneşi, yeniden keşfedebilmeyi, meselelerin özüne dair yetkinliği arttırabilmeyi sağlar. Pazartesi akşamı Dinamo 103.8’den yayınlanan anonssuz, katışıksız Deuss Ex Machina, 257.bölümünde de bu bağlamda şekillenen bir müzikal kesişimi sizlerle paylaştık. Ambient müziğinden, halk müziğimizden örneklere, yenilikçi işler ve tasvirlere zemin sağlayan alternatif yorumlarla da tanmlandırılan bir kurguyu sunma gayreti içerisinde idik. Bu bağlamda gitarıyla oluşturduğu müziğinde folk disiplininden, drone elektronikalara uzanan çeşni harmanının altına ustalıkla imza atan Ilyas Ahmed’i Root Strata etiketinden yayınlanan Goner albümünün de öncüllüğünde sunuyoruz. Bir mizansen hayal edin. Evet tam şimdi, şu anda bulunduğunuz ortamdaki kargaşayı anımsatan seslerden kendinizi izole edip sadece o sese odaklanmaya çaba sarf edin. Bir yerlerde henüz çalınıp durmaya devam eden ama hissedip, fark etmek için özel çaba göstermedikçe yüzünü göstermeyen o seslere. Gündelikliğin karaşınlığı içerisinde imtina etmediğiniz, kulağınızın arkası ettiğiniz tüm o varedilmiş tınılara. Kah berrak bir durağanlığı çağrıştıran efsunlu hayal dünyasına, kah şimdiye geri dönüş yapmanıza da imkan sağlayan nispet edercesine kuvvet kazanan hışırtılara. Durak ve yolculuk belirsiz, sadece kulak kabarttığınız sürece kendini dönüştüren, size farklı tınılar duyumsatmak konusunda yardımcı olan bir ses evreni, dahil olmaya çabaladığımız. Uzaklarda bağlı kalmadığınız, bağlılığınızın olmadığı bir yerde sizi kendisine bağlayan bi ses kümesi. Ehemmiyet gösterdikçe, kayıp otobanın tercihli yollarında sesinizin yankılandığını, çıkmazlar arasında seyyahlık eden bünyenin bir anda ikiz tepelerin üzerinde, tıpkı adaşı kült dizinin çarpıcılığındaki karelere dahil olduğu bi’büyüleyici atmosferin sınırlarına uzandığınızı hissettiren birbütünlük. Pakistan’ın Karaçi şehrinde dünyaya gelen Ilyas Ahmed’in önce New Jersey ardından da Portland şehirlerine uzanan göçerlik / seyyahlığının izlerini barındıran müzikal külliyatı dahilinde de yukarıda kısa değindiğimiz gibi bir içsel ses keşfi gerçekleştirebilmek mümkün. Tavizsiz bir biçimde vurgulamalarıyla yeni akım folk ile beslenerek geliştirilen içeriğine bir tutam doğu mistizmi katılan bir formül kulaklarımıza çalınmakta. Sesi çıkartan gitar naif deryayı tanımlandırma çabasında Ilyas Ahmed’in en büyük yardımcısı konumunda. Ara yüzeyler, modifiye edilmiş vokal kesitleriyle beraber muğlaklığa yer bıraktırmayacak bir biçimde modern zaman hikayeleri tellendirmekte, adım adım yapılandırmakta, Ahmed. Diğer yanda, doğu ile batı arasında gözlemlere yer veren ama hiçbirini diğerinden üstün bir biçimde kurgusunda ön plana çıkartmayan döngü birleştirmesine de giriştiğinin de altını çizebiliriz. İşitilir bilinmez, görülür anlaşılmaz, konuşulur yürekten karşılık bul(a)maz müziklerden koşar adım uzaklaşırcasına kendi içerisinde dönüşümler gerçekleştirebilen bir yapının temelleri üzerinden hareket eder sanatçı. 13’ünde edindiği gitarla beraber büyütülüp, damıtılan müzikal yolculuk birbirleriyle bağlar barındıran toplamdaki dokuz albümlük serinin çatısını oluşturur. Bir yapı içerisinde pek çok farklı müzikal odağın birleşimidir de bu aynı zamanda. Foxy Digitalis sitesinde de yazar Brad Rose’a verdiği röportajda da bahsettiği Captain Beefheart And His Magic Band’in Trout Mask Replica’sı ile Ravi Shankar’ın ‘In New York’ albümlerinden ilham edinilmiş bir düzenek Ilyas Ahmed’in kolajlarının kökenleri ve çıkış noktaları konusunda yeterli bilgiyi sizlere sağlayacaktır. Geçmişin izleri takib ediledurur iken doğaçlamalara zemin sağlanan bütünleştirme müziğinde daima ön plana çıkartılır.

2005 yılında kendi imkanlarıyla, iki basımda toplam 100 adet olarak yayınlanmış olan “Between Two Skies” albümü bu deneysel dinlenceliğin ilk örneği olup sanatçının külliyatının da başlangıcını oluşturur. Yeni akım folk müziğiyle de benzeş hüzmeleri barındıran, dört kanalın dahilinde eklemlenebilecek tüm ses katkılarıyla sonuna kadar emek verilerek katık edilen kayıt dinleyicilere sunulur. Ardılı, dönemlerinde karşımıza çıkacak olan sentezlenebilir sesler dünyasından ters köşeleri imlemeye gayret gösteren, gecenin kaydı olur. Karaltılarla, sessizliğin kolkola girdiği, özellikle doğu külliyatında melanetle eşdeğer tutulan bir olguya dair bilinmeyenleri müziğinde, tasvirlerle beraber işler, Ilyas Ahmed. Melankolik akislerin ön yüzeyde gitar pasajları ile sağlandığı yaralayıcı bir derinlik kaydı olan Black Midas’la kayıt açılır. Puslu, kavetli bir yankılanma / yakarma / vokal denemesinin odağı belirlediği elektro-akustik As Those Above, hemen ardında bitiveren Night Song parçaları melodikanın kuvvetini irdeleyen birer belgesel kayıt olarak çalışma içerisinde yerlerini alır. Sözcüklerin fısıltı raddesinde düşük, bozulmuş, dönüştürülmüş halleriyle sakinliğin içerisinde dinleyiciye daima sorular sorduran, düşündüren bir kurgu iletilir. Onyedi dakikalık süresiyle beraber albümün kapsamış olduklarının özeti kabilinden bir dinlenceliği sağlayan, deneysellik vurgusunda geleneksel “Hindustani” müziğinden de etkileşimler ihtiva eden To You Soon – Silence The Night, Ilyas Ahmed’in müzikal modellemelerinden bir diğerini oluşturur. Gece kavramı üzerine kotardığı bir diğer kayıt olan “Towards The Night”çalışmasının da zemini oluşturulmaktadır bir yandan. 2008 yılı içerisinde Digitalis Recordings etiketiyle Pete Swanson tarafından yeniden derlenip toparlanarak sunulan bu iki dönemsel kayıt müzik-hayat bağlamını imlemeye gayret göstermekte olan bir aynalamayı da sağlar. Vokal kullanımının asgari seviyeye çekildiği, enstrümantal yoğunluğun arttırıldığı bir ruh dinlenceliğinin ortaya çıkartıldığından dem vurabilmek mümkün, Towards The Night kaydında. Dönüştürdüğü, müzikal eşiklerden derledikleriyle farklı olana dair yorumlamaları belirginleştirildiği sinematografik detaylardan hareketle ilerleyen bir kurgu albümün çatısını oluşturur. İnsansı kaygı ve endişelerin tavan yaptığı, ıssız gece seslerinin, karanlığın kasvetini arabeskleştirmeden işleyen bir epik yapıt olacaktır, zamanla. Bu iki meselesi ve kapsamı önceden belirlenmiş albüm dizisi. Oluşturulan şarkılar iç içe geçtikçe mekandan ve zaman mevhumundan ayrışmakta olan, kompleks birer yapılandırmaya evrilir. Görsel desteğe ihtiyaç da duyulmadan sözcükleri sıralamanıza vesile teşkil edecek kadar kendi rutininde değişkenliklerle mürekkep , tonal batı müziğiyle bağları bulunan, kuralcı, geleneksel raga ezgilerinden türetilen bir çeşitlendirmeyi içerir. Ne eksik ne fazla.2006 yılında Portland’lı, ‘Six Organs Of Admittance’, ‘Kuupuu’, ‘Matt Valentine’ vd. gibi mahir üreticilerin deneysel kayıtlarını paylaşmış Time-Lag Records’dan “Century Of Moonlight” albümü yayınlanır. Artık daha fazla çiğ seslerin duyumsanabildiği, taşların da giderek yerlerine oturtulduğu izlenimini daha ilk bir kaç dinleyişte zihinlere kazıyan bir metafor kayıt olarak ilintilenebilir, ilk elden çalışma. Karanlık ve pus, kasvet ve tedbirlilik baki kalmakta iken, bütün o bölünmüş, bölümlenmiş yeniden yorum katılmış seslere acının zuhur eylendiği bir kesişim irdelenir. Ilyas Ahmed’in gitar nağmelerini manipüle ederek tertip ettiği kesitlerde hakkaniyet aranır, yitip gidenlerin üzüntüsü paylaşılır. Alexander Keefe’in Jugaad ağ güncesi için yaptığı röportajında da değindiği üzere Hindustani Müzisyenlerinin ve Urdu Gazalilerinin zorunlu olarak göç ettirilip sürülmelerinin, hayatlarını nasıl alt üst ettiğini ama bir yandan da müziklerinin azami doygunluğu yakalanmasına önemli bir etmen olduğundan dem vurur. Bunu da Ilyas Ahmed’in müziğinin yansıttıkları ile bileşkesinden söz eder. Her ne kadar o toprakların uzağında olsa da, türetmiş olduklarının sadece özgün bir türün getirdiği, kendine özgü bir cemaatin tınılarından daha fazlaca ‘evrensel’ bir yorum gücünü içerdiğini ekleyebiliriz. “Century Of Moonlight” çalışmasına dair önemli bir diğer ayrınıtı olarak. Derinlemesine ‘drone’ kompozisyonun işlendiği, zilin yabancılaşma efekti olarak da kayda dahil edildiği meditatif bir ağıt olan Softly Tomorrow ile kayıt açılır. Tim Hecker’in piyano ile elektronik elementleri bütünleştirdiği yapıtlarının gitarlı düzenlemesi olarak tanıma kavuşturabileceğimiz Red Spring gibi somut tasvirler albüm boyunca dinleyiciye sunulur. Albümün doruk noktası olan, ambient mahlasında deneysel izlerin, gizemli vokallerle taçlandırıldığı The Gathering parçası gibi örneklemeler deneysel müziğin ileri uçlarından tatları belirginleştiren zengin bir dinletiyi oluşturur. Naqi ve Yahan Dur Wahan çalışmalarında da yakalanan bu benzeşsiz formun dahilinde zaman zaman epik dönüşümler ihtiva eden, zaman zaman da saydam melankoliye buyur edildiğimiz müzikal ziyafetlerin de altına imzasını atar, Ahmed. 2008 yılında yayınlanan “The Vertigo Of Dawn” ismiyle müsemma bir biçimde psychedelic rock ile kalifiye yeni akım folk müziğinin karşılaştırıldığı, bozulup yeniden kotarıldığı bir sahanın temsilini sağlamlaştırır. Tekrardan kotarılan seslerin detayları tektipleştirmekten alıkoyduğu tesfirlere girişir Ilyas Ahmed. Fazlasıyla uyanık tutan, düşüncelere daldıran yoğunluk ilk parçadan itibaren dinleyiciyi kendi çekim alanına dahil eder. Bir uyarlama ve edinimlerin tekrarlanmasından ise giderek ilk albüm ikilisinden daha uzağı işaret eden, raga, qawwali gibi doğduğu yerlerin dinsel-ağır başlı musikilerinin, elektronik kesintilerde resmedildiğinin de altını çizmeliyiz. Kapak tasarımından, parça isimlerine kadar tamamlayıcı öğelerle yapılmakta olan kayıt bir sanatsal doküman haline dönüştürülür böylelikle. Dinlenip bitirilen bir ritüelden çok daha fazlasına da merak uyandıran bir derleme hali, dertlenme halidir, “The Vertigo Of Dawn”.Ilyas Ahmed’in çoğul katmanlı çok zaman kişisel çıkarımlara imkan sağlayan neşriyatlarından sonuncusu 1 Mayıs tarihinde Root Strata etiketinden Goner mahlasıyla yayınlanır. Temas edip, dayanak sağlamakta olduğu folk öğesinin üzerine eklenmiş olan yeni hatlar albümün içeriğinde karşımıza değişken müzikalite ve yansılar ile çıkar. Bir grup formuna yavaş yavaş evrilmekte olan bir ses erimi söz konusudur herşeyden önce. Bütün teknik imkanların tek başına bir sanatçı tarafından kotarıldığı kayıtların yanında Goner başka neler türetilebilir sorusunun yanıtını barındırır. Elektronik sekansların dahil ediliği kuşaklarda, çiğliği hala muhafaza edilen bir pop aranjman dizisi oluşturulur, Ilyas Ahmed tarafından. Nispeten de eskilerden daha farklı ve farkındalılığı arttırılmış olarak hayata karşı bir sorgulama eylemi albümün bütününde yaygın bir biçimde kulllanıldığı bir yapılandırma oluşturulur. Gidenlerin ve yitirilenlerin ardından bir şapkanın öne konularak durum değerlendirmesi, veryansını olarak da ele alabiliriz bu durumu. Badirelerin beklenmedik anlarda insanı bulduğu bir dünyada yaşanılan çelişkilere dair detayları belirginleştiren komutlar, sözler de her zaman olduğu gibi muğlak bir biçimde kayda yansır. Sanki dinleyicinin kendi sözlerini oluşturmasına fırsat sağlanması istenmişçesine özenle ve itinayla. Albümün açılışında rahatlıkla modern rock tabiyatına uygun düşecek modifiye piyano elementleriyle kavuşturulmuş Earn Your Blood ile çalışma açılır. Blues’u bu seferinde parçanın odağına çekmiş olduğu distorte sesler arasında Cocteau Twins’in nağmelerini gerek his gerekse de duruş olarak anımstan kolajlaması Love After Love gibi özgün nağmeler kulaklara misafir olur. Davul makinesinin düşük filtreli arka fonunun üzerine serpiştirilmiş olan gitar nağmelerinin, bölük, pörçük bir aşk ezgisini sunduğu Some Of None pek ala eski zamanların hissiyatlı folk nağmeleriyle başa baş gidebilecek bir yetkinliği tanımlandırır. Kuvvetli elektro gitar nağmelerinde psychedelic rock’la drone elektronika arasında gidip gelen sinematografik Enter A Shadow gibi geçmiş kayıtlarla bağlar bulunduran bir köprüleme gerçekleştir. Jóhann Jóhannsson, Ólafur Arnalds, Stafrænn Hákon gibi teoris-müzisyenlere ait ortam müziği halet-i ruhiyesini albüme taşıyan As Another kurgusuyla, beraberinde kulakların pasını silen akustik bir yapıyı tanımlar. Albümün finalinde bariz ayrıştırmalar barındıran nu-folk akımında kendi yolunu çizebilmiş kadın ozan/sanatçılarından Elizabeth Harris’in vokallerde konuk olarak yer aldığı Exit Twilight parçası yer alır. Bütünlüğün yine bozulmadığı albümün genelinde bahsedilmekte olan gidişlerin vuruculuğunu, vurgun yemişliği ortaya sereserpen bir akis olur, Exit Twilight. Ilyas Ahmed zor olanların dünyasında kendi meselesini tanımlandırmak için yeni güfteler ve besteler çıkartıyor. İstisnasız bir biçim ve tavırla beraber somut örnekler geliştirmekten, kendini ifade etmekten kaçınmayan bir atmosferin gerek tanım gerek içeriğini dolu dolu irdeliyor. Sesle, solukla, nefesle, defaatle tüketilebilecek, dinlendikçe yeni keşifler gerçekleştirilebilecek hikayeleri müziklendiriyor…

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
İran – Ece TEMELKURAN – Milliyet
Revolutionary Road.. – Saeed VALADBAYGI – Blogger
İran Soruyor: Oyum Nereye Gitti? – Maral JEFROUDI – Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi – Birgün
İran: Sessizliğim İkrar Değil – Maral JEFROUDI – Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi – Birgün
Salome Tahran Sokaklarında – Salome – Dünya Bizim
Ayetullahları Cin Çarpacak – Ramin CIHANBEGLU – L.A. Times – Radikal
Grev Güncesi – Sabah / ATV Emekçileri

Ilyas Ahmed Official
Ilyas Ahmed At Root Strata
Ilyas Ahmed At Last.FM
Ilyas Ahmed Interview At Foxy Digitalis
Ilyas Ahmed Interview At Jugaad
Riceboy Sleeps Official
Riceboy Sleeps Official Album Informative
Riceboy Sleeps At Myspace
aAirial At Myspace
aAirial Album Review At Dinleme Parkı
aAirial A Ma Muse At In The Backyard
Erkan Oğur / İsmail Hakkı Demircioğlu At Kalan Müzik
Erkan Oğur Vikipedi Sayfası
İsmail Hakkı Demircioğlu Vikipedi Sayfası
Musa Göçmen Official
Musa Göçmen At Rec By Saatchi
Yaşar Kurt – Yashar Resmi Sitesi
Yashar Nefrete ve Kine Karşı – Özlem ERTAN – Taraf
Kardeş Türküler, Tunçboyacıyan ve Kelani’yle Sahnede – Uğur BİRYOL – Bianet
Bandista Resmi Sitesi
Bandista Devrimci Müziğe Yeni Bir Ses – Fırat İLİM – Birgün
Bandista At Ekşi Sözlük

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel Free Iran – By Sardar FARROKHI
© Sardar FARROKHI’s Flickr Page

Ilyas Ahmed’s Pictures Courtesy From:
A & B C

>>>>>Poemé
Yokluğun İklimi – Odisseus ELİTİS

I
Dünyanın bütün bulutları günah çıkardı
Yerlerini tasam doldurdu

Ve saçlarımın içinde üzgün düşüverince
Pişmanlık duymayan elim

Bir acının düğümüne bağlandım.

II
Saat unuttu kendini akşam olurken
Anıdan yoksun
Ağacı sessiz
Denize doğru
Unuttu kendini akşam olurken
Kanat çırpmalardan yoksun
Yüzü kımıltısız
Denize doğru
Akşam olurken
Sevgiden yoksun
Ağzı kararlı
Denize doğru

Ve ben içinde, kendime çektiğim durgunluğun.

III
Öğle sonrası
Ve onun imparator yalnızlığı
Ve rüzgârların sevecenliği
Ve atılgan çekiciliği
Hiçbir şey gelmiyor. Hiçbir şey
gitmiyor.

Bütün alınlar çıplak

Ve duygu yerine bir duru cam.

Türkçesi: Herkül MİLLAS

>Elektronmaşina—Serial 12

Leave a comment

>

ELEKTRONMAŞİNA——————————-dR.Warp Bildiriyor.

Giderek giriftleşen bir döngünün içerisinde yön tayini gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Mevzular ve mevkiler birbiri ardına bu çelişip karmaşıklaşan döngünün içerisinde doğru nedir sorunsalını beraberinde getiriyor. Her seferinde, her saniyesinde. Açmazlarımızda bir arpa boyu yol almayı başarabilirsek de her seferinde bize özgü bir halet-i ruhiyeymişçesine çarptığımız duvarların etkilerini azaltmaya çalışırken kendimizi buluyoruz. (Bkz. Derdest edilsek de yıkılmamaya çalışmak için sarf edilen efor.) İkisi bir arada. Formüle edilemeyecek kadar derinleşip, ayrışan içselleştirilip kendinizce bir tarif sağlayabileceğiniz çoklu ortam içerisinde, teknolojinin payını da idrak etmeye çalışıyoruz. Ön tanımlı model ve modernist bir yaşayış biçimine tıklım tıkış sıkıştırılmış bireyler olarak keşke tali yollarda mı kalsaydık sorusu zihinlerimizde kendini gösteriyor. Çelimsizleşip, yıldırılan düşün daha nerelere kadar sabır gösterecek seyreyleyeceği

“Bu birbiri içerisinde çelişen ve çelişmeye de devam ettikçe hayatı içinden çıkılması zor bir sarmal haline dönüştüren açılımların arasında bir nebze olsun nefes alabilmemizi olası kılabilecek bir sunumu gerçekleştiren “müzik” bizim bu satırlar içerisinde temel çözücümüz. Kelime dağarcığımız, hiç belli edilmemiş bir resmin yansıması, bir sonra çıkacak karedeki çözümleme aracımız.Elektronmaşina burada bir aracı olmaktan gurur duyarak sizleri selam eder.Sözel inceleme kısımlarının yanı sıra, listeleme metodu ile de merak uyandırabilecek parçalar için küçük bir takip listesi sizlerle olacak. Elektronmaşina, müziği var edilir, yaşanılır bir forma kavuşturmaya devam edecek. Her daim desturumuz olan söz öbeği ile sizleri yazıların içeriğine bırakalım. İyi Okumalar”

“Elektronik müziğin asallığında, aslında her daim bizlerle olmuş müzikal disiplinlerden seçkiler, derleme listeler, farklılığın sadece albüm kapaklarının renklerinde olmadığına biat etmiş müziğin gerçek emektarlarından bir kaç örnek, isabet ettirebildiğimiz gerçekliğimizin yansımaları… sözü fazla uzatmadan…notalar sizlerle olsun. Müzik sadece Play, Pause, Stop değildir….Müziğinize sahip çıkın…”
Maşina Ayın Albümü
Matmos – Supreme Balloon (Matador / Equinox Music)

Elektronik müziğin salt dans edilebilir kurgulardan ibaret bir form olmadığını ispat etmeye, yayınlamış oldukları türlü çeşit kayıtlarında uyguladıkları ve izlerini takip ettikleri öncüllerden beslenerek “yeni” tanımlar ve müzikler ile bütünleştiren San Francisco’lu Matmos ikilisi, deneyselliği dinlenebilecek ölçütler dahilinde daha makul bir perspektif ile dinleyicilerle buluşturdukları yedinci uzun çalarları olan Supreme Balloon kaydı ile Elektronmaşina’da sizlerin beğenisine sunuyoruz.

Deneysel elektronik müziğin dinlenceliği konusunda gerekli olan, kullanılan müzikal altyapıların çözümlemelerinden, feyz alınan isimlerin, kullanılan müzik aletlerinin detaylarına dair bilgiler ile beraber komple bir tasarım olarak icra edilen paket programın temsilcisi bir ekip Matmos. Yıllar yılıdır da bu istikamette işlerini dinleyicilerle paylaşmaktalar. Martin C. Schmidt ve Drew Daniel’den müteşekkil olan ekibin Supreme Balloon kaydı da bu minvalde söylencesi ile beraber tüketildiğinde daha manidar olacak çıkarımları olası kılan, ses dehlizleri arasındaki bağlaçları daha rahat çözümleyebilmek için gerekli olan tüm detayların paylaştırıldığı bir özel kayıt haline dönüşmesi de kaçınılmaz bir biçimde gerçeğe dönüşüyor. Dinginleşip, durağanlaşan melodik kesitler ve kullanılan formlar ile yetmişli yılların sonlarında müzikal literatüre dahil olmuş bulunan “kozmik pop”a ithaf edilmiş ve tamamen “synthesizer” üzerine yapılandırılmış bir formun yeniden tanımını gerçekleştiriyorlar. Çocuksu bir hayal imgelemeninden, tepkisi saniyeler ile ölçülebilen titreşim yığınlarına, sinematografik öğelerden metropol hızına eşlik edebilecek elektro deneylere geçişlerle paralel, paralize, paradoksal.

Albümün açılışında Richard Hayman’ın 1969 yılında yayınlanmış olan Moog külliyatı “The Genuine Electric Latin Love Machine” albümüne ithafen gerçekleştirmiş oldukları, Hrvatski namı ile tanıdığımız Keith Fullerton Whitman’ın da prodüksiyonda ikiliye eşlik ettiği “Rainbow Flag”, Drew Daniel’ın MAX-MSP ile gerçekleştirdiği karaşın günce kaydı, tekno-taşlama “Polychords”, Yapmış olduğu anime filmleri ile nam salmış İskoç sanatçı Norman MacLaren’a ithaf edilmiş sanal gerçeklikle tasarlanmış minimal ses öykünmesi, çağrısını duyurdukları deneysel kurguya haiz ses elementlerinde anime müziği nasıl icra olunur kaydı; “Exciter Lamp And The Variable Band” ile albümün isim parçasına ulaşıyoruz. 24 dakikalık süresi içerisinde sürekli bir devinim gerçekleştiren kompozisyonda ikilinin Roma’da keşfettikleri Radel “Taal Mala” isimli “drum machine”i merkeze koydukları bir yapı bozum kulaklarımıza çalınmakta. Fırsatını buldukları her anda belirttikleri üzere Terry Riley (ki daha sonra kendisiyle Hashish Master adlı özel bir parça da kaydederler)’nin minimalizm kuramından da feyz alınan örneklem ile dinleyicide yeterli tatmini gerçekleştiren bir kayıt haline dönüştürmeyi başarıyorlar. Serin yaz akşamlarında önce tadımlık örnekleri daha sonra da bu uzun masalın finalini tüketmenizi salık veririz.

Maşina Ayın Kırkbeşliği
Deaf Center – Vintage Well (T7pe)

Elektroakustik müziğin görece dar bir kitleye hitap ettiği sanrısının ve sınırlarının genişlettildiği bir senin içerisindeyiz. Akustik yapılar (insan) ile elektroniğin sınırlarına (makine) duhul olmuş ses örneklemlerinden beslenen türler arası bir geçiş yapısı kulaklarımıza çalınmakta, her yeni seçkide , her yeni kayıtta. 2005 yılında birazdan değineceğimiz 7’’lik gibi Type Records etiketi altından yayınlanmış olan Pale Ravine albümleri ile ilgiyi üzerlerine toplamayı başarmış bulunan Norveç’li ikili Deaf Center’de geçtiğimiz günlerde yayınlanan Vintage Well kaydında da bu istikrarlı sunumlarına devam etmekteler. Erik Skodvin ve Otto Totland’dan müteşekkil grubun debut kayıtlarının tanımımında da kullanılan en önemli özellik olan sinematografik unsurlar bu özel çalışma içerisinde de kendini korumaya devam ediyor.

Deaf Center’ın müziği geçtiğimiz son iki sene içerisinde yayınlanmış olan Marsen Jules, William Basinski gibi üreteçlerin melodik kesitler ile kimi zaman ağıt formunu yakalayan, sentezlendiği akustik pasajlar ile hayat güncesine dair önemli çıkarımları paylaşan kayıtlarının paralelinde bir noktayı sabitliyor. Belirli bir formüle bağımlı kalınmadan da deneyselliğin kulakta yer etmesi sağlanıyor. Type Records’un 400 adet gibi sınırlı sayıda yayınladığı seri içerisinde yayınlanmış olan Vintage Well ile ilgili notlarımıza geçelim. 7’’liğin açılışında yer alan ve çalışma ile aynı ismi taşıyan parça klasik müzik orkestrasyonunda gerilimi son derece başarılı bir biçimde işleyen bir kurguyla tekinsiz bir giriş vaat ediyor. Boomkat sitesinde yayınlanan incelemeden alınıtlarsak, Bernard Herrmann’ın Taxi Driver film müziğinin izlerinde, Badalementi, Arvo Part, Ry Cooder gibi prodüksiyon üstatlarına selam duran bir çalışma ile huzurlarımıza duhul ediyorlar. Küllenen yaşanmışlıkların ardınan bir seremoni müziği kısacık “Ashes”, devamlılığında piyano’nun baş ses sunucusu olarak atandığı, ilerleyen her bir sekansda duru bir ninniye dönüşen “Close” ile elektro akustik müziğin çehresine yeni dahil olmak isteyen dinleyiciler için iyi bir başlangıcı teşkil ediyorlar. Başyapıt.

Maşina Ayın Sitesi
Punkreas

Fanzin, ana akım medyanın ilgisine nail olmak için kıstasları eksik kalan grup / müzisyenlere kucak açan, yenilikçi akımlar arasında nev-i şahsına münhasır karakterlerden haberdar olabilmemizi sağlayan platformlardan birisi olarak internet öncesi müzik güncesini oluşturan platformlardan birisini oluşturmaktaydı. Bundan çok değil bir beş sene öncesinde. Hemen hemen herkesin fikrine, zikrine uygun olarak tasarlanan, yazılıp çizilen fanzinler üzerinde müziği de çok farklı gözlemler ile beraber okuyabilmek mümkündü. Gerek politik gerekse de güncel sorunların üzerine daha sık eğilebilen sanırız en önemlisi hala söyleyecek sözü olanların fikirlerine ulaşabilmek için bir vesile teşkil eden bir aracılık “fanzin”ler ile gerçekleştirilmekteydi.

Elektronmaşina’da bu ay sizlerle paylaşmak istediğimiz “Punkreas”da fanzin geleneğinin yapısını hemen hemen her tür müzikal disiplinden ses vermek için kullanan bir platformu sizlerin beğenisine sunuyoruz. Okan Vardarova’nın çabaları neticesinde 2008’in Mayıs ayında yayına başlayan Punkreas’ın özü ilk giride “Müziğe duyarlı blog” olarak belirtilmekte. Türler arası geçişleri, müzikal bilginin cılkı cıkartılmadan dosdoğru iletildiği, arada ne kadar sevindiricidir ki pek çok sitede de yavaş yavaş karşımıza çıkmakta olan “Yeni Keşifler” gibi amatörlükten profesyonelliğe geçiş yapan isimlere dair haberler ile farkında olamadıklarımızı da öğrenebilmemizi sağlayan çabalar ile uzun soluklu olmasını temenni ettiğimiz bir günceyi daha “sık ziyaret edilenlerimize” ekliyoruz. İyi okumalar, dinlenceler.

Maşina TamPUAN
Aylık olarak Elektron Maşina’nın gözde isimleri, takipçisi olunan dj’lerden seçkiler.. en çok dinlediklerimizden örnekler Claro Intelecto – Chart For Groove Magazine May’08
1. Newworldaquarium – The Dead Bears (NWAQ)
2. Move D – Quit Quittin’ (Uzuri)
3. Kassem Mosse – EP (Workshop)
4. Theo Parrish – Sound Sculptures Vol. 1 (Sound Signature)
5. Radio Slave – Tantakatan/Grindhouse Tool (Rekids)
6. Move D – Drøne (Modern Love)
7. Mr G – U Askin’? (Rekids)
8. Various Artists – Historical Archives Vol. 9 (Members Only)
9. Various Artists – Basic Replay 1 (Basic Replay)
10. 2Raumwohnung – Ich Bin Der Regen (Maurizio Mix) (It Sounds)

Elektron Maşina TamPuan
1.) Ital Tek-Cyclical (Planet µ)
2.) Deaf Center-Close (T7pe)
3.) Matmos-Supreme Balloon (Matador)
4.) Renfro-Half-Life Of Happiness (Meltwater)
5.) Tzolk’in-Kumk’u (Ant-Zen)
6.) Claro Intelecto-Beautiful Death (Modern Love)
7.) Sigur Rós-Viğ Spilum Endalaust (EMI)
8.) A Mountain Of One-Brown Piano (Remake By Studio) (Information)
9.) Autechre-01 IO (Mons) (Warp Records)
10.) Hijak-Nightmarez (Tectonic)

Elektronmaşina daha önce Trendsetter Dergisi Temmuz 2008 tarihli nüshasında yayınlanmıştır. Yayınlanmış makale dizisi içerisinde okuyamamış takipçilerimiz için şimdi Deuss Makina’da…

>Deuss Ex Machina # 256 – Maybe It Is The End Of Time

Leave a comment

>

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_256_–_Maybe It Is The End Of Time

01 Haziran 2009 Pazartesi gecesi “canlı” gerçekleştirilen programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Album Of The Week: Melodium-Lullabies For Adults (Self Released)
>1<-Melodium-Berceuse 1 (Self Released)
>2<-Melodium-Sad Machine (Self Released)
>3<-Kettel-Sentiment (Sending Orbs)
>4<-Kettel-Kingscourt Imp (Sending Orbs)
>5<-The Field-I Have The Moon, You Have The Internet (Kompakt)
>6<-The Field-Everybody´s Got To Learn Sometime (Kompakt)
>7<-Sines-Mala Suerte (Echodub)
>8<-Sines-Stills (Indigo Remix) (Echodub)
>9<-Hector & Bryant-Tension (Appleblim & Al Tourettes Remix) (Phonica Records)

Maybe It Is The End Of Time (256) – Pusun Ardından Muhakkak, Yine Güneş Doğacak, Yeniden, Yenilenerek, Gücüne Güç Katarak. Şenlik Ateşi Yavaş Yavaş Cılızlaşırken, Son Kalanlar Seslerini Yükseltecek. Güneşi Yüceltecek. Kor Bir Yerde Söndürülürken Başka Bir Yerde Yeniden Harlanacak. Taa Ki Zamanın Sonuna Kadar, Son Nefese Kadar! [Yitik10.38Yazıtı]

Kısa Not: dinamo fm 103.8’in içerisinde bulunduğu dönüşüm ve değişikliklerin, ilk elden resmi açıklamasını bekler iken bir haftalığına müsadenizi istiyoruz.

>>>>>Bildirgeç
Sürekli bir devinim halinde bulunan zamanın genişliğini, genişletilebilirliğini ortaya çıkartan bir imi muhteviyatında barındırır, masal. Gerçekliğin enikonu çetrefilleştirdiği, kötümser kıldığı anları, olgu ve düşünceleri dozunda bir eleştiriyle beraber karşımıza çıkartan, söylenmedik sözlerin zikredilebilir kılınmasına zemin sağlayan bir odağı çağrıştırır, masal. Kendimizden katmaya çabalandıklarımız ile görmek istemediğimiz çelişkilerin/imizin birbirleriyle sırt sırta verdikleri bir alandır, oyun sahasıdır. Kimseciklerin müdahil olmadığı, elini taşın altına bir türlü sokamadığı gerçek Dünya’nın huzurunda, ait olunmak, dahil olunmak istenilen, imrenilen doğruların iletimine aracı bileşendir masal. Sınırların keskinleştirildiği hatlar ve türlü çeşit cepheleşmenin, ayrımcılığın müspet olur kılındığı zamanımızda değerinin bilahare artarak,yükseldiği bir tahlil imkanı sağlar, düşüncesi olana, düşlerini ısrarla ayakta tutana. Sözün dolaştırılmadan, dosdoğru olduğu gibi iletimine de, meselenin özüne dair göndermeleri vesair ideleri ortaya çıkartılmasına imkan sağlar. İkrar edip durulan hatasız olduğumuz, noksansız tas tamamlığımızın, kendimizden ötesine vurdumduymazlığımızın, giderek daha da fazla körleşmemizin kendi kendimize gelin güveyliğimizin beraberinde getirdiklerine dair gözlemlerin canlandırıldığı bir vesikalıktır, en kral tek pozlusundan. Tek kareye, kadraja sığdırılan koskoca bir imgeler geçididir, de vesselam. Açılan her gedik, yazılmış her bi’masalda biraz da gelişmişliğimizin körlemesine ilerisinin düşünülmeden yapılandırılmasına dair vurgular kendini belli eder. Gözle görülür, ruhla hissedilir bir biçimde ayrıntılara dikkat çekme çalışması olarak da sınıflandırılabilir, masalların çözümlemelerinde karşımıza çıkan satırlar. Zaman mevhumu ilerlerken, çarklar tıngır mıngır döndürülürken bir anlık da olsa duraksamanın elzemliğidir, gereksinimidir masalların sınırsızlığında betimlenenler. Koşmaktan helak olunan hızlandırılmış çarkın dışarısında neleri kaçırdığımızı, nasıl ısrarla kendimizi kandırmak konusunda çaba sarf ettiğimizin de izleri yer alır oralarda. Kimsenin, kimsenin sözünü tam anlamıyla dinlemediği, kulak vermediği, görünürde tanımlanmış kodlara haiz olan vurgularda tepkilerini ortaya çıkarttığı ahir zamanın, tozu dumana katılmış engebeli güncesinde, yitirdiğimiz sözcüklerimizin asıl manalarının, çizmeye çalıştığımız akışın iniş ve çıkışlarını görmeye imkan sağlayan cümleler denizi ile yüz yüze kalınır. Geçer akçelerin nasıl da koskocaman boşluklar doğurduğuna, nasıl da onulmazı yücelttiğinin okumasını sağlamlaştırır. Sürek avına katılmışçasına yarınını düşünmeyen, sorumluluk söz konusu olduğunda kendisinden bile kaçarcasına uzaklaşan personanın, üstü örtülemez, belleksiz kılınamaz çelişkilerinin günyüzüne ulaştığı tek perdelik performanstır, masallar.

Yaşadığımız coğrafyada saklı bırakılanların, arkası getirilmemesi için uyarı levhaları dikilen soruları, kıyaslanmaması için gözlerden ırak tutulanları da hatra düşüren bir imgelemi ortaya çıkartıyor masal. Çekinceler yüksek yüksek yeni karşıtlıklar ortaya çıkartmaya devam ederken, suskunluğu olurundan bir yaklaşım olarak idrak ettirilme çabasının tezahürüdür, şimdilerde dinlemeye doyamadığımız avuç avuç, öbek öbek tüketmeye devam ettiğimiz kıssadan hisse masallarımız. Ekranlar aracılığıyla duhul olduğumuz, çeşitlendirme adı altında kendisinden ötekisinin farkına varmaktan bile aciz demeçlerin, sözcüklerin, sunumların bütünleştirildiği bir kara mizah örneklemesi karşımıza çıkmakta. Geçmişi ve tüm o yaşanmışlıkları öyle oldu, böyle oldu, haybeden oldu diye diye sonunda mevzunun esas kısmı karıştırılan bir seyirlik hüküm sürmekte, şimdi tam bu an. Sonuca ulaştırılabilecek ne dirayet ne çaba söz konusu. Varsa yoksa bildiğimizden şaşmadığımızın göstergesi olarak taçlandırılmaya, anlamsızca bir girdap halinde yaygınlaştırılmaya çabalanan etki alanının içerisinde tutulmaya devamlılık hükmü sürdürülmekte. Boyunduruk halini almasından çekinilmeyen, en temeli demokrasinin gerekliliği olan halkın özgürce fikrini beyan etmesinden tutunuz da, yaşanılan yaman çelişkilere dikkat çekmeye çaba sarf eden, kalem oynatanlara reva görülenlere ikaz mahiyetinde çıkartılan, söylenen ibretlik! masallar burada bahsetmeye çabaladığımız. Yadsımanın, ayrıştırmanın sözümona açılımların nasıl da punduna getirildiğinde başdöndürücü bir süratle, insanların karşısına sorun olarak çıkartıldığının belgesi haline dönüşen masallar. Ne sürüklenip bırakıldığımız noktanın ücralığının farkındayız, ne de monologların artık enikonu şirazesinden çıkmış argümanlar haline dönüşmesinin. Birbirinin ardına ortaya çıkartılan tespitler sadece kendi başlarına dahi, masalın özündeki gerçekten uzaklaşmanın, görece yapmacıklığı, oldurulabilirliğin çetin mücadeleler arkasından gerçekleştirilebileceğinin ayırdına varmadan sürmesi, temennisiyle ifa ediliyor. Her anında görev belleniyor, sırası gelenin zikredeceği biz avamın da kanıp yolumuzu değiştirmeden devam edeceğimiz bir ortaoyunu sergilenmekte. Şurası kesin ki, oyun daimi bir biçimde tek yöne, tek bakışıma, tek cephenin doğrularına göre şekillendirilmeye devam ettikçe bir kerecik olsun, doğru bir zemine ulaşamayacak olmamız bizleri bekleyen büyük dertlere kapının daim olduğu üzere açık olduğunu belirginleştirmekte. Her durumda yeni yasaklar getirmenin, durumdan da hal ve vazife çıkartma gayretinin görünümünde iki ileri birkaç adım geriye/liğe gitmenin, sözününün eyleminin de arkasında duramamanın neticelerini yaşadıkça görmeye yazılmamış daha nice masalları keşfetmeye devam edeceğimiz ise aşikar.

Kısıtlı kaldığımız, kıstırılı kaldığımız açmazların 80’den bu yana devamlılığının sağlanıyor olmasının da ayrıca düşündürücü olduğunu belirtmeliyiz. Üzerinden 29 sene geçmesine karşın etkisinin hala ve ısrarla sürdürüldüğünün farkına vardığımız, bize göre devasa bir “bigbang” masalı. Herşeyin durduğu, her türlü farklı olanın tektipleştirilmesine ilk adımın atıldığı, sesi çıkanın canı çıksın denilerek, kendi tabirleriyle hizaya getirilip, yontulduğu, adam edildiği, gözden çıkartılanların ise çoktan imha edildiği nötre bağlantılandığı bir ibretlik masal. Arkası bir türlü gelmeyen sonu gözlenemeyen bir ibretlik resm, vicdanın kanatıldığının öyküsü yer almakta bahsini kısaca ettiğimiz boyunduruğumuzda. Öyle ki, ortak noktaları silmeye ve görünmez kılmaya çabalama, üzerinde konuşmak için bahis açıldığında dahi türlü çeşit savunmalarla saklanmaya gerek duyulması, lafın dolandırılıp da hatalardan dem vurulamamasının ceremesini hala nasıl çektiğimizin örneği, geçtiğimiz hafta içerisinde yazmaya çalıştığımız ‘geçmişte azınlıklara faşizan yaklaşımlarda bulunuldu’ demecinin ardınan yazıya dökülenlerin de devamlılığında, Birgün’den Melih Altınok’un Çelişkiler Keskinleşşin Diye Böyle Mi Geçsin Ömrüm(üz) ? başlıklı makalesinden alıntı ile notumuzu tamamlayalım:

Şimdi ortada, bu ülkenin demokratlarının, solcularının kısacası insan hakları mücadelesini önemseyen herkesin türlü çeşitli bedeller ödemeyi göze alarak dillendirdiği bir gerçeğin, resmi bir ağızdan üstelik de başbakan tarafından teyit edilmesi gibi olumlu bir gelişme var.

Peki, bu noktada yapılması gereken nedir sizce?

Türk filmlerinin o unutulmaz diyalogunda olduğu gibi, duymak istediğimizi (tabii ki bildiğimizi de)üç kez yinelemesine rağmen “Yalan! Yalan söylüyorsun” deyip, doğru söyleyeni tokatlamaya çalışmak, melankolikleşmek ve ortamı terk etmek mi? Yoksa milli görüşçü ailesinin tepkisine ve milliyetçi akrabalarından uzaklaşmak pahasına bizimle ve söylemimizle yakınlaşan kişiye, daha güzel bir gelecek için, en azından doğacak boy boy çocuklarımızın geleceği için cesaret vermek mi?

Tamam, kör değilim elbette, ben de görüyorum karşımızdakinin ne kadar tutarsız olduğunu. Daha dün kendisini meşhur edecek taliplerini etkilemek için gözümüzün içine baka baka ‘Ya sev ya Terk et’ dediğini.

Ama ne olursa olsun nikah memurunun önünde deklere etti bir kere. Onca şahit de cabası. Bize düşen, resmi tarihe en yetkili ağızca düşülen bu şerhi basamak yapmak. Bu kabulü somut kazanımlara dönüştürmek için sahiplenmek ve sık sık hatırlatmak.

Sosyalist olmadıkça ağzıyla kuş tutanı muhatap kabul etmeyiz” diyorsanız bilemeyeceğim. Ama benim demokratik mücadeleden anladığım, politik niteliği ne olursa olsun siyasal iktidarların, gerek kamuoyu baskısıyla gerekse uluslararası konjonktürün dayatmasıyla attığı ileri adımların önemsenmesi en azından reddedilmemesi. Zaten demokratik bir düzeni kuracak ve yaşatacak bireyler de onların yan yana geleceği örgütlülükler de ancak bu tarz kazanımlardan ilmik ilmik dokunacak bir atmosferde var olabilirler.

Sivil toplumun kazanımları karşısında anlaşılmaz bir inkarcı tavır takınmamıza neden olan siyasi körlüğümüzü “Sırf çelişkiler keskinleşsin, kendim için bir şey istiyorsam namerdim” diyerek gizlemeye çalışmamızı kimse yemiyor artık. Bu hepimiz için hayat memat meselesi; kuru inadınıza kurban edilecek bir mevzu değil.

Olumlu söylemleri karşı taraftan geldiği için ‘ileri bir adım’ olarak kabul etmeyi hazmediyorsak bile, işe, bu adımı muktedirlere demokratlarca attırılan ‘geri bir adım’ şeklinde okuyarak da başlayabiliriz. Yeter ki kârdan da olsa zararın zarar olduğunu bir anlayalım.

Ne olur çocuklarının gözünü korkutmak isteyen ebeveynlerin sık sık başvurduğu, İran Devrimi’nde amaç aracı haklı kılar deyip ele ele tutuştuğu nişanlısı Humeyni tarafından yüz üstü bırakılan Tudeh’in öyküsünü anlatmayın. Masal anlatın mesela; en azından eğlenceli olur.

Kimse bir kez evet dedi diye varlığını varlığına armağan edin falan da demiyor ayrıca; Katolik nikahı kıymayacaksınız ya. Yarın bir gün aldatmaya kalkarsa gereken neyse onu yaparsınız yine. Verirsiniz ağzınız payını. Herkes yoluna, herkes sağ herkes selamet.” (02 Haziran 2009)

Farklı olana dair, gerçekliğin en sert noktalarında bile çıkılmaz addedilen alanlardan yönümüzü keşfe imkan sağlayan müzik, Deuss Ex Machina’nın geçtiğimiz Pazartesi akşamı Dinamo FM 103.8’de son kez gerçekleştirdiğimiz canlı yayınında da yeni sözcükleri ilinitleyebilmemizi sağladı. Sözün kaderi ve kısmetinin daraltıla daraltıla en sonunda kısıtlı bir alana mahkum kılındığı modern zamanlarda, yetkin olunabilecek, kanaat bildirilebilecek konularda fikirlerin çoğaltımına vesile teşkil etsin diyerek müziği duyumsatmaya devam ettik. Birbirlerinin en çaresiz anlarının yolunu gözlemleyen, sözden ve sesden ıradıkça, kulaklarını kendi söylemlerinin beğenisine ortak olmayanlara kapatanların muktedirliğinde, Makina gerek sözlü, gerek müzikal bağlantılarının da katkılarıyla, varedilmiş olumsuzluklardan yeni ümitleri duyurabilmenin gayretkeşliği içerisinde oldu, çaba gösterdi. Süreklilik arz eden bir biçimde baskın olanın aksi istikamette sözlerin, yaşantıların ve onların beraberinde getirmiş oldukları çoğulcu müzikal izlerin takibini örneklendirmeye, imkanlar dahilinde el verdi. Bu satırlar ile mevzuu etmeye çabaladıklarımızın pek çoğunda müziğin, aslolan hayat ilintisine dair çıkarsamalar ile sunabilmek en büyük beklentimizi oluşturmakta idi. Tümleşik katıcıl yapılandırmalar, keskin ayrıştırmalar müziğin şimdilerinde hakkaniyetle ortaya çıkartılmaya çabalanan amatör ruhun da üzerinde bir baskı unsuru oluştursa da, sözcüklerde olduğu gibi müzikte de alternatifin sesini sınırsız bir biçimde vurgulamaya devam etmekte ortaya çıkan işler ve kayıtların bağlamında. İlintilenen her çalışma ile beraber akışın dışına dair gözlem ve paylaşımlar söz konusu olmakta. Salt bir fon algısının ötesinde zaten kendinden emin seslerin yükseltildiği bir vahayı tanımlandırmakta, üzerine yoğunlaşıp aktardığımız seçkilerin de hemen tümü. Bir örnekleşmekten ise, birbirini tamamlayabilen sesler kulaklarımızda misafir olmaya, emin olamadığımız anlarımızda yeni yollar keşfedebilmemize imkan sağlayacak, şüphesiz. Klişelerin sınırsız bağımlılığında sanırız ki daha olurunda bir tercihi tanımlayacaktır, böylesi bir seçim, seçenek. 2001 yılında Active Suspension etiketinden yayınlanan ilk kaydından bu yana değişken müzikler arası bir seyyahlığın anlatıcısı, yorumcusu olagelmiş Laurent Girard ya da Melodium’u kendi imkanlarıyla yayınlamış olduğu son çalışması Lullabies For Adults’in refakatinde sizlere sunuyoruz.Melodi ve gürültü birbirlerinden ziyadesiyle uzaklıkta iki kavram. Birbirilerinin çekim alanlarına pek de dahil olmayan cinsinden iki farklı kutubu, iki ayrı bakışımı barındırmakta. Bir tanesinde naif melodilerin ortamın içerisini huşu ile doldurması saklıdır. Diğerinde hiç alışık olmadığımızı varsaydığımız ama nasıl oluyorsa yaşadığımız her günün içerisinde hemhal olmaya da devam ettiğimiz bir zorunlu birliktelikliğin zeminini barındırır. Bir tarafın sakinleştiriciliği mevcut iken, öte tarafın zihinde başka çağrışımları haber eden bir yapı söz konusudur, kendiliğinden farkındalılık sağlayıcıdır. Kulak kabartıldıkça dinlenilen sesi yakınlaştıran imgelere büründürebilen bir temsil kuvveti sağlayan melodi ile kavislerinde saklı tuttukları sözcüklerin çığlığa dönüştürüldüğü gürültü, tam da lazımgelen çözümlemeleri beraberine getirir. Her ne kadar birbirlerine yakıştırılmasa da, uygun görülmese de. Sedaya karışmış olan gizil sırların açığa çıktığı bir mizansen kotarılır, kıvamı tutturulduğunda. Ne tarifi vardır, ne belirli adımlamaları ve uygun adımı. Oluşturulan atmosferin içerisinde duyumsatılmaya çabalanan, hasılı olduğumuz güncenin yankılanması, karşılaştığımız çelişkilerin vurgulanması olduğundan dem vurmak da olası. Melodium projesinin altında imzası bulunan Laurent Girard’ın müziği bu tanımlamalardan hareketle oluşturulan bir bütünlüğü içerir. Kayıtlarının içeriğine dahil ettiği ses öbekleriyle gündelikliğin koşturmacasını duyumsatır, tükenmeyen bir telaşenin izlerine dair önermeler ortaya çıkartır. Modern müziğin sacayaklarından birisini oluşturmuş şehir imgeleminden, yaşayışlardan ve gözlemlerden fazlasıyla faydalanarak, değişkenliklere gedik açan bir müziğin mihmandarı haline dönüşür. Basite indirgenmiş seslerin ilintilendiği kompleks yapılandrma, sanatçının karakteristik vurgulamalarını daha rahat ifade edebilmemizi de sağlayacaktır. Kariyerinin de henüz başlarında Klasik Müzik ve piyano eğitimi sırasında damıttıkları ile kendi rotasını oluşturmaktan tereddüt etmeden yoluna ilerleyen bir amatör ruh karşımıza çıkartır, Laurent Girard. On seneyi aşkın bir deneme, yenileştirme, yeniden kotarmanın ardından mazhar olduklarını ve gözlemlerini kotarabildiği bir elektronik müziğin de temellerini atacaktır. Synthesizer (sentezleyici) ile klasik enstrümanların bileşkesi üzerine edinimleri bu derinlemesine ilerleyen, görece kolaylıkla dinlenebilecek bir müziğin de işlenmesi ve türetilebilmesini sağlayacaktır. Ürettiği bu kayıtları ulaştırdığı plak şirketlerinden Londra’lı ‘Tugboat’ etiketinin sahibi olan Glenn Johnson’ın yönlendirmesiyle Magnetéphone, ISAN, Tarentel gibi gruplara ev sahipliği yapan Static Caravan etiketiyle yolu kesişir. 1999 yılında Rhythmi ve 2000 yılında Silica 7” plakları bu bağlamda müziğinin de ilk örnekleri olarak dinleyicilerle paylaşılır.

Derinlemesine ilerletilmeye çaba sarf edilen bu kurgu dizisinin bir sonraki durağını ise 2001’de Active Suspension etiketiyle yayınlanan beyaz 7”lik isimsiz kayıt oluşturur. Laurent Girard’ın dizilimi üzerine kafa yorduğu bileşkenin belki de can alıcı örneklerinden birisi olan kayıt içerisinde, elektronika ile avant pop deyim uygunsa lehimlenir. Alternatif ses kolajlamasının tutarlı örneklerinin işlendiği çalışmada, ses üzerine öbek öbek yoğunlaştırılmış elementlerden uzakta, tekil seslerden kotarılmış bir düşük yoğunluk, melodikası olan Gamm, plağın hem A hem de B yüzünde sürdürülmüş olan gerçekliğin gürültüsü izleri üzerinde temellendirilmiş Cyclamen 1 & 2 ile Aphex Twin’in Selected Ambient Works başyaptında da işlediği önermelere yakın duran ağıdımsı Hiko parçalarıyla Melodium’un müzikal iklimine dair önemli ayrıntıları barındıran bir kayıt ortaya çıkartılır. Disasters By Choice’den sunulmuş olan QuietNoiseArea debut albümünde bu kayıtların tümünde getirilmiş olan yapısal değerlendirmelerin bir sağlamasının yer edindiğini belirtmeliyiz. Kendi içerisinde dönüştürülebilen, kişiselleştirilebilen tıpkı üreticisinde olduğu üzere tesir alanının ve okumalarının dinleyicilere bırakıldığı geniş zamanlı bir masal, tüm yönleriyle de belirginleştirilerek sunulur. Laurent Girard’ın hayata bakışımına dair, karşılık barındıran yüzeyler, sesler ve gürültülerden mürekkep bir tasvir gerçekleştirilir. City Centre Offices gibi zamanın ilerisinde popüler olanla alternatifin tepkimesini ortaya çıkartan ortam müziğinin paralelinde, vurgulamalarıyla etkileşimli drone-pop parçası Minkowski’s Mind parçası bu kayıt içerisinde yer alır. Endüstriyel technoesk kesidini birfiil deforme edilmesinden yola çıkılarak oluşturulmuş, sinematografik yansımalar barındıran Exhib-Inhib, ham halleriyle kayda geçirilmiş doğal saha kayıtlarının izleri üzerinde rotasını çizmiş olan keskin tanımların günyüzü bulduğu Something Soft And Dead gibi parçalarla bütünleştirilerek, düşüşlerin an be an yitirilişlerin, çok nadir de olsa kazanımların beraberinde getirdiği sevinçlerin müzikal tasvirlerine dair göndermeleriyle yetkin bir dinleti sağlanır. A Possible Way Of Spending Time mahlasıyla sunulan Peter I’m Flying etiketli albümde de yoğun ses işçiliğinin tamamlayıclığında ortaya çıkan büyük resmin çözümlemelerine bilahare devam edilir. Kurgulanan partisyonlarda zamanın elektronika tınılarının tüm alt disiplinleriyle ilişkilendirildiği bağlaçlarla müziğin kuvveti ve hikayelendirme gücüne göndermelerin yer aldığı, Ulrich Schnauss’dan Arovane’e ve hatta Boards Of Canada’ya kadar da müzisyen ve grupların kayıtlarıyla örtüşen nağmelere ev sahipliği gerçekleştirilir. Ağır çekime alınmış bir melodikanın zuhur eylediği, atmosferi tamamlayıcısı olarak piyano’nun tılsımlı seslerinden feyz alınarak kotarılan new age Yesterday, Japon elektronik müziğinde önemli payı olan isimlerden minimalist Taku Sugimoto, Fonica, Kazumasa Hashimoto, Secai gibi türeticilerin melodik-mekanik alaşımlarına yakın Felt/Melt, Erythree örneklemeleri gibi, sıklıkla dinlenildiğinde değişik güzergahlardan müzikal makamları ulaşılabilir kılan, denemelerle sınırları biraz daha genişletebilmeye odaklı bir kurgu çıkartılır, Laurent Girard tarafından.Başlangıcında ‘fanzin’ olarak yayın hayatına başlamış olan Autres Directions In Music etiketi altından sunulmuş olan ücretisiz kayıtları bir sonraki müzial evresinin temellerine ulaştırır. 2003 yılının Kasım ayında yayınlanan Parthenay kısaçaları erken dönem kayıtlarının elden geçmiş hallerinden toparlanmış bir kayıt dizini olur. 5 yaşında iken kaydetmiş olduğu bir piyano pasajını ambient formunda yeniden diriltimini işleyen, avantür gürültüler ile geçmiş zamanın akademik elektronik müziği arasında gidip gelen Ichito, düşüktempo’nun kaliteli bir örneğini tanımlayan Terminus ve Tim Hecker gibi zamanın müzikal dinamiklerine meydan okuyan, kendi formunu kotarmayı başarmış üreticinin, sadece ve sadece tüketime odaklı olarak tanımlandırılan elektronik müziğe bakışımı törpülediği, dosdoğru farklı bakışıma ulaştırdığı yüzeylerin izinde ilerletilen Pluraple gibi, değişken örneklerin ardı ardına sıralandığı bir kayıt olur, Parthenay EP. Laurent Girard’ın röportajlarında da değindiği üzere tamamıyla kişisel veri akışları barındıran, melankolik tasvirlere girişmekten de çekinilmeyen üzerine ilintilenmiş “elektronika pop” bakışından da yavaşça ıradığının, müziğini de değiştirmeye başladığının ilk örneklerini sunumlandırır. Kaydın bir diğer önemli yanını ise, solo projesininin tamamen kendi hakimiyeti altında, beğenilerine göre şekillendiren bir üreticinin ilk kez Motenai & Mimao, Dudley, Depth Affect gibi prodüktörlere parçalarının yeniden düzenlenmesine izin verdiğini belirtmeliyiz. Kimi zaman dingin, sakinleşmiş bir atmsoferi çağrıştıran, kimi zaman da hesap soran bir kıvılcımın tetiklendiği bu kayıtların, Anticon ses erimine yakın hip-hop, endüstriyellik ile buluşturulmuş melodik kesitler ve Depth Affect’in yapısında olduğu gibi 8 bit elektroniklerine kadar biçimsel değişkenliklerin ürünleri ortaya çıkartılır. Bu çalışmayı takip eden Hum Hum & Bla Bla EP’si kesitlerin daha farklı kullanıldığı, Mille Plateaux Records etiketi gibi elektronik açılımlara önayaklığı tartışmasız bir biçimde tescillenmiş odaklar altından sunulagelmiş olan tasvirlerle harman edilen yapıların da dengeli bir biçimde kotarıldığı bir kayıt olur. Klasik müziğin elektronika sınırlarında dolaşıma çıkartıldığı Toytronic Records’dan Ochre’nin minimalist vurgularında yenileştirilen Hellomusic, bir saha kaydından devamlılığı getirilmiş izlenimini daha ilk dinleyişte fark ettiren, yapılandırmalar bütünü, kaotik sesleniş Untitled 2 gibi nevi şahsına münhasır çıkarsamalarının ön planda olduğu verimli bir dinlenceliği ihtiva eder, kayıt. Kısaçaların kapanışında yer bulan Autoplate, City Centre Offices gibi plak şirketlerinden sunulmuş kayıtlarından tanıyabileceğiniz Marsen Jules’nin neofolk-ambient ağıdına dönüştürdüğü La Fin De Tout’un da düşündürücü bir kurgu olarak çalışmanın dahilinde sunulduğunu da dipnot olarak iletelim. Bütün taşların yavaş yavaş yerine oturtulduğu, sesleri ötesine vakıf olmaya çaba sarf eden bir üretim biçiminin kulağa da aşina hale gelmesinin belgeleyciliği üzerine önemli eklemeler gerçekleştirir, Laurent Girard. Tasvirler üzerine kurduğu, yakadığı melodilerin sınırlı ses kümeleriyle bütünleştirmekte olan bir prodüktörün alternatif yolları keşfetme çabası Anaemia, Flacana Flacana, Cerbero Spin (hepsi Audiodregs Records), Vilnius (CD-R), Music For Invisible People (Autres Directions In Music) albümleri boyunca da devam edecektir. Rutin yaşantılarla sarılmış, çevresi kuşatılmış insanlığa dair içsel hikayelendirmeler, başucu kayıtları gibi farklı isimler ile anılabilecek bir devamlılık ile beraber paylaşılır.Melodi ve ortam kelimelerinin izinde süregiderek çeşitlendirilmiş söze, sese büründürülmüş Melodium külliyatının şimdilik son durağı, sanatçının resmi sitesi aracılığıyla satışa sunduğu Lullabies For Adults albümü olur. Detaycıl bir müzikal form oluşturma gayesi içerisinde olmuş Laurent Girard’ın müziğinin enikonu deviniminin sürekliliğini koruduğuna işaret eden bir belgesel albüm olur Lullabies For Adults. Elektronik tınılarda duygusal akımların izinin sürüldüğü, tasvirlerin ustaca, iddiasız bir biçimde olsa da kendinden emin bir biçimde vurguları, imgeleri çağrıştırdığı adıyla müsemma bir biçimde yetişkinlere yönelik bir yapılandırma 14 parça boyunca dinleyiciyle buluşur. İletişimsizliğin çıtasının giderek daha da fazla yükseltildiği, sözün pahasının maddiyatla ölçümlendiği, kabul gördüğü bir yaşamsalda, farkında olmadan yitirilenleri ön plana çekmeye çaba sarf eden mizanseler kırksekiz dakikalık bu masalsı formu, isimsiz hikayelendirmeyi çoğaltıp yetkin kılmakta. Piyano’nun naif girişinin ardından çıkagelen elektro formlarının melankolik bir yansımayı betimlediği Berceuse 1 parçası ile albüm açılır. Kısa süresine karşı alabildiğince vurguların ön planda tutulduğu Planet Mu, Rephlex, Warp üçlüsünün melodramatik tınıları ile bağdaşık bir dinlencelik Valeglas, bir kaç haftadır üzerinden geçmeye çabaladığımız, kelamlarımızla da geri dönüşünü müjdelediğimiz braindance janrının üyesi olarak addedebileceğimiz Sad Machine işin hakkını fazlasıyla veren bir neşriyatla beraber albümdeki yerini alır. Hüzünbaz bir devinim, kaçınılmaz bibiçimde hakedilmeyen tüm yaşananları ister istemez zihnin ücra köşelerinden hatra düşürtmeyi sağlar. En başında da değindiğimiz gibi çoğunlukla kişisel olarak algılanabilecek detaylar üzerine şekillendirme , yorumlama Laurent Girard’ın müziğine daha kapsamlı bir biçimde irdelemek için zemin sunmakta. Bir yanı son derece aşina gelen melodika üzerine serpiştirilmiş technoesk döngülerin elele verdiği Florette ve Turbulette birbirlerinin sözünü tamamlayan bir ying-yangı oluşturur. Ne eksik ne fazla. Minimalist kompozisyonun afallatıcı etkisini üzerinde taşıyan Lit Paraplule, sihirli oyuncak kutusundan melodilerin hemen yanıbaşında kurgulanmış bir gece yarısı düşünü betimleyen Berceuse 2, ortam müziği ile kederli Aphex Twin döneminin parçalarını birbirlerine kattığınızda ortaya çıkanın resmedildiği Bruit De Fond ile albümün finaline ulaşırız. Sorunların bir türlü peşimizi bırakmadığı, inanmaya çalıştığımız masalların bile isteye tahrif edildiği, içinin boşaltıldığı, zaman diliminde hemen tüm seslerin de asgariye indirildiği bir veda parçası kulaklarımıza çalınır; Bonne Nuit. Laurent Girard, Melodium projesiyle on yıldır hayatı müziğin merkezine taşıyor, kurgusu dahilinde kapsadığı tüm seslerle duyumsamak istediğimiz masalları betimliyor, bir an olsun yitirmeden, hız kesmeden, süslere ve şatafata ihtiyaç duymadan…

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Çelişkiler Keskinleşşsin Diye Böyle Mi Geçsin Ömrüm(üz) – Melih ALTINOK – Birgün
Erdoğan Keklemesi – Kacakkova – Mutlak Töz
Faşizan Bir Yaklaşım – Roni MARGULIES – Taraf
Sen İşçisin İşçi Kal(ma)! – Bülent USTA – Birgün
Grev Güncesi – Sabah / ATV Emekçileri

Melodium Official
Melodium At Myspace
Melodium At Blogger
Melodium At Autres Directions In Music
Melodium Review At The Milk Factory
Kettel / Myam James Part 2 Official
Kettel At Sending Orbs
Kettel At Myspace
Kettel / Myam James Part 2 Review At Pinpoint Music
The Field Official
The Field At Kompakt
The Field vs. !!! Performance At Pitchfork.Tv
Sines At Myspace
Sines At Echodub
Sines / Krunkzilla Sessions Vol.1
Hector & Bryant At Phonica Records
Hector At Myspace
Phonica Records At Myspace
Appleblim At Myspace
Al Tourettes At Myspace

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-mal,Textart,Dubtronica,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel Laugh Now – By Jediak3 (Alexander Konidaris)
© Jediak3 /Alexander Konidaris Flickr Page
Melodium Images;
Courtesy From Melodium’s Official Myspace Site

>>>>>Poemé
Bellum Omnium Cantra Omnes – Ataol BEHRAMOĞLU

“İnsan insanın
Kurdudur” diyor
Bir düşünür
Ve ekliyor:

“Bellum omnium cantra omnes”
Yani
Yatkındır savaşa
Birbiriyle herkes…

Şu sonuç çıkar
Bu saptamadan:
Doğası gereği
Savaşçıdır insan…

Doğruluk payı
Var mı bu görüşte?
Yanlışlık var mı?
Varsa nerde?…

İnsan insanın
Kurduydu belki
Gerçek kurttan
Yokken farkı…

Onu kurttan
Ayıran özellik
Akıl olmalı
Ve üretkenlik

Ürününü
Emeğinin
Alırsan, sevinçle
Dolar yüreğin

Ve hele ortak bir
Yaratıysa bu
Daha da büyür
Mutluluğu

Oturursun
Aynı sofraya
Emektaş olmanın
Mutluluğuyla

Şimdi sormak
Gerekir yeniden
İnsan insanın kurdu mu gerçekten?

İnsan insanın
Kurduydu belki
Gerçekten kurttan
Yokken farkı

Ama gelişen
Bir şey var onda
Sevgiye, iyiye
Doğruluğa

Yaratırken
Emeğiyle
Yaratır çünkü
Kendini de…

Soruyu yeniden
Ve şöyle sormalı:
Sevgiye, iyiye
Barışa kim karşı?

Emeğinin
Hakkını alan
Ne çıkar umar
Savaştan?

Dünyayı ortakça
Kardeşçe üreten
Ne yarar umar
Kötülükten?

Şimdi değiştirip
Bu kavramları
Yeniden ve şöyle
Söylemek olası:

Emekçi insan var, barıştan yana
Dünyayı kardeşçe yaratan, üreten..
Ve kurtlar – savaşta çıkarları…
Vurarak, kırarak, ezerek sömüren…

Kaynakça

>Deuss Ex Machina Podcast Volume 8 – Episode 255

Leave a comment

>http://revision3.com/player-v2577

Deuss Ex Machina Podcast dizininde 25 Mayıs 2009 tarihli “Ninguém Vem Fantasma Vai” bölümünü sizlerle paylaşıyoruz. Yoğun ses kümeleriyle, şimdinin alternatiflerini de tanımlandıran elektronik bağlaçları belirginleştirmeye çabaladığımız kurguya dair detaylar az aşağıdaki yazıda. Keyifli olduğu kadar da ilgi çekici, düşündürücü, yön tayici seslere kulak kabartmak isterseniz, programımızı buradan indirip / download from here /dinleyebilirsiniz.

Büyüklerimizin ne işiniz var dedikleri elalemin sitelerine hali hazırda giremediğimizden, şimdilik ulaşılabilirliği hala sekteye uğramamış XLR8R sitesinden Marry Anne Hobbs’ile gerçekleştirilmiş video-röportajı da Podcast’in tamamlayıcısı bir detay olarak iliştiriyoruz.