Deuss Ex Machina # 356 – nägemine on uskumine_remixed by life

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_356_–_nägemine on uskumine_remixed by life

20 Haziran 2011 Pazartesi gecesi “canlı” olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Alva Noto & Ryuichi Sakamoto-By This River – Phantom (Raster-Noton)
>2<-Alva Noto & Ryuichi Sakamoto-Reverso(Raster-Noton)
>3<-El Heath-Snailbeach District Railway (Wayside And Woodland Recordings)
>4<-El Heath-Perkins Level (Wayside And Woodland Recordings)
>5<-Kangding Ray-La Belle (Raster-Noton)
>6<-Kangding Ray-Mirrors (Raster-Noton)
>7<-I'mpty-Everyone.. (Music For Non-Musicians)
>8<-I'mpty-Everyone Is Waiting (Music For Non-Musicians)
>9<-Nym-Skeleton (Self Released)
>10<-Nym-Lesser Known Good (Self Released)
>11<-Arms And Sleepers-Airport Blues (Expect Candy)
>12<-Arms And Sleepers-Antwerp (Expect Candy)
>13<-Mabel Matiz-Filler ve Çimen (Esen Müzik)
>14<-Mabel Matiz-Öteki (Esen Müzik)

nägemine on uskumine_remixed by l/i/f/e
(356)

Söz betimleyebilmek için olan biteni, zihnin bir köşesini kapsayandır. Ne ki yargıların peşin peşin sundukları iş bu hayat içinde edindiğimiz deneyimlerin tümünü bir kalemde silebilecek kadar tedirginlikle terbiye edilmiş, sonuçsuzlukları yanı başımıza taşımaktadır. Korku zerk edildikçe, ne etliye ne de sütlüye karşımadan bir hayat idamesinin yolları tahsis edilmeye girişilir. Hangi kriterlere göre olduğuna da çokça, kafa yorulmadan, üstünkörü bir oradan kırpıp, buradan iliştirip yarım yamalak bir çözümlemenin taşınageldiği, tanımlandırıldığı bu iklimdir hemen pek çok şeyi manidar bir biçimde tartışılmaz tabular haline evirip dönüştürmekte olan. Sorun ne iken neyi tartışaduruyoruz. Sorun ne iken neyi ortalık yerden alelacele halının altına süpürüyoruz. Sorun ne iken hala büyük abilerimizden yardım ve yataklık talep ediyoruz. Yanlışı söylemekten kendini korumak için büyüklerinin fikirlerine danışmanın zorunluluğu nasıl bir hal içerisinde bulunduğumuzu açıklayabilecek önemli bir detaydır. Sözcükler gani olsa da konuşabilmeye teşebbüsü de bir şekilde engelleyecek olan koruma kalkanlarının devreye girdiğini çok yakınımızdaki vekilimizden öğreniyoruz. Yine yeniden. Sustukça, hatanın önünü alabileceğini sanmayı, asıl kabak gibi görünen hukuksuz, adilane olmayan ayrıştırmaların bitabii ki olurunun bulunduğuna sessizle iştirak etmek düşündürücü değil midir? Değilse ne tanımlandırabilir bu sukunlaşma eğiliminin bulaşıcılığını. Manidar bir biçimde resmin olur olmadık yerlerinde pıtırak gibi bitireven devletlunun, zor kullanarak, dayatarak, tahakküm eyleyerek, sözümona ileri demokrasinin gerekliliğini yerine getiriyor görünürken ucu kendisine değil başkalarına hınç ile doldurulmuş, istiflenmiş olan mani olma halini, kindarlığının şiddetini nasıl okumak lazımdır? Elele kolkola sergilenmeye doyulmayan şiddet ritüellerinin hepimizi nefessiz koyduğu açık değil midir? Şiddet ikliminin, bir şekilde olağanlaştırılması çabasında atılan her adımlayışın varolan özgürlüğü de elimizden alması sözkonusuyken üstelik. Daha çoğunu tahsis etmektense, varolanı tasfiye edebimeyi, dönüştürülebilir olanlarının da ikame etmekten, onarmaktansa, sistemin dişlilerine ilelebet kaptırmayı, ezdirmeyi, yol yordam ve zemin bina etmektense olasılıksızlığın pençesine teslim etmeyi alelade sayabilen bu dar bakışım, daralatıcı bir söylem bütünlüğünü karşımıza çıkartmaktadır. Defaatla ucundan gösterilip, bir heves kervana koyulan, yola çıkılan olguların hemen hepsinde istisnasız bir biçimde duvara tosluyor oluşlarımızın, e olasılıksız çıktı sabitliklerini barındırdırdığını yinelemekte faydar vardır. Daim olanın bitmeyen tekrarlarla aynı sözcüklere sığınılarak aynı basmaklıplığın türlü farklı kulvarlarında yol alındığı ise rahatlıkla gözlemlenebilir. Ne fikrin esamesi okunur kılınır, ne zikrin bir şeyleri olasılıklar dahiline eklemleyebileceğine kani olunur. Ne günün getirdiklerinden düzgün bir gelecek tasvir olunur, ne dünün bitmeyen yaralarının, müsebbiplerince açılmış olan sorumsuzluklarının ceremesi olan yük ve verdiği cefaya çare bulunur. Ne de yordamın, çözümün bir şeyleri arşınlayarak ama illa ve billa ki mutlak sabitlikler olarak atanan, tanımlandırılanın üzerine gidilerek aşılabileceği ifşaa olunur. Daha çok beklersiniz dercesine her güne bir orta oyunu, bir sözcüden bir muktedirden, bir başka politik karakterden korunaklı yollarının çizdirilmemesi, makamlarının gerekleri olarak, tanımlandırılabilecek görmedim, duymadım, bilmiyorum üçlüsüne sabitliklerini, bağlılıklarını sunagelen söylencelikler ekranlarımıza zuhur olur. İşitildiğimizi sandığımız anda yine makus kadersizliğimizin ceremesini çekmekten helak olduğumuz yüzeylerindeki griliklerle hemhal oluruz. Varsa yoksa kazanç / kayıp ekseninde o da muktedir için can yakıcı kıvama gelesiye kadar süren bir suskunluk evresi bina edilir. Can sıkıp, daha fazla üste çıkabilmek, haklılıklarını yüzleri kızarmadan savunabilmek için bir daha, bir daha yola koyulurlar. Nicesinde itinayla hazırlanmış bir bulmaca karesinin belirli odaklarını kapsayan kara lekeler gibi, olasılık dışı adledilenler tüm bu hengame içerisinde seslerini işitilir kılmaya gayret eder. Her ne kadar muktedir ve avanesi ve tarafgirliğine biat edenlerin büyükçe bir kısmı bu sesleniş ve çağrıları es geçiyor! olsa da gerçekler olabildiğince yalın bir biçimde önümüze serilmektedir. Salt bağnaz bir tutum takınılarak ballandıra ballandıra anlatılan kucaklaşmanın türlü çeşidini önce sindirerek, sonra işkence ederek, zul edecek yöntemlere yenilerini hem ekleyip, hem eskilerine de vakit kaybetmeden tenezzül ederek, köşeye kıstırarak, gaz ve copla mukavemet göstererek arşınlama yolu tercih edilir. Engellemelerin bu kısmını aşabilenler için bir sonraki evre olarak dışlama, yaftalama ve sözünü sakınmaksızın kendisinden aşağıda görme ile bu tavır alma sürdürülür. İnana geldiğimiz bu esrik, esir tutucu bağnazlıkların ötesinde, bir değişim tasvirinin mümkünatsızlığını, ısrarla haklı olduklarını yineleyebilmek için muktedir fırsatlarını kollar. Gönüllerin bir olmasından bahis açılırken paldır küldür mahpsuluğun yolları tesis edilir. Algı çarpıtılır, muhalifin üzeri çizilir. Önce korku salınır ortalığa, katarın yükü ağzına kadar tıkabasa dolu olsa da hala insan istiflemeyi mahir, matah bir şeymiş sayan “muhalif” olan herkese karşı acının başka tevatürleri uygulanır. Şok doktrinlerinin yerelleştirilmesi işte tam da bu noktada simgeleştirilir. Avram Noam Chomsky’nin külliyatının içerisinde karşımıza çıkan bir elden yönlendirilen büyük birader şovunda gerek duyulan, huzursuzlukların temellerinin kuvvetlendirilmesi, açmazların sorgulabilir olmasını manidar bir biçimde engellemeyi amaç edinen dayatmaların sökün edildiği uluslar arası bir demokrasi katliamının dışarıdan içeriye kademe kademe uygulanara asıl konuların unutturulabilirliği üzerine deneye dahil ediliriz. Acı ama her şeyiyle gerçek. Elle tutulabilir bir ayırda uyanabilmeyi sağlar bu keşmekeş hallerinin tümü. Bütün resmin en ucunda olsa da, her şeyin tersi bir istikameti tutturmuş dahi olsa bile fikri özgürlüğün sadece belirli zümrelere paylaştırılmış bir hak olduğu masalına inanmamız bu eşikte dikilen tüydür. Anlayana. Daimi alıkonuşların, masumiyet karinesini tahrip edişlerin, vicdansızlığa eli çıkarları doğrultusunda bağımlı kalanların tahakkümlerinin, emek mücadelesinde sessiz sedasız ilerletilen 4C’lerin, göstere göstere insan harcamaların, savaş naralarını atmanın, açılımlar derken gelişemeyen süreç içinde enikonu sorun yoktur varsa da biz bilmiyoruzculuğun ikilemlerinde nice detayın çözümü olarak olasılıksızlık nakledilir. Son durakta paketten, kapsayıştan, helallikten vesair tüm diğer okumalarla havadaki civanın kurşuniliği bir kere daha yüzümüze çarpılır. Soluğumuz kesilir. Bir türlüsünde de nedense elde bir türlü olmayan o imkanlarla bu kadar yoğun olan, katmanlarının birbirlerinin içerisine geçirgen olduğu bu şeylerin bir dokunuşla çözümlenmeyeceği apaçık belliyken nereye kadar bu eziyet halinin devamlılığı sürecektir? Nereye kadar her hak talebinde muktedirin varlığı gözetilerek bir şeylere önem atfedilecektir. Kabaca dağ gibi duran sorunlardan hangileri çözümlenecektir? Seçilmiş vekilleri, halkın iradesi olarak öne çıkanları saf dışı bırakabilmek için özünden güdümlü yargıyı sonuna kadar kullanmanın, halk taleplerini, bu kadar da olamazın yekpare yansıması olarak millet vekilinin yerlerde sürüklenebildiği bir ülkenin, fikrini korkutmalara karşı savunmak zorunda olan gerçek gazetecileri hala geçerli bir neden olmaksızın mahpusluk yollarında tutmanın mümkünatını, işlerinden ve aşlarından alıkoymanın utanılası gerçekliği, yıllar yılıdır yoktur kaydı, silinmiştir adı diye belletilen insanların varlıklarının üçer beşer görünür olduğu bir iklimde yeni karanlıkların tesisinin direkt olarak olmasa bile alttan alta savulduğu bir ülke midir revamız? Bu kadarı mıdır layığımız. Hesapsız kitapsız teslimiyet göstereceğimiz. Aksi bir durumda fenafillahlarla yüzyüze kalacağımız. Birisi kapanıp siyaset sahnesinden silinirken, bir köşeden ırkçılığın başka bir yüzünü kürtler, ermeniler, emekçiler, solcular az biraz daha genişletip liberallerle donatıp neredeyse memlekette insan bırakmayan tehditvari had bildirme girişimlerinin neticesini nasıl okumak lazım gelmektedir. İşin açığı nereye kadar hegemonya ve tahakküm, sindirme ve yaftalama, susturma ve biat kültürü muhalif olanın üzerinde bir giyotin gibi sallandırılacaktır. Nereye kadar hak taleplerine karşılık olarak sağır duymaz uydurur, kılıfını bir şekilde bulurculukları devam ettirilecektir. Aleni olanı sorgulamanın, yok olmaz olamazcılığı, her seferinde o yekpare duvara toslayışı engellemenin de mümkün olabileceği, kanıtlanabililiği hala mı ideolojiktir. Hala mı dış mihrak oyunudur bütün bu bilinenler, hala mı ötekiyizdir bir türlü kurtulamadığımız handikapımız olarak inatla savunulan muktedirce… hala mı… hala mı…

>>>>>Bildirgeç

Mağdurların Empatisi Demokrasi Mücadelesine Dönüşür Mü? – Koray Doğan URBARLI*

12 Haziran gecesi seçim sonuçları bittikten sonra, hemen itirazlar gerçekleşti. Yeniden sayımlar yapıldı. Tüm bunların sonucunda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin vekil sayısı 325 olmuştu. Dün resmi sonuçlar açıklandı ve AKP’nin vekil sayısını 327 olarak gördük. Yani, son düdük çalmadan, her şey değişebiliyormuş. Türkiye’de artık alışmamız gereken bir durum bu. Yemin töreni olmadan, çeşitli zorlamalarla bu sayı daha da değişebilir bakarsınız.

Sakin bir ülkede, sadece ve sadece Hatip Dicle olayı, ortalığı karıştırmaya yeterdi ve artardı. Bu Hatip Dicle hakkında verilen ikinci karar ve ilki doğru da olsa yanlış da olsa bu karar yanlış. Ne doğru yanlışla düzeltilir, ne de yanlış tekrar bir yanlışla düzeltilir. Vekillik mazbatasını almış bir kişinin Yüksek Seçim Kurulu ile bağı kopmalıyken, YSK’nın geçmiş kararı “düzeltmeye” çalışması yanlışın ta kendisidir. Bu yanlış da “nereye gidiyoruz?” sorusu üzerine derin tartışmalar yaratmak için yeterliydi. Dicle’nin mensubu olduğı BDP’nin bağımsızları TBMM’ye girmeyeceklerini ve yemin etmeyeceklerini 35 vekil olarak ifade ettiler. Bu bir ilk olacak ve o kadar düşünülmemiş bir durum ki bu, yazılı olarak ne olacağı hiçbir yerde yok.

Bunun üstüne, bir başka karar daha geldi. Demokrasi ve adaletin yerleşmedi, daha da kötüsü, bu iki kavramın aranmadığı bir ülkede olacaklar oldu. Sadece mağdurlar rahatsız oldu. Çıkar sağlayanlar ve onların destekçileri ise bu kararları savunmaya giriştiler. Bir de üçüncü grup var. Belki de en “karaktersiz” grup. Mağdurlar arasından bir grup belirleyip, aynı mağduriyeti yaşayanlar içerisinden bir bölümünü “savunurken”, bir bölümüne “oh olsun” diyenler bunlar. Mağduriyet yaşayanların bir bütün içerisinde ve tek bir amaç doğrultusunda mağdur edildiğini görmekten uzak bir bakış açısına sahip bu grup.

Peki nedir bu karar? Cumhuriyet Halk Partisi’nden seçilen Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal, tahliye edilmeleri gerekirken tahliye edilmedi. Daha kararları çıkmayan ama savcıların benzer şekilde tahliye edilmemesi yönünde görüş bildirdiği altı vekil daha var. (Biri MHP’den, beşi BDP’den) Bu kişiler yargılanıyorlar. Haklarında kesinleşmiş bir suç yok. Yani haklarında iddialar olan suçsuz sekiz kişiyle karşı karşıyayız. Bu sekiz vekilin de tutuklu geçirdikleri bu süre sonucunda haklarında beraat kararı çıkma ihtimali var. (Türkiye’de de tutuklu yargılananların büyük bölümünün de beraat ettikleri istatistik olarak ortaya konmuş durumda.) Bunlar ortadayken, Anayasa ile TBMM’ye verilmiş bir yetkinin mahkeme tarafından kullanılması ve bu kişilerin hapishanede tutulması ile karşı karşıyayız. (Bu da ilk defa oluyor. Tüm örnekler, bu kişilerin hepsinin serbest bırakılması yönünde.)

Mağduriyet çekenlere bakalım. Başta BDP, sonra CHP ve MHP. Mecliste grup kurabilecek olan dört partiden üçü şu anda vekil sayılarını koruma ile uğraşıyor. Aldıkları oyun karşılığını elde etmek için hukukun, yazılı olanın ya da daha önce uygulanmış olanın savunmasını yapıyorlar ama bir kazanım elde edemiyorlar. Bu durum ve bu kararların bize bir olguyu işaret etmesi gerekmez mi?

Bu kararlar bize şunu işaret ediyor net bir şekilde: Son 20-30 yılda yargıya, devlet yönetimine yönelik ne söylendiyse, bu kavramlar nasıl analiz edildiyse hepsini tersyüz etmemiz gerekecek. Bunun zamanı geldi. Yıllardır bir şekilde mağdur olan ya da kendisini mağdur gösteren AKP, artık doğrudan ve tek olarak başkalarının mağduriyetlerinin meyvesini toplar hale gelmiştir. Yargıda, bakanlığın listesine karşı bağımsız aday olanların dahi yerlerinin değiştirildiği büyük bir operasyonu yeni atlattık. Artık AKP, mağdur olan değil, daha önce mağduriyetleri yaşatan devlet aygıtının tamamen hakimi konumdadır. Bir parti olarak, yasamaya, yürütmeye ve yargıya hakim bir konumdadır. Bir vesayetten söz edeceksek artık, bu vesayetin adı da, adresi de, uygulamaları da bellidir. Demokrasinin ve adaletin önündeki engeli de o adreste aramak gerekir.

AKP’nin siyaseten en çok kullandığı iki kavram şunlardır: “Millet iradesi” ve “Bağımsız yargı kararları”. Bu iki kavram bir sarkaçtaki gibi gidip gelmektedir. Partinin çıkarı neyse, o kavramla yaklaşılmaktadır olanlara. Örneğin, şu anda millet iradesi kavramının yerini, bağımsız yargı kararları kavramı almıştır. O “bağımsız yargı kararlarının” hepsinin AKP’ye yarayan kararlar olması ve “millet iradesi”nin vermediği 5’te 3 çoğunluğu öyle ya da böyle kazanmaya yönelik olması ise işin püf noktasını oluşturduğu için devir bağımsız yargı kararları devridir. Bu son günlerde olan biteni buradan da okumak gerekli. Yoksa AKP’den ayrı bir yargı olduğunu varsaymak, bir düşten öteye gitmiyor. Bunun net olarak görülmesi için daha ne gerek bilmiyorum ama ne gerekiyorsa da tek tek yaşayacağımızı söylemek sanırım çok da düş değil.

Peki ne olacak? Başlıktaki soruyu yinelemek lazım: Mağdurların empatisi demokrasi mücadelesine dönüşür mü? Dönüşmek zorunda! Bir parti devletine doğru giden Türkiye’de bir CHP’li ile bir BDP’linin aynı yapı ile karşı karşıya olduğunu anlaması imkansız mı? Mağduriyetleri birbirinden ayırıp, kendimize yakın olanı seçip, diğerini dışlarsak bir şey değişmeyecektir. Zaten AKP’nin yaptığı tam olarak budur.

Kendinden olan dışında her yapıya yavaş yavaş baskı uygulayan, devletin genel olarak düşman gördüğü kurumları ve düşünceleri ise zaten ezmekten kaçınmayan bu baskı düzeni içerisinde, eğer biz mağduriyet seçmeye devam edip, adalet ve demokrasi mücadelesini amasız ve fakatsız yap(a)mayacaksak, seçecek mağduriyetlerimizin sayısının devamlı artacaktır.

Meramımız içerisinde anlamlandırmaya gayret ettiğimiz bahsi açılası konuların devamında okunabilecek Koray Doğan URBARLI imzalı, “Mağdurların Empatisi Demokrasi Mücadelesine Dönüşür Mü?” başlıklı makaleyi Jiyan ve yazarın anlayışlarına sığınarak sayfalarımıza taşıyoruz. İyi okumalar…

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #356 (13.06.2011)
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! – 500binradikal.com
Özgürlük ve Demokrasi Adayları Seçim Beyannamesi – Sol Defter
#DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Friendfeed.com/ozgurbasin
Mağdurların Empatisi Demokrasi Mücadelesine Dönüşür Mü? – Koray Doğan URBARLI – Jiyan
Zalimin Gölgesinde Vicdan Sayıklamaları – Arif ALTAN – Özgür Gündem
Helalleşmek Mi? – Yaşar SEYMAN – Birgün
Coplu, Gazlı, Bombalı Kucaklama – Bülent HABORA – Evrensel
adalete ne gerek var – Cüneyt UZUNLAR – açık koyu
Bu Meclis Kimi Temsil Eder? – İhsan ÇARALAN – Evrensel
Bir Türkiye Öyküsü; Hatip Dicle Olayı – Hamza AKTAN – Yazılar / Kişisel Blog
Sed Quis Custodiet Ipsos Custodes? – Bülent SOMAY – Radikal
Hukuk, Adalet ve Hatip Dicle – İshak KARAKAŞ – Jiyan
Bağımsızların Boykotu ve Senaryolar – Elif KALAYCIOĞLU – BBC Türkçe
Blok Vekilleri Tahliye Edilmiyor – ETHA
YSK, TSK’nden Rol Çalıyor! – Şeyhmus DİKEN – Birgün
Şüpheniz Batsın! – Can DÜNDAR – Milliyet
Şişli ve Taksim’de Polis Terörü – ANF
Kalem Uçlarından Meydanlara… – Alınteri
Türk’ün İfade Özgürlüğüyle İmtihanı Hiç Bitmeyecek Mi? – İsmet BERKAN – Hürriyet
Kürt Sevinemez – Hüseyin ALİ – Özgür Gündem
Ertuğrul KÜRKÇÜ: “Denizler Mahirler Beni Onaylasın İsterdim” – Füsun SAKA – Habertürk Pazar
Öcalan: Pratik Adım Yoksa Meclis’e Gitmeye Gerek Yok – ANF
Dağdan İniş – Pkk Nasıl Silah Bırakır? – Cengiz ÇANDAR – TESEV
Yeni Statüko ve Ters Akıntı – Atılım
Dışarıya Demokrat İçeriye Otokrat – Şükran SONER – Cumhuriyet – Sendika.org
Meğer Umutlar Sağ-mış – Melih PEKDEMİR – Birgün
Tatil Yerine Balkona Çıkan Adamdan Balkon Yerine Tatile Çıkan Adama! – Umur TALU – Habertürk
Yeni Demokrasi Manzaraları – Nihal KEMALOĞLU – AkşamÇifte Dokunulmazlık – Hakan KARAKOCA – BiaMag
CHP, BDP ve Ana Muhalefet İşlevi – Ahmet İNSEL – Açık Radyo
Mektubumu Okudun Mu? – Mehveş EVİN – Milliyet Cadde
Bak İstikrar Geliyor, Selam Veriyor – Özgür MUMCU – Radikal
Tayyibist Statükonun Hokkabazları – İnci HEKİMOĞLU – Özgür Gündem
Zor(lu) Günler Kapıda – Alınteri
Şeytana Uymayalım – Nuray MERT – Milliyet
“Şeriatın Kestiği Parmak” Masallarına Karşı İdris Çalışkan – Sarphan UZUNOĞLU – Jiyan
Berfo Ana Kars’ta Oğlunun Mezarını Arıyor – Atılım
“Ali Topu Artık Agop’a Da Atmalı” – Haluk KALAFAT – Bianet
301’e Terfi, İtiraza Sürgün – Birgün
Devletleşen Irkçılık – A. Cihan SOYLU – Evrensel
Onlar Vurdu, Biz Büyüdük Kardeşim – Yıldırım TÜRKER – Radikal
Lokumcu Niye Bağırıyor? Başbakan Neyin Peşinde? – Gökhan BULUT – Sendika.org
İnsan Hakları Örgütleri: İşkence Sokağa Taşındı – Jiyan
İnsan Hakları Örgütleri: 4 Ayda 776 Kişi İşkence Gördü – ANF
Kapan, Maraş İşkencehanesini Anlatıyor – ETHA
“Onur Yaser’in Hayatını Çaldılar” – Hatice CAN – Mevlüt CAN – BiaMag
Programlarda “Erken Tatil” Şifresi – Ekin KARACA – Bianet
‘Ferit Kardeş’ NTV’yi Hizaya Çekiyor – Sendika.org
Evrensel ve Agos’a TİT Tehdidine Büyük Tepki – Evrensel
Berna ve Ferhat’ın Tutukluluğuna Devam – Atılım
Bilgi’de İşten Atmalarla İlgili Mesaja Soruşturma – ETHA
Balcalı’da Direniş Büyüyor – Atılım
senin sen olman ihanettir! – Cüneyt UZUNLAR – açık koyu

Alva Noto & Ryuichi Sakamoto Official Site At Raster-Noton
Fused: Alva Noto & Ryuichi Sakamoto Interviewed By Dale BERNING via The Quietus
Alva Noto & Ryuichi Sakamoto – Summvs Album Critic By Colin BUTTIMER – The Liminal
El Heath Official / Plenty Wenlock
El Heath Artist Page via Facebook
El Heath – Snailbeach Mines Trust Album Critic By Richard ALLEN via The Silent Ballet
Kangding Ray Official
Kangding Ray Artist Page via Soundcloud
Kangding Ray Special Mix For Mnml Ssgs
I’mpty Tumblr Page
I’mpty via Twitter
I’mpty – Everyone Is Waiting Albüm Tanıtım Yazısı
Nym Official
Nym Artist Page via Last.FM
Arms And Sleepers Official
Arms And Sleepers Official Newsline
Arms And Sleepers – The Organ Hearts Album Critic vis SYFFAL
Mabel Matiz Resmi Sitesi
Mabel Matiz Facebook İletişim Sayfası
Mabel Matiz’in Dünyası – Ali PEKTAŞ – İstanbulburda.com

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Freedom Of Speech – kickstart karma
kickstart karma / gert maex’s Flickr Page

>>>>>Poemé
Olmak – André BRETON

Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu. Kanadı yok
umutsuzluğun, akşam vakti deniz kıyısında bir taraçada,
toplanmış bir sofrada kalayım demiyor. Umutsuzluk bu, o bir
sürü olayların dönüşü değil bu, tıpkı akşam karanlığında bir
karıktan öbürüne giden tohumlar gibi. Bir taşın üstündeki
yosun ya da su bardağı değil o. Kardan elenmiş bir gemi o, ya
da düşen kuşlara benzetebilirsiniz, ama kanlarının en küçük
bir kalınlığı yok. Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu.
Başa takılan süslerle çevrilmiş küçük bir şey o. Umutsuzluk o.
Kopçası bulunamayan inci gerdanlık, bir ipe gelmez, böyle bir
şey işte umutsuzluk. Gerisinden, ondan hiç söz etmeyelim.
Başlamışsak bitiremeyiz umutsuzluğu. Saat dört sularında
avizeden umutsuzlanırım ben, gece yarısına doğru da
yelpazeden umudumu keserim, tutukluların cigaralarından
umutsuzlanırım. Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu.
Yüreği yoktur umutsuzluğun, el umutsuzlukta hep soluk
soluğa kalır, umutsuzlukta kalır öyle aynalar, bize asla ölüp
ölmediklerini söyleyemezler. Beni büyüleyen umutsuzluğu
gördüm ben. Yıldızların türkü söyledikleri vakit gökyüzünde
uçan bu mavi sineği seviyorum. Şaşılacak, o uzun dolu
tanelerine benzeyen umutsuzluğu, o kendini beğenmiş o öfke
küpü umutsuzluğu büyük çizgileriyle tanıyorum. Her gün
herkesler gibi kalkıyorum, kollarımı çiçekli bir kâğıda
uzatıyorum, hiçbir şeycikler hatırlamıyorum, ama hep
umutsuzluğun yardımıyla o geceden koparılmış güzelim
ağaçları görüyorum. Odanın havası davul tokmakları gibi
güzel. Zaman içinde zaman bu. Büyük çizgileriyle tanıyorum
umutsuzluğu. Bana bir sırık uzatan perdenin rüzgârı gibi o.
Böylesi bir umutsuzluk akla gelir mi! Yangın var! Ah yine
geliyorlar… İmdat! İşte merdivenlere düştüler… Ve o gazete
ilanları, o kanal boyunca ışıklı reklamlar. Kum yığını, git, pis
kum yığını! Büyük çizgileriyle önemli değil umutsuzluk. Bir
orman yapmaya giden angarya ağaçlar, bir gün daha yapmaya
giden bir yıldız angaryası, ömrümü uzatan bir angarya günleri
daha.

Çeviri: İlhan BERK
Kaynakça: Şiir.gen.tr

Deuss Ex Machina # 355 – twieled fis-problemi_bħala xrar titjir l fuq

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_355_–_twieled fis-problemi_bħala xrar titjir l fuq

13 Haziran 2011 Pazartesi gecesi “canlı” olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Liquid Stranger-Zero Gravity (Interchill Records)
>2<-Liquid Stranger-Overlord (Interchill Records)
>3<-Ahnst Anders-Nobody Home (Ant-Zen)
>4<-Ahnst Anders-Walking Home (Ant-Zen)
>5<-Untold-Test Signal (Hessle Audio)
>6<-Untold-I Can't Stop This Feeling (Hessle Audio)
>7<-Africa Hitech-Cyclic Sun (Warp Records)
>8<-Africa Hitech-Light The Way (Warp Records)
>9<-NHKyx Feat. Google Premier \ Internet Magic-Chrismax324 (Skam)
>10<-NHKyx-Flying 10ch (Skam)
>11<-LOL Boys-Cloudy (Palms Out Sounds)
>12<-LOL Boys-LDR (Palms Out Sounds)

twieled fis-problemi_bħala xrar titjir l fuq
(355)

Dönüşüm benzeşsiz tasarrufların deneyimlenip, üstüste biriktirilmesiyle oluşturulabilen, derlendiği, tertip edildiği, ilintilendiği hayat akışı içerisindeki diğer olgulardan destek alarak yapılandırılabilen bütünü tam anlamıyla gözlemleyebilmemize imkan sağlayan bir odaktır. Gözün görüp kayıt altına aldığını, kulağın işitip kayıtsız kalmadığını, hafzalanın edindiği hemen pek çok şeyin rafine edilmesiyle, özümsenenlerin bir çatı altında toparlanabilmesinin genel ahval içerisindeki yankısıdır, dönüşüm. Dönüştürebilmek. Mahirlik gerektiren bir olgu olsa da imece usülle de, daha fazla konuşarak da, dile, belleğe yerleştirerek de tüm bu zorunlu etaplarla sağlanabilen süreç hızlandırılabilir. Hızlandırılabilir kılınabilirdi. Amma velakin doymak nedir bilmeyen kindarlık ekiminin ötekileştirme disturuna sımsıkı bağlı kalanların, salt seçim süreci boyunca söyleyegeldikleri kendimiz çalıyoruz kendimiz oynuyoruz bu oyunu dahilinde ortaya dökülenler bu evrenin nasıl da göstere göstere hacamat edilebileceğini ortaya çıkartıyor. Bizler de biliyoruz iyiye iyi, kötüsüne de kötü diyebilmeyi. Elbette bu kadar fenafillahlık arasında iyi bir şeylerin de yaşatılabiliyor olmasını fakat niteliksel dönüştürmelerin nasıl vitrin düzenlemesi, sözümona; çocuk kandırmacasından daha da ilerisine gitmediğini bildiğiniz bir ülkede nasıl da hayallerle vakit öldürebilirsiniz diye sormak lazım gelmektedir. Dönüştürülebilir, çözüme taşınabilir, yoksunluktan ve yoksulluktan kurtulabilmeyi, adil ve adalet sahibi olan belirli zümreler yaratmaktansa bunun istisanız herkesin eşitçe bir biçimde çekincesiz olarak paylaştığı bir ülke vardır da; bizler mi boşu boşuna kendimizi yorup görünenlerin enn olur olmadık yerlerinde çıkagelen reklamların kolpalığındaki gibi heyecansız müsveddelerin, ilanen kutlamaların, doğaçlama saçmalamaların, demeç kirliliğinin ortasında boyu dağlar kadar yükselen sorun yumağında soluksuz kalıyoruz. Dönüşüm dönüşüm diyerek ortalığa çıkagelenlerin nasıl da birer birer statükonun daimi takipçisi olduğunu her türlü yayınsalın içeriğinde keşfedilmek bu kadar olağanken üstelik. Açık ve net. Tasavvur edilenlerin, söylenip de anında, gecesinde unutulan nice vaatlerin, iştahı bir türlü kesilmeyen korku duvarları bina etmenin ortasında, neresinden tutarsanız orası elde lime lime olurken, neyin helalleşmesidir, neyin kucaklaşmasıdır bu allasen. Muktedirin diline pelesenk ettiklerinin a’sından z’sine, tasvir etmeye giriştiklerinin esasında günü kurtarmak adına öne sürülüp sonrasında tamamıyla nadasa terk edilenlerin olduğunu idrak ediyoruz. İkrar ettiğimiz, yinelemekten kaçınmadığımız bu sürümceme içerisinde dönüştürmeyi bir şekilde yine yeni yeniden kaçırmakta olduğumuzdur Olumlanması, olumlu karşılanması mümkün olan icraatların bile devletlunun halkına eylediği büyük hizmetler olarak nakledilmesine karşın boy boy, dizi dizi duran sorunların esamelerinin nasıl da örtbas edildiğinin, işitilmezliklerin diyarına unutuşlara bırakıldığını özümsüyoruz. Biteviye bir tekrardan diğer tekrara. Birbirleriyle benzeşen, örtüşen aynı düzlemde amma dar alanda kısıtlandırılmış hareket olanağı sunan, sunduğu hepimizin malumu olduğu en başından adledilen boş vaatlerle bezeli, boşa konuş; lügat parçalayıcı seçim güncesinin ardındayız. Seçim güncesi diye anılagelen, adet yerini bulsun diye söylenegelen bir türlü seçtirmeme sürecinin ertesindeyiz. Güncelliğin derdest ettiğinin, konumlandırdığı, beğenmeyip sürdüğü, hakkında esef miktarda bel altına vurduğu, kararından çok konuşunca da giyindirdiği, en olmadı ünlü türk destanına göndermelerde bulunduğu, mahpsuluğu işaret ettiği hedeflendirdiği ama illa ki ötekileştirmekten kaçınmadığı bir ülke peyzajında, söylem yoksunluğu ile bir mücadele aşaması daha nihayete erdi. Mücadelenin m’sinin adı ortaya atıldığında muhalifliğin nasıl da canının yakıldığını her bir yanda nefessiz kılabilmek adına aykırı seslerin!! nasıl da susturulduğunu alenen gösterildiği bir süreç sonra eren. Orta oyunlarını kıskandırırcasına, meddahları ise utandırırcasına al gülüm ver gülüm sataşmalarının bozuk plak kabilinden yinelendiği, her gün aynı pilavın bir daha kaşıklandığı, yenilen pehlivanların güreşe doyamadıkları bir muktedirler temaşası nihayetinde “kutuplaşmaların” adının belirgince bir biçimde ortaya çıkartan sonuçları önümüze getirdi. Konuşulması lazımgelenlerin nasıl da ufkun ardına ötelendiğini, muktedir egolarının birbirleri üzerine hışımla, hınçla basıla basıla çiğnendiğini velhasılı sağırlaşmanın manidar bir biçimde çoğaltıldığı bir güncellik hasıl oldu. Aldığımız oylar edebiyatının satır aralarında işsizliğin, eğitim sorunlarının, yarın kaygılarının, savaş çığırtkanlığının, barışa giderek uzaklığın, nedensiz sebepsiz yere hapis yatmaların, suspus kalmanın en ehveni şer olduğunun zikredildiği ceb ve cepkenin delik deşik, zihinlerin heder olduğu sade vatandaş güncesinde hala istismarın mümkün olduğunun altının çizildiği bir seremoniler, silsilesi hasıl oldu. Seremonilerde yanlı ve tarafgirliğin emek ve gelecek, adalet ve adilanelik, yaşam hakkı ve dil serbestliği gibi uzayıp giden sorunlar dizisine bir türlü sıranın gelmeyeceğini afişe taşıyan doyumsuz muktedir masallarının alkışlandığı, kıskananların çatlamasının, patlamasının dilendiği bir şaman ayinine dönüşüme tanıklık ettik. Yüzdelerin artmış olmasının bir vicdan muhasebesinden daha çok, ‘cukka’ hesabına indirgenmesinin utancı olarak değer kazanan bir aritmetik, ortaya çıkarken herkesin herkesi yerdiği, yerin dibine soktuğu bir sonuçsuz fasitdaire önümüze serilmekte. Fasitdaire keskinliği. Teyakkuz halinde galip gelmenin galeyanıyla her ne kadar ismimiz, cismimiz anılmamış olsa da bir kucaklanmanın, dostlar alışverişte görsün bir iki günlüğüne sevgi pıtırcıklığının, şefaatinin tam da diğerlerinden farklı olmadan paylaşıldığı muktedir söyleminin orta yerindeyiz. Ortasındayız yerseniz. Muktedir dilinin vecizleri istisnasız hedef göstermeleri barındırmış, türlü çeşit ‘ileri demokrasi’ örneğini ihtiva ederken, mürekkep olsa da yine de kabul etmemiz şifaen de olsa beklenmete, bu kucaklanma, kucak kucak kapsayış çağrısında. Karşılığında. Dahası var olmayan bu demokrasi ikliminde balkon aracılığıyla bu söylem sürdürülür yankısının artık bulması umulurken Diyarbakır’da, Şanlıurfa’da, Şırnak’ta vd. ismi cismi anılmamış insanlara karşı toleranssızlığın dışavurumuna dair kaba kuvvet bir kere daha sahnelenmekteydi. Baraj duvarının karşısında özgürlüklerin de anılabileceği, özgür iradenin temsil edilebileceğinin kanıtlandığı bir teşebbüse bile muktedirin, kolluk kuvvetinin yaklaşımı düşündürücüden de öte 30 yıllık bir birikimin devamlılığının sağlanması olarak anlamlı gelebilir. Kısa bir tarihi googlelamak zorunluluğunu aştığınızda görebilecekleriniz üzerine. Propaganda şarkısında resmedilen o bağın ortağı falan değil bizahati çiyanları, hainleri olarak hedef gösterilenlerin elbette bu kuru kuruya kucaklamaların, helallik istemelerin ne kadar da gerçeklikten yoksun, uzakta bir tasavvur olduğu idrak etmesi uzun sürmemiştir. Mütemadiyen hainiz. Sürmeyecektir; ısrarla inanmaya safiyane bir umutla bağlı kalanlar haricinde olanlarımız, bu dış kapının mandallığında tutmayacak mayalarla, inanılmayacak sonucusuz masalların artık tükendiğini fark etmiştirler.Soysuzlaştırılarak, kimliksizleştirilerek kurulan tahakküm dilinden, kılığından, söyleminden, yaşam biçimine, eleştirelliğinden aman yermeyesin, şşt sakın ses etmeyesine kadar çoklu katmanlara bölüştürüldüğü coğrafyada neyin kucaklaşma teşebbüsüdür esas sorulması gereken budur. Kimlerden helallik istenmiştir. Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Serap Eser, Mizgin Özbek, Metin Lokumcu, Festus Okey, Hrant Dink adları ne bu sayfaya ne bu dünyadaki herhangi bir merama sığdırılamayacak kadar çok olan, üzerleri biteviye örtülüp durulan, kumpasların işbirliğinde karanlığa alınanların, hayatları karartılanların ardından, davalarının mücadelesi içinde, bu kuru kuruya helallik istemi midir ancak karşılık bulacağımız yoksa tam anlamıyla adaletin tecelli etmesi midir bir helalleşmenin karşılığını oluşturacak olan. Nedir nicedir? Asıl bağın parçası kılacak olan her birimizi. İşin özü meramın kıssası kolay lokmalık şeyler, bir öğünde hazmedilecek tayinlere karnımız toktur. Tercihlerini iyi kötü yapmış olan herkeslerin de bulabileceği üzere, üstüne ölü toprağı serpilmiş, nefessiz bırakılmış yarınlarımızın enikonu hesabı verilmediği müddetçe de boş vaat ve temennilerin esamesi okunmayacaktır bu diyarlarda. İsterse allame-i cihanlık oy oranı olsun. İnsanlığı ayaklar altına almak için, saatler sayıldıktan sonra ahir zamanımızın seçim günlüğünde Cüneyt Uzunlar’ın aforizmasındaki bahsettiği gibi “deccal gelecekti… deccal doldu her yer… kıyamet de koptu aslında ama dezenformasyona takıldı…”

>>>>>Bildirgeç

Sandığa Sordum, “Mücadele” Dedi – Dağhan IRAK

Süreci itibarıyla Türkiye tarihinin en lekeli seçimlerinden biri olarak hatırlanması gereken 12 Haziran seçimleri önümüzde enteresan bir tablo bırakarak geride kaldı. Öncekilerin aksine yüzde 5-8 bandına yaklaşma ihtimali bulunan partilerin olmadığı, egemenlerin seçim barajına neden bu kadar tutkuyla bağlı olduklarını gösteren bir seçim oldu bu. Hem AKP ve CHP’nin aldığı oyları, hem de Blok’un büyük başarısını buradan bakarak okumak lazım.

AKP, terazinin sağ tarafının tek partisi olma projesinde kısmi bir başarı elde etti. AKP’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın hedefi başkanlık sistemini ve herhangi bir uzlaşma aramaksızın hazırlatacağı anayasayı dayatabileceği bir sayısal çoğunluk elde edebilmek, MHP’yi de oyun alanının dışına iterek Türkiye’yi iki düzen partisinin tahterevallisine mahkum etmekti. Bütün seçim başarısına rağmen bunları yapamadı. 330′a yakın milletvekili de olsa anayasa için ılımlı adım atmak, kolay kolay ikna edici olamayacağı bir uzlaşmacılık rolüne bürünmek zorunda. Bu yolda işi artık çok daha zor. Çünkü Erdoğan, kendi kitlesini sağlamlaştırırken, karşısındaki kitleyi de sağlamlaştırdı. Beylik balkon konuşmaları, zaten doğası gereği iktidarın yanında saf tutacak iş çevrelerini ve büyük medyayı muhtemelen ikna etmiştir ancak iktidarın dikta hevesini kaygıyla izleyen büyük bir kitle büyük ihtimalle eskisine göre daha dikkatli ve politize olacak. AKP, “Türkiye partisi” olduğunu iddia ederken, ikna olmayan kitleyle duvarları iyice yükseltti ve önümüzdeki dönem bunun belirginleşeceği bir dönem olabilir.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim sonrası yaptığı hiç inandırıcı olmayan konuşmadan bundan sonraki dönemde öncelikli derdinin koltuğu korumak olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü CHP’nin bu seçimden başarıyla ayrıldığını açıklamaya çalışmak, AKP’ye gözdağı vermekten çok teşkilatı ve tabanı ikna etmeyi amaçlıyor. “Seçime girip de milletvekili sayısını arttıran tek partiyiz” argümanı, Blok’un başarısını görmemiş olma ihtimali bulunmayan Kılıçdaroğlu’nun kendisinin bile inanabileceği bir şey değil. Kemal Kılıçdaroğlu, bu sonucun CHP’de liderlik tartışmasını yeniden başlatacağını ve hâlâ parti teşkilatlarında güçlü durumdaki “eski CHP”nin mutlaka geri dönmeye çalışacağını çok iyi biliyor. Bundan sonraki günlerde uzunca bir süre bununla uğraşmak durumunda. Kılıçdaroğlu, “yeni CHP”nin başına 1930′ların CHP’sinin pek sevdiği bir yöntemle, tepeden inerek geldi ya da getirildi. Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye yapmaya çalıştığı şeye belki kısmen sempati duyabiliriz ancak bu onun partideki iktidarının köksüz ve güvensiz olduğu gerçeğini değiştirmez. Önümüzdeki dönem bu gerçekle yüzleşme dönemi olacak. Bütün bu hengamenin çıkardığı sonuç ise şudur; örgüt desteği olmayan, bir avuç dolusu sağcıyı, bir o kadar da politikayla ilgisi “hobi” düzeyinde olan “meşhur”u içeren CHP grubu, AKP’ye karşı muhalefet görevini hiçbir şekilde yerine getirebilecek durumda değil.

AKP’nin karşıtlarıyla duvarı yükselttiği, CHP’nin (ve MHP’nin) ise uzun süreceğe benzeyen parti içi iktidar mücadeleleriyle meşgul olacağı şu dönemde, Blok’u ciddi bir “ana muhalefet” görevi bekliyor. AKP’nin zorbalıklarıyla giderek daha fazla rahatsız ettiği ve -bilinçli ya da bilinçsiz olarak- politize olan bir kitle var. CHP, bu kitleyi yönlendirebilecek siyasi geleneğe de, kadrolara da sahip değil. Ne Kürt sorunu, ne özgürlüklerin budanması, ne işçi sınıfına açılan savaş, ne de kapitalizmin soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu zehirlemesi; kof bir milliyetçiliği ve serbest piyasayı makyajlayıp yenilir yutulur kılmayı dert edinmiş demode bir sosyal demokrasiye emanet edilebilecek şeyler değil. Bu noktada Blok, seçim sisteminin bütün antidemokratikliğine ve iktidarın devletin bütün aygıtlarını kullanarak açtığı savaşa rağmen ciddi ve gerçek bir sol seçenek olarak kendini kabul ettirdi. Başta söylediğim gibi, normalde yüzde 5-8 aralığına aday olabilecek tüm partileri baraj suları altında bırakan adaletsiz seçim sistemi, Blok’un güçlü bir kadroyla Meclis’e gelmesini engelleyemedi. Blok bileşenleri, ana akım medyanın cahillikten ve/veya kasıtlı olarak “isim değiştirmiş BDP” olarak sunduğundan çok daha fazlası olduğunu bu seçimde, bir öncekine kıyasla çok daha büyük bir başarıyla gösterdi. Görüldü ki, Türk-Kürt sosyalistlerin birlikteliği hem sosyalist örgütlenmelere güç katıyor, hem de Kürt siyasi hareketini kabuğunun dışına taşıyor. Bu seçimle beraber bu birliktelik, Türkiye siyasi hayatının reddedilemez parçalarından biri olma yolunda çok önemli bir aşama kaydetti. Şimdi bir sonraki aşamaya geçmek ve Blok’u genişletmek ve sürdürülebilir kılmak gerekiyor. Atılması gereken ilk adım, bu seçim sürecinde Blok dışında kalan kimi yapıları, özellikle de ÖDP’yi bu birlikteliğin içine katmak olmalı. Kendi adıma TKP’nin de şimdiye kadar olan bitenden dersler çıkararak bu birlikteliğe katılmasından rahatsızlık duymuyorum. Ancak partide ciddi bir paradigma değişikliği gerektiriyor, ki ben TKP’nin şu an içine girdiği ve samimi bulduğum özeleştiri sürecinin böylesi bir noktaya varabilecek kadar güçlü olabileceğinden emin değilim. Yine de ÖDP, TKP ve diğer sosyalist grupların Blok’un sosyalist solu kitleselleştirmek için tarihi bir fırsat sunduğunu gözden kaçırmayacağını umuyorum.

Önümüzdeki dönem, zaman kaybetmeden yerel seçimler üzerine kafa yormamız gereken bir dönem olacak. Türkiye siyasetinde yerel seçimler, büyük denge değişikliklerinin nüvelerinin verildiği yerler, bu açıdan da önemliler. Dahası, yerel seçimler, özellikle belde ve ilçe düzeyinde sosyalistlerin güçlü olması gereken doğrudan siyasete daha fazla imkan tanıyor. Vakit geçirmeden Kürt-Türk sosyalistlerin oluşturduğu birlikteliğin nerelerde örgütlü olduğunun, nerelerde nasıl stratejilerle başarı kazanılabileceğinin hesaplarını yapmaya başlamamız gerekiyor. Türkiye’deki sosyalizm korkusu, ancak halkın yararına çalışan sosyalist yerel yönetimlerle kırılabilir. Hiçbir şey sosyalizmi yüzü gülen bir halk kadar iyi tanıtamaz. Bunu şimdiden düşünmek ve planlamak zorundayız. Bu bizim Metin Hoca’ya, Terzi Fikri’ye ve bu yolda solan bütün güllere borcumuzdur.

Meram kıssası sahanlığında işittirmeye, düşündürmeye gayretkeş olduklarımızın devamında okunabilecek 14 Haziran 2011 tarihli Birgün Gazetesi’nde Dağhan IRMAK imzasıyla yayınlanmış olan Sandığa Sordum, “Mücadele” Dedi başlıklı makalesini, yazarın ve gazetenin anlayışlarına sığınarak sayfalarımıza taşıyoruz. İyi okumalar…

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #353 (30.05.2011)
Titreşim / Deuss Ex Machina #354 (06.06.2011)
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! – 500binradikal.com
Özgürlük ve Demokrasi Adayları Seçim Beyannamesi – Sol Defter
#DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Friendfeed.com/ozgurbasin
Sandığa Sordum, “Mücadele” Dedi – Dağhan IRAK – Birgün
Bu Seçmen De Kim ve Bana Neden Mesaj Veriyor? – Bülent SOMAY – Radikal Pazar
Sandık Gitti Kumu Kaldı! – Umur TALU – Habertürk
‘Kim Kimin Adına Özür Diliyor?’ – Atılım
Kucaklama Kucaklaşma – Nuray SANCAR – Evrensel Pazar
Ulaş LOKUMCU: ‘Adam Gibi Adamdı Benim Babam’ – Vatan / Birgün
Die Linke’den Weinberg Şırnak’taki Patlamayı Anlatıyor – Deniz AVAN – Bianet
Seçim Ezilenlerin Nüfus Sayımıydı – Sarphan UZUNOĞLU – Evrensel / Jiyan
Seçim ve Biz – Eleştirel Günlük – Eleştirel Medya Günlüğü
Balkon Konuşmalarının Özcümlesi – Yücel SARPDERE – Evrensel Pazar
Vardık, Varız, Varolacağız – Ragıp ZARAKOLU – Özgür Gündem
Şimdi Daha Fazla Mücadele Zamanı – Birgün
Hayaldi Gerçek Oldu: Yumurtalı Terör Örgütü – Sendika.org
‘Çalışmak Zorundayız, Gidemeyiz’ – ETHA
Adaletin 100 Kara Günü – Haber Vesaire
“Şiirden, Kitaptan Bomba Olmaz Başbakan” – Ayça SÖYLEMEZ – Bianet
Bir Gün Herkes Tutuklanacak – Özgür MUMCU – Radikal
“spartakus değil işte gene sparta kazandı” – Cüneyt UZUNLAR – açık koyu
Tuncel New York Times’e ‘Arap Baharı, Kürt Yazı’nı Yazdı – ANF
Abdullah Levent TÜZEL: ‘Barışı Birlikte Kazanacağız’ – İskender BAYHAN – Evrensel
Blok Barışa Kanat Çırpıyor – İshak KARAKAŞ – Jiyan
Ertuğrul Kürkçü’nün Seçimi – Mahmut TEMİZYÜREK – BiaMag
Cinayeti Gördüm – Ertuğrul MAVİOĞLU – Radikal 2
Azınlıkları Yok Etmek – Ahmet SONER – Özgür Gündem
Öteki Olmanın Ağırlığı – E. Fuat KEYMAN – Radikal 2
Batman’da 2’si BDP PM Üyesi 8 Kişi Tutuklandı – ANF
Bağımsız Vekil Emine Ayna’ya 10 Ay Hapis – ntvmsnbc
“Hopa”ya 15 Tutuklama Daha – Emek Dünyası
‘Helalleşmek İstiyorsan Kayıpların Akıbetini Açıkla’ – Atılım
Beethoven İle Cumartesi Anneleri – Nükhet EREN – BiaMag
Başka Yolu Yok, Bu Abluka Dağıtılacak! – Oğuzhan MÜFTÜOĞLU – Birgün
Mithat Sancar’la Seçim Sonuçları Hakkında – Açık Gazete – Açık Radyo
Dipnotları II – Sayılar, Ölümler, Seçimler, Şiddet – Aslı ERDOĞAN – Özgür Gündem
Türkiye Seçimi Alman Basınında – Cem SEY – BBC Türkçe
türkiye’nin sağı solu – Cüneyt UZUNLAR – açık koyu
Seçimden Çıkan Sonuç: Yine Tek Yol Sokak, Yine Tek Yol Devrim – Aktüel Gündem – Sendika.org
Türkiye “Sol”u Neden Çöküşte? – Shelbyl – Komünal İşkembe
İşbirlikçi Sosyalizm: Bir DSİP Analizi… – Gönenç ÜNALDI – Red
Seçimler ve Yeni Nesil Bir Sol Mücadele – Yavuz YILDIRIM – Birikim
Canan ARITMAN: “Baykal’la Yüzde 35 Alırdık” – CNN Türk
Sahtekarlık Değilse, Ne? – Mustafa SÖNMEZ – MustafaSönmez.net
15-16 Haziran’a Katılan İşçilerinden H.Adnan İle Röportaj – Canan MENGÜLOĞUL – Soldefter.com
Yeni Hayat – Kaan SEZYUM – Radikal Hayat
Hepimiz Zombiyiz, Hepimiz Suçluyuz – M.Gökhan AHİ – Sosyalmedya.co
“Korku”yu Korkutmak İçin – Mustafa SÜTLAŞ – BiaMag
600 ve 10 – Murat UYURKULAK – Red

Liquid Stranger Artist Page On Facebook
Liquid Stranger At Soundcloud
Liquid Stranger – The Arcane Terrain Album Review By Damian MORAN via The Untz
Ahnst Anders Official
Ahnst Anders At Myspace
Ahnst Anders – Home Album Review via Igloo Magazine
Untold At Myspace
Untold Artist Page via Loopmasters
Untold Interview via Bassfreqs.com
Africa Hitech Official
Africa Hitech Informative via Warp Records
Africa Hitech – 93 Million Miles Album Review By Hari ASHURST via Pitchfork
NHKyx Official
NHKyx At Myspace
NHKyx – Yx Aka 1ch Aka Solo Album Review via Beach Sloth
LOL Boys Artist Page On Facebook
LOL Boys At Soundcloud
LOL Boys – LDR EP Informative via Palms Out Sounds

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Revoar – Luís CONDESSA
Luís CONDESSA’s Flickr Page

>>>>>Poemé
Sesimi Arıyorum – Sennur SEZER

Bir ses arıyorum
Yeni bir şiire başlamak için
Bir doğum çığlığı gibi kaçınılmaz
Çocuğun ilk ağlayışınca güzel
Bir ses.
Çünkü yüreklerimiz
Acılarla şişe şişe nasırlaştı
Kızgın demirlere değen ellerimiz
Su toplayıp kabarır, nasırlaşır
Ateşe ve demire dayanır
Yüreklerimiz acıyla dövüle dövüle
Çelikleşti.
Yalnız orda, ta dipte küçük bir çekirdek
Gözyaşı gibi titriyor mavisiyle havanın.
Kız çocuklarının perçemleriyle oğlanların afacanlığı
Kaynatıveriyor o damlayı.

Bir ses arıyorum
Yeni bir şarkı için
Çocukların ilk sözcüğü gibi umutla,
Sevinçle duyulacak bir ses,
Çünkü umutsuzluk yasaktır
Don vuran ağaç sürgün verecek,
Kaya çatlayacak, tohum yeşerecektir.
Ama susmaktan sesimi yitirdim
Nasırlaştı dilim.

Elim ateşten korkmuyor,
Ülkemin bütün kadınları gibi tırnaklarım küt
Ateşten sıcak bir tencereyi yanmadan alabilirim
Köz basarım yüreğime.
Yüreğim nasırlarıyla umudu koruyor,
Bir küçük ışıltıyla baharı bekleyen
Çekirdek ateşten korkmuyor.

Kaynakça: Şiirderyası.com

Deuss Ex Machina # 354 – Hoop Dat We Nodig Hebben In Deze Situatie

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_354_–_Hoop Dat We Nodig Hebben In Deze Situatie

06 Haziran 2011 Pazartesi gecesi “canlı” olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Anklebiter-One Three Two (Dryft Remix) (Tympanik Audio)
>2<-Anklebiter-I Will Wait (Boy Is Fiction Remix) (Tympanik Audio)
>3<-Ambidextrous-Science And Life (Self Released)
>4<-Ambidextrous-Rusty Brain (Self Released)
>5<-Bvdub & ASC-Symbol #2.1 (Auxiliary.Symbol)
>6<-Bvdub & ASC-Symbol #2.3 (Auxiliary.Symbol)
>7<-Subwave-I Need You (Bop Remix) (Med School)
>8<-Bop-Extraterrestrial Creatures Are Stealing You From Me From The Bedroom Feat. Bev Lee Harling (Med School)
>9<-Clouds-Protecting Hands, Pt. 1 (Deep Medi Musik)
>10<-Clouds-Protecting Hands, Pt. 2 (Deep Medi Musik)
>11<-Dub & Run-No Limit To Your Love (Dub & Run)

Hoop Dat We Nodig Hebben In Deze Situatie
(354)

Dermansız bırakılmak büyük hengameler içerisinde dolaşmaya mecbur kılınan, bir o yana bir bu yana sürüklenip durdurulan kitleler için epey derin bir açmazdır. Zorlaştırılan her etabın, her patikayı, her yolu çözümsüz kılmak adına ağırlaştırılmış birer sınav haline dönüştürüldüğü modern ülkemiz için de benzeş bir önermeyi kullanabilir, anabiliriz. Beyhude bir çabalanımmış gibi gösterilmeye hazır ve nazır beklenti içerisinde kalınan, ısrarcıl köşeye sıkıştırma taktiklerinden artık gına geldiği muhakkaktır. Aynalanan, her adımı neredeyse kırk kere filtrelenerek, süzgeçlenerek ekranlarımıza ulaşan, okuduğumuz gazete, dergi, matbu neşriyata dökülenlerin büyük çoğunluğunun derman sunmak için akilliği değil, fazlasıyla vakit öldürücü olmayı amaç edinen birer sunumlandırma olduğu ortadadır. Ana akımın içerisinde duyumsatılmayanı, gösterilmeyeni, haberdar etmek yerine bi’haber bıraktırmanın bir erk haline dönüşmesi nedensiz değildir. Ortalık yerde b’kadar ağır kokuşmuşluk ağızdan fikir teatrisi diyerek zehir, kalemden idenin yerine yergi sözcükleri ortalık yere dökülüyorsa boş yere değildir. Muktedir dilinin örtbas etmeye gayret ettiği, sorgusuzluğu yerleşik hale dönüştürmesinin uzantısıdır bütün bu seçilim, bir şey sunmama gayretkeşliğinin aleni bir biçimde anlamlandırılması. Derman aramaya koyulmuşken, evdeki bulgurdan da olmanın tabii bir biçimde mümkün olduğunun, hatta elden alınabileceğinin gösterimidir. Gösterilmesidir. Sonuçta kapitalizmin kökeninde yer edinen, mal edinimi, sahiplenmenin bir şekilde karşılığına denk düşen milletin sahipliliği konusuna müdahil olan muktedirliğin yaptıkları bunu çağrıştırmaktadır. Simgeleştirmektedir. Biçimsizliğin her ne istikamette ve her ne amaçta olursa olsun muhalifi, muhalefet edeni / kurumu susturmanın başka türlü bir yolunun bulunmadığına kani olunduğuna dair göndermeleri bu cümlelere eklediğimizde ortaya salt ülke içerisinde değil genel olarak da okunabilecek bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Bir yanımız modernleşme galilesiyle, alelacele dönüşüm, yenileşimle hasbıhal olurken, öte yanımız istisnai bir biçimde olumlandırılabilir olan olguları, bütünü neredeyse etkisiz kılacak kadar pejmürdelik ihtiva eden tezatlıkları barındırır. Tartışmanın na mümkün bırakıldığı sabitlik evreninde ne kadar modernleşme denilirse de bir o kadar inatçılıkla belirli noktalara takılı kalındığı ortaya çıkar. Demir atıldığı gerçeği gözümüzün önüne serilir. Görmek için koşul, şart ve bağdaşık haldeki vesair öğeleri ardlarında bırakabilenlerimiz için mal meydanda, pejmürde hale indirgenenler ifşaa halindedir. Ters manyele tutulmuş gibi doğasından, düzeninden, kendi gerçekliğinden bir şekilde kopartılarak resmi ucubeler ortaya çıkartılmasıdır pejmürdelikten kasıt etmeye gayretkeş olduğumuz. Kast edilen doğalın sentetikleştirilip modernlik yolunda sözümona sentezlenerek bir tüketim metası, dayatmasının dışında başkaca bir amaca hizmet etmeyişidir. Ettirilmeyişidir. Aksini düşünebilmeyi mümkünatsız kıldırılmasıdır. Seçeneklerin tümünün birden yok sayılmasıdır. Aklın yolu bu kadar çokken hala tekleştirmenin tekilleştirip sessizleştirmenin, sessizleştirip sustururarak, mahpus ederek izole etmenin, izole edip nihayetinde de etkisizleştirmenin bir seçenek olmasının, varlığının korunmasının modernlik olarak algılatılması düşündürücü olan. Düşüncelerin engellerle dolu patikalarına zihni meyil ettiren, sahte değil gerçek bir karanlığı hissedilir kılandır bu pejmürde modernlik saçılımı. Özgürleşmenin, kendi doğrusunu savunabilmenin, şartlar ve muktedir onayına açık tutulduğu bir erkin altında hüküm süren bizden bu kadar kolaycılığı, kolaylamasıdır düşündürücü olan. Muğlakta bırakılan her çabalanım, köşeye sıkıştırılan her muhalif sesle beraber salt ülke sınırlarımız içerisinde de değil dünyanın dört bir yanında bu sancılı ikilemlerin kökleştirilmeye çalışıldığı net bir şekilde okunabilir. Emeğin değersizleştirilmesinin, hak aramanın iyice unutturulmasının, zerk edilen dayatmalarda seçeneksiz bir biçimde kabul buyurganlığının sunumu ile ortalığın ayağa kalktığı İspanya, İrlanda, Yunanistan gibi ülkeleri, başta Mısır, Yemen ve Suriye gibi ilave olarak dikatoryal baskıcılığın her türlüsüne göğüs germekten, diş sıkmaktan heder olmaya ramak kalanların isyan bayrağını açmalarında bu meramın devamlılığı okunabilir. Hiç olmazsa her bir karede karşılaşabilecekleriniz anlamlandırılabilir. Yok olmazlardan, adı anılmayanlardan, etkisizleştirilerek, korkutularak, yıldırılarak emeği ve mücadelesinden ödün vermesi beklentilenenler, bu çarka sıkıştırılmaya çalışılanlar o aşina olduğumuz liberalizm ekonomisinin birer elemanı haline dönüştürülmeye gayret edilenlerdir. Çarkın içerisine bir kez sıkıştırıldı mı mengeneden kurtulmasının bir daha zor olduğu anlatılıp durulanlardır, neoliberalizm masallarının aslında bize sunduğu. Sunuyor gibi yapıp demokrasinin içeriğinin nasıl da maddiyata entegre olan kapitalizme dengeli bir biçimde peşkeş çekilmeye çalışıldığını ortaya çıkartan bir hakikattir. İleri demokrasiye ulaştığımızı varsayarken bir yandan varolan haklarımızın da azar azar elimizden alınmasının yolunu bi şekilde sağlanabileceğini, bu uğurda her türlü çirkefin, tezgahın mümkün olduğunu belletendir.Yansının içine çekildiğinde ağın kapsamını ve etkisi çoğaltan bir zehirleme biçeminin bizzat kendisidir. Bu durum son derece açık ve nettir. Dar kalıplı halkına üstten bakışımlı, ne verirseniz daima ona razılar, ne sunarsanız ona minnettarlar, ne izletirseniz onlara kanarlar, ne yazarsanız güzel güzel biat ederler, çobanları olarak ne anlatırsanız sonu uçurum bile olsa sizleri takip ederler diye uzayıp giden bir zincirleme reaksiyonun / liberalizm el kitabının/ müsebbipliği bu koşulsuz şartsız varlığı sürdürülen modernleşme görünümlü, salt bağımlı kılma operasyonlarının tümünde anlamlandırılabilir. Zamane reformlarının arasında hayırlı ile şerrin nasıl da bir potada birleştirilebildiğinin, üç kağıtlarla aynalayıcısıdır. Birbirlerini bulan bu sentezleme girişimlerinin her bir noktada değişimi, mutlak yenileşmeyi beraberinde getirmeyeceği muhakkaken hala niyedir bu inat? Körlemesine sebatkarlık. Dönüştürme adı altında kent kimliğini, yapısını dejenere eden, lime lime ettiği orjinalliği esef miktarda akçe ve bolca çimentoyla örülmüş modern kalelere zemin oluşturma, donatma hızlılığını başkaca okuyabilmek mümkün müdür? Bunun taşra yansısı olan doğal yerleşkelerin hidro elektrik santrallerinden nükleer reaktörlere kadar en tehlikelisine açık tutulmasının sorgulanmaması muktedirce talep edilirken ne zaman ayılacaktır, kaybedilecek tek bir tane ağacın bile misafiri olduğumuz bu yeryüzünü tükettiği gerçekliğine. En doğrusu kaynaklarımızı daha çabuk tüketime açarak, siyanürle toprağımızı zehirleyerek sağlanabilecek bir sonuç mudur? Başka bir dili, başka bir tahayyülü, içeriği koflaştırılamayan bir demokrasi bütünlüğünü oluşturabilmek en azından tutarlı olabilmek neden bu kadar zordur? Yokuşa sürülmektedir. Yerini yurdunu savunmak için alanlara çıkanlara vatan haini muamelesi gösterilmesi, seslenişini bir terör eylemiymişçesine sınıflandırılmasını, yediği biber gazından hayatını kaybetmesine karşın ilelebet muktedirce mahkumiyetle tanışık tutulan bireylerine, bir otobüs dolusu insana şimdilerde hesaplaşmak için çabalanırmış gibi yapılan evrenefendilerini aratmaz bir biçimde adıyla sanıyla işkence edilmesinin net karşılığını vicdanlarımızla hissedilir kılmak için hangi bardağın taşması lazım gelmektedir? Taşacak bir bardak kalmış mıdır? Neden muktedirlerin sahasının izin verdiklerinin dışında, bahsi bir türlü açılmayanların, ağızları daimi olarak kapalı, derdi tasasını hep kendisine saklı kalması gereken vatandaşları olarak yaşayalım. Yaşamak mecburiyetinde, sırf istikrar sürsün! diye bırakılalım. Asıl kaos sadece bu iki üç satırlık meramdan anılanların üzerine gitmeyip, koyverip, savunmayıp sonunda yıkıma tanıklık ediyor olmak değil midir? Asıl kaos gerektiği zaman, gerektiği kadar tepkiyi göstermemek değil midir? Asıl kaos seçim süreci içerisinde bir elden diğerine üstte tutulan, ayakları havada tutulan bireyler olarak seçimin hemen ardından pat diye kıç üstü yere çakılmayacaklardan mıyız? mısınız? Asıl kaos muhalifliği marjinalize etmeye ant içmişlerin propagandalarında tahakkümlerinin bile kabul edilebildiği bir ülke / dünya değil midir? Yoksa hepimiz bu liberalizm çarkının yağlılarına sıkışıp kaldık mı? Sonsuza kadar, nicedir?. Hayatta hiçbir şey bu korkunç olan kar zarar denklemi, biteviye istatistik olarak resmedilenlerin ötesindeki gerçeklik sınırlarında olup bitenlere, tepkisizlik, tepkisiz kalmak kadar korkunç değildir… Vicdanın tahakkümlere karşı uyanış vakti…

>>>>>Bildirgeç

Temel Hakların Ruhuna El… – Murat SEVİNÇ*

Büyük hukukçu Tarık Zafer Tunaya’nın bir kitabının adı, İnsan Derisiyle Kaplı Anayasa. Sürekli gelişen temel haklar, yüzyıllar boyu süren siyasal mücadelelerin sonucunda elde edildi. İnsan canı pahasına. Burjuvazinin icadı ama işçi sınıfının katkısı azımsanamayacak ölçüde. Demokratik anayasalar, temel hakların güvence altında bulunması açısından can alıcı sözleşmeler. Bu nedenle anayasalar insan derisiyle kaplı. Hak ve özgürlükler, siyasal savaşımda gelinen noktayı sergilerken o mücadele için gerekli araçları da tanımlar. Haliyle ancak yurttaşın sahiplenmesiyle yaşayabilir. Sahip çıkılmayan metinler ise kuru ve anlamsız kağıt parçalarıdır. Bu nedenle yurttaşın, ihsanla değil de mücadeleyle kazandığı hakları törpülemek daha zordur. Ezcümle, haklar/özgürlüklerin mevzuatla güvenceye bağlanması çok önemlidir de, sahip çıkan yoksa ancak turşusu kurulur!
Propaganda sürecinde siyasetçilerin ama özellikle TBMM çoğunluğunu da etkisi altında bulunduran yürütme organını temsil edenlerin bazı açıklamaları, bırakın evrensel ilkeleri, Türkiye’de uğruna neredeyse 150 yıldır uğraş verilen hakların canına okur nitelikte.

Bin Ladin, Baykal ve Lokumcu
Hükümet mensuplarından önce, yürütmenin siyasal açıdan sorumsuz başı olan Cumhurbaşkanı’nın Bin Ladin’in ardından söylediklerine bakalım: “Teröristler ve terör örgütlerinin başlarının sonu, eninde sonunda canlı veya cansız bir şekilde ele geçirilmektir… Tabii ki, büyük bir memnuniyetle karşılıyorum.” Memnuniyetle karşılaması bizi ilgilendirmez. Yurttaşı ilgilendiren “bu şekilde ele geçirilmiş” oluşuna sevinmesi. İşte bu ifadeler, “bilmem kim insan mı ki insan hakkı olsun?” düşüncesinin şahikası. Soru cümlesinde Ladin yerine istediğiniz ismi koyabilirsiniz. Bin Ladin, çocuklarının önünde öldürüldü. Silahsızdı. Cenazesi, inançlarına aykırı şekilde defnedildi. Oysa bir şahsın, her ne suç işlemiş olursa olsun insan olduğu ve hakları bulunduğu, insan hakları hukukunun özüdür. Sonuç: Yeteri kadar güçlüyseniz, tüm hakları çöpe atabilirsiniz! Merkel, benzer sözler sarf ettiğinde pek çok Alman siyasetçi ve aydından tepki gördü. Ancak Türkiye’de bu sözler yenilip yutuldu.
İkinci örnek, 2010’da anayasaya kişisel verilerin korunmasına dair hüküm eklendiği için gururlanan Başbakan’ın özel yaşam algısı: “Kendisinden önceki (Baykal’ı kastediyor), beline hakim olamadı, gitti. Bahçeli de çıkmış ‘Ak Parti iktidarı insanların özeline giriyor’ diyor. Yahu kendi eşiyle mi bir şey oluyor da özeli oluyor. Buna nasıl ‘kendi özeli’ dersin. Özel değil bu… Genel, genel… Bu, genel bir ahlaksızlıktır.” Pes ve bravo! Demek ki artık herkes, bir kişinin resmi nikahlı eşi ile yaşadıkları dışındaki her eylemini kaydedip yayabilir. İlk ağızdan bu izni almış bulunuyoruz!
Şöhretli kişilerin yaşamlarının kamuya daha açık ve sorgulanabilir olduğu gerçeğinin, yurttaşa onların popolarını izleme hakkı vermediğini, bunun bir suç olduğunu, kime, nasıl anlatmalı acep? Başbakan, seçim konuşmalarında söze sıklıkla “Alevi değil misin?” diye başlayarak, Sünni seçmene Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini de hatırlatıyor. Bu davranışın adını bilmeyen var mı? Erdoğan’ın, Hopa’da biber gazına maruz kalıp kalp krizi geçirerek vefat eden KESK üyesi Metin Lokumcu hakkında “Tabii bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durmaya da gereğini duymuyorum, ölmüş” diyebilmesi ise ne hukukun ne de anayasanın konusu olur! İfadeler, muhalife karşı oluşan vicdanın göstergesi ve burada, söz kalmıyor artık!

Seksle imtihan
Bitmedi! Arınç’ın vecizeleri: “‘Bunlar özel hayat, bunların siyasetle ilgisi yok’ diyemezsiniz. Toplumu aldatmaya kimsenin hakkı yok, sadakat denen bir şey, aile bağlarının güçlü olması gereken bir şey var. Artık TCK’da zinayı suç sayan bir madde de yok işin kötüsü… Yıllardır ‘vatan, millet, Sakarya’ diyenlerin, yanındaki aşüfteye dönüp de’ bu sağcılar yuvarlaktır, zaten bunların hiçbir şeyine güvenilmez’ diye hakaret etmenin…” Hedefi ileri demokrasi olan Arınç, zina suç olmadığı için çok kederli ve gizli görüntülerin toplumu ilgilendirmesi gerektiği kanısında. Bu arada kadının sıfatı, “aşüfte”. İnternet yasaklarıyla ilgili Boyner’e verdiği tepkide de, “iktidara gelirlerse porno sitelerini serbest bırakırlar” buyurdu. Seksle imtihan hiç bitmeyecek!
Son örnek, E. Bağış’tan olsun. AB’nin Türkiye’ye baktığında gördüğü ilk yüz olan Müzakereci Bakan, hükümetin AB hedefini ne kadar ciddiye aldığının kanıtı. Geçen hafta, Müjde Ar’ın siyasetçilere yönelik hoş ve klişe (‘cennete alınmama’) eleştirisinin ardından, bomba bir espri patlattı Bakan: “O bizim gençlerimizin rüyalarında her zaman olmuştur!” İnsan, “er gazinosu” seviyesindeki bu cinsiyetçiliğe “pes!” demekte dahi zorlanıyor. Demek ki AB’den sorumlu olmak için tek kriter “İngilizce bilmek”.
İfade hürriyeti konusu her açıldığında, “Kürt sorunu, Alevi sorunu eskiden konuşulamazdı, artık serbest” diyenler, ancak başkaca bir şey söylemeyenler, koskoca bir temel haklar rejiminin içini boşaltıyor. Ülkenin tek sorunu Kürt/Alevi siyaseti olmadığı gibi, herhalde “konuşulabiliyor” oluşundaki övünç payını, AKP’den çok o siyaset adına mücadele edenler alır.

Du bakali n’olecak?
Aynı Türkiye’de, heykeller Başbakan emriyle parçalanıyor, karikatüristler özür dilemek zorunda kalıyor, hemen her konu yazılı ve görsel basında dine uygunluk açısından da tartışılıyor ve seçim meydanlarında açıkça, sürekli olarak dini duygulara hitap edilip ayrımcılık, kadın düşmanlığı boyutunda cinsiyetçilik yapılıyor. Hal böyle olunca, muhtelif anayasal/yasal güvenceler, sahip çıkılmayan, yavan ve işlevsiz hukuk metinleri olmaktan öteye geçemiyor. Mesela, HSYK’nin üye sayısı artırılıp seçim yöntemleri değiştirilerek “demokratik meşruiyeti” sağlandı ya, genç hakim savcılar arasından “seçilen” 16 kişi arasına bir tek kadın üye girebildi! Ama neyse ki 10. maddede “devletin kadın erkek eşitliğini sağlayacak tedbirleri alacağı” yazıyor. Yaşasın!
Anayasa dahil her mevzuat parçası, siyasal alandaki mücadelenin, güç dengesinin sonucu. Bu gerçek, sahip çıkmayı, metnin kendisinden daha değerli hale getirir. Yukarıda aktarılan yürütme organı mensuplarının ifadelerine gösterilen kitlesel bir tepki oldu mu? Kadınlar, Aleviler, Kürtler, bizler, sokaklara dökülüp kınadık mı? Herhangi bir soruşturmaya konu oldu mu? Hayır! Örneğin bu satırların yazarı, yüzde 10 baraj saçmalığına dair defalarca yazdığı ve yazmayı sürdüreceği için kendisini fena halde aptal hissediyor. Biliyor ki, iktidara göbekten bağlı olanlar dahil, memleketin tüm yazar çizeri bir araya gelse, Başbakan’ın parmak şaklatması kadar değeri yok! Peki neden, sıkılmadan hep aynı şeyleri yazan her birimiz, kendimizi çok kötü hissetmiyoruz ve yazılanların bir işe yarayacağı sanısıyla yaşıyoruz? Ne tuhaf! Seçim ardından, her Allah’ın günü ne denli antidemokratik olduklarını haykırarak sergileyen bu isimler ve benzerleri, bir araya gelip özgürlükçü bir anayasa hazırlayacak öyle mi? Yanıtı, Aziz Nesin versin: “Du bakali n’olecak?”

Meram kıssamızda pekiştirmeye çalıştıklarımızın devamında okunmasını salık vereceğimiz Murat SEVİNÇ’in 5 Haziran Pazar günü Radikal 2’de yayınlanmış olan makalesini, yazarın ve gazetenin anlayışlarına binaen sizlerle paylaşıyoruz.

…Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! – 500binradikal.com
Özgürlük ve Demokrasi Adayları Seçim Beyannamesi – Sol Defter
#DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Friendfeed.com/ozgurbasin
Temel Hakların Ruhuna El… – Murat SEVİNÇ – Radikal 2
“sana mı inanırlar bana mı?” – Cüneyt UZUNLAR – açık koyu
Göz Yaşartıcı Gaz: Savaşta Yasak, Hopa’da Serbest! – A.Deman GÜLER – BiaMag
Polis Dövüyor Polis… – Sarphan UZUNOĞLU – Jiyan
“Elikanlı Vahşiler…” – Alınteri
Kızıldere, Fatsa, Hopa – Mehmet Süha ALPARSLAN – Birgün
Hopa Sistemin Kırılma Noktasıdır – Murat IŞIK – Özgür Gündem
“Dereler Akacak, Metin Hoca Yaşayacak” – Gündem ELÇİ – Bianet
Zorla Birlik Mi, Gönüllü Beraberlik Mi? – Bülent SOMAY – Radikal Pazar
Hızla Bitsin Bu Hafta! – Mehveş EVİN – Milliyet Cadde
Express Seçim Özel Sayısından Bağımsızlarla Röportajlar via 13Melek
Bir Ülkede Kavramlar Düşerken – Başar BAŞARAN – Jiyan
‘Katılımcı Demokratik’ Anayasa Mı? – Nihal KEMALOĞLU – Akşam
Tim SEBASTIAN: Gazetecilik Savcılık Makamıdır – Çınar OSKAY – Radikal Pazar
Yozluk, Yolsuzluk, Yoksulluk… – Aykan SEVER – Birgün Pazar
Kamunun Malı, Canından Önce Gelir – Dilek KURBAN – Radikal
Kafka’nın Dava’sı, Orwell’ın 1984’ü ve Türkiye – Bekir AVCI – Jiyan
Yeni Güçler Dengesi – Teslim TÖRE – Özgür Gündem
Susurluk’un ‘Devlet Sırrı’ Gündemde – ANF
12 Eylüle Nurnberg Gerekir – Nuray SANCAR – Evrensel Pazar
‘Tüm Evrenciler Yargılanmalı!’ – İlkem Ezgi AŞAM – Birgün
Bu Da Size Kapak Olsun! – Alınteri
TİHV: Devlet 11 Yılda 241 Çocuk Öldürdü – Ayça SÖYLEMEZ – Bianet
Evlat Acısına 5 Yıl Ceza – ANF
Dişlerinizi Etimizden Çekin – Özgür ÇAĞLAR – Atılım
Ekonomi Büyüyor Da Neden Üretici Köylü Küçülüyor – Şevki KONUR – Evrensel
Dipnotlar – Aslı ERDOĞAN – Özgür Gündem
Sinan CEMGİL: Bizim Ailenin Ömrü Hep Direnmekle Geçti – Semra ÇELEBİ – BiaMag
Yaşam İçin Direniş – Açık Gazete – Açık Radyo
Çevrecilere Gece Baskını – Birgün
Yunanistan’nın Borçla İmtihanı – Murat BİRDAL – Evrensel
Türkiye ILO’nun Kara Listesinde – Jiyan
4C’li TÜİK Çalışanları Kadro İstiyor – Nilay VARDAR – Bianet
İnsanca Yaşanacak Ücret – Alınteri
‘Öğretmenlerin Hayalini Çalanları Kınıyoruz’ – ETHA
Burger King, Ateş Seni Çağırıyor! – Bilge Seçkin ÇETİNKAYA – Birgün
Beraatimi İstemiyorum… – Çiçek OTLU – Atılım
Ontex ve PTT İşçileri Eylemlere Devam Ediyor – Evrensel

Anklebiter Official
Anklebiter Artist Page via Tympanik Audio
Anklebiter – Queue Album Review via Igloo Magazine
Ambidextrous Official
Ambidextrous – Elephant Effect Album Official Download Page
Bvdub & ASC – Symbol #2 via ASC Official
Bvdub & ASC – Symbol #2 Review By Ryan via Astrangelyisolatedplace
BOP Official
BOP Artist Page On Facebook
BOP – The Amazing Adventures Of One Curious Pixel Album Discussion via Dogs On Acid
Clouds Artist Page via Soundcloud
Clouds At Myspace
Mala Preps Deep Medi Summer Releases, Does Short US Stint In June By Patric FALLON via XLR8R
Dub & Run At Myspace
Dub & Run Releases via Boomkat

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
Barbarian – Bruno LEVYAL
Bruno LEVYAL’s Flickr Page

>>>>>Poemé
Yüzde Yüz/süzlük Yeni Bir Yüz Artık – Yılmaz ODABAŞI

götürür
uykulu atları onları
çarmıhlar çıkmazına”
-Lorca-

(artıktık artık):

uğultuların artığıyız be çocuk
spermlerin, rahim kanlarının, eski dolunayların
kesilip yakılmış yapanıl ağaçların, susan dağların
aldatılmış avuntuların, kirli lavaboların, anlaşılır günahların
ezberlerin, “ilk”lerin, dinmeyen şehvetlerin
ve kimsesiz özlemlerin, tanıdık kederlerin, zalim yenilgilerin
apansız sevinçlerin, gündelik zaferlerin;

-zaferler tiner gibi uçucu, yenilgiler kalıcıdır…-
*
bayat yenilgilerle
tükürülmüş hayatların gündüzlerinde
ve miyop gözlerinde, yorgun gölgelerinde
artık
artıkların da artığıyız biz
geceleri bir yıldız ansızın kayarken gökte
düşün ki milatların tortusuyuz biz…
*
daha yorulur günler, güller anısı, dikeni kalplerimizde
hasretim tabutunu da taşır
kaç bahar vurulur hırslı, telaşlı günlerimizde?

bakabilsek utanacak, duyabilsek ağlayacaktık
ne upuzun yaşayacak cesaretimiz
ne an’lara, günlere iz bırakacak sabrımız kaldı
herkes geldi ve gitti
vicdanlarımızda yalan yanlış nice iz kaldı…
*
çok inançlar: kutsayıp tapınışlar
yok! yok inançlar: tükenerek, savrularak kalışlar!
çok aşklar : yok aşklar…
*
yüzde yüz/süzlük yeni bir yüz
artık tükürülmüş
hayatların
gündüzlerinde
böyle
savrulacaktık!

karaya
vurmuş
yaralı
martılar
gibi
yalnız
yaşayacaktık!
*
yaşayıp
yaşamdan
çok
şey
umarak
yetişkinler ormanında kaybolacaktık!

kaybolacaktık
kaybolmakta yeni bir yol var sanarak

*
iradesiz iştahlarımızla
vicdanlar emzirip günleri avutacaktık
sanal aşklar, nankör şehvetler arasında
ağrıyarak körleşen duyularımızla
buruşturup yılları anısız kalacaktık…

hayatlarımıza hükmeden dişliler arasında
günlerimizi ihanetle kutsayıp
özgürlüklerimizi domates gibi satacaktık

artıktık
artık
satacaktık… satacaktık!
*
saman balyaları gibi oturup yılların sofrasında
ağrılarla uyuyup çağrılarla uyanarak
zaaflarımızla kol kola dolaşacaktık
1+1+1=0
artık
yeni artıklar olacaktı

Kaynakça

>Deuss Ex Machina # 353 – re(ph)lex_to_dangerous_thoughs

Leave a comment