Deuss Ex Machina # 413 – difference and repetition

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_413_–_difference and repetition

20 Ağustos 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Dans Les Arbres-Les Cimes (ECM Records)
>2<-Dans Les Arbres-La Vapeur (ECM Records)
>3<-Sidsel Endresen & Stian Westerhus-The Rustle Of A Long Black Skirt (Rune Grammofon)
>4<-Sidsel Endresen & Stian Westerhus-Drawing An Arc (Rune Grammofon)
>5<-Emanuelle de Raymondi-BV 07 (ZerOKilled Music)
>6<-Emanuelle de Raymondi-BV 10 (ZerOKilled Music)
>7<-Mika Vainio-Magnetism (Touch)
>8<-Mika Vainio-Magnetosense (Touch)
>9<-VNDL-Night At Slaeg (With Pleq) (Hymen Records)
>10<-VNDL-Novar (c0ma Remix) (Hymen Records)
>11<-Björk-Dark Matter (Alva Noto Remodel) (One Little Indian)

difference and repetition
(413)

bilindik, tanıdık, aşina… her defasında sözün bittiği yer olarak nakşettirilenlerin, duyumsatılanların günün v gündemin en ön safhalarına taşınanların, yamaca tutturulanların peyperdey dizildiğinde bir, iki bölük yan yana durduğunda ortaya koyduğu simgeleştirdiği kaçınılmaz bi’biçimde kırılmaların hayatlarımızı alt üst ettiği gerçekliğidir. bu vurgudur. kolay v tek bir satırla cümle oluşturabilmek birbirine denk düşürülebilecek anlamlar, anlatımlar kotarabilmenin bu kadar zora koşulmasının sebeplerinden birisi de budur bir ihtimal. her defasında sözün bittiği yerle hemhal, bağdaş olunup hep o noktaya ulaşmanın, orada sabitlenmenin v ötesine ulaşamayacak olmanın getirdiği varsayımının enikonu götürdüğü, hepimizi taşıdığı mercii böylesi bir gri alandır. kümenin, yapının, kürenin v alanın geri kalanında bir bahis açılacaksa eğer durağanlığımızın nedenleri sorgulanacaksa eğer birbirimizin diline, vicdanına karşı demediğimizi koymadığımız bir alanın varlığını sorgulayarak, hesap sormayı zihinden geçirerek yola koyulabiliriz. okuyoruz, izliyoruz, duyuyoruz v bir şekilde sunulabildiği kadarını görüyoruz. sunulduğu kadarıyla vakıf oluyoruz.

gözün gör dediğini, aklın idrak ettiğini çekincesiz, aracısız v yalansız dolansız olarak sorgulamaya girişebildiğimizde durumun her defasında bozacı, şıracı ilişkisiyle beraber sunumlandırılan eksenden uzak bir alanı gösteregeldiğini söyleyebilmek mümkündür. bir çarkın içerisinde bir o yana bir bu yana koşar adım ilerlerken durmaksızın yeni eşikler, aşamalar arasında tercih mecburiyetine tutulmuşken, ya o ya bu şıkkının, ya şunun yahutta bunun taraftarısın algısının dirençli bir çözümlemeyi uzağımıza yönlendirdiği aşikardır. düşünmedikçe sorgulayıp engin cümlelerin değil basit v kanalize edilmiş, dayatılmış olanların ötesindekine ulaşmayı kafaya koymadıkça daha çok sınavlarda sözün bittiği yerleri göreceğimiz muhakkaktır. velev ki ötekisinin diline pelsenek ettiklerinden bir hayır gelmeyecek olsun, velev ki her dedikleri doğrunun ta kendisi olarak sınıflandırılsın, öyle tanıtılsın vicdan bir kere de karşısındakini işitmek, bir kere de söz hakkı tanımak üzerinden geçmez mi, geçememektedir mi? nedir?

günümüzün getirdiklerinin farklı perspektiflerden irdelemeye gereksinim olmaksızın yalın bir biçimde tahliline girişildiğinde, zihinde tartılıp biçimlendirildiğinde her defasındaki bunca ağır yüklenişlerin, ensemizde pişirilen bozaların peyperdey sunumlandırılan niteliği kendilerine merhem bile olmayacak tasvir v önermelerin bütününde kısacası bütün bu cinnet sarmalının mabadında hayata ulaşıp kelamları oradan düzmeye, önümüzü, geleceğimizi görebilmeye daha kaç vardır, kaç durak? yeksan edilen, sükun etmiş olan, eşikten buyur edilmiş olan manasızlığın, sağır duymaz uydururculuğun her dem taze her dem el altında tutulmaya devam edilen nifak tohumlamasının, ondan bölücü, bundan yancı, bir diğerinden içimizdeki irlandalı benzetmesine yakın duran yakıştırma v atfedişlerin seslendirilmesi karşısında akil olana daha kaç vardır? akil olanın peşinden ilerlemek, bunu arayabilmek için didinmek uğraş vermek elzemken daha ne kadar kafayı kuma gömüp her şey olurunda v yolunda diyenlerin evet bunu halen ısrarla v inatla yineleyebilenlerin çizdikleri rotanın içerisinde ilerlememeye mahkum kalacağız. şimdi düşünme zamanı değilse hangi aralıktır o vuslat? yanlışın yankısını bulduğu ilk nefesten bu yana devinimin sürekli güncel tutulduğu bu coğrafyada yalnızlığımızın ironik olmayan anlarında, şapkalarımızı önümüze alıp düşünmeye kaç merhale vardır, kaç aşılması gerekli eşik?

kolay kolay her şey kolay şiarının başımıza örmediği çorap kalmamışken, bir fileden kurtulduğumuzu varsayarken bir başkasının zorlu mücadelesine dahil olmak, ama asla v kata çözümlemeye dair, nihayetlenmesine dair bir kuvvetli algı, duruş sergilemeden; yol hepimizi nereye taşıyacaktır, ulaştıracaktır. zihne düşürülen, simgeleştirilen v budur bu kadardır diye iliştirilenlerin bir millet tahayyülü içerisinde sergilenmeye devam edilen, kör bir inatla sunulmuş olan ötekisinden öç alıp demediğini bırakmama, yarasını kanırtmak adına en olmadık şeyleri sergileyebilme, erkanın beklentilerini, ahalinin tahayyüllerini başkaca okuyarak, buna yorarak geliştirilen sözümona açılımların, sözümona yeni sözcükler türetmenin, eylemlere girişmenin nasıl da kör kör parmağım gözüne şeylerden mürekkep olduğu bugün yinelenesidir. ortalık toz dumandan, can pazarından geçilmezken hemen her güne bir yeni ağıdın yakılması söz konusu edilmekteyken hala bildiğimizi okumaktan, bu kararlılığımızdan zerre şaşmayız bakışımının, tahakkümünün götürüp, ulaştırıp dımdızlak hepimizi terk eylediği yer duyarlılık sahasının tarumar edilmiş kırsalıdır. duyarlılığın istimlak edilmiş halidir.

kolaycıl işler bakanımız sayın şahinbeylerin diline pelesenk ettiği vurgularında değme faşizan unsurların yıllardır düşünemediklerini paldır küldür söylemesinden tutunuz, kabinenin ağır üyeleri arasında kıdemini her defasında duyumsatan çelikli, barınçlı v hiddetli beylerimize kadar uzanan, ana akım medyanın neyden haberdar edip, neyi önemsemesi gerektiğini biat etmez yahutta dediklerine riayet etmezlerse nelerin başlarına gelebileceğini muştulayan pejmürdeliklerin has be has sahiplerine varasıya çeşitlendirilebilecek bir ulema çevresinde olan bitenlerin ta kendisi duyarlılığın çiğ çiğ lime edilmesidir. bölük pörçük kılınmasıdır. defaatle yinelenmesi gerekli olan birbirimizin sesini duymamamız için ortalığa kestirilen kakafoninin dört bir yanımızı çerçevelemesi, hepimizi mahkum kılmasıdır bu v benzeri yönelişimler zaman mevhumu içerisinde dün orada bugün burada görüp de yaşadıklarımızın hemen hiç rastlantısal değil tam aksine hesaplı kitaplı birer felaket projesi olduğu gözler önüne serilmektedir. felaket uzlaşılacak zemin bırakmaz, dilden medet umulması için yola çıkılan meram, akil yolculuğun önünü almaktan gayrısını paylaşmaz.

felaket düz ayak yinelenmesinde beis görülmeyen hakir görülmeleri adına söylenmesinden çekinilmeyen, hedef gösterilmelerinden kaçınılmayan mutlak ötekilerin varlığının takdis edilmesinin açtığı yaralardır. yaralarımızdan hala kan damlarken, hala acının kendisi varlığını muhafaza edip her yanımızı felç etmeye devam ederken düşünmekten, harekete geçmekten gayrısıyla avunmak biraz fazla polyannacılık değil midir? o bilmediğimiz yerlerde, en azından eşiğimizden uzak bellediğimiz yer v yurt merceğinde olan bitenlere tepkimenin şirazesinden çıkmışlık ile alaşağı edilmesine olan biat gayya kuyusunun, karanlığın en alt kademelerine teslimiyet değil midir? teslim bayrağı değil midir? hayatı hayra yormak bir yana her anını daha bütünleşik, birbirine denk tasvirler, sınavlarla donatmaya devam edildiği müddetçe her ana bir ölüm, her ana bir yıkım sığıştırılmaya, kadim halkların kardeşliğini onarılmamak üzere yıkma gailesiyle hareket edilmesinin neticelerinin kıyamet diskurundan ne farkı olacaktır? yahutta hala kalmış mıdır böylesi bir farklılık.

algı v dönüşüm bir sarkaç gibi başımızın üzerinden sallandırılmaya devam ettirilen, roboski’ye sus, şemzina’ya pus, antep’e lal, malatya’ya ya yahutta başlı başına bir insan öğütücü haline dönüştürülmüş kapital başkenti şehristanbul’a kadar her yerde karşılaşmaya başladığımız suskunlaştırma o olmadı linç edebilmeye kadar varan kiminde nümayiş, kiminde neredeyse oh oldu denilebilecek bir seviye yoksunluğunun karşılık olarak dillendirilebildiği bir ortamda “hayat ne yana düşer”. hayata tutunabilmek hangi yana. problem olan mesellerin üzerini unutmakla, ölü toprağı serpmeyle, benim halkım işini bilir, çok da güzel öcünü, tepkisini ortaya koyar pışpışlamasının kör bir hiddet sarmalından geriye pek de bir şey bırakmadığı gün gibi ortadadır. meydanda olan günümüzün, gündelikliğimizin yamacında birbirimize vermemiz gerekli olan asgari saygının, asgari empatinin yerinde yeller estirilmesidir. tekrarlamak lazımsa hayat ne yana düşer bu gri mevzide, karanlıkça zapt edilmiş bu kara parçasının dört bir yanında. tam teşekküllü karşılığını bulmak için hayatı sözün bittiği yerden sözün kaynağına doğru seyyahlığa akıl ne zaman dank edecektir.

duyarlılık dediğimiz koşar adım birilerinin el aman feryat figanlarını önemserken, burnunun tam dibinde olduruluveren ama her ne hikmetse görünmezlik v bilinmezlik zırhıyla ayrıştırılamaz bir biçimde izole edilip ayrıştırılan, önemsenmediği her dakika yinelenen durumlar karşısında da gerekliliğini koruyan, biz beşeriler için sınav özelliğini muhafaza eden bir edimdir. harala gürelenin içerisinde tehlike geçti diye söze başlanana kadar uygulanan, yinelenen ele şeker yurda zehir zemberek damıtımların, alaycıl neredeyse ironik bile olmayan tespitlerle günün kotarıldığı, bugünkü duyarlılık tecrübesinin de heder edildiği bir eksende, durmaksızın düşünmeliyiz. kaderin ördüğü ağlar, alınyazısı v bilcümle vakiaların nasıl da insan eliyle kotarıldığını göz önüne getirdiğinizde bu tespit daha bir anlamlı olacaktır. taşlar yavaş yavaş yerlerine oturacaktır. böyledir. insan eliyle kotarılanın şirazesinden çıkmayı olağan, dimağın kırk yıl düşünse gelmeyeceği şeyleri sıradan, kolay kolay dile getirilemeyecek şeylerin, hakaretamizlik düzeyi v düzeni dahilinde olduğunun okumasının v fikrin / zikrin bu doğrultuda yapılandırılmasının hepimizi taşıdığı yer medeniyet mezarlığıdır. medeniyet diyerek levhası çakma, içeriği küflü bina edilen gayya kuyusudur. ta kendisidir.

her dem yanlışlara tutunarak doğrular türetmek, doğrunun her ne olduğunu unutmak v unutturmak adına savlanan şeylerin hepitopunun incir çekirdeğinden küçük ama bir yandan da çorbadan çıkan sinek kadar ‘can sıkıcı’ olduğu yinelenesidir. akılda tutulasıdır. akıl tutulmalarının, boş vermişliğin, kural tanımazca giydirmelerin, göndermelerin yanı başında durulup düpedüz düşünce tahlillerine girişildiğinde duyarlılık nam edimin nasıl da yenilip yutulduğu yerle yeksan edildiği ortaya çıkacaktır. lime lime edilen hayatlarımız, bölük pörçük kılınan günlerimiz v tabii ki yarınlarımızdır. ümitvar olmayı bir kenara terk ettirip, salt dayatımların, ikilmeye gerek duyulmaksızın sürümcemesiz diretmelerin yanında v refakatinde bunca kadüklüğün birbirlerine lehimlenerek oluşturulan yapıyadır sözlerimiz, seslenişlerimiz. mutlak doğru olarak savlananların perspektifini bir de diğer yanından bakıldığında ortaya çıkarttığı meram budur, bu noktadadır. imlenen simgeleştirilen peyderpey katara eklenilen, düzayak güncelliğin harala gürelesinde tozu dumana kattıran muktedir aklının sunduklarına iki kere göz gezdirdiğinizde duyarlılık halinin bile isteye nasıl tahrif edildiğini, yönünün kapsamının değişitirildiği ortaya çıkacaktır. tutturulan yolların yok oluşu cismanileştirdiği aşikardır.

sorun mesel v mesnedinin kendisine uygun görülüp biçimlendirilen v son tahlilde durumun muğlaklıktan ötesine taşınmazlığı, arafta tutulduğu zamanın güncelliğinde, şimdisinde karşılaştıklarımızın toplamı bu betikte tanımılama çabasına giriştiklerimizden daha elimdir. daha yoğun bir biçimde enikonu tartılası, uzun uzadıya düşünülesi acıların varlığını gösteregelendir. duyarlı olma halinin kalıplaştırılmış bir retorik, rutinlere bağlı bi’tepkime olarak resmedildiği, dostlar alış verişte görsün cümbür cinnet yurdunda halimizin perişanlığı ortadadır. halimizin nice olduğunu vesikalamaktadır. hangi birisine dert yanasınız, hangi birisinde uzakta kalasınız, kalbi kapatasınız, vicdanı mühürleyesiniz. hangi birisinde sürümcemesiz al gülüm ver gülümü bol ayak oyunlarını ifşaa edesiniz. duyarlılık nam edimin içinde, bunca şey birer birer açık edilip, malumun ilamına girişilmiş iken, düz ayak ötekileştirme deneyinin bir sonraki aşamasına geçilmişken hazır kıta. dünümüzde yaşatılanlardan pay çıkartıp hesap sormak mümkün olmadıkça bugün de yarın da başımıza örülecek çorapların, dibine kadar itileceğimiz kuyuların, yarların da sonu gelmeyecek, getirilmeyecektir. gördüğümüzü varsaydığımız şeylerin nasıl birer süzgeçten sunumlandırıldığı, birbirine bağlı veya bağımsız kelimelerin tam eksiği gediği olmaksızın alarm zillerini devreye soktuğu bu güncellikte duyarlı kalabilmek, olana bitene illa v billa tepkimeyi faşist bir tutum takınmadan sunmak, sahip çıkmak hala ütopik midir?

duyarlı olup, hassasiyet ihtiva eden! ama her dem münferit bir kıtanın, grubun sağlı sollu oraya buraya güruh halinde girişmelerinin önü alınmaması gerekli, onu da mı yapmasınlar canımlı cicimli yaklaşmasının tam teşekküllü vesikasıdır. hep aynı, her dem bayat hikaye. hep aynı bayat ama her defasında insanın benliğini altüst eden, çözümsüzlüğü derinleştiren, izolasyondan sonraki evreleri söz konusu kılan, cismanileştiren bugün x’i yarın y’yi tefe koymak için bir yardımcı, yıkıcı kandan medet umulan kararlılığın sergilendiği bir acı kumpanya. öylesine derin bir dehliz ki içine çekildikçe sanki yüzeydeymişiz gibi bir yanılsamanın, hüsnü kabülün seslendirilip onlarca yıllık yalanlara tutunmaya devam edildiği, bir cenah. üç orada beş burada, yedi şu dağın ardında şehit, ışığa yürüyen hemen karşı köşede leş!, ele geçirilip etkisiz kılınması mübah (sanki o insan değil tam teşekküllü bir makine, cansız bir persona kopyesi) sayılanlar, yediği kaba pisleyenler olarak resmedilen b.arınçların basıncı bol hedef, inş’nin lafları ağızlara tıkayabilmek için fırsat bu fırsat diye debele durduğu bireyler, insanlar. insanlık ne ara bu bayat, içi geçmiş küflü bolca salyalı, çokça sövmeli faşist söylemlere, sonunda hep her daim ölüm olan bu karanlık simsarlığına teslim bayrağını çekti. ne ara içimizde ötekisini ayrıştırma operasyonları için birer başlangıç olarak genç bedenlerin ölüleri, ölümleri üzerinden siyasi söylem geliştirilebildi ne ara.

konuşmayı, çözümlemeyi bir kenara terk edip ne ara cehennem zebaniliğinin yeryüzündeki temsilciliği adına bu kadar heveskar olundu. hangi ara. kayıp edilen, kaybedilip unutuş tarlasına terk edilen, rotasından şaşırtılıp bambaşka istikametlere koşturulan, dünün önemli gündem maddelerinin değil bugün v bu şartlanmışlığın getirdiğinin bol keseden atılan, saçılıp durulan nefret fiştekleyici, savaşı pışpışlayıcı, laletayin olarak değerlendirmekten öte enikonu ürkütücü bir dille duruşla kurulan, edimlerle sahip çıkılarak, muhafaza edilip serpilen, bir acı katarı yüklenişimiz haline dönüştürüldü ne ara!. yüklendiklerimiz sanki daha az evhamlanılası, daha seyrek düşünülesi şeylerden mürekkepmiş gibi durmaksızın biçarlığımıza ekle-çıkartma yapılanlar düşündürücü değil midir? şemzinan’da gizli kapaklı ortaya konulanlar, bir millet savaşıyor naraları uzağımızda gördüğümüz ölümü eşiğimizden içeri hemen her gün taşırken düşündürücü değil midir? lafı ağzınıza tıkarım, tepkimelerini lince taşıyanları mübalağasız saf saf onaylıyorum diye buyruk verenlerin olan biteni hayat devam ediyor diskuru üzerinden çözümlediklerini varsaymaları, ölümleri adına ister asker, ister gerilla, isterseniz sivil vd. birer istatistik olarak sunumlandırılması, onu da sansürleyip kesip biçip bilinmesi uygun görülmüşler türünden yarım ağız bir seslendirme v haberdar etme durumu duruşu düşündürücü değil midir?

ölmekten v öldürmekten gayrısını, hiddetten ötesini, bölünmezlik vurgusuna basa tepe, ötekisi olarak bellenene sardırılmayan, saldırılmayan bir ülke görünürde yok mu bütün bunlar hep peşimizde olan bir gulyabani kabusu mudur? münferit bir bakışımı seslendirip, görünür kıldırmıyoruz. yalın bir cümle kurabilmenin yeterince zor, sarp olduğu bir coğrafyada hakkın v hukuğun, adaletin v eşitliğin   bekasının nice konulduğunu duyumsatmaya gayret ediyoruz. kesintiye uğrayan, kesilip biçilen, önüne setler çekilip tabu haline dönüştürülen, gel gelelim sorunun kendisinden kurtulmayı değil daha uzunca bir süre beraberliğimizi kotarmaya gayretli olunan bir simyanın, çabanın karşısında ses çıkartmaya çalışıyoruz. ülke sadece birilerinindir o da sadece ülke ismiyle müsemma atfedilmiş olan ahvalin kendisidir aforizmasına el verilen gazetenin utanç defteri olarak tanımlandırılabilecek, içinizdeki faşisti salın gitsin, öfkenizi patlatın, ötekisinin üstüne çağrısının akıl almaz bir biçimde ivme kazanması, yankı bulması çabasında akıl bunun neresinde diye düşünmeye çağırıyoruz.

tefe koymanın, höt zöt demenin, başkalarının maşalığını hemen hiç gocunmaksızın yapıp ederken, hemen hiç tepkime vermeyenlerin kendi halklarından olana reva gördüklerininin, savaş ikliminin, linci onaylatan, göz ardı eden mazrufu değil zarfa odaklanan, didaktikliğinin terör menendini diri tutmaya yanaşmalarındaki aceleciliğin kurda kuzu teslim etmelerin, bolcana fırsat yaratılıp kahir eksen ağıza gelen, akla düşenlerin zikredilmesinin kakafonisinde adına barış dediğimiz edimin, özlemini daha uzunca bir süre günden ırak tutacağının farkındalılığını duyumsatmaya çalışıyoruz. hayat sanıldığı kadar da kolay değilken, üstüne üstlük rutinlerimizin ağırlığının belirli bir kademeden sonra artması, sonu gelmez bir biçimde burada olasılıklar dahilindeyken nereye kadar bu ketumluk hali diye hamle yapmak istiyoruz. zalimin zulmüne karşı şeytanın yanında durmayı hala tercih v tasvip edenlerin açıktıkları yaralar, yaralarımız neticesi ölümle sonuçlanan hamlelerine illallah demek sahi ne ara mümkün olacaktır? ilgileniyor musunuz?… işitiyor musunuz?… erip de bunca bedbinliğe ses çıkartıyor musunuz?…

>>>>>Bildirgeç

Düşünürün Düşünceli Halleri – Arif ALTAN – Özgür Gündem*

Son düşünceli halleri pek ürkütücü. Gerillaların yol kontrolüne takılan BDP’lilerin Şemdinli görüntüsü hepsini bir düşündürmüş pir düşündürmüş. Verimli bir malzeme, paha biçilmez bir hazine. Her biri köşesinden günlerdir azap içinde sayıklıyor. Hızını alamayanlar var. “Katil BDP katil PKK ile kucaklaşmış!” Bir alay becerikli kadın ve erkek. Metalik bir sürtünmeden çıkan ve sinirleri darmaduman eden korkunç sesler. Bu bir alay kadın ve erkek düşünür, düşünüp düşünüp duruyor. Öyle tuhaf bir hal ki, sakatlanmadan işin içinden çıkmak çok zor. Yine de sözünü sakınan yok. İhtiyat ve tedbir dinamitlenmiş. Kendi aklını bile havaya uçurma pahasına fitillerin ucunu her türlü alçaklığa bağlayarak tutuşturan bir çılgınlar ordusunun tek sesli korosu. İyi de bu panik hal, o pek “düşünceli” bilge hale nasıl tahvil edilecek? Çıkarlarının derecesini ölçerek bunların her birini önem sırasına göre izleyen o becerikli ve tam teçhizatlı düşünür ordusunun şu akla ziyan soğukkanlılığına ne oldu? BDP binaları bir bir ateşe verilmeye başlandı. Toplu linç fotoları özenle karartılmaya, nahoş görüntüler çirkin ve ayıp manzaralar diye mozaiklenmeye başlandı. Haberler, eski zamanların dehşet ve kıyamet duygusuyla, fal taşı açılmış gözler eşliğinde sunuluyor.

Bitirilecek Kürtler elbet. Düne kadar fazlasıyla emin oldukları Sri Lanka usulü imha düşleri ağır yara alsa da, eninde sonunda olacak bu iş. Şimdilik sadece lokal anestezik bir sızıdır huzursuzluklarının kaynağı. Tabi bir de kış boyu bir Tamil leşi diye üstünde tepindikleri Kürtlerin cüretkar dirilişidir dillerini sürçen. Kafaların tası, tepelerin tozuyla birlikte atmış. Fakat bir sükunet de var. Çağların deneyiminden süzülmüş bilginin işaret ettiği saf ilimden bilirler: Cüret, bir devlet ayrıcalığı. Eşkıya duyarlığıyla çekilen hizanın içine ederek öne fırlayan düzen bozguncusu şu “katil BDP’liler” varsın bu toprakların duyduğu en uygar cümleleri kursun. Kurutulur, tümünün kökü kurutulur. Aykırı sesten arınmış yüce düşünce kulübümüz, bütün binalarını, bütün tersanelerini ateşe verir, damlarını başlarına yıkar. Kaçış yok, bu kez hiç kurtuluş yok. Hele şu Şemdinli fotosuna en vakitsiz anda düşen bu “korkunç kara adam” imgesi bir temizlensin, gerisi kolay.

Dedik ya düşünür familyası  Şemdinli’de “şimdiyi” düşünüyor, çok derin düşünüyor. Mızrak  çuvala, kırk kilometrelik alanıyla koca Şemdinli bir cümleye nasıl sığdırılır diye kapkara hesaplar içinde boğuşup duruyor. Yıl boyu düşüncede imha ettikleri ne varsa topyekün taarruz halinde zihinlerine saldırıyor. Fakat tabi ki pes edilecek bir durum yok. Kürtlerin imhasından duyulan hazzı kalıba döken, vaziyetin gerekli kıldığı anlarda bu hazzı ölümcül bir kasvete büründürmesini de bilir. Rezil bir zihinsel üretim tam bir düzen içinde sunulmasa hakikate yamanma çabasındaki yalan, hakikaten iğrenç bir yama olup çıkar. Sırıtan her kelimeden arınmalı ki, sarsılmaz bir iradenin suretine tam oturabilsin düşünce biçimini alan her yalan. Kendi seri katillerine baştan aşağı giydirilen sonsuz şefkat, başka türlü ötekine sonsuz bir kin eşliğinde nasıl yansıtılır yoksa? Şimdi bu ağır iklimde nerede bir ağzını açan, bir hareket eden, bir ölü taklidi yapmayan Kürt varsa, bu hesap dışı kendiliğinden kinin yönelimi altında. Ya yanacak ya da tiksintiyle yüz çevrilecek.

Hayatını sözüne şahit kılan, sözün onuruna leke düşürmeyen aklın, güzelliğin ve vicdanın son Mohikanları da yüce Başbuğ’un bir kaş çatmasıyla temizlendi ya ekranlardan ve gazetelerden, evcimen barbar kültürün vakanüvüsleri tarihin bu zor döneminde bir engelle karşılaşmadan kelimeleri yuvarlayıp duruyor. Yeni atanmış bir süvari subayı çevikliği hakim bütün yazdıklarına, konuşmalarına. Bir aşk, bir vecd hali, kendiliğinden ruhuna sirayet ediyor olağan yaşantısına kaygısızca gömülmüş her faninin. Doğru ya, kıyım mabetlerinin rahipleri tatmin edilmeli ki sefiller sürüsü bir teselli bulsun; dillerine kuvvet, kelimelerine heyecan, seslenişlerine bükülmez bir tını ondan sonra gelip yerleşebilsin.

Hayranlık ve dehşetin birbirine karıştığı bir dikkat yoğunluğunun yorgun düşürdüğü duyuları, iktidarın sunduğu sonsuz olanaklarla yeni bir keskinlik kazanıyor. Merceklerini Kürtlere tuttukları her yerde dile gelen yarım hakikatler, dolaylı ya da direkt bir öldürmeye azmettirme itkisiyle sahici bir nitelik kazanıyor. Fakat asla anlamayacakları şeydir: Yürüttükleri akıl, salgıladıkları yalan, “içerdiği yarım hakikatlerle hakikatsizliğin tamamıdır çoktan.” Bu hakikate sadakatsizlikle köpürtülen son Kürt kıyımı dalgası, sınırları kan ve dikkatle çizilen yeni Kürt algısı, düşüncenin özgürlükten ve hayattan tümden iptali ve boşanması sürecinin son hamlesi.

Düşünürlerimizin Kürtlere dönük derin düşünceli hali buradan, tutkulu ruhlarının uyanışı ise üstlendikleri misyon bilincinden ileri geliyor. İstisnasız hepsinin derin düşüncelerine lirik patlamalar eşlik ediyor. Yapacak bir şey yok. Savaş yayılma belirtisi gösterdikçe coşkularına garip bir tiksinti eşlik etmek zorunda kalacak. Yoksa başka türlü düşünürlerimizin kapıldığı düşünsel ve duygusal savrulmada, bu yoğun lirizmin saf ölü nesnesi olmayı bile hak etmeyen Kürtler, bir bakarsın diri ve gerçek bir insan kütlesi biçiminde karşılarına dikilmiş. Derin, onları çok derinden düşündüren de bu galiba.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar… Arif ALTAN’ın kaleme aldığı Düşünürün Düşünceli Halleri başlıklı makalesi tümden, bütünleşik parçalarıyla, değinileriyle v sunduklarıyla meramımızın paralelinde okunmasını salık vereceğimiz bir okuma parçasını oluşturmaktadır. ALTAN’ın v Özgür Gündem Gazetesi’nin anlayışlarına binaen bu meramı sitemize alıntılıyoruz…

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Dünya Basın Özgürlüğü Günü: Dünya Çapında Gazetecilere Yönelik Saldırılar – Uluslararası Af Örgütü – Amnesty International
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Düşünürün Düşünceli Halleri – Arif ALTAN – Özgür Gündem
Antep’te Saf Tutan Devlet Roboski’de Neredeydi – Mehdi ATAY – ANF
Roboskili Ailelerin Barış Çağrısı – Açık Radyo
Hafıza – Reyhan YALÇINDAĞ – Yeni Özgür Politika
Kürtlerden İnsanlık Dersi – Bedel BOSELÎ – Yüksekova Haber
Beraber ve Solo Kürtler’e Düşmanlık – Leyla ALP – Emek Dünyası
İdris’in ‘Çocuk’ları Bu Kez Kartal’da – Cansu MİRZANLI – Can BURSALI – Birgün
Binlerce Kişi Alevilere Yönelik Saldırıları Protesto Etti – ANF
‘Malatya’daki Alevi Ailesine Taciz Sürüyor’ – Yeşil Gazete
Pir Sultan Abdal Derneği Kundaklanmak İstendi – Nilay VARDAR – Bianet
Kartal’da Bu Kez Cemevini Kundaklama Girişimi – Evrensel
Alevilerin Devredilen Mirası: Ağlamak – Ali DAĞDEVİREN – Yeni Özgür Politika
Torunuma Mektup – Tarık GÜNERSEL – Birgün
Cehennem Biziz – Kollektif – Agos
‘Bakanımız Kaliteli ve Doğaldır’ – Özkan GÜL – Özgür Gündem
“Ağzına Tıkarım O Yazıları Senin!” – Ali TOPUZ – Utay
Tıksan Ne Olur Tıkmasan Ne Olur? – Mehveş EVİN – Milliyet
Bombalı Saldırı ve Gösterdikleri – Ender İMREK – Evrensel
Terör Diyordun, Al İşte Sana Terör – Kadir CANGIZBAY – Birgün
“Behsa Gur Ke, Dar Hazir Ke” – Rêşad SORGUL – Ajans Amed
Tutulmuş Sözler Kronolojisi – Ferda ÇETİN – PolitikART
PKK Yaptıysa Kürtlerin Özgürlük Davası Zarar Görür – Ezgi BAŞARAN – Radikal
Çukurca’da Neler Oluyor? – İrfan AKTAN – Bir + Bir
Şemzînan Yanıyor, Foça da, Halep de, Antep de… – Xwe Metin AYÇİÇEK – Yeni Özgür Politika
Bitmeyen Senfoni: Bu ….’nin Ekmeğini Yiyorsunuz Ulan! – Taylan Özgür YILDIZ – Korsan Dergi
Mehmet Güneş’in Savunması – Adil Medya
‘Sen Körsün, Ne Tercih Edeceğini Ben Bilirim!’ – Ferhat KENTEL – Taraf / DYH
Hizbul-Kontra Tetikçisine İmzalarınızla Ortak Olmayın! – Ajans Amed
İçinde Bulunduğumuz Şiddet Döngüsü – Mithat SANCAR – Açık Radyo
Tek Yön – İrfan SARI – Yüksekova Haber
Ateşle Oynama, Ülkeni Yakarsın! – Murat ÇAKIR – Emek Dünyası
Ötekiler – Pelin SARIIŞIK – Jiyan
Demirtaş’tan Taziye Ziyareti – Akşam
Kaybetme Kotası – Karin KARAKAŞLI – Radikal 2
Hürriyet’in ‘Nefret Ajandası’ – Muhalefet.org
Bakan Şahin’in İçi Rahat – Funda TOSUN – Agos
bANDiSTA’dan Bir Hatırlatma Notu: Sınırsız-Ulussuz-Sürgünsüz – Tayfabandista
Festus Okey, Bandista, Cem Karaca, Gün Zileli ve Göçmenlik – Sarphan UZUNOĞLU – Jiyan
Basın Andıçları Sürerken – Yüksel GENÇ / Bakırköy Kadın Cezaevi – Özgür Gündem
Naim’e Üzüntü Testi – Dr.Sivilay GENÇ – Taraf / DYH
“Dışarı Çıkmak İçin İlginç Hikayelerimiz Mi Olmalı?” – Ayça SÖYLEMEZ – Bianet
Küçük Brando Nam-ı Diğer Taş Atan Çocuk! – Korsan Dergi
Niyetlerimiz Uyuşuyor Mu? – Serkan BESİ – Yüksekova Haber
Bizimle Oynuyorlar – Can DÜNDAR – Milliyet
“Eskiden Ayrımcılık Daha Azdı” – Ezgi TEKEREK – BiaMag
Ermeni Olmak Suç Mu? – Sedat ERGİN – Hürriyet
Ramazanda Karın Tokluğuna Tecavüz! – Yusuf NAZIM – Ebruli Düşler Bahçesi
Allahu Ekber Nidalarıyla İnsan Boğazlamak – Oya BAYDAR – T24
Yarın Hava Karışık – Bülent USTA – Birgün
Metin Kurt’a Son Veda: Böyledir Bizim Sevdamız – Bir + Bir
Rusya’da Muhalefetin Keskin Sesi: Pussy Riot – Açık Radyo
Pussy Riot’tan Mektup Var! – Zehra AKIDAN Çevirisiyle – BiaMag
Robert Fisk Halep’i Anlattı – Hürriyet Planet
Sistemin Yeni Kontra Örgütü: AKP – Ali Haydar KAYTAN – Yeni Özgür Politika
Le Monde: Türkiye’nin Yeni Bölgesel Düzen Hayali Yok Oldu – ANF
Suriye’den Sonra Sıra Irak’ta, Öyle Mi? – Fehim TAŞTEKİN – Radikal
Kafkasya’da Barış Umudu Bu Küçük Kasabada Yaşıyor – Onnik KRIKORIAN – Agos
İstanbul’un Çürümüş Kamusallığı – Nihal KEMALOĞLU – Akşam
ABD’nin Avrasya Stratejileri ve Kürdistan – Şaban İBA – Özgür Gündem
Şu Terör Meselesi – Sadık VARER – Emek Dünyası
Maskeni Tak Ki Seni Görebileyim – Cüneyt UZUNLAR – Açık Koyu
Godot’yu Beklerken Örgütlenmeyi Bırakmayalım – Nuran GÜLENÇ – Bianet
Modern Köleler: Fast Food İşçileri – Muhalefet.org
Hayvan Yemek – Mahmut BOYNUDELİK – Yeşil Gazete
Limak’ın Önünde Protesto – Erdoğan ZAMUR – Ajans Amed
Tutuklu KESK’liler için “Özgür Bırak” Kürsüleri Kuruluyor – Emek Dünyası
Komünal Yaşamı İnşa Etmek – Barış ATMACA / Bolu F Tipi Cezaevi – Özgür Gündem
Yeni Müdahaleciliğin Bölgesel Niteliği ve Devrimci Siyaset – Önder İŞLEYEN – Muhalefet.org
Alberto Toscano İle Söyleşi: “Marksizm Son Otuz Yıldır Bir Kriz Değil Belki De Altın Çağını Yaşıyor” – Jiyan
Wall Street İşgalcilerinin ‘Biz % 99’uz’ Sloganı En Güzel Slogan – 3 – Özgür UÇKAN – Türk İnternet
Gotham City’de Proletaryanın Diktatörlüğü – Slavoj ŽIŽEK – Birgün

Dans Les Arbres Official
Dans Les Arbres Informative via ECM Records
Dans Les Arbres – Canopée Album Review By Stef via Free Jazz
Sidsel Endresen Official
Stian Westerhus Official
Sidsel Endresen & Stian Westerhus – Didymoi Dreams Album Informative via Rune Grammofon
Sidsel Endresen & Stian Westerhus – Didymoi Dreams Album Review By Themilkman via The Milk Factory
Emanuele de Raymondi Official
Oğuz Büyükberber Official
Emanuele de Raymondi – Buyukberber Variations Album Informative via ZerOKilled Music
kenarlık #9: Emanuele de Raymondi – Buyukberber Variations – dRWarp – Deuss Ex Machina
Mika Vainio Official via Media Loca
Mika Vainio – Fe3O4 – Magnetite Album Informative via Touch
Mika Vainio Interview By Vito CAMARRETTA via Chain D.L.K.
VNDL Official via Facebook
VNDL At Soundcloud
VNDL – Gahrena: Paysages Electriques Album Review via Igloo Magazine
Björk Official
Alva Noto Official
Dark Matter Details via Björk.fr

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo  – PromosMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
matches by b r e e via flickr
b r e e’s flickr page

>>>>>Poemé
Hücremde Ayışığı – Refik DURBAŞ

Sesimi sesinin üstüne koyma
kara gecede, karanlıkta, acılı
yüreğimde yeşerdiyse de alevi ölümün
kan boğmadı daha korkuyu
kırılmadı kin ve öfkenin fidanı

Sesini sesimin üstüne koyma
ağzımda prangası tutuklu rüzgâr

Yanlış arama ölümden başka
kurşuna dizilen resimlerde
acıyla örülmüşse cesetler
ve ağlıyorsa hücremde ayışığı
üzgün değilim, hüzünlü asla

Yanlış arama ölümden başka
sırtımda falakası tutuklu rüzgâr

Yüreğimde mezarlar açma artık
kazıdım hücremin duvarına çünkü
zamanı kucaklayan öfkemi
acıdan üretilen sesimi
gençliği damıtılmış günlerimi

Yüreğimde mezarlar açma artık
elinde kırbaçları tutuklu rüzgâr

Çıplak taş, demir kapı, sessizlik
korkuyu mu bekliyor o nöbetçi
niçin hiç konuşmuyor yıldızlar
şafak söktüyse nerde kar filizleri
uyusam uyansam her yerde bahar

Çıplak taş, demir kapı, sessizlik
sesimde zincirleri tutuklu rüzgâr

Tek değilim artık, çoğaldım ölüme
deli rüzgâr, çıplak suyun rahminde
artık ne hücrem, ne yalnızlık
eskisinden düşmanım karanlığa
ama hâlâ yanıyor yüreğimde işkence

Tek değilim artık, çoğaldım ölüme
yüzümde kelepçesi tutuklu rüzgâr

-Söyle kim hak kazandı ölüme
Kaynakça

kenarlık # 9 – emanuele de raymondi-buyukberber variations (zkcd057 / zerokilled music)

Leave a comment

algıların derinliklerinden çok albenisi, ambalajlarıyla ilgilenilmesi neticesinde ortaya otokratik, dediğim dedik çaldığım düdük kalakalan bir yapı meydana gelir. herkesin diline pelesenk edilmiş olan hoşgörü deryasının nasıl da kısıtlı v oluşumu bunca çaba gerektirirken aniden, birden, öylesine üstünün çizilmesinin nasıl oluşturulduğunun da aynalayıcısıdır. kolay yollardan geçilmemektedir. kolayda da değildir hani bütün bu yaşananlar. gel gelelim aklımız dediğimiz şey hemen tüm bu gümbürtü olup biterken bir yerde uyanmayı, fark etmenin gerekliliğini hatırlatırken nere v hangi düzene kadar ambalajlar, dış vurgulamalar ile zaman heder edilesidir. haddizatında gündelikliğin amanvermez bir biçimde suskunlaştıran, demoralize eden, sinirleri yay gibi gerdiren, yarını düşünmeye fırsat bile tanıtmayarak her dem istim üstünde tutturan yapısında seçtiğimiz, seçtiklerimiz bizleri bu düzeneğin pasif bir parçası olmaktan alıkoyacak yegane şey olacaktır. düşünebildiğimiz vakit bir şeylere erebilmek, illa alim olmak için değil nedenlerin sorgulanabildiği, nasıllara yanıt bulunabildiği bir güncelliğe ulaşabilmek için söz konusu edilebilecektir. edilmeli v üzerine düşünülmelidir bu kör parmağım gözüme sirayetinin vakialar silsilesinin hepi topundan arta kalan şeylerin toplamda bir toplu iğne başından daha can yakıcı olduğunun idrakıdır. idrak edilmesidir. edimleri kollektifleştirip tekil bir kurgudan öteye taşıyabilmek biraz da çabalanımın gerekliliğini sürekli yineleyerek söz konusu edilebilir. olduğumuzu varsaydığımız noktanın ne kadar ileri olduğunu yahutta kat ettiğimiz mesafenin ne kadarını arşınladığımız akla düştüğünde bunu gözlemleyebilmek daha bir mümkündür. daha bir gerçek. yalanlardan uyanıldığı vakit sektirmeden doğruların yolunu oluşturabilmek taşın altına elini koymaya bi’zahmet değil gönülden çabalayarak mümkün olacaktır. bu böyledir.

sesli tahayyüller çoğu durumda bu sıkış tıkış kalınan iki arada bir derede hallerin ötesine ulaşabilmek, algının tek v değiştirilmez tahakküm perspektifine karşı nefes alabilmek için gereksinim duyulabilecek bir sanatsal kestirmedir. kısayollar konusunda bağışıklık kazanmış bünyeler için edimin, ömrünün sonuna kadar göremeyeceğiniz diğer yönlerini işitip, tam v net bir biçimde hissederek, seyreyleyerek kendi cümlelerinizi oluşturabilmeniz için bir geçiş imkanı, saha oluşturacağı afakidir. belirginleştirilmesinden çok zihnin bulanıklaştırılmasına müsammaha gösterilen, soruları v sorguları bir kenara terk edip hayatın güzelliklerinden dem vurulmasını mütemadiyen fiştekleyen zamane sığlığının mihmandarları yanında (erki, iktidarı, payandaları vd.) sanatsal dönüşümler, lehimlemeler, seslendirmeler her derde lazım olacak bir sunuşu kulaklarımıza ulaştırmaktadır. dikkatle dinleyene! orkestral yapılardan elektronik seslerle kurduğu sanal düzlüklere kadar resmedişin farklı bir odağı üzerinde sesler türeten emanuele de raymondi’nin bizlerin bu yurdun adı anılması gerekli avant-garde, elektroakustik sanatçılarından, klarinet virtüözü oğuz büyükberber ile kreuzberg’de kayıt altına aldığı büyükberber variations albümünü kısaca değindiklerimize paralel bir ara yol olarak değerlendirmek, kaynakça olarak tasvirine girişmek mümkün v olasıdır. sentez denilenin ulaşılmaz bir simya ya da tam aksi istikamette simya için dört dönülen bir heder edici çabalar toplamı olgusunun ötesine taşınabilecek kadar kıymeti bilinesi bir sesler geçidi kulaklarımıza ulaştırılmaktadır. boşluk vurgusuna sıklıkla haiz olunan, üretilen alanı dolduran ambiyans tonu ile günün kakafonisinin birbirinden tam olarak ayrıştığı anları iliştiren, denkleştiren bir ses mihmandarlığı olarak sunmak sanırız doğru olacaktır büyükberber variations albümünü. oğuz büyükberber’in tek seferlik kayıtlarının, kaydedildiği düzlemde yankılarının edinilmesiyle, tekrarın bilgisayarda sanal bir biçimde değil tamamen gerçeklik bağlamında mevziler dahilinde topluca v rastalantısal olarak değerlendirildiği bir bilmece karşımıza çıkartılmaktadır. raymondi’nin elektronik tuşesi, kontraları, ses kulvarları v katmanları arasında seyyahlığı ile emprovize bir zamane okumasına girişebilmek dinleyene bırakılmaktadır. yüzeysel bir tasvir yığınından ziyadesiyle uzak, sese odaklanıldıkça meramın daha yakınca keşfedilebileceği bir toparlayış nihayetinde kaydın ilk kısmından en sonuna kadar kendini yineleten, dönüştüren, bir ya da daha fazla tahayyül ile beraber yenilikçi, cesur bir kurgu meydana getirilir. türk elektronik entelijansiyasının mimaroğlu, arel’den sonra devamlılığı getirilecekse eğer tıpkı; helvacığlu, tüzün, maral gibi isimlerin yamacında / dolaylarında seyrüsefer eyleyen büyükberber gibi modern kompozitörlerin kayıt, kolaj v ortak çalışmalarına emanuele de raymondi’nin merceğinden yansıyanlar gibi sesler ile söz konusu edilebilecektir. kulak verelim…


Emanuele de Raymondi | Buyukberber Variations from ZerOKilled Music on Vimeo.

emanuele de raymondi official
oğuz büyükberber official
emanuele de raymondi | buyukberber variations official informative via zerokilled music
oğuz büyükberber – ara albümü üzerine – okan aydın – aksi istikamet via cazkolik

Deuss Ex Machina # 412 – annak ellenére, azzal a kívánsággal, és szeretnének

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_412_–_annak ellenére, azzal a kívánsággal, és szeretnének

06 Ağustos 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Heiner Goebbels-The Wind (ECM New Series)
>2<-Heiner Goebbels-The Thunder (ECM New Series)
>3<-İlhan Mimaroğlu-Letting A Hundred Flowers Blossom (Southport Records)
>4<-İlhan Mimaroğlu-Melody Lost And Found (Southport Records)
>5<-Erdem Helvacıoğlu-Sadness (New Series Framework-Sub Rosa)
>6<-Erdem Helvacıoğlu-Love (New Series Framework-Sub Rosa)
>7<-Steve Roden & Machinefabriek-Ice Bow (Eat, Sleep, Repeat)
>8<-Steve Roden & Machinefabriek-Wind (Eat, Sleep, Repeat)
>9<-Biosphere-Rimanti In Pace (Biophon Records)
>10<-Biosphere-Mutata (Biophon Records)
>11<-Sabi-The Last Emperor (Electric Sheep)
>12<-Yuanyuan-War And Peace (Electric Sheep)

annak ellenére, azzal a kívánsággal, és szeretnének
(412)

yapboz tahtasının tam da ortasında, ortalık yerinde hamlelerin açıktan düz ayak gerçekleştirildiği her bir adımın handiyse tartılmasına, ölçülüp de biçilmesine gerek dahi duyulmadan yinelenerek her dem, daima tekrarlandığı, tekrarlarının sahneyi donattığı, uygulamaya geçirildiği zaman diliminde başa getirilenlerin her biri bir yerinden elde kalmakta olan körlemesine hiddet tasvirleri v adımlamalarının nasıl da elbirliğiyle kotarıldığını, süreklilik kazandırıldığını anlamlandırmaktadır. ucu çoktandır kaçırılmış olanın gündelikliğin tam merkezinde getirilmiş olanları yalapşap, basmakalıp algılar, tepkimeler v daha fazlasıyla donatarak, karşılayarak içinde kalakaldığımız bu gayya kuyusu halinin tam v kesintisiz bir biçimde sürdürülebildiğini gözlemleyebilmek mümkün v olasıdır. her durum, olup biten karşısında insani olanı, insana gerekli olanı savunabilmenin, muhafaza edebilmenin göstere göstere sınırlandırmalara tabii tutulduğu, onu yaparsanız şöyle, bunu yaparsanız böyle denilerek “kırmızı çizgi” vurgusuna sahip çıkıldığı, aba altından sopaların sallandığı, nefretin sıradanlaştırılmasına bir iki v daha fazla çabalayış ile belletilmeye v nüfuz ettirilmeye gayretkeş olunan zaman mevhumunda sürekliliği çoğaltılan yegane şey mesnetsiz yaftalayışlar, anlamı v kapsamı hepten her dem belirgin olan ırkçı, ayrıştırıcı seslendirişlerdir.

hakir görmenin hakaretamizliğe giden yol bellenmesinden, bir denklik var evet bi’tabii ki o da senin, diğerinin ötekisi olduğu girizgahlarına, seslendirmelerine paralel bir mevhumu öz be öz kin kusup, nefret saçan örnekleyişlerin fazlasıyla betimlendirilmesidir. dillendirişlerle dile pelesenk eylenmesidir. hepimiz görünüşte, kitaba kaideye göre aynıyız v bir örnek olmasak da belirgin bir biçimde dengizdir bir biçimde. gelgelelim bu kısanın hemen dibinde bazılarımız birbirlerine daha benzeştir hemen bu yönergenin dışına aleleacele taşınan. ötelenen. bazılarımız daha eşittir bir kısmımızın bir türlü yüzünü göremediği merhametle soluğu tazelenen, tazelendiğini varsaymakla kendini avutan. her dem pohpohlanan. kimimiz daha eşittir o eşitlikten ne kast edildiğini tamamen yanlış algılayıp hep nalıncı keserini, hesabını kitabını ona göre yapan. diğerlerinin canı cehenneme diskuru içerisinde, demediğini koymamasına, yapmadığını bırakmamasına karşın hala hümanistim ben ayaklarına yatan, yattıkça daha çok batan. hepimiz bu yapboz tahtasının bir ucundan diğerine hamle olsun diye sürülmekteyizdir ama bazılarımız doğuştan sabit v sabık. kendi bildiklerinden zerre şaşmaksızın oldukları yeri korunaklı hale dönüştüren başta dediğimiz kurala göre eşitliğin görece bir yanılsama olduğunu şüphe taşımaz bir biçimde yineletip, canlandıran.

turnusoller kendilerinden önce devreye konulan, araya sıkıştırılan tavrımız bu denilerek önemsenen, ileri sürülen şeylerin nelerden mülhem olduğunu fısıldarken hala biteviye ama v fakatlara bel bağlanmasınadır hedefleyişimiz, sözcüğümüz ile sunmaya çalıştığımız. sorguların çok uzun zamandır devre dışında tutulduğu, her neye yanılıyorsa, her neye kederlenilip nihai bir çözümün v çözümlemenin yolları aşınlanmaya çalışılıyorsa onun tam karşısına oldurulmazlık şerhinin eklemlenebiliyor olmasına bu devrenin kerhen değil sabit bir biçimde sürekli yinelenen bir sav v yol olarak benimsenmesindeki kadüklüğün olağanlaştırılmasınadır söylenişimiz. kendimiz işitip kendimizin yazdığı, kendimizin bilip onların hep işlerine gelmeyen kısımlar olarak değerlendirme çabasına giriştikleri ne önemi var, şimdi yeri mi betiklerine sıklıkla başvurdukları bir mevhumun has v öz özetleyişidir bütün bu didişerek durduğumuz. dur durak bilmeksizin katışıksız bir hiddet sarmalının alenen boyunduruğu altında hemen hiç doğrunun geriye bırakılmaması düşünce edimini derdest edebilmek, konuşulamaz kılmak adına yapılıp, eylenlenlerin toplamınadır göndermeler v bir kaç satırlık tevatürler.

bugün bu ahvalin dahilinde hala söze başlayamamanın, sözü bir türlü hasbı-halin merkezine konumlandıramamanın, esasa getirememenin her seferinde o yaşananların son olduğunu, bu tepki arsızlığının, ipi çoktandır kaçmış, boyası artık pare pare dökülen algıların yeterince zararını yaşamamış gibi devamlılığına çabalayış düşündürücü değil midir? bir tespitin yahut tavrın veya lafın muktedir elinden koskocaman bir çığ haline evrilebilmesinin evet bunun muktedir v payandalarının esası hasır altı etmelerindeki mesnetsizliklerine vurgudur, sürekliliği karşısında ses etmek ne zaman mümkünatlar dahilinde olacaktır. o yoktur, bu hiç yoktur sorun dediğiniz kişisel algıya göre değişir. eli kalem tutandan gerekirse terörist veyahutta sempatizan yaratılabilir. ki bu doğaldır!. devletu alimizin şahane ayrıştırma v kindarlığını kime v neye göre şekillendirebilmek isterse ona göre hamlelerini yapabildiği hileli bir oyundur bu adına hayat dediğimiz değil mi? inanç sistemi bizlere benzeşmeyen ötekidir, vurun abalıyadır!. ibadethaneler işaret ettiğimizdir ki o da bilindiği üzere tektir, yaşamanın, nefes alabilmenin bu lahasümüt cinnet deryasında her daim geçer akçesi, kuralları bunlardır. bir denilenin iki edilmemesine bu tekrara hiç girişilmedikçe, ses verilmedikçe mübalağasız toz pembe bir tasvir deryasının ortalık yerinde hayat (sefalar) sürdüğümüzü öne sürebilen bunu bunca gıybet, ağır felaketin arasında yinelenebiliriğine dair derlenişimizdir bu meramın özü.

dertlenilesi şeylerin nasıl hayati olduklarına ufak da olsa bir ayna tutabilmektir. fark ettirmektir. bildiğimizi varsaydıklarımız bir mizansen birer kurgunun değil tam aksine böylesine nasıl denk gelebililiyoruz sorgusunu otomatik olarak zihne düşüren bir bütünlükten mülhem olduğunu yinelediğimizdeyse bu çaba bireysel değil her birimiz için önemli bir nihai anlamı pekiştirecek anlamı meydana  çıkartacaktır. anlam eşiğini meydana getirecektir. şaşırmaktan daha fazlasını bilmeyen, iyinin ta kendisiyle vuslat olunduğunda -hadi cancağazım diyerek kendi kendini uyaran, sabit bir otokontrol mekanizmasına sahip bireyler olarak gidişatın taşıyıp götürdüğü nokta her dem düşünülesidir. had v hudut belirlemek konusunda cevvaliyetlerini esirgemeyenlerin, topu asla sahadan uzakta tutmayanların sözünü sakınmayanların elbirliğiyle yaptıkları büyük fenalıklardan birisi de budur. roboskî’nin yarasını şemzinan’la kapatmak, foça’da olan biteni ileri sürüp amed’i daha yaşanılmaz kılmak, bu dağın başı benim bu sınırların şuraları bizim çıkarsayış v atfedişi hatta düşlenişi bile ikileme gerek koymaksızın bütün yapıdan, nasıl da el çabukluğuyla ayrıştırıldığımızın vesikasını oluşturmaktadır. acıları yarıştırmak, ölümü kutsamak, birini diğerinden üstün tutup inat v kör bir tahammülsüzlükle, hınç ile diğerinin üzerinde tepinmek v daha fazlasına teşebbüs etmek zaman mevhumu milenyum’un on ikinci yılını gösterirken düşündürücü hüzünbaz v yıpratıcı değil midir?

nedir nicedir bu cinnet halin taşıdıklarının hemen hiç eksiksiz gediksiz uçurumun kenarı olduğuna ayılacak, utanılacak, gırtlak gırtlağa girişilmesine dur denilecektir. acının, gözyaşının, kederin v elemin “rengi” var mıdır? acının, elemin v gözyaşının birini diğerinden ayrıştırılacak bir yanı, hali var mıdır? neo liberalizm’in her gün oyun kartları değiştirilirken, yeni hamlelerle düzenlenen, şekil değiştirilip durulan bu sofrada denk düşürüldüğümüz, kapının eşiğinde sizi bekliyordu denilerek ambalajı aniden açılan, hayatlarımızın merkezine konumlandırılan acılar değil midir? bile isteye bata çıka gel gelelim yılmadan yorulmadan varoluşu hiçe sayıp kapsayışı taca atıp durarak, işkenceci başından müdür, bombacıdan amir, zıvanasından her dem vakitsizce çıkarak zehir zemberek söz v demeçleri sıralayabilenleri vezir, estikçe mangalda kül bırakmayan gel gelelim hiçbir sorunu tam v net, eksiksiz v gediksiz çözüme ulaştıramayanlardan başvezirliğe taltif edilip onurlandırılarak büyük başların yönettiği bu engebesi bol satranç oyununda piyonluk görevini yılmadan sürdürenlerin, yozdillerini, nefret tespitlerini işittiğimiz karşılaştığımız bu diyar hala bizim midir? bizleri (her kim olursak olalım) asmayıp da besleyelim mi hadsizliğinden farklı düşünmeyen, günü okumayan, derdin merhemini değil yarayı daha çok kanırtmayı, bunun için de katışıksız hiddeti pışpışlayan, can alan bu diyar hala bizim midir?

halihazırdaki portrenin dişe dokunurluk kısmını bir kenara bırakalım sorun mesnedinin kendisine karşı olan duyarlılığının hangi seviyede bulunduğunu göz önüne alırsanız, kürt kelimesinden çekinilmeksizin alenen tiksinilen, iğneleme v seslendirmelerin bir algının normalleştirilmesi sürecinde–bildiğiniz ırkçılık- durmaksızın başka başka evrelerinin sergilenebildiği, göz yumulduğu bu diyar bizim midir? ermeni kelimesinin deyyusun suç ortakları arasında anılmasındaki yüzsüzlüğün daimiliğinden, süryani denilince yok oluşlarından istifade ederek kalan izlerinin de silinmesine teşne olunabilen, türk denildi mi birlik v beraberlik vurgusu v çıkarsamasının paralelinde yalnızlaştırılan yalnızlığa mahkum edilen gücü yedi düvel(d)e yettiğinden söz açılsa da burayı yaşanılır kılmaktan uzak tutan bu terminoloji, bu gerçekten vahvahlanılası sahipleniş ile bu diyar halen bizlerin midir? portre; tezini mübalağa taşıtmaz bir biçimde sunumlandırırken her acaba, ama, fakat , gelgelelim hile hurda v desisenin vakit sektirmeden ikrarının yolu v yamacında düşünelim tüm benliğimizle beraber, tezer özlü’nün kelamına da sığınarak “bu ülke hala bizim mi, yoksa bizi unufak, lal, suskun, ölü kılmaya yemin içmişlerin yurdu” mudur?

sesli meram bağları
heiner goebbels official
heiner goebbels – stifters dinge review bu greg barbick via blogcritics
ilhan mimaroğlu wikipedia
ilhan mimaroğlu özel yayını – deuss ex machina
erdem helvacıoğlu official
erdem helvacıoğlu – timeless waves official
steve roden official
machinefabriek aka rutger zuydervelt official
biosphere official
biosphere – l’incoronazione di poppea review by josh becker via bpm
sabi official
ryuichi sakamoto tribute album via electric sheep

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Promos – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
untitled by bas bogers via flickr
bas bogers flickr page

>>>>>Poemé
İşaret Fişeği – Friedrich NIETZSCHE*

Burada, adanın denizlerin ortasında çıkıverdiği,
bir kurban taşı gibi birdenbire yükseldiği yerde,
burada, kara göklerin altında tutuşturuyor
Zerdüşt koca ateşini,
yollarını kaybetmiş gemicilere işaret ateşi,
bir cevap verebileceklere soru işareti…

Beyaz-gri karınlı bu alev
-arzulaması yalıyor soğuk uzaklıkları,
hep daha arı yüksekliklere uzatıyor boynunu-
sabırsızlıkla dikelmiş bir yılan:
bu işareti takıyorum kendi kendime.
Benim ruhumdur bu alev:

Kanmazca susuz hep yeni uzaklıklara,
durgun yalazını fırlatıyor, yukarlara.
Ne demeğe kaçtı Zerdüşt hayvandan da insandan da?
Ne demeğe bıraktı sağlam karaları?
altı yalnızlığı tanımıştı bile
ama yetmedi ona denizin yalnızlığı,
ada bıraktı tırmansın, tepe bıraktı yansın, alev olsun,
bir yedinci yalnızlığı, yukarıya,
attı şimdi oltasını arayışla,
Ey yollarını kaybetmiş denizciler! Ey sönmüş yıldızların artıkları!
Siz ey geleceğin denizcileri! Ey keşfedilmemiş gökler!

İşte atıyorum bütün yalnızlara oltamı:
bir cevap verin alevin sabırsızlığına,
yakalayın bana, yüksek dağlarda bekleyen balıkçıya
yedinci, sonuncu yalnızlığımı!

Çeviri: Oruç ARUOBA
Kaynakça: Şiir

Deuss Ex Machina # 411 – la libereco de ĉiuj estas esenca al mia libereco

Leave a comment

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_411_–_la libereco de ĉiuj estas esenca al mia libereco

30 Temmuz 2012 Pazartesi gecesi “canlı” yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Dolaşıma Çıkartılmayan Seslerle Yeni Tümceler Oluşturmak: Diary Of A Record Collector vs. Deuss Ex Machina
Konuk: Sühan GÜRER – Diary Of A Record Collector
Sesli Meram // İlhan Kemaleddin MİMAROĞLU (1926-2012) Anısına…
>1<-İlhan Mimaroğlu-String Quartet No. 4 ("Like There's Tomorrow") Part I (Finnadar Records)
>2<-İlhan Mimaroğlu-Music Plus One For Violin Solo And Electromagnetic Tape (Turnabout)
>3<-İlhan Mimaroğlu-Le Tombeau D'Edgar Poe (Voice: Erdem Buri) (Finnadar Records)
>4<-İlhan Mimaroğlu & Freddie Hubbard And His Quintet-Interlude II (Atlantic)
>5<-İlhan Mimaroğlu & Freddie Hubbard And His Quintet-And Yet There Could Be Love (Atlantic)
>6<-İlhan Mimaroğlu-Agony (Visual Study No. 4, After Arshile Gorky) (Turnabout)

la libereco de ĉiuj estas esenca al mia libereco
(411)

binlercesinden harften, imden mürekkep bir söz simyası, iki seslendiriş bunca biganeliğin yanında kah öyle kah böyle ama bir şekilde hayatlarımıza karışmayı sürdürüyor, hayatlarımızın bunca pejmirdeliğe beyaz bayrak çekmiş hallerine inatla, didişerek yine yeni v yeniden yola çıkabilmenin gerekliliğini zihinlere mıhlıyor. kolay olmayan yollardan geçirilip, her dem tazelenmeye doyulmayan sonuçsuz sınavlardan, bir başka evresi arşınlatılırken durmadan yapılan hataları görebilmek için sözler, seslenişler önümüze geniş sahalar çıkartıyor. görebilmek için çabalayana kazın ayağından çok daha gerçekçi tespitlerin, tutumların v viranlığı modernizm diyerek yutturma gayretkeşliğinin neticede hangi bedellerinin ödenmesi gerektiğini, gerekeceğini fark ettiriyor. bu ülkede yaşayabilmenin, soluk alıp vermenin kendi düzeneğinden çok daha teferruatlı, basbayağı yorucu olan bir hal toplamından ibaret olduğunu yinelemek söz konusu oluyor. geliyoruz, dolanıyoruz, dönüyoruz hesapta bolca deviniyoruz sonuçta dövünmekten, dövülmekten, hakir görülüp hizanın içerisine dehlenmekten başkasına da reva görülmüyoruz.

yüzümüze denilmeyenin, arkamızdan çevrilmeyenin kalmadığı bu dövmeyi farz, sövmeyi normal az biraz ipin ucu kaçtı mı sahneden kaçar adım uzaklaşıp olanları bitenleri münferit münferit diye sayıklamanın bedellerini hep beraber ödediğimiz bir coğrafyada kelama karışabilmek hala öylesine yokuş yukarı bir tecrübedir ki her sözcüğünüzü özenle, itinayla seçerek ancak bir şeylerin varlığını v açmış olduğu yaraların başımıza çıkarttıklarından dem vurabilmek mümkün oluyor. yahutta bizler öyle adlediyoruz. kolaya sığınılıp iki arada bir derede uygulamaya geçirilenler bir tur iki tur derken resmen bütün hayatı zapturapt altına alan bencilliğin, adam seçiciliğin, ikilemlerle bolcana kaytarma v kayırmalarla beraber cümbür cemaat şekillendirildiği bir sath dahilinde nereye gidiyoruz sorgu, tespit v endişelerinin yanında daha gerçekçil yabana atılmaması gereken konular önümüzde dikiliyor. önümüzde yükseliyor. biganeliğin devletin vurduğu yerde gül biter çıkarsamasının nasıl da kadük bir bakışım toplamı olduğunu bir kereliğine dikkatle göz gezdirdiğimizde, anaakım medyasının suskunluğa eyvallah çekmiş halleri arasında satır satır yalanlarıyla örmeye devam ettikleri bu güzel ülke masalının nasıl boyasının akıp, pasının enikonu göründüğü meydana çıktığından bahis açıldığında sanırız ne demek istediğimiz daha yalın bir biçimde ortaya çıkacaktır.

her durum v şart altında olmayan şeylerin oluyor, oluyor hem de çok güzel oluyor diye nakşedildiği, bahşedilenlerin birer fecaat değil de piyangodan çıkan amorti gibi sevinilesi bir garabet olarak savlandığı, yok yok oralarda özgürlük yok buralarda otorkasi bol, şuralarda her anın kollandığı bir kısıtlanma, diktatörlük mevcut, mevcudiyetini korumakta diye tıslanmaktayken bizahati buraların yarı açık cezaevinden pek de farkının kalmadığının ikrarından yola çıkarsak; nerede durduğumuz v hangi zorunlu engeller, aşılmaz kırmızı çizgilerle yüz göz olduğumuz meydana çıkacaktır. insanlığımızın değil kimci olduğumuz daha mühimdir çünkü. dini bireyin kendi seçimleri olarak yaşamasının veya yaşamının neresinde nasıl bir tavırla uygulayacağı hep bir kullanım kılavuzu işlevi gören muktedir dilinin kendisinin yönlendirmesiyle söz konusudur. aklının yettiğini, gözünün gördüğünü, kulağının duyduğunu çekincesiz, salt bir hatanın peşinden gidilmesindense doğrunun ortak çaba v çıkarsamalarla meydana getirilebileceğine biatın, oldurulabilirliğin hala ütopik olarak değerlendirildiği bir zamanda dilden medet ummanın akıldan fikiri türetmenin, benzeş hınç dalgalarının, öfke patlamalarının, hep kin kusup kime ne dedik ki biz yahu diye böbürlenmelerin karşısında insan olma, vicdan sahibi kalma diskurlarını birer ambalaj olarak değil gerçeğin ta kendisi olarak kullanabilmenin neresine müdahale edileceğinin şaşırıldığı bir güncellikteyiz vesselam.

derli toplu enikonu sadece göz ucuyla bile bakıldığında gündem denilegelenin bunca engellemeye karşın tek bir doğru olarak sunageldiği yegane şey, bütün bu gıybetin ortasında sergilenenlerin sonrasında insan kalanların hala inat edenlerin kimler olduğunun anlaşılabilirliğidir. herkesi birbirinden ayrıştırmak, gerçek nifak tohumu ekmenin neresinden tutulsa elde kalan yapısında, kör kör parmağım gözüne insanları birbirilerine kırdırmak, daha yaşını başını almayan insanları otuz yıldır devam eden bir savaşın piyonları! olarak ileriye sürme cesaretini hala muhafaza edip, dağlarda, köylerde gidip de görmediğimiz yerlerde insanları yerlerinden yurtlarından edip herşeylerini yakıp yıkmanın dümdüz etmenin, savaç mafyalarına hepimizin emeğini çarçur edip harcamanın dahası canları göz göre göre ölüme, karanlığa teslim etmenin, kandan medet umup hakları, halkları birbirinden ayrıştırmanın en dikenli yollarında yürüdüğümüz bir güncellikte her anımızın bir sınav olduğu muhakkaktır. tükürükle boğarız, fiskemizle yok ederiz diye buyurulanların, hedeflenenlerin insan canı olduğundan zerre kuşku duyulmaması gerekli olduğunu bilmiyoruz kaçıncı kere tekrar etme zaruriyeti vardır.

düz ovada siyaset yapmanın önünü alabilmek için uydur kaydır iddianameler ile kargaları bile güldüren seçme saçmalamalarla beraber hakkaniyetli bir konuşmanın, dirayetli bir savunuşun değil tam da istedikleri gibi kör bir şiddetin esiri olup bu cehennem modelinin sürekliliğini sağlanması hangimizin faydasınadır hiç düşündünüz mü? yerini yurdunu peşkeş çekmek istemeyen, doğasını savunan, yaşamın getirdiklerini az da olsa günyüzü görebildiği anları elinden alınmasına isyan eden, her hukuksuzluğa aynı eşit mesafeden benzeş, çıkar için değil gerekli olan o olduğu için karşı duran, bireyim ben v özgür irademle beraber bu kararlarımı alıyorum diye ses veren herkese teröristsin, terörün maşasısın yakıştırması artık ayıp kaçmıyor mu? binlerce insanın canından sonra hala ulaşabildiğimiz nokta burası mı bu kör gayya kuyu timsali hal midir? yiye yiye birbirimizi, klavye delikanlılarının sen de mi x’sin fantazyalarının salyalarını akıta akıta ota boka müdahil olup neyden haberdar olduğunu bile bilmediği neye hizmet ettiğini asla anlamak konusunda ilerlenilmeyen bir cenahta tutuklu kalmanın, dışarıda kalmanın ne gibi farkları kalmıştır ki, hala kalmış mıdır? ulusal gururumuz diye övündüğümüz yegane şeyimiz kandan medet ummak mıdır, her anın içinde bir kere daha tekrar edilen kucaklaşma denilegelen muktedir ağzı böyle bir şey midir?

savaş ortamı devam ederken, kentlerde yüz çevirilen, bireysel hakları ellerinden alınan, gık demelerine -müsammaha gösterilmeksizin kış kışlanan, “ekmek elden su gölden” yaşamadıklarını bildikleriniz, tıpkı size, öbürüne benzeyen insanlara reva gördükleriniz, sadece bu kirli savaşın kendisinde değil, hes’ karşıtlığında, eğitiminin nasıl olması gerektiği konusunda seslenişlerde, demokrasi denilenin sakız markası değil bir hakikat olduğunu vurgulamak isteyenlerde, geçmişin tozlu raflarında kaldığı sanılan şeylerin nasıl hala el altında capcanlı tutulduğunu vesikalayan işkencenin müdanasız sahiplenilişine bir dur demek isteyenlere, gazın, copun bombanın hiddetinin diğer yanında sanal gerçek fark etmez bir de ötekisi savını devamlı diri tutacak, hıncınızı onlardan alın diye hedef gibi ortalık yerde adlandırılanlara uzanan bir secere ile yolumuz nereye götürüyor hiç ayıyor, farkına eriyor musunuz? herşey halen masal mı görünüyor, güzel!!! potansiyellerin denendiği, hakkaniyetli ölümlerin adetli, bizim canımız değil onların canları yanıyor kem küm, rerörerö diye diye boyuna hep aynı teraneden güftesi bestesinin dosdoğru ırkçılık olan bir söylem yığını karşısında bu cinnet hal toplamında meramın içerisinde görünenlerden sonra hala mı fark etmiyorsunuz! farkına ermiyorsunuz.

kindarlığın olağanlaştırıldığı bir sahanlıkta cehennemi aramaya gerek yok mütemadiyen güncelleniyor işte bu kara parçası, her anında acının bir kere daha yinelendiği, bir felaketin daha olurunun verildiği… görüyor musunuz! sonsuz bir döngünün içerisinde hemen hiç bitmeyecek, sonu bir türlü getirilmeyecek, layığı hakkı bir türlü tahsis edilmeyecek, özgünlüğü bağlamı sorguya tutulmaktan, asla nihai bir neticeye vardırılmayacak olan edimlerin toplu geçidine sahne olunan bir güncelliğin dahilinden bildiriyoruz. baskıcılığın, biteviye töhmetin, alabildiğince genellemelerin, ağırlığınca gıybetin vakit kaybetmeksizin uygulamaya konulduğu, karanlığın ne manaya geldiğini yalın bir gerçeklik olarak tasavvur edebilmeyi mümkün kılan bir güncelliğin içerisinde yol almaya çalışıyoruz. değme edebi yazınsalların metaforlarında bütünleştirilen, birbirine denk düşürülen şeylerin iş bu gerçeklik dünyasında, bunca vehamet toparlaması dahilinde nasıl ütopik konum v konuşlandırmalar, çıkarsama v tahliller dizgesinin ötesinde basbayağı birer can yakıcı unsur haline dönüştürüldüğüne tanıklık ediyoruz. masallar tükenirken, gerçeklerin acıtıcı birer tecrübe haline dönüştürüldüğü kinin, nefretin, lincin, şiddetin olumlanmasının, hala ipe sapa gelmez savunuşlarla kol kanat gerinip, savunulup güncelliğinin korunduğuna vahvahlandığımız bir döngüyü arşınlıyoruz.

bir aşağı bir yukarı iş bu gayya kuyusunun en gizli dehlizlerine çekilirken hala toz pembe hayallerden dem vurulabilmesinin, hemen her şeyin münferit, kolaylıkla halledilip aşılabilecek birer sınayış olduğundan dem vurulup bahis açılabilen günde yaşıyoruz. günlerden geçiyoruz. varsayıyoruz. basitleştirilip aşıldığı sanılan engellerin, kural kaidesine göre hareket edilip onarıldığı varsayılan aksaklıkların, tümünde demokrasi sınavına çok çalışıldığı vurgulanan ama her defasında yine sıfır çekilip oturulan bir düzenin bileşkesinde yarınlarımızın ne hallere konulduğunu düşünerek ömrümüzü tüketiyoruz. ümidin lime lime edilmesinin tam da yanında bitiriliveren sorun çözme potansiyelinin, algısının nasıl da koruma kalkanları, alarm devrelerini harekete geçirildiği bir laboratuar haline indirgenip dönüştürüldüğünü deneyimlediğimiz pusulara düşmeden ilerlemeye gayret ediyoruz. sabit kaldığımız, sabitlendiğimiz bataklık hepimizi içine çekerken hala insani olanın ne olduğu yahutta olması gerektiğine dair didinip duruyoruz. elimizden ç(alınan) ümidin, saklanıp esirgenen adaletin, binbir türlü hinlik ile unutturulmaya gayret olunan hakların, üzeri örtülmeye çalışılan soru v sorunların nihayetinde bu pejmürdelik saiğinin devamlılığının hiçbirimizi kurtarmayacağını biliyor v görüyoruz. anlıyoruz!.

ötelenmeksizin, yarına havale edilmeksizin bir şeylerin, sorun mesnetinin, vakia nam atfedilenlerin evet buna kolayca dökümlenen, iliştirilen hazır burada bu bileşke, küme var onu da dolduralım böyle böyle diye gün kurtarmalar v daha fazlasının, günü kurtarıyoruz yollu varsayıklamaların naçar bir ataletten daha ötesini mümkün kılmadığının, her ne varsa onun gazını alıp yola devam şıkkının seçeneğinin diri tutulduğunu el altında muhafaza edildiğini yinelemek istiyoruz.devletin deneklik olarak kendi halkı üzerinde uyguladıklarının, uygulamaya giriştiklerinin hemen pek çoğunun belirli sabitlerle, aşılmasına müsammaha gösterilmeyen kırmızı çizgilerle donatılmış birer sahayı geride bıraktığını, onun da çözümlemeyi değil tam aksine batalıkta nefesimizi daha uzunca bir süre kesen bir yapı, kurgu timsali olduğunu yinelemek istiyoruz. denekliği olumlamaya gayret ederken hemen hemen hiç durmak, duraksamaksızın hiddetin yeni aşamalarının, şiddetin kör yapılarının, lafın, kelamın değil vurdulu kırdılı bol sinkaflı sözden çok fiili hakaretleri v hakaretamizliği onore eden bu v benzerine meyil ettiren bir temsilin, timsalin vurgusuna ön ayak olunduğunu göstermek, yeniden dimağlarınıza sunmak istiyoruz.

böyleyken, hal v gidişattan toptan sınıfta kalınmışken hala rol model, örnek ülke, demokrasi beşiği, medeniyetler mirasçısı gibi günümüz literatüründe çokça ön plana çıkartılan şirinlik muskası terennüm, çıkarsayış, değini v atfedişlerin nasıl esamesinin görünürlüğünü, ibret vesikalarının tam da önünü kapattığını, görmek isteyen, buna çabalayanlara şeytanın aklına gelmeyecek davranışların reva görülebildiğini tam v vakit sektirmeksizin devreye sokulabildiğinin ayırdına uyandırabilecek, evet bunu halen yapabilecek bir aynalayıcı olduğunu tekrardan vurgulamak istiyoruz. kurgu v yapı harapken bunu gösterirken hala iyiye gidiye diye vızıkdamanın, baskınlık artmaya devam ederken hayatı olumlayabilmenin ne kadar da polyanna yazınsalıyla benzeş bir tahayyülün yinelemesi olduğunu çözümleyebilmek hala yok o öyle değil, yok bu böyle değil diyebilenler için öncelikli, zaruri bir zihin jimnastiğidir. vakıf olana, çabalayıp durana kilidi açacak anahtardır. artık görülecek gün bırakılmamakta alınacak nefes bile yanımıza kar konulmamaktadır. bir sürümceme diğerini tetiklerken durmaksızın kurulan yeni pusular önümüze çıkmaktadır.

her yapılandırma bu neo liberalizm çarkının, öğütücüsünün değirmenine su taşınırken nelerin gözden çıkartıldığını da dökümlendirecektir. akdemisyeninden, politikacısına, gazetecisinden, öğrencisine, emekçisine sayıları binlerle ifade edilebilen, kitlesel bir kıyımın suskunlaştırılacak birey nüfusunun, persona non grata’ların günden güne arttırıldığını, korku payandasının bir gerçeklik haline dönüştürüldüğünü idrak ettiğinizde sanırız ne demek istediğimiz daha kolay anlamını bulacaktır. konuşmak, dillendirmek daimi bir biçimde dokunan yanar seviyesine sabitlendikçe, elini taşın altına koymak giderek daha zor v daha gözü karartmak mecburiyetini v yılmamayı beraberinde sunmaktadır. yıllar yılıdır beslenen, büyütülen, filizleri geleceğe taşınan nefret turnusolünün, ötekileştirme evrelerinin nasıl bir toparlayış, nasıl bir neticelendiriş öğesi üstünde şekillendirilmeye devam edildiğini sadece bu sathın yaşayanları olan bizler değil, bu cümbür cinnet deryanın dışında ta en dışında olanlar bile fark etmektedir. yorumların şiddet sarmalına teslim olduğu artık sarpa sardığı, kördüğüm haline dönüştürüldüğü bir ahval dahilinde karanlık kapsayışını, sahasını her dem tazelemektedir erebiliyor, görebiliyor musunuz? fikri garabetliklerin sıradan faşizmi tetiklediği, manidar bir halde teşvik ettiği zamanımızda hepimizin bir öteki oldurulması, bir göz altına bir dokuz sütüna çekilecek manşete çekilecek yaftaya bakmaktadır. dikkatinizi cezbediyor mu? görüyor musunuz?

ötekisi olarak tasnifine, ilanına müteakiben kindar nesillerin komutu alanlarınca hücum seçeneğinin, hayatı dar etme gerçekliğinin birer ikişer ayazağa’sından, sürgü’süne, şemzinan’ından muğla’sına uygulandığını, hemen hiç engelsiz bir biçim v tavır ile desteklendiğini olan bitenin üzerinin örtülmesinin, açılan yaraları onulmaz, vicdan yıkımlarını sadece bir anlığına hatırdan çıkartmaktan ötesine taşımadığı belirginken muktedirliğin v payandalarının sergilediklerinin neresi demokrasi, neresi ileri neresi özgün bir çıkarsama, hak veriştir bunun sorgusunu v takdirini sizlere bırakıyoruz? dimağ görüp geçirdiklerini hafızaya kaydettiklerini unutmamakla yükümlüdür. unutturulduğu varsayılanlar er ya da geç beşerinin zihninde canlanmaya, hatırlanmaya müsaittir. yolun yordamın tahrif edildiği, ataletin yüceltildiği, o konular kapandı bu konular suspus, ötekilerini aman kimseler duymasın, özümsenmesin bir veya daha çok kanaldan, katmandan dikte ettirildiği, vurgulandığı bir zamanda tüm persona non grata ilan edilenlerin, bellenenlerin, adaylarının akıllarının hep bir köşesinde tutmaları gereken bir savdır hatırlamak. hatırlanasıdır bunca çektirilenin korkuyu diri tutmak adına pohpohlanan bir şey olduğunun bilindikliğidir.

hatırlanasıdır. bunca çektirilenin korkuyu diri tutmak adına, pohpohlanan bi şey olduğunun bilindikliğidir. hatırlanasıdır. dün ermeni, rum, ezidi, yahudi ne idiyse bugün de zerdüşti, alevi, kürt olmanın, sosyalistim demenin, herşeyden önce insanım ben disturu v söyleminin hedef tahtasına konulmasıdır. hedefe yerleştirilmesindeki  aceleciliktir. linci münferit, hakareti doğal, beraberinde oluşan cinnet ül arz vesikasını da normal bir şeymişçesine savunan dün roboskê, bugün şemzinan, yarın allah bilir hangi yörede dövletin öcünü, milletine örnek olarak sunageldiği, kardeşliği hissettiren acılarda ortak eyleten kestirmeden ayrıştırma fitilini ateşleyen yapıların her ne menem şeylerden mürekkep olduğu basbayağı   hatırlanasıdır. uzlaşı, dirlik, bütünlük v daha fazlaca söylenegelen, refere edilen şeylerin, betimlemelerin cılız birer öğesi olmaktan öte bir hakkaniyet taşımadığı bu ülke portresinde ayan beyan ortadadır. gündelik tasvirin odağındadır. karışık bir resmediş değil tastamam dosdoğru kestirmeden bir vurgulayıştır. hazretlerinin her günümüze uyguladıkları. hatırlamak bir görüş değil varoluşun temellendiriclerindendir. bu bağlam üzerinden tüm ters köşelere yatırmalara, hain hain bu da hain zikredişine, seslendirmesine karşı bir tepkimedir. bu nettir.

>>>>>Bildirgeç
Kardeşiz Yani – Arif ALTAN – Özgür Gündem*

Sonda söylenecek olanı en başta söylemeli ki gevezeliğe lüzum kalmasın; kardeşlik zorbalıktır, kardeşlik kötülüktür, kardeşlik berbat bir şeydir. Kim ki kardeşlikten bahsediyor, bilin ki o yalanı besliyor, zorbalığı kutsuyor, öldürmeye niyetleniyor. Fazla beklemesi gerekmiyor zaten, ilk kucaklamada fark eder daha cılız olan her kardeş. Öğrenilecek şeydir, öğretilecek yeni bir şey değil. Kardeşlik bir gasp etme, ele geçirme, yok etme hikayesidir. Ötesi, gayri insani olanın gerisine düşerek yalnızlığın en gizli hücrelerinde bir zorlanmayı hissederek, ama aksine inanarak, inandırılarak bir yaşama, bir yaşatmama meselesi. Bu öğreti, ölüler mahzenin üstünü örten kapkaranlık bir perde. Ama ahenkli bir biçimde icra edilen tutarlı bir anlam olarak, söylemi en güçlü eyleme payanda kılmanın bir yolu olarak, barbarın aynı sahte insanileştirme, uygarlaştırma çabası. Nihayetinde çatallı dilleriyle “birliği”, “bütünlüğü” tıslayanların yarattığı yıkıntılar arasından geçilerek varıldı vahşetin eşiğine. Tepkilerin en derin katmanlarında gerçekleşen bir tür zihinsel kayma, psişik örüntüden çıkarılan hastalıklı bir iniltiden öte bir sesi, rengi ve anlamı da olmayan bir tür yaslanış biçimi.

Kardeşlik senfonilerinden yayılan o loş, gevşetici hava bir gereksinim. Seslenilen kişinin kendisini teslim etmeye hazır olduğunun ifadesi. Eylem bozukluğundan bir anlam tutarlılığı çıkarmak için bir ön gereklilik, biat ve hükmetmek. Büyüğe kardeş olunur bu durumda. Anlamına tahrip edilen bir sözcük olarak kardeşlik, yüceltilebilir gönül rahatlığıyla bu esnada, alttakinin zararına üstekinin yararına. Sonrası bilinir; avını çiğnemeden yutan, yayıla şişen bir yılan rahatlığı. Ötekini kalbinden sokmak, zehrini kılcal damarlarına dek zerk etme süreci. Aydınlanma anı ölüme en yakın an. Can çekişen kusursuzca kavrayabilir: Kardeşlik, sinsi bir muhasebedir, tam vaktinde işlenen bir günah, üstünde çokça düşünülmüş bir tasarı, üstünde hiç düşünülmemiş verimli bir hesap hatası. Sinsiliğini, ahlaksızlığını, nobranlığını alın, geriye ne kalır bu muhabbetten! Habil’den bu yana Kabil’in tıkılıp kaldığı sığınaktır. Bir yalan ki, yılanın zarafetinden de masumiyetinden de yoksun. Buyurgan bir dil, kokuşmuş bir niyet, çürümüş kan kokusu yayan bir eylem, eşitsizliği daimi kılan bir tüze. Biz kardeşiz diyenlerin, et ve tırnak gibiyiz diyenlerin, yani kardeşliğe Allah’ına ve zorbasına inanır gibi inanların inanmayın ne kardeşliğine, ne akranlığına, ne hısımlığına. Kimse kimsenin kardeşi değildir çünkü. Biri köledir her zaman, öteki efendi. Efendi ne diye kardeş olsun her şeyden mahrum bir köleyle, köle ne diye kardeş olsun her şeyini elinden alan, hayatına da kaderine de hükmeden efendiyle.

Bir zulüm işidir. Bir zalim uyanıklığıdır. Sarılır kardeşine iliğine dek içer, donuna dek soyar, ruhunu bedeninden söküp alır, cansız cesede bırakılansa ölümüne savunacağı, kutsayacağı bir kardeşlik hülyası. Bütün aptal rüyalar kadar ahmakça bir savunu. Bir avuntu işte, en doyurucu laf kadar aç bırakan. İşkence beklentisi, yıkım arzusu, vahşet açlığı. Dedik ya kardeşlik bir Kabil öğretisi; öldürme hakkını, haksızlık hakkını, eziyet hakkını ebedi kılma söylencesi.

Azınlık gibi düşünüp çoğunluk gibi konuşanları bu diyardan ve başka diyarlardan sürenlerdir kardeşliği dilinden düşürmeyenler. Yalanın, riyanın, aptallığın, körlüğün, dilsizliğin, yıkımın, zulmün aynı anda hiç zorlanmadan, hiç sıkıntı duymadan, sürtünme ve aşınmaya gerek duymadan aynı sözcükte bambaşka, büyülü bir çağrışımla yeniden vücut bulması, bütün kötülüklerin ılıman, loş bir duygudaşlıkta o sihirli kelime ile geçerli bir hüviyet kazanması. Öyleyse, Valmont’ın aşk için söyledikleri neden kardeşliğe de uymasın! Kardeşlik, her zaman ebedi ve kusursuz bir eşitliğin kesintisiz mutluluğunu hayal ettirir. Böyle bir mutluluk getireceğini vaat ederek kandırır. Saçma sapan bir umuttur işte. Ve o umut öyle aldatır ve içinde öylesine yer eder ki insanın, ona veda etmek zorunda olduğunu anladığı anda bile yitirmez onu.

Ancak kardeşinin kaderine sahip olabilirse kendi kaderine dayanabilir her kardeş. Daha yüce bir tarifi var mı? Suriye Kürtleri mesela, kendi kaderine sahip olursa kendi kaderine dayanabilir mi ağabey Türk devleti. Boş yere mi buyurdu cihan padişahı: “Seni ansızın öldürmeye gelebilirim, çünkü her an kardeşimsin diyebilirim!” Öldürmek kardeşlik hukukunun gereği ise direnmek düşmanlık olup çıkmaz mı? Muhabbet, titrek ve heyecanlı bir hal alıyor. Ağabey, kardeş etrafında fır dönüyor. Çelinecek bir gönül, yoldan çıkarılacak bir akıldır aranan. Direnin üstüne teslim olanı sürmek, ama önce asinin üstüne yürüyecek olanı kuşatmak. Böyle durumlarda savunma tavsadıkça, bir tarafın arzularıyla öbür tarafın karşı çıkışları daha yakından izler birbirlerini, baş çevrilir, gözler indirilir, sürekli alçak sesle söylenen sözler seyrekleşir. Bu çok önemli belirtiler gönlün razı olduğunun kesin belirtileridir artık. Ancak gönlün razı oluşunun duyulara da geçmiş olmasına pek ender rastlanır. Ağabeyin sözünü dinleyip Kürt Kürt’ün üstüne yürür mü? Bu da büyük biraderin büyük kardeşlik hülyası işte. Sahici kardeşlik ancak kardeşliğin bir yana bırakmakla gerçekleşebilirdi belki. “Kardeşim” diye size sarılanlara bir bakın. Vazgeçer, bir yana bırakır gibi bir hali var mı ağabeylerimizin! Hileye, yalana ne gerek. Sarılıp boğmaya kardeşlik denilmiştir hepsi bu.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala “akil” olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar… Arif ALTAN’ın Kardeşiz Yani… başlıklı makalesi sözün kilitlendiği, tümleşik yapılar v bolcana mırın kırınla geçiştirilen bir yüzleşme okuması olarak değerlendirilmesi elzem olacak bir okunası metindir. Her dem tazelenen, ara sıra fırsat bu fırsat diyerek duyumsatılan kardeşlik bağlamının içeriği, yörüngesi nasıl boşa çıkartılıyorsa ona dair bilinesi sunuşları ALTAN karşımıza çıkartmaktadır. Özgür Gündem v Arif ALTAN’ın anlayışlarına binaen makaleyi sayfalarımıza alıntılıyoruz…

 …Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam…İyi Haftalar…

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar – İmamın Ordusu – Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme – İnsan Hakları Derneği
Dünya Basın Özgürlüğü Günü: Dünya Çapında Gazetecilere Yönelik Saldırılar – Uluslararası Af Örgütü – Amnesty International
Uludere’yi Unutma! – Emrah DÖNMEZ – Youtube
Kardeşiz Yani… – Arif ALTAN – Özgür Gündem
Linç, Savaş ve Ölümler… Hoş Geldin Ey Şer-ri Ramazan! – Ahmet YAVUZ – Jiyan
Linç: Yaşam Hakkına Müdahale – Serhat KORKMAZ – BiaMag
Sürgü ve Şemdinli Arasındaki Diyalektik – Aysel TUĞLUK – DTK Eşbaşkanı – Özgür Gündem
Münferit – Metin ÇULHAOĞLU – Birgün
Serhat AMANOS: Doğanşehir Olayları Devlet Politikasıdır – Halit ERMİŞ – ANF
Sürgü’yü Sivas Gibi Yakamayacaksınız! – Sultan KILIÇ – Arguvan.biz
İnancın Rengi – Ferhat KENTEL – Taraf
Birine “Kökeni Şüpheli” Dendi Mi, Şöyle Bir İrkiliriz – Yetvart DANZİKYAN – Agos
Ola Ki! – Sultan KOMUT – Bianet
Münferit; Çünkü Hem Kürt Hem Alevi – Nihal KEMALOĞLU – Akşam
Kürt Gitti, Sıra Alevi’de Mi? – Ali TOPUZ – Utay
Malatya’da Ramazan Davuluyla Gelen Ayrımcılık ve Nefret – Turan ESER – Muhalefet
Davul – Mehveş EVİN – Milliyet
Malatya İli Doğanşehir İlçesinde Alevi Yurttaşlara Yönelik Saldırı İddialarını Araştırma – İnceleme Ön Raporu – Mazlum-Der
‘Hepimiz Kürt’üz, Hepimiz Aleviyiz’ – ETHA
Şişli’de Kürt İşçilere Saldırı – İMC
Sürgü. Ayazağa, Dalyan, Kerkük, … – İhsan ÇARALAN – Evrensel
Münferit, Tahrik, İktidar ve Yeter Artık Be – Can Bülent CAN – Sendika.org
Aysel TUĞLUK: Alevilik-Kürtlük Bağı Koparılmak İstendi – Ali Barış KURT – ANF
Bu İşte Bir Terslik Var! – Red
‘Bu Katliamı Unutmayın’ – Yüksekıva Haber
Cemevleri ve Yanlış Fetva – Kerem SOYLU – Özgür Gündem
Şemdinli’de Neler Oluyor? – Belediye Başkanı Sedat Töre İle Röportaj – Amed News
Savaş Alanı Şemdinli’yi Yaşayanlar Anlatıyor – DİHA – Evrensel
Sessizlikten Seyirliğe Şemdinli – Berrin KARAKAŞ – Radikal
Savaşta Önce Gerçek Vurulur – Aydın ENGİN – T24
Şam’dan Qamişlo’ya: Kürt İbrahim’in Hikâyesi – İsmet KAYHAN – Bir + Bir
Hamit GEYLANİ: Bu Ateş Herkesi Yaralayacak – Yüksekova Haber
‘Kurtarılmış Bölge’ Mi Silahlı Propaganda Mı? – Mustafa SÖNMEZ – Cumhuriyet
Agit İle Zilan – Günay ASLAN – ANF
The Battle Of Semdinli – Amberin ZAMAN – The Economist
Film Adı Ama Hep Sorsak Yeridir: Şimdi Nereye? – Meryem KORAY – Birgün
‘Üç Evladımı Verdim, Bir De Asker Ölsün Demedim’ – Emek Dünyası
Ahmet Türk: Hiçbir Kürdün AKP’yi Destekleme Hakkı Yoktur – Sol Defter
Kurdistan Reaches Toward The Sea – Ofrad BENGIO – Ha’aretz
Suriye, Kürdistan, PKK, Türkiye… – İlhan Kamil TURAN – Muhalefet
Murat KARAYILAN: Sınırın Ötesi Berisi Hikaye Oldu – Deniz KENDAL – ANF
90’lardan Günümüze – Doğan Barış ABBASOĞLU – Yeni Özgür Politika
Kürtler ‘Vatandaş’ Olabilirler Ama Kürt Olamazlar! – Alper GÖRMÜŞ – Taraf
Dehşetler ve Uzmanlar: Endüstrinin Ölüm Raporu – Bir + Bir
Paradoks – Eren Ali GÜL – Jiyan
Abdurrahim Demir Nerede? – Sendika.org
11 Yaşındaki Mazlum Yaşamını Yitirdi – Yüksekova Haber
Kaç Asker İntiharı Daha Gerekiyor? – Pınar ÖĞÜNÇ – Radikal
Kadir ile Oğuz’dan Mektup Var – Kollektifler
Meçhul Öğrenci Postası: Valla Çok Şey Yaptık! – İlyas TOPTAMUR – Mazlum KAPAN – Abdurrahim BALİCAK – Bianet
Ali Deniz Kılıç ve Baran Nayır Röportajı – Harun Boran YILMAZ – Sosyalist Demokrasi Gazetesi
Adalet Bakanlığı: 63 Gazeteci Tutuklu Ama… – ETHA
Bolu Gündem Gazetesi Genel Yayın Yönetmenine Saldırı – soL
İdeoloji: Anlamlar – Mehmet E. ŞİMŞEK – Korsan Dergi
“Zihinsel Şiddete Uğramak!” ve Prof. Büşra Ersanlı – Nihat BEHRAM – Yurt – Red
Dincinin Ilımlısı İle Radikali – Kadir CANGIZBAY – Birgün
Hapishanede Yasak, Dışarıda Serbest! – Hasan CEMAL – Milliyet
Sakatlar Kervanı – Aslı ERDOĞAN – Yeni Özgür Politika
Sultan Seçik’ten İşkencecisine Uyarı – Yıldırım TÜRKER – Radikal
Filistin Askısını Savunan Polis Şefi Vali Oldu – Emek Dünyası
Sedat Selim Ay – Ekin BODUR – Sosyalist Demokrasi Gazetesi
Mısır Çarşısı Davasında Kürtçe Savunma Talebi – ETHA
Pınar Selek Davası Türkiye’nin Aynasıdır – Oya BAYDAR – T24
Başka Bi Poşu Davası – Onur ARDIÇ – Yeşil Gazete
‘Yanyan’lar Unutursa ‘Bölenler’ Hatırlatır – Nayat KARAKÖSE – Agos
Operasyon Bölgesinde Özel Konvoy – Cansu ÇAMLIBEL – Hürriyet
bir “suç”u yokken “mahpus” olmak – Mustafa SÜTLAŞ – Bianet
Sürgün Edilen Tutsaklara Tecrit – Mehmet UÇAR – Amed News
Ali Fikri IŞIK: ‘Hukuksuzluğu Anadilimle Yargılayacağım’ – Haci GÜNEŞ – Evrensel
Asayiş Berkemal – Ayhan BİLGEN – Emek Dünyası
Obama’nın Sopası ve Mark Twain: Nasıl Bir Antiemperyalizm? – Foti BENLİSOY – Jiyan
Ortadoğu Kaosunda – Mesut KUTLUK – Silifke M Tipi Cezaevi – Özgür Gündem
Fehim Taştekin’e Göre Suriyeliler’in Gözünden Türkiye: ‘Suriye Halkına Kast Eden Düşman Ülke’ – Hatice İKİNCİ – soL
Yayladağı’ndan Notlar – Vecih CÜZDAN – Kollektifler
Özel Röportaj: Rabab El MAHDI – İMC
Fillerin Krizi Çimenleri Tehdit Ediyor – Doç. Dr. Cem DOĞAN – Evrensel
Devrimci Müslümanlar “İsyan”da – Nilay VARDAR – Bianet
Kapitalist Uygarlık Titanic’e Benziyor: Yeni Bir Gıda Krizi Gündemde… – Ergin YILDIZOĞLU – Küreselleşmeden Sonra
Daron ACEMOĞLU: ‘Krize Bir Yıl Daha Çözüm Yok’ – Fatih Gökhan DİLER – Agos
Pahalılık, Enflasyon, Açlık Sınırı, Asgari Ücret… – Seyfi ADALI – Sol Defter
+1 – Nur KAHRAMAN – Korsan Dergi
Zorunlu Askerliğe Hayır – Tayfun GÖNÜL – Yeşil Gazete
Tayfun Gönül’ü Hatırlamak! – Halil SAVDA – Yeni Özgür Politika
Sınıf Karşılaşmaları- 3: Devlet Okullarında Sınıflar ve “Sınıflar” – Necmi ERDOĞAN – Muhalefet
İnternet Neden Çok Az Değişim Yarattı? (II): Gazeteciliğin Rönesansı – James CURRAN – Sendika.org
Sosyal Medyada “Korku Operasyonları” – Özgür UÇKAN – BTHaber
yaz sıcağı, savaş filmleri, ve hepimizin payına yetecek kadar utanç. – Aglea – Ztopya
Sessiz Müzik: Cage – Ali ŞİMŞEK – Birgün

İlhan Mimaroğlu’s Wikipedia Page
Kara Tren: İlhan Mimaroğlu (1926 – 2012) – Murat MERİÇ – Bir + Bir
İlhan Mimaroğlu’nun Ardından… – Açık Radyo
İlhan Mimaroğlu, Composer And Producer, Dies At 86 By Peter KEEPNEWS – The New York Times
Bir Provokatör Olarak İlhan Mimaroğlu Ağıtı – Hadi ULUENGİN – Taraf / DYH
İlhan Mimaroğlu’nun Ardından – Doğan HIZLAN – Hürriyet
Face The Windmills, Turn Left – Greyhoos – Our God Is Speed
Late Night Op Klara Radio – İlhan Mimaroğlu via Mixcloud
Atlantik’in Ötesinde – Faruk YENER – Milliyet Sanat – Pan Kitap
İlhan Mimaroğlu. Agony (Visual Study No. 4, After Arshile Gorky). John Cage. Fontana Mix (A Realization Of The Version For Magnetic Tape Alone). Luciano Berio. Visage (For Magnetic Tape, Based On The Voice Of Cathy Berberian & Electronic Sounds). Turnabout Q TV4046 Q TV34046S Review From Feb’967 via Grammphone
Constitution Of The Damned: A Radio Play Aired On Resonance FM, 15.03.2012 via COD Blog

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan – Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromosMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
———————————————————
>>>>>Info Go-R-Sel
02_004 – no more war, dutch text. (1932) via peacepalacelibrary
peacepalacelibrary’s flickr page

>>>>>Poemé
Bu Zincire Vuruluş, Bu Darağacı Ânı – Faiz AHMED FAİZ

Bu bekleyiş saati sarmış tüm patikaları,
Hiçbir saat vurmuyor özlenen bahar anını,
Ve gündelik tasalar çökmüş üstüne ruhlarımızın.
İşte mihenk anıdır bu, aşkımızın nöbetini devretmek için.

Bu kutsal andır, sevgili bir yüzü gözümüzün önüne getiren,
Bu kutsal saattir, dinmek bilmez yüreği dindiren!
Şarap kadehi de saki de geri çevrilir, boşuna!
Serin bulutlar geçtiği zaman üstünden dağın,
Bir selvi ya da çınar yaprağının,
Paylaşamayacaksak artık hiçbir dostla
Oynaşan gölgelerini, yeşil saatlerini onların.

Sızladı durdu bu yaralar çoktan beri, ama böylesi-
Bu zincire vuruluş, bu darağacı ve bu sevinç
Bu kaçınılmaz seçme vaktindeki
Bu tüm dostlardan ayrılış vaktindeki gibi sızlamadı hiç!

Sözünüz geçse de hücreye, hükmedemezsiniz bahçeye
Kırmızı gül goncaları açtığında, o taze an geldiğinde,
Hiçbir ilmik yakalayamaz şafak rüzgârının ayaklanışını,
Hiçbir ağa tutsak düşmez baharın uyanışı.

Görecekler başkaları, ben görmesem de o ânı
Bülbülün şakıdığı ve çiçeğin açtığını.

Kaynakça: Şiir

kenarlık # 8 – mika vainio / kevin drumm / axel dörner / lucio capece – venexia (pan 28 / pan)

Leave a comment

“i have nothing to say/ and i am saying it/ and that is poetry/ as i need it” / lecture on nothing (1949) – john cage

dönüştürebilmek anlık karşıtlıklar sırasında tecrübe edilenler sayesinde ziyadesiyle çabalanımın gerekli olduğunu bilahare zihne yerleştiren, belleten bir tavır ile söz konusu olur. gördüğüne kayıtsız kalmak bir yana olabildiğince feyiz, ders veya adına her ne demek isterseniz onunla tanımlandırabileceğimiz, tasvirin bütünlüğün surlarını arşınlayabilmek için çabalanımın başlı başına gerekliliği bir kere daha kendini ortaya çıkartmaktadır. dönüşüm, etrafımızda olup bitenler için değildir sadece. tüm günümüzü v hatta yarınlarımızı eğrelti mizansenler, hayal kırıklıkları, baskılar v bi’tabii ki teferruatlar olarak adledilmiş olan diğer olgular üzerinden yine, yeni, yeniden şekillendirilmeye devam ederken muktedirlik makamının sunageldiklerini çözümleyebilmek, hayat dediğimiz bu yapının her ne olduğunu irdeleyebilmek için bir tespit sahasının kazanımını beraberinde hiç de yabana atılmayacak bir biçimde suna gelir. günün tahakkümüne karşı dönüştürebildikçe, yeni okumalara yeni tespitlere girişebildikçe sıkışık kaldığımız bu dar alanın ötesine uzanabilmek her neye dönüşüyorsak onun farkına erebilmek hasılı kelam belirginleşecektir. görmek v anlamak, hissetmek v iş işten geçmeden empati kurmak, sorunu keşfedip çözüme odaklanabilmek bu dönüşüm sürecinin sacayakları arasında değerlendirilebilir. tanımlamalar, güncellenirken bilincin de o doğrultuda yeniden tanımlanabilmesi, bina edilmesi bütün bu tepkimeleri bir odağa toparlayarak bütünleştirerek mümkün olabilir. dönüşüm nam edimin bir ambalaj, kaplama veya yüzeysel bir çabalar silsilesinden mürekkep atfediş olmayacağı meydandadır. ortadadır.

kulağımıza ulaşan sesler bu bağlamda bunca ağır gıybetin her dakika, her an yinelenebildiği, sade suya tirit vechelerin bahsinin sergilenebildiği bir şimdiki zaman sahanlığında bir çok şeyi algılayabilmeyi önemli ölçüde sağlar. sağlamlaştırır. döne döne, bata çıka ilerleyebildiğimiz anlık rutinin olağanlaştırılmış ya da öyle sunulan yüzeylerinin her ne olduğunu çözümleyebilme seslere odaklandıkça mümkünatlar dahiline ulaşır. böyledir. tavır yıkımın ziyadesiyle yükselik sergilediği bir aralıkta, tam da her şey olup bitti şaiasının yaygınlaştığı bir eşikte gelir bizi bulur. toptanlaştırılıp, tektipleştirilmiş, kutuplardan her dem kutup beğendirilmiş, ya oncusun ya da buncu, hiç birinden değilsen de kesin ideolojik bir şeylerin maşasısısın, kandırılmışsın vecizlerinin dilden asla v kata düşürülmediği bir zamanelikte, zamanın ruhunu anlamlandırabilmek, işitselliğin boyutları arasında kulaklarını ferahfeza odaklara daha fazla açmaya nail olmaya gayret ederek mümkün olabilir. anlatılanların hiç de öyle olmadığının okumasına girişebilmek bazen bir endüstriyel tını ile bağlamından uzaklaştırılma söz konusu edilmeksizin yeniden şekillendirilmeye müsait olan kurgulamaların dahilinden gelip bizleri bulur. berlin yerleşik bill kouligas’ın pan etiketinden yayınlanmış olan “venexia” (pan 28) canlı kaydı bu kenarlığın tavsiyesi olacak çalışma olarak sizlere takdimimiz olacaktır. pan sonic günlerinden bugüne sesi modellemeye, kurgulamaya v yeniyi türetmeye çabalayan bir prodüktör olan mika vainio kaydın ardındaki ilk üreticimiz. territory band, jim o’rourke gibi nev-i şahsına münhasır müzikal yapılar v ses lehimleyicileriyle ortak projelerin ardında yer alan isimlerden, kevin drumm ikinci üreticimiz. caz müziğin sınırları arasından deneysel sulara ilerlemekte hiç çekinmemiş bir isim olan axel dörner v arjantin’li minimalist kuşağın temsilcilerinden lucio capece’nin katılımları ile beraber dörtlünün 2008 yılında venedik’te verdikleri bir konserin kaydı “venexia”nın tılsımlı dünyasını kulaklarımıza ulaştırır. konser sahasında kalmış bir deneysellik cümbüşünün, yukarıda uzun uzadıya değinmeye çalıştığımız dönüştürülebilirlik bahsinin hangi evrelerden geçirilerek devamlılığının olacağının yetkin bir önermesidir “venexia”. kainatta dolaşmakta olan seslerden verimli birer güncel okumaya teşebbüs olarak da değerlendirilebilecek evreler, geçişler v her bir sanatçısının kendisini ön plana çıkartmaktan ziyadesiyle uzak yalın bir biçimde sunageldikleri anın görünmeyen bahislerinde ortaya çıkan, huşudan çok haşin bir çekimsizlik, hiddete açıklık v şiddet turnusollerinin benzeş öğelerine karşı dimağı diri tutacak, ayıltacak gürültü perspektiflerini iliştirir. deneysellik, akustik veya elektronik ses mihmandarlığı düşünsel potansiyelin bu kadar sınırlandırıldığı bir coğrafyada belki dikkatle kulak kabartılırsa! her dem önem arz edecek bir kalk borusu olmayı koruyacaktır. “venexia” gibi süresel bağlantılarla işi olmayan, çoklu katmanlarla ses veren kurgulamalar, sesleniş v terennümler bu temennimizi şimdilik güvence altına alan kayıtlardandır.

mika vainio / kevin drumm / axel dörner / lucio capece live at konfrontationen festival in jazzgalerie 2011

mika vainio / kevin drumm / axel dörner / lucio capece – venexia official informative via pan
mika vainio / kevin drumm / axel dörner / lucio capece – venexia review by matthew phillips via tiny mix tapes
mika vainio official
kevin drumm informative via wikipedia
axel dörner official
lucio capece official
bill kouligas – mnml ssgs mx fnl